Talat ve Hristofyas anlaşabilecek mi?

Talat ve Hristofyas anlaşabilecek mi?

TALAT ve HRISTOFYAS ANLAŞABİLECEK Mİ?


Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın, BRT’de yayınlanan Mete Tümerkan’ın hazırlayıp sunduğu AKİS Programına katılarak gazetecilerin sorularını yanıtlarken söyledikleri, gerçekte Kıbrıs sorununun çözümü ile ilgili olarak aklındakileri net bir şekilde ortaya koyuyor.


Cumhurbaşkanı Talat, BM genel Sekreterinin adada çözüm havası koklarsa inisiyatif alabileceğini ve Kıbrıs Sorununun da kalıcı bir sonuca ulaşabileceğini düşünüyor. Kısaca “ya çözüm olur, ya da bölünmenin kalıcılaşması iyice sağlamlaşır” fikrine sahip.


Kendisini çözüm isteyen ve birleşmeden yana bir kişi olarak görüyor ve öyle tanımlıyor.


Cumhurbaşkanı Talat programda, Kıbrıs Türk tarafının Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin politikasının belli olduğunu, çözüme temel olarak Annan Planının kabul edildiğini,  bütünlüklü müzakerelere başlamaya hazır olduğunu ve Kıbrıs Türk’ü üzerindeki izolasyonların da ancak bütünlüklü bir çözümün ardından tamamen kaldırılması gerektiğini söyleyerek temel prensiplerini ortaya koydu.


Bu düşüncesi aslında Türkiye hükümetine bir gönderme taşıyor. Türkiye’ye, sakın izolasyonlar kaldırılmadan limanlarını, Kıbrıs Rum bayraklı gemi ve uçaklara açma demek istiyor.


Cumhurbaşkanı Talat, en çok iki, iki buçuk aylık bir hazırlık dönemi sonrasında tam teşekküllü müzakerelerle sorunun 2008 yılı sonuna kadar hadi bilemediniz 2009’un ortalarına kadar, çözümünü istiyor. Belli ki tüm iyi niyetine ve barışçıl düşünce ve çabalarına karşın bu işin incir ipi gibi uzatılması, kendisini çok rahatsız ediyor. 


8 Temmuz BM kökenli Gambari sürecine karşı değil ve bu sürecinin Annan Planı’nın alternatifi olmadığını da vurguluyor.


Bence en önemlisi de, Papadopulos ile 5 Eylül’de yaptığı toplantıda ortaya koyduğu önerilerinin halen geçerli olduğunu tekrarlaması.


Özetle CB Talat’ın Papadopulos’a yaptığı öneri, “Gel bu işi sürüncemede bırakmayalım. Hemen Komiteleri kuralım. Bir çalışma planı yapalım ve 2008 sonunda kadar bu işi sonuçlandıralım” idi. 


CB Talat’ın bu yapıcı ve bitirici önerisini Papadopulos, adanın tümünü Rum egemenliğine alabilecek ortamın oluşmasını bekleyebilmek için reddetmiş ve içinde hiç bir zaman kısıtlaması olmayan Gambari sürecine de dört elle sarılmıştı. 


Gelelim Hristofyas’a.


Ben çiçeği burnunda Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın, CB Talat gibi iyi niyetli ve iş bitirici düşüncede olabileceğini sanmıyorum. Belki bu günlerde öyle ama kısa bir zaman sonra değişeceği kesin. Hiçte kahin olmaya gerek yok.


Çiçeği burnunda Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas’ın dün Yunanistan’da yayınlanan Kathimerini ve To Vima isimli gazetelere yaptığı açıklamalar, aklındakilerini ve çözüm yolunda düşündüklerini açıkça ortaya koymaktadır.


Bu ilk resmi açıklamasında, “Halktan, taksimi engellemek için yetki aldık, işgale ve kolonizasyona son vermek için Kıbrıs halkıyla birlikte yürüyeceğiz demesi, 20 Temmuz 1974 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetlerinin, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Garantiler Antlaşması madde 4 uyarınca, uluslar arası hukuka ve antlaşmalara uygun olarak, Rumlar tarafından bozulan ve yok edilen 1960 statüsünü tekrar geri getirmek için adaya ayak bastığını kasten unutmuş olduğunu gösteriyor.


1966’da AKEL Genel kurulunda alınmış Enosis kararı ile 1967 yılında Rum Meclisinde kabul edilmiş Enosis kararlarını kaldırmaktan hiç bahsetmeyen, düzeni biz bozduk, 1960 anayasasını biz ihlale ettik ve 1 Ocak 1964 yılında da 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın geçersiz olduğunu biz ilan ettik diyemeyen Hristofyas, son derece pişkin bir şekilde işgalden bahsetmektedir.


Kendi yönetimleri altında olan Güney Kıbrıs’ta 1963 yılından beri Kolonizasyon yaptıklarını göz ardı eden, şu anda yaklaşık 230,000 tane “Rum Yerleşiği” bulunan Hristofyas, utanmadan Türkiye’den gelen kardeşlerimizin geri gitmesi konusunda ısrarlı olurken, sayıları neredeyse 70 bini bulan Gürcistan’dan gelmiş sözde Pontus’lu Rum yerleşiklerin ve sayıları 100 bini geçmiş Yunanistan’dan gelen yerleşiklerin geri gitmesinden hiç bahsetmemekte.


Dimitris Hristofyas, dünkü açıklamasında Kıbrıs sorununun çözümü çabalarında temel dayanağının Yunanistan olduğunu ve hedefinin de Kıbrıs Rum tarafının Yunanistan ile halen çok sıkı olan ilişkilerini daha da güçlendirmek olduğunu dile getirerek, son sözü kimlerle söyleyebileceğini açıkça ortaya koyuyor.


DIKO ve EDEK’in vesayeti altında olduğunu söylemeyen, Yunanistansız adım atmayacağını da kendisi dile getiren Hristofyas, kısa bir zaman içinde Papadopulos gibi Cumhurbaşkanı Talat’ı muhatap kabul etmemek havalarına gireceğinin işaretlerini de veriyor bu sözleri ile. 


Ledra Caddesi’nin açılması konusunda çok iyi niyetli davranan Hristofyas, çok değil birkaç hafta içinde DIKO’nun ve EDEK’in baskısı ile değişecek ve Ledra kapısını açmamak için Papadopulos’un gerekçelerini dile getirmeye başlayacak. Aksi takdirde iş, vatan haini damgasını yemeye ve Türklere toprak kaptırmakla suçlanmaya kadar gidebilir. 


Anlaşılan Cumhurbaşkanı M. A. Talat seçildiği gün olan 17 Nisan 2005 tarihinde Papadopulos’a uzattığı ve yaklaşık 3 yıldır havada kalan elini, Papadopulos’un Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu olan 17 Şubat’ta yarıştan elenmesi ile geri çekmiş, dinlendirmiş ve karbolit sabunla yıkayarak tekrar uzatmış.


Şimdi Hristofyas’ın samimi bir şekilde elini sıkmasını bekliyor. 

27 Şubat 2008
Talat ve Hristofyas anlaşabilecek mi? için yorumlar kapalı
Okunma 50
bosluk

Hristofyas Neler Yapabilir

Hristofyas Neler Yapabilir

Aylardır süren Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanlığı seçimleri nihayet bitti.
Bu günden itibaren artık yeni planlar yapılacak, yeni stratejiler geliştirilecek.


Güney Kıbrıs’ta dün seçilen yeni Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas’ın Kıbrıs sorununun çözümü yolunda yeni kapılar açabileceği, yeni stratejiler belirleyebileceği hâkim birçok kişinin aklında.

Gerçekte Kıbrıs sorunu ile ilgili tüm ipler onun elinde mi?  


“Tarihini bilmeyen geleceğini belirleyemez” sözünden yola çıkarak, seçimi kazananın seçim meydanlarında neleri söylediğine, neleri vaat ettiğine ve hangi sözleri verdiğine bakarak, sonra da perdelerin arkasında kendisine siyasi destek verenlere neleri vaat ettiğine bakarak bundan sonraki uygulamalarını ve Kıbrıs sorununa yaklaşımını analiz etmek gerekiyor.
Zaten söylediklerinin ve vaat ettiklerinin aksini yapması artık olası bile değil. Hem kendisinin hem de temsil ettiği partinin sonu demek olur böylesi bir uygulama. 


Perdenin önünde söylenenleri haftalarca yaşadık ve duyduk. Miting meydanlarında söylenenlere, TV’lerde yapılan söyleşilerde belirtilenlere ve broşürlerde yazılanlara iyice doyduk.

Annan Planı bir daha olmayacak, Gambari süreci devam edecek, Türk askeri gidecek, Türkiye’den gelen göçmenler geri dönecek, Yunanistan’la uyum sağlanacak, Girne kalesine Yunan bayrağı dikilecek gibi vaatler.


Bunlar ne kadar önemli ise ve de Hristofyas’ın aklındakileri ile geleceğe yönelik icraatlarını ne kadar ortaya koyuyorsa, perde arkasında verdiği sözleri çok daha önemli. 


Bakın Hristofyas perde arkasında ne sözler vermiş.

Önce DIKO ile bir koalisyon hükümeti kurulacak.

Bu hükümet içinde, eski Cumhurbaşkanı Papadopulos, Kıbrıs İşlerinden

Sorumlu kişi olacak.

Meclis Başkanlığı DIKO’ya verilecek.

Dış İşleri bakanlığı ile Gençlik Bakanlığı da içinde olmak üzere DIKO’ya 4 Bakanlık verilecek.

Yani Dış Politika’da kesinkes Papadopulos ve DIKO söz sahibi olacak.


Hristofyas, dört buçuk yıl birlikte hükümet ettiği Tasos Papadopulos ile özellikle Annan Planı döneminde birlikte verdikleri çetin mücadeleye sadık kalarak çok yoğun ve derin bir işbirliği yapacak. Zaten Rum Meclisinde de koalisyon hükümeti kurabilmek için bu işbirliğine muhtaç. 

56 sandalyeli Rum Meclisinde AKEL’in 18, DIKO’nun 11 Milletvekili var. Toplamları 29, yani %50’den 1 fazla olmasına rağmen yanlarına 4 milletvekili olan KS EDEK’i de alarak rahat bir koalisyon kuracaklar. Zaten KS EDEK Merkez Komitesi 2.ci tur seçiminden önce yaptığı toplantıda, Hristofyas’a 109 evet, 5 ret, 2 çekimser oyla destek kararı almıştı.


1976’da kurulan AKEL, DIKO, EDEK ve KİLİSE işbirliği, namı diğerle “Red Cephesi”, son 42 yıl içinde inişler ve çıkışlar yaşadı ama kısa bir dönem hariç, dayanışmayı elden hiç bırakmadı.  


Hristofyas’ın uygulayacağı dış politikanın aslında Papadopulos’un son 5 yıldır ve 1960 yılından beri uyguladığı politikadan pek bir farkı yok ve olmayacakta. Daha doğrusu olamayacak. Aksi takdirde DIKO ve baryası EDEK koalisyondan 11+4 Milletvekillik desteğini çekecek ve AKEL’in hükümet etmek olanağını elinden alacak. Üstelik AKEL hem Kiliseyi karşısına alacak hem de vatan hainliği ile suçlanacak.


Hristofyas kesinlikle böylesi bir hataya bir daha düşmez.
1985 yılında, dönemin AKEL Genel sekreteri Ezekias Papayuannu, arkasına politbüroyu alıp Red cephesine karşı çıkıp Glafkos Kliridis ile dayanışma içine girince AKEL’in oyları %30’lara düşmüş siyasetteki sırası da 3.cülüğe inmişti.

Bu nedenle Hristofyas, bu hatayı bir daha yapmaz.
Kaçın kurrası o.


Bu seçimler, KKTC ve Türkiye açısından olabilecek en iyi şekilde sonuçlandı. Uzun vadede Türk dış politikası Hristofyas’ın seçimi kazanmasından çok fayda görecek. 


Ve Hristofyas ilk resmi ziyaretini de Atina’ya yapacak.
Yunanistan ile Kıbrıs konusundaki olası gelişmeleri ve Kosova konusunu tartışacak ve ortak siyasi faaliyetlerin nasıl koordine edileceğini belirleyecek.

Kıbrıs konusundaki kararları ise, “Ya adanın hepsi, ya da KKTC’yi izolasyona  ve uluslar arası tanınmışlığa devam” olacak.

25 Şubat 2008
Hristofyas Neler Yapabilir için yorumlar kapalı
Okunma 40
bosluk

Kıbrıs Çözüme Ne Kadar Yakınlaştı

Kıbrıs Çözüme Ne Kadar Yakınlaştı

Papadopulos’un politik yaşamının kaderini belirleyen 24 Nisan 2004 Referandumunun üzerinden daha 4 yıl bile geçmeden, “Hayır” oylarının bedeli Papadopulos’a çok ağır ödetildi.

EOKA ve AKRITAS yapılanması içinde kod adı Defkalion olan yılların aşırı sağcı politikacısı Papadopulos, son seçimlerde 24 Nisan 2004 Annan Planı referandumunun bedelini ödeyerek seçimi kaybetti ama politikadan çekilmemek de için var gücü ile direniyor.

Gerçekte Papadopulos’u bekleyen kader, politikadan silinmek. Arkasından da hızla hayattan silinmesi gelecek. Tabii kendi kaderi ile. Papadopulos bu yenilginin verdiği üzüntüye dayanamayacak ve belki de 2009’u bile göremeyecek. 


Papadopulpos ilk günün üzüntüsünü ve şaşkınlığını attıktan sonra dört elle 2.ci turun kaderini belirlemeye soyundu.   


1.ci turun hemen sonrasında gerek 2’nci tura kalan Dimitris Hristofyas’ı aday çıkaran AKEL, gerekse de 1’inci turu en önde tamamlayan Ioannis Kasulidis’i aday gösteren DISY, parti bazında destek alabilmek için Papadopulos’un DIKO’su ile sıkı bir pazarlığa girdiler.

%31.5 düzeyinde olan DIKO oylarını yani Papadopulos’un oylarını alabilmek için teklifler havada uçuşmaya başladı.

Ya siyasî görüş ve partilerin siyasetin yelpazesindeki konumlarına göre bir işbirliği olacak ya da politik çıkarlar söz konusu olacak.


AKEL, Papadopulos’un partisine hükümette 4 Bakanlık, Mecliste Meclis Başkanlığı ve koalisyon hükümeti kurmak teklifini yaptı.

DISY’de benzeri bir teklif yaptı. DISY’nin teklifinde bakanlık sayısı 5’e çıkarken Meclis Başkanlığı teklifi yok.  

Her iki parti birbirinden habersiz olarak Papadopulos’a, Gambari sürecine sadık kalmayı, Annan Planı benzeri planları reddetmeyi, adada AB garantisi ve BM parametreleri içinde iki toplumlu, iki bölgeli Federal bir yapılanma için mücadele vereceğini taahhüt eden yazılı birer de metin verdi.

AKEL, Papadopulos’a verdiği niyet ve ortaklık mektubuna DISY’ninkinden farklı olarak Yunanistan ile uyum ve işbirliğini arttıracağına dair bir de madde ilave etti.


Ama her ikisinin de ilkeleri içinde, Kıbrıs sorununun özünün “işgal ve istila” olduğunun anlaşılması için uluslararası toplumun, Rum tarafının tezleri konusunda bilgilendirilmesi, Kıbrıs sorununun çözüm ilkelerinde, yani Annan benzeri bir plan gelirse mevcut koşullardan herhangi bir indirim yapmamak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve askersizleştirilmesini sağlamak, yabancı garantörlerin yani Türkiye’nin tek taraflı müdahalede bulunma hakkının ortadan kaldırılması için çalışmak, Rum göçmenlerin kuzeydeki mallarına geri dönüş hakkının garanti altına alınmasını sağlamak, kolonizasyona son vermek yani Türkiye’den gelen soydaşlarımızın geri gönderilmesi ve üniter Rum devletini faaliyete geçirebilmek için ekonominin ve kurumların yeniden birleştirilmesi taahhütleri var.
 
Papadopulos’un DIKO’su ile Kasulidis’in DISY’si aynı sağ oylardan ve görüşlerden destek alıyor. Her ikisi de EOKA kökenli. Rum sağcılar 1993 yılından beri aralarında devam eden çekişmeyi bir kenara bırakıp, EOKA ilkelerini ve Ortodoks kilisesini benimseyip ortak hareket etmeleri söz konusu olabilirse, sağ görüşlü bu Rumların desteği ile seçimi DISY adayı Kasulidis zorlayabilir ama kazanma şansı çok fazla değil.

Buna karşın DISY seçimi kazanması durumunda, kurulacak yeni hükümette DIKO’ya vereceği sandalyeler nedeni ile seçim döneminde açıkladığı Avrupai çözüm parametrelerinden çok uzaklaşmak zorunda kalmayı da göze almak mecburiyetinde olacak.

Kasulidis’in çok değil daha 4 gün evvel, “Ulusal Konsey kararlarının dışına çıkmayacağım” demesi de, yeni dönemde Avrupai bir çözümün çok uzakta olduğunun, Papadopulos dönemi fikirlerin de geçerliliğini koruyacağının işaretini veriyor.


AKEL ise DIKO’dan 24 Nisan 2004 Annan referandumunda, sadece 2 gece evvel “Hayır”a dönüştürdüğü % 38’lik oylarının diyetini istiyor. AKEL, 2003 yılında Papadopulos başkanlığında kurulan hükümette, aynen DIKO-AKEL koalisyonunda olduğu gibi, bu sefer de Hristofyas hükümetinde AKEL-DIKO koalisyonunu kurmak ve DIKO’ya da 4 bakanlık ve Meclis Başkanlığı vermek kaydı ile Papadopulos’tan destek istedi.


Papadopulos’un partisi  olan DIKO’nun 180 kişilik Yürütme Sekreterliği, yaptığı Yürütme Bürosu ve Merkez Komite toplantıları sonrasında 112 olumlu oyla yani çoğunluk oyları ile AKEL adayı Dimitris Hristofyas’ı desteklemek kararı aldı. 

Buna karşın da Rum Ortodoks kilisesi yaptığı toplantıda DISY adayı Ioannis Kasulides’i desteklemek kararını aldı.


Seçimi hangi aday kazanırsa kazansın, Papadopulos döneminin ve o dönemdeki anlayışın bir müddet daha Rum tarafında ve Rum dış siyasetinde devam edeceği kesin.     

Papadopulos’un seçimleri kaybetmesi aslında Türkiye’nin elini kuvvetlendirecek ve Kıbrıs tezlerini güçlendirecek.

Bu güne kadar Rumların uyuşmaz taraf olduğunu ispatlamakta zorluk çeken Türkiye, Papadopulos’un gölgesinde icraata başlayacak olan yeni Rum cumhurbaşkanının da olumsuz tavırları nedeni ile Kıbrıs konusunda hem puan toplayacak hem de kendi tezlerini çok daha kolay bir şekilde hem AB’ye hem de ABD ve dolayısı ile BM’ye kabul ettirebilecek.   


İster DISY adayı Kasulidis kazansın, ister AKEL adayı Hristofyas kazansın, Kıbrıs’ta çözüm bir hayal.

2008 yılı Kıbrıs’ın geleceğinin nereye doğru gittiğinin belirleneceği bir yıl olacak.

20 Şubat 2008
Kıbrıs Çözüme Ne Kadar Yakınlaştı için yorumlar kapalı
Okunma 36
bosluk

Priştina, Yerevan, İslamabad Ve Lefkoşa

Priştina, Yerevan, İslamabad Ve Lefkoşa

Birisi çiçeği burnunda ülke Kosova’nın başkenti diğeri Ermenistan’ın, öbürü Pakistan’ın ve sonuncusu da bizimkinin Rum tarafındaki yarısı.


Hepsi de bu gün tarihi günler yaşıyor.


Kosova dün bağımsızlığını ilan etti. Kıbrıs Rum tarafında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu dün yapıldı. Pakistan’da bu gün parlamento seçimleri var. Ermenistan’da da yarın Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak.
 
Bunların ortak özellikleri, Türkiye’nin dış politikası ile çok yakından ilgili olmaları.


Ermenistan’da yarın yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerine, Ter-Petrosyan’ın, başkent Yerivan’ın ünlü Hürriyet meydanında bulunan opera binası önünde 16 Şubat Cumartesi günü yaptığı son miting damgasını vurdu ve adeta seçimlerin sonucunu ortaya koydu.


Her zamankinin aksine miting meydanında bu sefer çok az sayıda görev alan polise göre 30 bin kişinin katıldığı mitinge, Ter-Petrosyan taraftarları 250 bin kişinin katıldığını iddia ediyorlar.


9 aday arasında mevcut hükümetin çıkardığı cumhurbaşkanı adayına en dişli rakip, 1991-1998 yılları arasında Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Ter-Petrosyan. Muhalefetteki 20’ye yakın parti, ki bunların çoğunun Mecliste halen iskemlesi yok, Ter-Petrosyan’a koşulsuz destek veriyorlar. 2003 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olan Stepan Demirciyan, önceki başbakan Aram Sarkisyan ve güçlü bir siyasi parti olan Kalıt Partisi (Heritage party) Başkan yardımcısı Vardan Kaçatriyan Ter-Petrosyan’ın arkasındalar.


Mevcut hükümetin başı, yani Başbakan Serzh Sarkisyan ise geri kalan sekiz aday arasındaki en dişli rakip.  Arkasına görev süresi yarın bitecek olan mevcut Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan’ın desteğini almış durumda.


Sarkisyan, başbakanı olduğu hükümetin olanaklarını da alabildiğine kullanıyor. Örneğin evvelki gün yapılan Ter-Petrosyan’ın mitingine katılım olmasın diye köylerden ve kasabalardan Yerivan’a otobüslerin gelmesini taktiksel amaçlarla yasaklamış.


Ter-Petrosyan’ın özelliği deneyimli bir politikacı olması. Cesur kararlar almaktan çekinmiyor ve seçilmeyi başarırsa Türkiye-Ermenistan ilişkileri bu dönemde farklı kulvarlara girebilir.


Sarkisyan ise Dağlık Karabağ doğumlu ve Ter-Petrosyan döneminin şahinler grubunun lideri olarak, Koçaryan iktidarında Başbakan olmuştu. Hala daha 1915 soykırımı iddialarına kafasını takmış durumda.


Kosova ise 20.ci yüzyılın ortalarında başlayan ve 1948 sonrasının kalıplaşmış sınırlar anlayışının yıkıldığı sürecin en son örneği.


Birinci süreçte, Avrupa’nın sömürgeci devletleri olan İngiltere, Fransa, Hollanda ve Belçika’nın sömürgelerine cumhuriyetler bahşettiği 50’li ve 60’lı yıllarda, içinde Kıbrıs’ın da yer aldığı onlarca yeni devlet oluşmuş ve bağımsızlıklarını ilan etmişlerdi. 1945-48 arasında bir daha değişmeyecek diye çizilen sınırlar kökünden sarsılmıştı.   


İkinci süreç ise Gorbaçov’un Glasnost’u ile geldi. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), 1945’den beridir demir bir yumrukla yönettiği ülkeleri, komünist sistemin çökme noktasına gelmesi ile serbest bırakmak zorunda kaldı ve aniden onlarca ülkeyi kendi kaderleri ile baş başa bıraktı. Kafkasya’da sekiz, Avrupa’da da neredeyse ondan fazla yeni bağımsız devlet oluştu. Bu devletlerin her ne kadar sınırları daha evvelden belirlenmiş ise de bağımsız yönetimleri yoktu.


Üçüncü süreç ise Glastnost’un hemen arkasından gelen Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’nin dağılması ile geldi. Bir dönemin ünlü Tito’sunun Yugoslavya’sı kendi içinden Makedonya, Sırbistan, Hırvatistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Slovenya gibi ülkeleri doğurdu. 


İşte Kosova’da bunların sonuncusu.


Sırbistan bu günden itibaren Kosova’ya, aynen Rumların KKTC’ye uyguladıkları ambargolar ve izolasyonlar benzeri yaptırımları yürürlüğe koymanın çalışmalarını başlattılar.


Hafta sonuna kadar Kosova’da elektrikleri kesilmesini önleyecek yeterli yakıt stoku var. Taçi hükümeti bunun tedbirini almış.


Sırpların olası bir saldırılarına karşı NATO kuvvetleri daha 4 ay müddetle Kosova’da kalacak.


Sırpların Kosova’ya giden suyu kesmesi diye bir sorun yok. Kosova’nın yerel su kaynakları kendine yetiyor.


Telefon iletişimi ise biraz karmaşık. Sabit telefonlar Sırbistan üzerinden kendi aralarında ve dünya ile bağlantı kurarken, mobil telefonlar Monaco üzerinden hem kendi aralarında hem de dünya ile bağlantı kuruyor. Bu nedenle, Sırpların telekomünikasyon ambargosu sadece sabit telefonları etkileyecek.


3 tane aday bayrak var. Klasik, kırmızı üstüne siyah çift başlı kartaldan oluşan (Arnavut) bayrak kullanılmayacak ve yerine büyük bir olasılıkla etrafı AB yıldızları ile çevrilmiş Kosova simgesinden oluşan bayrağı Meclis seçecek.


Şimdilik Milli marşlarını seçene kadar Beethoven’in 9.cu senfonisini kullanacaklar.


Kosova’nın bağımsızlığına Bush döneminin en büyük propaganda zaferi de denilebilir. Her yerde ABD ve (Arnavut) Kosova bayrakları asılı. Müthiş bir Amerikan sempatisi hüküm sürüyor ülkede.
Ve büyük sempati duyulan ülkelerin ikinci sırasında ise Türkiye var. Amerikan bayrağından sonra en çok görülen bayrak Türk bayrağı.
Artık Türkiye dünyanın birinci liginde oynuyor. Kosova’nın darısı KKTC’nin başına.

17 Şubat 2008
Priştina, Yerevan, İslamabad Ve Lefkoşa için yorumlar kapalı
Okunma 65
bosluk

Kosova Rumlar İçin Kâbus Olacak

Kosova Rumlar İçin Kâbus Olacak

Kosova’nın bağımsızlık ilanının, Kıbrıs adasının tümünde egemen bir Rum devleti kurmanın hayallerini yaşayan Rumlar için bir kâbusa dönüşeceği kesin.


Rusya Başbakan Vekili Sergei İvanov’un “Batı, Kosova’nın bağımsızlığını tanırsa, mantıken Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin de tanınması gerekir” sözünün, kara cira Markulli’yi ve de Rum Yönetimi Başkanı Tasos Papadopulos’u endişelendirmediği açıklamaları da tam bir balon.


Her ikisi de kritik bir haftaya girmiş olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerde ortamı bulandırmamak ve oy kaybına uğramamak için böyle konuşuyorlar.


Markulli’nin, Kosova’dan bahsederken ve “Endişelenecek bir şey yok” derkenki yüz ifadesi, sözlerinin doğru mu, yoksa yapmacık mı olduğunu çok iyi ortaya koyuyor. Kosova’nın bağımsızlığını ilan edeceği gerçeği aklına geldiğinde bizim kara ciranın bacakları titriyor, yüreği küt küt atmaya başlıyor.


Dün nihayet Papadopulos’un, Kosova’nın bağımsızlık girişimlerinin Kıbrıs sorunu için kötü bir emsal teşkil etmesi tehlikesini taşıdığını söylemesi ise gerçeği birazcık olsun kabul ettiğinin bir işareti.


Arkasından Kıbrıslı Rum seçmenlerin gözünü boyamak için Kosova’nın bağımsızlık ilanına biz Veto kullanacağız diyor ama AB içinde tek başına kalıp kara kedi olacağını da çok iyi biliyor. Zaten Papadopulos’un vetosu da, İngiltere’nin bir manevrası ile şimdilik saf dışı bırakılmış gözüküyor.


Papadopulos’un ve kara cira Markulli’nin, Kosova’nın kendine özgü ve emsal teşkil etmeyecek bir konu olduğunu söylemesi ise bir başka yalan.


KKTC’nin politik durumu ile Kosova’nınki tamamen benzeşiyor.


Her ikisine de “Self Determinasyon” hakkı yani “Kendi geleceğini belirleme” hakkı verilmemiş.


Her ikisi de, kendisinden daha fazla nüfusa sahip bir başka ırk tarafından katliamlara ve soykırıma uğratılmış.


Her ikisi de kendileri ile aynı ırktan ve soydan olmayan kişilerce istememelerine karşın zorla yönetilmek istenmiş.


Her ikisi de bir zamanlar içinde olduğu hükümetten dışlanmış ve ikinci sınıfa vatandaş konumuna sokulmuş.


Her ikisi de Yasama, Yürütme ve Yargı organları ile birlikte bir devlette olması gereken tüm alt yapıya sahip.


Her ikisini de Türkiye kayıtsız, koşulsuz destekliyor.


Ve hala daha Papadopulos çıkıyor ve ikisi arasında benzerlik yok diyebiliyor.


Rusya’nın dış politikasını belirleyen kişiler olan Başbakan Vekili Sergey İvanov’un ve Dış İşleri bakanı Lavrov’un Kosova’nın durumunun kendine özgü olduğunu Papadopulos’tan işitirlerken, “Kosova’nın bağımsızlığının tanınması Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin de tanınmasını gerektirir” demeleri, Papadopulos’un benzerlik yok savının pek de geçerli olmadığını ortaya koyuyor.


Lavrov’un “AB ve Batı, Kosova’nın bağımsızlığının tanınmasının kaçınılmaz olarak AB de dâhil olmak üzere dünyanın pek çok yerinde, benzer zincirleme tepkiler yaratacağını anlamıyor” demesi, aslında 21.ci yüzyılda artık eski alışkanlıkların ve geçmiş asırlardaki devlet kavramının pek de geçerli olmayacağının işaretini veriyor.


Gürcistan’daki Güney Osetya ile Abhazya otonom yönetimleri, Moldova’daki Dniyester bölgesinde esen ayrılıkçı rüzgarlar ve Rusya’daki Çeçenistan, Dağıstan ve Tataristan devletçikleri sırada bekliyor. Aynen içinde su kaynanan çaydanlık gibi. 


Bir kere ateş yanmış ve su fokurduyor.


2008 yılı, gerek içteki olaylar ve gerekse de dıştaki gelişmeler nedeni ile Kıbrıs konusunda bir kırılma noktası oluşturacak. 


Kara cira Markulli’nin 27 Ocak 2007 tarihinde; “8 Temmuz anlaşması terk edilirse muhtemelen Kosova tipi bir sorunla karşı karşıya kalacağız” demesi, aslında biz adada egemen bir Rum devleti kurmak inadımızda devam edersek ve de Kıbrıslı Türklerle kısa bir zaman içinde bir uzlaşıya varmazsak, bizim de sonumuz Sırbistan gibi olacak ve KKTC de aynen Kosova gibi bizden koparılarak bağımsız bir devlet olarak tanınacak, manasındadır. 
         
Amerikan Dış İşleri Bakanlığı Müsteşarı Daniel Frid’in Kosova yönetimine, Bağımsızlık ilanına Rusya’nın derhal tepki gösterememesi ve Kosova’nın AB üyesi ülkeler tarafından kısa bir zaman içinde tanınmaya başlanabilmesi için bağımsızlıklarını Pazar günü ilan etmelerini öğütlemesi, Batının bağımsızlık ilanına nasıl baktığını çok iyi açıklamaktadır.

13 Şubat 2008
Kosova Rumlar İçin Kâbus Olacak için yorumlar kapalı
Okunma 45
bosluk
  • Sayfa 1 ile 2
  • 1
  • 2
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar