Rum ekonomisi ve müzakereler

Rum ekonomisi ve müzakereler

Kürsele krizin ayak sesleri işitildikten sonra 3 Şubat 2009’da Hristofyas bir önlem paketi açıklamıştı ve yeni önlemlerin, turizm ve inşaat sektörlerinin güçlendirilmesini ve işsizliğin en düşük oranda kalmasını sağlamaya yönelik olduğu belirtmişti.


IMF ise 11 Mayıs tarihli duyurusunda, Arnavutluk ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin Avrupa’da yılın ilk üç ayında ekonomik büyüme kaydeden yegane ülkeler olduğunu açıklamıştı. IMF’nin hazırladığı raporda Arnavutluk’un %0,4 ve Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin de %0,3’lük büyüdüğü görülmekteydi.


Kıbrıslı Türkler 2008 yılında Güney’den kredi kartıyla toplam 12 milyon 669 bin Euro, Kıbrıslı Rumlar da KKTC’den 8 milyon 977 bin Euro’luk alışveriş yapmış.


Rum ekonomisine karınca kararınca Kıbrıslı Türkler biraz da katkı yapmış.


Tüm bunlara rağmen işin içyüzünde Kıbrıs Rum tarafının ekonomisinde birtakım sorunların olduğu, işlerin iyi gitmediği ve Hristofyas’ın planının da beklenildiği sonucu vermediği kesin.


Ekonomist değilim.


Bu nedenle de sayılarla, yüzdeliklerle konuşamayacağım.


Ama hem kendi gözlemlerime hem de yabancıların gözlemlerine politik gözlüklerle bakıp, siyasi açıdan olup biteni değerlendirebilir, olacakları öngörebilirim.


Rum esnaf gerçekten de kan ağlıyor.


Bizim tabirle “siftah dahi yapamadan” kepenk indiren dükkanlar oluşmaya başladı Rum tarafında.


Ay Napa tamamen ölü.


Bırakın hareketi tık bile yok.


KKTC göreceli olarak daha ucuz olduğu için Kıbrıs adasının her iki kesiminde yaşayan yabancıların neredeyse tümü alışverişlerini KKTC’de yapmaya başladılar. Kıbrıslı Türklerin de güneyden alışverişleri geçmiş yıllar kadar yoğun değil. Yeni hükümetin bu konuda aldığı tedbirler, fonlar, KDV ve diğer girdilerideki maliyeti ucuzlatıcı önlemlere ilaveten Kıbrıslı Türklerin Rum tarafına gidip alışveriş yaparken mallar üzerindeki KDV’nin Rum devletine gittiğinin farkına varmaya başlamaları, alış grafiğinin aşağıya doğru dönmesine neden oldu.


Türklerin güneydeki alışverişleri Rum tarafındaki gayrı safhi yurtiçi hasılanın bindebiri dahi olsa da, gene de hatırı sayılı bir girdi oluşturmaktaydı.
  
KKTC Bakanlar Kurulunun aldığı Serbest Liman Yasa Tasarısı da Rum tarafına giden paranın önemli bir kısmının durmasına neden olacak ve buna ilaveten de KKTC ekonomisine taze kan akmasını sağlayacak.
Güneyde kötüleşen ekonomi, Cumhurbaşkanları Talat ve Hristofyas arasında süregelen müzakerelerde Rumların daha da hırçınlaşmasına yol açacağı kesin. Buna şimdiden hazır olmamız gerekiyor.


Zaten müzakereler süreci, ikinci aşamada kritik bir noktaya gelmiş durumda. Rum Ulusal Konseyinde yapılan görüşmeler, söylenenler ve koalisyon ortakları DIKO, EDEK ve EVRO-KO’nun tavırları Hristofyas’ı iyice bunaltmış durumda.


Hem ekonomik hem de siyasal baskı altında olan Hristofyas’ın sağlıklı bir şekilde müzakereleri sürdürebilmesi biraz zor gibi gözüküyor.


Önümüzdeki aylarda Rumların müzakerelerden kaçmak için bahaneler uydurması veya masaya oturmamak için Yeşilırmak kapısında yaptıkları gibi  senaryolar üretmeleri çok olası.


Birlikte göreceğiz.

17 Eylül 2009
Rum ekonomisi ve müzakereler için yorumlar kapalı
Okunma 24
bosluk

Talat’ın Önerileri

Talat’ın Önerileri

Cumhurbaşkanı Talat’ın “Yürütme” ile ilgili önerilerini birkaç kez okudum, arka arkaya değil belirli saat aralıkları ile. Hazmetmeye, arkasındaki mantığı anlamaya ve farklı açılardan, farklı mantıklarla bakarak değerlendirmeye çalıştım. Tamamen objektif olarak.


Bu yetim mühendisliğimden geliyor. Kafa yapım olaylara çok değişik açılardan bakabilmeye ve objektif değerlendirme yapmaya çok uygun.


Talat’ın önerilerini değerlendirirken, bu önerileri Hristofyas’ın müzakerelerin başından beri söyledikleri, yayınlanan tutanaklar, 1968’den beri süregelen görüşmeler ve geçmişte başkanlık yapmış beş Rum liderin Kıbrıs konusundaki söylem ve tutumlarını göz önüne alarak yapmaya çalıştım.


Öncelikle ilk dikkate aldığım nokta liderlerin  “Herşeyde anlaşma olmaması halinde hiçbir şeyde anlaşılmış olmayacağı” ilkesi oldu.


Yani referanduma gidilecekse, liderlerin öncelikle her konuda anlaşmış ve müzakereler sonunda hiçbir pürüzlü nokta kalmamış olması gerekiyor.


Rumca gazetelerin yazdığı gibi Yürütme konusunda ortada, Rumların, Türklerin ve danışmanların veya buna tavsiyecilerin de denebilir, önerdiği iddia edilen üç öneri yok. Sadece iki öneri var.


ABD’de olduğu gibi İkinci seçmenler tarafından Başkan ve Yardımcısının  seçilmesi önerisi tamamen liderlerin dışındaki bir şahıstan sadece tavsiye olarak gelmiş. “Böylesi bir yöntem de var, çıkmaza girerseniz dikkate almanızı tavsiye ederim” gibilerden bir tavsiye. Üçüncü bir öneri var iddiasının gerçeği aynen bu şekilde.


Talat beyin “Yürütme” konusunda basına yansıyan önerisinin temeli aslında, adada varolan “iki halkın eşit sayıda” temsil edildiği “Senato” üzerine kurulu.


1977 yılında Denktaş ve Makarios arasında imzalanan 1.ci Doruk Anlaşmasında ilk kez yer alan “Siyasi Eşitlik” ilkesi, bu öneride somut ve işler bir şekilde uygulamaya konmuş. Kaçarı yok.


Büyük bir olasılıkla Annan Planında On iki Kıbrıslı Türk ve On iki Kıbrıslı Rum’dan oluşması ön görülmüş yirmi dört kişilik Senato, bu öneri taraflarca kabul edilirse On üç Kıbrıslı Türk ve On üç Kıbrıslı Rum’dan oluşacak.


Müzakerelerin Birinci Turunda bu konudaki Türk önerileri, İsviçre’de olduğu gibi bir “Başkanlık Konseyi”ni öngörmekteydi. Senatoda ayrı ayrı seçilecek kişilerden oluşan bir Başkanlık Konseyinde, Başkanlık dönüşümlü bir şekilde olacaktı. Bu öneri eleştiri aldı ve Rumlar karşı öneri olarak Türk oylarının belirli bir katsayı ile çarpılarak yükseltildiği “Ortak Liste”yi önerdiler. Bana göre Rumların  önerdiği bu yöntem, matematiksel olarak tutarsızlıklar ve çıkmazlarla dolu, ve buna ilaveten de “Siyasi Eşitliği” içermiyor.


Müzakerelerin ikinci turunda Cumhurbaşkanı Talat tarafından “Yürütme”  konusunda yapılan son öneri, Kıbrıs Türk Halkının iradesini, yani Kıbrıslı Türklerin oylarını vererek seçtikleri ve sadece Kıbrıslı Türklerden oluşan “Kıbrıs Türk Devleti Senato”su üzerinden tam olarak yansıtmaktadır. Aynen Türkiye Cumhuriyetinde Cumhurbaşkanının T.B.M.M. tarafından seçildiği gibi.


Kurulacak devletin Senato’suna girebilmek ve Senatör olabilmek için esas kural, hangi devlette (Kıbrıs Türk devleti ve Kıbrıs Rum Devleti) yaşadığınıza bakılmaksızın ana dilinizin ne olduğudur. Ana dili Türkçe olan Türk Senatosuna, Rumca olan da Rum senatosuna girebilecektir ancak.  Bu koşulun da esas temeli, Kıbrıs Türk devletinde yaşayan bir Rum’un ancak Kıbrıs Rum Senatosunda görev yapabileceği ve Senatoların safi olarak adada varolan iki halktan oluşması gerektiği mantığına dayanmaktadır.
    
Bu öneri kapsamında “Başkan ve Başkan Yardımcısı” eşit politik statüde seçiliyorlar ve eşit karar vermek yetkisine sahipler. Bakanlar Kurulunu bu iki kişi atayacak ve “Bakan”ların titrleri de değişerek “Sekreter” olacak. Nedeni de “Yürütme ile ilgili tüm kararları” Başkan ve Yardımcısı müştereken alacak ve sekreterlerin de bu kararları uygulayacak olmaları. Aynen ABD’de olduğu gibi.


Senatoda “Başkan ve Başkan Yardımcısının” tek listede aday olmaları önerisinin mantığı, halkın seçtiği vekillerin (senatörlerin) arasında kaçınılmaz bir işbirliği olmasının gerekliliği.


İşbirliği yoksa, yönetim de yok.  Yönetim yoksa, seçim var.


“Siz seçilmişler kendi aranızda anlaşamıyorsanız, bir anlaşma sağlanana kadar seçim yapmak zorundasınız” tehdidi var gizli olarak, işler çıkmaza girmeye doğru giderse Başkanlık seçiminde.


Ve de en önemlisi Cumhurbaşkanı Talat bu önerisi ile “Ben çözümden yanayım”, sen de tavrını ortaya koy demektedir Hristofyas’a. Ve bu niyetini de başta BM olmak üzere AB’ye, ABD’ye ve ilgili tüm devlet ve kuruluşlara, bu önerisi ile işittirmektedir.


Hristofyas’ın belli ki başı iyice derde girecek müzakerelerin bu ikinci sürecinde. Talat’ın bu önerisine sıcak bakabileceğini pek sanmıyorum. İşin ucunda yönetimi paylaşmak var. DIKO ve EDEK çarmıha gerer Hristofyas’ı sonra.

14 Eylül 2009
Talat’ın Önerileri için yorumlar kapalı
Okunma 21
bosluk

Rumlar Dev Aynasında

Rumlar Dev Aynasında

    Rum Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı ve DİSY Başkan Yardımcısı Averof Neofitu’nun AB Parlamentoları Dışişleri Komiteleri Başkanları toplantısında söylediği sözlere bakıyorum da, içimden gülmek ve aynı zamanda da bu iki yüzlü insanlardan tiksinmek geliyor.


    Ciddi ciddi Neofitu, Kıbrıs sorununun uluslararası hukuk ve Avrupa ilkeleri temelinde çözülmesi gerektiğini söylemiş toplantıda.


    Ağzının payını da İsveç Dış İşleri Bakanı Carl Bildt’den almış.


    Duymak istemediklerini söylemiş kendisine Carl Bildt.


    1963-1974 yıllarını nedense hatırlamıyor Neofitu.


    O yıllarda başında lanet papaz Makariosun bulunduğu Rum hükümetinin Türklere karşı uyguladığı insanlık dışı davranışın ve soykırımın uluslararası hukuk ve Avrupa ilkeleri temeline uyup uymadığını belli ki hiç araştırmamış.


    Anlaşılan düşünmek bile istemiyor.


    Çünkü işine gelmiyor.


    Zaten araştırmasına da gerek yok.


    Bu Neofitu, Ledra Palas’ta her ay yapılan Kıbrıs Rum ve Türk siyasi parti liderleri toplantısına DISY adına katılır ve hep “Adada birleşme ve barıştan bahseder” 


    Karşısında Türkler olunca takiyye yaptığı ve gözümüzün içine baka baka yalan söylediği,  AB Parlamentoları Dışişleri Komiteleri Başkanları toplantısında söylediği sözlerle iyice ortaya çıkıyor.


    Bunların barış isteyeni de yalan söylüyor, istemeyeni de.


    Neofitu’nun toplantıda söyledikleri son derece tutarsız ve gülünç.


    “Bazı AB üye ülkelerinin Türkiye’ye ve AB’ye katılımına verdiği kayıtsız şartsız desteğin bedelini, Kıbrıs’ın ödememesi” temennisinde bulunmuş Neofitu.


    “Türkiye’nin, AB karşısında üstlendiği yükümlülükleri yerine getirdiği taktirde Güney Kıbrıs’ın, Türkiye’nin AB’ye katılımını destekleyeceğini” de söylemiş bizim Neofitu.


    Boyuna posuna bakmadan, Türkiye’yi açıkça tehdit etmiş bu barış savunucusu arkadaşımız.


    Barışı  savunur ama Türklere ortak hükümette her hangi bir yönetici yetkisi verilmesini istemez.


    Başkanlar Konseyine karşı çıkar.


    Türkiye’nin adını bile duymak istemez ve garantilerin kalkması tezine destek verir.


    Kıbrıslı  Türkleri ortak devlet içinde “Şamişici ve Kubesçi” (Köfteci) görmek ister. Belki çöpçülüğü de lütfeder.


    Gülmek mi gerekir yoksa yalan söylediğini yüzüne vurmak mı gerekir anlamak olası değil.


    Karl Bildt, Neofitu’ya gerçekleri söylemiş. Rumların görmek ve duymak istemedikleri gerçekleri.


    Kıbrıs bir gün birleşecekse ancak AB’nin içerisinde birleşebileceğini dile getiren Bildt, bunun için de Türkiye’nin AB’ye katılımının ana koşul olduğunu vurgulamış.


    Yani Rumlara mesaj vermiş Bildt.


    “Kıbrıs konusunu Türkiye-AB Müzakerelerinin önüne takoz olarak koymakla siz kaybediyorsunuz. Böyle giderse ada ikiye bölünecek ve iki halk arasındaki yakınlaşma ancak da Türkiye AB’ye girdiği zaman başlayacak”, tavsiyesini yapmış Bildt.


    “Kıbrıs sizin uyuşmazlığınızdan dolayı bölünmüş hale gelirse de, bu sonuç sadece Kıbrıs’ı değil aynı zamanda Türkiye-AB ilişkilerini, NATO-AB ilişkilerini ve ayrıca Orta Doğudaki istikrarı da olumsuz etkileyecek” gerçeğini de ortaya koymuş


    Tabii anlayana.


    Belli ki Rumlar kendilerini dev aynasında görüyorlar ve Türkiye’ye her tür yaptırımı uygulatabileceklerini sanıyorlar.


    Belli ki önlerinde bir dev aynası var ve bakışları bu aynadaki sahte görüntüye takılmış kalmış.


    Uyandıklarında çok geç olacak anlaşılan.

10 Eylül 2009
Rumlar Dev Aynasında için yorumlar kapalı
Okunma 22
bosluk

Müzakereler ne vakit başlayacak

Müzakereler  ne vakit başlayacak

Cumhurbaşkanı Talat ile Hristofyas’ın sürdürdükleri müzakerelerin 2. aşamasının ilk görüşmesi 3 Eylül’de yapılacaktı, Rumların yapay olarak Yeşilırmak’ta çıkardıkları sorun nedeni ile Hristofya masaya oturmaktan vazgeçti ve bir hafta sonraya erteledi.
 
Aslında Hristofyas’ın kuyruğu bu aralar fena sıkışık. 14, 15 ve 16 Eylül’de Ulusal Konsey var. 16’sında Hristofyas’ın yazlığında yemek yenileceği için çıngar 14 ve 15 Eylül’de kopacak. Hristofyas’ı bu iki günde Rum Siyasi Parti başkanları “Siga”ya çekecekleri için yapabildiğince müzakereleri ertelemek zorunda.


Bu nedenle de Ayios Mamas Kilisesindeki Ayini bahane ederek Yeşilırmak geçişinde yapay bir kriz çıkarttırdı ve 3 Eylül’de başlaması gereken Müzakereleri 10 Eylül’e erteletti.


BM açıkça müzakerelerin kesilmesinden Rum tarafını suçladı ve Rum Yönetimi Başkanı Dimitris Hristofyas’ın, başarısızlığı isteyen güçlerin tuzağına düştüğü düşüncesinde. Otobüslere, listelerde adı bulunmayan kişilerin maksatlı olarak bindirildiği görüşü hakim BM yetkililerinde.


Downer’in ise sabrı tükenmiş durumda.


Downer İkinci aşamaya, müzakerelerin akıbeti açısından kritik bir deneyim olarak bakmaktaydı ama önünde aniden geçmişte onlarcası Rumlar tarafından sahnelenmiş yeni tür bir Bizans entrikası buluverdi ve ipler koptu.


Rumlar kaçın kurrası.


Daha Yeşilırmak olayı gibi nicelerini bu müzakereler sürecinde sahneye koyacaklar ve masadan Türkleri suçlayarak kaçacaklar. 


Amaçları hem adanın tümüne hakim olana kadar müzakereleri süründürmek hem de Türkiye’nin AB ile sürdürdüğü katılım müzakerelerini sabote ederek taviz koparmak.
 
17 Eylül’de müzakere olmayacak.


AB’nin, 17 Eylül’de zirve toplantısı çağırması dolayısıyla Hristofyas AB’yi bahane ederek, Eylül’ün 3.cü haftasında masaya oturmaktan kaçınacak. Hazırlanmam gerekir bahanesi ile müzakereleri 24 Eylül’e erteleyecek.


10 Eylül’de yapılması planlanan müzakere ise bence çok yapay ve göstermelik geçecek. Ana başlıklar ile ilgili herhangi bir elle tutulur konu tartışılmayacak. Açıkçası ayın 10’unda yapılacak bu görüşme, Hristofyas’ın kuyruğu kapanda olduğu için fasa fiso ile geçecek.
   
10 Eylül görüşmesinde büyük bir olasılıkla Yeşilırmak kapısında Rumlar tarafından yaratılan yapay sorun ile “Telefonu kim açtı” konusu tartışılacak. Hristofyas hemen Talat’a saldıracak ve verdiği sözleri tutmamakla suçlayacak, kendisini de müzakereleri devam ettirmek isteyen havari gibi tanıtmaya yeltenecek. CB Talat ise Yeşilırmak olayının doğrusunu ve Telefonu kimin açtığını açıklayacak.


Telefon işi ise çok ilginç boyutta.


Rum basını birkaç gündür ısrarla Yeşilırmak olayından sonra Hristofyas’ın Cumhurbaşkanı Talat’a telefon açtığını yazmakta.


Bu işte bir gariplik var ve bu bilgi bana çok mantıksız geliyor açıkçası.


Hristofyas hem müzakerelerden kaçıyor, hem de CB Talat’a telefon açıyor “Hadi gel görüşelim” diye. Bu iddiaya Kantara’nın keçileri bile güler.


Rumların niyetinin Aralık ayında yapılacak BM Genel Kurulunda Türkleri masadan kaçan ve müzakereleri geciktiren taraf olarak lanse etmek istedikleri çok açık olarak ortada.  Bunu kimse yutmaz.


Bence Sayın Cumhurbaşkanımız bu tuzağa düşmemeli.


Adaya barışın gelmesi için çalışanın, müzakerelerin devamını ısrarla isteyenin Türk tarafı olduğunu ve bunun için de her girişimi Türk tarafının yaptığını açıklamalıdır.


Bence müzakerelerin devamını sağlamak için son derece iyi niyetle masaya davet telefonunu Sayın Cumhurbaşkanımız yapmıştır ve bunu da çekinmeden dile getirmelidir.

7 Eylül 2009
Müzakereler ne vakit başlayacak için yorumlar kapalı
Okunma 33
bosluk

Kaçak döğüşen kim

Kaçak döğüşen kim

Rumlar bekleneni yaptılar.


Yeşilırmak kapısının açılımında Türklerin gösterdiği iyi niyeti ne vakit suiistimal edecekler diye bekliyordum, fazla beklememe gerek kalmadı  ve dün sabah uygulamaya koydukları eylemle planlı bir şekilde kapının iyi niyete dayalı açılımını sabote ettiler.



Türklerin Yeşilırmak kapısından geçerek 8 Ağustos günü Erenköy’e gidebilmeleri için başvurular bir ay evvelsinden alındı ve BM’ye bildirildi. İsimler tek tek kontrol edildi, geçişine itiraz edilenler belirlendi ve Türk tarafına bildirildi. İsmine itiraz edilenler Erenköy’e gidemedi. 



Sıra Rumların geçişine gelince aynı prosedür değiştirilmek istendi.


Kendilerini adanın yegâne sahibi gibi gören Rumlar, bırakın verilen listeye uymayı, hem liste dışı geçiş yapmayı hem de ellerini kollarını sallayarak KKTC’ye giriş yapmak istediler. Hiç biri kimlik veya pasaport göstermek istemedi sanki kendi topraklarına geçiyorlarmış gibi.


Evvelki sene geçiş yapılırken, tüm Rumlar kimliklerini veya pasaportlarını  ibraz ederek ve KKTC giriş belgelerini doldurarak geçiş yapmışlardı aynen diğer kapılarda olduğu gibi. Geçen sene ayin yapılmadı, bu konu ile ilgili geçiş de olmadı.


Birinci aşamadaki görüşmeler nedeni ile başı muhalefet ve koalisyon ortakları  ile iyice derde girmiş olan Hristofyas, ikinci aşamada Hristofyas masaya oturmamak ve Kıbrıs Türk tarafı üzerinde baskı oluşturmak için iyi düşünülmüş bu güzel senaryoyu, Güzelyurt’taki Ayios Mamas Kilisesinde ayin yapmak bahanesi ile Yeşilırmak kapısından geçmek isteyen Rumları provoke ederek uygulamaya koydurttu.


Amacı  yapay bir sorun çıkarmak, masaya oturmamak ve buna ilaveten de Şam ziyareti nedeni ile Kıbrıslı Türklerden özür dilemekten kaçmak.   



Tam görüşmeler sürerken ve ikinci aşamanın başlamasına birkaç  gün kalmışken, Hristofyas’ın tüm ekibi ile Şam’a gitmesi ve Suriye Hükümetinden “Durdurun Lazkiye-Mağusa seferlerini” talebinde bulunması, büyük bir siyasi çirkinlik ve adaya getirilmesi için çalışılan barışa vurulan büyük bir darbe.


Rum tarafının bu çirkin ve ahlak dışı davranışı gerçekte hiçbir politik teamüle uymamaktadır.


Sen bir taraftan güya Kıbrıslı Türklerle Barış görüşmeleri yap, diğer taraftan da Kıbrıslı Türkleri adaya hapsetmek ve boğmak için uluslar arası girişimlerde bulun. Sonra da utanmadan, Kıbrıslı Türkleri Yeşilırmak kapısında kendi uygulamasının aynısını yaptığı için protesto et ve masaya oturma.



Eğer Yeşilırmak kapısı olaylarını tezgâhlamayıp masaya oturmuş olsaydı Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın protestosu ile karşılaşacak, Kıbrıs Türk halkı ile BM nezdinde ve belki de AB nezdinde de mahcup duruma düşecekti.


Utanmaz ve arlanmaz Hristofyas ile avenesi, Yeşilırmak kapısında, isimleri listede olmayan Rumların geçişine KKTC makamları tarafından izin verilmediği için Kıbrıs müzakerelerinin ikinci turunun ilki olacak olan bugünkü görüşmeye katılmayacaklarını açıkladılar.


Hem suçlu hem de güçlü deniyor buna güzel Türkçemizde.


Açıkçası  Hristofyas’ın yaptığı tam bir terbiyesizlik ve Kıbrıs Türk halkına karşı saygısızlıktır.



Hristofyas Kıbrıs Türk Halkından Şam ziyareti ile ilgili olarak özür dilemediği müddetçe, Cumhurbaşkanı Talat da bu olayı bahane ederek masaya oturmamalı.


Aslında yapılacak en doğru iş Hristofyas’ı masadan kalktığı ile bırakmalı, geri dönüşüne olanak sağlamamalı ve hemen tüm ilgili taraflara masadan kaçanın Hristofyas olduğu bildirilmelidir.


    


Rumlarla hiçbir zaman ve hiçbir koşulda, bu adada barış içinde yaşayamayacağımızın en güzel örneklerinden bir tanesidir bu olay.


Birileri, bizlere bakışları nefretle dolu bu Rumlarla barış içinde iç içe yaşayabiliriz diyorsa beri gelsin.  

3 Eylül 2009
Kaçak döğüşen kim için yorumlar kapalı
Okunma 25
bosluk
  • Sayfa 2 ile 2
  • <
  • 1
  • 2
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar