ABD Başkanının Kıbrıs tutanağı

ABD Başkanının Kıbrıs tutanağı

Bu iddia Rumların uydurması ve biz Kıbrıslı Türkler ve anavatan Türkiye’miz hariç neredeyse geri kalan herkesi buna inandırmak üzereler.
Öncelikle 1963-74 yıllarını adeta yok saydılar, kitaplardan sildiler, arşivlerinden kaldırdılar ve kendi insanlarını inandırdılar. Sonra tüm dünyayı inandırmaya çalışıyorlar.

Rumlara göre 1963-74 arasında ada “Güllük Gülistanlık”dı, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumlar kardeş kardeş sorunsuz yaşıyorlardı ve aniden bir sabah Türkiye adaya çıkarma yapıverdi.


10 Ekim 1997 Cuma günü Amerikan gazetelerine birileri, Amerika’nın eski başkanlarından daha doğrusu John F. Kennedy’in 1963 yılında kendisine yapılan bir suikast sonucu ölmesi sonrasında seçimsiz olarak ABD’nin 36. Cumhurbaşkanı olan Lyndon Baines Johnson’un 1963-64 yıllarına ait telefon görüşmelerinin tutanaklarını sızdırdı.

Gerçekte bu telefon kayıtlarını Lyndon B. Johnson kendisi tutmuştu ve 2023 yılına kadar açıklanmaması kaydı ile de Austin kentindeki “Lyndon B. Johnson Kütüphanesi”nde kasaya koydurtmuştu.
Anlaşılan birilerinin eli kasanın içine kadar uzandı ve kayıtlar gün ışığına çıkıverdi.


Bu kayıtların özellikle 1963-1964 dönemine ait olanları adada, “Rumların Türkleri katlettiğini” açıkça ortaya koyuyor.


1963-1964 yılları arasında Kıbrıs’ta Rumların insanlık dışı davranışlarına ve    vahşice işledikleri katliamlara değinen Johnson’un bant kayıtları arasında öylesine önemli bir belge var ki, Rumların “Olaylar 1974’te başladı” iddialarını bu belge iyice çürütmekte.


Bu önemli belgeye göre Johnson daha yeni göreve başladığı ayların içinde Kıbrıs’ta, Rumların Türklere saldırıları ile adada mevcut iki halkın çatışmaya girmesi sonrasında ne yapacağına ve Türkiye ile Yunanistan’a nasıl davranması gerektiğine karar verememesi nedeni ile, ülkenin 33. Cumhurbaşkanı Harry S. Truman’ı telefonla arayıp “Rumlar Türkleri katlediyor” diyerek düşünce ve tavsiyelerini sormakta.  


Tarihe ışık tutan ve Kıbrıslı Türklerin haklılığını ortaya koyan tarihi telefon kayıt belgeleri aynen aşağıdaki gibi.


28 Ocak 1964, Salı:
Dışişleri Bakanlığı’nın “iki numaralaı adamı” George Ball, ABD Atlantik saati ile 18.30’da Başkan Johnson’a telefon eder ve küçük bir ABD askeri birliğini Kıbrıs’a göndermeyi planladığını içeren raporunu kendisine sözlü olarak sunar. Johnson askeri birlik göndermek yerine üst düzey bir yetkilinin bölgeye gitmesi direktifini verir.

Sonra da sözlerine “Bir ya da iki uçak gemisini tam teçhizatlı olarak bölgeye yollayalım. Türkiye katliamdan dolayı müdahale etmek isterse onları desteklemiyeceğimizi ve askeri veya sivil yardım vermiyeceğimizi söyleyip kendilerine gelmeleri gerektiği konusunda da uyaralım. Aynı sözleri Yunanlı’lara da söyleyelim. Adada bir anlaşmanın gerçekleşmesini sağlamalıyız. Sonra da bölgeye bir uçak gemisi yollayalım. Böylece gerekirse (askeri) harekata geçeriz. Şu bela (“Damn”-lanet-  kelimesini kullanmıştır) İngiliz’lerin bizim gereksiz  yere Kıbrıs adasına çıkmamıza neden olmalarına izin vermeyelim. Bu tür işler İngiliz’lerin alışkanlığıdır”


6 Mart 1964, Cuma:
Johnson saat 20.45’de Missouri eyaletinin Independence kentinde yaşayan eski Başkan Harry S. Truman’a telefon eder ve ölen Yunan Kralının cenazesine katılım ile ilgili konuşmadan sonra da Kıbrıs’taki katliamdan bahseder…. “Kıbrıs’ta durum çok ciddidir. Ada’da Türklerin dört misli kadar Rum bulunmaktadır. Türkiye de, Yunanistan da bizim dostlarımız. Adadaki Rumlar Türkleri katledip duruyorlar. Türkler de müdahaleden söz ediyor. Yunanlı’lara Kıbrıs adasında Türklerin öldürülmesine son verilmesi gerektiğini söyledik”…
33. Başkan Harry S. Truman’ın yanıtı ise kesin ve açık “Doğru bir şekilde davranmışsın”…


Sanırım bu belgeleri toplayıp Rumların ve Dünya kamuoyunun önüne koymamız gerekmektedir. 1963-1974 yılları arasında “Soykırıma uğradık” dediğimizde bize inanmıyorlar ama ABD Cumhurbaşkanı tarafından tutulan belgeler dahil, hepsi de bizim haklılığımızı ispatlıyor.

18 Kasım 2009
ABD Başkanının Kıbrıs tutanağı için yorumlar kapalı
Okunma 31
bosluk

Kasım tarihli ingiliz belgeleri

Kasım tarihli ingiliz belgeleri

İngiltere’de yaşayan kalbi KKTC sevgisi ile dolu sevgili dostum Ersu Ekrem’den gelen bir mesajın ekinde, geçen hafta 10 Kasım Salı günü İngiliz Parlamentosunda Kıbrıs konusunda yapılan değerlendirmeler ile ilgili tutanaklar vardı.


Kıbrıs konusu özellikle 10 Kasım 2009: Sütun 23WH başlığı ile sayfa 4’de yer almaktaydı.

Ersu arkadaşımın deyimi ile “Bu tutanaklar açıkçası bir çok konuya ışık tutmakta, gizili kapılar ardında nelerin pişirildiğini kapı aralığından görmemizi sağlamaktadır”.

Gerçekten de öyle.


Aşağıda aktardığım bölümler, “Kıbrıs’ın Dostları” kuruluşu sözcüsü İşci Partisi Milletvekili Bay Andrew Dismore’un son Kıbrıs ziyareti ile ilgili kendisine sorulan sorulara verdiği yanıtlardan alınan ve önemli olduğunu düşündüğüm bölümlerdir.
 
…. Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile Türkiye arasında biraz da olsa ticaret yapılmaktadır. 2007 yılında Türkiye’den Cumhuriyete dışsatım 1.4 milyon ABD Doları iken Cumhuriyet’ten Türkiye’ye 8.6 milyon ABD Dolarıdır. Her halükarda bu, Türkiye limanlarının Kıbrıs Rum bayraklı gemi ve uçaklarına açılmasını sağlayabilecek bir çözüm olabilseydi, gerçekleşecek ticaret hacmin küçücük bir parçası kadardır.  
Türkiye Aralık sonundan evvel bir çözüm görmek istediğini söylemektedir.  Fakat görünen odur ki, yıl sonuna kadar bir anlaşma olamayacaktır ve bu da müzakerelerin açık uçlu olamayacağını ortaya koymaktadır…..


… İngiltere’nin çözülmesine yardım etmesi gereken bir konu da Kıbrıslı Türklerin Maraş’ın yüzde ellibeşi’ni istemeleridir. Bu da (Kıbrıs Cumhuriyetinin) Bağımsızlığın ilan edilmesinden evvel bu toprakların EVKAF idaresine ait olduğu gerçeğine dayandırılmaktadır. Buna rağmen 1960 yılında İngiltere bağımsızlıktan oluşabilecek sorunlara karşılık, bu talebin karşılığını ödemek amacı ile (Kıbrıslı Türklere) 1.5 milyon Sterlin ödemiştir….


…Yorgo Lordos’un araştırmaları ve arka arkaya yaptığı teklifler ilginç ve dikkate almaya değerdir. Türkiye’den gelip adaya yerleşenlere uygulanmayacak şekilde, mal sahibi olan Kıbrıslılara karar vermeleri için üç yıl verilmelidir. Vergi bağışıklıkları ve hızlandırılmış planlama izinleri ile kuzeydeki (Rum) topraklarının (Güneydeki) Türk toprakları ile takas edilmeleri teşvik edilmelidir . Bu düşüncenin hayata geçmesi tamamen Türk İdaresi altında yaşamak isteyecek Rumların sayısının çok az olacağı varsayımına dayanmaktadır….


…. Kıbrıs’ta görevli BM Barış Gücü’ne göre adadaki Türk Ordusu mensuplarının sayısı 25,000 dir. Her iki kesim tarafından var olduğu iddia edilen 35,000 sayısından çok azdır bu miktar….. 


… Kıbrıslı Türkler Avrupa Muktesebatından kalıcı sapmalar (Derogasyonlar) istemektedirler fakat bu tür sapmaların tümü de başarısızlıkla sonuçlanacaktır….


…. Kıbrıslı Türkler için Garanti Antlaşması Kırmızı çizgidir. Bize teklif edilenlerden bir tanesi, Türkiye’nin AB’ye kabul edilmesi ile Garantilerin (Eşzamanlı olarak) kaldırılmasıdır….
Bana göre, çözüm olması durumda garanti isteyen üç konu bulunmaktadır.  Kurulacak federasyonun politik olarak bölünemeyeceğine dair garantiye atıfta bulunmaktayım ki AB bunu sağlayabilir. Ve bu anlaşmanın da uygulanabilmesi için yaptırımlar ki bu da BM Güvenlik Konseyi kararı olabilir. Ve en zor olanı da, Türk Ordusunun adadan uzaklaştırılmasını da içeren kişisel güvenlik garantisidir…


…. Bayan Kaminara’nın yapması gereken işlerden bir tanesi de Yeşil Hat’tın her iki tarafından Gazetelerin ve TV’lerin Genel Yayın Yönetmenlerini Brüksel’e götürmek ve AB hakkında daha çok bilgi sahibi olmalarını sağlamaktır….  


… Bay Papanderu Türkiye’ye ziyaretinde Türk Başbakanı Bay Erdoğan’a adayı, Avrupa Birliğinde yeri bulunmayan anavatanlarından, işgalci ordulardan, bölünmelerden ve duvarlardan kurtarmamız lazımdır demiştir. Bu nedenle Adadaki her iki tarafın anavatanlarından kurtarılması gerekmektedir….

Birkaç sene evvel yaptığımız araştırmada adada yaşayan Kıbrıslıların üçte ikisi 1974 yılında daha doğmamışlardı ve iki toplumlu yaşamı bilmemektedirler. Bu nedenle de Pile’de geçtiğimiz haftalarda yer alan iki toplumlu etkinlikler benzeri çalışmalara daha çok gereksinim bulunmaktadır….


Bunlar gibi daha yazamadığım bir çok bilgi bu toplantıda İngiliz Milletvekilerine “Kıbrıs Gerçekleri” olarak verilmiştir. Yazamadıklarımdan bir tanesi de KKTC’de bin tane Rum’un topluca gömüldükleri iddia edilen yeri tarif etmektedir.


Anlaşılan kendimizi tanıtmaya ve doğruları aktarmaya çok gereksinimimiz bulunmaktadır.

16 Kasım 2009
Kasım tarihli ingiliz belgeleri için yorumlar kapalı
Okunma 25
bosluk

Bir çınar gitti

Bir çınar gitti

Dün babamı kaybettim.


Bu gün de onu toprağa vereceğiz.


Biliyorum herkesin babası kıymetli, benim ki gibi.


Allah Rahmet eylesin, yattığı yer nur, mekanı Cennet olsun.
      
Babamın benim açımdan özelliği, ailenin tüm fertlerinin gururla taşıdığı ve manası “Allah’ın hediyesi” olan ATUN soyadını, Türkiye’de yüksek öğrenimde iken soyadı yasasına göre ilk defa kendisinin almış olması ve sonra da bu aileyi kanatlarının altına alıp, yön vermiş, kimlik kazandırmış ve yüksek eğitimi aşılamış olması.


Babamın akademik hayatı başarılarla dolu. Benimki de onun başarılarından duyduğum gururlarla.


İkinci Dünya savaşından hemen sonra yorgun ve yıkık ülkeler yaralarını sararken babam iki kez burs alarak Amerika Birleşik Devletleri’nde ve İngiltere’de hem araştırma yaptı hem de lisans üstü eğitimini yapmak olanağını yarattı.


O yokluk günleri içinde ailesi ona destek olamadığı için hem çalışmak hem de  okumak zorunda kaldı. Bizler doğunca, bizlere bakmak külfeti de sırtındaki yüke ekleniverdi.


Amerika dönüşü Elazığ’da halen Doğu Anadolu’nun en büyük hastalık ve aşı araştırma laboratuarı olan “Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü”nü aynen Kurucu Rektörlüğünü yaptığı Van Yüzüncü Yıl üniversitesi gibi sıfırdan yarattı.


Geçen sene Elazığ’a gittiğim vakit beni bu Enstitüye götürmüşlerdi. Girişte babamın bir resmi ve altında da bronz bir plaket üzerinde “HAKKI ATUN 12.1.1953-4.9.1953” yazıyordu.


Dakikalarca dondum kaldım o resmin önünde. Bir tarih vardı orada ve kıraç bir arazi üzerinde şu anda Doğu Anadolu’nun en modern Enstitüsünü kurmayı başarmış kişiye aitti o resim. Bırakın Doğu Anadolu’daki tüm illeri, Suriye’den ve Irak’tan bile örnekler getirilip burada analiz ediliyor, aşılar üretiliyor orada. Şimdilerde Doğu’nun Pastör Laboratuarı diyorlar o Enstitü’ye.


Nasıl gurur duymadım ki, nasıl gözlerim dolmadı ki o gün.


1962-1969 yılları arasında Bağdad Üniversitesi Veteriner Fakültesindeki akademik görevinden sonra Türkiye’ye geri dönüp, Hacettepe Tıp Fakültesine öğretim üyesi olarak girişi ise bir başka hikaye. Hikayeden öte, bir başka gurur kaynağı aslında.  


Kılı kırk yaran, akademik başarıya çok özen gösteren, öğretim üyeliği için başvuruda bulunan her yüz kişiden sadece bir tanesini Hacettepe Tıp Fakültesinde Öğretim Üyesi olarak görev yapacak kalitede bulan kurucu Rektör Prof. Dr. İhsan Doğramacı, babamın özgeçmişini bile okumak gereğini duymadan hemen ve derhal başvurusunu kabul eder ve patoloji bölümüne başkan yapar. Gerekçesi ise çok yalındır. “Senin ünün, özgeçmişinden daha evvel geldi buraya” der kendisine ve ertesi gün işbaşı yapar babam.


Nasıl gurur duymam ki.


1974 Mutlu Barış harekatında beraberdik babamla Mağusa kentinde. Biz surların üstünde o ise seferi hastanedeydi amcam (Eski Sağlık Bakanı) Dr. Ali Atun ve (Başbakan) Dr. Derviş Eroğlu ile.


Barış Harekatı sonrası Türkiye’ye geri dönerken arabası yazlık hale dönüşmüştü. Hiçbir camı yoktu ve delik deşikti.


İlk işi artık bir parçası “Türk Kıbrıs” olana vatanı için ne yapabilirimi düşünmek oldu.


Ve buldu da.


Eylül 1975 tarihinde “Kıbrıs’ta en akılcı sanayi üniversite kurmak olacaktır” fikri ile dönemin Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’a ve Turan Feyzioğlu’na birer mektup yazdı ve onları hem bir akademisyen hem de “Kıbrıs Türk Kültür Derneği” Sekreteri olarak ikna ziyaretlerine başladı.


Sonunda başardı da.


Alınan karar, günümüz Doğu Akdeniz Üniversitesinin temelini oluşturan “Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün kuruluş çalışmalarının başlatılması oldu.


Bu nedenle kendisine  “KKTC’nin üniversiteler ülkesi olmasının fikir babası” diyorlar.


Nasıl gurur duymam ki babamla.


KKTC kendine aşık bir evladını kaybetti.


Allah Rahmet eylesin. Yattığın yer nur, mekanın cennet olsun.


Rahat uyu baba.

13 Kasım 2009
Bir çınar gitti için yorumlar kapalı
Okunma 29
bosluk

Rum mallarının değeri

Rum mallarının değeri

1974 Mutlu Barış Harekatı sonrası KKTC sınırları içinde kalan Rum mallarına Taşınmaz Mal Komisyonu’nun rekor miktarda ödeme yapmayı kararlaştırması ilk başta ürkütücü gibi gözükse de, çok dahiyane bir davranış aslında.


Bu uygulama ile gelecek hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gündemine gelecek olan Mal Tazmin Komisyonu büyük bir olasılıkla yasallık kazanacak ve mahkeme tarafından “iç hukuk” olarak kabul edilecek. Gelişmeler bu doğrultuda olursa da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin gündeminde bulunan Rumlara ait yaklaşık 1700 dosya düşerek Türklerin yönetimindeki komisyona yönlenecek.
Komisyonun vereceği her karar, bağlayacağı her dosyanın gerekçesi, güneydeki Türk malları için de geçerli ve uygulanabilir bir kıstas yaratacak.
Hem maddi, hem de tarihsel.


Özellikle bu son uygulama içinde, Nikos Severis adlı Rum işadamına, Girne’deki 42 dönümlük ve Lefkoşa’daki 9,5 dönümlük topraklarının mülkiyet hakkından vazgeçmesi karşılığında 12 milyon Sterlin, yani yaklaşık 30 milyon Türk Lirası ödenecek olması, mülklerin tazmin edilmesi kavramına yeni boyutlar getirecek.


Kurucusu olduğum SAMTAY VAKFI arşivindeki bilgiler, Nikos Severis’in ailesine ait olan un fabrikasının 24 Aralık 1963 yılında Rumların Kumsal Bölgesine yaptıkları saldırı ve katliamda, Rum birlikleri tarafından kullanıldığını ortaya koymaktadır.
Kayıtlara göre EOKA milisleri ve Yunan Subaylarının komutasındaki küçük bir Rum birliği 21 Aralık 1963 sabahı Severis un fabrikasına mevzilenmiş, fabrikanın en üst katına da kum torbalarından yüzü Türk bölgesine dönük küçük bir korugan yaparak içine 1 adet A4 tipi makineli tüfek yerleştirmişti. Bu A4 tipi makineli tüfek Severis un fabrikasının damına, ellerinde 1959 yapımı CZ vz.52/57 tipi otomatik tüfek, 1936/57 yapımı M1 Garand tipi yarı otomatik tüfek ve Stengun makineli tabanca olan Rum çetecilere, masum Türk evlerine yaptıkları saldırılarda atış desteği vermek ve Türklerin olası karşı ateşinden korumak amacı ile kurulmuştu.


Severis Un fabrikasındaki Rum makineli tüfek yuvası Kumsal katliamından hemen sonra, 26 Aralık 1963, Perşembe günü, Kıbrıs Türk Alayı’ndan gelen küçük bir ekip tarafından susturulmuş ve söz konusu Un fabrikası Türklerin eline geçmişti. O günden beridir de bu bina ve içinde yer aldığı arazi Türklerin elindedir.


Bu gerçek bana özellikle, şimdi bulunduğu yere güzel bir otel yapılmış olan Severis ailesine ait Un fabrikasının da içinde bulunduğu 9.5 dönümlük araziye niçin bu denli yüksek bir tazminat ödendiğini iyice açıklamaktadır.


Tazminatın bu denli yüksek oluşu, un fabrikasının içinde yer aldığı 9.5 dönüm toprağın değerine ilaveten fabrikanın Türklerin eline geçtiği 26 Aralık 1963 tarihinden itibaren kullanılamamasının dolayı oluşan zararın da hesaplanmasından kaynaklanmaktadır.


Bu uygulama ve tazminat olarak biçilen değerin hesaplanmasındaki kıstaslar, Kıbrıs sorunu içindeki en önemli konulardan bir tanesi olan “Mülkiyet” konusuna yepyeni bir boyut getirecektir.


Bence Türkiye bu konuda elindeki kartları dahiyane bir şekilde kullanmış ve tazminat oyununu lehine çevirmeyi başarmıştır.


Bu uygulama ile Kıbrıs’ta ilk kez tazminatlar, Rumların adada sorunların 20 Temmuz 1974 tarihinde başladığı iddialarının da gerisine, 1963 yılına kadar uzanacak.
21 Aralık 1963 tarihindeki Rum silahlı saldırıları sonucunda boşaltılan 103 Türk köyünde zorla terkedilen toprakların, evlerin ve en önemlisi de “Rum saldırıları sonrasında karartılan gençlerimizin gelecekleri”nin tazmin edilmesi de “Karşılıklık Esasına” göre gündeme gelecektir.


Severis’in un fabrikası, 26 Aralık 1963 tarihi itibarı ile tazmin ediliyorsa, 21 Aralık 1963’deki Rum saldırıları sonrasında köylerinden zorla uzaklaştırılan Türklerin taşınmaz malları da 21 Aralık 1963 tarihi itibarı ile, Kasım 1913’de yayınlanan Kraliyet emirnamesi sonrasında tapu kayıtlarında yapılan sahtekarlıkla gasp edilen Türk malları da Kasım 1913 tarihi itibarı ile tazmine edilmelidir.
Örneği artık oluşmuştur.

11 Kasım 2009
Rum mallarının değeri için yorumlar kapalı
Okunma 80
bosluk

Tazminat Türklerin de Hakkı

Tazminat Türklerin de Hakkı

Evvelki haftanın ilginç haberlerinden bir tanesi de ABD’de KKTC’de kalan Rum mülklerine ilişkin olarak Türkiye aleyhinde 400 milyar dolarlık dava açılmış olmasıydı.


ABD’deki hukukçu dostumuz David Saltzman konuyu bana aktarmış, şaka yollu da “Savunmayı da hazırlamaya başlarım inşallah” demişti. İyi Türkçe konuşuyor bay David ve Kıbrıs konusunu da çok iyi biliyor.


Çarşamba günü “KKTC’yi Koruma Derneğinin organize ettiği “KKTC’NİN STATÜSÜ” konulu sempozyuma katılmak için adamıza gelecek.


Bence ABD’de “Class Action” isimli Amerikalı bir grubun, KKTC’de mülkü bulunan Rumların mülklerini kullanmadıkları gerekçesiyle Türkiye’ye 400 milyar dolarlık hukuk davası açmaları çok iyi oldu.


Hukukçu değilim, hukuktan pek anlamam ama her davaya da kendi içinde “Karşı Dava” açılabildiğini çok iyi biliyorum.


Rumlar belli ki Kıbrıs konusunun sadece ve sadece 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı ile başladığını sanıyorlar ve yoğun Rum propagandası ile dünyanın buna kanmış olmasından dolayı da gerçeğin bu olduğunu sanıyorlar.


Gelen habere göre “Mülklerin kullanımından mahrum edilmenin, 1974’te Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yüzde 40’nın müdahale sonucu gasp edilmesiyle başladığı ve bugüne kadar devam ettiği” savunuluyor ve açılan Hukuk davasında yerlerini terk etmeye zorlanan yaklaşık 200,000 Rum göçmen ve diğerlerinin mülklerini kullanmaktan mahrum edilmelerinin bedelinin ödemesi isteniyor.


İsteyenin yüzü bir kara vermeyenin iki.


Anlaşılan artık 1955-1960 yılları arasında yaşadıklarımızın ve 21 Aralık 1963’de Türklere karşı Lefkoşa’nın Tahtakala semtinden başlatılan organize saldırı sonrasında tam 11 yıl süre ile Kıbrıslı Türklere uygulanan soykırımın sayfalarını açmak, eskilerin deyimi ile “VACİB OLDU”.


1974 Mutlu Barış harekatı ile Rumların yıllardır Kıbrıslı Türklere yaptıkları son buldu, ada iki bölgeye bölündü ve geçmişte yaşanan kötü günler de bir daha yaşanamaz deniyordu ama anlaşılan Rumlar hala daha geçmişten hiç ders almamışlar.


Rumların iddia ettikleri gibi adadaki Türk toprakları %18, Rum toprakları da %82 civarında değil. Rumlar kendilerini adanın sahipleri addettiklerinden dağları, bayırları, ovaları, dereleri, mezraları ve hazine arazilerinin tümünü de Rum toprağı kabul ediyorlar ve bunları da tapulu Rum mülklerine ilave ederek bu orana ulaşıyorlar.


KKTC Haritacılık Dairesi verilerine göre, İngiliz Egemen Üsleri, Ara Bölge ve Kilise malları da içinde olarak özel kişilere ait Rum mülklerinin toplamı 3,624,754 dönüm, toprağın %71.5’u, mevcut Evkaf malları da içinde olarak özel kişilere ait Türk mülklerinin toplamı da 1,352,792 dönüm, toprağın %26.7’si. Adadaki diğer azınlıklara ait özel mülklerin toplamı da 90,026 dönüm olup %1.8 etmektedir.  


Herşey içinde adanın %71.5’u olan tapulu Rum mülklerinin büyük bir kısmı da 1913 yılında İngiliz Sömürge İdaresinin çıkardığı “Kraliyet Emirnamesi” sonrasında tapu dairesinde yaptıkları sahtekârlıklar sonrasında elde edilen mülkler. 


Zaten çok yetenekli bir araştırma ekibi aylardır tapu kayıtları üzerinde çalışıyor. Gerçeği yakında gün ışığına çıkaracaklar. Rumların ne kadar “Ata Yadigarı” malımızı evrak üzerinde yaptıkları sahtekarlık ve tahrifatlarla gasp ettikleri de ortaya çıkacak.
 
Sadece 15 Kasım 1967 tarihinde Grivas’ın bir avuç Türkün yaşadığı Boğaziçi ve Geçitkale köylerine 5000 kişilik tam techizat ve silahlı Yunan Komando Birliği ile saldırması bile “Organize bir Soykırım” suçu.


Türkiye cumhuriyeti bunun hesabını hem Yunanistan’dan hem de Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Hükümetinden sormalıdır bu davada.
   
Türkiye Cumhuriyeti;


1963 Aralığında Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin Kıbrıs Türk halkına karşı başlattığı organize saldırılardan sonra Rumların işgal ettikleri 103 tane Türk köyünde bırakılan mülklerin ve karartılan geleceklerin, tam 11 yıl aç, susuz, elektriksiz, işsiz, parasız, pulsuz ve gelecek umutlarından yoksun bırakılmış Kıbrıslı Türklerin hesabını sormayacak mı, tazminatını istemeyecek mi;


1913 yılından beri Rumlar tarafından sahtekarlıkla gaspedilmiş yüzbinlerce dönüm Türk malının hesabını sormayacak mı bu davada.


Elbette soracak ve sormalıdır da.


Artık dünya, Kıbrıs konusunda “Mazlum” rolünü çok iyi oynayan Rumların “Sütten çıkmış ak kaşık” olmadıklarını öğrenmeli.  


Bunun gerçekten de zamanın geldi.


Hadi Türkiye, bu tam bir “Altın Fırsat”.

9 Kasım 2009
Tazminat Türklerin de Hakkı için yorumlar kapalı
Okunma 33
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar