Müzakere Takvimi Belirginleşiyor

Müzakere Takvimi Belirginleşiyor

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Alexander Downer’i Kıbrıs Özel Danışmanı olarak ataması ve Downer’in adaya gelişi, ABD’yi de hareketlendirdi.


Aslında BM kanalı ile Kıbrıs’ta “Kapsamlı  Müzakerelerin” başlatılması konusunu yavaş yavaş perde arkasında ciddileştirip rayına oturtan Amerikan Dışişleri Bakanlığı,  3 Eylül’de başlayacak yeni müzakere sürecini Washington adına takip edecek Kıbrıs sorununa ilişkin özel koordinatörünü de atama konusunda son aşamaya geldi.


ABD her zaman olduğu gibi işin içinde bulunmaya ve bir numaralı moderatör olmaya kararlı. Gelişmeleri kendi çıkar ve düşünceleri doğrultusunda kontrol altında tutabilmek için, gerekli her tür girişimi yapmaya ve tedbiri almaya, derinden derine programlı bir şekilde hazırlanıyor. 


Bunun işaretini zaten geçmiş haftalarda almıştık.


ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Daniel Fried’in geçmiş haftalarda Kıbrıs’a yaptığı kısa ziyarette Hristofyas ile bir araya gelmiş ve Hristofyas da kendisine açık ve net bir şekilde müzakere masasında bulunması gereken BM diplomatları dışında arabulucular ve temsilciler istenmediğini söylemişti. Söylemesine söylemişti de, Fried’in bunun tam tersini dile getirmiş ve Amerikan Hükümeti’nin liderler istediği takdirde sürece yardımcı olmak istediğini belirterek,  Hristofyas’a ABD’nin özel koordinatör atamayacağı taahhüdünde de bulunmamıştı.


Kısaca Fried, diplomatik dil de Hristofyas’a, “Bu işte bizde varız” demişti.


ABD’nin 2004 yılında yapılan Annan Planı Referandumundan aldığı ders ile bu defa çok daha hazırlıklı olduğu ve işi tesadüflere bırakmayacağı da kesin. Bir kez daha Annan Planında olduğu gibi hiç beklemediği yerden beklemediği kararların çıkması tuzağına düşmeyecek.  


Şimdiden alt yapısını hazırlamaya ve tedbirlerini de almaya başladı.


Yakında hep beraber göreceğiz.


Türkiye Hükümetinin, müzakereler sürecinde, masada veya perdenin arkasında ABD ile AB’nin özel temsilcilerinin bulunmasına pek bir itirazı olmadığı da, konu ile ilgili diplomatlar tarafından gayrı resmi olarak kulaklara fısıldanıyor.


ABD, müzakerelerde etkin rol almaya soyunurda AB soyunmaz mı?


Tabii ki AB’nin de hazırlıkları var ve bir şekilde onlarda müzakere sürecine dâhil olacaklar.


Hristofyas istese de istemese de, BM’li, ABD’li ve AB’li hakemler müzakere masasında oturacaklar veya masanın yanında ayakta duracaklar.


Siz buna kısaca Talat ile Hristofyas’ın yapacağı “Kapsamlı Müzakerelerde” direkt veya endirekt “Hakem” olacak gözüyle de bakabilirsiniz.


Aynı kurallar ve taktik “Zaman kısıtlaması” kavramı içinde geçerli. Hristofyas ısrarla “Takvime bağlı müzakere yapılmasına”  karşı çıkıyor ama illaki takvimin de olacağı yavaş yavaş belli olmaya başladı.


Şimdilik baş aktör rolünde göreve başlayan Downer,  evvelki gün Hristofyas ile yaptığı görüşmede, Rum tarafının “BM’nin 2004’ün yanlışlarından kaçınması, hakemlik ve bunaltıcı takvimleri ortaya koymaması gerektiği” şeklindeki talebini defterine not etti.


Hristofyas’tan sonra eşitlik ilkesine uyarak, Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile de bir görüşme yaptı ve Türk tarafının “BM’nin sürece ister hakem ister köprü (arabulucu) olarak müdahale etmesini uygun gördüğü” görüşünü de aynı deftere kaydetti.


Gerçekte Hristofyas’ın kalbinde “Takvim” korkusu var.
Tabii korkunun ecele pek faydası yok.


Ortada bir takvimin olduğu ve süreç içinde bu takvimin adım adım uygulamaya konacağı da kesin. 


Aylardır dile getirdiğim üzere Kapsamlı Müzakerelerin bir bitme noktası var. 


Bu son gün de Haziran 2009.


Avrupa Parlamentosunun yenilenmesi için yapılacak olan seçim gününde, müzakerelerin bitmiş ve Referandumun yapılmış olması gerekiyor.


KKTC’de ve Kıbrıs Rum tarafında özel bir “Referandum yasası” olmadığı için yapılacak referandum, her iki taraftaki “Seçim ve Halk Oylaması yasalarına”  göre yapılacak. Referandum takvimi, mevcut yasalara göre 30 gün seçmenlerin güncelleştirilmesi, 60 gün de oylama hazırlığı gerektirdiği için, asgari 90 gün uzunluğunda bir süre demektir.


Geriye doğru sayım yapınca da takvim ortaya çıkıyor.


Müzakerelerin en geç Mart 2009’da sonlandırılması gerekli. Bunun aksi “Kadife ayrılık” olacak.

30 Temmuz 2008
Müzakere Takvimi Belirginleşiyor için yorumlar kapalı
Okunma 35
bosluk

Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin Devamına Onayımızı İstiyorlar

Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin Devamına Onayımızı İstiyorlar

Hristofyas, Yunan cuntasının III. Makarios’a yönelik darbesi ve Türk Barış Harekâtı’nın 34’üncü yıldönümü nedeniyle Cumartesi gecesi Baf’ta düzenlenen etkinlikte bir konuşma yaptı ve müzakerelerden sonra ortaya çıkacak yeni Federal devletin, yani 23 Mayıs görüşmesinde kapının önünde söylediği tanımlama ile “BİRLEŞİK KIBRIS FEDERAL CUMHURİYETİ”nin, bugünkü “Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti”nin (federasyona) dönüşümü olacağını, Anadolu’nun uzantısı veya yeni bir Helen devleti olmayacağını söyledi.


Zaten içten içe hazırlıkları da hep bu yönde.


Bu fikrini 25 Temmuz görüşmesinden hemen sonra söylemesi de çok şaşırtıcı değil.


Şu tesadüfe bakın ki, aynı gün ve aynı saatlerde,  Rum Meclis Başkanı Marios Karoyan’da, 4 EOKA’cı için Yermasoya’da (Germasogia) düzenlenen bir başka anma törenine katıldı ve “Bizim taraf onurlu ve adil bir uzlaşıya hazırdır. Ancak partenojenezden kaynaklanacak veya Türkiye’ye garantörlük ve müdahale hakkı tanıyacak bir çözümü kabul etmeyiz” diyerek, müzakerelerden sonra ortaya çıkacak yeni devletin mevcut Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin  tadil edilmiş şekli ve devamı olacağını vurguladı.


Hristofyas, aşırı solcu ve komünist bir parti olan AKEL’in Genel Sekreteri ve Rum Cumhurbaşkanı. Ermeni melezi olan Karoyan ise aşırı sağcı bir parti olan DIKO’nun Genel Başkanı ve Rum Meclisi Başkanı. Siyaset kurallarına göre ikisinin etinin bir kazanda kaynaması olanaksız. Bırakın dayanışmayı, partisel felsefelerinden dolayı yan yana gelip konuşmaları bile olanaksız ama büyük bir tesadüf eseri olarak her ikisi de aynı anda fakat farklı yerlerde aynı tezleri savunuyorlar ve şimdilik politik ortaklar.


Her ikisi de, Kapsamlı Müzakerelerden sonra yeni bir devletin kurulmayacağını ve mevcut Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin anayasasında değişiklikler yapılarak, Türklerin bu devlete katılacağını söylüyorlar. Protokol ve önem sırasına göre, biri “Bir” numara, diğeri de “İki” numara.


Üstelik Karoyan, birde üstünden çıkarak,   “Kıbrıs Türk tarafı iki devlet çözümü talep etmeyi sürdürürse, durum çıkmaza sürüklenecek ve sorumluluk da Kıbrıs Türk tarafına ait olacak” iddiasında bulundu. Yani bizim istediğimiz mevcut Rum devletinin devam etmesidir. Kıbrıslı Türkler de bunu kabul etmek zorundadır. Eğer bu isteğimizi veya koşulumuzu kabul etmezlerse, dünyaya, müzakerelerin çıkmaza girmesinin sorumlusunun Türkler olduğunu ilan edeceğiz demek istemektedir.


Nedense, görüşmelerin başlangıç tarihi olan 1968 yılından itibaren geçen 40 yıl içinde hep uzlaşmayan taraf biz olmuşuz. Rumlar bize kucak açmış ama biz bu kucağı görmemişiz. Onlarca, yüzlerce insanımız gidip kendi kendilerini kuyulara atmışlar ve ölmüşler. 103 köydeki soydaşlarımız, evlerini, hatıralarını, mezarlarını, mülklerini, servetlerini geride bırakmışlar ve biraz yaylaya gidelim de tatil yapalım diyerek Aralık ayının acımasız kış koşullarında Hamitköy ovalarında çadırlar kurmuşlar.


15 Temmuz 1974 Pazartesi günü sabah saat 10:00’da Yunanistan’dan verilen emir ile RMMO’daki ve ELDİK’deki (1960 Anayasasına göre adada bulunan 900 kişilik Yunan Alayı) Yunan subaylarının, A’dan Z’ye organize ettiği ve sorumlu oldukları bir harekat ile Kıbrıs’ta bir darbe yapılmıştı. Sabahleyin savaş düzeninde saraya saldıran darbeciler kanlı bir çatışmadan sonra sarayı ele geçirmişler ve dönemin Rum Cumhurbaşkanı Makarios’un öldürüldüğünü ilan etmişlerdi.  Sonra da Makarios’un yerine (EOKA’cı katil) Nikos Sampson Cumhurbaşkanı ilan edilmişti.  Pazartesi günü akşama doğru da KRYK’nin (Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu) Televizyon yayınına çıkan Nikos Sampson, ki o dönemde başka bir TV kanalı da yoktu, yapılan darbe hakkında bilgi veren bir konuşma yapmış ve sonunda da “KIBRIS HELEN CUMHURİYETİ”ni ilan ettiğini açıklamıştı. Nikos Sampson’un o gün yaptığı konuşmayı, halini, tavrını, mimiklerini, sesini, gururlu ve kabadayı halini hiç unutmadım ve hala daha canlı bir şekilde hafızamda duruyor.


20 Temmuz 1974, Cumartesi sabahı saat 05:00’de Türk Silahlı Kuvvetlerinin adaya ayak basması ile başlayan “Barış Harekatı”, bu yeni devletin kısa bir müddet sonra sonlanmasına neden olmuştu.


Türk askerinin adaya ayak basmasıyla başlayan “Mutlu Barış Harekâtı” yapılmasaydı ve bizlerde bu gün eğer yaşıyor olsaydık, Kıbrıs Helen Cumhuriyeti veya Yunanistan vatandaşı olarak yaşıyor olacaktık.


Şimdi Hristofyas ve Karoyan, Kıbrıs’lı Türklerden, müzakerelerden sonra ortaya çıkacak yeni devleti, 15 Temmuz’da Kıbrıslı Rumlar tarafından ilan edilen “KIBRIS HELEN CUMHURİYETİ”nin devamı olan ve geçmişinde acımasız bir soykırım, kan, gözyaşı, yıkılan umutlar, çekilen eziyetler, şehitler, dullar ve geride kalanların kaybettikleri geleceklerinin bulunduğu Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin devamı olmasını kabul etmesini istiyorlar.


Çok insafsızlar. Bir dönem Türklere soykırım uygulamış olan Kıbrıs Rum Cumhuriyetini benimsememizi ve kabul etmemizi istiyorlar. İstiyorlar az bile, şart koşuyorlar. 
 
Başkalarını bilmem ama ben şahsen, içinde böyle bir çözümü barındıran Referanduma kesinlikle “Hayır” oyu veririm.  Ya yeni bir “Partenojenez devlet” yani “yeni doğmuş ve geçmişi olmayan” bir devlet kurulur, ya da benim mücadelem “Hayır” yönünde olur.

27 Temmuz 2008
Kıbrıs Helen Cumhuriyetinin Devamına Onayımızı İstiyorlar için yorumlar kapalı
Okunma 123
bosluk

DIKO Niyet Mektubunu Hatırlattı

DIKO Niyet Mektubunu Hatırlattı

17 Şubat Pazar günü Rum tarafında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin 1.ci turunun hemen sonrasında gerek 2’nci tura kalan Dimitris Hristofyas’ı aday çıkaran AKEL, gerekse de 1’inci turu en önde tamamlayan Ioannis Kasulidis’i aday gösteren DISY, parti bazında destek alabilmek için Papadopulos’un DIKO’su ile sıkı bir pazarlığa girmişlerdi.


AKEL, 17 Şubat gecesi 1.ci turun sonuçları açıklandıktan birkaç saat sonra seçimi kaybeden DIKO’ya bir niyet mektubu verdi.  Bu niyet mektubunda hem Papadopulos’un partisine, hükümette dört Bakanlık, Mecliste Meclis Başkanlığı ve koalisyon hükümeti kurmak teklifini yaptı, hem Yunanistan ile uyum ve işbirliğini arttıracağına dair garanti verdi, hem de Gambari sürecine sadık kalacağını, Annan Planı benzeri planları reddedeceğini ve de adada AB garantisi ve BM parametreleri içinde iki toplumlu, iki bölgeli Federal bir yapılanma için mücadele vereceğini taahhüt etti.


AKEL buna ilaveten yaptığı resmi açıklamadaki ilkeleri içinde, Kıbrıs sorununun özünün “işgal ve istila” olduğunun anlaşılması için uluslararası toplumun, Rum tarafının tezleri konusunda bilgilendirilmesi, Kıbrıs sorununun çözüm ilkelerinde, yani Annan benzeri bir plan gelirse mevcut koşullardan herhangi bir indirim yapmamak, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını ve askersizleştirilmesini sağlamak, yabancı garantörlerin yani Türkiye’nin tek taraflı müdahalede bulunma hakkının ortadan kaldırılması için çalışmak, Rum göçmenlerin kuzeydeki mallarına geri dönüş hakkının garanti altına alınmasını sağlamak, kolonizasyona son vermek yani Türkiye’den gelen soydaşlarımızın geri gönderilmesini gerçekleştirmek ve üniter Rum devletini faaliyete geçirebilmek için ekonominin ve kurumların yeniden birleştirilmesi için taahhütleri var.
 
Rum tarafındaki 1976 patentli “RED CEPHESİ” üyeleri olan DIKO, EDEK ve ortakları EUROKO ağız birliği etmişçesine dün Hristofyas’a  17 Şubat tarihli “Niyet Mektubunu” ve “İlkeleri ile Taahhütlerini” hatırlattılar ve doğrudan müzakerelerin başlamasına çok sert bir şekilde karşı çıktılar. Her ikisi de Doğrudan müzakerelerin başlaması için gerekli ön şartların halen hâsıl olmadığı görüşünde, EUROKO ise toptan karşı.


EDEK Başkanı Yannakis Omiru, partisinin doğrudan müzakerelerin başlaması konusunda Hristofyas’a, “Çözüm zeminine ilişkin ortak anlayış ve ortak tez olması ve Kıbrıs sorununun özüne ilişkin konuların öncelikle görüşülmesi” şartını koştu.  Yani daha işin başında “Türkiye’nin Garantörlüğün kalkacağının, Türk Askerinin tümden geri gideceğinin, Türkiye’den gelen vatandaşlarımızın geri gönderileceğinin ve Rumların kuzeydeki mülklerine geri döneceğinin garantilenmesini istiyor.


İsteyenin yüzü bir kara, vermeyenin iki kara.


EDEK, tüm bu itirazlarına rağmen, Hristofyas’ı destekleyeceğini belirtti. Yani pes etmiyorum ve ayağının içinde karıştıracağım. İstediğimi yapmazsan, zamanı gelince de baydayı da atacağım demeye getiriyor.


Eski dostlar ve Mücadele arkadaşları  DİKO ve EDEK, Hristofyas’ın müzakere tezini desteklemeyi “zorunluluk” olarak görürlerken, boyuna posuna bakmayan EURO-KO, ortalıkta tavuk ayağı gibi karıştırmaya devam etti ve müzakerelere açıkça karşı çıkan tek parti oldu.


EUROKO Başkanı Dimitris Şilluris görüşünü, “Kötü bir çözüme sürükleniyoruz, müzakerelerin yegâne hedefi de Türkiye’nin Avrupa sürecini kolaylaştırmak olacak” ifadesiyle ortaya koydu.  


Eylülden sonra Kıbrıs Sorununun son dönemece gireceği artık kesin.


Liderler, belirlenmiş gündemle Eylül ayının ilk yarısında iki kez görüşecekler. 


Bu ilk iki görüşmenin, 3 ve 10 Eylül’de yapılması konusunda, Cumhurbaşkanları dün, Taye Brook Zerihoun’un önünde randevulaştılar. Açıklamaya konmadı ama programa alındı.


Varılan mutabakata göre,  3 Eylül’de BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer’in huzurunda “Doğrudan Müzakerelerin” ilk buluşması gerçekleşecek ve geleneklere göre de ufak bir törenin yapılması olasılığı da çok yüksek.


İlk toplantıda büyük bir olasılıkla  “Doğrudan Müzakerelerin” yöntemi, programı, çıkmazlarda nelerin yapılacağı, Çalışma Grupları ve Teknik Komitelerin hangi konularda ve ne vakit çalışacakları bir esasa bağlanacak ve özlü görüşmelerin birincisi 10 Eylül’de başlayacak.


Liderler Cuma günkü toplantıda Doğrudan Müzakerelere  “Yönetim” konusunu görüşmekle başlamaya ve daha sonra da Mülkiyet, Avrupa Birliği ve Ekonomi konularıyla devam etmeye,  çözümün özünü teşkil eden Güvenlik ve Egemenlik konularını da daha sonraki aşamada görüşmeye karar vermişlerdi. 


Bu da, liderler siftahı, bir olasılıkla 10 Eylül’de ve  “Yönetim” konusu ile yapacaklar demektir.


Hayırlısı…

26 Temmuz 2008
DIKO Niyet Mektubunu Hatırlattı için yorumlar kapalı
Okunma 36
bosluk

Eş Zamanlı Referandum

Eş Zamanlı Referandum

Dünkü liderler görüşmesinin en önemli ve en can alıcı yeri, varılan mutabakatın içindeki “Eş Zamanlı Referandum” kelimeleri idi. Bu üç kelime, yan yana geldikleri vakit boylarından büyük manalar ifade ediyorlar.


Dün üzerinde mutabakata varılan ve resmi olarak ortak açıklaması yapılan metnin 3.cü paragrafı aynen aşağıdaki gibidir.   


“Tam teşekküllü müzakerelerin amacı, Kıbrıs sorununa karşılıklı olarak kabul edilebilecek ve Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin temel ve meşru hak ve çıkarlarını koruyacak bir çözüm bulunmasıdır. Üzerinde anlaşmaya varılacak olan çözüm, ayrı ayrı ve eş zamanlı olarak referanduma sunulacaktır.”
 
Zaten bu paragraf kendi başına, Kıbrıs konusunda yapılacak “Kapsamlı Müzakerelerin” kaderini belirliyor ve gideceği yönü açık seçik çiziyor.


Öncelikle bulunacak çözüm, uygulanabilir ve taraflarca kabul edilebilir olması için her iki tarafın temel ve meşru hak ve çıkarlarını korumak zorunda. Müzakereleri yapan ve mutabakata varıp el sıkışan kişiler Cumhurbaşkanları olsalar dahi, illaki “üzerinde antlaşmaya varılan konular bir paket halinde” Referanduma yani her iki halkın ayrı ayrı, kendi bölgelerinde ve kendi devletlerinin gözetimi ve yönetimi altında oylamaya sunulacak.


İki “Evet” çıkarsa ortak bir devlet kurulacak, taraflardan birisi “Hayır” derse, artık Kıbrıs’ta yeni bir dönem başlayacak. Buna “Komşuluk” dönemi de diyebilirsiniz.


Olası bir anlaşmanın ayrı ayrı ve eş zamanlı referandumlara sunulacağının belirtilmesi, adada iki halkın mevcudiyetinin ve iki ayrı egemenliğin varlığının en güzel ispatıdır.


Ve en önemlisi de, nihai kararı adada yaşayan her iki halkın verecek olmasıdır. Her iki tarafta da sorumluluk artık sadece Cumhurbaşkanlarının omuzlarında değil, Türk ve Rum halklarının omuzlarında olacak.  Hiç kimse ne KKTC’deki yöneticileri, ne de Türkiye’deki yöneticileri “Kıbrıs’ı satmakla veya vermekle” suçlayamayacak, ne de “Çözüme mani olmakla”  suçlayabilecek.   


Kıbrıs Türk halkının kaderi ile ilgili olarak kararı verecek olan Kıbrıs Türk halkını oluşturan KKTC vatandaşları olacak.


Müdahaleler olmayacak mı?


Elbette olacak.


Bunun en geniş ve en acımasız şekildeki uygulamasını 2002-204 yılları arasındaki Annan Planı görüşmeleri ve Referandumu döneminde gördük ve yaşadık. Kitleler korkunç bir şekilde manipüle edilmişti. Ama bu sefer, geçmişteki bu tatsız müdahalelerden ve verilen sözlerin yerine getirilmemesinden sonra vatandaşlarımız başkalarının aklını ve söylediklerini değil, kendi düşünceleri ve kararları doğrultusunda yapılacak referandumda oylarını kullanacaklar. Ve ne olursa olsun son kararı KKTC vatandaşları söyleyecek.


Paragrafın başındaki “Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin temel ve meşru hak ve çıkarlarını koruyacak bir çözüm bulunması” cümlesi, Hristofyas’a karşı Talat’ın eline “Sen buna karşımısın? Karşı isen Türkler bunu onaylamaz, çözüm de olmaz” kozunu veriyor. Tabii aynı koz Hristofyas’ın elinde de olacak ama Talat’ın bu cümle ile Hristofyas’ın üzerinde kuracağı baskı çok daha güçlü olacak.


“Liderler tarafından onaylanan önlemler paketi” ise bir başka siyasi gelişmenin kapısını açıyor.  Önlemler paketindeki 4 ana başlığın altındaki 16 alt başlığın 11’i, her iki devletin resmi birimleri arasında eninde sonunda resmi işbirliğinin yapılacağını söylemektedir.   


Önlemler Paketindeki 4 ana başlığın altındaki;
A- Çevre Başlığı içindeki  1, 2, 3, ve 6.cı maddelerdeki “İşbirliği yapılması” ile  7, 8, 9, 10 ve 11.ci maddelerdeki “Yönetim ve Kontrol”,
B- Kültürel Miras başlığı içindeki 2.ci maddeki “Ortak projenin hayata geçirilmesi”,
C- Kriz Yönetimindeki 1.ci maddeki “işbirliği için mekanizmalar kurulması”,
D- Suç ve Suça ilişki konulardaki 1.ci maddeki “bilgi ve istihbarat paylaşımı yapılması”
tanımlamaları, her iki devletin eşit birimleri arasında işbirliği yapılacağının işaretini vermektedir. 


1963’den beridir varlığımızı tanımayan ve bizleri hiç bir zaman eşit kabul etmeyen Rum Yönetiminin, artık bu adada bizim varlığımızı kabul ettiğini, devletimizin birimlerini eşdeğer gördüğünü, eşit kabul ettiğini ve işbirliği yapacağını ima etmektedir.


Zaten Teknik Komiteler ile Çalışma Gruplarının, ortak çalışmaları ve kararları ortak almaları da bunun başlangıç ve belki de pilot uygulama örneğini vermektedir.

25 Temmuz 2008
Eş Zamanlı Referandum için yorumlar kapalı
Okunma 39
bosluk

Rum Siyasilerden Al Doğru Haberi

Rum Siyasilerden Al Doğru Haberi

Rumların “Kıbrıs Sorunu”nun çözümü konusunda nihai hedeflerinin adayı tümü ile ele geçirmek olduğunu bilmeyenimiz yok. Çok değil adanın 1878’de İngilizler’e kiralanmasından hemen sonra İngiliz Yönetiminin Yunanistan’dan öğretmenlerin getirilmesine izin vermesi ile 1796 yılı patentli “Enosis” yani adanın Yunanistan ile birleşmesi talepleri hiç vakit kaybedilmeden başlatılmıştı. Arka arkaya yapılan mitingler, Avrupa devletleri başkanlarına yazılan mektuplar, düzenlenen konferanslar ve çıkarılan isyanlar hep bu amaç uğruna yapılmıştı.  


Hristofyas son günlerde cicili bicili konuşmaya başladı. Belli ki takiyye yapıyor yani inancını ve gittiği yolu saklıyor. Barış havarisi kılığında ama hedefi, ağzından çıkanlardan çok farklı.


Aslında haberi Hristofyas’tan değil, diğer Rum siyasi partilerden almak gerekli. Rum Ulusal Konseyinde hep beraber çalışıyorlar ve Ulusal Konsey kararlarının dışına çıkmıyorlar. Daha doğrusu çıkamıyorlar.


20 Temmuz Pazar günü, Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ın RİK 1’de bir mülakatı yayınlandı. Olağan ve bildik laflar etti. Ama Kıbrıs sorununun olası çözümü ile ilgili açıklamalarına Rum siyasi partilerinden çeşitli tepkiler geldi.


Hani Türkçemizde “Çocuktan al doğru haberi” diye bir deyim var ya, bunun benzeri de Kıbrıs Rum politikası ile ilgili konularda “Rum siyasilerden al doğru haberi” şeklinde olmalı. Tıkır tıkır her planı, her düşünceyi, her stratejiyi açıklıyorlar. Ne de olsa oya ve taraftara gereksinim var.
 
Benim en çok dikkatimi çeken, hem koalisyonda ortak olan hem de Hristofyas’a muhalif olan DİKO’nun Limasol Milletvekili olan Angelos Votsis’in Pazartesi günü söyledikleri. Daha doğrusu yaptığı ve partisini de bağlayan açıklaması.


Angelos, uzun uzun Hristofyas’ın bir gün evvelki açıklaması ile ilgili görüşünü ortaya koydu. Sonra da Hristofyas’ın nihai hedefi ile ilgili olarak ağzından baklayı çıkarıverdi. Hristofyas’ın hakemlik ve boğucu takvimler olmadan doğrudan müzakerelere gitmek için gerekli ön koşulları yaratmayı başardığını, ancak takvimlerin 2009’da AB tarafından değerlendirilecek olan Türkiye için, mevcut ve boğucu olduğunu söyleyerek “Türkiye, AB üyelik sürecinde ilerleyebilmesinin anahtarının küçük Kıbrıs’ın elinde olduğunu bilmelidir” diyerek Rumların asıl ve nihai amacını ortaya koyuverdi.


Yani,  müzakereler kim ne derse desin, Ekim-Kasım 2009 tarihinde Türkiye-AB müzakerelerinin “İlerleme Raporu” yayınlanana kadar sürüncemede bırakılacak ve Kıbrıslı Rumlar İlerleme Raporunun olumsuz çıkmaması için Türkiye’den bu güne kadar kabul edilmemiş tavizler isteyecek. İlerleme Raporunun olumlu çıkabilmesi ve Türkiye’nin AB ile katılım müzakerelerine devam edebilmesi için bu tavizlerin kabul edilmesi gerekecektir demek istiyor Angelos. Tabii Hristofyas’ın adına.


Hadi Angelos’u koyduk bir kenara, bakın DISY’nin yani Rum tarafında Türklere en yakın siyasi parti diye bilinen partinin resmi gazetesi olan Politis’in tanınan köşe yazarı  Fivos Klokkaris’in, 20 Temmuz tarihli “Güvenlik faktörü ve çözüm” adlı Politik Yorum yazısına. Aslında bu lafları söyleyen DISY Başkanı Nikos Anastasiades ama yazının altındaki imza bir başkasına, Fivos’a ait.


Fivos, sorunun nerde olduğunu daha ilk paragraftaki, “Güvenlik Faktörü ve Çözüm” anabaşlığı altında yer alan “Genel olarak” alt başlığındaki bölümde;
1. Güvenlik başlığı, Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin görüşmelerde dikenli konulardan biridir.
2. Türkiye’nin tüm Kıbrıs’ı kontrol etme yönündeki stratejik hedefine tökezlemektedir.
3. 1960 Garantörlük ve İttifak Anlaşmaları, Türkiye’nin bu hedefine hizmet etmektedir.


Şeklinde açıklamış; buna karşın da Sonuç bölümünde ise konunun can damarının “Türkiye’nin garantörlüğü” olduğunu vurgulayarak, çözüm için bu garantörlüğün kaldırılmasının koşul olduğunu yazmış.


Bakın “Sonuç” bölümünde neler demiş Fivos, DISY adına;
1960 güvenlik sistemi (Garantörlük/İttifak Anlaşmaları) yürürlükten kaldırılmadıkça Kıbrıs sorununun herhangi bir çözümü yaşayabilir olmayacaktır. Türkiye bu sistemin devam etmesinde ısrar ediyor, çünkü tüm Kıbrıs’ın sonsuza kadar kontrol edilmesine ilişkin stratejik hedefine hizmet etmektedir.


İşte adada çözüm isteyen Rumların kafalarının arkasındaki çözüm modelinin ana hatlarını oluşturan en önemli maddelerden biri aynen Fivos’un söylediği bu “Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılması” hedefi.


Boş verin siz Hristofyas’ın neler dediğine, alın doğru haberi Rum Siyasilerden.

23 Temmuz 2008
Rum Siyasilerden Al Doğru Haberi için yorumlar kapalı
Okunma 36
bosluk
  • Sayfa 1 ile 3
  • 1
  • 2
  • 3
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar