AB’ye Güven Kayboluyor

AB’ye Güven Kayboluyor

Ekonomik olarak batağın eşiğine gelmiş olan Kıbrıs Rum Yönetimine, kurtulması için gerekli olan krediyi vermek için devreye girmiş olan Troika’nın masaya koyduğu “Mali yardım Koşulları”nın hazırlanış mantığı, sadece Kıbrıslı Rumları değil tüm AB üyesi devletlerin vatandaşlarını da korkuttu.

 

Hem de ne korkutma.

AB’deki tüm mudiler veya bankada para hesabı sahibi olan AB vatandaşları, bayağı ürkmüşler Troika’nın son yaptırımından. Ürkmelerinin nedeni de “Bizimde başımıza böyle bir şey gelirse, demek ki bizden de zorla para kesecekler” düşüncesi.

 

Troika’nın Kıbrıslı Rumların önüne koyduğu paket, tüm AB üyesi vatandaşlara, toptan bir mesaj vermiş; “Aklınız başınıza alın ve çalışın, aksi takdirde mevduatlarınızdan her an kesinti yapabilirim…”  Belli ki işin içine para girince, Avrupa Birliğinde ne güven kalıyor, ne birlik ne de vatan sevgisi.

 

Zaten evvelki gün Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde Avrupa Birliğine karşı yapılan gösteride hayvan pisliklerini ve kırpılmış koyun tüylerini etrafa saçarak yapılan protesto gösterisinden sonra bazı protestocuların Alman Büyükelçiliğine saldırarak binadan bayrağı indirmesi ve bazı AB üyesi devletlerinin büyükelçiliklerinin de alelacele bayraklarını direkten indirip elçilik binasını gözlerden ırak tutmaya çalışması, hoşnutsuzluğun ve isyanın ne boyutta olduğunu gözler önüne sermeye yeterli.

 

Troika’nın bir ayağını oluşturan Avrupa Merkez Bankası ise tam bir açıkgözlük sergiledi. Rum Yönetiminin önüne konan “tasarruf” paketindeki maddelerden bir tanesi, parasını Avrupa Merkez Bankası tahvillerine yatırmış Kıbrıs Rum vatandaşlarını bu kesintiden muaf tutmakta. Yani Avrupa Merkez Bankası’nın tahvillerinin hangi parayla alındığı çok da önemli değil. Para eğer hesap veya Rum bankalarının tahvilleri yerine Avrupa Merkez Bankası tahvillerinde yatıyorsa, ak da olsa kara da olsa, baş üstünde yeri var ve kesinti de yok.

 

Güney Kıbrıs Merkez Bankası verilerine göre Kıbrıs Rum bankalarında toplam olarak 70 milyar Euro’luk bir mevduat var. Bu meblağın yaklaşık 43,3 milyarı Kıbrıslı Rumlara, 5,3 milyarı Avrupa Birliği vatandaşlarına, 19 milyarı Ruslara ve 2.5 milyarı da diğer ülke vatandaşlarına ait. Bu diğer ülke vatandaşları listesinde BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel temsilcisi Alexander Downer’ın da adı geçmekte.

 

Downer’in gözünün yaşına bakan yok. Ondan da kesinti yapılırken, Rum tarafında yaşayan Rusların büyük çoğunluğunun, ana sermayelerini Rusya’dan getirmiş olmalarına rağmen, paralarını Rum tarafındaki bankalarda açtıkları hesaplarda tuttukları için tümü de kesintiye tabi olacak.

 

Rusların kesilir de Rum tarafında yaşayan İngilizlerinki mi kesilmeyecek. Kıbrıs Rum tarafında yaklaşık 80 bin İngiliz vatandaşı yaşıyor. Onların da İngiltere’den getirdikleri ve emekli olanların da her ay sonu İngiltere’den gelen paraları da bu şimdilik “Bir kereliğine” denilen kesintinin kurbanı.

 

Bu nedenle de Rusya Cumhurbaşkanı Putin zehir zemberek bir açıklama yaparak, AB’nin bu tavrını “Soygun” olarak tanımlarken, İngiliz Avam Kamarası da çılgına döndü ve hararetli bir oturum yaptı.  İngiliz Meclisinde “Kıbrıslı Rumları aramıza almakla hata ettik, başımıza bela oldular, daha da bela getirecekler” lafları havada uçuştu adeta.

 

Kıbrıs Rum tarafı Troika’dan 10 milyar Euro’yu alabilirse, batmaktan kurtulmak için acil olarak 7.5 milyar Euro daha bulması gerekli. Bulamazsa batış kaçınılmaz. Tüm mali açıklarını kapatabilmesi için de toplamda, 17 buçuk milyar Euro’nun üstüne 22 buçuk milyar Euro’luk bir kaynağa daha ihtiyacı olacak. Durum pek parlak değil.

 

Bu kriz, Rumların Kıbrıs müzakerelerinde ve de doğalgaz konusunda ellerini çok zayıflattı. Artık AB ne derse onu yapmak zorunda. Kaçarı yok. Rusya ile olan tarihi ilişkilerine bile halel gelebilir. Politik durumları ise daha da vahim.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

20 Mart 2013

19 Mart 2013
AB’ye Güven Kayboluyor için yorumlar kapalı
Okunma 49
bosluk

Rumların Müzakere Oyunu

Rumların Müzakere Oyunu

Yeni Rum lider Anastasiades’in niye müzakerelere hemen başlamak istemediğinin kokusu yavaş yavaş çıkmaya başladı. Burnunuz iyi politik koku alıyorsa bu kokuyu duymakta ve anlamakta hiç zorlanmıyorsunuz.

 

Kıbrıs Rum Yönetiminin yeni patronları olan DISI ve DIKO kısa adlı siyasi partiler ile bu partilerin, -başta daha birkaç hafta evvel Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı seçilen Anastasiades de dahil olmak üzere- tüm ileri gelenleri toplanmışlar el birliği ile Kıbrıslı Türklere ve Türkiye’ye sunulmak üzere, veya buna “kazık atmak üzere” de diyebilirsiniz, adına “Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacı ile müzakerelere başlamak” denilen bir yemek hazırlığı içine girmişler.

 

Kesmişler, biçmişler, ayıklamışlar, sarmışlar ve sarmalamışlar sonra da iyice karıştırarak yemeği tencereye koyup pişirme aşamasına getirmişler. Şimdilerde yemeği tencereye de koymuşlar ama tencereyi ateşin üstüne koyup pişirecek şefi bir türlü bulamıyorlar. Şef aslında yıllardır kendilerine hizmet veren bir kişi ama bu günlerde maaşını kurtarmak çabasına düştüğünden pişirilmek istenen yemeği çokta dikkate aldığı yok.

 

Yeni Rum lider Anastasiades, seçildiği günden beridir “ekonomik sorunlarımız var,  müzakereleri erteleyelim” diyerek yan çizmekte ve müzakereleri Eylül’e ertelemeye çalışmakta ama asıl gayeleri bu değil.

 

Bakmayın siz bunların ekonomik sorunlarla uğraşıyoruz demelerine. Bir taraftan yeni Rum lider Anastasiades, diğer taraftan da çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulides, yollara düşmüşler ve Avrupa’da yemeği pişirecek bir şef arıyorlar aslında. Amaçları da kendi isteklerine uygun bir fırın, arzulanan sıcaklıkta bir ateş ve iyi bir de şefi bulmak. Sonra da pişir gitsin yemeği, at kazığı Kıbrıslı Türklere ve Türkiye’ye.

 

Yeni Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis, Cuma günü ağzından çıkardı müzakereler konusunda ne düşündüklerini. Son derece iyi niyetli görünen ancak içi kazık ve tuzak dolu bir cümleydi ağzından çıkan…

 

Kıbrıs Rum tarafında yeni seçilen Rum lider Anastasiadis’in kurduğu hükümetin, müzakere masasında Yunanistan ve Türkiye’nin de Kıbrıs müzakere sürecine katılımını tercih ettiğini dile getirdi Kasulidis. Yeni Rum Hükümeti bu düşüncedeymiş.

 

Aslında bu görüşü ve isteği yıllardır Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye dile getirmekte. Müzakere masasına Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs Rum tarafı ve garantör devletler olarak ya sadece Türkiye ve Yunanistan otursun ve “Dörtlü bir toplantı” yapalım ve bu işi bitirelim, ya da üçüncü garantör ülke olan İngiltere de masaya otursun ve beşli bir toplantı yaparak bu işi bitirelim, önerisini yıllar önce Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye masaya koydu ve taraflara iletti.

 

Her seferinde Rumların “hayır” yanıtı ile cevaplanan bu öneriye şimdi ne oldu da Rumlar “Evet” diyorlar diye de sakın düşünmeyin, aklınız da hiç karışmasın. Gerçekte muhteşem bir tuzak hazırlıyorlar bizlere.

 

Bütün istekleri ve önerileri, müzakerelerin içeriğinin değil yönteminin değişmesi ve Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için yapılan müzakereler 1968 yılından beri Kıbrıslı Türk ve Rum liderler arasında yapılırken masaya Türkiye ve Yunanistan da otursun ve bitirilsindir ama masanın bir köşesinde Avrupa Birliği de ilişsindir!

 

Özetle Rumlar ustalıkla hazırladıkları bu yemeği pişirirken içine tadı lezzetli olsun diye kısaltması AB olan Avrupa Birliği adındaki çeşniyi de katmak istiyorlar. Hepsi o kadarcık!

 

Bu yöntemle 43 yıldır BM gözetiminde ve patronluğunda devem eden görüşmeleri Birleşmiş Milletler zemininden ve de müktesebatından tereyağından kıl çeker gibi çekip çıkarılacak, müzakere masasına Kıbrıs Türk tarafı, Kıbrıs Rum tarafı, Türkiye ve Yunanistan veya ilaveten garantör olarak belki de İngiltere de otururken, tüm bu gruba ilave olarak içinde kendilerinin de yer aldığı 27 üyeli AB’de oturacak ve her oylamanın sonu 30’a 2 veya 29’a 2 Rumların isteği doğrultusunda çıkacak. Yemede, yanında yat!

 

Böylesi bir masadan bırakın adanın kuzeyinin yani KKTC’nin Kıbrıs Rum tarafının yönetimi altına girmesi kararını, Türkiye’nin bile kayıtsız şartsız Kıbrıs Rum tarafının idaresi altına girmesi kararı çıkar.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

18 Mart 2013

17 Mart 2013
Rumların Müzakere Oyunu için yorumlar kapalı
Okunma 66
bosluk

Çözümsüzlüğün Faturası

Çözümsüzlüğün Faturası

Rumların Kıbrıs adasında, Kıbrıslı Türkleri yok sayıp adanın tümüne hakim olabilmek için 1963 yılında başlattıkları saldırıların ardından başlayan görüşmeler yarım asırdır ayak sürümekte. Rumlar bu görüşmeleri 1972 yılına kadar, silah zoru ile gasp ettikleri sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin sahibi oldukları düşüncesiyle adeta Türklerle dalga geçer gibi sürdürdüler.
Rum Cemaat Meclisi Başkanı Glafkos Klerides ile Türk Cemaat Meclisi Başkanı rahmetlik Rauf R. Denktaş arasında başlayan görüşmeler Türk tarafı otonomiye yakın muhtariyet karşılığı Makarios’un tüm şartlarını kabul ettiklerini beyan etmelerine rağmen Makarios’un “Ben bu adada Türklere hiç bir hak vermem” düşüncesi ve anlayışı nedeni ile 1972 yılında hüsranla bitti.

 

20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirilen Mutlu Barış Harekatından sonra adada neredeyse son bir asırdır hakları gasp edilmiş ve ikinci sınıf vatandaş olarak yaşamaya mahkum edilen Kıbrıslı Türklerin kaderi değişti ve rahmetlik Kurucu cumhurbaşkanı Denktaş’ın dahiyane bir politik manevrası ile tüm ada sathında bölük pörçük bir şekilde yaşamlarını sürdürmüş olan Kıbrıslı Türkler, toplu halde adanın kuzeyine göç ederek kendilerine ait devletlerini kurdular.

 

Kurmaya kurdular da, adada Türkleri yok farz eden ve adanın tümünün kendilerine ait olduğunu zanneden Rumların tanınmış devlet olmak avantajlarını kullanarak diplomatik oyunlarla Kıbrıslı Türkleri dünyadan izole etme çabaları ile karşı karşıya kaldılar.

 

Rumların stratejileri, Kıbrıslı Türkleri dünyadan izole ederek, aç ve susuz bırakıp kuru ekmeğe muhtaç etmek ve bundan kurtuluş için de Kıbrıslı Türklerin kendilerine sığınacakları günü beklemekti. Böylece Türk ordusu ile Mücahitlerin kan ve gözyaşı pahasına aldıkları topraklara ellerini kollarını sallayarak sahip olacaklardı, güya!
Bu nedenle de uzun vadeli bir solukla beklemeye ve elden geldiğince de Kıbrıslı Türkleri dünyadan koparmaya çalıştılar. Kıbrıslı Türklerin dünya ile ekonomik, kültürel, sportif, akademik ve ticari bağ kurmalarını önlemek için de her yolu mübah saydılar.
Bu stratejileri doğrultusunda da 1977 yılında Denktaş ile Makarios arasında imzalanan 1. Doruk Anlaşması ile 5 yıldan sonra tekrar başlayan müzakerelerde, gerek Kiprianu, gerekse de Vasiliu, Klerides ve Hristofyas dönemlerinde anlaşmaya yaklaşıldıysa da, tüm Türk ve BM önerilerini reddedip, çözümsüzlüğün Kıbrıs Türk tarafını bir gün dize getireceğine inanarak, zengin ve adanın da yegane tanınan devleti olduklarına güvenerek beklemeyi, kısaca ipe un sermeyi tercih ettiler.

 

1963-1974 yılları arasında tam bir soykırıma uğramışken ve geleceğimize kapkara gözlüklerle bakarak “ne olacak bizim halimiz” diye karar kara düşünürken, çok değil sadece bir tek hafta içinde önce darbenin yapılması sonra da Barış Harekatının gerçekleştirilmesi ile kaderimiz, hayal bile edemeyeceğimiz bir şekilde değişmişti. Ada üzerinde kendimize ait bir bölgemizin olacağını ve bu bölge içinde de özgür olarak kendi irademiz ve egemenliğimiz altında yaşayacağımızı o kötü yıllar içinde rüyalarımızda bile görsek inanamazdık. Ama gerçekleşti.
Şimdi günümüzde buna benzer bir gelişmeyi ve kaderimizdeki değişikliği gene yaşamaya başladık. Her ne kadar günlük hayatta bu gelişmeyi, Barış Harekatında olduğu gibi ellerimizle tutup gözlerimizle de göremesek bile, aynen 1974 yılında olduğu roller tekrar değişmeye başladı.

 

Biz Kıbrıslı Türkler, anavatan Türkiye’nin üzerimize kol kanat germesi sayesinde dünyanın içinde bulunduğu ekonomik krize ve Orta Doğu’da yaşanan iç savaşa rağmen, kendi ayaklarımız üzerinde durabilen bir devlet olmak yolunda, komşu ülkelere kıyasla çok daha huzurlu, güvenli ve güçlü bir şekilde varlığımız sürdürmeye ederken, Rum tarafı iflaslarla, ekonomik krizle, işsizlikle, hırsızlık uğursuzlukla ve belki de son yüzyılın en büyük boşanma oranları ile karşı karşıya kalarak yaşam sürdürmeye çabalıyor.

 

Egemenliklerinin neredeyse yüzde 80’nini Brüksel’e kaptırdıktan sonra, geri kalan yüzde 20’yi de doğalgaz yataklarından dolayı, aralarında Türkiye’nin de yer aldığı dünyanın büyük aktörlerine kaptırmak üzere. Uslu çocuk olursa başı ağrımayacak, kötü çocuk olursa bit gibi ezecekler kendilerini. Enerji kaynağına sahip olmanın bedeli aynen böyle.

Yıllardır Kıbrıslı Türklere ödettirilmeye çalışılan çözümsüzlüğün bedelini artık Kıbrıs Rum tarafı ödemeye başladı. Bedeli de çok ağır gelecek kendilerine.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.twitter.com/ataatun

http://www.ataatun.com

15 Mart 2013

14 Mart 2013
Çözümsüzlüğün Faturası için yorumlar kapalı
Okunma 70
bosluk

İpe Un Sermenin Rumcası

İpe Un Sermenin Rumcası

KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Kıbrıs sorununa çözüm bulunması yolunda müzakerelerin hemen başlamasını isterken, Rum lider Anastasiades görüşmeleri geciktirmek için her yolu deniyor.

Derviş Eroğlu’na göre müzakerelere hemen başlamak, müzakerelerin nasıl ilerleyeceği konusunda her iki tarafın görüşlerini ortaya koyacağı için müzakere sürecinin akışını ciddi bir şekilde kolaylaştıracak.

Kolaylaştırmaya kolaylaştıracak da, Anastasiades ve baryaları (yanındaki samimi arkadaşları) böyle düşünmüyor. Müzakerelerin başlangıcını ileri bir tarihe atabilmek için elden gelen her tür dümeni çeviriyorlar.

Şimdilik hedefleri, liderlerin görüşmesini Eylül’e erteletebilmek. Asıl amaçları da mevcut statünün, yani KKTC’nin ve Kıbrıs Türk halkının izolasyonlar ve ambargolar altında yaşamlarını sürdürmeleri ve isyan noktasına gelmelerini sağlayabilmek için önce Türkiye’deki yerel seçimleri bahane edip yeni bir erteleme talep etmek arkasından da gerek Türkiye’deki Parlamento gerekse de KKTC’deki Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerini ileri sürüp müzakereleri en erken 2015 Nisan’ına sarkıtmak. Bütün beklentileri ve hayalleri Eroğlu’nun 2015 Nisanında yapılacak seçimleri kaybetmesi ve kendilerine yakın birisinin kazanması üzerine kurulu.

Şimdilik en iyimser bir tahminle liderlerin ilk el sıkışmaları ve birbirlerine merhaba demeleri veya ara bölgede eşleri ile birlikte bir akşam yemeği yemeleri Nisan’ın ortasına kaldı.

Downer önümüzdeki hafta New York’a gidiyor. Orada BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon, Güvenlik Konseyinin bazı üyeleri ve BM içindeki diğer ilgili birim ve oyun kurucularla bir araya gelecek. Arkasından önce Atina’da Başbakan Samaras ile sonra da Ankara’da Başbakan Erdoğan ile görüşecek.

Bu, engelli koşulardaki üzerinden atlanarak koşuya devam edilebilmesi için parkura dizilen engelleri andıran görüşmeleri yaptıktan sonra başını iki eli arasına alıp düşünecek ve müzakerelerin geleceğini Kıbrıslı Türk ve Rum liderlerle görüşmek üzere Kıbrıs’a gelecek. Downer’in bu görüşme programını politik takvime koyduğumda önüme Nisan ayının ortası çıkıyor en erken.

Bir taraftan Rum lider Anastasiades, BM Genel Sekreterinin Kıbrıs Özel Temsilcisi Downer’i ve dolayısı ile de BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’u müzakereleri ertelemeye ikna etmeye çalışırken diğer taraftan da Rum Dışişleri Bakanı İoannis Kasulidis, AB Dışişleri Konseyi toplantısına katılmak için evvelki gün gittiği Brüksel’de, tüm üye ülkelerin Dışişleri bakanlarına aynı hikayeyi anlatmaya başladı.

Kıbrıs sorununa çözüm bulmak ve adaya barış getirebilmek için yıllardır sürdürülen müzakerelerin başlamasını Türk tarafı ivedilikle isterken, Kasulidis de ekonomik krizin yaşandığını ve müzakereler için de gerekli ön hazırlıkların yapılamadığı gerekçesi ile Kıbrıs müzakerelerinin kısa bir süre içerisinde başlamasının mümkün olmadığını söylemeye başlayarak, ipe unun nasıl serileceğinin en güzel politik örneğini veriyor.

24 Nisan 2004 yılında yapılan Annan Planı Referandumunda, Kıbrıslı Türklerin de ortağı olacağı “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti”nin kurulabilmesi için “evet” oyu veren DİSİ lideri Anastasiades ve baryalarının, Anastasiades’in Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra tavır değiştirerek müzakereleri olabildiğince ertelemek istemeleri, koltuk uğruna ortakları Yunan Milliyetçisi DIKO’ya ve Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesine nasıl teslim olduklarının en açık göstergesi.

Tüm okuyucularıma tavsiyem, müzakerelerden hiç bir şey beklemeleridir. Rum liderin ve ekibinin bu tutumu ve mantığı ile müzakerelerden çıkacak olan herhangi bir sonuç yok. Ancak AB bataktaki Rum hükümetine kredi vermek için çözümü ve doğalgaz paylaşımını şart koşabilirse belki ileriye doğru bir adım atılabilir.

Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com
13 Mart 2013

12 Mart 2013
İpe Un Sermenin Rumcası için yorumlar kapalı
Okunma 44
bosluk

Müzakereler 2015’de

Müzakereler 2015’de

Rum Yönetimi başkanı Anastasiades kötü bir dönemde başkanlığı devraldı. Zaten bir evvelki Rum başkan AKEL’in ruhani lideri Dimitris Hristofyas başarılı bir yönetim sergilemiş olsaydı Anastasiades seçimi kazanamazdı.

 

Anastasiades’in kucağında yıkılmış bir ekonomi, iflas etmiş bir borsa, sineğin bile uçmadığı bir para piyasası ve tavan yapmış işsizlik var. Özel sektör kan ağlıyor, her gün onlarca aile şirketi ve anlı şanlı büyük kuruluşlar kepenk kapatıyor.

 

Kurtarma paketi uygulaması ile Kıbrıs Rum Kesimini bu bataktan çekip çıkarmak k isteyen Avrupa Merkez Bankası, Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Komisyonu’ndan oluşan Troika’nın (Troyka) masaya koyduğu yardım paketindeki tavan rakam bile Rumların talebinin yüzde 60’ı. Rumlar Troika’nın tüm koşullarını kabul edip yardımı alsalar bile bataktan çıkmaları olanaksız.

 

AB’nin ve ABD yönetimindeki Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) Rumları bu ekonomik çöküntü içinde iyice köşeye sıkıştırıp Rumların aç gözlülüğü nedeni ile Doğu Akdeniz Bölgesinde son 60 yıldır süre gelen huzursuzluğa son vermek isteyecekleri kesin.

 

Kıbrıs konusunun çözümünde, bu aşamada Rumların elinde, uluslararası tanınmışlığın ötesinde pek bir kozları yok. Gelecek sene Ekim ayında yürürlüğe tam olarak girecek olan Lizbon Anlaşması yani AB’nin yeni Anayasası’na göre akıllarına her estiğinde “Veto” koyma hakları da ortadan kalkacak, daha doğrusu kalkmayacak ama çok zorlaşacak.

 

Rumların ekonomik çöküntüden kurtulmak için bel bağladıkları doğalgaz, tam aksine başlarına bela, egemenliklerini büsbütün kaybetmelerine neden olacak.

 

Yeni seçilmiş Rum yöneticiler, o denli hayal içindeler ki,  Rum Meclisi Dışişleri ve AB Meseleleri Komitesi Başkanı Averof Neofitu, ABD’de yaptığı temaslar sırasında BM Genel Sekreter Yardımcısı Jan Eliason’la yaptığı görüşmede kendini dev aynasında görmüş olmalı ki  “Kıbrıs sorununun çözümü öncesinde Kıbrıslı Türklerin doğalgazdan yararlanması yönündeki önerilerin görüşmeye açık olmadığı”nı dile getirdi. Sanki çözümden önce kendileri faydalanabileceklermiş de, Kıbrıslı Türklerin faydalanabilmesi için geriye çözüm koşulu kaldı.

 

Rum yöneticilerin hayallerindeki senaryo, Kıbrıslı Türklere doğalgazdan pay vermek için kendi istedikleri çözüm şeklini empoze ettirmek, sonra da Kıbrıslı Türklere “Siz azınlıksınız, doğalgaz’dan hakkınız biz ne kadar verirsek o kadardır” deyip tümünün üstüne yatmak.

 

Ama tabii kazın ayağı öyle değil.

Çözümün inisiyatifi Rumların da elinde değil artık. Uslu çocuk olup büyüklerinin sözünü dinlerse, doğalgazdan kendisine bir şeyler düşebilir, yaramaz çocuk olursa, tümünü de kaybedebilir.

 

Zaten Troika görüşmeleri, çıkacak olan doğalgazın AB’ye Türkiye üzerinden taşınması koşulunu da içeren bir anlaşmayla bitecek. Rumlar istese de istemese de doğalgaz, KKTC topraklarından geçecek bir boru sistemi ile Nabucco hattına bağlanarak Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşacak.  Rumların artık buna “Oxi” yani “Hayır” demek lüksü de kalmadı.

 

Yunanistan ile Türkiye Başbakanlarının, İstanbul’da toplamda 22 Bakanla neredeyse ortak bir Bakanlar Kurulu toplantısı yapması, Kıbrıs’ta çözüm inisiyatifinin artık Rumların elinde olmadığının bir göstergesi.

 

Anastasiades’in ne yapacağı şimdiden belli. Üzerine üzerine gelecek olan çözüm baskısından kurtulmak için ‘müzakerelerden önce hazırlık lazım’ deyip Eylül veya Ekim ayına ertelemek, sonra da ‘Türkiye’deki seçimleri de bekleyelim’ diyerek 2015’in Ağustos’una sarkıtmak.

 

Ama bu sefer bu plan çalışmayacak.

Anastasiades, içinde hoşuna gitmeyecek birçok maddeler olan Troika’nın koşullarını ağlaya ağlaya imzalayacak. Adaya hem barış gelecek hem de doğalgaz KKTC ve Türkiye üzerinden AB’ye gidecek. Tabii eğer bu arada Mısır’la dalaşmazsa…

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

11 Mart 2013

10 Mart 2013
Müzakereler 2015’de için yorumlar kapalı
Okunma 55
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar