KIBRIS’TA FEDERASYON OLASI MI?

KIBRIS’TA FEDERASYON OLASI MI?

Bana göre artık mümkün değildir.

Gerek AKEL adayı Hristofyas gerekse de DISY adayı Kasulides, Rum Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ortaya attıkları “Federasyon” vaatleri ile göz göre göre yalan söylemekte ve göz boyamaktadırlar. Her ne kadar bu kişilerin sözleri ve propagandaları Kıbrıs Rumlarına dönükse de, uzun vadede Kıbrıs’lı Türkleri ve Türkiye’deki yöneticileri de kandırmaya ve AB kanalı ile baskı altına almaya yöneliktir.

 

Makarios’un Enosis’i savunan yüzlerce demeci, 1963, 1964 ve 1967 saldırıları,  21 Nisan 1966 tarihli PATRİS gazetesinde yayınlanan AKRİTAS planı, 1974 sonrası ele geçen IPHESTOS Planı  ve Makarios’un 2 Temmuz 1974 tarihinde Yunan Cuntasına gönderdiği meşhur mektubundaki  “Kıbrıs devleti ancak Enosis’in gerçekleşmesi halinde dağılmalıdır” sözleri unutulmuş değildir.

 

Gerçek şu ki, 1974 Türk Barış Harekâtı Rumların Enosis ülküsünü fiilen olanaksız hale getirince, Rum Liderleri yeni bir fırsat oluşana kadar ENOSİS’i bir kenara koydular ve daha önce yıkmak için elden gelen gayreti gösterdikleri “Kıbrıs Cumhuriyeti” unvanına sıkı sıkıya sarıldılar. Şimdiki hedefleri, üniter Rum Cumhuriyetine dönüştürdükleri bu sahte devletin egemenliğini, Kıbrıs’lı Türklerin egemenliği altında bulunan topraklara da yaymak. Bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için de her yolu deniyorlar. AB’yi bile bu yolda iğfal ettiler.

 

Reddettikleri Annan planı ile kaçırdıkları bu güzel fırsatı şimdi Hristofyas’ın ve Kasulidis’in  adını “Federasyon” koydukları tuzakla tekrar ele geçirmek çabasındalar.

 

Hristofyas’ın ve Kasulides’in önerdikleri ve taraftarı olduklarını açıkladıkları Federasyon, aslında adı konmamış ENOSİS’ten başka bir şey değildir. Rumların egemenliği altındaki bir devlette, Kıbrıs’lı Türklerin güya ortak ama gerçekte azınlık olarak yaşamasının, Yunanistan’a ait topraklarda yaşamaktan pek bir farkı olmayacaktır.

 

Cumhurbaşkanı adayı Rumların Federasyon tekerlemelerine bu çerçeveden bakılırsa, eşitliğimizi ve kurucu ortaklığımızı öngörmeyen, Kıbrıs Türk Halkına azınlık hakları öneren, Türk askerinin geri gitmesini şart koşan, 74 Barış harekâtından sonra adaya gelen kardeşlerimizin geri gitmesini isteyen, Türkiye’nin garantörlüğüne son veren ve göçmen tüm Rumların kuzeydeki topraklarına geri dönmesini içeren bu tür Federasyon önerilerinin sadece, adada Rum egemenliğine yönelik öneriler olduğunu ortaya çıkarmaktadır.

 

Bu tür aldatıcı öneriler, Rumların gerçekte ENOSİS fikrinden vazgeçmediklerinin kesin bir kanıtıdır aslında.

Rum Meclisi’nin 1964 yılı Temmuz ayı ile 1967 yılı Haziran ayında aldığı ENOSİS kararları hala iptal edilmiş değildir.

AKEL’in 3-6 Mart 1966 tarihleri arasında gerçekleştirdiği 11.ci Genel Kurulunda alınan kararın içindeki 5.4’cü maddesinde yer alan “Enosis” kararı halen geçerliliğini korumaktadır.

Bu kararlar iptal edilmiş değildir.

 

Hristofyas ağzına sakız ettiği Federasyon kavramını bizim anladığımız şekilde, yani;

a-    Türk askerinin adada kalacağı,

b-    74 sonrası adamıza gelen kardeşlerimizin geri gitmeyeceği,

c-    Türkiye’nin Garantörlüğünün ve fiili garantisinin olacağı

d-    KKTC’nin varlığını sürdüreceği,

e-    Kıbrıs Rum ve Türk halklarının kendi devletleri sınırları içinde yaşadıkları ve bu devletlerde mutlak yöneticiler oldukları,

f-     Her iki devlette, sadece kendi halkından oluşan Polis, asker, hukuk, yargı, yasama ve benzeri organların bulunacağı,

Şekilde anlıyorsa, sorun yok demektir.

 

İlk yapması gereken iş, halen başkanı olduğu Kıbrıs (Rum) Meclisini toplamalı ve Temmuz 1964 ile Haziran 1967 tarihli Enosis kararlarını kaldırmalı, arkasından da Genel Sekreteri olduğu AKEL’i Olağanüstü Genel Kurula çağırıp, 6 Mart 1966 tarihli kararın içindeki Enosis kararını iptal etmelidir.

 

Sonra da oturup, yukarıdaki koşullar altında kurulacak “Kıbrıs Federal Devleti”nin yapısını Kıbrıs’lı Türklerle tartışılabilir.

 

Aksi takdirde, egemenliğimizin ve eşitliğimizin olmadığı, KKTC’nin kurucu devlet sayılmadığı, Türk askerinin KKTC toprakları içinde yer almadığı, Türkiye’nin garantör olmadığı ve fiili garantisinin bulunmadığı bir öneriyi, adı ne olursa olsun tartışmak bile yanlış olacaktır ve asla böylesi bir görüşme için masaya bile oturulmamalıdır.

 

Tüm bunlara ilaveten de, görüşmelerin başlamasından önce Rum Meclisinde ENOSİS’’i yasaklayan bir Meclis kararının kabul edilmesi, ambargolara ve silahlanma çabalarına son verilmesi, “Sınırlarımız Girne’de Biter” sloganlarının terk edilmesi gerekmektedir.

Aksi takdirde ne Rum liderlerin sözlerine, ne de AB’nin Annan Planı dönemi benzeri uyduruk vaatlerine inanmak artık mümkün değildir.

30 Temmuz 2007
KIBRIS’TA FEDERASYON OLASI MI? için yorumlar kapalı
Okunma 43
bosluk

WHICH DIRECTION FOR TURKEY: EAST OR WEST?

WHICH DIRECTION FOR TURKEY: EAST OR WEST?

The Middle Ages are 500 years behind us. Europe should not fear a new barbarian horde at its gates. When Turkey was not invited to Europe’s big birthday despite being an official candidate for EU mem-bership, Turkish people were quite disappointed and expressed heartbreak at this unfortunate missed opportunity.

But now, the anger and frustration which were peaked at that time, are slowly giving way to a new, more assertive idea. That perhaps Turkey does not really need Europe after all and the EU will come to regret its insultingly complacent chauvinism as Turkey goes its own way — facing eastward. It is probable that the Europeans underesti-mated the importance and influence of Turkey in the region. If they are serious about the future of Europe as a power in global affairs, they need to change their way of thinking.

In the 1990s, the EU was a giant organization governed by prom-inent leaders; today it seems it has become a fat midget that lacks perspective and is governed by small thinkers.
Turkey is now recalibrating its external ties and the EU is but one of the knots on the rope. EU membership should not be seen only as a gift to Turkey as the benefits for Europe are just as many as for Turkey. While in Turkey the working-age population as a proportion of the total population is growing, it is the contrary in Europe. Turkey’s strength is the drive and energy of its 70 million people, a dynamic resource that flabby, middle-aged Europe lacks. Rates of growth mean that by 2015, Turkey could become an importer of labor.

Turkey’s increasingly important regional leadership role is also changing the way it views the EU. As a vital transit hub, it provides much of Europe’s oil and gas from the Caspian basin, Russia and, prospectively the Turkic republics of central Asia. This is leading to closer cooperation with Moscow and reviving ideas of a Turkic Com-monwealth from Azerbaijan to Kazakhstan.

The Republic of Cyprus started adding poison to the pot imme-diately after its accession to the EU on May 1, 2004. Disillusion with the EU begun to slowly escalate and now to peak after Brussels partially suspended talks in December in a row over Cyprus. The hostility, as perceived from Ankara, of French President Nicolas Sarkozy and the German chancellor, Angela Merkel, keeps poisoning the pot at a rate of one deadly drop per day.

Turkey’s new-found confidence about life beyond Europe is based in part on a booming economy, whose sustained, IMF-supervised 7 percent annual growth rate far outperforms large EU states. Export earnings are rising too, including in the Arab lands of the old Ottoman Empire.

The “Reformed Islamist” or as called after the July elections “Communal Central” government in Ankara is also cultivating the Arab and Muslim world. It is true that Turkey is the only country to reconcile Islam with a fully functioning, multi-party democracy in a modern, secular republic. The experience of the Turks shatters the myth that Islam cannot accommodate democracy. This theory is now out of ques-tion. The July 22 elections proved the existence of a stable and strong democracy in Turkey.

The Turkish government sent peacekeeping troops to Lebanon last year and conducted talk with Iran when most do not dare. Close links to Israel have not prevented Turkey from building ties with Pales-tinian authorities, both Hamas and Al-Fatah. Despite tensions with the Kurds, Turkey is northern Iraq’s main economic partner. Turkey is likely to be the venue for Iraqi summits in the future.

Officially, Turkey still wants to join the EU, but Europe must ba-nish its ignorance and acknowledge its own needs. Europe is not yet ready for Turkish membership, and it seems it will take a long time for the European public to digest this fact — if Turkey does not give up the idea by then.

30 Temmuz 2007
WHICH DIRECTION FOR TURKEY: EAST OR WEST? için yorumlar kapalı
Okunma 76
bosluk

TIME FOR THE US TO TURN ITS FACE TOWARDS TURKEY

TIME FOR THE US TO TURN ITS FACE TOWARDS TURKEY

The recent parliamentary elections gave Turkey the chance for a fresh start on a blank page with the US — or vice versa. The damaged bilateral ties now have the opportunity to be replaced with a strong tie made of a composite material produced in the southeastern region of Turkey.

After World War II, during the era of Cold War polarization, Turkey was a faithful and dedicated member of the NATO alliance as well one of the US’s most dependable and effective allies in the region.

As an ally of the US Turkey was the closest to the Russian border and the only dependable regional power able to blockade the Russian lust toward the Muslim Middle East countries.

Turkey now has the most successful moderate Muslim democracy in the Middle East and within the Muslim world. Actually, it can be classified within the premier league of democracy, if compared with democracies in the remaining 196 countries.

Since the foundation of modern Turkey in the early ‘20s, Turkey has experienced a tiring journey toward democracy, sometimes happy and sometimes shaky. The 2007 elections now seem like a happy end-ing with a 10 percent margin of female deputies in Parliament – the biggest-ever percentage since the founding days of the republic.

The close US-Turkey relations and solidarity began on good terms and a solid basis right after World War II, and the line of the relations-versus-time graph maintained an escalating trend up until early 2000s. At that time the sympathy of the Turkish people towards Americans and the US government was high.

Upon getting into power, the Bush regime suddenly turned every-thing upside-down. Almost as if US-Turkey relations were capsized wittingly, the bilateral relations dramatically collapsed, and Turkish sympathy toward Americans and the US government was almost grounded.

Even more eye-catching is the fact that Turks now see the US as the single biggest threat to their nation’s security. They think that Turkey may be next after Iraq — or maybe third in line after Iran and Syria.

In March 2003, 90 percent of the Turkish public opposed the US invasion of Iraq. The Turkish Parliament, irrespective of the AK Party’s solid majority, voted down a measure that would have allowed US forces to use Turkey’s soil for a cross-border operation into Iraq. Stung by Turkey’s rejection, the Bush administration conducted the war in Iraq without regard for Turkey’s interests.

The Turkish people never supported the PKK — a Kurdish terrorist group — and cannot stand the cross-border terrorist attacks the PKK launches against Turkish civilians and the Turkish Armed Forces. This was the point where the US entered the picture and came to be perceived by the Turkish people as a threat to their nation’s security. They think that the US is conducting patronage of the PKK and Kurds in Iraq, supplying all of their weapon and ammunition needs. A US-backed, autonomous, and increasingly spoiled Kurdistan Regional Government poses an existential threat to the Turkish people. Failure to address the reality of a sanctuary in Iraqi Kurdistan for members of the PKK enrages even the most moderate Turks.

If a unilateral referendum on the future status of Kirkuk — a Turkish land for millennia — places it under the jurisdiction of the Kurdistan Regional Government, it would be quite legitimate for Turkey to act on its threat to invade northern Iraq.
Last but not least, the White House’s strategic myopia was in full display during Turkey’s constitutional crisis in April. Turkey’s demo-crats found Washington’s silence during this turmoil to be deafening.

Although policymakers in Washington seem intent on letting an important opportunity fester until it becomes a crisis, the time is now for the US government to heal the wounds. The 60th Turkish govern-ment is made up solely of the AK Party, and it is the best time for the US to undertake a major diplomatic initiative to resuscitate US-Turkey relations.

A push in the EU, a little pat on the back in Cyprus and strong support against the PKK to stop cross-border terrorist attacks from northern Iraq would be a good cure for the wounds that are on the verge of gangrene.

28 Temmuz 2007
TIME FOR THE US TO TURN ITS FACE TOWARDS TURKEY için yorumlar kapalı
Okunma 79
bosluk

MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİ

MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİ

Türkiye’deki seçimlerin hemen sonrasında böylesi bir başlığı görenler bu yazının Türkiye veya KKTC hükümetleri ile ilgili olduğunu düşünecekler doğal olarak.

 

Türkiye’de seçimi kimlerin kazanacağını seçimlerden 17 gün evvel yazmıştım. Doğruyu yazınca, birçok arkadaşım bana gücendi. Hele Türkiye’de ikamet eden ve çok önem verdiğim bir arkadaşım ise neredeyse selamı sabahı bile kesti benimle.

Seçimlerden üç gün evvel de, ayağımın tozu ile yurt dışında katıldığım akademik bir eğitimden geri döndüğümün ertesi günü davet edildiğim yerel bir televizyon kanalının programında, yuvarlak rakamlarla AKP’nin 330, CHP’nin 120, MHP’nin 80 ve Bağımsızların da 20 milletvekili çıkaracağını, diğer partilerin de baraj altında kalacağını söylemiştim.

Yanılgılarım, bağımsızlar dışında %5 civarında oldu. Bu çok doğal ve doğruya da yakın bir saptama oldu.

 

En azından Türkiye’nin siyasi demografisini, insanlarını, insanlarının siyasete bakışlarını, siyasetteki önemli faktörlerin neler olduğunu ve Türkiye’nin siyasi yapılaşmasını, dışardan bakarak doğruya yakın analiz edebilmişim demektir.

Sıra şimdi 17 Şubat 2008, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde.

Serde 31 yıllık politik deneyimle siyasi olaylara bakış var ya, işler nereye kadar gidebilir, bir öngörü yapmanın zamanı diye düşünüyorum.

Gerek Türkiye’deki AKP, gerekse de KKTC’deki CTP-BG-ÖRP hükümetlerinin kafalarındaki ve dosyalarındaki senaryolara bir tane daha ilave olmasında ve şimdiden de bu senaryoya göre tedbir alınmasında büyük fayda olacağı inancındayım.

 

Papadopulos her ne kadar adaylığını açıklamışsa da, 1955 patentli ve enosisi hedefleyen üniter Rum devleti politikasının iflas ettiğinin farkına varmış durumda. Bu nedenle de, seçim dönemine son beş yıldır ağzında sakız ettiği “Üniter Rum devleti ve Ozmosis” cümlelerini bir kenara bırakarak “Ben hep Federasyonu destekledim” sloganı ile girdi.

Aynen Hristofyas gibi.

Ama işi hikâye. Geleceği pek parlak değil. 2003-2008 dönemi ilk ve son Cumhurbaşkanlığı dönemi olacak Papadopulos’un.

Bence, yenilgisinden yüzde yüz emin olduğu an sağlığını bahane edip seçimlerden çekilecek veya eski tüfek EOKA’cılara sırtını dayayıp, çarpışa çarpışa yenilmeyi, çekilmeye tercih ederek seçimi sonuna kadar götürecek ve seçimi kaybedecek.

Ama gerçek şu ki, Papadopulos ağzı ile kuş tutsa tekrar seçilmesi olanaksız.

 

Kim mi seçilecek. Tabi ki Hristofyas. Hem de DISY’nin desteği ile.

Kıbrıs Rum tarafındaki siyasi yapılaşmayı iyi bilenlerin bıyık altından gülümsediklerini ve kafalarından diğer aday Yoannis Kasulidis’in arkasında DISY, KEP ve EVRO.Dİ varken ve de bu üç siyasi kurum desteklerini açıklamışken, Hristofyas’ın nasıl olup da DISY’den destek alarak seçilecek sorusunun geçtiğini görür gibi oluyorum.

 

Zaten işin püf noktası da burada.

Aslında işin püf noktası “Federasyon” lafında ve isteminde yatıyor.

Bu seçimlerde AKEL’i ve DISY’i birleştirecek olan tutkal ABD patentli, AB yapımı ve “Federasyon” markalı.

Milli Mutabakat Hükümeti de bu zemine üzerine kurulacak. AKEL Genel Sekreteri Hristofyas Cumhurbaşkanı olurken, hükümet de, içinde Anastasiadis’in yer alacağı DISY ağırlıklı olacak.

DISY eskiden beridir geçmişi unutmak, Kıbrıs’ta beyaz bir sayfa açmak ve Kıbrıs’lı Türklerle ortaklık statüsüne dayalı Federal bir devlet kurmak iddiasında. Bu yüzden de DIKO ve Papadopulos ile arası yıllardır kanlı bıçaklı. Ulusal Konseyden bile bu nedenle ayrıldılar.

AKEL de, içeriği ve hedefledikleri aynı olmasa da, Kıbrıs’ta bir Federal devletin kurulması prensibini kabul etmiş durumda. Açıkça bunu ortaya koymaya ve savunmaya başladı.

Gözüken köy kılavuz istemiyor misali, seçimlerin sonuna doğru bu iki siyasi gücün yani AKEL ile DISY’nin, “Federasyon” sloganı ve  “Milli Mutabakat Hükümeti” kurmak anlaşması ile iş birliğine girecekleri ve seçimi kazanacakları büyük bir olasılık olarak görülüyor.

Asıl çıngar ondan sonra kopacak.

 

“Milli Mutabakat Hükümeti”, Türklere “Gelin federasyon kuralım” teklifini yapınca, hem Türkiye’nin hem de KKTC hükümetinin manevra sahası çok daralacak. Özellikle bu Federasyon kurmak teklifinin içinde “Türk askerinin tümü ile geri gitmesi” koşulu olacağından, 2008-2009 yılı içindeki olası “Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” görüşmelerinin çok çetin geçeceği kesin.

26 Temmuz 2007
MİLLİ MUTABAKAT HÜKÜMETİ için yorumlar kapalı
Okunma 64
bosluk

74 ÖNCESİ HİÇ FEDERASYON LAFI DUYMAMIŞTIM

74 ÖNCESİ HİÇ FEDERASYON LAFI DUYMAMIŞTIM

Ne oldu AKEL Genel Hristofyas’a bir türlü anlayamıyorum. Aniden “Barış Havarisi” kesildi.

Sanki yolda yürürken aniden başına saksı düşmüş de yıllardır taşıdığı kimliğini ve hafızasını kaybetmiş gibi, aday olduktan sonra söylemleri değişiverdi Hristofyas’ın.

 

Şimdilerde yaptığı konuşmalarda, ki bu konuşmaları 17 Şubat 2008’e kadar sürecek, hep Federasyondan bahsediyor.

 

Cumartesi günü Baf’a bağlı Salamyu (Salamiou) köyünde, kayıp ilan edilen ama gerçekte 15 Temmuz darbesinde EOKA’cılar tarafından öldürülen Periklis Perikleus için düzenlenen cenaze töreninde konuşan Hristofyas, Kıbrıs sorunun çözüm kalitesinin, zamana kurban edilmemesi, 1977-79 Doruk Anlaşmaları’nda, BM kararlarının içeriğinde olan temel ilkelerin  terk edilmemesi gerektiğini vurgulayarak, Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi amacıyla, “işgal” koşullarından tek gerçek çıkış olan iki toplumlu, iki bölgeli federal çözüm taahhüdünün terk edilmesinin söz konusu olmadığını söyledi.

 

Federasyonu artık ağzına sakız etmiş olan Hristofyas, çözümün en kısa zamanda sağlanması gerektiğini yineleyerek, zamanın akıp geçmesiyle, taksimin sabitleştiğini, Türkiye’nin bunu çok iyi bildiğini ve bu nedenle de Kıbrıs sorununa çözüm sağlanması için işbirliğinde bulunmadığını iddia etti.

Meydanı boş bulunca bol bol atıyor Hristofyas.

 

Hristofyas’ın bu sözlerini okuyunca aklıma hemen 1963 olayları, 1964 olayları sonrası Kıbrıs’lı Türklerin güvenliğini sağlamak amacı ile Türkiye’nin ilk defa adaya çıkarma yapmak fikrini ortaya attığı günler ve 1967’de Boğaziçi (Köfünye) çarpışmalarından sonra Türkiye’nin Yunanistan’a verdiği ültimatom günleri geldi.

1967’de Türkiye’nin verdiği ültimatom sonrasında adaya gizlice sokulmuş 20,000 Yunan askeri ve Grivas geri Yunanistan’a gittikten sonra birincisi Beyrut’ta, diğerleri de Ledra Palas’ta yapılmış olan “Toplumlar Arası Görüşmeler” başlamıştı.

 

Kurucu Cumhurbaşkanı Sayın Rauf R. Denktaş’ın hatıralarını ve kaleme aldığı kitapları okuduğumda, bu toplantıların nasıl Rumlar tarafından göstermelik olarak yapıldığını, zamanı uzatmak ve Kıbrıs’lı Türkleri bıktırmak için elden gelen her tür soytarılığa başvurulduğunu ve Klerides’in görüşmeler süresince keyfinden, içtiği piponun dumanını Rauf beye doğru büyük bir keyifle üflediğini öğrendim.

 

Rumların, adanın koşulsuz hâkimleri oldukları o meşum günler içinde yapılan bu söz konusu Toplumlar arası görüşmelerde, Türklere, bırakın 1960 Kıbrıs Anayasasında öngörülen haklarının geri verilmesini, tam tersine bu haklardan 13 maddelik eksiltme yapılmasını zorla kabul ettirmek peşindeydi Rumlar. Ya görüşmelerle ya da silah zoru ile.

 

Toplumlar arası görüşmelerde Rumlar, açıkça Türklerle dalga geçiyor ve oyalama taktiklerini büyük bir gayretle sürdürüyorlardı.

Cumhurbaşkanı Muavininin veto hakkı kaldırılacak, iki bölümlü Meclis ile iki bölümlü Bakanlar kurulu tek parçaya indirgenecek ve çoğunluk oyları yani “Rum” oyları hem mecliste hem de Bakanlar Kurulunda belirleyici olacaktı. Diğer on maddeyi yazmama gerek bile yok. Her biri ayrı ayrı Kıbrıs’lı Türklere verilen kuruculuk ve ortaklık haklarını ellerinden alacak ve adada Kıbrıs’lı Türkleri azınlığa mahkûm edecek maddelerdi.

 

Neredeydi o vakit Hristofyas’ın aklı. Neden o kötü dönemde, bir tek Allah’ın AKEL’li kulu çıkmadı ve Federasyon lafı etmedi.

Rumların, adada astıkları astık, kestikleri kestik, güçlü olduğu dönemlerde niye hiç akıllarına “Federasyon” gelmedi de, şimdi gelmeye başladı.

Akılsız başlarından dolayı adanın yarısı elden gidince mi akıl koydular, yoksa aniden adada Kıbrıs’lı Türklerin olduğunun mu farkına vardılar.

 

Hadi bırakalım Rumların adanın horozu oldukları 1963-1974 arası meşum günlerini bir kenara, ya 1974 “Mutlu Barış Harekatı” sonrasında imzalanan 1977 Denktaş-Makarios ve 1979 Denktaş-Kyprianou “Doruk Anlaşmaları”nda yer alan “İki Bölgeli, İki Halklı Federasyon” fikrine ne oldu da, Rumlar gene cırlayıp 1967 taktiğine geri döndüler ve bu anlaşmaları neredeyse 27 yıl sürüncemede bıraktılar.

 

Ne oldu da şimdi aniden akıllarına Federasyon geliverdi.

 

Anlaşılan işler istedikleri gibi gitmiyor artık.

Rum tarafında son yapılan kamuoyu yoklamasına göre Rumların %44’ü Taksim istiyorsa bir yerde Papadopulos ve avenesi (baryaları) yanlış yaptı demektir.

 

Adada ayrılık kesin.

Adada Türk askerinin kalacağı ve Kıbrıs’lı Türkleri sonuna kadar savunacağı da kesin. Geri gidişleri asla olmayacak.

Türkiye’den gelen kardeşlerimizin de artık Kıbrıs’lı Türk ve KKTC vatandaşları oldukları kesin. Onların geri gitmeleri de söz konusu değil. Zaten artık bu toprakların bir parçası oldular. Güneyde yaşayan Rumların birçoğundan daha uzun bir süre bu topraklar üzerinde yaşadılar ve onlardan çok daha fazla Kıbrıs’lılar artık.

 

Federasyon sadece bir hayal olarak geçmişte kaldı. Adaya huzur ve barış getirecek çözüm ancak iki ayrı devletin kurulması ile gerçekleşebilecek. Rum ve Türk kamuoyları böyle görüyor ve böyle istiyor geleceklerini.

23 Temmuz 2007
74 ÖNCESİ HİÇ FEDERASYON LAFI DUYMAMIŞTIM için yorumlar kapalı
Okunma 59
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar