Yeni Referanduma Türkler EVET diyecek mi?

Yeni Referanduma Türkler EVET diyecek mi?

Türkiye’nin 3 Ekimde başlayan Müzakere Ortaklık Belgesi içinde, vadesi uzun da olsa kısa da olsa, Kıbrıs (Rum) bayraklı gemi ve uçaklara deniz ve hava limanlarını açması ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanıması var.

Olaya Lefkoşa,  Washington, Brüksel ve Ankara değişik değişik gözlerle bakıyor. Her kes kendi çıkarı neredeyse öyle olmasını istiyor. Ortak çıkarları pek de düşünen yok.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti yöneticilerinin, özellikle de Papadopulos’un hedefi  Türkiye’nin, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti bayraklı uçak ve gemilere limanlarını açtıktan ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni resmen tanıdıktan sonra   kaybedecek hiçbir şeyi olmadan Birleşmiş Milletler patronluğunda KIBRIS Müzakerelerine oturmak.

Masaya, Türk askerinin tümü ile geri gitmesini koyacak, Türkiye’nin garantörlüğünün “asla ve kat’a” olmamasını isteyecek, 1974 Barış harekatı sonrası Türkiye’den gelen soydaşlarımızın tümünün geri gitmesini talep edecek, Kıbrıs’lı Türkler kurulacak yeni devlette sadece azınlık olabilir diyecek, Rumların tümü ile kuzeye geri dönmesini şart koşacak ve tüm Rum topraklarını geri isteyecek.

Bunlardan her hangi birisini Türkler kabul etmezse, öfke ile masadan kalkacak ve görüşmeler orada, bir daha başlamamak üzere bitecek. Zaten rest çekip masadan kalktığı vakit kaybedecek hiçbir şeyi de olmayacak.  AB üyesi, Türkiye tarafından tanınmış, Türkiye limanları Kıbrıs Rum bayraklı uçak ve gemilere açılmış ve bu tanımadan dolayı da adadaki Türk askerlerinin geri gitmesi takvime bağlanmış bir konumda olacağı için çok bir kaybı olmayacak.

Türkiye ise bu senaryonun tam tersinin gerçekleşmesini arzuluyor. Bir kere iktidardakilerin Türk halkına verdikleri bir söz var. BM’de çözüme ulaşılmadıkça, asla ve kat’a limanlar açılmayacak, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti tanınmayacak ve bir tane bile Türk askeri geri çekilmeyecek.

İşte ABD ve AB burada devreye giriyor.

ABD bu paradoksu kırmak için,  BM çatısı altında Kıbrıs müzakerelerinin yeniden başlamasını ve buna paralele olarak da AB-Türkiye ortaklık görüşmelerinin “VETO”suz bir şekilde hızla ilerlemesini istiyor.

İlk aşamada ABD, Ankara’nın onayını alıp AB ile işbirliği içinde CB M.A. Talat ve Kıbrıs Rum Yönetimi Başkanı Tasos Papadopulos arasında doğrudan görüşmelerin olası en kısa zamanda başlatılmasına ön ayak olacak.

Amerika’nın Kıbrıs sorunuyla ilgili bu yeni stratejisi içinde, iki toplum lideri arasındaki temaslar için hem çağrı hem de baskılar var.  CB Talat şimdilik bu Amerikan önerisini kabul etmiş görünürken, Papadopulos’un BM’den yüksek bir yetkili olmaksızın Talat’la görüşmeyi reddetme politikası devam edecek gibi gözüküyor.

Tabi ki bu görüşmelerin başlamasının asıl amacı Türkiye için bir çıkış yolu açacağı ve manevra yapabileceği bir gerekçe yaratacağıdır.

BM çatısı altındaki bu görüşmelerden sonra her hangi bir şekilde gene kandırmacalarla, baskıyla ve her tür yaptırımlarla planın son şekli “Referandum” adı altında Kıbrıs Türk ve Rum toplumlarının oylarına sunulacaksa işte orada Kıbrıs Türk’ünün tarihe geçecek rolü devreye girecektir.

Bence tüm bu olanlardan, kaldırılamayan izolasyonlardan, ambargolardan, olumsuz gelişmelerden ve yalan vaatlerden sonra Kıbrıs’lı Türklerden beklenen “EVET” oyları tahmin edilenin çok altında bir oranda sandıktan çıkacaktır.

31 Ekim 2005
Yeni Referanduma Türkler EVET diyecek mi? için yorumlar kapalı
Okunma 63
bosluk

Kıbrıs konusunda ilginç gelişmeler

Kıbrıs konusunda ilginç gelişmeler

ABD Dışişleri Bakanı Bayan Condoleeza Rice tarafından Cumhurbaşkanı Talat’a yapılan davet, yeni kapıların açılmasının anahtarı konumunda gözüküyor.

Olaylara bakarsanız ve yapılan açıklamalardaki gizli kelimeleri değerlendirirseniz bu davetin, ABD’nin Orta Doğu ile ilgili büyük ve kapsamlı yeni bir programının ilk adımı olduğu düşüncesine kapılırsınız.

Sanki Talat’ın davet edilmesi ile bölgemizdeki yeni bir gelişmenin düğmesine basıldı ve “Start” verildi.

Kamu oyuna yansıyan ve yansıtılmak istenen görüntüler ile kafalardaki projeler farklı. Perdenin önünde görülenler, çekilen resimler, yapılan görüşmeler ve verilen beyanlar sanki birer kamuflaj.

ABD tam 47 yıldır Kıbrıs ile yakından ilgileniyor. Soğuk savaş döneminde bölgedeki ilgisi aslında daha fazla Türkiye’ye yönelikti. Makarios, Kıbrıs Cumhuriyetini Bağlantısızların arasına sokunca, Kıbrıs ile ilgisi artmaya başladı. Bağlantısızlar demek, endirekt olarak Komünist Rusya demek olduğundan başka bir seçeneği yoktu.

Yunanistan’daki Albaylar cuntasının yönetimi devralması ve Kıbrıs’lı sağcı  Rumların Makarios’u devirme girişimleri aslında hep Amerikan patenli gelişmeler.

1974 Barış harekatının hemen sonrasındaki günleri hatırlarsanız, ABD Lefkoşa Büyükelçisi Roger Davis, Kıbrıs’lı Rumlar tarafından “Bizi kandırdınız” açıklaması yapılarak 19 ağustos 1974 günü dahiyane ve cesurca hazırlanan bir suikast sonucu öldürülmüştü.

O günlerde yapılan açıklamalar ve sonraki yıllarda yazılan hatıralar, ABD Elçisinin perde arkasından Rumlara “Türkiye darbeden sonra çıkarma yapmak isterse ABD daha evvelde yaptığı gibi buna mani olacaktır”  mesajını verdiğini ve darbe düşüncesinde olanları bayağı cesaretlendirdiğini okursunuz.

Darbeden sonra adanın yarısı elden gidince, çılgına dönen aşırı sağcı Rumlar günah keçisi olarak ABD Lefkoşa Büyükelçisi Roger Davis’i seçtiler ve kısa bir müddet sonra da onu hazırladıkları bir suikast sonucu öldürdüler.

Buna rağmen ABD hükümeti Rumlar aleyhine hiç bir davranışa girmedi ve tam aksine Amerika’da yaşayan Rumların kurdukları örgütlerin çabaları ve ABD Senatosu ile Temsilciler Meclisine seçilmiş Rum kökenli üyelerin girişimleri ile Türkiye’ye, o dönemde  Başbakan olan Süleyman Demirel’e ünlü “70 cente muhtacız” sözünü söyletecek denli acımasız etkileri olan “ABD Ambargosunu” uyguladı.

Evvelki günkü Talat-Rice görüşmesinden sonra yapılan resmi açıklama, “sana söylüyorum oğlum ama gelinim anlasın” misali politik olarak değerlendirildiğinde, ABD’nin hedefinin, artık kendisinin sözünü dinlemeyen ve AB’ye göbeğinden bağlanmış olan Kıbrıs Rum Yönetimine alternatif olarak KKTC’yi güçlendirmek ve uzun vadede Rum’un politik, siyasi, hukuksal ve ekonomik baskılarına karşı koyabilecek hale getirmek olduğu görülmektedir.

BM görüşmeleri şöyle veya böyle bir şekilde başlayacak ve sonra da çıkmaza girecektir. Adada BM girişimleri sonucunda Annan Planı temelinde kurulacak “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti” yerine güneyde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, kuzeyde de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin olması ABD’nin yeni Orta Doğu planına daha çok uymaktadır. Ve öyle olacak da.

30 Ekim 2005
Kıbrıs konusunda ilginç gelişmeler için yorumlar kapalı
Okunma 64
bosluk

Vazgeç Talat, Rumları üzüyorsun

Vazgeç Talat, Rumları üzüyorsun

Yani şimdi nereden çıktı bu Amerika ziyaretin Sayın CB Talat.

Herşey güllük gülistanlık giderken, nasılsa bayan Rice’i kandırdın ve Amerika’ya kapağı attın.

Şimdi bırak her şeyi bir kenara, dün Rice ile yaptığın toplantıda yememişsin içmemişsin hemen Kıbrıs’ta olan olayları ters yüz edip Amerikalı yetkililerin aklını karıştırmışsın.

“Siyahı beyaz göstermişsin”, “Rumları Annan’a şikayet etmişsin”, “Kıbrıs’lı Rumları, Kıbrıslı Türklere İşkence yapmakla Suçlamışsın”,   “Kıbrıslı Türklerin İzolasyonlarının kaldırılması için ABD’den yardım istemişsin”,  Rum Milli Muhafız Ordusu’ndaki askerlerin giydikleri tişortlerin üzerinde ”En iyi Türk ölü Türk’tür” sloganının olduğundan bahsetmişsin, Güney Kıbrıs’tan Kuzey Kıbrıs’a turist taşıyan dört otobüsün Rumlar tarafından yakılmasını söylemişsin, Aşırı ırkçı “Hrisi Avgi” (Altın Şafak) örgütü üyelerinin Veysel Toksoy ve Sadık Aktan isimli Kıbrıslı Türklere saldırarak küfretmelerini ve onları dövmeleri ile Eylül ayı sonlarında Vedat İnköylü’nün Lefkoşa’nın Rum kesiminde arabasıyla seyrederken üç Rum tarafından darp edilmesi ve arabasına büyük maddi hasar verilmesini söylemişsin.

Yani dostlar, komşular arasında olmaz böyle şeyler.

Yıllardır ne güzel bu işleri Rumlar yaparken, hem masum Türkleri öldürüp hem de “Türkleri isyan etti” diyerek BM’de ve AB’de istedikleri kararları aldırırlarken, sen nasıl yaparsın böyle oyun bozanlık.

Rum Yönetimi dış İşleri Bakanı Yakovou bile, senin söylediklerinden o denli rahatsız oldu ki, etti edemedi Rice’a bir de protesto mektubu yazdı ve seni kabul ettiği için kınadı.

Aslında bu tepkilerinden dolayı Rumları kınamamak lazım.

ABD Açıkça, sol gösterip sağ vuruyor. Tabi bu kroşeleri yıllardır bize ve Türkiye’ye vuruyordu, şimdi Rumlara yöneltti.

Ziyaretin, ABD Dışişleri Bakanlığının organizasyonunu yaptığı tüm aşamalarında Washington’un sürekli olarak görüşmenin hiçbir şekilde KKTC’nin tanınması anlamına gelmediğinin vurgulanmasına rağmen, tüm hazırlıklar tanınmış bir devlet liderinin kabul edilmesine uygun yapıldı ve aynı mevzuat uygulandı.

Sözle söylemiyorlar ama vücut dili ile söylüyorlar.

Talat’ın Dışişleri Bakanlığı’na yapacağı ziyaretin açıklanan seremonisi ile  yabancı ülkelerin Dışişleri Bakanlarının veya Devlet Başkanlarının ziyaretlerinde yapılan seremoni tıpa tıp aynı.

Mesela açıklanan seremonide, Bayan Condoleezza Rice’ın, “Kıbrıslı Türk lideri” sıfatı altında CB M. A. Talat’ı, ABD Dışişleri Bakanlığındaki makam odasının önündeki özel alanda karşılaması ve beraberce girişteki Amerikan bayrağının yanında fotoğraf çektirmeleri var. Bu işlem genellikle yabancı üst düzey konuklar için yapılıyor.

Dün sabah Amerikan Pasifik saati ile saat 11:00 de yapılan görüşmede CB Talat, özellikle Kıbrıs sorununa çözüm bulunması hedefiyle BM himayesindeki görüşmelerin hemen başlamasını, Rice’ın Kıbrıs Türk toplumuyla dayanışma göstermesini ve doğrudan uçuşlar gibi tecridi hafifletici önlemlerin benimsemesini istedi.

Evet, ABD KKTC’yi hem tanımıyor hem de tanıyor. Bu oyunun kuralı böyle.

29 Ekim 2005
Vazgeç Talat, Rumları üzüyorsun için yorumlar kapalı
Okunma 43
bosluk

Girit ve Kıbrıs benzeşmesi

Girit ve Kıbrıs benzeşmesi

Kıbrıs ile ilgili konuların her tartışılmasında, aşamalara dikkat çekilmesinde de yine her zaman Girit örneği kullanılır. Bu iki adanın kaderinin benzeşmesinden ya da coğrafi olarak aynı bölgede yer almalarından ziyade her ikisi üzerinde de oynanan uluslararası politik oyunların ve “Megali İdea“nın hedefleri içinde yer almalarının bir sonucudur.

Her iki ada da tarih boyunca varlıklarını başka devletlere bağlı olarak sürdürmüştür. Dolayısıyla adalar üzerindeki egemenlik kurma mücadeleleri genellikle birlikte yürümüştür. Adalardan birisine sahip olan güç, hemen diğerine yönelmiştir.

Her iki ada stratejik bütünün bir parçası gibidir. 648 yılında Kıbrıs Adası’nı ele geçiren Araplar, Girit’e yönelmişler ve 826 yılında Girit’i almışlardır. Ardından 760 yılında Kıbrıs’ı geri alan Bizanslılar 960 yılında Girit’i almışlardır. 1192 yılında Kıbrıs’ı ele geçiren Venedikliler, 1204 yılında da Girit’i elde etmişlerdir. Son olarak 1571 yılında Kıbrıs Osmanlılar tarafından alınmış, 1669 yılında da Girit’in fethi tamamlanmıştır.

Görüldüğü gibi Doğu Akdeniz egemenliğinde ilk alınan ada hep Kıbrıs olmuştur.

Osmanlı yönetimi Kıbrıs’ta 1571’de Girit’te de 1645’de başladı. Her iki adada da Katolik baskısı sona erdi. Daha önemlisi yine her iki adada yerli halka toprak üzerinde mülkiyet hakkı tanındı. Bu özellik Osmanlı genel sistemi içinde pek yaygın değildir. Yine her iki ada halkı millet sistemi içinde Venedik dönemine göre çok daha özgür bir hayat alanına kavuştular.

Girit’te var olan Ortodoks kilisesi bağımsız bir dini otorite değil, Fener Patrikhanesi’ne bağlı bir kilisedir. Girit’teki metropolitlik her zaman Fener Patrikhanesi’nin ve İstanbul’un kontrolü altındadır.

Kıbrıs’ta ortaçağlardan beri önemli bir Ortodoks kilisesi vardır. Her ne kadar Venedik döneminde bu kilise etkisizleştirilmeye çalışılmışsa da Osmanlı döneminde tekrar ihya edilmiştir.

Adalardaki nüfus oranları hemen hemen birbirine yakındır. XIX. yüzyıl öncesinde her iki adada da Rum nüfusun Müslüman nüfustan biraz fazla olduğu görülmektedir.

1821 Yunan isyanı sırasında her iki adada da isyanlar çıkmış, Kıbrıs’ta ayaklanmalar bastırıldıktan sonra 1878’e kadar ciddi bir olaya rastlanmazken Girit’te olayların ardı arkası hiç kesilmemiştir.

XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren iki adanın kaderi yine birbirine yaklaşmaya başlamıştır. Yeni kurulan Yunanistan’ın büyüme hedefleri diğer adalar gibi Girit ve Kıbrıs’ı da içine almıştır

Megali İdea hedefleri arasında Teselya, Epir, Adalar, Girit, Batı Trakya’dan başka Kıbrıs ve Batı Anadolu’da yer almaktadır. Teselya, Epir, Adalar, Girit ve Batı Trakya bu sınırlar içine alınabilmiştir. Kıbrıs ve Batı Anadolu, Megali İdea’nın başarısız olduğu yerlerdir. Yunanistan’ın Küçük Asya macerası bu ülkenin reel politikasından Batı Anadolu’yu çıkarmıştır. Fakat, Kıbrıs için aynı şeyi söylemek pek de mümkün görünmemektedir. Başka bir deyişle Kıbrıs Yunanistan’ın reel politikasından çıkmamıştır. Dolayısıyla Kıbrıs politik olarak, Teselya, Epir, Adalar Girit ve Batı Trakya politik gelişmelerinin sanki bir devamı imiş gibi görünmektedir.

Girit’te de, Kıbrıs’ta da enosisçilerin tek bir idealleri vardı, o da Büyük Yunanistan’ın kurulmasıydı.

Her iki adada da gerilimin sürekli diri tutulması, tedhiş, Türklerin kaçırılması ve Yunanistan ile birlikte uluslararası propaganda hep benzer çizgilerde gelişti. Nitekim bu yöntemlerin Girit’te kendilerince başarılı olduğu da görüldü. Bunun için özellikle Girit isyanları Kıbrıslı Rumlar için çok önemli kabul edilmiş ve yakından izlenmiştir. Girit’te enosis adına başarı olarak kabul edilen yöntemlerin Kıbrıs’ta da uygulanmasının koşulları araştırılmıştır.

Girit’te Rum çetecilerin, Müslüman Türk halkına karşı giriştiği tedhiş hareketleri Kıbrıslı enosisçiler için de uygulanabilir bir politika olmuştur.

Tedhiş olayları Büyük Devletlerin müdahalesini kolaylaştırması açısından da önemliydi.

Girit Adası’nda Müslüman halkın güvenliğinden sorumlu olan İngiltere, Avusturya, Fransa ve Rusya, Yunanlıların ilhak faaliyetlerine gözlerini kapatmışlardır.

Sonunda 1913 yılında Yunanlılar, Girit’i ilhak ettiler.

Benzeri bir oldu bitti (Kıbrıs’ın da Girit gibi Yunanistan’a ilhakı) ile karşı karşıya kalmak istemeyen İngiltere Kasım 1914’te Kıbrıs’ı ilhak etti. Bu duruma Rumların oldukça sevindikleri görülür. Çünkü onlar Yunan dostu olan, Adalar’ı ve Girit’i Yunanistan’a kazandıran İngilizler’in eninde sonunda Kıbrıs’ı da Yunanistan’a vereceğine inanıyorlardı. Üstelik Kıbrıs konusunda artık Osmanlı devleti de olayın resmen tarafı olmaktan çıkmıştı.

1.ci ndünya savaşından sonra değişen şartların ilki Girit artık tamamen bir Yunan toprağıdır. Bu enosisçiler için bir başarıdır. Girit’teki politikaların Kıbrıs’a uygulanması mümkündür. Bu çerçevede Girit ve Kıbrıs’ta XIX. yüzyılda görülen tedhiş, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kıbrıs’ta planlı bir imha hareketine dönüşür. 1955-59 EOKA tedhişi, 1963-74 yıllarında Türk toplumunu imha hareketleri ve Akritas Planı hep Girit’teki uygulamaların adeta birer tekrarıdır

XIX. yüzyılda Girit bir Avrupa sorunu olduğu halde, XX.ci ve XXI.ci  yüzyılda Kıbrıs, içinde AB’nin de yer aldığı bir BM sorunu olmuştur.

Osmanlı İmparatorluğu Girit’te sadece kağıt üzerinde “hakk-ı hakimiyet” ibaresinin kullanılması adına masa başında bir çok tavizler vermiştir. Hatta Girit için girişmeyi göze aldığı 1897 savaşından galip çıktığı halde, barış masasında egemenlik haklarını bir anlamda kendi eliyle ipotek altına koymuştur.

Şimdi de 1974 Barış Harekatında galip çıktığı halde, aynen XIX.cı yüzyılda Osmanlılara yapıldığı gibi kağıt üzerinde “hakk-ı hakimiyet” ibaresinin kullanılması benzeri gibi masa başında bir çok tavizler istenmektedir.

Galiba Girit ve Kıbrıs arada neredeyse yüzyıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen birbirine çok benziyor.

Acaba yanılıyormuyum?

28 Ekim 2005
Girit ve Kıbrıs benzeşmesi için yorumlar kapalı
Okunma 77
bosluk

Rumların Azerbaycan oyunu tutmadı

Rumların Azerbaycan oyunu tutmadı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Temmuz başında Bakü’ye yaptığı ziyaretinde Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, KKTC’nin uluslararası izolasyondan kurtulmasına yardımcı olmak için girişimde bulunacağını taahhüt etmişti.

Devlet Başkanı İlham Aliyev tüm dış baskılara rağmen bu sözünü tuttu ve  içindeki Türkiye sevgisi ile, Türkiye’nin yavrusu KKTC uğruna bunların hepsini göğüslemeyi seçti. Bizim için çok önemli ve hayati bir adım atarak Uluslararası Haydar Aliyev Havaalanı ile Kuzey Kıbrıs’taki Ercan Havaalanı arasında direkt uçuşların başlatılması için korkmadan düğmeye bastı.

Yıllardan sonra ilk defa Türkiye dışından bir uçak, Rumların tüm tehditlerine ve uçuşu engellemek için tezgâhladıkları Bizans oyunlarına rağmen 28 Temmuz günü Ercan havaalanımıza indi.

Bunu bir türlü kabullenemeyen Rumlar işi, AB üyeliklerini koz olarak kullanarak Azerbaycan’a şantaj yapmaya kadar vardırdılar. İlk işleri AB ile Kafkas ülkeleri (Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan,  Moldavya ve Ukrayna) arasındaki faaliyet planını bloke etmek oldu. Kıbrıs Rum hükümeti, Azerilerin işgal bölgesindeki Ercan Havaalanı’na doğrudan uçuşları nedeniyle, bu programa ret oyu verdiler.

Verdiler de pek bir işe yaramadı.

Önce bu girişime İngiltere karşı çıktı ve AB Dönem Başkanlığı kozunu kullanarak Rum Yönetimini Gürcistan ve Ermenistan ile karşı karşıya bırakacak bir manevra yaptı.

Rumların bu tür dalaverelerinden bıkan İngiltere, AB üyeliklerini sadece kendi çıkarları için kullanmak yolunu seçen ve AB içinde kendi başlarına at oynatabileceklerini sanan Rum Yönetimine Avrupa düzeyinde sorunlar çıkarmak için her yolu denemeye başladı. Rum Yönetimi, Azerilerin Ercan Havaalanı’na doğrudan uçuşları nedeniyle, bu programa ret oyu vererek AB’nin Azerbaycan ile ilgili faaliyet planını bloke edince, İngilizler de bu blokajı Gürcistan ve Ermenistan’ı da kapsayacak şekilde genişlettiler. Bir anda Kıbrıs Rum Yönetimi, can yoldaşı Ermenilerin çıkarlarına taş koymuş konumuna düştü ve geri adım atmak zorunda kaldı.

Bunun arkasından İngiltere, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin, iyi ilişkilere sahip olduğu Ermenistan ve Gürcistan’a karşı düşmanca davrandığını iddia ederek, Rum Yönetimi AB içinde zor durumda bıraktı.

Arkasından bu defa işe Avrupa parlamentosunda yer alan Yeşiller ve Liberaller grupları karıştılar ve Rumların bu cezalandırma amaçlı davranışına cephe aldılar.

AB Dönem Başkanı İngiltere’nin, KKTC’yi yükseltme yönünde çaba üstlenen Azerbaycan’a verdiği desteğe, Avrupa Parlamentosu içindeki Yeşiller ve Liberaller grubu da arka çıktı.

Yeşiller ve Liberaller evvelki günkü toplantıda “Azerbaycan Faaliyet Planının” Avrupa Parlamentosu tarafından benimsenmesi için elden geleni yaptılar. Ercan’a direkt uçuş yapmaları ve KKTC’de kültür merkezi açmaları nedeni ile Rum yönetimin Azerbaycan hükümetine karşı sürdürdüğü kan davasına alet olmamayı başararak, büyük bir ustalıkla Azerbaycan Faaliyet Planı ile Rumların Azerileri cezalandırma çabalarını birbirinden ayırdılar.

Son şekli ile Avrupa Parlamentosu’nun Azerbaycan’la ilgili karar metninde yer alacak ifadeler arasından, KKTC’ye direkt uçuş gerçekleştirmesi nedeniyle Rumların koydurdukları sert ifadeleri çıkardılar. Azerilere sadece Uluslar Arası Sivil Havacılık Örgütü (ICAO)  kurallarına uyma tavsiyesinde bulunuldu ve KKTC’ye uçmaları konusu ise siyasi olmaktan çıkarılıp tamamen teknik bir konu haline dönüştürüldü.

İşin ilginç yanı, daha önce farklı bir tutum benimseyerek Azerbaycan’a, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile sorunlarını çözmemesi halinde AB’nin faaliyet planının dışında bırakılacağı şeklinde sert bir uyarıda bulunulmasını savunan Avrupa Halk Partisi ve Avrupa Solu ile aynı safta bulunan “Sosyalist Grup” da  Liberaller ve Yeşiller’e katıldı.

Anlayacağınız, Rumlar AB içinde bekledikleri desteği bulamıyorlar.

Oylamanın sonucu ise Rumlar için tam bir fiyasko.

Avrupa Parlamentosu’nda evvelki gün yapılan “AB-Azerbaycan Hava Taşımacılığı anlaşmasının aktifleştirilmesi”  oylamasındaki Evet oyları 355,  Hayır oyları 54  ve Boş oylar da 10.

Rumlar bu oylamaya çok güveniyorlardı ve Azerbaycan’ı Ercan’a uçtukları için cezalandıracaklarından emindiler.

27 Ekim 2005
Rumların Azerbaycan oyunu tutmadı için yorumlar kapalı
Okunma 62
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar