Japonya da Batma Yolunda

Japonya da Batma Yolunda

Dünyanın neredeyse her konuda lokomotifi konumundaki ABD’de işler pek de iyi gitmiyor. Cumhuriyetçiler ile Demokratlar arasında varılan kısmi anlaşmadan sonra Hawaii’de atılan imzaların sonrasında ABD’nin mali durumu şimdilik, sadece 60 gün vade ile Amerikalıların kendi deyimleriyle  “Fall over fiscal cliff” yani “Mali Uçurumun yamacından düşüş”ten döndü.

 

ABD ekonomisi ve dolayısı ile de ABD halkı, neredeyse son bir asırdır diğer ülkelerin biriktirdiği paraları karşılıksız borçlanarak varlıklarını sürdürüyordu ama bu tatlı hayatın sonuna gelindi artık.

 

ABD’nin Ulusal Borcu 16,283,161,895,179 ABD Doları.  Anlayabilmek için basit bir dille 16,283 Milyar dolar diyebiliriz. Yunanistan’ın açığı 533 Milyar dolardı. Bu rakam Yunanistan’ın açığının tamı tamına 26.5 katı. Bu dev boyutlardaki borcun büyüklüğü ABD’nin Gayrı Safi Milli Hasılasının iki misli ve ödenebilme olasılığı çizgisini de çoktan aşmış durumda.

 

Üstüne üstlük bir de büyük bir kısmı yirminci yüzyılda bu ülkeye hizmet vermiş insanların çalıştıkları dönemden emeklilik, sosyal güvenlik ve sağlık bakımı karşılığı yatırdıkları primlerin karşılığı olan 66.5 trilyon dolarlık iç borç var.

 

İç ve dış borcun toplamı 83 trilyon dolar ediyor ki, değil ABD tek başına, tüm dünya devletleri birleşse gene ödenmez bu borç. Battı batar ABD. Gidişat çok fena. Sıradan önlemlerle, Hawaii’de atılan imzalarla ödenmesi olanaksız. Obama hükümeti çöküşü şimdiden engelliyor. Zaten son atılan imzanın ve Temsilciler Meclisinde geçirilen kararın ömrü sadece 2 ay. Sonrası gene tufan.

 

ABD’nin durumu kötü de AB’nin ki çok mu iyi?

Avrupa Birliği de mali uçurumun yamacında. Almanya’nın dışında geri kalan 26 devletin mali durumu berbat. Yunanistan, Kıbrıs Rum tarafı, İrlanda, Macaristan gibi olanların durumu berbattan da öte, iflas. Bulgaristan ve Romanya gibi olanlar ise zaten iflas halde kabul edildiklerinden, tekrardan batmış olduklarını açıklamaya gerek yok.

 

Sırada Fransa var. İtalya’dan sonra Fransa’nın da mali krize, ekonomik sıkıntıya girecek olması kaçınılmaz bir gerçek. Sosyalist Hollande’nin zenginlere dönük vergi politikası, ülke dışına kaçışlara kapı açacağı ve ekonomiyi de iyileştireceğine zora sokacağı kesin.

 

Üretken ve çalışkan olan Kuzey Avrupa ülkeleri, bir yerde hazır yiyici konumuna indirgedikleri ve o gözle baktıkları Güney Avrupa ülkelerini mali bataktan kurtarmak için kıllarını kıpırdatmama düşüncesindeler. Bu kararları AB içinde iflasları ve bazı tanınmış bankaların çöküşünü getirecek orta vadede.

 

Batacakların listesine “Doğan Güneşin Ülkesi” olarak tanımlanan Japonya’nın da dahil olması 2013’ün büyük sürprizi. Japon Devletinin borcu aynen ABD’nin ki gibi Gayrı Safi Milli Hasılasının iki buçuk katı. İşin kötüsü her yıl GSMH’nın yüzde 10’u kadar da artıyor. Demokrat partinin ağır yenilgi aldığı Aralık 2012 Senato seçimlerinden sonra Ağustos sonunda yapılacak Temsilciler Meclisi seçimlerinde zayıf bir koalisyon çıkarsa, Japonya battı batar.

 

Dünya üzerinde batan gelişmiş ülke ekonomilerinin ve sürünmekte olan 3’üncü ülkelerin çöplük seviyesindeki ekonomilerinin aksine kendilerine, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı BRICS (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) ve TIM (Türkiye, Endonezya ve Meksika) denilen ülkelerin ekonomileri, düşman çatlatırcasına iyi gidiyor.

 

Rusya tüm petrol ve doğalgaz gelirlerini askeri harcamalara kanalize ettiğinden ekonomisi istenilen oranda büyüme gösteremiyor. BRICS ve TIM grubu içinde ekonomisi en iyi giden ve istikrarlı büyüme gösteren ülkeler Türkiye, Hindistan ve Brezilya.

 

Çin halen daha kendi bankacılık sistemini düzeltebilmiş değil ve kazandığından fazlasını harcamak eğiliminde. Bu eğilimi değiştiremezse, büyüme oranı her yıl biraz daha geriye gidecek.

 

İran, nükleer reaktörü ve nükleer yakıt üretimi nedeni ile ABD’nin uyguladığı ekonomik ve ticari ambargonun altında ezilmesine rağmen ne pahasına olursa olsun bu çalışmalarına ara vermeme ısrarını sürdürüyor. İran’ın bu kararlı tutumuna karşı İsrail, bölgesel yaşamına tehlike olarak algıladığı bu çalışmaları ABD’nin sıkı sıkıya uyguladığı ekonomik ve Ticari ambargolarla durduramaması durumunda, kendisi silah zoru ile durdurmak kararında.

 

İşte o vakit dananın kuyruğu kopacak ve dünya ekonomisi adeta yerle bir olacak. Çatışma büyük bir olasılıkla iki devlet arasında olmaktan çıkacak ve genişleyecek.

Tüm bu verilere baktığımızda bizi, daha doğrusu insanlığı zor günler bekliyor.

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

9 Ocak 2013

8 Ocak 2013
Japonya da Batma Yolunda için yorumlar kapalı
Okunma 76
bosluk

Hritofyas’ın İtirafları

Hritofyas’ın İtirafları

Kıbrıslı Rum lider Hristofyas’ın Cuma günkü konuşmasında yer alan “Kıbrıslı Türklerin AB ile Direkt Ticaret yapmasına mani oldum” açıklamasını okuduktan sonra Hristofyas’ın geçmiş Rum lider arasındaki en açık sözlü olanı veya politikanın temel kurallarını en az bileni olduğuna kanaat getirdim.

Kendi halkına yaranmak, Şubat ayında yapılacak şeçimlerde aday olmaya cesaret edememesini unutturmak ve halkı üzerinde iyi bir izlenim bırakmak için bu açıklamayı yapması gerçekte bizim için büyük bir bir şans ve politik kazanım, Rum halkı içinse büyük bir şanssızlık ve ileride başlarına dert açabilecek politik bir kayıp. Tabii biz Hristofyas’ın bu sözlerini yerinde ve zamanında kullanmayı bilebilirsek.

 

Rumları AB’ye ve BM’ye şikayet edebilmek, adada iki halkın barış içinde, dayanışma içinde yaşamasına engel olduklarını da ispat edebilmek için gerçekten de bulunmaz bir koz geçti elimize. Gerek KKTC diplomatları, gerekse de T.C. Dışişleri Bakanlığı Hristofyas’ın bu açıklamasını uluslalarası politikada kullanılan tüm dillere çevirip bütün devlet başkanlarına, Dışişleri bakanlarına ve BM’deki daimi temsilcilere göndermesi gerekmekte.

 

Bence Hristofyas’ın bu açıklaması referandumda Rumların “hayır” oyu vermesi kadar önemli.

Dolayısıyla umarım bu defa, 24 Nisan 2004 yılında yapılan “Annan Planı Referandumu”nda,  Rumların yüzde 75 oranında “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” oylamasına “Hayır” demesini değerlendiremediğimiz ve politik kazanıma dönüştüremediğimiz gibi bir hataya daha düşmeyiz.

 

Çok değil daha 6 yıl evvel dönemin Rum lideri Tassos Papadopulos, biz kendisinden 1963-1974 yılları arasında kalleşçe öldürdükleri masum Kıbrıslı Türklerle ilgili olarak “Özür Dilemesi”ni beklerken, gözlerimizin içine baka baka “1963-1974 yılları arasında bir tek Türk öldürülmedi” açıklamasını yaparak pişkin bir politikacının nasıl gerçekleri ters yüz ederek, kılını kıpırdatmadan yalan söyleyebileceğinin en güzel örneğini vermişti.

 

Makarios zaten yalan söylemenin ve gerçekleri ters yüz edip satmanın gerçek bir ustasıydı. Hiç kimse bu konuda onun eline su dökemedi. Bir din adamı nasıl olur da bu kadar gaddar, cani ve yalancı olabilir hala daha çözebilmiş değilim.

 

Makarios’un yoldaşı ve mücadele arkadaşı Kiprianu, Cumhurbaşkanlığı döneminde BM Genel Kurulunda en çok konuşan, Kıbrıs konusunda söylediği yalanlarla ve çarpıttığı gerçeklerle öne çıkmıştı. Mayıs 1983 tarihinde, Kıbrıs’taki iki halk arasında yoğun bir şekilde Federasyon görüşmeleri devam ederken ve de kendisi rahmetlik Rauf beyle adaya barış getirmek için görüşmeler yaparken, BM Genel Kurulundan çıkardığı tek yanlı kararla KKTC’nin ilan edilmesini tetiklemişti.

 

Cumhurbaşkanlığı döneminden sonra aniden başına saksı düşen ve barış havarisi kesilen Vasiliu ise Rumların Cumhurbaşkanı iken yalan söylemek yerine sebepsiz masadan kaçmayı ve bir gün evvel söylediklerini ertesi gün inkar etmek taktiğini uygulamıştı.

 

Glafkos Klerides ise 1955- 1995 yılları arasında adada geçen olayları bizzat yaşamış olmasına, EOKA Teşkilatının üst düzey görevlerinde bulunmuş olmasına rağmen, Türklere herhangi bir hak vermemek, yönetimi paylaşmamak ve Türklerden özür dilememek için elden geleni yapmıştı. Onun da Cumhurbaşkanlığı görevi bittikten sonra başına saksı düşmüş ve yayınladığı 4 ciltlik “My depositions”, “İfadelerim” adlı kitabında Türklere hangi konularda ve nerelerde nasıl kazıklar atıp, haklarımızı yediğini bir bir yazmıştı.

 

İtitraf etmeliyim ki, ilk defa görevde olan bir Rum Cumhurbaşkanının ağzından, “Kıbrıslı Türklere şu kötülüğü yaptım” gibi sözler duydum.

 

Tabii aleyhimize yaptıkları sadece bu muydu?

Bu ve bunun ayarında onlarca daha kötülük yaptı bize Hristofyas.

Ercan Havalanının kapatılmasından tutun, Taşınmaz Mal Komisyonuna başvuruyu yasaklamaya, primlerini yatırmış Kıbrıslı Türklerin Sosyal haklarının kesilmesine, ilaç paralarının ödenmemesine, Üniversitelerimizin AB tarafından dışlanmasına, spordaki ambargonun devam ettirilmesine, kültürel faaliyetlerden men edilmemize kadar aleyhimize her konuda girişimlerde bulundu. KKTC’nin yabancı siyasiler tarafından ziyaret edilmesine, “gerçekleri yerinde görecekler ve Rumlar suçlanacak” mantığı ile önlemek için elden geleni yaptı.

 

Rumları ve de Hristofyas’ı kurtarıcı gibi görenlerin, hem Hristofyas’ın bu talihsiz açıklamasını birkaç kez okumalarını hem de yakın tarihimizde yaşadıklarımızla, Rumların bize karşı olan bakışlarını öğrenmelerini tavsiye ederim.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

7 Ocak 2013

6 Ocak 2013
Hritofyas’ın İtirafları için yorumlar kapalı
Okunma 69
bosluk

İki Kutuplu Dünya

İki Kutuplu Dünya

Henüz adım attığımız 2013 yılının başlangıç günlerinde, dünya üzerindeki politik denge sanki de üç kutup tarafından sağlanıyormuş gibi…

 

Bir tarafta ABD ile AB tek başlarına birer kutup oluştururken, diğer taraftan da adlarına ‘BRICS’ denilen Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika da birlikte bir grup oluşturarak üçüncüyü tamamlamakta. Bunların yanında bölgesel güçler olarak Türkiye, Endonezya ve Meksika yer almakta. Bu ülkelerin her biri kendi kıta bölgesinde lider konumunda.

 

Aslında bu gruplar veya kutuplar, siyasi liderliğin dışında sadece birer ekonomik güç merkezleri.  Burada esas önemli olan siyasi kutuplaşmanın nasıl olduğu.

 

ABD, özellikle dünya üzerindeki politik ve mali etkisini II. Dünya savaşından sonra iyice pekiştirdi. Doların dünya piyasalarında adına “convertible” denilen, “herhangi bir para birimine çevirilebilir olması”  gücü ile dünyanın tüm hidrokarbon ürünleri, yani petrol, doğalgaz, katran ve perol ürünleri, tüm madenler ve sanayi ürünleri satışı ile tüm bankacılık işlemlerinde kullanılması ABD’yi ister istemez dünyanın tüm mali işleri üzerinde söz sahibi ve mali kontrol yapabilen bir “Mali Kutup” haline getirdi. Sanayisinin diğer ülkelere kıyasla çok gelişmiş olması kendisini bir “İhracat Devi” veya da “Sınai Kutup” haline getirirken, Askeri gücü de kendisine “Dünyanın Polisi” payesini kazandırdı.

 

Rusya, II. Dünya Savaşındaki beklemediği galibiyet ve sonuçtan sonra Avrupa’nın kendi içindeki yakılıp yıkılmışlığından faydalanarak işgal ettiği Doğu Avrupa topraklarındaki devletlerle birlikte oluşturduğu “Demir Perde” blokunu ancak 43 sene yaşatabildi. Hitler Almanya’sında el koyduğu teknolojiyi ve bilim adamlarını ABD’nin hızında geliştirip yenileyemediği için bu sürecin sonunda hem dağıldı hem de küme düştü.

 

2000’li yılların başında Çin’in beklenmeyen bir atak yapması ve baş döndürücü bir hızla dünya piyasalarına hem ekonomik hem de mali bir güç olarak girmesi, Rusya’nın dağılmışlığın yarattığı sarsıntıyı atlatarak toparlanmaya başlaması, Hindistan, Türkiye, Brezilya gibi ülkelerin bölgesel birer ekonomik ve mali güç olarak sivrilmeleri, dünya düzeninin değişmekte olduğunun en açık göstergesi. Çin’in Afrika’ya girmiş olmasının ve kalkınmakta olan küçük ülkelere yardım etmesinin, nüfuz alanının çok genişlemesine yol açtığı da bir başka gerçek.

 

Avrupa Devletleri ise 1950’li yılların başında ABD’nin baskısı ile “Kömür ve Çelik Birliği” adı altında günümüz Avrupa Birliğinin temelini atmış, süreç içinde kimlik değiştirerek yapılanmasını ve genişlemesini 2000’li yılların ilk on yılı içinde tamamlamış olmasına rağmen, etkin ve söz sahibi bir kutup haline gelebilmeyi halen başarabilmiş değil. Kutup adayı ama şimdilerde kutup değil.

 

Brezilya, Hindistan, Güney Afrika, Türkiye, Endonezya ve Meksika bölgelerinin en güçlü ve gelişmiş devletleri. Her biri kendi başına birer bölgesel lider ama bir araya gelip bir kutup oluşturmaları, dünya üzerindeki fiziki konumları nedeni ile neredeyse olanaksız. Bu ülkelerin özellikleri kendi iç ekonomilerindeki dinamiklik ve dünya politikası içindeki gün geçtikçe artan  etkinlikleri. Bir diğer ortak tarafları da ABD’nin siyasi, ekonomik ve askeri taleplerine sıkı sıkıya bağımlı olmamaları. Bu nedenle de daha bağımsız hareket edebiliyorlar ve dünya düzeni üzerinde bireysel olarak da etkili olabiliyorlar. İstedikleri anda da ABD’ye ve Batı ittifakına karşı bir cephe oluşturabilme yeteneği ve olanağına sahipler. Ortak yanları ve en güçlü özellikleri de güçlü ekonomileri, büyüme hızlarının hep artış göstermesi ve yaratıcı olmaları.

 

Çin’in durdurulamayan sanayi gücünün, ekonomik gelişmesinin ve parasal zenginliğinin ABD ve AB dışındaki birçok ülkeyi kendi etrafına toplayacağı çok açık. Bu gelişme de dünyanın hızla çok kutupluluk yerine iki kutupluluğa doğru gitmekte olduğunu gösteriyor.

 

Özellikle ABD’nin mali ve ekonomik yaptırımlarından kurtulmak isteyen ülkelerin, Dolar düzeninden çıkmak ve ekonomik yaptırımların dışına kalabilmek için Çin faktörünü seçecek olmaları, kutuplaşmanın kesin çizgilerini de iyice belirginleştirecek.

 

ABD’nin ise kötünün iyisi olarak çok kutuplu bir dünya yerine kendisinin de bir tanesini oluşturacağı iki kutuplu bir dünyayı tercih edeceği kesin. Gidişat aynen böyle.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

4 Ocak 2013

3 Ocak 2013
İki Kutuplu Dünya için yorumlar kapalı
Okunma 92
bosluk

AB Başkanlığı Hüsranı

AB Başkanlığı Hüsranı

Kıbrıs Rum tarafının 1 Temmuz 2012’de başlayan ve 31 Aralık 2012’de biten AB Dönem Başkanlığı hüsranla bitti. Hiçte bekledikleri gibi geçmedi Rumların bu başkanlık dönemleri.

 

İlk defa yerel bir gazede,  2006 yılının başlarında okumuştum 2013 yılının Temmuz ayında AB Dönem Başkanı olacaklarını. Ağzı olan Rum siyasiler o gün  ve bu dönemde Türklere neler yapacaklarını ballandıra ballandıra dile getirmişlerdi gazetecilere.  Türklere diz çöktürkmekten tutun da, KKTC’den Türk Ordusunu atmaktan, Türkiye’nin kıçına tekme vurmaktan, Güney Kıbrıs’ın sınırlarının Girne biteceğinden dem vuruyorlardı. Hayalleri de beklentileri de büyüktü.  Desteksiz atmanın da sınırı yoktu o günlerde.

 

Ne hayaller kurmuşlardı ama…

Zannediyorlardı ki, kurdukları aldatmaca, AB’yi yontma ve mali sömürü düzenleri yaşamları boyunca devam edecek, sonsuza değin, pembe günlerde çalışmadan para kazanmanın keyfini sürecekler!

 

Batacakları, ekonomilerinin iflas edeceği, işsizliğin yüzde 14’leri bulacağı, işyerlerinin birbiri arkasına kapanacağı hiç akıllarına gelmiyordu o sahte şaaşalı yıllarda. Kendilerini yırtıcı bir kaplan gibi görüyor, öyle hissediyorlardı. Zannediyorlardı ki, 780 bin kişilik nüfusları ile 75 milyonluk Türkiye’yi dize getirecekler! Kıbrıslı Türkleri ise yutulacak hap, ezilecek  bit gibi görüyorlardı.

 

Günün sonunda yırtıcı kaplanın, üfürükten bir kaplan olduğu ortaya çıktı.

Kıbrıslı Rumların Dönem Başkanlığı da tam bir hüsrana dönüştü.

 

Çünkü daha Rumların dönem başkanlıkları başlamadan ekonomik olarak iflas ettikleri ortaya çıktı. Bu nedenle de dönem başkanlığının başında AB’nin patronu olan Almanya’nın önde gelen siyasilerinden bazıları, “Rumları AB Dönem Başkanı yapmakla, sosis ambarını aç bir köpeğe emanet etmenin hiçbir farkı yok” diye söylenmeye başladı.

 

Açıkladıkları mali yapılarının tam bir düzmece olduğu, rakamlarla oynadıkları ve borçlarının Gayrı Safi Mali Hasılalarından bile fazla olduğu ortaya çıktı. 2 buçuk Milyar Euro borcumuz var derlerken, borçlarının 17 buçuk Milyardan fazla olduğu belirlendi.Üstelik buna ilaveten bir de Rum bankacılık sisteminin yapay olarak, bir balon gibi şişirilmiş olması da sorunu ikiye katladı. Sadece Rum bankalarının ayakta durabilmesi için ekstradan 10 Milyar Euro’ya daha gereksinim olduğu çıktı ortaya.

 

Rum Bankalarının kasasında bol miktarda Yunanistan Hazine bulunması ve Yunanistan’ın borçlarının da traşlanmış olması, bu bonoların asla paraya dönüşemeyeceğini ortaya koymakta. Zaten Rum Halk Bankasının (Cyprus Popular Bank) 1.8 Milyar euroluk zararını Kıbrıs Rum Yönetimi ödemeseydi, bu banka şimdiye çoktan batmıştı.

Bunlara ilaveten, Rus oligarkların, yani Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dağıldıktan sonra varolan kaynakların, kurumların ve devlete ait taşınır ve taşınmaz malların üzerine bir şekilde konarak varlık sahibi olan yeni zenginlerin kara para aklamak için Rum Bankalarını kullanmaları da Avrupa Birliği’nin tüm güvenini ve destek olmak isteğini de yok etmiş durumda. Zaten Alman basınıda bu konuda, Alman İstihbarat Teşkilatının (BND) raporunu açıklamış, Kıbrıs Rum Yönetimini de kurallara aykırı olarak Rus oligarklara bir gecede vatandaşlık vererek kara para aklamakla suçlamıştı.

 

Rusya ile, Makarios’un 1950’li yılların son yarısında Bağımsızlar Grubu’nun liderliğine oynadığı dönemlerden kalan dostluklarına güvenerek AB’nin esasını oluşturduğu Troykayı, yani IMF, AB Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası’ndan oluşan 3 ayaklı Mali Denetleme Komisyonunu ciddiye almamaları, AB’nin Rusya’ya “geri dur” uyarısı sonrasında hüsranla sonra erdi.

 

Rusya’nın 2011 yılının son çeyreğinde Rumlara verdiği 2.5 milyar Euro’luk kredi dipsiz kuyuda yok olduktan sonra, Kıbrıs Rum Yönetiminin ısrarlı yalvarmalarına rağmen Rusya’dan bir daha kredi çıkmadı.
Açıkcası, yalan beyan, har vurup harman savurma, bütçede rakamlarla oynamak ve kara para aklamak belliki Kıbrıs Rum Yönetiminin mali sonunu getirmiş.

 

Kıbrıslı Rumların AB Dönem Başkanlıkları süresi hayallerinin ve beklentilerinin aksine, Türkiye’ye ve Kıbrıslı Türklere yaptırımlar uygulamak ve diz çöktürtmek yerine, kendilerine yaptırımların uygulandığı, yerlerde süründükleri ve mali açıdan dünyada var olan devletlerin kredibilitesini ölçen uluslararası kuruluşlarca çöplük olarak derecelendirildikleri bir dönem oldu. Başkanlık dönemlerinde tam tabirle “Sefilleri” yaşadılar.

 

2013’de Kıbrıslı Rumların sıkıntılarının bitmeyeceği, krizin daha da derinleşeceği ve Kıbrıs konusunda da geçmişteki dikbaşlı tutumlarından vaz geçmek zorunda kalacakları gün gibi aşikar.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

2 Ocak 2013

 

1 Ocak 2013
AB Başkanlığı Hüsranı için yorumlar kapalı
Okunma 81
bosluk
  • Sayfa 3 ile 3
  • <
  • 1
  • 2
  • 3
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar