Rumların İran’la İşbirliği

Rumların İran’la İşbirliği
Jointventure of Greek Cyprus with Iran by Ata ATUN

Rumların İran'la İşbirliği by Ata ATUN

Rum Yönetimi, işine gelince her türlü kuralı çiğnemeye alışık. Bunu yıllardır sürdürüyor ve uygulamanın arkasından da bir protesto veya yüksek sesle olumsuz bir ses çıkınca da “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” atasözümüze uygun, rezilliklerle üste çıkıyor.

Hristofyas’ın Wikileaks tarafından sızdırılan belgelerdeki Fidel Kastro’yu öven, İran’dan övgüyle söz ettiği ve NATO’ya çamur attığı ifadeleri unutulmuş değil.

AB Dışişleri Bakanları önceki gün Lüksemburg’ta gerçekleştirilen Genel Konular Konseyi’nde, AB ülkelerinin gereksinimleri için İran’dan petrol ithaline, geçen ocak ayında kararlaştırıldığı üzere, 1 Temmuz itibarıyla ambargo uygulanması konusunda uzlaştıklarından konuyu tekrar gözden geçirip tüm üye devletlere hatırlatma yaptılar.

Bu kararı hatırlamak istemeyen Kıbrıs Rum tarafı oldu sadece.

Bırakın İran’dan petrol almamayı ve ticari ilişkileri asgariye indirmeyi, daha evvelki gün İran Dışişleri Bakanı Ali Akbar Salehi 19 kişilik bir heyetle birlikte özel bir uçakla Kıbrıs’a geldi ve Hristofyas ile görüştü.

İranlı bakanın daha evvelki görevi, Atom Enerjisi Örgütü Başkanı olarak İran’ın nükleer programını yürütmekti. Adı uzun yıllar AB’nin kara listesinde, AB ülkelerinin de havaalanlarındaki “Stop List”te, yani ülkeye girişi yasak kişiler listesinde yer aldı.

Rumların niyeti, İran’ın İslam Konferansı Örgütü’nde oynadığı rol ve Türkiye’nin de KKTC’nin bu örgüt içerisinde yükseltilmesi yönünde yoğun çaba harcıyor olmasından dolayı Kıbrıs-İran ilişkilerini yüksek düzeyde tutmak ve KKTC’nin İKÖ içerisinde kalıcı yer etmesine mani olmak. Bunun için de İran’a açıkça rüşvet vermeye hazırlanıyorlar.

Kıbrıs Rum Yönetimi AB Dönem Başkanlığını kendi çıkarları için tepe tepe kullanmak kararında. Böylesi bir davranışa bu güne değin başka hiçbir AB üye devleti tenezzül etmedi, etmez de.

İran Dışişleri Bakanı Ali Akbar Salehi’nin, aracılar vasıtası ile Rum tarafına davet edilmesinin gerçek nedeni, “Sen benim sırtımı kaşı, ben de seninkini” düsturuna uygun olarak, AB Dönem Başkanlıkları süresi içinde İran’ın nükleer programı nedeniyle İran’a uygulanan yaptırımlar konusunda AB karar merkezlerinde arabuluculuk yapmak ve ambargoyu hafifletecek veya da ambargonun uygulanmasını yavaşlatacak engeller yaratmak karşılığında İran’ın da İKÖ içinde KKTC’ye karşı tavır almasını sağlamak.

Dünkü görüşmede Ali Akbar Salehi, Güney Kıbrıs ile İran arasında ticari ve ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi yöntem ve mekanizmalarının bulunması “kisvesi altında” AB dönem başkanlığını devralmaya hazırlanan Güney Kıbrıs’tan, İran’ın nükleer programı nedeniyle ülkesine uygulanan yaptırımlar konusunda AB Komisyonlarında ve karar merkezlerinde arabuluculuk yapmasını istedi, Hristofyas’da karşılığında Ali Akbar Salehi’den İKÖ’de KKTC’nin üyelik seviyesinin gözlemcilikten, asil üyeliğe çıkarılmasına mani olmasını ve İran’ın KKTC ile hiçbir şekilde ilişki kurmamasını talep etti.

İsteyenin yüzü bir kara, vermeyenin iki kara.

Özellikle de Kıbrıs Rum tarafının ekonomik olarak batağa saplandığı bu dönemde, AB’nin “Destek Mekanizması”ndan parasal yardım isterken, Rusya’dan da aynı talepte bulunması AB yöneticilerini çileden çıkarmış durumda, aynen İran’a uygulanan ambargonun Rumların tarafından kırılmak istenmesindeki gibi..

Rusya Devlet Bakanı Vladimir Putin’in hararetli destekçisi ve AB üyesi 27 ülke arasındaki tek komünist lider konumunda olan Hristofyas AB’ye karşı her zaman ikircikli davranışlarda bulunuyor. AB’nin karar mekanizmaları ise bu kaçak dövüşten ve ikiyüzlü davranıştan çok rahatsız.

Almanya Başbakanı Angela Merkel’in Hıristiyan Demokrat Parti Ekonomi Konseyi Başkanı Kurt Laouk, Avrupa Destek Mekanizması’na (EFSF) başvurmasının ardından ‘Güney Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını devralmaması gerektiği’ni söylemesi ve bu düşüncesini de “Sosis deposunun başına köpek getirilmesi” şeklinde açıklaması ise boşuna değil. Çünkü Rumlara hiç güvenleri yok…

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

29 Haziran 2012

28 Haziran 2012
Rumların İran’la İşbirliği için yorumlar kapalı
Okunma 81
bosluk

AB Dönem Başkanı Batık Devlet

AB Dönem Başkanı Batık Devlet

 

Cyprus: The Bankrupt President of the EU Council by Ata ATUN

AB Dönem Başkanı Batık Devlet by Ata ATUN

1 Temmuzda AB’nin Dönem Başkanlığını devralacak olan Kıbrıs Rum tarafının gidişatı pek parlak değil.

Mali yönden tamamen batmış durumdalar.

Aynen Yunanistan gibi, geçmişte çalışmadan elde ettiği paraları çarçur ettiği için şimdi bunun acısını çekiyor. Ekonomi sitelerinden bu bilgileri aldıkça karınca ile zirziro (Ağustos böceği) hikayesi geliyor aklıma…

Esas konumuza geçmeden bir konuyu vurgulamamız gerekiyor; Ülkemizde bol sayıda Grekofil yani “Rum Hayranı” var. Ben köşemden gerçekleri dile getirdikçe hep birlikte bana saldırıyorlar. Adadaki komşumuzla ilgili niye böyle yazıyormuşum!

‘Şovenistlikten’ (her ne demekse) ve milliyetçilikten vazgeçmem gerektiğini salık veriyorlar akıllarınca!

Hoşlarına gitmeyen doğruları yazmanın suç olduğunu, yazılan doğruların şovenistlikle veya da milliyetçilikle yaftasını hak ettiğini bu “Grekofil”lerden öğrendim. Nedense Rumları köşeye sıkıştıracak soruların sorulması işlerine gelmiyor.

Bu Rum hayranlarının beyinleri o denli yıkanmış ki, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti içinde yer alan Türkiye’nin Garantörlüğünün sadece Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilgili olduğunu Kıbrıslı Türkleri kapsamadığını söyleyebilecek denli gerçeklerden uzaklar. Öyleyse neden ve niçin Yunanistan da garantör? Kıbrıs adası ile Yunanistan’ın bağı ne ki garantör olmuş diye sorduğumda ise verilebilecekleri bir yanıtları yok.

Konumuza dönelim; Kıbrıs Rum Yönetiminin mali durumu o denli kötü ki, finansal yardım için AB’ye başvuru yaptılar dün. Başkan oldukları dönemde “kurtarma paketi istemeyi” herhalde olmayan gururlarına yediremediler.

Bu gelişmenin arkasından uluslararası kredi değerlendirme kuruluşu Fitch, Kıbrıs Rum Yönetiminin kredi notunu zibil yani “çöp” derecesine indirdi. Açıkçası Fitch yatırımcılara, “Sakın Kıbrıs Rum tarafında yatırım yapmayın, faizi ne olursa olsun kredi de vermeyin” diyor Rumlara layık gördüğü bu notu ile.

Fitch’den önce dünyanın diğer saygın kredi değerlendirme kuruluşları Standard and Poor’s (S&P) ocak ayında, Moody’s ise 13 Haziran’da Güney Kıbrıs’ın kredi notunu “Değersiz”e düşürmüştü.

Kurtuluş için gereksinim duyulan kurtarma paketinin boyutu, ülkenin yıllık toplam üretimin neredeyse dörtte birine denk. Üstelik te sıkı sıkıya Yunanistan’a bağlı. Yunanistan’daki durumun daha da kötüleşmesi halinde Kıbrıs Rum tarafının da mali durumu kötüleşecek, kredi notu da daha aşağılara çekilecek. Herhalde şimdiki “Değersiz” notundan da daha aşağıda “Batak” veya “İflas” diye bir not daha var ki, o seviyeye inecek.

Bu “zibil” seviyesindeki not ile Kıbrıs Rum yönetiminin uluslararası piyasadan almak isteyeceği borca uygulanacak faiz, kısa vadeli ve çok yüksek düzeyde iki haneli bir sayı olacak, aynen tefecilerden alınan borç gibi.

Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan, İrlanda, Portekiz ve İspanya’nın ardından kurtarma paketi için Avrupa Birliği’ne başvurma kararı alan beşinci Euro ülkesi oldu.

Bundan sonra gelinecek aşamada egemenliği ve özgürlüğü AB’ye teslim etmek var aynen Yunanistan’da olduğu gibi. Şu anda Yunanistan’da adına “Troyka” denilen üçlü komisyon, “Devlete yapılan İstihdamları ve İşten durdurmaları, Vergilerin arttırılmasını ve Alınması gereken ekonomik tedbirlerin uygulanmasını” kontrol ediyor ve bu konuda tek yetkili ve tek söz sahibi. Yunanistan için bu koşullarda kurtarma paketi hazırlandı ve mali yardım yapıldı.

Şimdi benzeri bir uygulamada Kıbrıs Rum Yönetiminde devreye girecek. Bunun için de ilk aşamada geçici olarak “Avrupa Finansal İstikrar Fonu” (EFSF) kullanılacak, daha sonra da yetkiler Avrupa İstikrar Mekanizması’na devredilerek yardım alınacak.

Kısacası, AB’nin parası ile göstermelik olarak AB Dönem Başkanlığı yapacak “batık” Kıbrıs Rum Yönetimi, aynen Türkiye’nin Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın Kıbrıs Rum Hükümetinin başkanlığını “23 Nisan’da başkanlık makamına oturtulan çocuklar gibi” benzetmesinde olduğu gibi…

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

27 Haziran 2012

26 Haziran 2012
AB Dönem Başkanı Batık Devlet için yorumlar kapalı
Okunma 114
bosluk

Rumlar Daha Çok Ağlar

Rumlar Daha Çok Ağlar
Greek Cypriots will Cry Even More by Ata ATUN

Rumlar Daha Çok Ağlayacak by Ata ATUN

Kıbrıslı Rumlar, AB Dönem Başkanlığı görev günü yaklaştıkça ağlamanın dozunu da iyice arttırmaya başladılar. AB Dönem Başkanlığını devralacakları tarih olan 1 Temmuz 2012 Pazartesi gününü Türkiye’yi önlerinde diz çöktürecekleri ve yılların intikamını alacakları hayaliyle yaşayan komşumuz diz çökecek olanın kendileri olduğunu anlayınca hüzne büründü.

Yunanistan’ın şantajı ile AB’ye girerek, tüm Avrupa Birliği üyelerini arkalarına alacaklarını ve Türkiye’ye kafa tutacaklarını hesaplamışlardı. Zannediyorlardı ki, kendileri AB’ye girince Türkiye karşılarında el pençe, iki büklüm duracak, bunlarda Türkiye’yi sustalı maymun gibi karşılarında oynatacaklardı!

Düşündüklerinin aksine, Kıbrıslı Rumları adam yerine koymayan, muhatap bile almayan Türkiye oldu.

Türkiye’nin Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın Kıbrıs Rum Hükümetini muhatap almaması ve üstelik bir de “Yarım devlet” diye tanımlaması Rumları çılgına çeviriyor.

Sayın Bağış’ın tanımlaması çok doğru.

Kıbrıs Rum Hükümeti 1963 yılında, 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin Kurucu ortağı olan Kıbrıslı Türkleri silah zoru ile dışarı atarak hükümeti gasp etmiş olan “Yarım bir devlet.” Diğer yarısı yönetimde yer alana dek, beğense de beğenmese de bu “Yarım devlet” sıfatını taşıyacak.

Rum Dışişleri Bakanı Markulli’nin “Türkiye’nin AB Konseyi’ne karşı tavrı yüzünden ikinci sınıf dönem başkanlığını kabul etmeyeceğiz” açıklaması tam bir naçar yakınması.

Markulli “Türkiye, 2012’nin ikinci yarısında Başkanlık’la hiçbir ilişki kurmayacağı tehdidinde bulunarak Kıbrıs dönem başkanlığını engellemeye karar verdi” sözleri ile de tüm çaresizliğini ortaya koyuyor.

Halbuki onun hayalleri başkaydı. Türkleri ezmek için ne planlar yapmıştı bu süreç içinde.  Bu çirkin kadının kalbi, Limasol’da birçok Türk’ün kanına girmiş olan EOKA’cı babasından kendisine miras kalan Türk düşmanlığı genleri ile Türklerin elini sıkmayacak denli nefret dolu, aynen diğer Rum politikacılar gibi…

AB dönem başkanlığını 1 Temmuz’da devralmaya hazırlanan Kıbrıs Rum Yönetimi, başkanlığı bütünüyle üstlenemeyeceğini açıklayarak, AB kurumlarından istisna ve şu anki dönem başkanı Danimarka’dan yardım talep etti. Çünkü 1 Temmuz – 31 Aralık tarihleri arasında 700′den fazla toplantıya başkanlık etmesi gereken Kıbrıs Rum Hükümeti’nin kalifiye elemanı ve yeterli personeli yok.

Üstelik bu toplantıları organize edecek parası da yok.

Nüfusu Kıbrıs Rum Yönetiminden daha az olan Lüksemburg bile AB’den istisna istememiş, dönem başkanlığını başarı ile tamamlamıştı.

Ama Rumlar Dönem Başkanlığını layığı ile yapamayacaklarını şimdiden açıkladılar ve yardım istediler. Avrupa Birliği koridorlarında da “AB dönem başkanlığı gömleğinin şimdiden Kıbrıs’a büyük geldi” şeklinde yorumlar yapılıyor. “Başımıza Kıbrıs belasını sardılar, şimdi de temsilen dahi olsa Dönem Başkanlığını bile yapmaktan acizler” konuşmaları duyuluyor kulislerde.

Kulislerde konuşulanlar yalan değil. O denli aciz durumdalar ki, 5 Temmuz gününde AB Dönem Başkanlığını devralmalarını kutlayacakları yer, Kıbrıs adası içinde yer almasına rağmen İngiliz Üsleri topraklarındaki Kurio Antik Tiyatrosu’nda olacağı için Rum polisleri silahlı giremeyecek oraya.  Polislerine silah taşıttıramayacak denli zavallı durumdalar. Hem zavallı hem de kafasız.

Üstelik “Mali Olarak” da batmış durumdalar.

Dünya’nın saygın finans kuruluşları Kıbrıs Rum Yönetimini “Çöp kadar değersiz” sınıfına koydu daha geçenlerde.

Bir zamanlar kendilerini, “bıyıklarını palanın bile kesemeyeceği” denli güçlü hisseden Kıbrıslı Rumları şimdi aynen “Adı Büyük, Şeyi Kovuk” atasözümüzde kastedilen kişilere benzetiyorum.

Ah’ları gitmiş ama geriye ‘Vah’ları bile kalmamış. Batıp gitmişler.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

25 Haziran 2012

24 Haziran 2012
Rumlar Daha Çok Ağlar için yorumlar kapalı
Okunma 99
bosluk

The Greek Tell-a-Tale

The Greek Tell-a-Tale

The island of Cyprus was already divided in to two, far before 1974.

The physical division of Nicosia took place in 1956 when the is-land was under British colonial rule. Colonial Government erected a barbed wire division between the Greek and Turkish community in the city of Nicosia, known as the “Mason-Dixon Line” after the first inter-ethnic clashes. 

This was the maiden division of the city and plantation of the partition seeds in the island.

Later, in 1958, renewed and more protracted interethnic violence flared up and led once more to a division of the capital and the island. From that time onwards, both communities established separate municipal councils and the issue of whether the municipalities were to be separate or not was left open in the 1960 Cyprus Constitution.

In 1958, following the eruption of interethnic clashes and the proposal of a partitionist plan by the British Government, the Greek community, led by Archbishop Makarios, accepted a solution of limited independence whose basic premises had been elaborated in Zurich by the Governments of Greece and Turkey.

The constitution in particular, categorized citizens as Greeks or Turks. Elected positions were filled by separate elections. Separate municipalities were established in each town and separate elections were to be held for all elected public posts.

The posts filled by appointment and promotion, such as the civil service and police, were to be shared between Greeks and Turks at a ratio of 7:3. In the army this ratio rose to 60 to 40. The President was designated Greek and the Vice President Turkish, each elected by their respective community. In the House of Representatives fiscal, municipal and electoral legislation required separate majorities.

Since then the life styles of both communities in the island of Cyprus were already separated.

In 1963, after the Turkish members of the House of Representa-tives had rejected the one sided budget, aiming investments only to Greek sectors of the island, President Makarios decided to convert the bicommunal Cyprus Government into Unitary Greek Majority Govern-ment by violent force. In December 1963, as per the AKRITAS plan, which was designed by P. Yorgadgis, and T. Papadopulos on 1961, interethnic tensions rose artificially by the provocations of the Greek police and militia, and armed clashes broke out. Turkish civil servants were kicked out from their posts and Parliamentarians from House of Representatives.

The Cyprus Government of the Greek majority encouraged armed Greek civilians to take part in the clashes and in a very short period 103 Turkish villages were grounded and their inhabitants, who man-aged to save their lives, fled to Turkish enclaves.

The Turkish enclaves, which formed the roots of the division on the island, were only 3% of the total area of the island and was like an open prison. A Turkish Cypriot genocide was put in effect and freedom of movement, property ownership and employment was restricted to Turkish Cypriots from 1963 to 1974.

There are two communities on the island since than and they speak of themselves as Turkish Cypriots and Greek Cypriots. Greek Cypriots belong to the Greek Orthodox Church, speak Greek and share the culture of their motherland Greece, whereas Turkish Cypriots are Moslems, speak Turkish and assume their motherland Turkey’s values. The two communities do not have the feeling of belonging to a Cypriot nation and they have been completely separated.  

The island was divided by the Greeks on 1963 and not by the Turks on 1974, as most of the people thinks so. 

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com 

June 22, 2012

22 Haziran 2012
The Greek Tell-a-Tale için yorumlar kapalı
Okunma 126
bosluk

AB Türkiye İlişkilerinde Yeni Dönem

AB Türkiye İlişkilerinde Yeni Dönem
AB Türkiye İlişkilerinde Yeni Dengeli Dönem by Ata ATUN

AB Türkiye İlişkilerinde Yeni Dengeli Dönem by Ata ATUN

Dün Lüksemburg’da toplanan “AB İstihdam, Sosyal Politika, Sağlık ve Tüketici İşleri Konseyi” (EPSCO) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına “Vize Muafiyeti Verilmesi” konusunda komisyonu yetkilendirdi. Aslında bu yetkilendirme şimdilik tek taraflı oldu.

Buna bir nevi karşılıksız yetkilendirme de denilebilir.

COREPER, yani Avrupa Birliği’nin tarım alanı dışındaki tüm konularda çalışmalarını yapan Büyükelçiler düzeyinde katılım sağlanan daimi temsilciler grubu, Türkiye’nin “Geri Kabul Anlaşmasını” (GKA) yürürlüğe koymasını beklemeden Türkiye ile vize muafiyetinin başlaması için ileri doğru bir adım atarak AB ile Türkiye arasında “Vize muafiyeti” sürecini başlattı.

Kaçak göçle mücadelede Türkiye’nin desteğine gereksinim duyan AB, vize muafiyeti müzakerelerini yürütmesi için AB Komisyonu’na yetki vermeyi onaylarken, Türkiye de “Geri Kabul Anlaşması”nı sadece parafe etmeyi kabul etti.

Türkiye daha önce belirlediği vize politikasından hiç geri adım atmadı ve atmayı da kabul etmiyor. Bu nedenle de AB’nin teklif ettiği ‘Vize Kolaylığı’ önerisini, “Ya vizesiz dolaşım ya da hiç” yanıtı ile reddederek, gerisin geriye iade etti.

Bana göre çok önemli bir gelişme ve sıkı bir duruş.

Neredeyse son 200 yıldır Osmanlı Devleti ve küllerinden yeniden doğan Türkiye tarafından Avrupa’ya karşı böylesi bir duruş hiç sergilenmedi.

Ekonomik krizle boğuşan ve saygınlığından epeyi yitirmiş bulunan AB’nin, dinamik ve bölgenin aktörü olmuş Türkiye’ye gereksinimi var ve saklanacak bir durum olmaktan çıktı. Türkiye bu gereksinimin bilincinde. Tabi dünya da.

Türkiye’nin, AB’nin her sıkıştığında sözünden dönme sabıkasından dolayı, AB’ye pek bir güveni yok. Bu nedenle de Türkiye, ‘Geri Kabul Anlaşması’ ile ‘Vize Muafiyeti’nin eş zamanlı uygulanmasını istiyor. İkisini de birbirine bağladı ve bağlı olmasında da ısrarlı.

AB, Vize muafiyetinde ne kadar geri adım atarsa Türkiye de aynı oran ve düzeyde Geri Kabul Anlaşmasının uygulamasında geri adım atacak veya uygulamayı sulandıracak.

Vize muafiyeti ve eşzamanlı uygulanmasından yana olan Türkiye, AB’nin daha önce defalarca yaptığı gibi önce taahhütte bulunup sonra geri adım atma olasılığını da devre dışı bırakacak politikalar geliştirdi ve halen de geliştiriyor.

Bu nedenle de Türkiye, sürecin başlangıcından itibaren “yetkiye paraf, eylem planına imza ve uygulamaya uygulama” politikasını yürütüyor. Göze göz, dişe dişte kararlı.

Türkiye bu aşamada “Geri Kabul Anlaşması”nı imzalamak için AB Komisyonu’nun 1 yıl içinde sunacağı ‘Vize Muafiyeti Eylem Planı’nı (VMEP) bekleyecek ve ona göre ileriye doğru bir adım atıp atmamanın kararını verecek.

Türkiye bu aşamada, ‘Vize Muafiyeti Eylem Planı’nın hayata geçirilmesiyle birlikte ‘Vizesiz Seyahatin’ başlamasını bekliyor. AB tarafından istediği adımlar atılıp, talepleri yerine getirildiği vakit ‘Geri Kabul Anlaşması’nı uygulamaya koyacak.

Vizesiz Seyahat ve Geri Kabul Anlaşmasının eşzamanlı olarak uygulamaya girmesi 2015 yılının bahar aylarını bulabilir.

Tabii AB içinde bu uygulamadan gocunan ülkeler de var. Kendileri verdikleri sözden dönünce pişkin pişkin gülen, ama başkalarına çatık gözle bakmayı adet haline getirmiş ülkelerin, biraz çekimser olduğu söyleniyor. Bu ülkeler vize muafiyeti için eylem planına ilaveten ‘Geri Kabul Anlaşması’nın da bütünüyle aynı gün ve saatte uygulamaya girmesini talep ediyor.

Bunlar kim mi? Almanya, Hollanda ve Avusturya.

Fransa ise bu konuda Sarkozy dönemindeki olumsuz tavırlarını bir kenara bıraktı. Yeni başkan Hollande, Türkiye’nin Fransa’ya uyguladığı yaptırımların yarattığı olumsuzlukların farkında ve bu nedenle de bu ülkelerin yanında yer almadı, Türkiye karşıtı tavır takınmadı. Fransa’nın bu yapıcı tutumundan dolayı da Türkiye’nin yaptırımlarının kademe kademe gündemden ve uygulamadan düşürülmesi süreci de başlatılıyor.

Sırada İsrail var. AB ile paraf edilen bu anlaşma ile pek bir ilgisi yok ama Türkiye ile ilişkilerini tekrar eskiden olduğu düzeydeki “Müttefik” seviyesine getirebilmek için fırsat kolluyor, araya aracılar koyuyor.

Kahve falı bu konuda 2013 diyor…

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

22 Haziran 2012

21 Haziran 2012
AB Türkiye İlişkilerinde Yeni Dönem için yorumlar kapalı
Okunma 85
bosluk
  • Sayfa 1 ile 3
  • 1
  • 2
  • 3
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar