Rumlar Garanti Anlaşmalarına Taktı

Rumlar Garanti Anlaşmalarına Taktı

Rumlar belli ki adadaki Türk askerinin varlığından çok rahatsız ve konuyu dönüp dolaştırıp 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Eki olan Garantiler ve İttifak  Anlaşmasına getiriyorlar.


Adada Türk askeri bulundukça istedikleri gibi at koşturamayacaklarını çok iyi bildikleri için Garanti Antlaşması ile yatıp, İttifak Antlaşması ile kalkıyorlar.


1963’de silah zoru ile ele geçirdikleri Kıbrıs Cumhuriyetine, hükümet olmalarına rağmen kaçak yollardan getirdikleri silah ve Yunanlı askerlerle savunmasız Türklere saldırılarını, adada Türk askeri var oldukça bir daha yapamayacaklarını artık çok iyi biliyorlar.


Elbette Rumların 1963, 1964, 1967 ve 1974 yıllarında Türklere karşı yaptıkları acımasız saldırılar ve uyguladıkları soykırım tarihte kaldı ama bazı aklı evvellerin tarih kitaplarımızdan bu olayları silmesine rağmen hala daha da taptaze hatıralarımızda duruyor.


Bu kötü anıları ve Rumlar tarafından bize yaşatılan bu soykırımı belleklerimizden nasıl silecekler çok merak ediyorum.


Rumlara güvenmek mümkün değil.


Rum çoğunluğun altında azınlık gibi yaşamayı kabul etmek ise hiç mümkün değil.


Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu’un kısa süre önce gerçekleştirdiği Atina ziyareti sırasında Karamanlis ve Bakoyanni ile yaptığı üçlü görüşmede masaya Türkiye’nin  Garantörlüğünü ve müdahale hakkını koymuş. Yapılan tartışmalardan sonra 40 yıllık Birleşmiş Milletler müktesebatında Türkiye’nin garantörlüğün devam edeceğine dair onlarca karar olmasına rağmen Garantiler konusunda kırmızı çizgi çekmişler ve kaldırılması için de planlar yapmışlar.  


Yaptıkları planlar öyle bir veya iki tane de değil, Nerden baksanız çok rahat bir on tane alternatifli plan üzerinde mutabakata varmışlar. Biri olmazsa diğeri. Diğeri olmazsa öbürü. İsteyenin yüzü bir kara, vermeyeninki kapkara. Aynen kendi yüzleri gibi.


Öncelikle Rumlar bir koldan, Yunanistan da diğer koldan Garantilerin kaldırılması konusunda, ilk başta AB içinde geri kalan 25 devletle görüşüp destek istenecek. Arkasından da sırada BM Güvenlik Konseyi üyeleri olan ABD, Rusya ve Çin’den bu konuda destek istemek var. 


BM Güvenlik Konseyi üyeleri olan Fransa ve İngiltere aynı zamanda AB üyesi devletler de olduklarından, Talat ile Hristofyas arasında başlatılmış olan görüşmeler biraz ilerledikten sonra da Rum-Yunan ikilisi, üyesi oldukları Avrupa Birliği’nden gelişmelere müdahale etmesini ve taraf olmasını isteyecekler. Bu nedenle de görüşmelerin zeminini BM’den çıkarıp AB içine sokmaya çalışıyorlar.


Buraya kadar yazdıklarım daha işin başı. Yaptıkları plan incir ipi gibi uzayıp gidiyor. İçinde İngiliz üslerinde konuşlanmış Kıbrıs’a Özel BM Askeri Gücü’mü desem, AB ordusu mu desem, AB’nin garantörlüğü mü desem, akla ne gelirse var. Yeter ki Türk askeri adadan gitsin.


Rumların Garantiler başlığı altında müzakerelerde masaya koymayı kararlaştırdıkları dört ana alternatif üç aşağı beş yukarı belli oldu.


1- Türk askerinin adadan tümü ile gitmesi ve UNFICYP’’in Türk, Yunan ve Avrupa kontenjanlarının da katılımıyla UNFICYP+(plus) olarak göreve devam etmesi.


2- Türk askerinin adadan tümü ile gitmesi ve İngiliz üs alanlarına konuşlanacak Yunan, Türk ve İngiliz kontenjanlarından oluşacak Avrupa Askerî gücünün Avrupalı bir komutan altında görev yapması.


3- Türk askerinin adadan tümü ile gitmesi ve Adada güvenliği sağlayacak askeri bir güç olarak içinde Türkiye’nin de yer alacağı bir NATO Gücünün konuşlandırılması.


4- Türk askerinin adadan tümü ile gitmesi ve Tamamen yeniden birleşmiş bir Kıbrıs’ın gereksinimleri için Kıbrıslı Rum ve Türklerden kurulmuş özel bir askeri gücün kurulması.


Bu dört alternatifin ortak noktası, Türk askerinin adadan tümü ile gitmesi prensibini temel ilke olarak içermesi.  Plan istendiği gibi işlerse, üzerinde karara varılacak “Askeri Gücün” en önemli özelliği de, aynen 1960’lı yıllarda olduğu gibi herhangi bir çatışmaya müdahale etmek yetkisinin olmayacağıdır.


Sonra da aynen 1963’de veya 1964’de veya da 1967’de Rumlar Kıbrıs’lı Türkleri doğrarken,  BM askerlerinin müdahale etmek yerine denizde tatil yaptıkları günlere gene geri döneceğiz.


Bu defa Türkiye’nin garantörlüğü ve fiili müdahale hakkı da olmayacağı için, Rumlar bir taraftan bu özel “Askeri Gücün” askerlerini uyuturken diğer taraftan da korkusuzca Türkleri gene katliamlara uğratabilecekler.


Gerçekte Garantiler Antlaşmasının kaldırılması fikrinin altında yatan ana tema da bu. Türkiye’nin garantörlüğü ve fiili müdahale hakkının olmadığı Kıbrıs adasını, Türklerden ebediyen temizlemek.


Rumların, Türklerle herhangi bir barış anlaşması yapmak ve adadaki iki halkın huzur içinde ortak bir devletin çatısı altında yaşamasını istemek gibi bir niyetlerinin olmadığı kesin. Adaya sürekli ve kalıcı bir gelmesi için çalışmak yerine, adanın tümünü ele geçirmenin hesaplarını yapıyorlar.


Aralarındaki en akıllı politikacı Başpiskopos II.ci Hrisostomos. Adanın bölünmesinin ve iki ayrı devletin komşuluk ilişkileriyle huzur içinde yaşamasının en doğru çözüm olacağını söylüyor son günlerde.


Ya akıllandı ve uzağı görmeye başladı, ya da kafasına saksı düştü.

14 Eylül 2008
Rumlar Garanti Anlaşmalarına Taktı için yorumlar kapalı
Okunma 43
bosluk

CB Talat’ın Açıklamaları

CB Talat’ın Açıklamaları

Rumlar tam tabirle bir bardak suda fırtına koparıyorlar.


11 Eylül günü liderler arasında yapılan görüşmeden sonra Cumhurbaşkanı Talat, öğleden sonra TRT KKTC bürosu temsilcisi Sayın Duygu Tuncer ile makamında bir söyleşi yaptı. Canlı olarak TRT2 ve TRT INT’de yayınlanan söyleşi çok akıcı olması nedeni ile her zamanki 15-20 dakikalık yayın süresi yerine neredeyse iki misli süreye ulaştı.


Gerçekte Cumhurbaşkanı Talat, canlı yayınlanan söz konusu söyleşide aynı günün sabahı yapılan müzakerelerin içeriği ile ilgili herhangi bir bilgi vermedi. Zaman zaman “Bu gün Hristofyas ile bir antlaşma yaptık, bu soruya yanıt veremem” veya “Daha fazla detaya giremem” gibi yanıtlar vererek, Kıbrıs konusunda derinlemesine açıklamalar yapmaktan kaçındı.


Gerçekte yayını ilginç ve çekici kılanın aynı zamanda da Rumları çılgına çevirenin, Duygu hanımın Kıbrıs konusunun özünü teşkil eden konularda ve Kıbrıslı Türklerin de merak ettikleri içeriklerde can alıcı sorular sormasıydı.


İşin özü Cumhurbaşkanı Talat’ın verdiği yanıtların, Rumların duymak istemedikleri şekil ve içerikte olmasıydı.
 
Son iki gündür neredeyse bütün Rumca gazeteler, Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın doğrudan müzakereler kapsamında 11 Eylül’de gerçekleşen görüşmenin ardından TRT’de canlı yayınlanan röportajı ile ilgili olarak Rum tarafından ve Yunanistan’dan gelen tepki haberleri ile dolu.


AKEL yemedi içmedi ve Basın Sözcüsü Andros Kiprianu aracılığıyla hemen bir açıklama yaptı. Kiprianu açıklamasında,  sızdırılan Türk tezlerini doğrulama veya yalanlama prosedürüne girmeksizin AKEL’in bu oyunu oynamayacağını ve liderlerin BM temsilcisi huzurunda yaptıkları müzakerelerin içeriğinin basına açıklanmayacağı anlaşmasına bağlı kalacaklarını söyledi. Arkasından da  Cumhurbaşkanı Talat’ın “açıklama ambargosuna uyacağı taahhüdüne rağmen bu meselelere ilişkin basına açıklama yapmayı tercih etmesinden üzüntü duyduğunu belirtti.


Tabii, sözcü A. Kiprianu konuşur da, Stefanu ve Dış İşleri Bakanı Markos Kiprianu konuşmaz mı? Her ikisi de arka arkaya ahkam kestiler.


Rum Sözcü Stefanu, “Hükümet, Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın, Başkan Hristofyas’la görüşmesinin ardından Türk televizyon kanalına yaptığı açıklamaları yorumlamayacak ve antlaşmaya sadık kalacaktır” diyerek, Cumhurbaşkanı Talat’ı suçlu pozisyonuna sokmaya çalıştı. 


Stefanu’nun arkasında da Rum Dışişleri Bakanı Markos Kiprianu sazı aldı eline ve Cumhurbaşkanı Talat’ı TV’de söyleşi yaptığı için karalamaya çalıştı.


TRT’de ki söyleşiden Rum yönetimi dışında Rum siyasi partileri de bayağı rahatsız olmuşlar ki, çoğu siyasi parti bilgilendirme yapılmasının ötesinde, gelişmelerle ilgili görüş alış verişinde bulunulması için Rum Ulusal Konseyi’nin derhal toplanmasını talep etti.


Yunanistan Anamuhalefet partisi PASOK’un Dışişleri konusundaki siyasi temsilcisi Andreas Loverdos bile taa Yunanistan’dan işe karıştı ve TRT’ye açıklama yaptığı için Cumhurbaşkanı Talat’ı “Hristofyas’la yaptığı, müzakerelerin içeriğine ilişkin açıklama ambargosunu, Türkiye’nin kontrolünde kırmakla” suçladı.


Nereden nereye laf yetiştirdi Loverdos.


Bu açıklamaları duyan da, Sayın Cumhurbaşkanı Talat’ın 11 Eylül sabahı yapılan müzakerede ne konuşulduysa hepsini öğleden sonraki canlı yayında söylediğini sanacak.


Cumhurbaşkanı Talat, söyleşide, Duygu hanımın sorduğu can alıcı sorulara yanıt verirken birçok gerçeklere değindi aslında. Rumların pekte hoşuna gitmeyen açıklamalardı bunlar.


Rumlar Cumhurbaşkanı Talat’ı çantada keklik zannedip, ne isterlerse “Evet” diyeceğini sanıyorlardı ama gidişatın öyle olmadığını görünce de hırçınlaşmaya ve saldırgan olmaya başladılar.   


Cumhurbaşkanı Talat söyleşide, Partenojenez devlet kavramından ve Federasyon sözünden kendisinin ne anladığından, 1974 Barış Harekatı ile adaya barışı getiren ve katliamları önleyen Kıbrıs Türk Barış Kuvvetlerinin adadaki varlığının yasallığından ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası eki olan Garanti ve İttifak Antlaşmalarından kaynaklanan Türkiye’nin Garantörlüğünün tartışılmadan aynen kalacağından bahsetti.


Müzakerelerde üzerinde mutabakata varılan konularda parça parça uygulamaya geçilmeyeceğini, müzakerelerin toprak konusu ve mülkiyet konusu da dahil olmak üzere bir bütün olarak sonuçlandırılmasından ve yapılacak Referandumda da her iki halk tarafından  onaylandıktan sonra uygulamaya konacağından bahsetti sadece.


Bir yerde bilinenlerin tekrarıydı bu söyleşi. Ne bilgi sızdırması vardı, ne de sabahleyin yapılan müzakereler ile ilgili bir açıklama.

13 Eylül 2008
CB Talat’ın Açıklamaları için yorumlar kapalı
Okunma 36
bosluk

Kyprianou Hayal Görüyor

Kyprianou Hayal Görüyor

Gerek Rum Dışişleri bakanı Markos Kyprianou, gerekse de Hristofyas açıkça hayal görmekteler ve çözüme yönelik hayali kavramlar üretmektedirler. 

Sanki söyledikleri ve de varsayımları da gerçekmiş gibi Türk tarafının bazı görüş ve önerilerinin de kabul edilemez olduklarından bahsedip ahkam kesmektedirler. Duyan da doğru olduğuna inanacak.
 
1968 yılında Beyrut’ta başlamış olan “Kıbrıs” görüşmelerin ilk gününden itibaren bu güne kadar hiçbir BM kararında, hiçbir BM Güvenlik Konseyi kararında ve hiçbir Genel Sekreter Raporunda, 1960 Garantiler ve İttifak Antlaşmasının kalkacağına veya artık gerek olmadığına dair bir madde yoktur.  

Rum ve Yunan tarafı, 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmalarının kaldırılması gerektiği konusunda ortaya bir görüş atmış ve sanki de doğruymuş gibi ve de kırk yıldır bu konu tartışılıyormuş gibi bir de üstünden çıkmaya çalışıyorlar. Üstelik bugüne kadar da  var olmamış bu konuyu gündeme sokmaya için uğraşıyorlar.

Yöntem buysa ve 40 yıllık BM müktesebatının dışına çıkılacaksa, doğal olarak bizim de isteklerimiz olacakr. Öncelikle “Self determinasyon hakkı” yani olası kurulacak Federe devletten, bir gün koşullardan memnun olmazsak ayrılmayı talep etmek hakkı.
İsteyenin yüzü bir kara, vermeyenin iki.


Tabii, Rum tarafının hayallere dayalı varsayımları ve yalanları sadece bununla kalmıyor. Tutturmuş Hristofyas ve özellikle de Kyprianou, “Kurulacak Federal Devlet iki eyaletten oluşacak, Türklerin dediği gibi iki kurucu devlet ve bu iki kurucu devletten oluşacak yeni bir federal devlet olmayacak, yani partenojenez bir doğum olmayacak. BM belgelerinde açık ve net olarak bu devletlerin eyalet olduğu yazmaktadır” diyor.
Buyursun göstersin bize Bay Kyprianou, BM’nin hangi belgesinde veya kararında söz konusu Federal devletlerin, devlet olmadığını ve de sadece eyalet olduğunu yazmaktadır.


Aşağıda, BM’nin son kırk yılda Kıbrıs’ta kalıcı çözüme yönelik aldığı önemli kararların içinden, esası teşkil ettiğine inandığım bazı bölümler yer almaktadır. Bunların hiç birinde ne Garantilerin kaldırılacağı var, ne de İngilizce’de “State” olarak tanımlanan ve Türkçemizde de karşılığı hem “Eyalet”, hem de “Devlet” olarak algılanabilecek tanımın, kesinlikle “Eyalet” olarak tanımlandığına dair bir bulgu var.     


8 Mart 1990, Genel Sekreterin S/21183 no.lu Raporu; Sayfa 7, paragraf 2. Anayasal açıdan iki toplumlu, bölgesel olarak da iki kesimli bir federasyon.

Sayfa 7, paragraf 6. Anayasanın iki toplum tarafından aynı zamanda onaylanması ve iki federe devletin eşitliği ve aynı yetkilere ve işlevlere sahip olmaları.

Sayfa 8, paragraf 1. Federasyonun iki kesimliliği, her federe devletin, kendi bölgesinde, nüfusunun ve taşınmaz mal sahipliliğinin  kesin çoğunluğunun kati olarak garanti edildiği bir toplum tarafından idare edileceği gerçeği ile açık olarak ortaya konmalıdır.


12 Mart 1990 tarih ve BM Güvenlik Konseyi 649 (1990) sayılı kararı, madde 3. “Anayasal yanı ile iki toplumlu, toprak yanı ile iki kesimli…”  
 3 Nisan 1992, Genel Sekreterin S/23780 no.lu Raporu, sayfa 6, madde 24. “Her iki toplumun güvenliği, her birinin uygun bir şekilde eklerinin konacağı 1960 Garantiler ve İttifak Anlaşmaları ile garanti edilecektir.”
18 Haziran 1992, BM Genel Sekreteri Butros B. Gali tarafından hazırlanan Gali Fikirler Dizisi;
Bölüm II, Yönlendirici İlkeler, Madde 8’den 23’e “olan tanımlar asla bir eyalet yapısından bahsetmemektedir. “

Federe Devletlerin yapıları ve her yönden temel eşitliği. Bölüm IV, Madde 54. “1960 Garanti ve İttifak Antlaşmasının geçerliliği devam edecektir.”
11 Kasım 2002, (Annan) Kıbrıs planı. Madde 2: Kıbrıs Devleti, onun ortak devlet hükümeti ve onun parça devletleri. Alt madde 1.c: “Parça devletler …  anayasanın ortak devlet hükümetine vermediği yetkileri egemence kullanarak …. “  


26 Şubat 1990 tarihinde KKTC tarafından BM’ye sunulan “Türk Önerileri” ise Türk tarafının ne istediğini ve oluşturulacak devletlerin nasıl olacağını net bir şekilde ortaya koymuştur.

T.C. Dış İşleri Bakanlığının internet sitesinde de, Türkiye Cumhuriyeti, BM kararlarındaki ve planlarındaki “State” kelimesinden ne anladığını ve diplomatlarının bu kavramı hangi zeminde BM kurul ve komisyonlarında tartıştığını ve yorumladığını, açık ve net olarak yıllar önce ortaya koymuştur.


Hristofyas ve Kyprianou boşuna uğraşmakta ve boşuna kırk yıllık müktesebatı değiştirmeye çalışmaktadırlar.  Ne 1960 Garanti ve İttifak Antlaşmalarını kaldırmak gibi bir yetkileri, ne de yıllardır “Devlet” kavramı ile görüşülmüş ve Annan Planında da “Parça Devlet” olarak tanımlanmış “State” kelimesinin manasını çarpıtarak “Eyalete” dönüştürmek gibi bir güçleri vardır.

Tek bir amaç gütmektedirler. Müzakereleri sabote etmek, barış havasını bozmak ve en fazla iki ayda tamamlanması gereken müzakereleri, Türkiye-AB Müzakere İlerleme Raporunun açıklanacağı Kasım 2009’a kadar tam 14 ay uzatarak, Türklerden taviz koparmak. 
Rum politikacıların artık hiçbir inandırıcılığı kalmadı. Zaten yoktu, şimdi, kırıntı dahi kalmamacasına tümden yok oldu.

10 Eylül 2008
Kyprianou Hayal Görüyor için yorumlar kapalı
Okunma 34
bosluk

Hristofyas’ın 2010 Hedefi

Hristofyas’ın 2010 Hedefi

    24 Şubat seçimlerinden sonra, gerek yazılı basında gerekse de TV ekranlarında hiç durmadan dile getirmeye çalışıyordum, “Hristofyas’ı iyi tanıyorum. Sakın gülücüklerine kanmayın. Onun hedefi müzakereleri sonuçlandırmak değil, incir ipi gibi uzatmak ve Kasım 2009’da açıklanacak -2009 yılı İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi- sonrasında Türkiye-AB müzakerelerinin sürdürülebilmesi için taviz koparmak amacı ile Türkiye’ye baskı yapmayı planlamaktadır” diye.


    Nitekim bu teşhisim ve öngörüm de doğru çıktı.


    Başpapaz Hrisostomos da beni doğruladı.


    Hristofyas, son İsveç ziyaretinde, 5 Eylül günü İsveçli gazetecilere yönelik düzenlediği bilgilendirme toplantısında ve sonra da baş başa görüştüğü İsveç Başbakanı Fredrik Reinfeldt’e “her şey yolunda giderse, Kıbrıs sorunu gelecek sonbahara kadar çözülmüş olacak” diyerek kafasındaki müzakerelere yönelik “zamanlama stratejisini” açık ve net olarak ortaya koydu.


    Hristofyas konuşur da Hrisostomos konuşmamz mı? Tabii o da konuştu ve çözüm için acele edilmemesi gerektiğini ve Türkiye-AB müzakerelerinin devam edebilmesi için Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin olumlu imzasına gerek olduğu görüşünü ortaya koydu.


    Yani Başpapaz Hrisostomos, Hristofyas’a müzakereleri Kasım 2009’a kadar uzatması tavsiyesinde bulunuyor. 


    Zaten bu öngörüyü sağlıklı bir şekilde yapabilmek için Hristofyas’ı tanımak ve Avrupa Birliğinin 2009 takvimine bakmak yeterli olmaktadır.


    2009 yılındaki ilk önemli gelişmenin, 26 Şubat 2001 tarihinde imzalanan Nice Antlaşması’na göre 27 üye ülkede ilk kez 785 sandalye için Avrupa Parlamentosu seçimleri yapılacak olmasıdır.


    Burada önemli olan iki konu vardır.


    1.cisi eğer Haziran 2009’dan evvel Kıbrıs’ta bir anlaşma olursa Avrupa Parlamentosunda “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”ni 4 Rum ve 2 Türk AP milletvekili temsil edecektir. Eğer bu tarihe kadar bir anlaşma olmazsa, Kıbrıs’a ait 6 iskemlenin tümünü de 2014 yılına kadar Rumlar işgal edecektir.


    Aynı oran ve temsiliyet, Avrupa Komisyonları için de geçerlidir. 


    2.cisi Avrupa Parlamentosundaki Başkanlık seçimlerinin her 2.5 yılda bir yapıldığı ve 2009 Haziran seçimlerinden sonra Başkanlık seçimlerinin yapılacağıdır.


    3.cüsü ve en önemlisi de Kasım 2009’da, Türkiye-AB müzakerelerinin kaderini belirleyecek olan en sonuncu “İlerleme Raporu ve Strateji Belgesi”nin açıklanacak olmasıdır.


    Bu raporun “En sonuncu” olması da ayrı bir mana ve önem taşımaktadır.


        


    AB Konseyi Aralık 2006’da, Türkiye’nin, Ortaklık Anlaşması’na Ek Protokol hükümlerini tümüyle ve ayrım gözetmeden uygulamak yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeni ile Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirdiği Komisyon tarafından sabit olana değin Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yönelik kısıtlamalarını ilgilendiren sekiz fasılda müzakerelerin açılmamasını ve herhangi bir faslın geçici olarak kapatılmamasını kararlaştırmıştır. Buna ilaveten Konsey, 21 Eylül 2005 tarihli Deklarasyon kapsamındaki konuları izlemeyi kararlaştırmış ve bu çerçevede Komisyon’dan özellikle 2007, 2008 ve 2009 yılları olmak üzere yıllık raporlarında bu konuya yer vermesini talep ederek, bir de zaman limiti koymuştur.


    8 başlıktaki müzakerelerin açılması için Türkiye’nin liman ve havaalanlarını Rum gemi ve uçaklarına açması beklenmektedir (“Üyelik Yükümlülüklerini Üstlenebilme Yeteneği” başlıklı 4’üncü bölüm). Ek Protokol’ün tam olarak uygulanması ile de müzakere başlıklarının tamamının kapatılması arasında bir koşulluluk ilişkisi kurulmuştur (“Giriş” bölümünde “1.3. AB ve Türkiye Arasındaki İlişkiler”). Bu husus, raporda liman ve havaalanlarının açılmasının daha öncelikli bir beklenti olarak belirlendiğine işaret etmektedir.


    Konseyin bu kararında açık ve net olan, Komisyonun Kasım 2009 tarihinde açıklayacağı Kasım 2008-Ekim 2009 dönemini kapsayan Türkiye-AB Müzakereleri İlerleme Raporunu’nun son rapor olduğudur. 


    Hristofyas’ın İsveç’e gitme nedeni de bu.


    İsveç, Temmuz-Aralık 2009 döneminde AB Dönem Başkanlığı yapacak ve bu dönem içinde Türkiye-AB müzakerelerinin kaderini yeniden belirleyecek olan Türkiye’nin Ankara Protokolü konusundaki tavrı yeniden gözden geçirilecek ve Kasım ayında da Türkiye-AB Müzakereleri İlerleme Raporu açıklanacak. 


    Rapor olumlu ise müzakereler devam edecek, olumsuz ise müzakereler kopacak veya limanların açılmasını öngören Ek Protokol hükümlerini tümüyle ve ayrım gözetmeden uygulamak yönündeki yükümlülüğü biraz daha sulandırılarak derin dondurucuya konacak.  


    Bu nedenle, Hristofyas kendini istese de istemese de, Türkiye’ye baskı yapabilmek amacı ile müzakereleri Kasım 2009’a kadar uzatmak zorunluluğunda hissetmektedir.


    Talat ve Hristofyas arasındaki “Kıbrıs Sorununa Kapsamlı Çözüm Bulmak” amaçlı müzakerelerin bitim tarihinin en iyimser bir düşünüşle Kasım 2009 sonrasına kaldığı şimdiden belli oldu. Allah Kerim 2010’a.   

7 Eylül 2008
Hristofyas’ın 2010 Hedefi için yorumlar kapalı
Okunma 35
bosluk

Yakovu’nun Denemesi

Yakovu’nun Denemesi

Dün liderler nihayet “Kapsamlı Çözüm” ilkesi ile ilk defa masaya oturdular ve görüşmeleri başlattılar.


Daha başlangıçta ayrılık çıkıverdi ortaya.


Hristofyas görüşmelerin zeminini AB içine çekmek arzusunu dile getirirken, Cumhurbaşkanı Talat da, BM gözetiminde yapılan ve 40 yıldır süren görüşmelerin BM’de oluşturduğu müktesebata ve bu müktesebat içeriğine sadık kalınarak çizilen çözüm parametreleri çerçevesinde, dün ilki yapılan “Kapsamlı Çözüme Yönelik Müzakerelerin” sürdürülmesi temennisini dile getirdi.


Hristofyas, bilinçli olarak görüşmelerin zeminini AB’ye kaydırmaya çalışıyor. Amacı yanına diğer AB devletlerini de almak, sadece kendisinin üye olduğu tüm AB Komisyonlarında , AB Dışişleri Bakanları Konseyinde ve AB Başkanlar Konseyinde istediği kararları çıkarttırmak, Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik çabalarında önüne, Kıbrıs konusunda taviz koparmak amacı ile, her tür engeli koymak ve Kıbrıs’ı Türkiye’nin elinden tereyağından kıl çeker gibi almak, garantörlüğünü de iptal ettirmek.    


Görünen köyün kılavuz istemediği kesin.


Türkiye, Kıbrıs’taki çözümü nasıl düşündüğünü ve hedeflerinden nerelere kadar gerileyebileceğini hem MGK’nın 24 Nisan bildirisinde açıklamış hem de Cumhurbaşkanı Gül geçen hafta Cumhurbaşkanımız M. A. Talat ile yaptığı toplantı sonrasında açık ve net olarak açıklamıştır.


Türkiye ve KKTC hükümetleri, Kıbrıs’ta 2 ayrı devletin oluşturacağı yeni bir devletin oluşumunu hedeflerken, Rum tarafı ve Yunanistan, KKTC’nin lav edilerek Kıbrıs’lı Türklerin mevcut Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine belirli haklarla katılmasını hedeflemektedirler.  


Böylesi bir çözümün taraflarca kabul edilmesi durumunda KKTC’nin ortadan kalmış olması, Türkiye’nin kendi tarihi içinde çelişkiye düşmesine neden olacaktır. Arkasından da 1974 Barış Harekatının hatalı bir davranış olduğuna, Türkiye’nin bunun maddi ve manevi tüm sorumluluğunu yüklenmesine ve de tazminat ödemesine yol açacaktır.


Uluslararası hukuk ise, eğer Fransa’nın 2.ci dünya savaşı dönemindeki Vichy hükümetinin Almanya’ya tazminat ödemesi konusunu örnek ve referans alırsa, Rumların Türk Barış Kuvvetlerine tazminat ödemesi gerektiğini ortaya koymaktadır.


Türk ordusunun adadaki varlığının, 1960 Anlaşmalarına göre kurulan Kıbrıs Cumhuriyetini, Rumların 15 Temmuz 1974 günü bir darbe ile yıkmaları ve yerine “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni kurmaları sonucunda, söz konusu anayasanın ek Garantiler Anlaşması uyarınca gerçekleşmiş olması, tazminat talep hakkını ortaya çıkarmaktadır.


Bu nedenle de, Rumların Türkiye’nin Garantörlüğünün kaldırılmasını ve askerin de son neferine kadar Türkiye’ye geri dönmesini istemeleri çok normaldir. Müzakerelerin sonunda Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’den sonra adada barışı sağlamak için konuşlandırdığı Türk Barış Kuvvetlerinin 34 yıllık masrafını talep etmesi, uluslararası hukuka göre kaçınılmaz olacaktır.


Rumlar bunun ödeyebilecek güçtemiler? Bundan çokta emin değilim.


Hristofyas büyük bir gayretle Türkiye’nin Gümrük Birliği çerçevesinde limanlarını Rum bandıralı gemi ve uçaklara açmasını, adadaki Türk askeri varlığını ve Türkiye’nin garantörlüğün kaldırılması konusunu AB üyeliği sürecinin bir malzemesi haline getirmek çabası içine girdi. Hristofyas’ın müzakereleri, AB Türkiye Raporuna endekslediği de kesin.


Dünden itibaren başlamış görünümü yaratılan müzakereleri, Hristofyas’ın sulandırması ve AB’nin Türkiye İlerleme Raporu açıklanıncaya dek, ileriye gitmesini sağlayacak hiçbir adım atmaksızın fasit bir daire içinde dönmesini sağlaması, bu müzakerelerin kaçınılmaz bir kaderi olacaktır.


Rum Başkanlık Komiseri Yorgos Yakovu’nun, Cumhurbaşkanı Talat’ın BM ve AB’yle ilişkilerden sorumlu temsilcisi Özdil Nami’yle yaptığı Cuma günkü görüşmesinde Rumların Güzelyurt’taki Ay. Mama Kilisesi’nde ayin yapmak amacıyla toplu olarak Yeşilırmak geçidini kullanma taleplerine Türk tarafınca olumsuz yanıt verildiği gerekçesiyle terk etmesi bir tesadüf veya Yakovu’nun fevri bir hareketi değil.


Gerçekte planlı bir davranış.


Yakovu bu davranışı, Türk tarafının tahammül sınırlarını ölçmek için yaptı.


Hristofyas’ın ayni taktiği, müzakereleri çıkmaza sokmak için Talat’ karşı kullanacağı su götürmez bir gerçek.


Beklenilenin aksine müzakereler hırçın ve çekişmeli geçecek, 2008 içinde bitmeyecek ve kısa bir süre içinde de tıkanarak buzdolabına girmeye aday olacak.

3 Eylül 2008
Yakovu’nun Denemesi için yorumlar kapalı
Okunma 32
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar