





Avrupa Eğitim Sendikaları Konfederasyonu’nun Eğitim Komitesi ETUCE, daha evvel başlatmış olduğu “Sosyal Diyalog” projesi kapsamında, Malta’da 28 Mayıs tarihinde AB üyesi tam ve aday ülkelerin Eğitim Sendikaları Başkanları ile işverenlerin yani Eğitim Bakanlarının katılacağı bir toplantı düzenliyor. Bu toplantı genel projenin üçüncü aşamasını oluşturuyor.
Söz konusu “Sosyal Diyalog” projesine başından beri KTOES ile KTÖS’da katılıyor. Katılma nedenleri de Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası ile Kıbrıs Türk Orta Eğitim Öğretmenler Sendikası’nın, Kıbrıs Rum tarafı AB üyesi olmadan önce, ETUCE’ye tam üye olmuş olmaları. Zaten daha evvel tam üye olmuş olmasalardı, Kıbrıs’lı Rumlar bizim ...
AB üyeliği süreci devam ederken Türkiye ve KKTC’de AB’ye olan güvenin ve isteğin her geçen gün azalmasının ana nedenlerinden biri de AB tarafından yapılan hatalar. Bu hataların başında, sınır sorununu çözmemiş Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin, AB’nin kendi kurallarına aykırı olarak Yunanistan’ın şantajı ile AB’ye tam üye olarak alınması ve tüm Komitelerin Rum ve Yunanlılar tarafından işgal edilmesi geliyor.
AB-Türkiye katılım müzakerelerinin aksamasına ve zaman zaman da çıkmaza girmesine tek neden Rumların ve Yunanlıların her aşamada ortaya koydukları ayak oyunları.
AB yapılan bütün girişim ve uyarılara rağmen Türkçe’yi, Türkiye’nin AB üyeliğinden bağımsız olarak ele almayı bir türlü gerçekleştiremiyo...
Cumhurbaşkanı (CB) M. A. Talat, sistematik bir biçimde, dünyaya sanki Kıbrıs Türk Halkı ile Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri (KTBK) arasında bir sorun varmış ve adanın kuzeyinde bu nedenle sanki sorunlar yaşanıyormuş gibi mesajlar vermeye çalışmaktadır.
Bunu bazen vücut dili ile bazen TV kameralarına yansıyan hareketleri ile bazen de açıklamaları ile yapmakta.
Bu yöntem bana Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin (SSCB) 1970’li yıllarda Amerikan egemen bölgelerinde uyguladığı “Soğuk Savaş Taktikleri”ni hatırlatıyor. Bu modası geçmiş, “Halka bir fikri kabul ettirme Yöntemi”ni şimdi de bizim siyasilerimiz kullanıyor.
Kullanmasına kullanıyor ama zamanı ve mekânı çok yanlış.
...
The heavy and loud Greek propaganda blames Turkish Cypriots for the destruction of Christian monuments with in the territories of Turkish Republic of Northern Cyprus but this one sided and in the majority of the cases, deceiving Greek propaganda never mentions the Ottoman or Turkish monuments destroyed by the Greeks.
In 1963 the Greek/Greek Cypriot ambition to achieve Enosis (the union of Cyprus with Greece), culminated in a terrible onslaught, with much bloodshed, on the unarmed Turkish Cypriot people, depriving them of their fundamental human rights, left thousands of them dead, wounded, missing and uprooted from their homes.
An important aspect of these attacks was the deliberate destruction of over 100 mosques, shrines and other precious Ottoma...
Bu ne sondur ne de ilk. Rumların her zamanki taktikleridir. Başları sıkıştı mı konuyu hemen Avrupa’ya taşırlar. Avrupalı ağabeylerinden yardım isterler.
Bu defaki gene aynı taktik ama yaptırım yöntemi biraz farklı. Bu sefer işi ağabeylerine yaptıracaklar. Konu güya petrol ve denizlerde Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmek ve anlaşmalar yapmak konusu. Tabi yerseniz.
Denizlerdeki hükümranlık ve ekonomik bölgelerin tanımlarının tespit edildiği ve Deniz Hukukunda köşe taşı olarak tanımlanan önemli birkaç yasa ve toplantı var.
Bunlar sırası ile 1736 İngilizlerin “Hovering Act”i, 1930 La Hey Kodifikasyon Konferansı, ABD Başkanı Truman’ın 1945’de yaptığı bildirisi, 1958 Cenevre Karasuları...