Müzakereler Nereye Kadar

Müzakereler Nereye Kadar
President Eroglu for Peace on Cyprus by Ata ATUN

Barış İçin Çabalayan Cumhurbaşkanı Eroğlu by Ata ATUN

Kıbrıs’ta müzakerelerin resmi olarak her ne kadar 1968 yılında başladığı söylense de gayri resmi başlama tarihi 1 Ocak 1964. O sabah Makarios ile rahmetli liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ün, yüz yüze barikatların karşılıklı olarak kaldırılması konusunun görüşmesi ile başlamıştı gõrüşmeler.

Makarios,- herhalde yılbaşı kutlamalarında şarabı fazla kaçırmış olmalı ki- önce 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nı “iptal ettiğini” açıklamış sonra da rahmetli liderimiz ile görüşmeye oturmuştu. Sonrasında garantör devletler olan Türkiye ve İngiltere Makarios’a, “senin böyle bir yetkin yok, Anayasayı iptal edemezsin, gelir tekrardan anayasayı yürürlüğe koyarız” deyince öğleye doğru çark etmiş, yanlış anlaşıldığını savunarak anayasayı iptal kararını geri almıştı.

Almaya almıştı ama kafasına da, Kıbrıs adasının tümüne hakim olmak, Türkleri adadan atmak ve 1950 yılında Başpiskoposluk yemini ederken adayı Yunanistan’a bağlamak için verdiği yemine sadık kalmayı taktığı için, adayı kan gölüne döndürmüş, Türklere soykırım uygulaması başlatmıştı.

Türkiye’nin müdahalesi, Kıbrıs konusuna koyduğu ağırlıktan ve Yunanistan’a verdiği ültimatomdan sonra Kıbrıs sorunu ile ilgili ilk görüşme 3 Haziran 1968 günü Beyrut’ta yapıldı.

Makarios 1960 Anayasasında Kıbrıslı Türklere verilen hakların tümünü kaldırmak, Kıbrıslı Türkleri azınlık statüsüne sokmak ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yapısını üniter bir Rum devletine dönüştürmek amacı ile görüşmeleri sürdürmek isterken, Kıbrıslı Türkler sadece ortaklıklarının devam etmesini ve güvenlik içinde yaşamayı istiyorlardı.

Kıbrıslı Rumlar BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 tarihinde aldığı 186 numaralı geçici kararla adanın tek tanınan devleti payesini ele geçirince müzakereleri kendi istekleri yerine gelene kadar sürdürme politikası gütmeye başladılar.

Bu nedenle de müzakereler lastik gibi uzayarak günümüze kadar geldi. Rumlar uluslararası tanınan devlet olmak statüsünü ve olanağını, suiistimal derecesine varacak sekilde sonuna kadar kullanabildikleri için de müzakerelerin nereye kadar süreceği ve nerede duracağı hala belli değil.

Makarios’un 1972 yılında, Kıbrıs adasının Karpaz bölgesinde, o dönemin en büyük Rum köylerinden bir tanesi olan Yeni Erenköy (Yalusa) köyündeki mitingde söylediği “Türklerle yaptığımız müzakereleri, Türkiye’nin batışına kadar sabırla sürdüreceğiz ve Türkiye’ye batarken bir tekme de biz vurup adayı tamamen ele geçireceğiz” görüşüne sıkı sıkıya bağlı kalan halefleri, bu güne değin bu tavsiyeyi tuttular ve müzakereleri sonuç alınmayacak şekilde, “Türkiye’nin batışını beklemek” hedefi ile sürdürdüler.

Bu nedenle de müzakerelerde ne hakem istiyorlar, ne de zaman takvimi.

Ama Rumların tüm beklenti ve dualarına karşın Türkiye batacağına Yunanistan battı. Herhalde dualar yanlış yere gitti ki, şimdi de Kıbrıs Rumları batmanın eşiğine geldiler.

Etme bulma dünyası demişler. Kıbrıslı Türklerin tabiri ile “Allah yukarıda gonnara toplamıyor”. İlahi bir adaleti var ve Kıbrıs Rumlar şimdi 1963-1974 yıllarında Kıbrıslı Türklere uyguladıkları soykırımın bedelini ödüyor.

Bölgenin gerek ekonomik, gerekse de askeri ve politik olarak en güçlü devleti olan Türkiye’nin AKP hükümeti, iki yıl evvel müzakerelerin bir son çizgisi olması gerektiği görüşünü ortaya attı ve çeşitli platformlarda bu görüşü sık sık dile getiriyor.

Aynı şekilde 18 Nisan 2010 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilen Dr. Derviş Eroğlu da, seçildiği günden itibaren müzakerelerin ucunun açık devam edemeyeceğini ve bir son tarih konulması gerektiğini dile getirmeye başladı.

Mayanın artık tuttuğu gözüküyor.

BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer’ın dün yaptığı açıklamada günümüzden 2013 Rum Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar hiçbir prosedür olmazsa Türk tarafının müzakerelere, yeni şartlar koymak üzere  geleceğini dile getirmesi, Mart 2013’de yeniden başlaması planlanan Kıbrıs müzakerelerinde, Türk tarafının konumunun bu günkünden çok farklı olacağını ve müzakereler belli bir süre içinde bitirilemezse KKTC’nin masadan farklı bir kimlikle kalkacağına işaret etmekte, hem de resmi BM ağzından.

Şayet bu gerçekleşirse, Kıbrıs Türk tarihinde ve Türkiye’nin dış politikasında çok önemli bir gelişmeye kapı açılacak.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

1 Ağustos 2012

 

31 Temmuz 2012
Müzakereler Nereye Kadar için yorumlar kapalı
Okunma 155
bosluk

Sol Partilerin Başarısızlığı

Sol Partilerin Başarısızlığı

 

AKEL Bankrupted Greek Cyprus by Ata ATUN

Sol Partilerin Başarısızlığı by Ata ATUN

Sol görüşlü partilerin iktidarları döneminde başarısız oldukları, son zamanlarda dünyada yüksek sesle dile getirilen ve arkasında durulan görüşlerden biri.

AB’ye üye devletlerin önde gelen politikacıları zaman zaman bu görüşü dile getiriyorlar.

Genel kanı, sol görüşlü siyasi partilerin iyi muhalefet yaptıkları, güzel ve cicili bicili sözler bulup, sloganlar yarattıkları ama iş başa düşüp iktidara geldikleri vakitte son derece başarısız oldukları şeklinde.

Kıbrıs’ta bu görüşü doğrulayan ve örnek olacak uygulama geçmiş iktidar döneminde yaşandı.

KKTC’deki sol parti iktidarı o denli başarısızdı ki, yanlış uygulamadan ve kaynağı düşünülmeden yapılan harcamalardan dolayı hazine kısa bir süre içinde boşalmış, Devlet iflas noktasına gelmiş ve hazine bir yıllık vergi gelirinin neredeyse üçte ikisi kadar bir meblağa denk gelecek miktar büyüklüğünde borca sokulmuştu. Tüm bunlara ilaveten de Türkiye’den her yıl yapılan mali yardımların 2014 yılına kadar uzanan dilimleri de peşin kullanılıp harcanmıştı.

Düzlüğe çıkabilmek ve batıştan kurtulmak için bir dizi ekonomik önlemler almanın şart olduğu iyice belirginleşince, baştaki sol iktidar hükümeti, düzlüğe çıkabilmek için gerekli olan acı reçeteleri uygulamamak ve tedbir kararlarının altına imza atmamak için çareyi kaçmakta ve seçimleri erkene almakta bulmuştu.

Nitekim de öyle oldu ve erken alınan seçimlerden sol iktidar hezimetle çıktı. Hem halkın desteğini hem de KKTC Meclisindeki Milletvekili sayısının neredeyse beşte ikisini kaybetti.

Şimdi aynı ortam Kıbrıs’ın güney kesiminde oluştu.

İktidardaki Komunist görüşlü AKEL partisi şimdi tamamen aynı durum ve konumda.

Partinin ismi çok vurucu. “Emekçi Halkın İlerici Partisi”. AKEL’cilere göre kendilerinden olmayan herkes gerici,sadece onlar ilerici.

Aynen bizde, KKTC’de de aynı mantık, aynı görüş geçerli. Söz konusu sol partiden olmayan herkes gerici, sadece kendilerinden olanlar ilerici. Devleti batıracak denli ileriye gidebildikleri için kendilerini öyle addediyorlar herhalde.

Kıbrıs Rum tarafı iflasın eşiğine geldi.

İngiliz ve ABD’li ekonomistlere göre Yunanistan, 20 Ağustos sonrasında her an ekonomik iflasını ilan edebilirmiş. Anası iflas ederde, yavrusu etmez mi. Yunanistan batınca, Kıbrıs Rum tarafının da kısa bir süre sonra batacağı kesin.

Kıbrıs Rum Yönetimi iflastan kurtuluş için AB’den mali yardım isteyince, ekonomiyi AB’nin gönderdiği ve adına “Troyka” denen heyet teslim aldı.

Troyka’nın almak istediği tedbirler çok acı. Maaşlar inecek, 13. maaş kalkacak, emekli maaşlarından kesintiler yapılacak, devlete istihdam duracak, birçok çalışan emekli edilecek veya işten durdurulacak, arpalık halindeki KİT’ler özelleştirilecek ve saire.

Hristofyas ve AKEL, ekonomik iflastan kurtuluş için bunları yapmanın kaçınılmaz olduğunu bildiği halde yapmak istemiyor. Troyka ile böylesi bir anlaşmanın altına da imza koymayı ise hiç düşünmüyor. Böylesi bir kararın altına AKEL adına konacak imza, AKEL’in karizmasını bırakın çizmeyi, tamamen yok eder.

Mali bataktan kurtuluş için Rusya ve Çin’den de hiçbir olumlu yaklaşım yok.

Seçimlere de daha altı buçuk ay var.

Herhangi bir mali tedbir almadan seçimlere kadar devletin ayakta durması da olanaksız. Seçimlere kadar olan zaman çok uzun.

Üstelik Troyka her hangi bir şekilde zaman uzatımını kabul etmiyor ve derhal bu uygulamaların yürürlüğe konarak 2013 başına kadar bir milyar Euro’luk bir tasarruf yapılmasını istiyor.

Geriye bir tek uygulama kalıyor.

Aynen KKTC’deki yoldaşları sol parti gibi, herhangi bir acı tedbirin altına imza atmamak, maaş kesintilerinin ve diğer tedbirlerin uygulayıcısı olmamak için seçimleri öne almak ve karizmayı çizdirmemek için bu sorumluluktan kaçmak.

Büyük bir olasılıkla AKEL ve ruhani Başkanı Hristofyas, seçim için 2013 Şubatını beklemeyecekler ve tarihi erkene alarak, Cumhurbaşkanı seçilemeyecek bir kişiyi de aday gösterecekler.

Sonra ne mi olacak. Sütten çıkmış ak kaşık gibi, ülkenin kurtuluşu için acı tedbirlerin altına imza atanları eleştirmeye başlayacaklar, tıpkı bize olduğu gibi…

İşte buna “Politika” diyorlar.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

30 Temmuz 2012

29 Temmuz 2012
Sol Partilerin Başarısızlığı için yorumlar kapalı
Okunma 84
bosluk

YDÜ Öğrencilerinin Bilgilenme Ziyareti

YDÜ Öğrencilerinin Bilgilenme Ziyareti

 

YDÜ Öğrencilerinin Bilgilenme Ziyareti

YDÜ Öğrencilerinin Bilgilenme Ziyareti

Yakın Doğu üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü son sınıf öğrencileri, yaz okulunda Prof. Dr. Ata Atun’un verdiği “Çelik Yapılar” dersinde okutulan teorik bilgilerin uygulamasını yerinde görmek ve incelemeler yapmak amacı ile Pepsi Kola şirketinin Lefkoşa Sanayi Bölgesinde inşa ettiği 1800 m2 dolum tesisi ve ambar ile Ofsetsan şirketinin Alayköy Sanayi bölgesinde inşa ettiği 1500 m2  kapalı alanı kaplayan yeni ambarını ziyaret etti.

Türkiye’nin tanınmış sanayici şirketlerinin sahipleri olan Sipahioğlu ailesine ait Pepsi Kola şirketinin tamamen çelik malzemeden yapılan üretim amaçlı yeni ambarını ziyaret eden öğrenciler, ambarı inşa eden Serman Metal Ltd. sahibi Servet beyden gerekli teknik yapım bilgilerini almışlar ve çelik profil ebatlarının nasıl tespit edildiği, yerlerine nasıl konduğu, vida boyları, zemin dökümü ve kullanılan çelik malzemenin hangi kıstaslara göre seçildiği hakkında  bilgileri almışlardır.

Yapılan ambarın çatısı üzerine 1 Megavatlık fotovolatik elektrik üretim sisteminin kurulması ile yaklaşık üçyüz eve yetecek kadar elektrik enerjisinin üretileceği, çatının ve yan duvarların Kıbrıs koşullarına uygun olarak yalıtımının yapılması ile yazın soğutmak ve kışın ısıtmak için gerekli olacak enerjiden yüzde altmış tasarruf sağlanacağının bilgisini alan ve uygulamasını gören Yakın Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğrencilerine Pepsi Kola şirketi, eğitim amaçlı ziyaretin sonrasında tüm öğrencilere ünlü içeceğinden ikram etmiştir. Pepsi Kola şirketinin KKTC’de üretim ve ihracata yönelik yatırımlar yapması, güneş enerjisine yönelik teknolojiyi getirmesi YDÜ öğrencilerini çok etkilemiştir.

Ofsetsan tesisine yapılan ziyarette öğrencileri, bizzat şirket yöneticisi Sayın Mehmet Candemir karşılamış ve öğrencilere, inşaatı yapan Servet bey ile birlikte, inşaat ile ilgili tüm bilgileri vermiş, zemin izolasyonu konusunda da uygulamaya koydukları en son teknoloji, hijyen gereksinimini ve yük taşıma kurallarını birlikte yerine getiren zemin kaplaması hakkında detaylı bilgilendirmede bulunmuştur.

29 Temmuz 2012
YDÜ Öğrencilerinin Bilgilenme Ziyareti için yorumlar kapalı
Okunma 217
bosluk

Orta Doğu’daki Fırtına

Orta Doğu’daki Fırtına
The Fire in the Middle East by Ata ATUN

Orta Doğu’daki Fırtına by Ata ATUN

Tunus’ta geçen sene Arap baharı adı ile başlayan esinti, bölgemize gelene kadar fırtınaya dönüştü.

Ortalığı kırıp geçiriyor, yakıp yıkıyor.

Suriye’nin eski devlet başkanı Beşşar Esed’in iktidarı bitti.

Eski diyorum çünkü geleceği aynen Kaddafi gibi olacak eğer tedbirli ve sağduyulu davranıp, şimdi, gerek Rusya gerekse Arap Birliği, ailesi ve elindeki serveti ile sağ salim Suriye’yi terk etmesine izin verdiği bu büyük ama çok kısa vadeli olanağı ve zaman dilimini akıllıca kullanmazsa.

Rüzgarın estiği yön belli.

Esed illaki gidecek, Suriye illaki bölünecek.

Suriye’de, bu güne değin zorla bir arada tutulmuş etnik gruplar yaşamakta.

Özellikle Esed ailesinin içinden geldiği Nusayriler çoğunluğu oluşturmuyor.

Kürtler, Türkmenler, Sunniler, Şiiler ve Hristiyanlar bölgesel olarak yaşıyor Suriye’de.

Baba Hafız Esed, kırbaçla, dayakla, baskıyla ve Gizli Servisin uyguladığı işkenceyle Suriye devletini bir arada tutmaya başarmış ve iktidarını güya dikensiz bir şekilde sürdürebilmişti.

Hafız’ın ölümünden sonra zorla Suriye Meclisi tarafından Suriye Devlet Başkanı seçilen oğul Beşşar Esed’de aynı taktiği ve yöntemi uygulamak istedi ama internet, uydu yayınları ve küreselleşme gibi dış etkenleri dikkate almayınca veya da “ben dokunulmazım, ben ne istersem o olur” havasına girdiği için hızla kötü sona doğru gitti.

Türkiye Başbakanı Recep T. Erdoğan’ın daha ilk günlerde yaptığı “Reform Yapmalısın” çağrılarına kulak verseydi, şimdi Suriye de sular çoktan durulmuş, iç savaş gerçekleşmemiş ve demokratikleşme de başlamış olurdu.

Bu kadar kan akmaz, Suriye’nin de toprak bütünlüğü de tehlikeye girmemiş olurdu.

Şimdi Suriye’nin de toprak bütünlüğü tehlikede, Irak’ın da.

Orta Doğu’daki sınırlar, geçen yüzyılın ilk çeyreğinde, Birinci Dünya savaşından yenilgi ile çıkan Osmanlı devletinin toprakları üzerinde, hiçbir etnik yapı dikkate alınmadan, kağıt üzerinde cetvelle çizilmiş çizgilerden oluşmuştu. İngiliz istihbarat tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Bayan Gertrude Bell çizmişti o dönemde, bugün halen kullanılmakta olan sınırları.

Yüzyıl sonra artık bu çizgiler miadını doldurdu ve geçerliliğini yitirdi.

Orta Doğu büyük bir değişime gebe.

Gönül, bu değişimin kansız olmasını ister ama bugünkü koşullarda ve insan oğlunun içindeki özgür yaşamak doğasından dolayı kansız geçmesi olası değil.

Suriye’nin Kuzeyinde yaklaşık bir buçuk milyon kadar Kürt nüfus bulunuyor. Arap Birliği ülküsü ile özellikle Suriye, Irak ve Mısır’da Yirminci yüzyılın ikinci yarısında hayata geçen Baas rejimi, bölgede Kürtleri hukuken ve cismen yok saymış, hiçbir hak vermemişti kendilerine.  

Suriye’de esen Arap Sonbahar’ı, bölgedeki tüm taşları da yerinden oynattı.

İç savaş Suriye’yi parçalarken bölgede yeni oluşumlara da kapı açtı.

Nusayriler, Suriye’nin güney batı kesimlerinde salim ve özgür bir bölge oluşturamazlarsa soykırıma uğramaları veya da insanlık dışı koşullarda yaşamaya mahkum edilmeleri kaçınılmaz olacak.

Bölgede yaşayan Kürtler, Irak’taki “Kürdistan” bölgesel yönetimi ile işbirliği içinde, kendi aralarında sürecek kısa süreli bir iç savaştan sonra yeni bir oluşumu yaratacakları kesin.

Bu işbirliği Irak’ın parçalanmasına ve bölgesel bir Kürt devletinin kurulmasına yol açacak.

Irak’taki Şii’ler ile Suriye’deki Şii’lerin birleşme çabaları, Irak’taki Sunniler ile de Suriye’deki Sunnilerin birleşme çabalarını beraberinde getirecek ve birleşmeler kaçınılmaz olacak.

Her grup parçalanmakta olan bu topraklardan pay kapmaya ve kendi idareleri altında  “Bölgesel bir Yönetim” kurmaya çalışacak.

Süreç içinde birçok bölgesel liderler çıkacak ve kişisel hırslar ile etnik çatışmalar, çok sayıda ölümlere ve üzücü gelişmelere yol açacak.

BM, AB ve dünya lideri devletler, belli bir aşamadan sonra yeni oluşumları tanımak ve onlarla iş birliği yapmak zorunda kalacaklar. Son aşamadaki bu sürecin KKTC’nin de önünü açacağını söylemek yanlış olmaz.      

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com 

27 Temmuz 2012

26 Temmuz 2012
Orta Doğu’daki Fırtına için yorumlar kapalı
Okunma 62
bosluk

Kıbrıs’ta İşgal ve İstila

Kıbrıs’ta İşgal ve İstila
The Great Lie of Greeks, Cyprus Issue is Occupation and Invasion by Ata ATUN

Kıbrıs’ta İşgal ve İstila Yalanı by Ata ATUN

Rumların tüm uluslararası platformlarda, Türkiye’yi suçlamak için ağızlarından düşürmedikleri bir cümledir bu.

Her iki cümleden bir tanesinin içinde muhakkak yer alır bu “İşgal ve İstila” manasındaki “Occupation and Invasion” kelimeleri.

Rumlara göre Kıbrıs sorunu 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye’nin Kıbrıs adasına çıkarma yapması ile başlamış ve Türkiye hiçbir gerekçe yokken adayı istila etmiştir.

Aramızdaki bazı “Tarih bilmeyen”, “Geçmişi bilmeyen” veya da “Geçmişi bilmek işlerine gelmeyen” kişiler de Rumların bu söylemlerine nedense arka çıkar, körü körüne de Rumları desteklerler.

Onlara göre Rumlar bizden üstündürler ve örnek alınması gereken bir toplumdur.

“İşgal ve İstila” suçlaması üzerine kurdukları yalancı propagandaları da Yunanistan’da açılan hukuki bir dava nedeni ile inanılırlığını ve geçerliliğini iyice kaybedecek.

Albaylar Cuntası, EOKA B lideri ve emekli olduktan sonra kendi kendini general yapan Yorgos  Grivas’ın ölmeden evvel darbe yaparak Makarios’u devirmek ve adayı Yunanistan’a bağlamak için Yunanistan’dan asker talep etmesi üzerine, 1974’ün Ocak ayında Kıbrıs’a kayıtları gizli tutulacak şekilde Yunan Ordusunun seçkin bir kısım askerini sivil kıyafetlerle ve gizli yollardan Kıbrıs’a göndermişti.

Resmi Yunan Ordusu kayıtlarında böyle bir sevkiyat yok ve görülmüyor. Bu askerlerin askerlik belgelerinde de Kıbrıs’taki 7 aylık hizmetlerine, darbeye katıldıklarına ve Türk ordusuna karşı savaştıklarına dair hiçbir kayıt da yer almıyor.

Aynı taktiği 1963 yılında da başarı ile uygulamış ve 20 bine yakın askerini “adayı Türklerden temizlemek ve Yunanistan’a bağlamak” için göndermişti Yunanistan.

1974 yılının Ocak ayında Kıbrıs adasına ayak basan Yunanlı asker ve subaylar, Rum Milli Muhafız Ordusu içinde görev almışlar ve başarı ile de 15 Temmuz 1974 tarihinde Makarios’a karşı darbe yapmışlardı. Darbe sonrasında “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti” ilan edilmiş, Kıbrıs adasının da Yunanistan’a bağlandığı Televizyonda bizzat dönemin darbeci Cumhurbaşkanı Nikos Sampson tarafından da açıklanmıştı.

Emekli olurlarken veya da ordudan ayrılırlarken hizmetlerinin karşılığını isteyen ve 1964 yılında Makarios’un RMMO’yu kurarken Bakanlar Kurulunda aldığı ve RMMO’da askerliklerini yapan Yunanlılara otomatikman Kıbrıs Rum vatandaşlığı veren yasaya göre Kıbrıs Rum Cumhuriyeti vatandaşlığını talep eden bu askerler, Yunan Hükümetinden olumsuz yanıt alınca ve de Kıbrıs’a gönderildikleri inkar edilince 1988 yılında Atina Mahkemesinde dava açmışlardı.  1998 yılında davayı kazanan askerler için Atina Mahkemesi, Yunanistan hükümetini, bu askerlerin her birine, onur ve şahsiyetlerine hakaret edildiği gerekçesiyle 100 biner Euro tazminat ödemeye mahkum etmişti. Konuyu Atina Temyize Mahkemesine taşıyan Yunan Hükümeti 2002 açıklanan kararla orada da bu davayı kaybetti.

Temyiz Mahkemesinin de kararını uygulamayan Yunan devleti,  aradan 10 yıl geçtikten sonra çamura yatmayı tercih etti ve zaman aşımına uğradığı iddiasını ortaya atarak tazminattan kaçmaya çalışınca, konu Yunanistan Danıştay’ına havale edildi. Oradan da bir şey çıkmazsa AİHM’ye gidecek bu Yunan askerleri.

Önemli olan bu Yunanlı askerlerin ne işinin olduğudur Kıbrıs’ta, 20 Temmuz 1974 öncesi.

Hani Kıbrıs meselesi sadece “Türkiye’nin işgal ve istila” konusuydu ve 20 Temmuz 1974 tarihinde başlamıştı.

Gerek KKTC Dışişleri Bakanlığının, gerekse de T.C. Dışişleri bakanlığının, Yunanistan Hükümetine karşı açılan bu davanın belgelerini alıp, İngilizceye çevirerek BM’ye, BM Güvenlik Konseyi üyelerine, AKPM üyelerine ve Avrupa parlamentosu Milletvekillerine göndermesi gerekmektedir.

Ayrıca, 15 Temmuz darbesi nedeni ile hayatlarını kaybeden Kıbrıslı Türklerin aileleri ile yaşam düzenleri bozulan Kıbrıslı Türklerin AİHM’sine başvurarak Yunanistan’dan ve Kıbrıs Rum Yönetiminden tazminat talep etmeleri teşvik edilmeli, bu kişilere yardımcı olabilmek için her olanağın kapısı açılmalı ve destek verilmelidir her iki Bakanlığımız veya da hükümetlerimiz tarafından. 

Bu, Kıbrıs sorunun çözümü yolunda sağlam bir adım olacak, Türkiye’nin da “İşgal ve istila” ile suçlanmasına da son verecektir.

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com 

25 Temmuz 2012

24 Temmuz 2012
Kıbrıs’ta İşgal ve İstila için yorumlar kapalı
Okunma 172
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar