HANİ KIBRIS SORUNU 1974 DE BAŞLAMIŞTI

HANİ KIBRIS SORUNU 1974 DE BAŞLAMIŞTI

İş propagandaya geldi mi, Rum’da yalanın bini bir para.

 

1974’den sonra Kıbrıs Rum tarafını yöneten Makarios, Kyprianou, Vasiliou, Klerides ve Papadopulos yönetimleri, geçmişte iktidarda olan tüm Rum politikacılar ve onlara göbeklerinden bağlı yan kuruluşlar ve kurumlar, yıllardır hiç durmadan, hem kendi halklarına hem de dünyaya “Kıbrıs Sorunu 1974’de başlamıştır” yalanını söylemişlerdi. Halen de bu yalanı sürdürmekte devam ediyorlar.

Hangi Rum’a sorsanız, hangi yabancıya sorsanız, Kıbrıs olaylarının 1974’de başladığını söyler hemen.

O yıllardan evvel, sanki adada barış vardı ve her iki halk, mutlu bir şekilde, beraberce yaşamaktaydı. Rum propagandasına göre adadaki bu barış aniden ve durup dururken Türkiye’nin 1974 müdahalesi ile bozulmuş. Güya…

Hiçbir gerekçe yokken Türkiye adaya çıkarma yapmış… Güya..

 

Kayıplar konusunda bile hem kendi halklarına hem de dünyaya yıllarca yalan söylediler. Halen daha kayıpların tümü ile 1974’de olduğunu söylüyorlar. Bu konuda AİHM’ye bile başvurdular ve karar çıkarttılar.

Sanki 15 Temmuz 1974 darbesinde hiçbir Rum öldürülmemiş ve Rum kayıpların tümüde 1974 Barış Harekatında gerçekleşmiş temasını işliyorlar ve tüm dünyayı da kandırıyorlar.

 

Tabi bu yalan uzun sürmedi.

Otonom Kayıplar Komitesinin çalışmaları ve bu komitenin son DNA tespitlerinden sonra Rumların yıllardır yalan söylediği iyice ve resmen açığa çıktı.

Adadaki kayıplarla ilgili son gelişmelerden sonra, “Tüfek bulundu, mertlik bozuldu” deyimine benzer bir şekilde, “DNA bulundu, Rumların yalanı bozuldu” cümlesini söylemek hiçte yanlış olmayacak artık.

 

Mağusa’nın Protara bölgesinde Otonom Kayıplar Komitesinin son günlerde yaptığı kazılarda, Rumların 1963-1974 yılları arasında, yollardan topladığı masum Türkleri kalleşçe öldürüp kuyulara attığı ortaya çıktı ve resmen, inkar edilemeyecek şekilde de ispatlandı.

Bu somut bulgulardan sonra da Kıbrıs sorununun 1974’te başladığını iddia eden Güney Kıbrıs’ın hakimiyetçi anlayışı ve yalana dayalı siyaseti de çöktü.

Şimdi Rumların kendileri de siyasetçilerinin kayıplarla ilgili söylediklerine inanmıyor.

 

Bu gerçeklere ilaveten bir de Rumların kendi kendilerini yalanlamaları var ki inanılır gibi değil.

Rumlar 12 Ağustos Pazartesi günü görkemli anma törenleri düzenlediler ve 8 ve 9 Ağustos 1964 tarihlerinde Dillirga’da yer alan çarpışmalarda ölen Rumları andılar.

 

Kıbrıs’lı Türklerin korkunç saldırılara uğradığı ve soykırıma tabi tutulduğu meşum 1963-1974 yılları içinde yer alan 8 Ağustos 1964 günü, Yunanistan’dan adaya tüm mevcut yerel ve uluslar arası yasalara aykırı olarak gönderilen 5,000 Yunan askeri takviyeli, Grivas Komutasındaki EOKA’cı çapulcular,  Erenköy’ü savunan bir avuç kahraman Kıbrıs’lı Türk Öğrencilere saldırmıştı.

Üstelik bir de yerel gazetelere ilanlar verilmiş ve Rum halkı, kahraman Rum EOKA’cıların saldırısını ve Türklerin denize dökülüşünü seyre davet edilmişti.

 

Tabi reklâm edilenler gerçekleşmemiş, kahramanlığı Rumlar göstereceğine Türkler göstermiş ve Türkiye’mizin gönderdiği uçakların bombardımanı ile de Rum çapulcular hem büyük bir bozguna uğramış hem de çok sayıda zayiat vermişlerdi.

Bozgun, yenilgi ve arkasından kaçış, Rumların hiç beklemedikleri bir sonuçtu ve Rumlar 9 Ağustos 1964 günü Erenköy’de, sıçan deliğine bir servet vermeye hazırdılar.

Sonra da Papadopulos çıkıyor ve yüzü hiç kızarmadan, “1964-1974 yılları arasında hiçbir Kıbrıs’lı Türk ölmemiştir” diyebiliyor.

Arkasından da Rum Yönetimi koro halinde “Kıbrıs’ta olaylar 1974’de başlamıştır” diyor ve bu yalan propagandayı da yıllarca sürdürüyorlar. Bir Hıristiyan Klubü olduğu artık iyice ortaya çıkmış olan AB’de bu yalanı bilerek yutuyor.

 

İyi güzel de, Protara’da kuyulardan kemikleri çıkarılan Türkler, 1964 yılında yollarını kaybedip, hep birlikte mi düşmüşlerdi o kuyulara?

Yoksa, Erenköy’de 8-9 Ağustos 1964 günü ölen Rumlar oraya piknik yapmaya gitmişlerdi de, Türk uçakları gelip işte savaş uçağı böyle kullanılır diye ders mi vermişti?

 

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.

Elbet bir gün bu dünya Kıbrıs gerçeklerini öğrenecek ve Kıbrıs’lı Türklere hakkını verecektir veya zamanı gelecek ve bu hakkı bizler, söke söke alacağız.

16 Ağustos 2007
HANİ KIBRIS SORUNU 1974 DE BAŞLAMIŞTI için yorumlar kapalı
Okunma 68
bosluk

EURASIAN UNION NEARING REALITY

EURASIAN UNION NEARING REALITY

The intentional obstacles placed in Turkey’s accession path and the coming developments in the EU don’t look promising. Proceedings for the accession negotiations are not advancing as well as in the honey-moon days. Soon after the stones settle in Turkey’s Parliament, the new Justice and Development Party (AK Party) government will probably turn its face toward Russia and the Turkic (Turkic-language speaking) countries, rather than the EU.

It seems quite obvious that Turkey and the Turkish people will give up their EU accession hopes and plans soon. After the parliamentary elec-tions in Turkey Jose Manuel Barosso, president of the European Commission, clearly spelled out the impossibility of Turkey’s accession and the inability of the EU to digest Turkey as a full member.

Barosso made much of the difference between “accession talks” and “accession,” clarifying that beginning accession talks may not mean or guarantee accession at the closure. His prediction was that the EU will never accept Turkey as a member — the country is not ready for acces-sion now and is likely to be ready anytime in the near future.

With no other choice Turkey is now turning an eye toward Central Asia and the southern Caucasus. Increasing the number of visas for the Turkic countries soon is on the agenda, particularly for Azerbaijan, Kazakhstan, Uzbekistan, Turkmenistan and Kyrgyzstan. Already Tur-key has started to develop good relations with Russia that many plan to be long-lasting.

The citizens of these countries will be able to visit Turkey without a visa for a certain period after this unilateral gesture of the new Turkish government gets into effect. Furthermore, in the second stage this people will probably be granted work and residence permits.

In June the Turkish minister of foreign affairs discussed the visa issue with ambassadors of the countries mentioned. After the Cabinet of the 59th government made a decision about enactment, the legislation is now on its way to the President for legalization. This is likely to be among the first group of documents signed by the new Turkish presi-dent.

In a speech during the opening ceremony of the eighth summit of the heads of Turkic-language speaking states in November 2006, the Tur-kish president at the time, Ahmet Necdet Sezer, emphasized the impor-tance of forming a “Turkic-speaking-countries community.”

Vladimir Putin’s dreams of establishing a Russian-Turkish Eurasian Union that would incorporate Central Asia and the Caucasus seem to be in line with those of the new Turkish government.

In the third week of April, President Putin addressed the Russian par-liament and made a call for Turkey to establish a Russian-Turkish Eurasian Union. It was a friendly gesture, asking Turkey to leave the EU and work hand-in-hand with Russia to establish the new union. This was of course the result of Russia’s strategists’ convincing Putin to look toward Turkey after sensing increased negative sentiments toward the country in the EU.

The US will not react well to this unification and seeing Turkey on the side of a rival, especially because Turkey is one of their most important allies in this region.

Given all the current obstacles to Turkey and the EU’s seeming unwil-lingness for partnership with an Islamic country, it looks as though a Eurasian union would be the better place for Turkey.

The giants and tigers of Asia are already on their way toward unifica-tion, or at least cooperation, in the form of the Shanghai Five. In a Eu-rasian alliance, Turkey’s prestigious and decisive seat, especially when compared to a potential “privileged partnership,” would be the best option for Turkey in the long run.
It seems now that the fog is lifting and Turkey’s new direction is be-coming crystal clear — the East and a Eurasian union.

13 Ağustos 2007
EURASIAN UNION NEARING REALITY için yorumlar kapalı
Okunma 91
bosluk

FEDERATION WARS IN GREEK CYPRUS

FEDERATION WARS IN GREEK CYPRUS

The discussions on the Cyprus issue are getting increasingly heated as the presidential election draws near. The rightists, especially the Dem-ocratic Party (DIKO) of which Greek Cypriot President Tassos Papado-poulos was the chairman, are claiming that comments suggesting a bi-zonal and bi-communal federal state as a solution to the Cyprus issue are made to damage the trustworthiness of the president.

It seems that Mr. Papadopoulos is suffocating from the offensives built up on his fruitless Cyprus policy and for dragging the Cyprus issue to a dead end because of his ideologies still resting on the conditions of the 1950s.

Each candidate plays a different tune on the federation concept. Arch-bishop Hrisostomos II, who is not a politician but an ecclesiastic, also joined the band playing his own tune on the federal solution for Cyprus issue. He made an official call and asked the Greek Cypriots to gather around DIKO. He also commented that the “Cyprus problem” is the only political subject the Cyprus Orthodox Church is fighting about.

These comments of Hrisostomos II clearly show that the Cypriot church is politicized and mixing politics with spiritual matters. According to Hrisostomos II, when Archbishop Makarios signed the 1977 top-level agreement with Denktas there were no settlers from Turkey, and Greek immigrants were supposed to return to the northern territories and Turkish Cypriot immigrants to the south.

As the Greek Cypriots would return to the north, the population ratio would change in favor of the Greeks, and the majority would again be Greek Cypriots in the north as well as the south. The movement of Turkish Cypriots who fled to the north in 1974 heading back south would only contribute to a Greek majority in the north. So by this me-thod the majority in both sections of the island would be Greek Cypriots and, according to Hrisostomos II, this is why Makarios signed the agreement.

In fact he also accepted the intervention right of Turkey as a guarantor government as mentioned in the 1960 Cyprus Treaty of Guarantee. Of course no Greek politician mentions this.

When I read this information, I suddenly remembered a picture taken on Feb. 12, 1977 right before the official meeting producing the 1977 top-level agreement. I haven’t forgotten this picture in the last 30 years, and has it stayed in my memory as fresh as the first day. In this picture Makarios sits in an armchair in the left corner of the photo and looks directly into the camera. UN Secretary-General Kurt Waldheim sits in the middle and is focused on a point somewhere below the camera. Denktas is in the right corner and sits on an armchair, looking to his left with a smile on his face. The reason why I remember this picture so well was the look on the face of Makarios. It was mealy and had no connection at all to visage of the Makarios of the 1950s, 1960s and 1970s, which tended to be lofty.

The look on Makarios’ face in this picture was totally different than the one taken on Jan. 1, 1960, when Makarios was declaring the invalida-tion of the 1960 Cyprus Agreement, or when he was signing the “cease-fire” agreement with Dr. Fazıl Küçük on Jan. 7, 1964 as if he was a triumphant commandant, or even the one taken on July 26, 1967, in the Greek Parliament right after the unanimous acceptance of an “enosis” resolution, when the look on his face was of the “eternal hero of the Hellenic world.” The look on his face right before the official meeting of the 1977 top-level agreement was not related at all with the face of the vainglorious Makarios during the genocide period for Turkish Cypriots or the dark years between 1963 and 1974.

His face bore the look of a defeated, deplumed hen. In fact he did not live long after signing the top-level agreement with Denktas, passing away a couple months later from a heart attack.The agreement he signed with Denktas consisted of four items that laid out the framework for a bi-zonal, bi-communal federal republic, including the intervention right of Turkey as a guarantor government as mentioned in the 1960 Cyprus Treaty of Guarantee. Spyros Kyprianou and Papadopulos were both hand-in-hand against his signature, claiming this agreement would pave the road to partition on the island.

For the next 25 years, the Greek Cypriots pretended as though they were negotiating on the basis of the 1977 agreement, all in the hope of gaining time to solidify their position being recognized as the only gov-ernment of Cyprus. Now all the three candidates are calling for the Turkish Cypriots to discuss the “federation” as a solution to the Cyprus issue despite having never mentioned it for the past 30 years.

Of course, the “federation” in their minds is totally different than the federation concept in the minds of the Turkish Cypriots. While Greek Cypriots seek a solution, including the withdrawal of Turkish troops, return of the so-called “settlers” and cancellation of the guarantor rights of Turkey, the Turkish Cypriots think the opposite. With the still-fresh bitter experiences of 1963-74 in their minds, they insist on the presence of the Turkish military, their Turkish collateral on the island, and particularly on solid guarantees for Turkey. They no longer trust the Greek Cypriots.

11 Ağustos 2007
FEDERATION WARS IN GREEK CYPRUS için yorumlar kapalı
Okunma 90
bosluk

RUMLARIN AB DAĞINA KAR YAĞIYOR

RUMLARIN AB DAĞINA KAR YAĞIYOR

Helen dünyasının, Kıbrıs Rumlarını niye AB’ye zorla da olsa sokmak niyeti daha başından belli idi ama şimdi kendi ağızları ile iyice açığa çıktı.

Almanya kendi çevresindeki sekiz ülkeyi Malta ile birlikte AB’ye almak girişimlerini başlattığı vakit, bunu fırsat bilen Yunanistan, VETO kozunu masaya koyup, “Ya Kıbrıs Rumları da AB’ye girer, ya da hiç kimse girmez” diyerek dayatmış ve planda programda olmamasına rağmen, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile de katılım görüşmeleri başlatılmıştı. Sonucunda Kıbrıs Rumları şantajla da olsa AB’ye girmeyi başardılar.

 

Amaçları, sırtlarını AB’ye dayamak ve Kıbrıs sorununu AB içine taşıyarak, AB baskısı ile tavizler koparmak ve sorunu kendi lehlerine çözmekti. Türkiye – AB müzakerelerinin daha başlangıç safhasında, 17 Aralık 2004 AB Başkanlar Konseyinde, Türkiye ile müzakerelerin başlatılması kararı alınırken, Kıbrıs Rum bayraklı uçak ve gemilere Türkiye limanlarının açılmasını ve Türkiye’nin diplomatik olarak Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanımasını, koşul olarak sokuşturmayı başarmışlardı.

Aynı taktiği 3 Ekim 2005 gecesi de uyguladılar ve AB-Türkiye Ortak Müzakereleri Çerçeve Belgesi içine de Türkiye’nin itirazlarına rağmen bu isteklerini koşul olarak koyduruverdiler.

Arkasından başlayan AB-Türkiye uyum görüşmelerinde, başlıklar yani fasıllar açılırken de Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti boyuna posuna bakmadan her tür engeli çıkarmaya başladı ve sonuçta 2007 yılına girilirken, bu vetolar nedeni ile 8 başlık dondurulmuş halde girildi.

 

Türkiye’nin, 26 Nisan 2004 tarihli Mali Yardım ve Direk Ticaret Tüzükleri konusunda hiçbir gelişme olmazken, ısrarla Limanlarının Kıbrıs (Rum) bayraklı taşıtlara açılması talebinin ortaya konmasından ve Kıbrıs konusunda da, AB’nin devamlı olarak Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti lehine davranmasından bıktığı kesin.

Bu gelişmelerden ve Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy ile Almanya Şansölyesi (Başbakanı) Merkel’in “İmtiyazlı Ortaklık” yönündeki davranışları nedeni ile de artık AB görüşmelerini askıya almak aşamasında ve görüşmelerin hızını da iyice aşağıya çekmiş durumda.

 

Şimdi birde ortaya petrol konusu ve II.ci Hrisostomos’un Türkiye ziyareti çıktı.

Kıbrıs Rum Başpiskoposu, tacını giyerken törene Fener Patriğini da davet etmişti ve Fener Patriği Bartholomeos’da kendi gidemediği için yerine yardımcısını göndermişti. Şimdi karşı ziyaret yapmak ve KKTC topraklarını Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi hükümranlığı içine sokmak için verdiği çabalara, aynen Vatikan ziyaretinde Papa’dan rica ettiği gibi, Fener Patriğinin de destek olmasını rica etmek için İstanbul’a gitmek istiyor. İstiyor istemesine de, olası bir diplomatik sorunu göze alamadığı için bu ziyaretini iptal etmek zorunda kaldı.

 

Çiçeği burnunda Kıbrıs Rum Yönetimi Dış İşleri bakanı bayan Erato Kozakou Marcoullis de bu fırsatı hiç kaçırmadı ve önce Rum yönetiminin, Türkiye’nin petrol konusundaki tutumunu AB’ye bildirdi, arkasından da hızını alamayarak Türkiye’yi, dondurulan 8 başlığın dışında olan “Enerji başlığı”nın da açılmaması ile tehdit etti.

II.ci Hrisostomos’un Türkiye ziyaretini iptal etmesini de bir başka fırsat bilerek, “vur abalıya misali”, bu ziyaretin Türkiye Hükümeti tarafından önlendiğini de iddia ederek, konuyu AB’ye taşıyıp Türkiye’yi şikayet edeceklerini belirtti.

 

Kıbrıs Rumları için varsa da yoksa da AB. Bir kere sırtlarını dayamışlar AB’ye, 1963’de olduğu gibi kendilerini alternatifsiz ve en güçlü zannediyorlar.

1919 yılında Anadolu’ya çıkarken de sırtlarını Avrupa Ülkelerinin “İttifak Devletlerine” yani “Birlik Devletleri”ne dayamışlardı. Sonunda ayaklarını kıçlarına vurarak 9 Eylül 1922’de arkalarına bakamadan Anadolu’yu terk etmişlerdi, hem de İzmir’de denize dökülerek.

 

Yaptıkları planının özünü, AB vasıtası ile Türkiye-AB müzakereleri sürecinde taviz koparmak ve Kıbrıs’ı 1974 öncesi olduğu gibi tekrar ele geçirmek oluşturuyor. Aynen Nasrettin Hocanın borcunu ödemek için yol kenarındaki dikenlere takılacak koyun yünlerine bel bağladığını anlatan hikâyeye benziyor Rumların bu planı.

 

Bu planın çalışacağını hiç sanmıyorum. Gene İzmir benzeri bir düş kırıklığı ile son bulacak Rumların bu AB güvenceli planı.

 

Türkiye’nin yeni stratejisi yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

Türkiye yakın gelecekte yeni bir süreç başlatarak, Türkçe konuşan ül­keler için vizeyi kaldırmayı ve AB üyelik sürecini öldürmeden askıya almayı planlıyor.

Türkiye’nin dış siyasi rotasını bu kadar değiştirmesi­nin nedeni, AB’nin, Türkiye’yi üye olarak istememesinden ve Kıbrıs sorununu her fırsatta Rumların lehine olacak şekilde önüne koymasından kaynaklanıyor.

 

Yeni gelişmenin işaretini, Avru­pa Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun, “Türkiye, AB üyesi olmaya hazır değil. Aynı zamanda AB, Türki­ye’yi ne yarın, de ne öbür gün kabul etmeye hazır değil” açıklamasına Türkiye’nin, “Başka seçeneklerinin de mevcut olduğu” yanıtı vermesi oluşturuyor.

 

“Başka seçenek”lerin başlangıcını da, Türkiye’nin Orta Asya ve Güney Kafkasya ülkeleriyle vize rejimini tek taraflı kaldırmak hazırlığına girişmesi bu amaçla da ilgili ülkelerin Büyükelçileriyle gö­rüşmeleri tamamlaması oluşturuyor.

Seçim dönemine rağmen Bakanlar Kurulundan kararnamenin çıkması, onaylanmak üzere Cumhurbaşkanına sunulmayı beklemesi ve yeni seçilecek Cumhurbaşkanına sunulacak ilk evrakların arasında yerini alması ise Türkiye’nin bu konudaki kararlığını iyice ortaya koyuyor.

 

Cumhurbaşkanının onayından sonra Azerbaycan, Kaza­kistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan vatandaşları Türkiye’yi vizesiz ziyaret edebilecekler ve belli koşullarda süreli ikamet edebilip, iş kurabilecekler.

Kararnamenin hedefi, “Türki­ye’yi, bütün Müslümanların ve Türkle­rin ikinci adresi” yapmak.

Bunun sonrasındaki hedef de, içinde tam ve kurucu üye olarak yer alacağı “Avrasya Birliği”ni oluşturmak.

10 Ağustos 2007
RUMLARIN AB DAĞINA KAR YAĞIYOR için yorumlar kapalı
Okunma 46
bosluk

RUM TARAFINDA FEDERASYON SAVAŞI

RUM TARAFINDA FEDERASYON SAVAŞI

Başkanlık seçimleri yaklaştıkça, Rum tarafında sürdürülen, “Federal çözüm” konusundaki tartışmalar bayağı hararetlendi.

 

Sağcılar ve özellikle de, istifa edene kadar Papadopulos’un parti başkanı olduğu DIKO son günlerdeki iki toplumlu, iki bölgeli federal çözüm konusunda yapılan açıklamaların, Kıbrıs Rum toplumu adına Kıbrıs sorununun çözümü konusundaki politikayı yürüten, Başkan Papadopulos’un güvenirliliğini sarsmayı amaçlayan açıklamalar olduğunu iddia etmeye başladı.

Papadopulos’un, suçlamalardan, yürüttüğü politikalardan ve 1950’lerden kalan kafa yapısı nedeni ile çıkmaza soktuğu Kıbrıs sorunundan dolayı yapılan saldırılarından bunaldığı kesin.

Federasyon konusunda her biri bir hava çalıyor.

Politikacı olmayan ve bir din adamı olan Başpiskopos Hrisostomos bile bu furyaya katılmış ve Federasyon konusunda inciler yumurtluyor.

Bırakın Hrisostomos’un, Kıbrıs sorununda DİKO’nun çizgisinin kendisini ifade ettiği iddiası ile herkesi bu çizgiye uymaya çağırmasını, kilise’nin uğraştığı tek siyasi boyutun Kıbrıs sorunu olduğunu açıkça söylemesi de, ne kadar politize olduğunu, kilise ile siyaseti nasıl birbirine karıştırdığını ve kiliseyi siyasete nasıl alet ettiğini ortaya koyuyor.

 

Hrisostomos’a göre Makarios döneminde Anadolu’dan gelen kardeşlerimiz daha gelmemişlermiş ve 1977 Makarios-Denktaş Doruk Antlaşması sonrasında Rum göçmenler evlerine geri döndükleri vakit her yerde Rum çoğunluğu gene sağlanacakmış.

Üstelik, Kıbrıs’ın kuzeye bölgesine göç etmiş Kıbrıs’lı Türkler de Doruk Antlaşması sonrasında güneye döneceklerinden, kuzeydeki Türklerin sayısı da azalacak ve çoğunluk gene Rumlara geçekmiş. Bu nedenle Makarios bu antlaşmayı imzalamış.

 

Bu bilgileri alınca, elimdeki 30 yıllık, “1977 Makarios-Denktaş Doruk Antlaşması” fotoğrafına tekrar iyice baktım. Aslında bu kare, bana çok ilginç geldiği için hafızamda hiç güncelliğini kaybetmeden yıllardır hala daha durmakta.

Resmin sol tarafında Makarios, yüzü kameraya dönük ve gözleri kameraya bakar şekilde oturuyor. Makarios’un sol tarafında BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim oturuyor. Onun da yüzü kameraya dönük ama aşağıya doğru bakıyor. Waldheim’in sol tarafında da Rauf Denktaş oturuyor. Yüzünde neşeli bir gülümseme var ve yüzü kamera yerine daha da kendi soluna doğru dönük.

 

Bu resimde dikkatimi çeken ve hafızamda bozulmadan kalmasını sağlayan olgu Makarios’un yüz ifadesi. Makarios’un bu resimdeki yüz ifadesinde, 1950’li, 1960’lı ve 1970’li yılların mağrur Piskoposundan eser yok.

1 Ocak 1964 günü 1960 Kıbrıs Antlaşmalarını fesih ettiğini açıklarken çekilen fotoğraftaki Makarios’tan, 7 Ocak 1964 günü Dr. Fazıl Küçük ile Ateşkes Antlaşmasını imzalayan kudretli Makarios’tan ve 26 Haziran 1967 günü Kıbrıs Rum Meclisinde kabul edilen Enosis kararı alınırken çekilen fotoğraftaki “Kıbrıs Elenlerinin Kahramanı” Makarios’dan eser yoktu o fotoğrafta.

Makarios’un o gün çekilen fotoğraftaki yüz ifadesi, adeta, tüyleri yolunmuş, hüsran içindeki bir tavuğa benziyor.

 

1960 Kıbrıs anlaşmaları ile kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin kurucu ortağı olan Kıbrıs’lı Türkleri, soykırıma tabi tutup silah zoru ile hükümetten ve Kıbrıs’tan atıp, Elenlerin yüzyıllarca unutulmayacak bir kahramanı olarak tarihe geçmeyi hedeflerken, aniden olayların seyir değiştirmesi ile adanın tek hâkimi olmak yerine, adanın yarısını bir daha geri alamamak üzere kaybetmesi, Makarios’un yüzünü, tüyleri yolunmuş, hüsran içindeki bir tavuğa döndürmüş.

Zaten söz konusu doruk toplantısından sonra çok yaşamadı ve 1974 Barış Harekatı  nedeni ile yıkılan hayalleri sonrasında geçirdiği kalp krizinden dolayı 3 Ağustos 1977’de öldü.

 

Makarios’un altına imza attığı antlaşma, bağımsız, bağlantısız, iki bölgeli ve iki halklı bir Federasyonu öngörmekte, Garanti Anlaşmasını da kabul etmekteydi. Bu Federal devlette, bir merkezi hükümet, iki ayrı devlet ve iki ayrı bölge olacaktı. Papadopulos ve Kyprianou bu antlaşmayı “Taksime gidiştir” diyerek eleştirmişler ve  Makarios’un karşısına dikilmişlerdi.

 

1977’deki antlaşmayı  2002’ye kadar görüşür gibi yaparak zaman kazanmaktan başka hedef gütmeyen Rumlar şimdi seçimler nedeni ile “gelin federasyon konuşalım” diyorlar.

İstedikleri federasyon da, üniter Rum devletini hedefleyen, Türk askerinin ve Türkiye’den gelmiş kardeşlerimizin geri gideceği, Türkiye’nin garantörlüğünün ve fiili müdahale hakkının olmadığı bir Federal Devlet.

 

Nasıl olsa daha seçimlere 6 ay var ve bu iş iyice kızışacak. Seçim günü yaklaştıkça eteklerdeki taşlar ortaya dökülüp, suçlamalar artacak. O vakit Rumların neler istediklerini ve çözüm derken akıllarındaki Bizans oyunlarının neler olduğunu çok daha iyi anlayacağız.

Nede olsa Bizans’ın torunları bu Rumlar. Dün “Ak” dediklerine bu gün rahatça “Kara” diyebilirler, ama “Kara” derken de “Ak’ı hedeflerler.

9 Ağustos 2007
RUM TARAFINDA FEDERASYON SAVAŞI için yorumlar kapalı
Okunma 42
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar