Rum Müzakereci Mavroyannis’in Politis gazetesinde Yayınlanan Röportajı

Rum Müzakereci Mavroyannis’in Politis gazetesinde Yayınlanan Röportajı

Rum Müzakereci Mavroyannis’in Politis gazetesinde Yayınlanan Röportajı

15 Şubat 2014, Cumartesi

 

MAVROYANNİS: “DEVLET VARLIĞINI KORUYACAK EGEMENLİK SADECE ONA AİT OLACAK”

“EGEMENLİK TEKTİR, BİRLEŞİKTİR, BÖLÜNMEZDİR, DEVLETE AİTTİR. DEVLET TEKTİR. BU DEVLET VARDI VE BU KALACAK”

“DEVLETİN YENİDEN KURULMASI DİYE BİR ŞEY YOK KIBRIS DEVLETİ RUMLAR VE TÜRKLERİN EDİTORYAL YETKİ KULLANMASIYLA YENİDEN YAPILANDIRILIYOR”

“TEMEL İNSAN HAKLARI, TEMEL ÖZGÜRLÜKLER VE 4 ÖZGÜRLÜK İÇ STATÜYE BAĞLI OLMAMALIDIR”

“GERİ DÖNÜŞ HAKKI MÜLKİYET HAKKININ ÜZERİNDEDİR”

Rum tarafının müzakerecisi Andreas Mavroyannis “devletin varlığını koruyacağını, egemenliğin de sadece buna (“Kıbrıs Cumhuriyeti devletine”) ait olacağını söyledi ve “yetkiler başka şey, egemenlik başka” dedi.

 

Politis Mavroyannis’le yaptığı geniş (3 sayfa) ölçekli röportajı okurlarına manşetten “Kıbrıslı Rum Müzakereci Andreas Mavroyannis’le Geniş Röportaj… Kıbrıslı Türkleri Avrupa’da Yanımızda İstiyoruz… İster Kıbrıslı Rum İster Kıbrıslı Türk Olsun Herkesin Geri Dönüş Hakkını Güvence Altına Almak Zorundayız… Ancak Devlet Kalacak. Tek Egemen O Olacak, Başkası Değil! Yetkiler Başka Şey Egemenlik Başka” başlık ve spotlarıyla manşete çekti.

 

Gazete süreçte bazı konuları Türkiye’yle de görüşeceklerini bu nedenle Türkiye’ye gideceğini söyleyen Mavroyannis’in “Ziyaretimiz 26-28 Şubat arasında olacak ve Türk diplomatik makamlarıyla bir tam gün müzakere edeceğiz” dediğini yazdı.

 

Gazeteye göre Mavroyannis ortak açıklama metninin Avrupa müktesebatının Kıbrıs’ın tamamına yayılmasını güvence altına aldığını vurgulayarak “Bu itibarla Türk tarafının bazı haklı endişeleri vardı. Yoruma yer bırakmayacak, tehlikeli tezlerin ileri götürülmesini engellemek ve iki kurucu devlet gibi mesnetsiz iddia ve talepleri savuşturacak şekilde bu endişeleri tatmin etmeye çalıştık” ifadesini kullandı.

 

Ortak açıklama metninin 3 ve 4’üncü maddelerinin çok eleştirildiğinin hatırlatılması üzerine Mavroyannis özetle şunları söyledi:

 

“TEMEL İNSAN HAKLARI, TEMEL ÖZGÜRLÜKLER VE 4 ÖZGÜRLÜK İÇ STATÜYE BAĞLI OLMAMALIDIR”

 

“Bizim algımız, insan haklarının, temel özgürlüklerin ve AB’nin 4 özgürlüğünün (kişilerin, malların, sermayenin ve hizmetin serbest dolaşımı) var olan iç statüye bağlı olmamasıdır. İç statünün tek manası iki bölgeliliği ve iki toplumluluğu güvence altına alacak bazı siyasi hakların kullanılmasına kriterdir, başka hiçbir şey değil. Ada’nın tamamında Avrupa müktesebatı yürürlükte olacak. İki bölgeliliğin, iki toplumluluğun ve siyasi eşitliğin kişisel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına gerekçe değil uyumla uygulanması gerektiği ilk kez netleştiriliyor.

 

İki bölgeliliğin nüfus veya mülkiyet açısından baskınlığı kapsadığını kabul etmiyoruz. Bu, Avrupa müktesebatının tam olarak uygulanmasından söz eden ortak açıklamada da nettir. Müzakerelerde görüşülebilecek şey, Avrupa müktesebatına uygun ve iki bölgelik ve iki toplumluluk ilkesinin uygulanması için gerekli olan geçici güvenlik tedbirleridir. Bu tür çözümler, çözümün niteliği ve iki toplumun kimliğinin korunması lehine öngörülebilir ancak hiçbir şekilde kişisel ve Avrupai özgürlüklerin aleyhine olamaz.

 

“GERİ DÖNÜŞ HAKKI MÜLKİYET HAKKININ ÜZERİNDEDİR”

 

Elbette bir Girnelinin Girne’de yaşama hakkını güvence altına alıyoruz. İster Kıbrıslı Rum ister Kıbrıslı Türk olsun herkesin geri dönüş hakkını güvence altına almak zorundayız. Bana göre geri dönüş hakkı mülkiyet hakkının üzerindedir. Geri dönüş hakkı sadece gayrı menkulle değil yerle; ata yurdu, kökler, ailesel ve kültürel bağlarla alakalıdır. Ancak geri dönüşün ötesinde yerleşme ve iş yapma özgürlükleri de olmalıdır ki bu, bir Limasollunun Girne’de kalma hakkı olduğu anlamına gelir. Bütün bunların üzerinde, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının doğal sonucu olarak girişimcilik faaliyeti hakkı da var.  Bu gerek Kıbrıs Rum gerek Kıbrıs Türk tarafının çıkarına çok önemli bir yöndür. Geri dönüş demek tam yerleşim demektir, sadece akrabalarını gömmeye gitmek değil.

 

“EGEMENLİK TEKTİR, BİRLEŞİKTİR, BÖLÜNMEZDİR, DEVLETE AİTTİR. DEVLET TEKTİR. BU DEVLET VARDI VE BU KALACAK”

 

Bize göre egemenlik tektir, birleşiktir, bölünmezdir ve devlete aittir. Devlet tektir ve 60 anlaşmalarından kurulmuştur. Bu devlet vardı ve bu kalacak. Şu anda iki toplum şu anda kendi içlerinde olguları değiştirerek bir editoryal yetki kullanıyor. Ancak devlet kalacak. Egemenliğe sadece o sahip olacak, başka kimse değil! şu anda birileri kelimelerle oynamak ve ‘yetkiler’ terimini ‘egemenlik’ olarak isimlendirmek istiyorsa (ortak açıklamanın 3’üncü paragrafını kastediyorum) bu başka bir hikaye. Tabii, artık yetkiler de dâhil, devletin amir yasası olan federal Anayasa’nın vereceği yetkiler olacak. Federal yetkiler kaydedildikten sonra Anayasa’nın belirleyeceği geriye kalan yetkiler oluşturucu eyaletler tarafından kullanılacak dil veya kültür konuları ve birçok başka mesele yetkilerin paylaşımı ve ayrılması konusu olacak, egemenliğin değil.

 

“DEVLETİN YENİDEN KURULMASI DİYE BİR ŞEY YOK KIBRIS DEVLETİ RUMLAR VE TÜRKLERİN EDİTORYAL YETKİ KULLANMASIYLA YENİDEN YAPILANDIRILIYOR”

 

Devletin yeniden kurulması diye bir şey yok. Kurulduğu andan itibaren bir devletin özerk yaşamı ve varlığı vardır ve uluslar arası hukukun öznesidir ve kendisini oluşturan Sözleşmelerin varlığını yitirmesi durumunda bile var olmaya devam eder. Kıbrıs BM ve AB üyesidir ve öyle kalacak. Bunu kimse reddetmiyor. Ortak açıklama net bir şekilde, Anayasa iki oluşturucu, Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk eyaletini tavsiye edecek diyor. Dolayısıyla Kıbrıs Devleti, Kıbrıs sorununun çözümü uygulanana kadar bu şekilde var olmaya devam edecek. Federal Birleşik Kıbrıs önceden var olan iki devletin birleşmesinin sonucu olacak yorumuna olanak tanıyacak herhangi bir prosedür ortaya çıkması veya bunu kabul etmemiz söz konusu değildir. Bu editoryal prosedürü Kıbrıs Rum ve Kıbrıs Türk toplumları kullanacak ‘oluşturucu eyaletler’ değil. Oluşturucu eyaletler, ortak açıklamanın 4’üncü paragrafında belirtildiği gibi çözüm referandumlarda onaylandıktan sonra ortaya çıkacak.

 

ABD Anayasası’nda ‘Biz halk olarak’ denmesi her bir Amerikan vatandaşının ayrı egemenliği olduğu anlamına mı geliyor? yapıcı belirsizliğe hiçbir şekilde yer yok. Kıbrıs devletinin bir iç yeniden yapılanmasından ve yeni bir düzen ortaya çıkmasından söz ediyoruz.”

 

Oluşturucu eyaletler Federal Birleşik Kıbrıs’ın dış ilişkilerinde söz sahibi olmayacak. Dış ilişkilerde yetki Federal Birleşik Kıbrıs’ın olacak. İki oluşturucu eyaletin, iki toplumun federal devlete katılımıyla dolaylı bir ağırlığı olacak ancak dış politika federasyonun dış politikası olacak.  Kıbrıslı Türklerle daha önce uzlaştığımız gibi,  oluşturucu devletlerin uluslar arası sorumluluk içeren bütün konularında sorumlu, Federal Anayasa tahtında federal hükümettir iki oluşturucu eyalet bulunması devletin dış politikasını doğrudan etkilemez.

 

“BÜTÜN KONULAR ÇAPRAZ VE BİRBİRİYLE BAĞLANTILI GÖRÜŞÜLECEK, TÜRKİYE’YE BU YÜZDEN GİDİYORUZ”

 

Müzakerelerde konuların çapraz ve birbiriyle bağlantılı görüşülmesinden başka bir şey kabul etmeyiz.  Bütün konuları masaya koyacak ve hepsini dönüşümlü değil eşzamanlı görüşeceğiz. Bazı konuları Türkiye’yle de görüşeceğiz, Türkiye’ye bu yüzden gidiyoruz. Ziyaretimiz 26-28 Şubat arasında olacak ve Türk diplomatlarla bir tam gün görüşeceğiz. Dönüşümlü görüşme yaklaşımını kabul etmiyoruz. Toprak konusunu şimdi görüşüp bitirelim, ardından da güvenlik başlığına geçelim diye bir şey olmaz.  Toprak yönünün başka bir konuyla da alakalı olduğunu saptadığımız anda onu da görüşeceğiz. Bütün konular masadadır. Bu, her bir araya geldiğimizde bütün konuları ele alacağımız anlamına gelmiyor ancak her an bütün konulara el atabiliriz. Bir pazarlığa girdiğinizde çoğu kez bir başlıkta bir şey verirseniz bir başka şey almanız gerekir.

 

Bir mesele çözülemediğinde çözülmemiş konular arasında kalacak ve hedef, kapsamlı çerçeve içerisinde yavaş yavaş göğüslenmesidir. Al-ver (pazarlık) mantığı bunun içindir. Yani bir dizi çözümsüz meseleye bakarak önceliklerini belirlersin ve temel endişelerini tatmin edecek bir al-vere girersin.  Kapsamlı çözüm uzlaşı olacak ancak kötü bir yamalı bohça olamaz.  Bunu ne siyasi liderlik kabul eder ne insanlar.”

 

“AB TEMSİLCİSİNİN YETKİSİNİN ARTIRILMASI YETMEZ BÜTÜN KURUMSAL ORGANLARININ VE BÜTÜN AVRUPALI ORTAKLARIMIZIN ROL VE SÖZ SAHİBİ OLMASI GEREKİR”

 

Mavroyannis AB’nin müzakere prosedürüne müdahil olmasıyla ilgili bir soruya karşılık “Pieter Van  Nuffel yeterli, AB’nin deneyimli bir yetkilisidir ve bize yardımcı olabilir, sorun uygun yetkilere sahip olmasıdır. Şu ana kadar yetkileri çok kısıtlıydı ve prosedüre müdahale etmeye çok da olanağı yoktu” vurgusunu yaptı, şunları da söyledi:

 

“Unutulmaması gerekir ki AB Kıbrıs Türk toplumuna yardım programını da yürütüyor ve çözümden önce de, ürünlerin Mağusa Limanı üzerinden dolaşımı, Ankara Protokolü’nün uygulanması, herhangi bir güven yaratıcı önlemin uygulanması gibi konularda rolü ve elbette çözümün müktesebatla uyumunda sorumluluğu olacak.  AB’nin ilgisinin artmasının Komisyon temsilcisinin yetkisinin daha çok yetkiye sahip olmasıyla bitmeyeceğini unutmayalım. AB’nin bütün kurumsal organlarının ve bütün Avrupalı ortaklarımızın rol ve söz sahibi olması gerekir.

 

Şurası net olarak anlaşılmalıdır ki Türk  bölgelerinin AB ile uyumu sahte devletle yapılmıyor.  Sahte devletin AB’ye girmesini kabul etmiyoruz. Kıbrıs AB’ye girmiştir ve Avrupa müktesebatının Kıbrıs Cumhuriyeti’nin denetimi altında olmayan bölgelerdeki uygulaması ertelenmiştir. Bu erteleme Kıbrıs sorunu çözülürse ve veya çözümden önce bazı konularda kaldırılabilir. Çözümden sonra, meydana gelecek oluşturucu eyaletlerin Avrupa müktesebatına uygun mevzuatları olmasını güvence altına almamız gerekir. Federal düzeyde öngörülen bütün kurumların öngörülen yetkileri olması gerekir.”

 

“MARAŞ İLE TOPRAĞIN, MÜLKİYETİN BİR PARÇASINI ÇÖZMÜŞ OLACAĞIZ”

 

Mavroyannis, Maraş konusunda paralel bir prosedür başladığı söylenebilir mi sorusuna karşılık  “bizim için bir süredir başladı, şu anda Başkan Obama’nın ve AB’nin de desteğini almış olmamız önemlidir” dedi, özetle şunları ekledi:

 

“Çabayı sürdürmeliyiz, işaretler daha iyi gibi. Sadece güven yaratıcı önlem değildir aynı zamanda müzakereye bir dinamik katacaktır. Maraş paketi uygulanırsa müzakerelerde çok daha fazla ilerleyeceğimize inanıyoruz çünkü toprağın bir parçasını, mülkiyetin bir parçasını çözmüş, Güvenlik Konseyi kararlarını uygulamış olacağız.”

 

KKTC’DEN BORULARLA SU GETİRİLMESİ VE KKTC’NİN YAPTIĞI DEVLETLER ARASI ANLAŞMALAR

 

Türkiye’den KKTC’ye boru hattıyla su getirilmesi projesi hatırlatılarak, KKTC’nin özellikle Türkiye ile yapmış olduğu anlaşmaların, suyla ilgili bu anlaşma uğruna, federal hükümetin mi, oluşturucu devletlerin mi onayından geçmesi gerektiği yoksa bunların otomatikman statü mü kazanacağı sorulduğunda Mavroyannis “bu konular hakkında karar verilmedi.  Tezimiz, yasadışı faaliyetlere asla statü kazandırılmayacağıdır. Hukuk dışı bir şey hukuk yaratamaz” cevabını verdi.

 

“Bosna gibi federal devletlerin başarısızlığına atıfta bulunularak “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin tanınmaktan vazgeçmesi ve Tayvanlaştırma gibi konuları gündeme getirdiği hatırlatılarak Mavroyannis’e “Başarısızlık olması halinde Kıbrıslı Türkler ayrılıp devlet olarak tanınabilir mi? Türkiye’nin müdahalesi ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin garantörlük anlaşmalarını harekete geçirmesinden söz edenlere cevabınız nedir?” sorusu yöneltildi.

 

Mavroyannis “Hukuki açıdan bu olamaz ama çok iyi bildiğiniz gibi uluslar arası yaşam pratikte farklıdır” cevabını verdi.

*** TAK’dan (16 Şubat) ve Kıbrıs Postası’ndan (16 Şubat) alınmıştır ***

17 Şubat 2014
Rum Müzakereci Mavroyannis’in Politis gazetesinde Yayınlanan Röportajı için yorumlar kapalı
Okunma 318
bosluk

Ortak Metin Ne Diyor

Ortak Metin Ne Diyor

Liderler nihayet geçen hafta başında, Kıbrıs konusuna “Kalıcı ve Sürdürülebilir Bir Çözüm” getirmek amacı ile ‘Ortak Metin’ üzerinde bir anlaşmaya vararak, 46 yıldır sürmekte olan müzakerelerin tekrardan başlamasını sağladılar.

 

Bana göre ‘Ortak Metin’de toplam 7 madde var, sonuncu hariç.

İşin ilginç tarafı, bu söz konusu 7 maddeyi Rumlar ve biz Kıbrıslı Türkler farklı farklı yorumluyoruz. Türkçe ve Rumca gibi İngilizce de lastikli. Yazılanı istediğiniz gibi çekip uzatıyor, büküp şeklini değiştirebiliyorsunuz.

 

İngilizcede Devlet sözcüğünün de karşılığı “State”, Eyalet sözcüğünün de.

Bizim “Kurucu Devlet” olarak çevirisini yapıp, bütün stratejimizi onun üzerine kurduğumuz “Founding State” tanımını veya “Oluşturucu Devlet” olarak çevirdiğimiz “Constituting State” tanımını Rumlar kendi dillerine “Kurucu Eyalet” ve “Oluşturucu Eyalet” olarak çeviriyorlar ve tüm stratejilerini de “Eyalet” kavramı üzerine kuruyorlar.

 

Bu nedenle biz eşit haklara sahip, siyaseten de eşit olan “İki Kurucu Devlet”ten oluşacak yeni bir “Birleşik Federal Kıbrıs Devleti”ni hedeflerken, Rumlar “eşit vatandaşlık hakları”na sahip “iki kurucu eyalet”ten oluşacak mevcut (Türkiye’nin tanımadığı) Kıbrıs Cumhuriyeti’nin isim değiştirmesi ile varlığını sürdürmeye devam edeceği yeni bir devlet hedeflemekte.

 

Rumların eşitlik anlayışına göre biz Kıbrıslı Türklerin siyasileri, Rumlarla aynı sandıkta eşit vatandaş olarak seçime girecekler ve Kıbrıslı Türkler de Kıbrıslı Rumlarla eşit haklara sahip olarak oy kullanacaklar. Kim seçilirse Meclise o girecek. Yani Rum çoğunluk içindeki Türk azınlık, seçilebilirse ancak Federal Meclise girmek hakkına sahip olacak. Aynen Yunanistan’da olduğu gibi. 150 bin nüfusa sahip “Batı Trakya Türkleri”nin, yaklaşık 10 milyon nüfusu olan Yunanistan Parlamentosu’nda birkaç sandalye sahibi olabildiği gibi. O da ancak Rum siyasi partilerine yama olarak…

 

Eroğlu ile Anastasiadis arasında başlayacak olan müzakerelerde bugüne değin üzerinde mutabakata varılmamış başlıklar ve alt başlıklar görüşülecek sadece. Üzerinde mutabakata varılmış konularda geriye dönüş ve tekrardan bu maddeleri bir kez daha görüşme olmayacak.

 

Eroğlu ve Anastasiadis tarafından imzalanmış bu Ortak Metin’e göre Liderlerin müzakereleri şöyle veya böyle tamamlamasından sonra “Kalıcı ve Nihai Çözüm Planı”, eşzamanlı olarak, eşit koşullarda, Rum ve Türk bölgelerinde ayrı ayrı her iki halkın onayına sunulacak.

 

Türkiye’nin Garantörlüğü, Ortak Metin içinde yok, şimdilik müzakere edilecek konuların içinde de yok.

 

Kıbrıslı Türklerin “Kurucu Devlet”i veya “Kurucu Eyalet”i oluşturacağı,  taraflardan hiçbirinin diğer taraf üzerinde yetki ya da otorite kullanmayacağı ve “Federal Anayasa’nın da tek taraflı olarak değiştirilemeyeceği” vurgulaması, her iki devletin veya eyaletin çok önemli yetkilere sahip olacağını göstermekte.

 

Ortak Metin’de olmamasına rağmen bir başka gerçek de, endirekt olarak artık AB’nin de, Kıbrıs sorununa çözüm getirmek çabalarında sözü geçen bir aktör veya da oyun kurucu olabileceği. Geçmiş 46 yılda yaşananlara göre bu bir ilk. Artık BM’nin yanında işin içine giren AB gerek duyduğu zaman müzakerelere özel bir temsilci atayabilecek…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

17 Şubat 2014

16 Şubat 2014
Ortak Metin Ne Diyor için yorumlar kapalı
Okunma 146
bosluk

Rum Siyasileri Tanımak (9/9)

Rum Siyasileri Tanımak (9/9)

8. bölümün devamı…

 

Rum Ortodoks Kilisesi

Siyasi görüşü ve Söylemleri: Yunan (Helen) Milliyetçisi

 

Kıbrıs Rum siyasi arenasında en çok taraftarı olan ve neredeyse oyların tümünü etkileyebilen ve yönlendirebilen dini bir kuruluştur.

 

Rum Ortodoks Kilisesinin onayını ve takdisini almayan hiçbir siyasi partinin veya da politikacının siyasi ömrü, siyaseten ne kadar güçlü olursa olsun uzun olmamıştır. Kıbrıslı Rumların 4. Cumhurbaşkanı ve DISY’in kurucusu Glafkos Klerides’in babası “Ioannis Kleridis”, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Makarios’a karşı aday olabilecek kadar siyaseten güçlü olmasına rağmen, hem seçimi kaybetmiş, hem de siyaset dünyasından adeta silinmiştir.

 

Rum Ortodoks Kilisesi, Osmanlı döneminde padişahların Başpiskoposlara verdikleri yetkilerle “Etnarh” yani Dini ve Siyasi Lider kimliği altında Rum nüfusu üzerindeki etkilerini aralıksız ve gittikçe artan bir güç ile günümüze değin sürdürmüştür ve halen de sürdürmektedir.

 

Bu nedenle de Yunanistan’da yer alan 1821 Mora isyanının devamını aynı dönem içinde Kıbrıs Rum dini yaşamının merkezi olan Trodos dağlarındaki Çikkos Kilisesi ile Lefkoşa sur içindeki Fenorameno Kilisesi gerçekleştirmek istemiş ve dini liderler olarak Rum halkını isyana teşvik etme hazırlıklarına başlamışlardır.

 

1821 yılında Vali Küçük Mehmet bu hazırlıkları fark edince, özellikle Fenoromeno Kilisesinde yaptırdığı araştırmada Filiki Eterya’ya ait çok sayıda barut fıçıları ile silahlar bulununca dini lider olan Başpiskopos Kiprianos ile 7 yardımcısını, özür ve af dilemeyi reddettikleri için asmak ve kellelerini kesmek zorunda kalmıştır.

 

Aynı paralelde İstanbul’daki Fener Patrikhanesi de Osmanlı devleti başkentinde bir isyan hazırlığına ön ayak olmuş ve daha başlamadan bastırılan isyan sonunda Fener Patriği Grigorios V. ile Efes, Ahyolu ve İzmit metropolitleri, 22 Nisan 1821’de Fener meydanında Patrikhane’nin orta kapısı önünde idam edilmişlerdir. Daha sonra bunlara Terkos, Edirne ve Selanik metropolitleri de eklenmiştir. Bugün hala Fener Patrikhanesi’ne giriş için kullanılan kapı, hizmetkârların kapısıdır ve Grigorios V.’in önünde idam edildiği kapı olan ana kapı da o günden beridir kullanılmamaktadır. Bu kapının adı idamdan sonra “Kin Kapısı” olarak anılmaya başlanmıştır.

 

Rum Ortodoks dünyasında kilise bu denli yaşamın içindedir ve Rum halkı üzerinde de etkin bir güce sahiptir.

İngiliz döneminde ortadan kaldırılan Etnarh’lık makamı ve yetkileri, kağıt üzerinde olmasa bile manevi olarak Makarios tarafından 1950 yılında tekrar hortlatılmıştır.

1950 yılında Başpiskopos seçileceği vaadi ile Lisansüstü eğitimini tamamladığı Boston’dan Kıbrıs’a getirtilerek Başpiskopos yapılan Makarios, içindeki politik eğilimlerin etkisi ile de Başpiskoposluğu siyasi liderlik ile birleştirmeyi tekrar başarmış ve “Etnarh” olarak Kiliseyi fiilen politikanın ve kanlı eylemlerin içine sokmayı başarmıştır.

 

1955 yılında kurulan tedhiş örgütü EOKA tüm gücünü ve yetkilerini ilk başta hep kiliseden almış, ayakta kalmayı başarınca da, bu defa destek Yunanistan’dan gelmiştir.

 

Genelde Kilise politikanın ana parametrelerini belirler ve hiçbir politikacı bu “Kırmızı çizgilerin” dışına çıkamaz.  21. yüzyılda olmamıza rağmen Rum halkı üzerinde kilisenin dini baskısı hala daha aynen Ortaçağdaki gibi devam etmektedir. Kıbrıs’ta müzakereler, Rum Ortodoks Kilisesi onay vermediği müddetçe asla sonuçlanamaz.

 

Kıbrıs Rum tarafındaki “Siyasi Yapılanmayı” ve Kıbrıslı Rumların Kıbrıs konusuna bakışını anlatan bu yazı dizisini okuduktan sonra okuyucularım, çok daha net bir şekilde “Kıbrıs Müzakereleri”nin niçin 50 yıldır süregelmekte olduğunu çok daha iyi anlayacaklardır… SON 

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

14 Şubat 2014

13 Şubat 2014
Rum Siyasileri Tanımak (9/9) için yorumlar kapalı
Okunma 99
bosluk

Rum Siyasileri Tanımak (8/9)

Rum Siyasileri Tanımak (8/9)

7. bölümün devamı…

 

Ekolojik-Çevresel Hareket (KKP)

Siyasi Yelpazedeki yeri: Aşırı Milliyetçi Sosyalist Parti

 

Bu siyasi partinin tam adı Ekolojik-Çevresel Hareket’tir.   İngilizce adı “Ecological-Environmental Movement” ve Rumca adı da “Kinima Kologon-Perivallontiston”dur. Kısaca “Ekologlar” veya kendi kendilerine taktıkları lakapla “Kıbrıs Yeşiller Partisi” olarak anılmaktadırlar.

 

Ekolojik-Çevresel Hareket veya AB içinde daha sık bir şekilde kullandıkları diğer adları olan “Kıbrıs Yeşiller Partisi” 1996 yılının Mart ayında kuruldu.

 

Kıbrıs Yeşiller Partisinin Genel Sekreteri Milletvekili George Perdikes’dir. Merkez Komitesi 7 üyelidir ve dönüşümlü olarak her üye beli bir dönem Komite Başkanlığı yapmaktadır. 21 Mayıs 2006 seçimlerinde oyların yaklaşık  yüzde 2’sini alarak 56 sandalyeli Rum Meclisinde 1 Milletvekili ile temsil edilmektedir. Rum Temsilciler Meclisinde Yeşiller partisi ilk kez 2006 yılında sandalye sahibi olabilmişlerdir.

 

24 Nisan 2004 tarihinde yapılan Annan Planı referandumunda “Hayır” propagandası yapmışlar ve dönemin Cumhurbaşkanı Papadopulos’a da tam destek vermişlerdir.

 

Partinin isminin kısaca “Yeşiller” olması, partinin Kıbrıs Rum siyasi yelpazesindeki yerini tanımlayabilmek açısından çok yanıltıcıdır. Rum Milliyetçiliği güden aşırı sağcı bir partidir.

 

Kesinlikle, müzakereler sonucunda Kıbrıslı Türklerle birlikte kurulacak bir devlet istememektedirler ve olası bir devlette de Kıbrıslı Türklere herhangi bir siyasi eşitlik veya hak verilmesine fanatizm düzeyinde karşıdırlar.

 

Önce Lefkoşa Surlariçi’nin, sonra Lefkoşa şehrinin tümünün ve en sonunda da adanın tümünün askerden arındırılmasını savunmaktadırlar. Türk askerinin adayı terk etmesini, Maraş’ın derhal Türklerin elinden alınmasını ve 1974 tarihindeki Rum sahiplerine iade edilmesini, Maronitlerin de eksiksiz olarak köylerine ve topraklarına dönmelerini istemektedirler.

 

Bu konuda Avrupa Parlamentosunda üyesi oldukları Avrupa Yeşiller Partisini ustalıkla kullanarak, isteklerini canlı tutmaktadırlar.

 

Avrupa Yeşiller Partisi de, bu yanıltıcı propagandanın etkisi altında kalarak, müzakereler sonunda oluşturulması hedeflenen Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nde, tek vatandaşlık, tek egemenlik ve tek temsiliyeti savunmaktadırlar. Buna ilaveten adada Türk askerinin bulunmasına, Türkiye’den gelip yerleşen, evlilikler kuran, çoluk çocuğa karışan ve iş kuran kişilerin ve ailelerin derhal geri gönderilmesi gerektiğini talep etmektedirler.  İsteklerine devamla Türkiye’nin Kıbrıs adasının ve Kıbrıs hükümetinin garantörü olmasına şiddetle karşı çıkmaktadır. Yeni kurulacak Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nde garantiler olmadan, tüm Kıbrıslıların insan haklarını garanti edecek bir çözümü desteklediğini zaman zaman açıklamaktadır.

 

Buna karşın Avrupa Yeşiller Partisinin Rum ve Yunanlı olmayan üyeleri olası her fırsatta ve dostça konuşmalarda, Kıbrıs Rum Yeşiller partisi üyelerinin “Yeşil” değil “Faşist” ve “Aşırı Sağcı” olduklarından bahsederek şaşkınlıklarını ve düş kırıklıklarını dile getirmektedirler.

Kıbrıs Rum tarafındaki “Siyasi Yapılanmayı” ve Kıbrıslı Rumların Kıbrıs konusuna bakışını anlatan bu yazı dizisi devam edecek…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

12 Şubat 2014

 

13 Şubat 2014
Rum Siyasileri Tanımak (8/9) için yorumlar kapalı
Okunma 73
bosluk

Rum Siyasileri Tanımak (7/9)

Rum Siyasileri Tanımak (7/9)

Avrupalı Parti (EVROKO)

Siyasi Yelpazedeki yeri: Aşırı Milliyetçi Parti

 

Kelimesi kelimesine çeviri yapıldığı vakit bu partinin Türkçe adı “Avrupalı Parti” veya “Avrupa’ya mahsus Parti” olmalıydı ama bu güne kadar süregelen kullanım “Avrupa Partisi” şeklinde olup 3 Temmuz 2005 tarihinde kurulmuştur.

 

Kuruluş hikayesi aslında partinin felsefesini ve siyasi yelpazedeki yerini de çok iyi bir şekilde gözler önüne sermektedir.

 

Avrupa partisi, 2005 yılında “Yeni Ufuklar” ve “Avrupalı Demokrasi” adlı iki küçük Rum siyasi partisinin birleşmesinden doğmuştur. Genelde Rum siyasi hayatından bu tür birleşerek yeni bir parti kurma alışkanlığı ve geleneği yoktur.

 

Yeni Ufuklar (Neoi Orizontes, New Horizons) adlı siyasi parti 27 Mayıs 2001 tarihinde yapılan Rum Meclisi seçimlerinde oyların  yüzde 3’ünü alarak Meclise 1 milletvekili sokmayı başarmış bir partidir.

 

24 Nisan 2004 Annan Planına Referandumunda DISY Merkez Yönetim Kurulu’nun “Evet” yönünde karar alması ve partililerine “Evet” oyu vermeleri yönünde çağrı yapmasına karşı çıkan ve parti ilkelerine karşı gelerek “Hayır” propagandası yapan dört Milletvekili (Şillouris, Prodromou, Erotokritou ve Taramoundas) partiden ihraç edilmeleri sonrasında “Avrupalı Demokrasi” adlı yeni bir parti kurdular.

 

Rum Meclisi’nin 2006 seçimlerinden bir yıl evvel “Yeni Ufuklar” ve “Avrupalı Demokrasi” adlı bu iki parti birleşerek 3 Temmuz 2005 tarihinde “Avrupa Partisi”ni oluşturdu ve 21 Mayıs 2006 tarihinde yapılan Parlamento seçimlerinde “Avrupa Partisi”  oyların yüzde 5.8’ini alarak 56 kişilik Rum Meclisinde 3 sandalye sahibi oldu.

 

17 Şubat 2008 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Nikos Koutsou’yu Cumhurbaşkanı adayı çıkaran EVROKO, oyların yüzde 4.2’sini alarak yarışı 4. sırada bitirdi. Parti Başkanı, kurucu milletvekili Demetris Şilluras olup, aşırı sağ görüşleri ile tanınmaktadır.

 

Parti açıklamasında ve politik literatürde merkeziyetçilik ideolojisi ile hareket eden siyasi parti olduğu yazsa da, Yunan Milliyetçiliğinden ziyade Kıbrıs Rum Milliyetçiliği güden ve Türklerle ortak bir devlet kurulması fikrini benimsemeyen bir partidir.

 

Özellikle dönüşümlü de olsa bir Kıbrıslı Türk’ün müzakereler sonrasında kurulacak ortak devlette Cumhurbaşkanı olmasına karşı görüş beyan etmektedirler. Olası bir antlaşmadan sonra, sayısı ne olursa olsun gerek Türk askerinin gerekse de Türkiye’den gelip adaya yerleşen ve KKTC vatandaşı olan kişilerin adada kalmasına da şiddetle karşı çıkmaktadırlar.

 

Bu görüşlerini de saklayabilmek ve kamufle edebilmek için de Kıbrıs sorununa müzakereler sonrasında getirilecek çözümün Birleşmiş Milletler kararlarına ve Genel Sekreterin raporlarına harfiyen uygun, “Avrupa Birliği Müktesebatı” (European Acquis) ve “İnsan Hakları” ile de tamı tamına uyumlu olmasının partilerinin prensibi olduğunu her fırsatta dile getirmektedirler.

 

24 Nisan 2004 Annan Planı referandumunda Kıbrıslı Rumların verdikleri yüzde 76 oranındaki “Hayır” oylarının dikkate alınmasını ve bu karara da koşulsuz olarak saygı duyulmasını talep etmektedirler.

 

AB’nin Kıbrıs sorununa müdahil olmasını, AB’nin yapay ayrılıkları ortadan kaldırmak prensibinin adada uygulanmasını ve Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların birleşik bir Kıbrıs devleti içinde ırksal ayrılık olmadan birlikte yaşamaları gerektiğini savunmaktadırlar.

Konum ve sınıflama olarak fanatik, sağcı ve Kıbrıs Rum Milliyetçisi bir partidir.

 

Kıbrıs Rum tarafındaki “Siyasi Yapılanmayı” ve Kıbrıslı Rumların Kıbrıs konusuna bakışını anlatan bu yazı dizisi devam edecek…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

10 Şubat 2014

 

 

9 Şubat 2014
Rum Siyasileri Tanımak (7/9) için yorumlar kapalı
Okunma 71
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar