Rum’a HAYIR, AB’ye EVET

Rum’a HAYIR, AB’ye EVET

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti AB içinde nüfusu 454,000 olan Lüksemburg’dan sonra ikinci küçücük devlet ama AB Konseyinde eşit haklara ve VETO yetkisine sahip. AB Parlamentosundaki Milletvekili sayısı nüfusu ile orantılı ama, AB Parlamentosu bizim bildiğimiz Parlamentolardan veya Meclislerden değil. Parlamentonun aldığı tüm kararlar sadece tavsiye niteliğinde ve Parlamentonun yasa yapmak gücü yok.

Kıbrıslı Rumlar AB içinde kendilerine tam eşitlik ve eşit haklar verilmişken bu adada, M.S. 1100 yılından beri, neredeyse tam 900 yıldır varlıklarını sürdüren Türklere, kurulacak ortak devlette eşit siyasi haklar vermek düşüncesinde değil. Türkleri ortak olarak değil azınlık olarak görüyorlar.

Rumların bu düşünce tarzları, içinde yer aldıkları Avrupa Birliği’nin kuruluş amaçlarına ve tezlerine çok ters.

Bence biz artık “Rum’a HAYIR, AB’ye EVET” çalışması başlatmalı ve tüm girişimlerimizi bu kavrama göre yapmalıyız.

Tasos Papadopulos’un AB’deki imajı, referandum sonrasında “HAYIR” cevabını doğru ve inandırıcı bir şekilde satamadığı için “olumsuz ve uluslar arası toplumla çatışma halinde bulunan bir kişi” şeklinde. Güney Kıbrıs’ta iç siyasette yaşanan gerginliğin sorumlusu “Rum hükümeti” ve artık konu ile ilgili herkes 1960’lı yıllara bir geri dönüşün mevcut olduğunu gözlemliyor. 1 Mayıs referandumundan sonra aniden güneyde  “benimle hemfikir olmayan haindir” yaklaşımı yeniden ortaya çıktı. Çözüm konusunda Anastasiades ne kadar yapıcı ise Papadopulos’ta o kadar yıkıcı.

Kıbrıs’ta belki görüşmeler başlayabilir ama bu görüşmelerin ucunun açık olacağı kesin. Papadopulos yeni yapılacak müzakerelerde ısrarla BM’nin hakemliğini ve zaman kısıtlamasını istemiyor.

Müzakerelerin başlama tarihi ile ilgili olarak önümüzde iki tane dönüm noktası var.

Bunlardan birincisi AB-Türkiye müzakerelerinin başlayacağı 3 Ekim 2005 tarihi. Papadopulos daha başından beri 3 Ekim’in Türkiye’yi ilgilendirdiğini, kendileri ile hiçbir ilişkisi olmadığını ve bu nedenle de müzakereler illa da 3 Ekim’den önce başlayacaktır diye bir kuralın veya zaman kısıtlamasının olmadığını söylüyor.

Görünen o ki, Türkiye 3 Ekim’den evvel başlayacak müzakerelerden her hangi bir menfaat veya avantaj elde etmesin diye müzakereleri 3 Ekim’den sonra başlatmak niyetinde ve her yolu deneyip zaman kazanmak çabasında.

İkinci dönüm noktası ise, Mayıs 2006’da, Rum tarafında yapılacak Genel seçimler yani Milletvekilliği seçimleri.

Müzakereler 3 Ekim’den evvel başlatılamaz ise, 3 Ekim’den sonra başlatılması olasılığı, 7 ay sonra yapılacak Milletvekilliği yani parlamentodaki “Halk iradesi” seçimleri nedeni ile çok daha aşağılara düşecektir. Hiçbir Rum siyasi parti seçimlerden 6-7 ay evvel görüşme masasına oturulmasını, seçimlerde her hangi bir şekilde aleyhlerine kullanılmasın diye kabul etmeyecektir. Zaten gerek AB ve gerekse de BM ve ABD, müzakerelerin başlaması için bu aşamada seçim sonrasını beklemenin daha olacağını söylemeye başlayacaklardır.

Tasos Papadopulos’un seçimleri ise Şubat 2008’de yani Milletvekilliği seçimlerinden 18 ay sonra. Eski bir EOKA’cı ve kendisini Helen davasına adamış bir kişi olan Papadopulos’un başlatılması düşünülen yeni müzakerelerde, Türklere “azınlık statüsü”nden daha iyi bir statü verilmesini kabul edeceğine inanmıyorum. Cumhurbaşkanlığı döneminde asla, Türklere “azınlık statüsü”nden daha iyi bir statü verilebilecek bir anlaşmaya imza atmayacaktır.

Ben, önümüzdeki 3 Ekim tarihini ve Rum Milletvekilliği ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerini göz önüne aldığımda Rumlarla yapılacak müzakerelerin hiçbir  zaman olumlu bir sonuca gideceğini düşünemiyorum.

Türk tarafı şu anda AB nazarında daha iyi bir imaja sahip. AB’de Kıbrıslı Türklerin “gerçekten bir izolasyon içerisinde bulunduklarına” yönelik bir inanç var ve Kıbrıslı Türkleri bir şekilde bundan kurtarmak isteği bulunuyor.

Bence artık “Rum’a HAYIR, AB’ye EVET” çalışması başlatmalıyız ve tüm girişimlerimizi de bu hedefe doğru yapmalıyız.

16 Mayıs 2005
Rum’a HAYIR, AB’ye EVET için yorumlar kapalı
Okunma 39
bosluk

Kıbrıs’ta yeni çözüm süreci ve içeriği

Kıbrıs’ta yeni çözüm süreci ve içeriği

24 Nisan 2004 yılında Rumların “HAYIR” dedikleri referandum ile son bulan “Kıbrıs’ta Barış ve çözüm” çabaları, sonbaharda yapılacak yeni bir girişim ile yeniden başlayacağına ve yaklaşık bir yıl süreceğine artık hemen hemen kesin gözüyle bakılıyor.

Reddedilen 5.ci Annan Planında değişiklikler yapılarak tekrar tarafların onayı için Referanduma sunulması artık tüm taraflarca kabul görüyor.

Rumların ısrarla reddetikleri “Siyasi Eşitlik”, “Türklerin her kademedeki Veto hakları”  ve “Birleşik Kıbrıs Devleti”nin ekonomik yapısında önemli değişiklikler yapılması gibi Kıbrıs Rum tarafı için kilit noktası konular, bu müzakerelerde değiştirilmek üzere masaya yatırılacak.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti yetkilileri yeni bir müzakere girişimi ile ilgili beklentilerini düşük düzeyde tutuyor ve devamlı olarak bu yolun uzun olacağını vurguluyorlar. Buna rağmen BM, AB ve ABD diplomatları, çözüm müzakerelerinin sonbaharda başlayacağını ve bir yıl süreceğini ima ediyorlar.

ABD Dış İşleri Bakanlığı müsteşarı Laura Kennedy’nin geçen hafta Papadopulos’a yaptığı telkinlerden veya bir diğer tabirle aba altından gösterdiği sopadan sonra Papadopulos, başlatılmasına felik koyduğu müzakerelerin tekrar başlatılabilmesi için BM Genel Sekreteri ile direk temas kurması amacı ile BM merkezine temsilci göndereceğini açıkladı.  Papadopulus’un temsilcisi Tasos Conis, BM merkezindeki ön hazırlık sondajlarına bu Pazartesi günü başlıyor. BM Genel Sekreter Yardımcısı Sir Kieran Prendergast’ın da ay sonunda adaya gelmesiyle bu sondajlar çift taraflı olacak. Yani Papadopulos Annan’ı yoklayacak, Annan’da hem Rumları hem de bizi yoklayacak.

BM Genel Sekreteri Kofi Annan Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlaması olasılığı yükseldiği için iki olası senaryo üzerinde çalışmaya başladı. İlk başlarda planının, Papadopulos’un yoğun kampanyası sonucunda Rumlarca reddedilmesinden çok rahatsız olduğu için “sonuç alınacağı”ndan emim olmadan müzakereleri yeniden başlatmak niyeti yoktu ama şimdi müzakereleri başlatması için üzerinde bayağı bir baskı var. Bu yoğun baskıdan dolayı Annan, bir süre önce Rumlar’dan planda istedikleri değişiklikleri yazılı olarak sunmaları talebini yumuşattı ve aracı vasıtası ile de bu itirazların gönderilmesine yeşil ışık yaktı. Bu manevrası bana göre, ipe un sermiş Papadopulos’u köşeye sıkıştırmak ve müzakerelerden kaçmak için bahane yaratmasına mani olmak. Bunu becerdi de.

Bizim için işin kötü tarafı, BM, AB ve ABD, Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yapısının gerçekten üniter olabilmesi için Annan planında, kurulacak ortak devletin gerek yönetimi gerek ekonomisi konularında değişiklikler yapılmasının mümkün olduğuna inanmış görünüyorlar.

Ayrıca ve en önemlisi de, Papadopulos’un değişmez talebi olan, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan yardımcısının doğrudan halk tarafından seçilmesi. Plana göre Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan yardımcısı, Başkanlık Konseyi üyesi ve dönüşümlü olarak görev yapacaklar ama Milletvekili veya Senatör olmaları gerekli. Rum tarafındaki siyasi partilerin şimdiki taraftar sayısına göre DIKO Başkanı olan Papadopulos’un yeni devletin Cumhurbaşkanı olabilmesi sadece bir düş. Şimdiki oy dağılımına göre en kuvvetli adaylar Mecliste 20 Milletvekili  bulunan AKEL’in Genel Sekreteri Demetris Hristofiyas veya 19 Milletevkili bulunan DISY’nin Başkanı Nikos Anastasiades. DIKO’nun  sadece 6 Milletvekili var. Açıkçası önümüzdeki yıl Annan Planı kabul edilirse, Papadopulos’un daha dönemi bitmeden Cumhurbaşkanlığına veda etmesi gerekecek.

Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkan yardımcısının doğrudan halk tarafından seçilmesi konusu BM’den kabul görmüş görünmüyor, ancak kendisi de bu sistemi uygulayan ABD bu konuda nüfuzunu kullanmaya niyetli görünüyor.

Yeni Planda, devletin üst kademelerinde değil ancak en azından daha alt idari kademelerde siyasi eşitliğin olup olmaması mantığı da tartışılıyor.

Rumların, kurulacak yeni devletin bütün düzeylerinde Kıbrıs Türk vetosuna gereksinim olmadığını ve bunun aynen kabul edilmesi durumunda sistemi işlemez hale getireceği iddialarını,  BM, AB ve ABD mantıklı bulmaya başladılar ve bu tür değişikliklerin Annan planının felsefesini de değiştirmeyeceğini düşünüyorlar.

Bizim için en tehlikeli noktalardan bir tanesi de bu her kademedeki siyasi eşitlik hakkı. Eğer bu eşitlik hakkı elimizden alınırsa, yeni kurulacak devlete sadece “azınlık” ve “yama” olarak katılmış olacağız.

15 Mayıs 2005
Kıbrıs’ta yeni çözüm süreci ve içeriği için yorumlar kapalı
Okunma 41
bosluk

Yunanistan Kıbrıs Konusunda atak başlattı

Yunanistan Kıbrıs Konusunda atak başlattı

Kıbrıs Rum tarafı 1 Mayıs 2004 tarihinde AB’ue girdikten sonra Yunanistan “Ben analık görevimi yaptım artık Kıbrıs konusunda geri çekiliyorum” demişti.

Demişti demesine ama, Papadopulos’un o günden bu günlere kadar sürdürdüğü olumsuz tavır nedeni ile adada barış ve çözüm umutlarının gün geçtikçe azalması ve adanın hızla bölünmeye sürüklemesi nedeni ile fikir değiştirdi ve gene taraf olmaya ve inisiyatifi ele geçirme çalışmalarına başladı.

Kıbrıs sorununa yönelik hazırlık çalışmaları önümüzdeki hafta New York’ta başlayacak.

Devreye Yunanistanın’da girmesi ile başlayan yeni hareketliliğin anahtarının Atina’nın elinde olduğu görünüyor. Dışişleri Bakanı Petros Moliviatis, ABD’ye gerçekleştirdiği son ziyaretinde; Annan ile Papadopulos arasında, temsilciler aracılığıyla iletişim koridorları açılması önerisini ortaya koydu.

Bu güne kadar Papadopulos, Annan planında yapılmasını istediği değişiklikleri yazılı olarak sunmasını isteyen BM Genel Sekreterini, bu sunumun elindeki kozları peşinen masaya koymak olacağını belirterek reddetmişti ve bu denenle de Kıbrıs konusu gene bir duraklama sürecine ve çıkmaza girmişti.

ABD’den Yunanistan’a yapılan telkinlerle, Yunanistan bu çıkmazı aşmak için “Temsilciler vasıtası ile iletişim çözümü”nü önerdi.  Bu öneri Genel Sekreter ile Papadopulos arasında kopan iletişime bir ara çözüm getiriyor ve her iki taraf tarafından da benimsendi.

Papadopulos, Laura Kennedy’nin tavsiyesi üzerine Genel Sekreter ile endirekt fikir alış verişinde bulunabilmek için BM merkezine temsilci göndereceğini açıkladı.  Tasos Conis, pazar günü Tasos Papadopulos’un temsilcisi sıfatıyla New York’a gidecek ve Genel Sekreter ile temaslara başlayacak. Conis’in BM merkezinde yapacağı temaslar, aşağıdaki ana başlıklar altında olacak.

1-    Peşin taahhüt istenmeyecek.

2-    Boğucu takvimler olmayacak.

3-    Taraflar çözümün üzerinde uzlaşana kadar görüşmeler devam edecek.

Tasos Conis’in 15 Mayıs’ta New York’a gidişinden sonra, Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis 20 Mayıs’ta ve Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’da haziran ayının ikinci haftası içinde ABD’ye gidecekler. Her iki başbakanın da ziyaret programında BM Genel Sekreteri ile görüşme var.

BM Genel Sekreteri ile yapılacak bu görüşmeler; çözümün başarılması yönünde başlaması olası müzakere prosedürünün, yeni bir başarısızlığa uğramaması için, bir nevi ön hazırlık niteliğinde. Genel Sekreter, bundan sonra atacağı adımları, bu görüşmelerin ışığı altında kararlaştıracak.

Yunan hükümeti, bu son müzakereyi Kıbrıs sorununun çözümü için son fırsat olarak görüyor ve Kıbrıs’lı Rumlara, bu son fırsatta, her yapılacak değişikliğin Kıbrıslı Türkler tarafından da kabul edilmesi gerektiğini hatırlatarak Annan planında aşırı taleplerle büyük değişiklikler yapılmasını istememelerini ve taleplerinde gerçekçi olmalarını tavsiye ediyor.

Rumların ve Yunanlıların, “Kıbrıs’ta çözüm ve Barış” derken neyi kastettikleri çok açık ve net. “Yaşayabilir, işleyebilir, BM kararlarına uygun ve Avrupa normlarıyla, AB değerleri ve ilkeleriyle uyumlu olma niteliklerine sahip bir çözüm.” İki Helen başkent (Lefkoşa ve Atina), adanın bu kriterlerde ve Annan planı temelinde yapılacak müzakerelerle yeniden birleşmesini istiyor.

Kıbrıs konusu önümüzdeki haftalarda bayağı hareketlenecek gibi gözüküyor…

14 Mayıs 2005
Yunanistan Kıbrıs Konusunda atak başlattı için yorumlar kapalı
Okunma 34
bosluk

Rumlar, Türklerin Tarih Mirasını acımasızca yok ediyor

Rumlar, Türklerin Tarih Mirasını acımasızca yok ediyor

Eski yapıların korunması ve onarımıyla ilgili ilkeleri belirleyen Mayıs 1964 tarihli Venedik Tüzüğü’nün 1. maddesinde tarihi anıt kavramı şu şekilde açıklanmaktadır: “Tarihi anıt kavramı sadece bir mimari eseri içine almaz, bunun yanında belli bir uygarlığın, önemli bir gelişmenin, tarihi bir olayın tanıklığını yapan kentsel yada kırsal bir yerleşmeyi de kapsar. Bu kavram yalnız büyük sanat eserlerini değil, ayrıca zamanla kültürel anlam kazanmış daha basit eserleri de kapsar”.

Yine Venedik Tüzüğü’nün 3. maddesinde ise, anıtların korunmasında ve onarılmasındaki amacın, onları bir sanat eseri olduğu kadar bir tarihi belge olarak da korumak olduğu açıklanmaktadır.

1975 tarihli Amsterdam Bildirgesi’nin belirlediği temel düşüncelerin b. maddesinde ise, Mimarlık mirasının yalnız üstün nitelikli tek yapılan ve çevrelerini değil, tarihsel ve kültürel özelliği olan tüm kentsel ve kırsal alanları içerdiği belirtilmektedir.

1974 Barış harekatı sonrasında Klerides ve Denktaş tarafından imzalanan Viyana antlaşması uyarınca topluca kuzeye göç eden Türklerin, arkada bıraktıkları güney toprakları içindeki atalarından kalan tarihi eserler, maalesef, AB üyesi Rumlar tarafından, yukarda bahsettiğim 1964 Venedik Tüzüğü ve 1975 Amsterdam Bildirgesine aykırı olarak sistematik bir şekilde yok edilmektedir.

Bence bu yok edişin arkasındaki amaç, Türkler bir gün geri döndükleri vakit hak sahibi olmasınlar, tazminat istemesinler diyedir.

Bunun ilk örneğini yıllarca önce Baf’ta yaşadık. Baf’ın merkezi yerindeki Türk bölgesi içinde kalan tarihi Türk hamamı ve yanındaki cami, maalesef kaşla göz arasında yıkılmış ve kalıntılar alel acele temizlenerek arazi, otopark haline getirilmişti.

Şimdi aynı işlem, Kıbrıs’ın güney toprakları içinde yer alan ve Lefkoşa’nın 5 km. güney batısındaki, antik adı Chitocatamia olan Lakadamya (Lakatameia) köyünde uygulamaya kondu.

Lakadamya, 1963 yılına kadar Türklerin, Rumlarla birlikte yaşadığı bir köydü. 21 Aralık 1963 yılında Rumların tek taraflı olarak Türklere saldırmaları üzerine köyde yaşayan 300 kadar Türk bir gecede köyü terk etmek zorunda kalmıştı. 1963 yılında ibadet edilir halde geride bırakılan köy camiinin yerinde bu gün yeller esmektedir. Maalesef yeri bile belli değildir. O günün gençleri olan bu günün Lakadamya’lı yaşlıları, köy içinde tarif ettikleri yerde bırakın camiyi, Türk evleri bile bulunmamaktadır.

Birkaç gündür,  Lefkoşa-Deftera arasındaki yolun yenilenmesi ve  genişletilmesi amacı ile yapılan çalışmalar sırasında, Lakadamya köyü çıkışında  yol kenarında yer alan tarihi Osmanlı Mezarlığına gelinince, tarihi Osmanlı Mezarlığınında yol genişleme kapsamı içine girdiği görülmüş ve mezarlıkta kazı yapıldığı vatandaşlar ve de özellikle Türkler tarafından fark edilmesin diye etrafı paravanlar ve perdelerle kesilerek çalışmalara devam edilmiştir. Şimdi Lakadamya’daki Osmanlı Mezarlığında, olağan dışı önlemlerle yapılan bir kazı ve yol çalışması sürmektedir.

Kazı çalışması şimdilik, bir dozer, bir traktör ve  üç işçi ile devam ettiriliyor. Kazı esnasında Osmanlı mezarlarından çıkan kemikler hiçbir kayıt tutulmadan ve ayırım yapılmadan siyah çöp torbalarına hima (yığma) konmakta ve resmen açıklanmayan bir yere götürülmektedir. Bölgede fotoğraf çekilmesine izin verilmemekte ve Lakadamya Belediye Başkanı Hristakis Violaris, çalışmaların gerekli izinlerin alındıktan sonra yapıldığını söylemesine rağmen, siyah çöp poşetleri içine nelerin konduğu ve nereye döküldüğü değinmekten kaçınmaktadır.

Bir tarihi eserimiz daha yok ediliyor.

Bence Eski Eserler Dairesi derhal Lakadamya’daki Osmanlı Mezarlığına gitmeli ve Lefkoşa Türk Mahkemesinden kazıların durdurulması için “Ara Emri” almalıdır.  Gerekirse AB’nin ilgili komisyonuna derhal bu kazıların durdurulması için baş vurmalıdır.

13 Mayıs 2005
Rumlar, Türklerin Tarih Mirasını acımasızca yok ediyor için yorumlar kapalı
Okunma 56
bosluk

Ercan-İstanbul-Heathrow uçak seferi olurda Larnaka-Rodos-İstanbul uçak seferi olamaz mı?

Ercan-İstanbul-Heathrow uçak seferi olurda Larnaka-Rodos-İstanbul uçak seferi olamaz mı?

Oldu da. Hem de bal gibi oldu.

Atina kayıtlı, ve Atina’daki Eleftherios Venizelos Havaalanını merkez alan olarak kullanan “Hellas Jet Havayolları” nihayet, KTHY’nın Ercan-İstanbul-Heathrow uçuş yöntemini örnek alarak 2 Mayıs’ta ve 9 Mayıs’ta Larnaka-Rodos-İstanbul seferini gerçekleştirdi.

Aslında finansal olarak Hellas Jet’in başı birazcık dertte. Bir KİT olan Kıbrıs Hava Yolları (Cyprus Airlines) 2004 yılında Olimpiyatlara ev sahipliği yapan Atina’ya dünyanın dört bir tarafından büyük bir yolcu akını olacağını varsayarak 2003 yılında Hellas Jet’i kendi yan kuruluşu olarak kurdu ve hayata geçirdi. Kurulduğu günden itibaren, elindeki  5 adet yeni A-320 tipi Airbus uçaklarla Atina’nın  Eleftherios Venizelos Havaalanından Brüksel’e, Manchester’e, Londra Heathrow Havaalanına ve Paris Charles de Gaulle hava alanına tarifeli seferler yapmaya başlayan Hellas Jet, rakip firmaların baskısına dayanamayarak ikinci sene itibarı ile ayda 1.5 milyon Evro ($2 milyon) zarar etmeye başladı.

Zaten kendisi büyük bir parasal çıkmaz içinde olan Kıbrıs Hava Yolları,  geçen haftanın son iş günü Kıbrıs borsasında yaptığı açıklamada Kıbrıs hava Yolları’nın geçen yılki vergi öncesi zararının $82.9 milyon dolar olduğunu belirtti. Kıbrıs Hava Yolları, Kıbrıs (Rum) Hükümeti garantisi ile Avrupa Birliği tarafından çok acil gereksinim duyduğu mali borçlanmanın onayını beklemektedir. AB söz konusu borcu vermeyi kabul ettiği takdirde, %20’ye yakın çalışanın işten durdurulması planlanmakta.

Kısaca her ikisi de mali açıdan berbat durumda. Dün Kıbrıs borsasında yaptıkları açıklamada son tedbir olarak da Hellas Jet Havayollarının tüm tarifeli seferlerini dün itibarı ile iptal ettiklerini hem borsaya hem de yolculara ilan ettiler. Seferler artık “Charter” veya kiralama bazında yapılacak.

Bu sıkışıklığa son çareyi ve bataktan kurtuluşu Larnaka-İstanbul seferlerinde görüyorlar. İstanbul Rumlar için sihirli bir yer ve diyar.

Kıbrıs’lı Rumları İstanbul’a çeken iki etken var. Birincisi tüm Ortodoksların Papası durumundaki ruhani liderleri Fener Patriği Barthelomeos’un ve makamı olan Patrikhanenin yani Katoliklerin Vatikan’ı gibi addedilen Fener Patrikanesinin İstanbul’da bulunması. İkincisi de Türkiye’nin çok ucuz fiyatları ile alış veriş cenneti olması, Kıbrıs’lı Rumları İstanbul’a bir mıknatıs gibi çekiyor.

Çok dindar olan Kıbrıs’lı Rumların yıllardır gitmek için yanıp tutuştukları ama bir türlü kısa, aktarmasız, beklemesiz ve kolay bir uçuşla gidemedikleri İstanbul’a, arabaları ile yeşil hattın kuzeyine kolayca geçip,  KTHY ile Lefkoşa Ercan havaalanından direk 1 saat 10 dakikalık bir uçuşla gitmeye başlamaları Rum Hükümetini kara kara düşündürmeye başladı. Bu gidiş gelişleri durdurmak için yasal engeller getirmeyi planlayan Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine Avrupa Birliği, böyle bir karar alamayacağını ve vatandaşlarını seyahat özgürlüğünü kısıtlayamayacağını söyleyince başka çözüm yolları aramaya başladılar.

Kıbrıs Rum halkından gelen aşırı talepler ve bu taleplerin de KTHY tarafından Ercan-İstanbul seferi ile karşılanmasını önlemek için  İstanbul’a direk seferler koymak isteyen Kıbrıs Hava Yolları, Türkiye’nin, Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanımaması nedeni ile Larnaka veya Baf havaalanlarından havalanan Rum uçaklarına veya yabancı şirketlerin uçaklarına Türk hava sahası açmamasın dolayı bir türlü bu uçuşları gerçekleştiremiyor.

Nihayet  çözüm bulundu. Hellas Jet tarafından Larnaka-Rodos-İstanbul uçuşlarının gerçekleştirilmesi. Larnaka’dan kalkacak Hellas Jet uçağı, Larnaka-Atina FIR hattını kullanarak Larnaka’dan kalkıp Rodos’a inecek ve orada seferi bitecek. Sonra da Yunan hava sahası içinde olduğundan Rodos-İstanbul seferini yapacak ve böylece Hellas Jet uçağı İstanbul’a Rodos’tan gitmiş olacak. Bu yöntemle Hellas-Jet uçağı  Rodos’u ara istasyon kullanarak ilk aşamada İstanbul’a A-320 tipi uçaklarla toplam 20 uçuş gerçekleştirecek. Bir müddet sonra Hellas Jet uçakları Larnaka’dan havalandıktan sonra Yunanistan’ın Rodos adası üzerinde kod değiştirerek Türk hava sahasına girecek ve Türkiye’de, bu uçakların güney Kıbrıs’tan değil de Yunanistan’dan geldiğini varsayarak İstanbul’a inişlerine izin verecek. Zaten veriyor da.

Bu yöntem uzun vadede KTHY’na da aynı yöntemi uygulaması kapısını açabilir. Ercan’dan kalkan KTHY uçağı İstanbul’a inmeden, İstanbul üzerindeyken uçuş kodunu değiştirerek Avrupa’daki varış yerine yönelebilir ve yıllardır hasret kaldığımız direk uçuşlarını gerçekleştirmiş olur.

12 Mayıs 2005
Ercan-İstanbul-Heathrow uçak seferi olurda Larnaka-Rodos-İstanbul uçak seferi olamaz mı? için yorumlar kapalı
Okunma 110
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar