Ateşkes Daha İmzalanmadı

Ateşkes Daha İmzalanmadı

İkinci Barış Harekatının son günü olan 16 Ağustos 1974`den beridir Kıbrıs adasında bir tek kurşun atılmadı. Bunun nedeni adaya barışın gelmiş olması değil, Rum Milli Muhafız Ordusundan (RMMO) çok daha güçlü olan ve dünyanın dördüncü büyük ve güçlü ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK)  bir parçası olan Türk Barış Kuvvetlerinin (TBK)  adadaki varlığıdır.

 

Benim yarım asırdan fazla bir zamandır yakından tanıdığım Rumlar, İkinci Barış Harekatından bu güne kadar geçen zaman dilimi içerisinde kendilerini güçlü hissetmiş olsalardı,  hiç bir anlaşmayı, hiç bir uluslarası kuralı dikkate almaz, hayali bir gerekçe yaratıp Kıbrıslı Türklere saldırır, katliamlar yapar, arkasından da 21 Aralık 1963 ‘ de yaptıkları gibi “Türkler isyan etti ” deyip birde üstünden çıkarlardı.

 

Ama adada TBK’nın varlığı, gücü ve 1974 yılında ortaya koyduğu muharebe yeteneği Rumları bir maceraya atılmaktan şimdiye dek korudu. Zaman zaman megalomani yani büyüklük kompleksinde kapılırlar ve 15 Mayıs 1919’da yaptıkları gibi Ankara’ya kadar Anadolu’nun batı yarısını fethetmek gibi hayallere kapılırlar veya da 1974 yılında yaptıkları gibi Türkiye’yi ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde Türkiye’nin garantörlüğünü yok sayıp adada Kıbrıs Helen Cumhuriyetini ilan ederler ve Yunanistan’a ilhak olduklarını açıklarlar.

 

Rum’dur bunlar, herşey beklenir kendilerinden.

 

16 Ağustos 1974 günü, İkinci Barış Harekatı’nın başlamasından yaklaşık 60 saat sonra,  New York ile aramızdaki saat farkından olsa gerek, akşam üstü BM Güvenlik Konseyi

Ateş Kes çağrısı yaptı ve Türk Ordusu ilerlemeyi, RMMO’da kaçmayı durdurdu. Maraş’lı Rumlar da, Türk Ordusu’nun korkusundan bir gün evvelsinden boşalttıkları şehre, bir gecede sınırlar belirginleşmiş olduğundan ateş kes’ten sonra geri dönemediler.

 

Türk Barış Kuvvetlerinin adadaki varlığı S. O. F. A.’ya (Status Of Forces Agreement) yani Askeri Güçlerin Statüsü Antlaşması’na göre yasal konumda ve Kıbrıs Adasında yaşayan iki ana halk olan Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında bir Barış Antlaşması imzalanmadan da sona ermeyecek veya da farklı bir statüye dönüşmeyecek.

 

Anayasamızda yer alan geçici 10.cu madde, Polisimizin ve Güvenlik Kuvvetlerimizin statüleri, SOFA ve Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında imzalanacak Ateş Kes Antlaşması ile birebir ilintili ve bağlantılı.

 

Politikacılar ve siyasiler, her ne kadar siyasi erk’i ellerinde tutuyorlar ve hükümeti oluşturup devleti yönetiyorlarsa da, taraflar arasında son 45 yıldır sürmekte olan müzakereler barışla sonuçlanmadan ve “Ateş Kes Anlaşması” imzalanmadan Anayasamızdaki Geçici 10.cu maddenin değişmesi teknik olarak olanaksız ve yanlış olur.

 

S. O. F. A.’nın bir çok kişi tarafından bilinmeyen bir sonucu da,  aynen II.  Dünya Savaşında Fransız Vichy Hükümetinin Alman ordularının tüm masraflarını ödediği gibi barış antlaşması sonrasında ortaya çıkacak yeni devletin veya da antlaşma olmazsa Kıbrıslı Rumların, 20 Temmuz 1974 tarihinde adanın Rumlar tarafından bozulan statüsünü 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Ek I. Madde 4’e göre yerine tekrardan koymak için müdahale eden ve o günden sonra da adada varlığını sürdürmek zorunda kalan Türk Barış Kuvvetlerinin,  Ateş Kes Antlaşması imzalanana dek yaptığı tüm masrafları ödemek zorunda olduğudur.

Bunu ben iddia etmiyorum,  içtihat haline dönüşmüş uluslararası kurallar söylemekte.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

18 Eylül 2013

17 Eylül 2013
Ateşkes Daha İmzalanmadı için yorumlar kapalı
Okunma 140
bosluk

Rumların Yeni Müzakere Stratejisi

Rumların Yeni Müzakere Stratejisi

Kıbrıs Rum tarafındaki ekonomik çöküntü Rumları, ekonomik nedenlerden dolayı taviz vermek zorunda kalınabilir korkusu ile müzakerelerden ne denli uzaklaştırmışsa, bir o kadar da Kıbrıs adasının münhasır ekonomik bölgesi içinde varlığı kesinleşen doğalgaz uzaklaştırdı.

 

Rumlar, doğalgaza tümüyle sahip olana dek müzakereleri uzatmak ve egemenlikten taviz vererek Kıbrıslı Türklerle ortaklık kurmak yerine doğalgazın getireceği zenginlik ile de adanın kuzeyini ele geçirerek adanın mutlak hakimi olmayı hedefliyorlar.

 

Rumların bu yeni “Kıbrıs Stratejisi”nin aşamaları belli oldu.

  • Müzakereleri doğalgaz çıkana kadar sonuçlandırmamak,
  • Bu doğrultuda ilk adım olarak müzakerelerin başlamasını geciktirmek için her yolu denemek,
  • Özel temsilci veya Müzakereci atamasını geciktirmek,
  • Özel temsilci veya Müzakereci atamasını yapıldıktan sonra müzakerelerin başlayabilmesi için ön hazırlık talep etmek,
  • Müzakerelere başlangıç tarihini belirlememek için ön hazırlıkların tamamlanmadığı itirazında bulunarak müzakerelerin başlayamayacağını öne sürmek,
  • Müzakereler kesin olarak başlamadan evvel ortamı gerginleştirmek ve Türkleri “anlaşma istemiyorlar ” zannı altında bırakmak için Türklerin peşinen “hayır” diyecekleri tavizler istemek ve koşullar öne sürmek,
  • BM’nin müzakere sürecini bir takvime bağlamasına karşı çıkmak ve müzakerelerin yıllarca sürebilecek şekilde ucunu açık hale getirmek,
  • Müzakerelerin başlaması ve masaya oturmak kaçınılmaz hale geldiğinde Avrupa Birliği’ni (AB) taraf veya hakem olarak sürece dahil etmek,
  • Müzakereler sonucunda elde edilecek çözümün neyi içerebileceğini ve Rum çoğunluk idaresinde bir devletin kurulmasını peşinen empoze etmek,
  • Bu aşamaya gelinene dek doğalgazın çıkarılması ve borularla adaya getirilmesinin tamamlanmış olmasını sağlamak,
  • Doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya gönderilmesi fikrine karşı çıkmak,
  • Kıbrıs adasının güneyindeki Rum kesiminde sıvılaştırma tesisi kurularak adaya ulaşmış olan doğalgazın Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin en küçük bir hakkı, katkısı ve etkisi olmadan satışını gerçekleştirmek,
  • Doğalgaz konusunda ABD, AB, Rusya ve Çin ile ortak faaliyet ve satış anlaşmaları imzalamak,
  • Kıbrıslı Türklere karşı ekonomik üstünlük ve Türkiye’ye karşı da politik üstünlük sağlandıktan sonra Kıbrıs’ın kuzeyini ele geçirmek çalışmalarını başlatmak,
  • Kıbrıslı Türkler arasına kışkırtıcılar sokup, Rumlarla işbirliği yapılması ve birlikte yaşanması  fikrini yaygınlaştırmak ve pekiştirmek,
  • Avrupa Birliği’ni kullanarak Türkiye’nin Kıbrıs adasından geri çekilmesini sağlamak,
  • Adayı bir tek mermi atmadan ve Türk ordusu ile çatışmadan ele geçirmek.

 

2013 yılının Şubat ayında Kıbrıslı Rumların Cumhurbaşkanı seçilen DISY Genel Başkanı Nikos Anastasiades, seçimlerden evvel verdiği beyanatlarda ve yaptığı açıklamalarda farklı konuşmuş olsa da,  24 Nisan 2004 tarihinde yapılan referandumda Kıbrıs’ta “Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti” kurulmasını öngören Annan Planına blok halde “Evet” diyen DISY’nin o dönemdeki Genel Başkanı olmuş olsa da, şimdi fikrini değiştirdiği kesin.

 

Anastasiades eski söylemlerini, çözüm önerilerini ve kendi şahsına özgü gevşek federasyon önerisini unuttuğu, Cumhurbaşkanlığı koltuğunun, politik çıkarların ve Rum Ulusal Konseyinin baskısının Anastasiades’in seçim öncesindeki düşünce ve fikirlerini değiştirdiği kesin.

 

Şimdi artık Anastasiades yukarıdaki yeni stratejiyi aynen ve harfiyen uygulamaya koymuş durumda. Kaçarı yok. Ya Helen tarihi, Kıbrıslı Türkleri adanın egemenliğine ortak ettiği için  kendisini lanetleyecek, ya da kesin hedefe ulaşılana ve Rumlar adanın mutlak egemeni olana dek Helen çıkarlarına kayıtsız şartsız hizmet etmiş safkan Helen olarak adı tarih kayıtlarında yer alacak.

 

Anastasiades, adaya barış getirmek yerine Helen tarihi içinde lanetlenmemeyi tercih etmiş durumda. Müzakerelerden fazla ümitli olmamak ve anavatan Türkiye ile ele ele, birlikte başımızın çaresine bakmak çok daha doğru bir strateji olacak biz Türkler için.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

16 Eylül 2013

15 Eylül 2013
Rumların Yeni Müzakere Stratejisi için yorumlar kapalı
Okunma 55
bosluk

Suriye’de Çatışan Kimler

Suriye’de Çatışan Kimler

Suriye’de perde önünde çatışanlar belli.

Esad’ın hükümet güçleri, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Partiya Yekineya Demokratik (PYD), Müslüman Kardeşler Teşkilatı (İhvanü’l-Müslimin) ve diğer daha küçük boyutlardaki silahlı muhalif taraflar.

 

Özgür Suriye Ordusunun hedefi, 1970 yılında baba Hafız Esad’ın bir askeri darbe ile ele geçirdiği ve 2000 yılında ölümünden sonra oğlunun devraldığı Esad monarşisine son vermek ve Suriye’de 1949’lardan beri devam eden darbe ile işbaşına gelmek alışkanlığına son vererek ülkeye demokrasiyi getirmek. Hangi anlamdaki demokrasinin geleceği ise Suriye halkının idare edilme alışkanlığı doğrultusunda olacağı kesin.

 

Koma Civakên Kurdistan (KCK) yani Kürdistan Topluluklar Birliği (KTB) içine Partiya Yekineya Demokratik (PYD) ve Partiye Karkeren Kürdistan (PKK)’yı da alan çatı örgütü. Hedefi Kuzey Irak, Kuzey Suriye ve Güney Doğu Anadolu’da duruma ve dünyanın değişik dönemlerindeki siyasi konjonktürüne göre birleşik veya da ayrışık otonom veya özerk bir Kürt Yönetimi kurmak ve bu bölgeler üzerinde söz sahibi olmak.

 

Oğul Beşar Esad’ın isteği ise tüm muhalifleri elindeki hükümet güçleri ile ezip tekrardan Suriye’ye Akdeniz kıyılarından Irak sınırına, Türkiye sınırından Ürdün sınırına kadar kayıtsız koşulsuz mutlak hakim olmak.

 

Müslüman Kardeşlerin (İhvanü’l-Müslimin) hedefi, 1926 yılından beri bölgede devam eden “Azınlıklar Yönetimi”ne son verip Sunni çoğunluğun söz sahibi olduğu ve Şeriat Kurallarına göre yönetilen bir rejimi iş başına getirmek.

 

Bu gerçekler herkesin bildiği ve Suriye toprakları üzerinde Mart 2011 yılından beri devam eden çatışmaların gözler önündeki tarafları ve çatışma nedenleri.

 

Birde perde arkasında, bölgesel çıkarları nedeni ile kıyasıya çatışan ve müthiş bir diplomasi satrancı oynayan ülkeler var.

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, İran, İsrail ve birazcık da Avrupa Birliği (AB).

 

ABD, İngiltere ve Fransa taraflardan bir tanesini oluşturuyor. 1916 tarihli Sykes-Picot Anlaşması ile 30 yıl müddetle Suriye’yi sömürgesi olarak demir yumrukla yöneten, Fransız kültürünü Suriye halkına empoze eden ve neredeyse devlet dilinin halen daha Fransızca olarak devam ettirilmesine neden olan Fransa, her ne kadar “Batı dünyası”  blokundaysada, Suriye konusunda Libya kadar kesin tavır koyamadı ve tam olarak da tarafını belirleyemedi.

 

Suriye’deki Fransız mirasından dolayı Fransa, hem Esad’ın tarafını tutuyor, hem de ABD ve İngiltere’ye destek çıkmaya çalışıyor. Bu nedenle de Rusya-Çin bloku ile ABD-İngiltere bloku arasında kaldı ve ezilmekle karşı karşıya. Kimyasal silahlar konusunda Rusya’nın önerisini “Kurtuluş reçetesi” olarak gördü ve hemen BM Güvenlik Konseyine taşıdı. Bu manevrası ile her iki bloka da yaranmayı hedefliyor.

 

Suriye şu anda tam bir satranç tahtası konumunda. Üzerinde diplomasi satrancı oynanıyor ve taraflardan birisi illaki kaybedecek. Bu savaşın yıllarca devam etmesine ne can dayanacak ne de para yetecek.

 

Kendi başına bir taraf olan İsrail’i Suriye’deki rejim değişikliği çok ilgilendiriyor. Adeta ölüm kalım meselesi İsrail için bu konu. Eğer Müslüman Kardeşler zaman içinde hem Suriye’de hem de Mısır’da iş başına gelirlerse, İsrail’in uykuları kaçacak ve geceleri uyuyamayacak. Bu nedenle de Esad hükümetinin veya da kötünün iyisi olarak yeni bir Nusayri yönetiminin iş başında kalmasını ÖSO’nun galibiyetine tercih ediyor.

 

Rusya ve Çin diğer güçlü bloku oluştururken, perde arkasından İran hem bu bloku destekliyor, hem de Esad rejimine tam destek veriyor.

 

Suriye’de 2 bin yıllık tarih, dünya mirasları, şehirler, ekonomi ve sanayi tamamen yok oldu. 2 milyon Suriyeli, göçmen olarak komşu ülkelerde yaşıyor ve geri dönüp harabeye dönmüş bir ülkede sıfırdan hayata başlamak istemiyorlar. Bir ailenin mutlak yönetim hırsı yüzünden dünyanın en esi ve en köklü medeniyetlerinden bir tanesi yok oldu.

 

Bundan sonra Suriye’de yaşamın normale dönmesi bile pek birşey fark ettirmeyecek. Suriye bitti ve eski günlerine dönmesi artık bir hayal.  Yazık oldu Suriye’ye…..

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

13 Eylül 2013

 

12 Eylül 2013
Suriye’de Çatışan Kimler için yorumlar kapalı
Okunma 50
bosluk

Düşmanımın Düşmanı Dostumdur

Düşmanımın Düşmanı Dostumdur

Rumlar ataları olduklarını iddia ettikleri Bizans’ın dış ilişkiler ve politika stratejisini mükemmel bir şekilde uyguluyorlar.

 

Bizans’ın stratejisini derinlemesine öğrenebilmek için Edward N. Luttwak’ın “Bizans İmparatorluğu’nun Büyük Stratejisi” kitabı ile George T. Dennis’in “Strategikon” kitabını okumak lazım.

 

Neredeyse iki bin yıl evvel Bizans İmparatorluğunun yöneticileri hangi taktiği uygulamışsa bugün de Rumlar aynı, hem de tıpa tıp aynı stratejiyi biz Kıbrıslı Türklere ve anavatan Türkiye’ye karşı uygulamaktalar.

 

Örnek mi; Mısır’da Muhammed Mursi 30 Haziran 2012’de seçimleri kazanıp Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Mısır’la Kıbrıs Rum tarafı arasındaki, eski başkan Mübarek’in ve oğullarının parasal çıkarlarına dayalı ilişki son bulmuştu.

 

Mursi, Türkiye ile ilişkilerini önce genişletmiş sonra da iyice sağlamlaştırmıştı. Mısır Meclisine

sunulan önerge ile de Kıbrıs Rum tarafı ile imzalanan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) anlaşmasında aldatıldıkları gerekçesi ile tek taraflı iptal yoluna gidilmişti.

 

Kıbrıs Rum Yönetiminin ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgeyi Lübnan’ın ve Mısır’ın kabul etmemesi ve karşılıklı imzalanmaması nedeni ile de bu ilan geçersiz ve tek taraflı konumuna dönüşmüştü.  Kıbrıs Rum Yönetiminin ilan ettiği MEB’in sadece İsrail tarafından imzalaması uluslararası geçerlilik kazanmasına yetmedi.

 

Kıbrıs Rum Yönetiminin ilan ettiği MEB’in Uluslararası geçerlilik kazanması için tüm komşularının kabul etmesi ve imzalaması gerekmekte.

 

Mısır Genel Kurmay Başkanı General Abdel Fattah Saeed Hussein Khalil el-Sisi’nin 3 Temmuz 2013 günü gerçekleştirdiği darbe sonrasında Türkiye’nin bunu “Darbe” olarak kabul etmesi ve yeni hükümeti tanımaması, Türkiye- Mısır ilişkilerini ters yüz ederken, ilişkiler kopma noktasına geldi.

 

İşte tam bu aşamada Kıbrıs Rum Yönetiminin Bizans stratejisi devreye girdi. Yıllardır uyguladığı “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” felsefesini tekrardan devreye koydu. Bilindiği gibi Rumlar 1974’den hemen sonra önce ASALA’ya, sonra da PKK’ya kucak açmış ve Trodos dağlarında kamp kurarak personeline Türkiye’ye karşı kullanmak üzere askeri eğitim vermelerini sağlamıştı. Limasol limanını da bu iki terörist grubun emrine açmış, her tür silah ikmaline olanak tanımıştı.

 

Türkiye ile Mısır’ın arası bozulunca önce 4 Eylül tarihinde Kıbrıs Rum Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis Mısır’a gitti ve Mısır Dışişleri bakanı Nabil Fahmy ile görüşerek  enerji, hidrokarbonlar, denizcilik politikası ve turizm, ticaret ve yatırımlar gibi diğer alanlardaki konularda işbirliğinin ileriye götürülmesi konusunda mutabakata vardı. Arkasından da Yunanistan Dışişleri bakanı Evangelos Venizelos  5 Eylül’de Mısır’a yaptığı ziyarette Mısır’ın geçici Başbakanı Hazım el-Biblavi ile görüşerek Yunanistan, Kıbrıs Rum ve Mısır üçlü işbirliği önerisini yaptı. Buradaki amaç Kıbrıs Rum Yönetiminin tek taraflı ilan ettiği MEB’i daha da meşrulaştırmak, uluslararası deniz hukukuna ve ilgili yasalara uygun hale getirmek.

 

Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi, daha evvel İsrail ile oluşturdukları enerji, denizde güvenlik (arama-kurtarma) ve siyasi işbirliğinin aynısını şimdi de Mısır’la kurmak istiyorlar. Hedefleri de İsrail-Mısır-Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi arasında dörtlü işbirliğini oluşturmak.

 

Sırada Suriye, Lübnan ve Filistin var. Bir dönem Kıbrıs Rum Yönetiminin, Filistin’e gönderilen silahlar için Filistin devletinin Limasol limanını kullanmasına izin vermesi nedeni ile Kıbrıs Rum Yönetimi, Filistin ile iyi ilişkileri kurma peşinde. Türkiye-Suriye düşmanlığını fırsat bilen Rumlar, Esad hükümeti ile iyi ilişkilerini geliştirirken, şimdi gözlerini Lübnan’a çevirdiler. Hedefleri Türkiye ve KKTC hariç tüm Doğu Akdeniz ülkeleri ile karşılıklı işbirliği içine girip, Doğu Akdeniz’de ilan ettikleri MEB’e sahip olmak.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

11 Eylül 2013

 

10 Eylül 2013
Düşmanımın Düşmanı Dostumdur için yorumlar kapalı
Okunma 71
bosluk

Sykes-Picot Can Çekişiyor (4)

Sykes-Picot Can Çekişiyor (4)

ABD’nin yeni müdahale stratejisi eskilerden çok farklı.

ABD Genel Kurmay Başkanı Martin Dempsey’in, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler komitesi üyesi Demokrat Partili Eiot Engel’e, Suriye’ye müdahale edilmesi konusunda gönderdiği mektubun son paragraflarında yer alan ABD’nin yeni stratejisi, manasal değil ama içerik çevirisi olarak aynen aşağıdaki gibi.

 

Suriye’de çatışan ve bizim taraf olarak seçim yapabileceğimiz iki güç yok. Çok fazla taraf var ve bazıları da yeni oluşmuş durumda. ABD’nin destek vereceği taraf, müdahaleden sonra güç dengesi kendi lehlerine döndüğü vakit,  kendi çıkarları doğrultusunda icraatlarını yaparken, bizim çıkarlarımıza da hizmet etmelidir.

 

Dempsey çok net ve açık şekilde, kurulacak yeni hükümetin veya yeni yönetimin ABD’nin çıkarlarına hizmet edeceğinden yüzde yüz emin olmadıkça, müdahale etmeyeceğiz demekte.

 

Gerçekte ABD ve İsrail, Suriye’ye müdahale edilip edilmemesi konusunda kilit konumdalar.

Mısır’da demokratik yollarla Cumhurbaşkanı seçilen Mursi’nin, Müslüman Kardeşler safında olması, Türkiye ile olağanüstü bağlar kurması, İsrail ve ABD’ye sempatik gözlerle bakmaması, Kıbrıs Rum tarafı ile Mübarek Yönetiminin imzaladığı MEB antlaşmasını feshi ve İsrail ile Mısır arasında imzalanan doğalgaz satış antlaşmasını yok sayması, sonunu getirdi.

 

Mısır’da, Suriye’de ve Lübnan’da yaşanan bu yeni gelişmenin kökeninde Mısır’ın Port Sait limanından başlayarak Hatay’ın Samandağı ilçesinin Suriye ile oluşturduğu sınır çizgisine kadar uzanan kıyıların yarattığı “Münhasır Ekonomik Bölge” (MEB) içinde yer alan doğalgaz ve petrol.

 

ABD ve AB, İran’ın nükleer silah sahibi olmaması ve Orta Doğu’da Tahran merkezli bir Şii bölgesi oluşmaması için yoğun bir çaba gösterirken, aniden karşılarına Türkiye’nin başını çektiği, içinde Mısır ve Suriye’de çok etkin olan Müslüman kardeşler ile Hamas’ın da yer aldığı  bir Sunni bölgenin oluşum hareketliliği çıkmıştır. ABD ve AB’yi en çok endişelendiren konulardan bir tanesi de Türkiye’nin Kuzey Irak’taki “Bölgesel Kürt Yönetimi” ile olan sıkı ve sağlam bağı.

 

Türkiye, Müslüman Kardeşler, Hamas ve Bölgesel Kürt Yönetimi ittifakının ABD ve AB’ye ilaveten Irak’ı, İran’ı, Suudi Arabistan’ı ve İsrail’i de ürküttüğü kesin. Bütün korkuları Suriye ve Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesi ve Doğu Akdeniz ile birlikte Ortadoğu’nun en zengin ve kaliteli petrol yataklarının yer aldığı Musul ve Kerkük bölgesinin, yüz sene evvel olduğu gibi dolaylı veya da dolaysız olarak Türkiye’nin kontrolü altına girmesi.

 

Türkiye’nin Irak’ın tüm kuzey bölgelerinde hakimiyetini kurmuş olan “Bölgesel Kürt Yönetimi” ile ileri düzeyde ekonomik, Ticari ve kültürel işbirliği içine girmiş olması ABD ve AB’nin endişelerini daha da arttırmakta.

 

2011 yılının yazında İran, Irak, Suriye ve Çin arasında yapılan bir anlaşma bölgedeki dengeleri daha da karmaşık hale getirdi. İran’dan çıkacak olan bir boru hattının Irak ve Suriye topraklarından geçerek Akdeniz’e ulaşacağını ve borunun Akdeniz’deki ucunun da sadece Çin’in kontrolünde olacağını içeren bu anlaşma, Çin’in Akdeniz’e bir daha çıkmamak üzere yerleşmesini öngördüğünden ABD’yi çok endişelendirdi ve bu anlaşmadan tam 8 ay sonra da Suriye’de çatışmalar patlak verdi.

Bu gelişmelerden en çok etkilenecek olan İsrail, 2010 yılında yaşanmış olan Mavi Marmara olayında burnunun dikine gitmeyip, Türkiye ile iyi ilişkilerini devam ettirebilseydi, büyük bir olasılıkla Mısır ve Suriye’de bu denli geniş çaplı olaylar çıkmayacak ve Müslüman Kardeşler de her iki ülkede bu denli güçlü hale gelmeyecekti. Bu nedenle de İsrail mecburen yüzünü Yunanistan’a ve Kıbrıs Rum tarafına çevirmek zorunda kaldı.

 

1916 doğumlu Sykes-Picot Antlaşması ve bunun devamı olan ve 1921 yılında Ortadoğu’da yapay olarak ortaya çıkarılan devlerin sınırlarını belirleyen Kahire Antlaşması ömürlerini doldurdular, can çekişiyorlar.

 

Balkanlarda 20. ve 21. yüzyılın başlarında yaşanmış olan etnik çatışmalar şimdi Ortadoğu’da yaşanıyor ve yüz yıl evvel belirlenmiş olan sınırlar çatırdıyor. Yugoslavya misali Ortadoğu’da da yeni devletlerin ve yeni sınırların ortaya çıkacağı çok açık.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

9 Eylül 2013

8 Eylül 2013
Sykes-Picot Can Çekişiyor (4) için yorumlar kapalı
Okunma 79
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar