Rumlar, Kıbrıs’ta nasıl bir çözüm istiyor?

Rumlar, Kıbrıs’ta nasıl bir çözüm istiyor?

Seçimlerden sonraki dönemde, Kıbrıs sorununa Annan Planı temelinde bir çözüm bulunması amacıyla iki toplum arasındaki görüşmelerin yeniden başlaması gündemde. Bunu BM, ABD ve AB kesinlikle istemektedir.

Bence bu konuda asıl önemli olan, tarafların yani Rumların ve Türklerin “Kıbrıs’ta çözümü hedefleyen barış görüşmeleri” konusuna nasıl baktıklarıdır.

Mantıklı düşünen her görüşmeci, eline her fırsat geçtiğinde, ortaya gerektiğinden fazla  istek koyar ve pazarlık kapısı açar. Bu aşırı istekler ile kendisine, sıkıştığı vakit geriye doğru 1-2 adım atabilmek şansına sahip olmayı hedefler veya taviz veriyormuş havası yaratmak ister.

BM Genel Sekreteri Kofi Annan, iki taraf arasında bir anlaşmaya varılma belirtisi ortaya çıkarsa veya kendisine her iki taraftan da çağrı yapılırsa müzakere sürecini yeniden harekete geçirebileceği mesajını gönderdi. Ancak müzakere pozisyonlarının başlangıç noktalarında herhangi bir değişikliğin yapılması söz konusu olmadığına göre, mutabakatın güvence altına alınabilmesi için pek katı olmayan bir takvimin taraflarca kabul edilmesini şart koşacak.

Annan Planı temelinde müzakereler başlarsa, Rumların yüzde 76’sı tarafından reddedilenden pek de farklı olmayan bir plan üzerinde çözüm elde edilecek. Yunanistan ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, planın AB ilkelerine ve AB müktesebatına uyumlu olması gereğini vurguluyor ama Annan Planı daha başından, Verheugen tarafından AB ilkelerine uyumlu olarak nitelendirilmişti.

Yunanistan ve  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, Kıbrıs konusunun ağırlığını artık taşıyamayacaklarını biliyorlar. Referandumdan sonra “HAYIR” oyları nedeni ile yeteri kadar suçlandılar ve görünmez baskılar altında kaldılar.  Annan Planı’nın düzeltilerek önlerine konması olasılığının da çok sınırlı olduğunu ve Planın temelinde hiçbir şeyin değişmeyeceğini çok iyi biliyorlar.

Bu nedenle, Atina ve Lefkoşa, Helen tarafının tezlerini Bizans’tan kalan diplomatik deneyimleri ile inceden inceye gözden geçiriyor. Ege krizinin Ankara’nın AB ile üyelik müzakerelerine başlamasına engel olmaması ve BM, ABD ve AB gibi güçlü ve yaptırım gücü olan tarafların Kıbrıs sorununun çözülmesini dilemelerine rağmen, acele etmemeleri, Helen tarafını, Yunanistan’ın Ege’deki stratejisini, aynen Kıbrıs konusunda da uygulamak yoluna götürebilir. Bu ince bir hesap ve Kıbrıs’ta çözüme yönelik görüşmeleri, sonsuza kadar değil ama en azından Türkiye’nin 10 yıl sonra AB üyesi olmasına kadar uzatabilir.

Türkiye’nin, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni çözüm olmadan tanıması kendi içinde komplikasyonlar yaratacaktır. Böylesi erken bir tanıma, adanın bölünmüşlüğünün uluslararası değil, fakat bir iç mesele olduğunu ortaya koyacaktır. Bunun sonucunda da Türk Askerinin derhal adadan çekilmesi gerekecek ve sorun bir iç meseleye indirgendiğinden dolayı da sorunun çözümünde BM’nin oynadığı rol ister istemez sona erecektir.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin ve Yunanistan’ın  arzuladıkları ve gerçekleşmesini hayal ettikleri çözüm, “Doğu Almanya” türü bir çözüm. Eğer Annan Planında yapılacak değişiklikler ile çözüm Doğu Almanya’da uygulanmış iki Almanya’nın birleşmesi yöntemi olacaksa hepimize geçmiş olsun demektir.

Böylesi bir çözüm sonucunda, adanın AB üyesi ve yegane uluslar arası tanınmış devleti olan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti,  statüsünde hiçbir değişiklik olmadan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni  yutacak ve yok edecektir.

Tanınan ve egemen gene Rumlar, yok olan da biz olacağız…

31 Ocak 2005
Rumlar, Kıbrıs’ta nasıl bir çözüm istiyor? için yorumlar kapalı
Okunma 76
bosluk

Hangi Kamu oyu yoklamalarına güvenmeli

Hangi Kamu oyu yoklamalarına güvenmeli

Seçimler geldimi bir takım kişiler veya firmalar ellerini ovuşturmaya başlar. Ya onlar için gelir kapısı açılmıştır ya da sevmedikleri siyasi partilerden intikam almak vakti gelmiştir.

Bu tür kişiler veya firmalar, prestij kaybetmiş veya halk nazarında güvenilirliklerini yitirmiş siyasi partilerin gerçekte düşük olan oylarını, sanki yüksekmiş gibi göstermek için söz konusu partilerden para alırlar ve sonra da güya kamu oyu araştırması yapmış gibi sonuçları açıklarlar.

Veya söz konusu bu kişiler veya firmalar, iktidarları döneminde yüz göremedikleri siyasi partilerden veya haksız çıkarlarına çomak sokan siyasi kişilerden intikam almak için, söz konusu partilerin gerçekte yüksek olan oylarını, sanki düşükmüş gibi göstermek yoluna giderler.

Düzmece kamu oyu araştırmaları yaparlar ve soruları alacakları yanıttan emin oldukları taraflı kişilere sorarlar. Veya sorularını o denli ustalıklı bir şekilde alt alta dizerler ki, kendisine sorular sorulan kişi, elinde olmadan en sonuncu sorunun yanıtını, kamu oyu araştırmasını yapan art niyetli kişinin almak istediği doğrultuda vermek zorunda kalır veya bırakılır.

Bu tür kamu oyu yapan firmalar veya kişiler, bu yöntemleri ile güya halkı kandıracaklarını zannederler ve oy kullanacak halkımızın aklını çekmeye, kararını değiştirmeye çalışırlar.

Bu nedenle Yüksek Seçim Kurulu, art niyetli kişilerce vatandaşlarımızın  kasten yanıltılmaması, aklının çelinmemesi ve demokratik düzenin olmazsa olmazı olan özgürce oyunu belirleme hakkına ipotek konmaması için seçimlere 15 gün kala kamu oyu yoklaması yapılmasını ve sonuçlarının açıklanmasını yasaklamıştır.

Geçmiş yıllarda yapılan bu tür art niyetli kamu oyu yoklamaları ve bu sahte yoklamaların sonucunda elde edilen yalana dayalı ve kasti sonuçları içeren açıklamalar halkımızı yanılttığı için Yüksek Seçim Kurulu bu tür yayınları yasaklamıştır.

Avrupa Birliği ülkelerinde, Amerika Birleşik Devletlerinde ve Türkiye’de de aynı kurallar yürürlüktedir. Seçimleri yöneten yetkili kurullar, güvenilir olmamaları, art niyete çok açık olmaları ve vatandaşların özgürce oylarını  belirlemelerine müdahale edilmemesi için seçim döneminde, oy kullanma gününe belli bir zaman kaladan itibaren  “Kamu Oyu Yoklaması yapılmasını ve gazetelerde veya radyolarda veya televizyonlarda sonuçların yayınlanmasını” yasaklamıştır.

20 Şubat 2005 Milletvekilliği Seçim takvimine göre kamu oyu yoklamalarının son açıklanabileceği gün 5 Şubat’tır.

Önümüzdeki 6 gün içerisinde ve özellikle de 5 Şubat Cumartesi günü, bir takım art niyetli yerel gazetelerde veya tarafsız geçinipte gerçekte bir siyasi partiye angaje olmuş gazetelerde, düzmece “Kamu Oyu Yoklamaları” açıklanacaktır.

Bunlardan bazıları, gittikçe popülaritesi artan ve seçimlerden sonra “İktidarın ortağı olacağı kesin olan” yegane parti durumundaki DP’nin oylarını olduğundan daha düşük, kendi destekledikleri partilerin oylarını da olduğundan daha yüksek göstermek uğraşısı içine gireceklerdir.

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” sözü misali, bu tür taraflı kamu oyu yoklamalarına itibar etmemek, en doğru hareket tarzı olacaktır…

30 Ocak 2005
Hangi Kamu oyu yoklamalarına güvenmeli için yorumlar kapalı
Okunma 118
bosluk

Yeşilhat’ta Kontrol AB uzmanlarınca yapılacak

Yeşilhat’ta Kontrol AB uzmanlarınca yapılacak

Yeşilhat üzerindeki kontrol, yavaş yavaş Rumların hegemonyasından çıkıp AB denetimi altına giriyor.

AB Komisyonu, Genişlemeden Sorumlu Komiser Olli Rehn’i, Kıbrıs’ı ayıran Yeşilhat’tan geçen bitki ve hayvan ürünlerinin sağlık kontrollerini yürütecek, on kişilik bir heyet kurmakla görevlendirdi.
Bu bence çok önemli bir gelişme.

Hatırlarsanız 1 Kasım günü sürücüsü 39 yaşında bir bayan olan ve yanında biri 60 yaşında diğeri 62 yaşında iki akrabası ile birlikte Pile’den Larnaka’ya gitmekte olan Rum plakalı bir arabayı durdurarak arayan Avrupa Birliği üyesi Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Polisi, arabanın içinde Türk tarafından satın alınmış 7.5 kilo salyangoz bulunca arabaya el koymuş ve içindeki salyangozlara da el koyarak sürücü ile yanındaki iki bayana da dava okumuştu.

Yazımın sonunda “İşin gırgır yanı bir tarafa, şimdi siz bu salyangozları hayalinizde canlandırın. Kıbrıs’ın eşsiz doğasında yetişen bu salyangozlar, yağmur yağdığı vakit veya sabah çiği çok yoğun olarak çiçeklerin, bitkilerin ve toprağın üzerinde düştüğü vakit ortalara çıkmakta ve kendilerine göre tam da yaşanılacak bir gün olan bu yoğun nemli ortamın tadını çıkarmak için etrafta dolaşmaya başlamaktadırlar.

Bu dolaşma anında eğer kendileri, ne bir Türk’ün ve nede bir Rum’un, kısacası hiçbir kimsenin yardımı olmadan yeşil hattı geçerlerse ve kuzey topraklarından yola çıkıp güney topraklarına girerlerse sorun yok. Bu arada  yollarına devam ederlerken bir Rum çoban veya köylü tarafından yakalanıp sakkullinin içine atılırlarsa, KKTC vatandaşı olmalarına bakılmaksızın onlara dava okunmaz ve polis istasyonunda alıkonulmazlar.

Amaaa…!  Eğer doğanın bu güzel ve cennet gününde, adanın kuzey taraflarında bir Türk tarafından yakalanıp bir sakkulli içinde, adanın kuzey veya güney tarafında bir Rum’a verilirlerse, işte o zaman suç işlemiş olmaktalar ve derhal imha edilmeleri gerekmektedir.” demiştim.

Şimdi artık bu sahne değişiyor. Yeşilhat’ta kontrolü yapacak olanlar AB üyesi ülkelerden gelecek uzmanlar. Bu uzmanlar AB müktesebatının botanik patolojisi bölümünde iyi bir bilgiye sahip olacaklar. Yeterli iletişim deneyimleri, çok iyi İngilizce dil bilgileri ve özellikle narenciye meyveleri ve patates üzerinde botanik patolojisi bilgileri bulunacak. En önemlisi de Kıbrıs’lı Türklere karşı ön yargılı olmayacaklar ve Kuzey Kıbrıs’tan AB üyesi olan Rum tarafına geçen ürünlerin üzerinde bitki patolojisi kontrolünü Rumlar yerine bu uzmanlar yapacak.

AB Komisyonunun Genişleme Direktörlüğü, komitenin kurulmasında sıkı bir işbirliği içerisinde bulunduğu Sağlık ve Tüketiciyi Koruma Direktörlüğü ile birlikte çalışacak ve söz konusu uzman komitenin tüm masrafları, adanın kuzeyi (KKTC) için tahsis edilmesi onaylanan fonlardan karşılanacak.

Hem AB fiilen adaya el atıyor, hem de fonlar onayladı demektir…

29 Ocak 2005
Yeşilhat’ta Kontrol AB uzmanlarınca yapılacak için yorumlar kapalı
Okunma 59
bosluk

Askerimizi hava tüfeği ile vuran RMMO Askeri

Askerimizi hava tüfeği ile vuran RMMO Askeri

Hatırlarsanız 21 Ocak Cuma günü, Kaymaklı bölgesinde Türk ve Rum kesimini ayıran sınırda nöbet bekleyen bir askerimiz nereden atıldığı bilinmeyen bir hava tüfeği kurşunu ile vurulmuştu.

Biz aslında nereden, niçin ve hangi duygularla atıldığını biliyorduk. Fakat  Rum Savunma Bakanı Kiriakos Mavronikolas, Pazar günü yaptığı basın toplantısında bu konuya değinmiş ve neredeyse askerimizi olay yaratmak için bizim vurduğumuza getirmeyi ima ederek, askerimize saldırının Cuma günü sabaha karşı Lefkoşa’nın Kaymaklı bölgesindeki Yeşil Hat’ta yapıldığını belirtmiş, sözlerini de “BM ve biz bölgedeki tüm mevzileri araştırdık ve soruşturma başlattık. Bizim ateş açtığımız yönünde delil yoktur” cümlesi ile bitirmişti.

Arkasından Rum komutan Athanasios Nikolodimos,  BM Barış Gücü’nün ikinci bir araştırma yaptığını ve askerimize Floper tipi bir hava tüfeğiyle ateş açıldığını söyleyerek “Türk askeri alnından yaralanmış. Durumu çok ciddi değilmiş. Bizim tarafımızdan ateş açılmış olsa bile, ateş açan sivil bir vatandaş olabilir” cümlesi ile en azından ateşin, Rum tarafından açıldığını kabul ettiklerini ortaya koymuştur.
Daha sonra yapılan araştırmalar ve soruşturmalar sonucunda Floper tipi hava tüfeği ile ateşi kimin açtığı nihayet ortaya çıktı. Bir Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) mensubu acemi er.

Bakanlığın yaptığı açıklamaya göre söz konusu er, sorumsuz bir şekilde kendisine verilen emirlere uymamış ve olayı gerçekleştirmeye kendi başına karar vermiş. Olaydan sonra derhal başka bir bölgeye aktarılmış ve hakkında disiplin soruşturması açılmış.

Rum Bakan ısrarla bunun herhangi bir talimatla yapılmadığını, böyle bir emir verilmediğini ve sadece söz konusu erin kendi (kindar) düşünceleri ve inisiyatifi ile ateş etme olayını gerçekleştiğini söylemektedir.

Zaten bence olayın gerçek noktası ve özü de, bu cümlenin son bölümündeki “erin kendi (kindar) düşünceleri ve inisiyatifi” kelimelerinde saklı.

Rumlar yıllardır, hatta yüzyıllardır bizleri çocuklarına, hep düşman olarak tanıttılar. Kilise bir taraftan, anne-babalar diğer taraftan hep çocuklara Türklerden nefret etmeyi ve Türklere kin tutmayı öğrettiler. Bıkmadan usanmadan bu duyguları aşıladılar. “En iyi Türk ölü Türktür” tanımı hala AB üyesi olacak kadar medenileşmiş zannedilen Rumlar arasında eski canlılığını koruyor. “Bello Turko” terimi ise artık günlük konuşulan Rumcada sık sık kullanılan bir tanımlama olmuş.

Belki de çözümsüzlüğün temelinde, Rumların hala daha şövenist, nefret dolu ve kindar duygularla iç içe yaşamalarından kökenlenen ve yok edilmesi mümkün olmayan endişeler yatmaktadır.

21.ci yüz yıldayız ve hala daha bizden nefret ediyorlar. Hala daha bizimle ortak bir devlet kurmayı ve yan yana yaşamayı kabullenemiyorlar.

Rumlar bu düşüncelerini ve duygusal olumsuzluklarını yenemezlerse, ki öyle gözüküyor, gelecekte Kıbrıs’ta ortak bir devlet yerine her halde, “Rumlar o yanı, Türkler bu yanı” denilerek yan yana oluşturulmuş iki devlet olacak…

28 Ocak 2005
Askerimizi hava tüfeği ile vuran RMMO Askeri için yorumlar kapalı
Okunma 61
bosluk

Orgeneral Y. Büyükanıt ve elimizdeki çözüm kozları

Orgeneral Y. Büyükanıt ve elimizdeki çözüm kozları

Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı birliklerini denetlemek üzere KKTC’de bulunan Org. Büyükanıt, dün Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a yaptığı ziyaret sırasında resmi olarak söyledikleri “Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki tavrını ve konuya yaklaşımını net bir şekilde” ortaya koydu. 

Bu açıklamanın ardından Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın, “Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz şimdiki haliyle Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni ve bunun idaresini tanımayacağız. KKTC’yi tanımaya devam edeceğiz, desteğimize devam edeceğiz.” sözlerini vurgulayan yanıtı ve aynı gün Org. Büyükanıt’ın görüştüğü KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat’ın “Kıbrıs sorununun Türk Silahlı Kuvvetleri’nin adada bulunuşuyla ortaya çıkmış bir sorun olmadığını, Kıbrıs sorunu nedeniyle Türk ordusunun adada bulunduğunu” belirtmesi, Türkiye HükümetiTürk Silahlı Kuvvetleri ve KKTC arasında büyük bir uyum ve ortak dış politika stratejisi olduğunu ortaya koymaktadır.

Org. Büyükanıt’ın sözleri ve açıklaması çok önemlidir. Kıbrıs’ta bütün dünyaca arzulanan çözüm yolunda, Türkiye’nin ve Kıbrıs’lı Türklerin olmazsa olmazlarından bir tanesini ve bence de en güçlüsünü ortaya koymuştur.

Çok gerilere değil, 2004 yılının Kasım ayına geri giderseniz, AB’ye üye olmuş Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin ve lideri Papadopulos’un, AB tarafından Türkiye’ye üyelik müzakeresi tarihi verilmesi konusunda “VETO” yetkilerini kullanmamaları için, aşağıdaki isteklerinin yerine getirilmesini ısrarla şart koştuklarını görürsünüz.

  • Türk Askerleri adadan son neferine kadar geri çekilsin.
  • “Yerleşik” olarak tabir edilen Türkiye’li göçmenler tümden geri dönsün.
  • Türkiye Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanısın.

17 Aralık’ta yapılan AB Konseyi toplantısında, Türkiye ile üyelik müzakerelerinin 3 Ekim’de başlatılması kararı çıkarken, koşul olarak Türkiye’nin 1963-4 Ankara Anlaşması Ek Protokolünü, AB üyeliğine kabul edilen son 10 ülkeyi de kapsayacak şekilde genişletmesi şartı, yukarıdaki 3 maddenin en sonuncusunu dolaylı veya endirekt olarak yerine getirmektedir.

Bu yöntemle olmazsa olmaz koşullarını 3’ten 2’ye indirmeyi başaran  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, Kıbrıs’ta Türklerle ortak bir devlet kurmak için tüm çağrı ve baskılara rağmen masaya oturmamakta diretmekte ve işi “Türk askeri adadan çıkarsa” masaya otururuma getirmek istemektedir.

Yukarıdaki koşullara bir daha bakın ve tekrar okuyun. Kıbrıs müzakereleri başlamadan evvel “Türk Askeri” adadan ayrılırsa, Kıbrıs’lı Türklerin ve Türkiye’nin elinde, Rumları masaya oturtmak ve bir çözüme zorlamak için hiç bir koz kalmayacaktır.

Kala kala 1974 sonrası Türkiye’den adamıza gelip vatandaşımız olan kardeşlerimizin geri gönderilmesi kalacak ki, Rum’un bu defa “çözümü kabul etmek” için şartı onların kesin olarak geri gönderilmesi olacaktır. Sonrası, siz sağ biz selamet…

Beş on sene sonra eğer adada bir Kıbrıs’lı Türk bulunabilirse, soyu tükenmekte olan insan türü diye müzeye konabilir…

27 Ocak 2005
Orgeneral Y. Büyükanıt ve elimizdeki çözüm kozları için yorumlar kapalı
Okunma 57
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar