Sykes-Picot Can Çekişiyor (3)

Sykes-Picot Can Çekişiyor (3)

II. Dünya Savaşından sonra dünyanın jandarmalığını ABD İngilizlerden devralırken, Fransızlar da Rusya’ya devretmek üzereydi… Avrupa’nın aslanları Almanya ve Avusturya askeri güçlerini tamamen yitirirken, İtalya da yok olmaktan kıl payı kurtuldu. Savaştan hemen sonra uzun yıllar sürecek olan iki kutuplu dünya dönemi ve Soğuk Savaş çatışmaları başladı.

 

Sömürgeler birbiri ardına özgürlüklerini kazanıp Cumhuriyetlerini ilan ettikleri esnada, iki kutuplu dünyada taraf seçmek zorunda kaldılar. Ya Batı yanlısı olacaklardı ya da kısaca Rusya olarak anılan “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği”nin yandaşı…

 

Gerçi Birleşmiş Milletler çatısı altında gözle görünen 3 grup, Batılı ülkeler, Demir Perde ülkeleri ve Bağlantısız Devletler vardı ama Bağlantısızlarla Demir Perde ülkelerinin içtiği su ayrı gitmiyordu.

 

Ekonomik ve siyasi baskılarla Avrupa’yı bir çatı altında toplamayı başaran ABD, Asya’da komünizmin yayılmasını önlemek uğruna 1950 yılında Kore’de çıkan çatışmaya NATO’yu (Kuzey Atlantik Antlaşması Teşkilatı) dahil edince, Ruslar da 14 Mayıs 1955 tarihinde Varşova’da, sekiz sosyalist ülkenin imzaladığı “Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması” ile askeri ve ekonomik bir Pakt kurdular.

 

ABD ile Rusya arasında gittikçe ısınan askeri ve ekonomik rekabet, doruk noktasına 1962 yılında yaşanan Küba krizi ve- gerçekte 1954 yılında başlamış olan ama dünya gündemine 1964 yılında Amerika’nın, hayali olduğu sonradan ortaya çıkan bir gerekçe ile saldırmasıyla düşmüş olan- Vietnam Savaşı ile ulaştı.

 

I. Dünya Savaşı sonrası oluşan sınırlar yavaş yavaş değişmeye başlarken, Rusya 1978 yılında Afgan hükümeti ile imzaladığı  “Dostluk ve İşbirliği Antlaşması” uyarınca 1979 yılında Afganistan’ı işgal etti. Rusya 9 yıl sonra da büyük bir hüsrana uğrayarak geri çekilmek zorunda kalacak, ABD de Vietnam’dan başı eğik olarak ayrılacaktı.

 

Her iki dev bu hezimetlerden ilk derslerini aldılar ve Rusya çok geçmeden de Gorbaçov’un “Yeniden Yapılanma” hamlesi ile dağılma sürecine girdi.

 

ABD’nin tek başına dünya devi olarak kaldığı bu süreçte 2003 yılında Irak’a, New York’taki İkiz Kulelere 11 Eylül 2011 tarihinde yapılan saldırının hemen akabinde de Afganistan’a girdi.

 

Bu dönem içinde sesi sedası hiç çıkmadan, ekonomik olarak dünyayı işgal etmeye başlayan Çin, barışçıl yollardan girdiği Afrika’da tüm kıymetli ve stratejik maden ocaklarını ele geçirmeye ve dünya sanayisi üzerinde söz sahibi olmaya başladı.

 

Irak’ta petrol, Afganistan’da kıymetli madenlerin olması ABD’yi fiilen askerini ve silahlarını kullanarak bu ülkeye girmeye zorladı. ABD maliyesinin ortaya koyduğu maliyet hesapları trilyon dolarları bulunca, ABD yeni bir strateji belirlemek zorunda kaldı.

 

Geçen hafta ABD Genel Kurmay Başkanı Martin Dempsey, ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler komitesi üyesi Demokrat Partili Eiot Engel’e, Suriye’ye müdahale edilmesi konusunda gönderdiği mektupta, ABD’nin yeni dünya stratejisini satır aralarında açıklamak zorunda kaldı.

 

Dempsey, söz konusu açıklama mektubunda Suriye’ye yapılacak askeri bir müdahalenin Suriye’deki iç karışıklığı kaldırmayacağına inandığını belirtmiş, askeri güç kullanımının savaşan tarafların güç dengelerini değiştirmesine rağmen savaşın gerekçesi olan tarihsel,  etnik, dini ve aşiretlerden kaynaklanan sorunları ortadan kaldıramayacağını kaydederek,  asıl gerekçeyi de en son paragrafında açıklamıştı… (Devam edecek)

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

6 Eylül 2013

5 Eylül 2013
Sykes-Picot Can Çekişiyor (3) için yorumlar kapalı
Okunma 61
bosluk

Sykes-Picot Can Çekişiyor (2)

Sykes-Picot Can Çekişiyor (2)

Ortadoğu’da I. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı toprakları üzerinde Sykes-Picot Antlaşması içeriğince kurulan tüm devletler, İngiliz ve Fransız Yönetimi altında 1946 yılına kadar varlıklarını manda, sömürge ve benzeri yönetim modelleri altında sürdürdüler.

 

Aralarında T. E.Lawrence ve Gertrude Bell’in de yer aldığı, başkanlığını da İngiltere Sömürgeler Bakanı Winston Churchill’in yaptığı 40 kişilik İngiliz heyeti, 1921 yılında Kahire’de yaptıkları bir toplantıda Ortadoğu’da manda, sömürge ve benzeri yönetim modelleri altında hayata geçecek bu devletlerin sınırlarını belirledi.

 

Ortaya çıkan harita, 1916 yılında Sykes ve Picot’un üzerinde mutabakata vardıkları haritadan çok farklıydı. Bu yeni haritanın özelliği, bölgede yaşayan insan topluluklarının ve kabilelerin etnik ve dini yapılarını dikkate almadan sadece İngilizlerin Akdeniz’den Basra körfezine kadar güvenli bir koridor içinde hareket edebilmesini sağlayacak şekilde düzenlenmiş olmasıydı.

 

Fransa ve İngiltere 1946 yılına kadar bu devletleri balyozla idare ettiklerinden, olası her tür ayrılığı ve başkaldırıyı da anında bastırıp yok ettiler.

 

II. Dünya Savaşına ve sonrasına damgasını vuran Amerika Birleşik Devletleri, savaş yorgunu ve dünyayı birkaç asırdır sömürgeleri ile yönetmekte olan Avrupa ülkelerine iyi bir çeki düzen verdi.

 

Önce dünya ülkelerinin bir daha milyonlarca insanın ölümüne yol açacak savaşlara girmemesi için Milletler Cemiyetini, Birleşmiş Milletler adı altında tekrar örgütledi sonra da dünya üzerindeki sömürge, manda ve benzeri yönetimlerin ortadan kaldırılması için Avrupa’da sömürge sahibi tüm devletleri sömürgelerine ve mandalarına özgürlüklerini vermeye mecbur etti.

 

Bu uygulama doğrultusunda tüm dünya da olduğu gibi Orta Doğu’daki sınırları İngiliz çıkarlarına göre tespit edilmiş ülkeler de bağımsızlıklarını ilan etmeye ve kendi kendilerini yönetmeye başladılar.

 

Gerçekte günümüz “Avrupa Birliği”nin temelini de ABD atmıştı. Resmi tarih kayıtlarında Fransız Jean Monnet’in, savaş sanayiinin temel girdileri olan kömür ve çelik kaynaklarının üretim ve kullanımının uluslararası bir kuruluş tarafından yapılması fikrini benimseyen Robert Schuman’ın planı ile AB’nin temellerinin atıldığı yazıyorsa da, iyi bir araştırmacı bu fikrin ABD’den kaynaklandığını ve Avrupa’da asırlardır süren savaşlardan bıkıp usanan ABD’nin Avrupa Devletlerini birleşmeye zorladığını kolaylıkla bulabilir.

 

Suriye’de 1946 yılında demokratik bir şekilde yapılan halk oylamasıyla Cumhurbaşkanı seçilen (Konya doğumlu) Şükrü El Kuvvatli ile başlayan demokrasi, sadece 3 yıl sürdü.  1949 yılında ordunun gerçekleştirdiği ihtilal ile günümüze kadar uzanan “ihtilal yaparak devlet başkanını devirme” geleneği devam etti.

 

97 yıl evvel yapılan Sykes-Picot Anlaşması uyarınca 1921 yılında masa üzerinde İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda hiç bir dini ve etnik yapıyı dikkate almadan çizilen sınırlar, aradan geçen 92 yıldan sonra iyice çatırdamaya başladı.

 

Bu yapay sınırların içinde bir asır boyunca baskı ile sindirilmiş olan dini ve etnik gruplar, yirmi birinci yüzyılda halka kadar inen teknolojik gelişmelerin yarattığı küreselleşme ve de onun getirdiği çalkantı ile kendilerine yeni bir gelecek belirlemeye başladılar.

 

Bu yeni geleceği, Ortadoğu’da yaşamlarını sürdüren dini ve etnik gruplar kendi çıkarları doğrultusunda belirlemeye çalışırken, dünyanın kaderini belirlemede büyük rolleri olan ABD, Çin ve Rusya gibi devletler de kendi menfaatleri doğrultusunda yeni bir düzenleme çabası içine girdiler, aynen İngilizlerin 1916’da düşündükleri ve 1921’de hayata geçirdikleri gibi…

 

Irak ve Afganistan bu gelişmelerden nasibini alırken, sıraya Tunus, Libya, Mısır, Lübnan ve Suriye de girdi… (Devam edecek)

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

4 Eylül 2013

3 Eylül 2013
Sykes-Picot Can Çekişiyor (2) için yorumlar kapalı
Okunma 87
bosluk

Sykes-Picot Can Çekişiyor (1)

Sykes-Picot Can Çekişiyor (1)

“Sykes-Picot” okuyucularımın bildiği gibi, 1916 yılında İngiliz Sir Mark Sykes ve Fransız Georges Picot adlı diplomatlar arasında sürdürülen görüşmelerden sonra I. Dünya Savaşı bitiminde Orta Doğu’nun nasıl paylaşılacağı konusunda İngiltere ve Fransa arasında imzalanan gizli anlaşmanın kısa adı.

 

Bu anlaşmanın kökenini İngilizlerin 29 Nisan 1916’da Osmanlı Devletinin 6. Ordusuna Kut’ül Ammare Kuşatması sonrasında yenilmesi oluşturmakta. Tek başına Orta Doğu’da Osmanlı ordusu karşısında tutunamayacağını anlayan İngiltere, Fransa ile askeri güçlerini birleştirmek ve Osmanlı ordusuna birlikte saldırabilmek için, peşinen eğer savaşın sonunda galip gelebilirlerse Ortadoğu’yu nasıl paylaşacaklarını içeren bir anlaşma yapmışlardır.

 

Gerçekte İngiltere tek başına Ortadoğu’yu ele geçirmek için 1915’de harekete geçmiş ve 1914’de başlayan I. Dünya savaşında Osmanlı ordusunun dört cephede savaşmasını fırsat bilip Osmanlı Devletine karşı isyan etmek hazırlığı içine girmiş olan Mekkeli Şerif Hüseyin bin Ali ile bir gizli antlaşma imzalamıştı.

 

Mısır’da konuşlu İngiliz Yüksek Komutanı McMahon ile Mekke’li Şerif Hüseyin bin Ali arasında imzalanan bu gizli anlaşmaya göre, Mekkeli Şerif Hüseyin bin Ali elindeki tüm askeri güç ile Osmanlı Devletine saldıracak, İngiltere kendisine her tür silah ve strateji desteğini verecek, buna karşın da bu günkü isimleri ile Arap Yarımadası, Irak, Ürdün, Filistin, Lübnan ve İsrail’i kapsayan bir alanda İngiltere’ye bağımlı bir “Arap Devleti” kurulacak ve Mekkeli Şerif Hüseyin bin Ali de bu devletin Kralı olacaktı.

 

Bu anlaşmaya sırtını dayayan Şerif Hüseyin bin Ali, 1916 yılında Mekke’nin başkent olduğu Hicaz Devleti’ni, kendisini de bu devletin Kralı ilan etti. Arabistanlı Lawrence ile birlikte Osmanlı Devletine karşı silahlı mücadele başlattı.

 

Bu gizli antlaşmayı Mekkeli Şerif Hüseyin bin Ali’nin adamlarının ağzını tutamaması nedeni ile öğrenen Fransa, McMahon anlaşmasına karşı çıktı ve Ortadoğu’da İngiltere’yi yalnız bırakmakla tehdit ederek, Osmanlı Devleti’nin Kafkaslarda da cephe açmasını sağlayabilmek için Rusya’yı da işin içine bulaştırarak 3 devlet arasında yeni bir antlaşma yapılmasında ısrar etmeye başladı.

 

Fransa’nın bu baskısını kabul etmek zorunda kalan İngiltere, İngiliz diplomat Sir Mark Sykes ve Fransız Georges Picot arasında sürdürülen görüşmelerden sonra içeriği belirlenen antlaşma metnini Rusya’nın da onayına sundu.

 

Rusya’nın onaylamasından sonra İngiltere, Fransa ve Rusya arasında imzalanan bu antlaşmaya göre;

 

1- Karadeniz kıyılarından bu günkü Irak sınırına kadar olan Doğu Anadolu bölgesi, Trabzon, Erzurum, Van, Bitlis ve Güney Doğu Anadolu’nun bir bölümü Ruslara verilecek.

2- Doğu Akdeniz Bölgesi, Adana,  Antep, Urfa, Mardin, Diyarbakır, Musul ve Suriye Fransa’ya verilecek.

3- Filistin’in Akdeniz kıyılarından Basra denizine kadar olan bölge, Bağdat ve Güney Mezopotamya dahil olmak üzere İngiltere’ye verilecek.

4- İngiltere ve Fransa’ya kalacak topraklar üzerinde İngiltere’nin ve Fransa’nın denetiminde bir Arap Devleti veya da yöresel olarak kurulacak Arap Devletlerinden oluşacak bir Konfederasyonu kurulacak.

5- İskenderun Serbest Liman olacak.

6- Filistin, dünya üzerinde varlığını sürdüren dinlerden 3 tanesinin ortak mekanı olduğu için uluslararası bir yönetim tarafından idare edilecek.

 

Bir yıl müddetle gizli kalan bu antlaşma, Rusya’da gerçekleşen Ekim 1917 devriminden sonra Lenin’in açıklaması ile dünya kamuoyunun bilgisine gelince, Mekkeli Şerif Hüseyin bin Ali “Aldatıldım” feryatları ile kıyameti kopardı, İngiliz ve Fransız Manda yönetimini kabul etmeyerek, kendisini tüm Arap ulusunun Kralı ilan etti.

 

Ama artık yapacağı bir şey yoktu. Osmanlı devletine karşı aslanlar gibi savaşmış, efendisi İngilizleri memnun etmek için Osmanlıya karşı sürdürdüğü saldırılarında ahlaklı ve ahlaksız her yolu denemişti ama sonunda da bir limon gibi sıkılarak bir kenara atılmaktan kurtulamamıştı. Mekkeli Şerif Hüseyin bin Ali 1931 yılında Amman’da ruhunu teslim ederken söylediği son sözü de “Aldatıldım” oldu. Kendini kral ilan etmişti ama bir muhtar kadar bile geçerli olmamıştı bu kendi kendine verdiği krallık payesi … (Devam Edecek)

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

2 Eylül 2013

1 Eylül 2013
Sykes-Picot Can Çekişiyor (1) için yorumlar kapalı
Okunma 107
bosluk
  • Sayfa 3 ile 3
  • <
  • 1
  • 2
  • 3
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar