UNDP kredi koşulları

UNDP kredi koşulları

Konuya UNDP’nin (United Nations Development Programme) ne olduğundan başlayayım. Türkçesi Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, başında da Kemal Derviş var.   Türkiye’nin Ekonomisinin kalkınması için Türkiye’ye getirilip, Ekonomi Bakanı yapılan,  enflasyonla ilk mücadeleyi başlatıp, gerekli yasaları çıkarttıran ve enflasyonda gözle görülen düşüşleri başlatan kişi.  Sonu selamet oldu ve üç haneli enflasyon önce iki haneye, sonra da tek haneye düştü.

 

UNDP çok yönlü çalışmalar yapıyor. Mesela bunlardan en son yaptığı, Kongo’da demokratik seçimler yapılabilmesi için Kongo hükümetine hem bilgi, hem personel hem de parasal katkı koymak. Sonucunda bu seçimler tam demokratik olamasa da, bir sonraki yüzde yüz demokratik bir seçim olacak.

 

Rumlar Avrupa Birliği’nin “Gelecek İçin İşbirliği” programı aracılığıyla Avrupa ödeneklerini Kıbrıs’ta dağıtma görevini üstlenen UNDP (BM Kalkınma Programı) birimiyle yaptıkları işbirliğinin kaygı verici olduğunu düşünüyorlar ve bunu resmen yazılı olarak da dile getirdiler.

 

Rumlar “Gelecek İçin İşbirliği” Programının hayata geçirilmesi aşamalarında AB’nin UNDP ile kurduğu ilişki ve işbirliğinin, yan ürün olarak pek çok sorun doğurduğuna inanıyorlar.

Rumların bu şikayetlerinden sonra AB yetkilileri, yazışmaları aracılığıyla pek çok kez, 10 milyon Euro’nun üzerindeki bu “Kalkınma” ödeneklerini UNDP’nin dağıtma yönteminden duydukları hoşnutsuzluğu yazıya döktüler.

 

AB, UNDP’den defalarca, programın iki toplumlu niteliğini koruması, siyasi yöne özellikle özen göstermesi,  ödeneklerin verilmesinde güvenilir prosedürler işletmesi ve yapılanlar hakkında çok detaylı bilgi vermesi talebinde bulundu Rumların baskısı sonucunda.

 

Rumların feci halde canlarını sıkan iki konu var.

 

UNDP’nin, ödenekleri Rum makamlarına ilgili bilgiyi vermeksizin dağıtmakta olduğunu iddia ediyorlar. AB’nin konuyu uzaktan (ta Brüksel’den) izlemekte olduğunu söyleyip bu konuda “By pass edilmekten” (kenarda bırakılmaktan)  hiç hoşlanmadıklarını söylüyorlar. UNDP’nin işleyiş yönteminden özellikle rahatsızlık duyuyorlar ve Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla, ödeneklerin KKTC’ye aktarılması konusunda sürekli bilgi istiyorlar.

 

Rumlara göre sayıca çok daha fazla Rum istekte bulunmasına rağmen Türklere ayrıcalık yapılmış ve Kıbrıslı Rum’dan çok daha fazla sayıda Kıbrıslı Türk’e kredi verilmiş. Miş diyorum çünkü ben de bunun tam aksi görüş ve düşüncedeyim. UNDP Rumlara parasal yardım yaparken Türklere tavsiye ve yol göstericilik yapıyor ve para vermiyor.

 

Aslında gerçek şikayet konusu UNDP tarafından verilen bazı ödeneklerin, Rumlara göre, Kıbrıslı Türkler tarafından, verildikleri amaç için kullanılmış olmaması. (mış)

 

Kıbrıslı Türklere kredi verilmesindeki vazgeçilemez koşul, bu paraların 1974 öncesi Kıbrıs Rumlara ait taşınmaz malların ve mülklerin geliştirilmesinde kullanılamayacak olmasıdır. Yani diğer adı ile “Moratoryum”.

 

Aynen Mali yardımda olduğu gibi, Rumlar UNDP kredileri içine bile Moratoryum’u koydurmayı başarmışlar.

UNDP’nin Lefkoşa merkezi nerde biliyormusunuz. Fenaromeno Kilisesinin tam karşısındaki 2 katlı, Osmanlı döneminin son yıllarına veya İngiliz sömürge döneminin ilk yıllarına ait taş bir binada. Yani Lefkoşa’nın Rum tarafında.

14 Nisan 2006
UNDP kredi koşulları için yorumlar kapalı
Okunma 51
bosluk

Erdoğan, Arınç ve İKÖ

Erdoğan, Arınç ve İKÖ

İstanbul Conrad Otel’de düzenlenen İKÖPAB 4. Konferansı bende bu defa çok olumlu izlenimler bırakıp yeni yeni ümitler oluşturdu.

 

TBMM Başkanı ve İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB) Dönem Başkanı Bülent Arınç ve Başbakan Erdoğan bu defa gerekli tüm ağırlıklarını koydular toplantıya.

 

KKTC’yi Cumhuriyet Meclisi Başkanı Fatma Ekenoğlu başkanlığında bir heyetin temsil etmesi ve  İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Parlamentolar Birliği Genel Kurul toplantısına, KKTC’nin önce “Müslüman Kıbrıs Türk Toplumu” olarak davet edilmesi ve  sonra konan tepki üzerine davetin “Kıbrıs Türk Devleti” olarak düzeltilmesi iyi ve umut verici bir gelişme.

 

Özellikle bu olaydan sonra Ekenoğlu’nun “İKÖ’de KKTC  ‘Kıbrıs Türk Devleti’ olarak anıldığına göre, bundan sonra da bunun sürmesi yönünde tüm kurumlarımızla gerekli tüm girişimler, temaslar sürdürülecektir” demesi, KKTC parlamento heyetinin bu konudaki kararlılığını ortaya koymaktadır.

 

TBMM Başkanı ve İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği (İKÖPAB) Dönem Başkanı Bülent Arınç genel kurulda yaptığı konuşmada ağırlığını daha çok Kıbrıs konusuna verdi.

Kıbrıs Türk tarafına 10 yıllardır uygulanan ambargoların, hiçbir yasal dayanağı olmadığını ve insanlık dışı uygulamalar olduğunu belirten Arınç, Genel Kurula İKÖ’nün, Kıbrıs Türkleri’ne yönelik izolasyonların kaldırılması ve Kıbrıs Türkleri ile ilişkilerin her alanda geliştirilmesi konusunda almış olduğu muhtelif kararları hatırlattı.

 

Bu mevcut kararlar doğrultusunda kardeş İslam ülkelerini, Kıbrıs Türkleri ile yakın ilişkiler tesis etmeye ve onlara her açıdan destek olmaya davet eden Arınç,  Kıbrıs’ta BM parametreleri paralelinde kalıcı, adil ve kapsamlı çözüm yönündeki kararlılığımızı muhafaza etmekteyiz çağrısı yaptı.

 

Genel Kurulda söz alan TC Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’da hitabı içinde Kıbrıs sorununa ve KKTC’ye ağırlık vererek  KKTC’ye uygulanan izolasyonlar kaldırılmadığı taktirde, kimse Türkiye’den olumlu bir yaklaşım talep edemez sözleri ile Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs politikasını açık ve net bir şekilde ortaya koydu.

 

Kıbrıs meselesinin hem Türkiye’nin hem de kendilerinin bir davası olduğunu ifade ederek, 24 Ekim MGK toplantısında uygun bulunan ve TC Bakanlar Kurulu tarafından 19 Mart 2006 tarihinde imzalanarak Yürürlüğe giren MİLLİ GÜVENLİK SİYASET BELGESİ’ni (Gizli Kırmızı Anayasa) benimseyerek konuşması, Türkiye’nin Kıbrıs konusundaki kararlı tavrını gözler önüne serdi. Bence bu konuşma bir çok yanlış anlamayı ve AKP hükümetinin Kıbrıs konusundaki politikalarında duyulan şüpheleri de yok etti.

 

Erdoğan, malların, kişilerin ve hizmetlerin serbest dolaşımına ilişkin kısıtlamaların ilgili tüm taraflarca eşzamanlı olarak kaldırılması yönünde hazırladıkları öneri paketini daha önce açıkladıklarını ve hem AB Konseyi’nin 26 Nisan 2004 tarihli kararında hem de BM Genel Sekreteri’nin 28 Mayıs 2004 tarihli raporunda, Kıbrıslı Türklere yönelik izolasyonların kaldırılması çağrısında bulunulduğunu vurgulayarak, hala bu noktada atılmış bir adımın bulunmadığını bildirerek, Ekim sonu yayınlanacak olan AB süreci gelişme raporundan pek bir çekincesi olmadığını ortaya koydu.

 

İslam Konferansı Örgütü Parlamento Birliği’nin Türkiye’nin eylem planına güçlü bir destek vermesi, Kıbrıs sorununda ve AB-Türkiye Katılım Oraklık Müzakereleri sürecinde Türkiye’nin elini iyice kuvvetlendirecektir.

13 Nisan 2006
Erdoğan, Arınç ve İKÖ için yorumlar kapalı
Okunma 36
bosluk

Siyasi kriter bahane İmtiyazlı ortaklık şahane

Siyasi kriter bahane İmtiyazlı ortaklık şahane

Gerek 29 Mart tarihli gerekse de 8 Nisan tarihli yazılarım, AB’den gelen kokuların, Almanya’nın desteği ile Fransızlar tarafından İmtiyazlı ortaklık kavramının pişirilmekte olduğu ve yakında da masaya konacağı yönündeydi.

 

Nitekim ABHaber’de çıkan Brüksel kaynaklı haberde Fransa’nın, Türkiye’nin AB ile yürüttüğü teknik ağırlıktaki müzakerelere “siyasi kriterleri” ekleme ısrarının ardından, süreci tam üyelik yerine “özel statüye” kaydırma çabası olduğuna değinildi.

 

Almanya önce Fransa’yı öne itti, sonra da geri çekildi. Aslında Almanya’nın geri çekilmesine hiç gerek yoktu. Zaten bu fikrin annesi Şansölye (Federal Başbakan) Angelika Merkel.

 

Merkel, seçimlere girmeden çok önce bu fikri ortaya atmıştı ve Gerhard Schröder’e karşı seçimleri kazanmasına da katkı koymuştu bu fikri.

 

3 Ekim 2005 tarihindeki tarihi AB Konsey kararında ve AB-Türkiye Müzakere Ortaklık Protokolünde,  Türkiye ile tam üyelik müzakerelerin başladığını adeta yok sayan bir dille kaleme alınan şu cümleye yer verildi: “Almanya’nın Türkiye ile karşılıklı ilişkileri derinleştirmek ve ülkenin AB’ye bağlanmasına özel bir ilgisi vardır. 3 Ekim’de üyelik hedefiyle müzakerelerin başlatılması kararı, ucu açık bir süreçtir. Sürecin sonu otomatik değildir ve önceden garanti edilemez. Bu ekonomik, demografik ve kültür bakımdan büyük bir zorluk ortaya koymaktadır.

Gerhard Scheöder görevini Merkel’e teslim etmeden çok kısa bir zaman evvel Başbakan Erdoğan’a “İmtiyazlı Ortaklık ısrarı biz Hükümette oldukça süremez ancak olumlu çaba da beklemeyin. Ne kötü ne iyi orta bir yol izlenecek. Almanya bundan sonra “nötr” bir tutum izler.” demişti.

Nitekim bu güne kadar Almanya pek ortalarda gözükmedi ve nötr bir tutum izliyor havasını verdi ama, perde arkasından da İmtiyazlı Ortaklık felsefesini iyice yaydı ve benimsetti.

 

Fransa tarafından “Siyasi Kriter” kisvesi altında müzakereler sırasında Ankara’ya dolaylı yoldan sunulmaya çalışılan “Özel Statü” veya “İmtiyazlı Ortaklık”  konusunda Almanya’nın halen kesin görüşünü ortaya koymaması Fransızların canını bayağı sıkıyor.

 

Fransa ısrarcı olduğu, eğitim ve kültür gibi teknik ağırlıktaki müzakere başlıklarında da Kopenhag kriterlerinin denetlenmesi önerisine, halen Almanya’nın “evet” kararı bekleniyor. Almanya’nın destek vermemesi durumunda Avusturya’nın “Siyasi Kriter” krizini aşmak için sunacağı önerilere sıcak bakacak. Zaten başka çaresi de yok.

 

Bu gelişmeden olumsuz etkilenecek olan sadece Türkiye değil. Yunanistan ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti de bu işten çok memnun değil. Türkiye ile sürecin “Özel Statü” veya “İmtiyazlı Ortaklık” hedefine çevrilmesi durumunda kendi planlarının alt üst olacağı endişesiyle Fransa’nın Türkiye konusunda getirmeye çalıştığı formülden desteklerini çekebileceklerini ima ediyorlar.

 

İşin ucunda Ege ve Kıbrıs var. Yunanlılar ve Rumlar, İmtiyazlı ortaklık olasılığının Türkiye’yi iyice hırçın yapacağı ve bu nedenle de Ege’de veya Kıbrıs’ta hiçbir taviz koparamayacakları endişesi içindeler.

 

AB içinde, Türkiye’nin AB’ye tam katılımı yerine, imtiyazlı bir ilişki içinde olması fikrinin artan bir şekilde zemin kazanmasından dolayı da Atina ve Lefkoşa yukarıdaki nedenden dolayı çok rahatsız.

 

Türkiye AB ortaklığından vazgeçtiği takdirde de Yunanistan, İsrail gibi her açıdan güçlü bir devlet olmak zorunda kalacak aksi takdirde, Türkiye ekonomik bir güç olarak hem Yunanistan’ı hem de Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini çok kısa bir zamanda kendine göbeklerinden bağlayıp hap gibi yutacak.

12 Nisan 2006
Siyasi kriter bahane İmtiyazlı ortaklık şahane için yorumlar kapalı
Okunma 39
bosluk

AB’de iyi bir Lobi gerekli

AB’de iyi bir Lobi gerekli

Metehan kapısında olanlar bizi gene geçmiş yıllara götürdü. 1963’den 74’de kadar da aynı davranışlar Rum yetkililer tarafından Türklere uygulanıyordu. Saatlerce yollarda bekletmeler, sıcak altında ezgi, aşağılama, küfretme, edep yerlerine kadar yoklama. Biz Kıbrıs’lı Türkler bunları hep yaşadık. Gururumuz çok incindi ve yıllarca çok aşağılandık.

 

O dönemlerde maalesef sesimizi pek duyuramadık Avrupa ülkelerine, ABD’ye, İngiltere’ye ve BM’ye. Bütün yapabildiğimiz sesimizi, gücümüz kadar çıkarmak ve Sarayönü’nde mitingler yapmaktı. Elimizden geldiği kadar bağırıp çağırıp sonra da evlerimize dönerdik. Ve beklerdik belki bir şeyler olur, Rumlara birileri dur der diye ama hiçbir şey de olmazdı. Aynı tas aynı hamam aynı davranışlar ve horlamalar devam ederdi.

 

Buna karşın Rumlar BM’ye gider, kürsüye çıkar ve “Türkler İsyan etti bizde müdahale ettik” derlerdi ve biz haklı durumdan haksız duruma düşerdik. Dünya onlara inanırdı ve bizim masum insanlarımız da yollardan Rumlar tarafından toplanıp öldürülürdü. Biz gene haksız olurduk.

 

Bu son olaydan sonra KKTC Dışişleri Bakanlığı’nın BM ve AB nezdinde karşı girişimlerde bulunması çok önemli bir gelişme. Aslında geçmiş hükümetlerimiz bunu hep yaptı ama yapılanlar maalesef hep kağıt üzerinde kaldı. Ekonomik olanaksızlıklar şikayetlerimizin daha ileri götürülmesine el vermedi.

 

Ama artık LOBİ’ciliğin zamanı geldi.  Meydanı Rumlara boş bırakmamamız gerekmektedir.

Rumlar her olayı takip etmekteler ve her fırsatta yalan söylemek dahi gerekse yalanlar söyleyerek kendilerini haklı duruma sokmayı başarmaktadırlar.

 

Artık yeni bir organizasyona gereksinim vardır. AB içinde faaliyet gösterecek bir “LOBİ” ekibi kurmak zamanı gelmiştir. Brüksel’deki temsilciğimiz Dış İşleri ile ilgili temas ve faaliyetlerini yürütürken, bu ekipte LOBİ faaliyetlerini yürütmeli, teke tek iletişime girmelidir.

 

Böyle bir ekibimiz olsaydı, hemen anında AP’nin 726 parlamenterine mektup yazıp posta kutularına koyabilirdi. Tüm Komisyonları dolaşıp şikayetlerimizi dile getirebilirdi. COREPER üyeleri ve Parlamentoda görev yapan herkes ile tek tek konuşarak Metehan Kapısındaki Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin AB vatandaşı sayılan Kıbrıs’lı Türklere ve diğer AB vatandaşlarına yaptıkları aşağılayıcı davranışı anlatıp protesto edebilirdi.

 

Böylesi bir çalışma için, 2 tane genç kamu görevlisi veya ihale ile verilecek LOBİ faaliyetlerini yapabilecek bir yerli kuruluşun iki tane fişek gibi elemanı yeterli olabilir.

 

Bunlara ilaveten birkaç dilde “Haftalık Basın bildiri”leri yayınlamak ve AB’nin tüm parlamenterlerine elden dağıtmak gerekmektedir.

 

Şikayet ve isteklerimizi AB içinde doğru yerlere bıkmadan usanmadan iletirsek, bu çabalara olumlu yanıtlar alıp kazanımlar elde edeceğimizden eminim.

 

AB’de sesimizi duyurmak, Kıbrıs konusunda haklı isteklerimizi ilgili her yere, kuruluşa, parlamentoya, bürokratlara ve etkin politikacılara iletmek istiyorsak, geç olmadan LOBİ faaliyetlerine başlamalıyız.

11 Nisan 2006
AB’de iyi bir Lobi gerekli için yorumlar kapalı
Okunma 33
bosluk

KKTC’deki AB ofisinin bedeli belli oldu

KKTC’deki AB ofisinin bedeli belli oldu

Mali Yardım Tüzüğü ve Direk Ticaret Tüzüğü arkasından oynanan oyunlar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

 

Keramet bunu görebilmekte.

 

AB’nin Nisan 2004 tarihli ve “Kıbrıs’ın kuzeyinde mahsur kalan Kıbrıs’lılara” yapacağı 259 Milyon Avroluk Mali Yardım ile ilgili Tüzüğünün havası ve şekli son günlerde değişmeye başladı. Aslında gerçek şeklini almaya başladı desem daha da doğru olacak.

 

Mali Yardım Tüzüğünün 12 maddesi ve tüm içeriği aynen kalırken, açıkçası 1974 öncesi Rumlara ait taşınmaz mallara ve mülklere sessiz sedasız  “Moratoryum” getirilmesi bize çaktırmadan kabul ettirilmeye çalışılırken, önümüze havuç olarak AB’nin Kuzey Kıbrıs ofisinin Lefkoşa’nın Türk kesiminde açılacağı konmakta ve Mali yardımı yürütecek Komisyonun da Kıbrıs’lı Türklerle direkt temasta olacağı söylenmekte.

 

Zaten Avusturya işin kılıfını hazırlamış ve Kıbrıs’lı Rumların da olurunu almış vaziyette. Rum yönetimi şimdi üzerindeki baskılardan dolayı AB Dönem Başkanı Avusturya ile Maraş’ın iadesini, Mağusa Limanı’nın açılmasını ve Brüksel’in gözetiminde müştereken işletilmesini onaylamaya hazır hale geldi. Zaten başka da seçeneği yok. Bunu kabul etmezse, gündemdeki baş yerini koruyan KKTC’nin ABD ve İngiltere tarafından tanınması konusu hemen fiiliyata dönüşecek.

 

Kıbrıs Rum Yönetimi Lüksemburg’un dönem başkanlığı zamanında dahil edilen şartları da içermesi koşuluyla doğrudan ticaret tüzüğüne rıza göstereceğini perde arkasından Avusturya’ya iletti.  AB Dönem Başkanı Avusturya’da Rumların bu olurundan sonra KKTC’yle Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü onay için Avrupa Konseyi’nin önüne götürmeye hazırlanıyor.

 

Tabi her zamanki gibi bize bu konuda bir şey soran yok. İsteğimiz var mı?, yok mu?, karşı teklifimiz olacak mı? olmayacak mı?, diye soran birileri de yok. Nasıl olsa biz çantada keklikiz.

 

Ama benim karşı bir teklifim var.

 

İsteğim, Mağusa limanının Rumlarla ortaklaşa işletim ile dünyaya açılışı “büyüklerimiz” tarafından kabul edilecekse ve biz buna zorlanacaksak buna ilaveten Mağusa limanının KKTC bayraklı gemilerin tescil limanı olacağının ve Mağusa Limanının IMO’ya uluslar arası geçerliliği olan Kıbrıs Türk tescil limanı olarak kaydının yapılmasının da kabul edilmesidir. Mağusa Limanının Rumlarla ortak çalıştırmanın bizim için yeterli bir adım ve gelişme olacağına inanmıyorum. AB’de Mağusa limanı üzerindeki izolasyonları ve ambargoları tam olarak kaldırmak niyeti varsa, Mağusa limanının KKTC Bayraklı gemilerin uluslar arası geçerliliği olan Tescil limanı olduğunun da kabul edilmesi gerekmektedir.

 

Çok değil, birkaç hafta içinde bu çok önemli konu ciddi bir şekilde gündeme gelecek. Ve hem bize hem de Rumlara kabul etmemiz için korkunç baskılar başlayacak.

 

Bu baskıların sonucunda, Mağusa Limanı direk ticarete açılırsa, Kıbrıs’lı Türklerin üzerindeki izolasyonların kaldırıldığı varsayımı ile Türkiye’den de Rum gemilerine limanlarını açması istenecek.  Türkiye’deki hükümet de, 29 Mayıs’ta açıkladığı şartlar yerine getirildiği savı ile limanlarını Rum gemilerine açacak. Görüşmelerde, 3 Ekim Ortaklık Müzakere koşullarında sivri bir diken gibi duran 2006 yılında Türk limanlarının Rum gemilerine açılması engeline takılmadan devam edecek.

 

Kaybeden sadece biz olacağız ve bu uygulamadan KKTC’nin egemenliği ve bütünlüğü büyük zarar görecek. Anayasamızda var olmayan “1974 öncesi Rum malları” kavramı dilimize yerleşecek, masaya konacak ve tüzüklerde yer almaya başlayacak. Moratoryum ise fiilen uygulamaya girecek.

10 Nisan 2006
KKTC’deki AB ofisinin bedeli belli oldu için yorumlar kapalı
Okunma 34
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar