Siyasi Kriz kapıda

Siyasi Kriz kapıda

Kim ne derse desin Kıbrıs-AB-Türkiye üçgeninde kriz kapıda.  Sadece bir tane olsa neyse. Görünüşe göre birkaç tane kriz kapıda.

 

Mali yardım Tüzüğü ile Direk Ticaret Tüzüğünün birbirinden ayrılması hem KKTC hem de Türkiye açısından kriz yaratacak düzeyde.

Bu Tüzüklerin ayrılması bir dert, içerikleri başka bir dert. Zaten söz konusu Tüzükler ayrılmasaydı bu defa Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile AB’nin arası bozulacaktı ve AB içinde kamplaşmalar meydana gelecekti.

 

Mali Yardım Tüzüğü KKTC’de siyasi sorun çıkarmak üzere. Hükümetin bozulmasına bile yol açabilecek düzeydeki gerginliklere gebe. Üstüne üstlük bir de Türkiye ile KKTC arasına nifak bile sokabilir. O denli tehlikeli bu Tüzük.

Limanların açılması konusu bir başka sorun.

 

Türkiye limanlarını Kıbrıs (Rum) Bayraklı uçak ve gemilere açmak konusunu, Rumların KKTC’ye uyguladığı ambargo ile aynı kefeye koyarken, Rumlar Limanların açılması konusunu 3 Ekim 2005 Ortaklık Müzakere Belgesinin içinde görüyorlar ve arkalarına diğer 24 AB üyesini de alarak bastırıyorlar.

Kriz kapıda dememe gerek yok zaten bu konuda kriz çıkmış durumda.

 

AB-Türkiye-Kıbrıs üçgeninde Kriz’in kökeni KIBRIS.

 

Müzakerelerin kapısı Bilim ve Araştırma ile Eğitim salıları (Başlıkları) ile açılacak. Nisan ayında fiilen müzakereler başlıyor. Hediyesi olarak “kriz”de yanında.

 

Ulaştırma, Gümrük Birliği ve Malların Serbest Dolaşımı fasılları (Başlıkları) ilk on içinde görüşülecek fasıllar arasında. Tam da çıngarın çıkacağı, yerin yerinden oynayacağı başlıklar bunlar. Siyasi tanınma içinde, Limanların açılması içinde, FIR hattı kısıtlaması içinde. Kriz çıkaracak ne istersen bu fasılların (başlıkların) içinde.

 

Zaten sonrası selamet.

 

Ya limanlar açılacak, FIR hattı serbest bırakılacak, KKTC ölüme mahkum edilecek ve müzakereler güle oynaya devam edecek, ya da Türkiye, Kıbrıs sorunu çözülene veya Ekim 2007 seçimleri yapılana kadar resmen müzakerelerin dondurulmasını talep edecek veya oyalama taktiklerine başlayacak.

Aslında her ikisi de kriz demek.

 

Krizin ilk durağı Kasım 2006. Müzakerelerin gidişatı ile ilgili Raporun yayınlanacağı tarih, krizin ilk basamağı olacak. Belki de “ya hat ya bat” kararı verilecek o gün.

 

Bir diğer kriz kaynağı ise Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin,Yunanistan’ı ve Güvenlik Konseyi üyesi Rusya’yı da arkasına alarak Kıbrıs sorununu BM çerçevesinden çıkarıp AB içine çekmek isteği.

Rusya bu güne kadar işi çok iyi götürdü ve Genel Sekreter Annan’ın 24 Nisan 2004 referandumundan sonra hazırladığı ve içinde Kıbrıs’lı Türklerin lehine sözlerin de yer aldığı Kıbrıs raporunu Veto ederek, BM genel Kuruluna gitmesine engel oldu.

 

Bu tür engellemelerle ve BM Genel Sekreterinin Kıbrıs konusunda başarısız olacağı imajı ile Rumlar konuyu BM’den alıp AB içine çekmeyi deniyorlar.

 

Rumların, bu uzun vadeli stratejileri içinde göz ardı etmemeleri gereken çok önemli bir kırılma noktası var. Türkiye’nin Rumların neden olduğu istek ve kısıtlamalardan bıkarak müzakereleri dondurma veya çekilme kararı alması, tüm bu hesapları alt üst edecek bir karar olacak.  AB-Türkiye müzakerelerinin durması halinde Rumların Kıbrıs konusunda, Yunanlıların da Ege konusunda Türkiye’ye baskı uygulama olanakları da elden uçup gidecek.

 

İşte asıl kriz o vakit çıkacak. Bölgede ekonomik bir dev olacak olan Türkiye, Yunanistan’ı da, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni de göbeklerinden kendine bağlayacak ve …

21 Mart 2006
Siyasi Kriz kapıda için yorumlar kapalı
Okunma 35
bosluk

Mali Yardım Yalanının Mumu Söndü

Mali Yardım Yalanının Mumu Söndü

Mali yardım Tüzüğü konusunda atan atana. AP’ye gönderdiğimiz temsilcilerimiz bile işin detayının farkında değil.

Radyolara çıkıp, AB’nin Mali Yardım Tüzüğünün onaylanmasından sonra Lefkoşa’nın Türk kesiminde, Rum tarafındaki AB ofisinden bağımsız ve GKRY kontrolü olmaksızın icraat yapacak AB ofisinin açılacağından bahsediyorlar.

 

Neyse ki yalancının mumu yatsıya kadar yanar diye bir atasözümüz var, kimin okuduğunu anladığı kimin de okumasına rağmen anlamadığı ve attığı, yakında ortaya çıkacak.

Avrupa Birliği hâlihazırda söz konusu AB ofisinin Kıbrıs’ın Rum tarafında açılmasına ve Kıbrıs Türk tarafı ile temaslarını Rum tarafındaki ofisten yürütmesine karar verdi.  Zaten başka türlüsü de olamazdı. Anında Rumların VETO’su veya HAYIR oyu ile karşılaşırdı.

 

Kesinlikle, AB’nin Mali Yardım ile ilgili ana ofisi Lefkoşa’nın Güney kesiminde açılacak ve belki Türk tarafında göstermelik olarak bir irtibat bürosu kuracaklar. Brüksel zaten daha şimdiden söz konusu ana AB ofisinin Lefkoşa’nın Rum tarafında açılmasına dair kararını verdi. Bunu kimin değiştirebileceğini de bayağı merak ediyorum.

 

Mali Yardım Tüzüğüne göre GKRY’nin onaylamadığı hiçbir proje ihaleye çıkarılmayacak ve bu Mali Yardım kesinlikle Kıbrıs (Rum) Hükümeti üzerinden geçerek KKTC’ye gelecek.

Bunu ben söylemiyorum. Mali Yardım Tüzüğü söylüyor. İsteyen açar okur.

 

Geçirilen tüzükte, ödeneklerin kullanılmasına ilişkin net maddeler var.  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin bu paraların nasıl ve nerelerde kullanılacağı konusunda temel rolü ve söz hakkı olduğu yazılmış Tüzük içindeki maddelere. Tüzük değişmeden, bu koşullar  da değişmeyeceğine göre kim demiş ki, KKTC, GKRY’ni bypass ederek veya saf dışı bırakarak AB ile direk temas kurup, Mali yardımı sadece AB ile karşılıklı anlaştıktan sonra kullanabilecek diye. Böylesi bir iddiaya Türkçede “Desteksiz atma” diyorlar.

 

Mali Yardım Tüzüğünde, Kıbrıslı Rumların haklarına saygı gösterileceğine dair kesin ifadeler var. AB hukuk ilkelerine dayalı bir birlik olduğuna göre, Rumların talep ve önerileri ile beyan edilmiş olan mülkiyet hakları Tüzük içinde de korunmak zorunda. Zaten Mali Yardım Tüzüğünün gözle görülemeyen amacı, KKTC sınırları içinde bulunan  “1974 öncesi Rumlara ait olan toprakları” önce meşrulaştırmak, “Rum Mülkü” kavramını belgelere geçirmek, sonra da üzerlerinde Mali Yardım Tüzüğü kisvesi altında kontrol kurmak.

 

Mali Yardım Tüzüğünün ilgili maddesi uyarınca AB’nin finansmanıyla KKTC sınırları içinde yapılacak yatırım projeleri veya dosyaları önce, AB’ye üye tüm ülkelerin de söz sahibi olduğu “İzleme Komitesi”nin özel onayını gerektiriyor. Bu onay özellikle Yunanistan ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin saf dışı bırakılmaması için konmuş bir güvenlik tedbiri. Buradaki amaç KKTC sınırları içinde yapılacak herhangi bir AB finansmanlı yatırımın  “1974 öncesi Rumlara ait olan toprakların” Kıbrıs’lı Türkler tarafından kullanılmasına mani olmak. Yani diğer bir deyimle “Moratoryum”.

 

Aynen Direk Ticaret Tüzüğünde açık ve net olarak yazılan “Moratoryum” gibi. Buradaki fark, Mali Yardım Tüzüğünde “Moratoryum” kelimesi, satırların mana içerikleri içine saklanmış.  O kadar.

Bu Moratoryum kavaramı aslında, 1974 öncesi Kıbrıs’lı Rumlara ait olan taşınmaz malların üzerinde inşaat yapılamayacağını ve gerekli olan temel bakımın dışında 1974 öncesi Kıbrıs’lı Rumlara ait taşınmaz malların (burada kast edilen binalardır) tamir edilemeyeceği ve inkişaf ettirilemeyeceği anlamına geliyor.

 

Tabi bir de, Direk Ticaret Tüzüğünün bel kemiğini oluşturan BM’nin 550 (1984) Sayılı Kararının 5.ci maddesi var. Kısaca Maraş’ın Rumlara iadesini öngörüyor. Şimdi hepsi bu iki Tüzükte birleşti.

20 Mart 2006
Mali Yardım Yalanının Mumu Söndü için yorumlar kapalı
Okunma 39
bosluk

Şimdi de Siyasi Kriter koşulu

Şimdi de Siyasi Kriter koşulu

AB-Türkiye arasındaki katılım müzakerelerinin Mayıs ayı başında Hükümetler Arası Konferans’la başlaması beklenirken, başını Fransa ve Almanya’nın çektiği bir grup AB üyesi ülke, Türkiye ile müzakere edilecek bölümlere yani fasıllara “Siyasî kriterlerin yerine getirildiğine bakılır” şeklinde bir koşul koymak istiyor.

 

“Siyasi kriter” çalışmaları şimdiden başladı bile. Brüksel’den gelen haberlere göre AB üyesi ülkeler halen daha fasıllara “siyasi kriter” getirilmesi konusunda görüş birliğine varamadılar. Kulis koridorlarına kadar uzanan dedikodulara göre ise 20 üye ülke, fasıllara siyasi kriter getirilmesi fikrini destekliyor.

 

Siyasi Kriter fikrine olumlu bakan grubun içinde şimdilik İtalya ve İngiltere yok ama geri kalan büyüklü küçüklü 18 ülke ile Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi tarafından şiddetle  destekleniyor.

 

Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği’yle (AB) tam üyelik müzakerelerine başlayan Türkiye’nin öncelikli olarak siyasi kriterleri tamamlamasını istedi.

AB Komisyonu’nun “2005 Genişleme Strateji Belgesi”ne ilişkin AP’nin görüşünü yansıtan rapor ve karar tasarısı, Cuma günü Strasbourg’daki genel kurulda onaylandı. Türkiye açısından bağlayıcılığı olmayan raporda, bilim ve araştırma alanında resmen müzakerelere başlayacak olan Türkiye’nin bir veya iki sene içinde siyasi kriterleri tamamlamasının ön koşul olarak getirilmesi isteniyor.

 

Siyasi Kriter kavramının özünde bir ölçü yok. Adayların boyları 1.85 cm.den az ve ağırlıkları da 100 kilo’nun altında olmalıdır gibi somut kavramlar yok. “Siyasi kriter” ifadesinin içine AB’nin Türkiye’den istediği her türlü talebin yerleştirilebilmesi olasılığı çok fazla ve bayağı korkutucu.

 

Söz konusu grup, fasıllara getirmek istediği  siyasi Kriteri,  “Genişleme süreci, Avrupa Birliği, üye ülkeler ve aday ülkedeki mevcut  siyasi gerçeklikle uyumlu olmak zorundadır” şeklinde tanımlıyor.  Yani müzakereler sadece teknik olarak, aday ülkenin mevcut yasalarının  AB yasaları (Paris Müktesebatı)  ile birbirine uyumlaştırılması olmayacak. Buna ilaveten birde müzakerelerin devam ettiği süreç boyunca siyasi boyut da dikkate alınacak.

 

Tabi böylesi bir uygulama bu güne kadar hiçbir üyeye yapılmadı. Sanırım AB, istediği anda veya müzakerelerin herhangi bir aşamasında engel çıkarabilmek ve müzakereleri istediği yerde kesebilmek için ipe un sermenin zeminini şimdiden hazırlıyor.   Fasıllara siyasi kriter getirilmesi, müzakerelerin yavaşlamasına ve sürecin beklenenden çok daha uzun sürmesine yol açacak. Bu kesin. Bir diğer tanımlamayla 2016’da biteceği varsayılan müzakereler, Siyasi Kriter uygulaması ile 2030’da belki bitecek veya hiç bitmeyecek.

 

Türkiye ile müzakerelerin sadece kurumsal fasıllarda olması değil, her fasılda siyasi kriterin de bir kıstas olarak ele alınması isteniyor. Bu düşünce gerçekleşirse, bundan sonraki bütün fasıllarda siyasi kriter de aşılması gereken zorlu bir eşik haline gelecek

 

Fasıllara “Siyasi Kriter” konmak istenmesi, Avrupa kamuoyuna, müzakerelerin sadece teknokrat ve bürokratlar tarafından yürütülmediği ve müzakerelerin aynı zamanda tamamen siyasi bir denetimin de altında olduğu mesajını vermek amacını taşımaktadır. Böylece müzakereler sürecine uyumlaştırmanın yanında birde siyasi kontrol de getirilmiş olacak.

 

Bugünlerde Brüksel’de toplanacak üye ülkelerin diplomatlarından oluşan genişleme çalışma grubu, “Eğitim ve Kültür” faslını müzakere için Türkiye’ye gönderilecek davet mektubuna siyasî bir koşul konulup konulamayacağını tartışıp karara bağlayacak.

 

Aslında tüm bunlar birer hikaye. Türkiye AB ile, söz konusu tüm fasılların müzakerelerini başarı ile yapmış ve bitirmiş olsa bile, AB’ye tam üye ülke olarak kabul edilebilmesi için Fransız ve Danimarka halkının “EVET”ine  gereksinimi vardır. Fransa ve Danimarka’da yapılacak referandumda “EVET” çıkmazsa Türkiye AB üyesi olmayacak. Bu “EVET”in olasılığı da şimdilik çok düşük.

Sanki boşuna kürek çekiyormuşuz gibi bir his var içimde.

19 Mart 2006
Şimdi de Siyasi Kriter koşulu için yorumlar kapalı
Okunma 45
bosluk

Yüz karası bir Tüzük

Yüz karası bir Tüzük

“Mali Yardım Tüzüğü” biz Kıbrıslı Türkler için tam bir tuzak. Aslında yüz karası bir tüzük. Adanın kuzeyinde egemen olan KKTC devletinin bu egemenliğini delmek için ustaca hazırlanmış bir tuzak.

 

Üstelik dün (Cuma) yerel bir radyo yayınında konuşan bir yetkili vardı. Kendisinin adı o ana kadar söylenmemiş olmasına rağmen, ses tonundan ben o kişiyi KKTC’nin, lütfen Avrupa Parlamentosu toplantılarına misafir olarak katılmasına izin verilmiş olan bir Milletvekilimiz olduğunu tahmin ettim. Tabi eğer o kişi iseydi. Bana göre milletvekili idi ama AB’ye göre adı sadece ve sadece “Kıbrıs Türk Cemaati Temsilcisi” idi.

Keşke dinlememiş olsaydım.

 

Ben söz konusu Milletvekillerini KKTC’nin AP’deki sesleri zannediyordum. Oy kullanma hakları yok ama söz almak ve kulislerde sözlü temaslar yapmak izinleri var. Toplantılara KKTC adına katılmadıkları halde KKTC hükümetinin AB’ye söylemek veya aktarmak istediklerini iletiyorlar zannediyordum. Sanırım bu işte tam tersi oluyor. KKTC’nin istediklerini AB’ye aktarmak yerine AB’nin isteklerini KKTC hükümetine ve insanına aktarmak görevini yapıyorlar. Bari maaşlarını da AB’den alsalar daha da hakça olacak.

 

Bu arkadaşımızın dün radyoda söyledikleri çok ilginçti. Mali Tüzük hakkında söylenenler ve eleştirilerin doğru olmadığını ve AB’nin Lefkoşa’nın kuzeyinde de Mali Yardımı yönetecek bir ofis açmak düşüncesinde olduğunu söyledi. Bu Mali yardımdan Elektrik Santralı yapılacaksa Rum mülkü üzerine yapılamayacağını da geveleyerek kabul etmek zorunda kaldı.

 

Şimdi sormazlarmı insana, KKTC yasalarına göre, hiç KKTC’de Rum mülkü olabilirmi diye. KKTC devletinin egemen olduğu topraklar, yeşil hattın kuzeyindeki topraklar ise, nasıl olurda KKTC anayasasına göre sahibinin asla bir Rum olamayacağı bir toprak parçası Rum malı diye kabul edilebilir ve üstüne santral yapılamayacağı koşul olarak konabilir.

 

Bir elektrik santralının yeri nasıl seçilir senin haberin varmı?.  Tüketeceği enerji kaynağının santrale kadar taşınması ve üreteceği enerjinin dağıtımının da, egemen topraklara en ucuz ve en kolay bir şekilde dağıtılacağı en uygun bir yere bu santralın yapılması zorunlu iken, kim böyle bir Mali Yardımı, Rum toprağı üzerine yapmamak koşulu ile kabul eder. Hepsini anladım da 139 milyon Avro’ya, kim bizim egemenliğimizi satmaya cesaret edebilir onu bir türlü anlayamadım.

 

Üstelik bu sayın konuşmacı, “yalan söylüyorlar, santral Rum toprağı üzerine yapılamaz ama dağıtım sistemi Rum toprağı üzerinden geçebilir, bu dünyanın her yerinde böyledir” gibi cevherler de yumurtladı. Santralın Rum mülkü üzerinde yapılamayacağını, Rumların söz konusu toprak üzerinde haklarının olduğunu kabul ediyor ama havai hattın üzerinden  geçeceği, olası 1974 öncesi Rum topraklarının sahiplerinden bu koşullarda izin alınması gerektiğini ya bilmiyor ya da hiç düşünemiyor.  Santral toprağı bir kere Rum malı diye kabul edildikten sonra havai hattın sahiplerinin suçu ne ki, toprakları Rum malı olarak kabul edilmeyecek. AİHM boşuna mı duruyor orada.

 

Mali yardım konusu, 139 milyon Euro’yu yatırım yapmak amacı ile karşılıksız almanın ötesinde, Rum Yönetimi’nin vesayetini kabul etmek ve Kıbrıs Türk halkının kan ve göz yaşı karşılığında kazandığı haklarının törpülenmesi olduğunu anlamak zamanı gelmiştir.

Bu söz konusu Mali Yardım ile ilgili projenin, önce içinde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin ve Yunanistan’ın birer temsilcisinin de bulunduğu bir Komisyon tarafından onaylandıktan sonra uygulamaya konacağını KKTC halkına erkekçe söylemek zamanı gelmiştir.

24 Nisan 2004 Referandumundan evvel söylenen hayali lafların, verilen ütopik vaatlerin nasıl boş çıktığını gören ve yaşayan bu halkımıza artık doğruları söylemenin zamanı gelmiştir.

 

Kıvırmalarla, doğruları halktan saklamakla Kıbrıs’lı Türklere ve neler pahasına kurmayı başardıkları KKTC’ye zarar vermekten öte başka hiçbir yere gidilemez

18 Mart 2006
Yüz karası bir Tüzük için yorumlar kapalı
Okunma 46
bosluk

Türkiye’nin Limanlar açmazı

Türkiye’nin Limanlar açmazı

AB Konsey’nin 3 Ekim’de Türkiye ile müzakerelere başlamak için koyduğu koşul hepimizin bildiği ve artık ezberlediği gibi, Türkiye’nin 1963 tarihli Ankara Anlaşması Ek protokolu’nun genişletilmesi ve AB’nin yeni 10 üyesini de kapsaması için AB Komisyonu ile müzakereler yapması ve 3 Ekim’den evvel de AB Dönem Başkanlığı ile yeni ek protokolü imzalaması idi.

 

Arkasından fırtınalı tartışmalardan sonra ve de hatta uzlaşılamayan isteklerden sonra 3 Ekim 2005 yerine 4 Ekim sabahı imzalanan ve tarihi gene de 3 Ekim olarak atılan AB Müzakere Çerçeve Belgesinin 4.cü maddesi, Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini, müzakereler sonuçlanmadan tanımasını ve 2006 yılı içinde de Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti bayraklı uçak ve gemilere uyguladığı ambargonun kaldırılmasını ön görüyor.

 

Bu gerçekler ışığında Türkiye’nin en geç, Haziran 2006’ya kadar deniz limanlarını Kıbrıs (Rum) Bayraklı gemilere açması koşulunu yerine getirmesi gerekiyor.

 

Aslında Türkiye’nin, Kıbrıs Rum bayraklı gemilere uyguladığı, deniz limanlarını kapatma uygulamasını kaldırma tarihi, Rumların çizdiği kırmızı çizgiye göre 31 Mart ama, 2006 yılı ilk yarı gelişme raporunun son gün tarihi de 1 Haziran 2006 olduğundan, bu tarihe kadar limanları açıp açmamak konusunda Türkiye’nin zamanı uzatması da olası. Uzatmalara kadar her hangi bir yaptırım olamayacak ama ondan sonrası tam bir kıyamet.

 

Arkasından bir de 30 Eylül kırmızı çizgisi var. Türkiye’nin, Kıbrıs Rum bayraklı uçaklara uyguladığı, havaalanlarını kapatma ve FIR hatlarını kullanamama uygulamasını kaldırma tarihi,

 

Türkiye bu kıyametten kurtulmak için Kıbrıs Rum hükümetinin KKTC limanlarına uyguladığı ambargo ile kendisinin Kıbrıs Rum bandıralı gemi ve uçaklara uyguladığı ambargoyu bir kefeye koydu ve konu ile ilgili olarak da 29 Mayıs’ta, söz konusu ambargoları karşılıklı kaldırmak teklifi yaptı.

 

Teklif, aslında AB’nin  24 Nisan 2004 tarihindeki Referandum’dan sonra 28 Nisan’da AB Komisyonunun aldığı ve Kıbrıs Rum Yönetiminin kabul edilmemesi için her tür düzenbazlığı yaptığı,  KKTC’ye Mali Yardım Tüzüğü ve Doğrudan Ticaret Tüzüğü ile direk ilgili.

Mali Yardım Tüzüğü “Oy Birliği”, direk Ticaret Tüzüğü ise “Oy çokluğu” istediğinden Rumlar, oybirliğinde kullanacakları oyu şantaj aracı yaparak, Direk Tüzüğü’nün Mali Yardım Tüzüğünden ayrılması ve uygulamaya konmaması koşulu ile Mali yardım Tüzüğünü onaylayacaklarını açıkladılar ve bu olanaksız isteğe rağmen Tüzükler maalesef aynen bu şekilde onaylandı.

 

Aslında Direk Ticaret Tüzüğü’nün onaylanması veya işlerlik kazanması ile Rumların Kıbrıs Türk limanlarına koydukları ambargoyu kaldırması tamamen aynı konu ve sonuçları da aynı.

 

Burada Türkiye’nin yapmak istediği ve önerdiği,  Kıbrıs (Rum) bandıralı gemilere koyduğu ambargoyu kaldırmak, buna karşın Rumların da, KKTC’ye koyduğu ambargoyu kaldırması. Böylece hem Müzakere Çerçeve Belgesi koşulu yerine gelmiş olacak hem de AB’nin kendisinin almış olduğu Direk Ticaret Tüzüğü de işlerlik kazanmış olacak.

OXİ (Hayır) demeye iyice alışmış olan Kıbrıs Rum Yönetimi, Türk limanlarının Kıbrıs Rum bayraklı gemilere açılmasını Müzakere Çerçeve Belgesinin 4.cü maddesi uyarınca çantada keklik gördüğünden hemen ve derhal bu teklif resmen açıklandığı gün “OXİ” dedi ve Türkiye’nin teklifini anında reddetti.

 

Limanlar konusunun Türkiye’nin AB ile müzakere sürecini olumsuz etkileyeceği ve Birlik ile ilişkilerinde siyasi bir krize yol açacağı kesin. Bundan kurtuluş yok.  Müzakereler bu nedenle kopma noktasına kadar dahi gelebilir.

 

Türkiye’de Ekim 2007 yılında yapılacak Milletvekilliği seçimlerine neredeyse 18 ay kaldı. Tüm siyasi partilerin ajandalarında KIBRIS bir numarada olacak. İktidardaki hükümete Kıbrıs konusunda saldırıların başlaması çok yakındır ve dozu artarak Ekim 2007’e kadar bu saldırılar devam edecektir.

 

Mayısta da Rum tarafında seçim var. Seçim malzemesi şimdiden hazır. Limanlar ve VETO.

Tabi Türkiye’de de hazır. Seçim malzemesi “LİMANLAR AÇILMAYACAK”.

17 Mart 2006
Türkiye’nin Limanlar açmazı için yorumlar kapalı
Okunma 34
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar