Erbakan Vakfı’nın düzenlediği“Kıbrıs’ın Dünü, Bugünü, Yarını” konferansı

Erbakan Vakfı’nın düzenlediği“Kıbrıs’ın Dünü, Bugünü, Yarını” konferansı

Erbakan Vakfı’nın düzenlediği“Kıbrıs’ın dünü, bugünü, yarını” konferansına katılan Atun, Erbakan’ın Barış Harekatında gösterdiği kararlılığın Kıbrıs Türklerine bir devlet kazandırdığını söyledi

“O’nun sayesinde devletimiz var”
Yurdagül BEYOĞLU

Ata Atun, Vakıf Başkanı Fatih Erbakan'dan Plaket alırken

Ata Atun, Vakıf Başkanı Fatih Erbakan’dan Plaket alırken

Cumhurbaşkanlığı Danışma Kurulu üyesi Prof. Dr. Ata Atun, 1974 yılında Adada yaşanan kıyımın, Türk varlığının tehlike altında olmasının ve tek taraflı ilhak (Enosis) kararının, dönemin Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı büyük endişeye düşürdüğünü belirtti. Çıkartma karının alınmasında Erbakan’ın büyük payı olduğunu ifade eden Atun, “O’nun sayesinde şimdi hayattayız. O’nun sayesinde ata topraklarımızda bir devlet kurduk ve yaşamımızı onurla sürdürüyoruz” dedi.

Erbakan Vakfı Ankara Ramada Otel’de, “Kıbrıs: Dünü, Bugünü, Yarını” sempozyumu düzenledi. Recai Kutan’ın moderatörlüğündeki sempozyuma, Demokrat Parti Ulusal Güçler (DP-UG) Genel Başkanı Serdar Denktaş, bağımsız milletvekili Zorlu Töre, Cumhurbaşkanlığı Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ata Atun’un yanı sıra milletvekilleri ve akademisyenler katıldı.

ATUN, ERBAKAN’IN KIBRIS TÜRKÜNE SAĞLADIĞI KAZANIMLARI ANLATTI

Sempozyumda konuşan Cumhurbaşkanlığı Danışma Kurulu Üyesi Ata Atun, 20 Temmuz Barış Harekatı döneminde Başbakan Yardımcısı olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın Kıbrıs Türkü için yaptığı yararlılıkları anlattığı konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “15 Temmuz 1974 günü Kıbrıs’ta Yunanistan’dan gelen subaylar tarafından gerçekleştirilen darbe, Türkiye Cumhuriyetini 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası,  Kuruluş Anlaşması,  Garantiler ve İttifak Anlaşması içeriğince Garantör devlet olarak tek başına veya diğer garantör devletlerle birlikte,  bozulan statüyü yerine koymak için müdahale etmek zorunda bırakmıştır. Kıbrıs’ta bu olaylar gerçekleşirken Türkiye’de Başbakan Bülent Ecevit ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan başkanlığında 26 Ocak 1974 günü CHP ve MSP arasında koalisyon hükümeti olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin 37’inci Hükümeti görev başındaydı.”

“ENDİŞEYE DÜŞTÜLER”

Adada yaşanan kıyımın, Türk varlığının tehlike altında olmasının ve tek taraflı ilhak (Enosis) kararından sonra Türkiye’nin Kıbrıs adası üzerindeki haklarının tümünü kaybedecek olmasının, başta Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan olmak üzere Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar’ı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ı büyük endişeye düşürdüğünü belirten Atun, sözlerini şöyle sürdürdü:

“ERBAKAN TALİMAT VERDİ”

“Başbakan Bülent Ecevit’in  İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan ile görüşmek üzere Esenboğa havaalanından ayrılması ile mevcut yasaya ve koalisyon mutabakatına göre fiilen Başbakan görevini üstelenen Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan,  Esenboğa havaalanında Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar ve diğer ilgili yetkililerle bir görüşme yaparak Türk ordusunun gerçek durumu hakkında bilgi alır ve harekata hazırlık talimatını verir.

 

“ONUN SAYESİNDE DEVLET KURDUK”

Kararını resmileştirmek için de Milli Güvenlik Kurulu MSP lideri ve Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Necmettin Erbakan başkanlığında toplantıya çağrılarak askeri müdahale kararı alınır.  MSP lideri ile CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Maliye Bakanı Deniz Baykal ve her iki partinin üst kademe yöneticileri toplanarak TBMM’nin yanıltma ve askeri strateji uygulaması olarak olağanüstü toplantısının Cumartesi gününe ertelenmesi kararının alırlar. Nur içinde yatsın, mekanı cennet olsun. O’nun sayesinde şimdi hayattayız. O’nun sayesinde ata topraklarımızda bir devlet kurduk ve yaşamımızı onurla sürdürüyoruz.”

“RAUF DENKTAŞ FİKİRLİ BİR DEVLET ADAMIYDI”
Fatih Erbakan da yaptığı kapanış konuşmasında Rauf Denktaş’ın “Kıbrıs Girit olmasın” diye seslenen dirayetli, ferasetli bir devlet adamı olduğunu belirterek, milli ve manevi değerlerimizi korursak o değerler de bizi koruyacaktır” sözünü hatırlattı. Kıbrıs’ın geçirdiği tarihsel ve politik süreçlere değinen Erbakan, daha sonra KKTC ile Türkiye’nin politikasını değerlendirdi.
 

11 Mayıs 2014
Erbakan Vakfı’nın düzenlediği“Kıbrıs’ın Dünü, Bugünü, Yarını” konferansı için yorumlar kapalı
Okunma 282
bosluk

HOCALI SOYKIRIMI VE BÜYÜK ERMENİSTAN ÜLKÜSÜ

HOCALI SOYKIRIMI VE BÜYÜK ERMENİSTAN ÜLKÜSÜ

Ata Atun* Near East University Turkish Republic of Northern Cyprus
E-mail: ata.atun@atun.com
ABSTRACT
The purpose of this paper is to research and to emphasize the reasons of the genocide that took place at Khojali in 1992 and as well as to show the real aim underlying these mass killings.
Armenians do also have a “Great Idea” or “Great Dream” called Great Arme- nia or United Armenia, same as the Greek world’s “Megali Idea”, consisting of rebuilding the Byzantium Empire on Anatolian soil, to west part of the line connecting Samsun to Alexandria spanning upt o Aegean Sea, including soils of Macedonia and Albania in the Balkans and all the islands in the Aegean Sea and around Greece.
Eastern parts of Turkey and some territories adjacent to today’s Armenia con- stitutes this Great Armenia or United Armenia dream.
This ideal and the submission which was kept alive to be realized one day, al- most for the last 3 centuries caused the blood and tears of millions and contin- ues still today.
Although the policy of Tzar Peter the Great, which was formed around 18th Century, to reach hot waters,seems transfigured, for the time being it is still popular and valid in a rather different pattern and procedure.
The invasion of Ossetia and Abkhazia by the Russian Federation in 2008 and annexing some parts of Ukraine based on the decision taken by the Crimean Parliament, are actually the steps towards realization of Tzar Peter the Great’s policy to reach hot waters. Now the time has come to cut off some land from Turkey.
Although the members of the Politburo of the Union of Soviet Socialist Repub- lics who dared to claim officially Kars and Ardahan provinces of Turkey on June 8, 1945, already passed away, their successors have a positive look on to the Armenian dream and support the idea. Key Words: Khojali, Genocide, Armenian, GreatArmenia, Armenian ideal.

* Professor at Near East University, Lefkoşa (North Nicosia), Turkish Republic of Northen Cyprus

ÖZET
Bu çalışmanın amacı 1992 yılında yaşanan Hocalı katliamının hangi gerekçe-lerle ve hangi amaç doğrultusunda gerçekleştiğini araştırmak ve vurgulamaktır.
Yunanlıların, Samsun’dan İskenderun’a kadar çekilecek çizginin batısında ka-lan bölge ile Türkiye ve Yunanistan’ın etrafındaki tüm adaları, günümüz Makedonya devleti ile Arnavutluk- ‘u içine alan topraklar üzerinde Bizans Devletini yeniden kurmayı hedefleyen, adına Megali İdea dedikleri Büyük Ülkülerinin bir benzeri de Ermenilerde bulunmaktadır.
Adına Büyük Ermenistan veya Birleşik Ermenistan dedikleri toprakların bir kısmını Türkiye’- nin doğu bölgesi, bir kısmını da şimdiki Ermenistan sınırları içinde yer alan topraklar oluş- turmaktadır.
Yaklaşık son 3 yüz yıldır sürdürülen bu iddia ve yaşama geçirilmek istenen bu ülkü, sayıları milyonları bulan yöre insanının kan ve gözyaşının akmasına ne-den olmuştur ve halen de ne- den olmaktadır.
Rus Çarı I. Petro’nun 18. yüzyılda ortaya koyduğu sıcak denizlere inmek politikası, şekil de- ğiştirmiş olsa da halen daha farklı bir şekilde ve yöntemle devam etmektedir.
Rusya Federasyonu’nun 2008 yılında Kuzey Gürcistan’da yer alan Osetya ve Abhazya’yı işgal etmesi ve Kırım Parlamentosunun aldığı katılım kararı ile Ukrayna’nın bir parçası olan Kı- rım’ı kendi yönetimi altına alması, Rus Çarı I. Petro’nun yüzyıllar önce ortaya attığı sıcak denizlere ulaşmak fikrin gerçekleştirilmesi yönündeki adımlardır.
Sıra artık Türkiye’den toprak koparmak aşamasına gelmiştir. 8 Haziran 1945 tarihinde Türki- ye’den Kars ve Ardahan’ı resmen talep etmek cüretini gösteren dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yöneticileri şimdi artık hayatta olmasalar bile, kendilerinden sonra iktidara gelenler halen daha Ermenilerin bu taleplerine sıcak bakmaktalar ve desteklemekte- dirler., Anahtar Kelimeler: Hocalı, Soykırım, Ermeni, Büyük Ermenistan, Ermeni Ülküsü
GİRİŞ
Yunanlıların Megali Idea’larının (Büyük Ülkü) aynısı Ermenilerde de bulunmakta-
dır.
Bu ülkü Ermeni Devrimci Federasyonu – Daşnaksutyun’un 1988 tarihli programı içindeki Hangervanum söylemi madde 10. A ve Amaç” bölümü A. maddesinde net bir şekil- de belirtilmiştir. (ARF Program 1988) ARF Programı (1988) içinde yer alan Hangervanum söylemi madde 10. A: “Batı ve Doğu Ermenistan, Ermenistan alanlarını oluşturur.” şeklindedir. Orijinal metin: ” Ամբողջական Հայաստանի ստեղծում` արեւմտյան եւ արեւելյան Հայաստանի տարածքներում” şeklindedir.

ARF Programı (1988) içinde yer alan Amaç bölümü A. maddesi: “Ermeni Devrimci Federasyonunun Hedefi: A. Özgür, bağımsız ve Birleşik Ermenistan’ı yaratmak. Birleşik Er- menistan sınırları içinde Sevr Antlaşmasında belirtilen topraklara ilaveten Artsakh (Dağlık Karabağ), Javakhk (Gürcistan topraklarında yer alan Samtskhe-Javakheti) ve Nahçıvan bölgesini de içermelidir.” Orijinal metin: “ՀՅ Դաշնակցությունը նպատակադրում է. Ա. Ազատ, Անկախ եւ Միացn յալ Հայաստանի կերտում: Միացյալ Հայաստանի սահմանների մեջ պիտի մտնեն Սեւրի դաշնագրով նախատեսված հայկական հողերը, ինչպես նաեւ` Արցախի, Ջավախքի եւ Նախիջեւանի երկրամասերը” şeklindedir. Bu orijinal metnin İngilizcesi: “The goals of the AR Federation are: A. The creation of a Free, Independent and United Armenia. The United Armenia should include inside its borders the Armenian lands by the Sevres Treaty, as well as Artsakh, Javakhk and Nakhichevan provinces.” Büyük Ermenistan veya da Birleşik Ermenistan adını verdikleri bu ülküleri, tamamı bu günkü Türkiye sınırları içinde yer alan, Ermenice yazılışı “Միացեալ Հայաստան” ve Ermenice okunuşu “Miatsyal Hayasdan” olan Batı Ermenistan ile şimdiki Ermenistan sınırla- rı içinde yer alan, Ermenice yazılışı ” Միացյալ Հայաստան” ve Ermenice okunuşu
“Miatsyal Hayastan” olan Doğu Ermenistan’ı içine alan bölgede “Büyük Ermenistan”ı kur-
mayı hedeflemektedir. (Resim 1)

Ermenilerin Dağlık Karabağ’ı soykırım yaparak işgal etmelerinin kökeninde Doğu
Ermenistan sınırları içinde yer alan tüm toprakları Ermenileştirmek ve Ermenice okunuşu
“Miatsyal Hayastan” olan Doğu Ermenistan’ı bütün bir parça haline getirmek ülküsü yat-
maktadır.
BÖLGENİN TARİHSEL GEÇMİŞİ
Ermenilerin bu yöre içinde bağımsız bir devlet kurmak hayalleri 16. ve 17. yüz-
yılda oluşmaya başlamıştır. Eski adı ile Revan, yeni adı ile Erivan ve etraf bölgesinde faali-
yette bulunan Eçmiyazin Ermeni Patrikliği nedeni ile Ermeniler bölgeyi, kendileri için
Gregoryan’lığın doğduğu kutsal yer olarak kabul etmişlerdir (Kızılkaya, 2007, s. 299-311). Rus Çarı I. Petro’nun (1672-1725) sıcak denizlere inmek politikası ve bu doğrultuda Azak kalesini fethederek, Kafkasları ele geçirmek ve burada Osmanlı İmparatorluğu ile İran Şahlığına karşı Hıristiyan bir devlet kurmak planı, yörede yaşayan ve Hıristiyan bir topluluk olan Ermenileri ön plana çıkardı. Bunu bir devlet kurmak için fırsat olarak gören Ermeni asıllı İsrail Ori, hayalindeki “Büyük Ermenistan” haritasını kağıda dökerek Çar I. Petro’ya resmi bir ziyaret yaptı. Uzak vadeli planında sıcak denizlere inebilmek için Osmanlı İmparatorluğu ile Rus- ya İmparatorluğu arasında Kafkaslarda tampon ve Rusya’nın korumasında Hıristiyan bir dev- let kurmak olan Çar I. Petro ile hayalinde kutsal Revan bölgesinde Büyük Ermenistan’ı kur- mak olan İsrail Ori arasındaki bu görüşme, amaç ve hedefler farklı olsa da, bölgede Hıristiyan bir devletin kurulması çalışmalarını başlattı (Arzumanlı, 1998, s.6). Bu işbirliği bölgede bir Ermeni Devletinin kurulmasının ve Ermeni yayılmacılığının başlamasının ilk adımı oldu. Bölgede yaşamlarını sürdüren ve diğer etnik gruplara kıyasla çoğunluk konumundaki Ermeniler ve Azerbaycan’lılar arasında 17. ve 18. yüzyılın başlarına kadar aralarında ırksal nedenlere dayalı herhangi bir çatışma yer almamıştır. Bölgede etnik gruplar arasında çatışmalar, Rusya İmparatorluğunun Kafkaslarda Hı- ristiyan bir devlet kurmak hedefine gidiş planının ilk adımı olarak bölgeye Hıristiyan göçmen- leri yerleştirmesi ile başlamıştır. İran Kaçar Hanedanlığı ile Rusya İmparatorluğu arasında 1826 yılında başlayan ve 2 yıl süren savaş sonrasında 1828 yılında imzalanan Türkmençay antlaşması ile Revan Hanlığı,
Nahçıvan hanlığı ve Talış Hanlığı Rusya İmparatorluğuna bırakılmış ve Aras nehri iki ülke arasındaki yeni sınır çizgisi olarak kabul edilmiştir. İlk göç 21 Şubat 1828 tarihinde imzala- nan bu antlaşması sonrasında İran Kaçar Hanedanlığı sınırları içinde, özellikle Güney Azer- baycan olarak tanımlanan bölgede yaşamlarını sürdüren ve sayıları birkaç yüzbini bulan Er- meni’lerin Karabağ Bölgesine ve civarına göç etmesi ile başlamıştır.
ERMENİ VİLAYETİ’NİN KURULUŞU
Rus çarı I. Nikola’nın 20 Mart 1828 tarihinde onayladığı Çarlık Fermanı uyarınca es- ki Revan Hanlığı, Nahçıvan Hanlığı ve Ordubad’ı kapsayan bölge içinde 21 Mart 1828 tari- hinde Ermeni Vilayeti kuruldu ve yönetici olarak da Aleksander Çavçavadze atandı. Aynı doğrultuda 1828 -1829 yılları arasında gerçekleşen Türk-Rus savaşından sonra Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya İmparatorluğu arasında imzalanan Edirne Antlaşması sonra- sındaki ilk sene içinde 21,666 Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşı (Göyüşov, 1993, s.75), son- raki yıllarda da gerçekleşen göçlerle toplamda 84 bine yakın ve Anadolu’nun çeşitli yörele- rinde dağınık halde yaşamlarını sürdüren Ermeni kökenli Osmanlı vatandaşları Karabağ böl- gesine göç ettirilmişlerdir. (Arzumanlı, 1998, s.12-22). Bu göçler sonrasında bölgeye gelerek yerleşen göçmenlerin sayısı yaklaşık olarak bir milyonu bulmuştur.
ERMENİLERİN ÖRGÜTLENMESİ
19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa’da yaşanan monarşiden devletleşmeye geçiş ha- reketleri ve Balkanlarda Osmanlı İmparatorluğuna karşı başlatılan isyan hareketlerinden etki- lenen Ermeniler, 1887 yılına Cenevre’de Hınçak (Çan) örgütünü, 1890 yılında da Tiflis’de aşırı sağcı Taşnaksütyun (Birlik) örgütünü kurarlar (Doğan, 2008, s.307-328). Bu iki örgüt, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya İmparatorluğu toprakları içinde ya- şamlarını sürdüren Ermenilerin ortak vatanları olan “Büyük Ermenistan”ın (Birleşik Ermenis- tan) kurulması yolunda çalışmalarını başlatırlar (Doğan, 2008, s.307-328). Taşnaksütyun, bölgeyi Ermenileştirme, terör yaratma ve Ermeni olmayanları bölge- den kovmak çalışmalarının kapsadığı alan, bütün Güney Kafkasya’yı, Osmanlı toprakları için- deki Anadolu’nun Doğu kesimlerini ve Güney Azerbaycan bölgesini içine almaktaydı.
Güney Kafkasya’nın Rusya İmparatorluğu tarafından işgalinden sonra ilk kez 1905 yılında silahlı Ermeni komiteciler Azerbaycan Türklerine karşı kanlı saldırılar düzenlemeye başlamışlardır (Swietochowski-Mert, 1988, s.137). 1917 yılında gerçekleşen Bolşevik devrimini fırsat bilen Taşnaksutyun Ermeni Dev- rimci Federasyonu, 1918 yılında Ermenistan Demokratik Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir. Kurul- duğu günden itibaren genişleme politikası güden Ermeni devleti ilk etapta gözünü Azerbaycan ile Nahçivan arasında yer alan Zengezur’a ve Karabağ’a dikerek saldırılar başlatmıştır. Devrim lideri Lenin’in, Bolşevik devriminden 2 ay sonra Ermeni Stepan Şaumyan’ı Kafkasların olağanüstü komiseri ataması ile Ermeni-Bolşevik işbirliği daha da gelişmeye baş- lamıştır. Komiser Şaumyan ve Taşnaksütyun partisinin diğer temsilcileri “Büyük Ermenistan” devletini kurmak siyasetini Bolşevik bayrağı altında korkusuzca yürütmeye başladılar (Azer- baycan Arşivi, F176, s.2). Kızılı Ordu’nun Genel Kurmay Başkanı olan Ermeni Z. Avetisov, 1918 yılı başında yeniden yapılandırdığı Kafkas ordusunun yüzde 80’ini Ermenilerden oluşmasını sağladı (Arzumanlı, 1995, s.13).
ERMENİLERİN SİLAHLI SALDIRIYA BAŞLAMALARI
30 Mart 1918 günü Bakü’ye saldıran Bolşevik-Ermeni Birliklerinden oluşan Rus Kafkas Ordusu 3 gün süren bir katliam yapmış ve yaklaşık olarak 30 bin civarında Müslümanı katletmişlerdir. Bakü, 15 Eylül 1918 gününe kadar Ermeni-Rus işgali altında kalmış ve bu tarihte Batum Antlaşması uyarınca Kafkas İslam Ordusu Karabağ üzerinden Bakü’ye ilerlemiş ve şehri ele geçirmiştir (Aydemir, 1985, s. 425-6) 1920 yılında Kızıl Ordunun Kaflasya’yı işgaline kadar daha da yoğunlaşan Ermeni saldırıları katliama dönüşmüş ve yüz binlerce Azerbaycan Türk’ü hayatını kaybetmiş, bir o kadarı da göç etmek zorunda kalmıştır. Bolşevik Kızıl Ordu Birliklerinin 28 Nisan 1920 tarihinde Azerbaycan’a ve 29 Kasım 1920 tarihinde Erivan’a girmesiyle bölge Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti (RSFSC) hakimiyeti altına girmiştir.
ERMENİSTAN TOPRAKLARININ BÜYÜMESİ
1922 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne dönüşen Rusya Sovyet Fede- ratif Sosyalist Cumhuriyeti Rusya Merkezi Yürütme Komitesi, Azerbaycan Sovyet Cumhuri- yeti’nin sınırları içinde yer alan Zengezur bölgesinin Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’nin top- rakları içinde olduğu kararını aldı. Bu karar doğrultusunda Zengezur bölgesi ile Göyçe vilaye- ti Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’ne bağlandı. 1922 yılında, aynı yöntemle de Karabağ bölgesi Azerbaycan Sovyet Cumhuriyeti içerisinde kalmak kaydı ile Ermenilere özel statünün tanındığı Özerk Vilayet ilan edildi. Rus Çarı I. Petro’nun 18. yüzyıl başında biçimlendirdiği sıcak denizlere ulaşmak he- defi doğrultusunda Rusya Merkezi Yürütme Komitesi’nin maksatlı olarak aldığı bu iki karar- dan sonra Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti’nin yüzölçümü 9,000 kilometre kareden, 29,000 kilometre kareye çıktı (Attar, 2005, Bölüm 3). 110 bin Azerbaycan Türk’ü 1948-1953 yılları arasında silah zoru ile yaşadıkları yer- lerden kovularak göçe zorlandılar. 230 bin Azerbaycan Türk’ü de 1988-1989 yılları arasında türlü baskı, tehdit ve insan- lık dışı ırk ayırımcılığı (apartheid) uygulaması ile karşı karşıya kaldılar. Günlük gıda ürünleri satışının yapılması, sağlık hizmetlerinin verilmesi ve benzeri insanca yaşam gereksinimleri yasaklanıp tüm sosyal haklar ellerinden alınarak yaşadıkları yerlerden göçe zorlandılar (Cabbarlı, 2002, s.122). TÜRKİYE’DEN TOPRAK TALEBİ
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde Polit Büro’da etkin görevlere gelmiş olan Komünist partisinin önde gelen Ermeni üyeleri, II. Dünya savaşından galip çık- manın ve Almanya’yı yenilgiye uğratmanın sarhoşluğu içinde Türkiye’den toprak talebinde bulunmaya başlamışlardır. SSCB Dışişleri Bakanı V. Mikkailovich Molotov, 8 Haziran 1945 tarihinde Türki- ye’nin Moskova Büyükelçici Selim Sarper ile yaptığı remi görüşmede, SSCB adına resmen Kars ve Ardahan’ın kendilerini verilmesini talep etmiştir (Sotniçenko, 2011, s.327).
BÖLGEYİ ERMENİLEŞTİRME GİRİŞİMLERİ
1935 yılına kadar Türkçe isimlerle anılan yörelerin adları bu yıldan itibaren Bölgeyi Ermenileştirme Politikası doğrultusunda yavaş yavaş Ermeni isimleri ile değiştirilmeye baş- landı.
1991 yılında mevcut Ermeni hükümetinden kesin bir karar çıkarttırmayı başaran Er- menistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan’ın verdiği emirle, asırlardır Türkçe olarak kayda geçmiş olan 90 Azeri köyünün adları Ermeni isimleri ile değiştirildi.
SONUÇ
Rusya ve Ermenistan tarafından planlı ve programlı bir şekilde göçe zorlanan Azerbaycan’lılar 1990 yılı başlarında toplu halde mitingler ve gösteriler yapmaya başlayınca, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yönetimi Dağlık Karabağ’da ve çevresinde güvenlik önlemleri almak bahanesi ile 16 Ocak 1990 tarihinde Bakü’yü kuşattı ve 19 Ocak gecesi Bakü’ye girerek katliam yaptı (Azebaycan’ın Sesi). 1988 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin verdiği destekle Ermenistan- ‘ın Azerbaycan’a karşı başlattığı resmi olmayan savaş ve topraklarını genişletme politikası, 1991 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde yaşanan çöküş ve dağılma süreci Ermeniler tarafından iyi bir şekilde değerlendirilmiştir. Doğu Ermenistan’ın Azerbaycan top- rakları içinde kalan bölgelerinin ele geçirilmesi için bir fırsat olarak gören Ermenistan Cum- hurbaşkanı Robert Koçaryan Sovyet ordusu bölgeden çekilirken silahları adeta danışıklı bir dövüşle devir almış ve ordusunu güçlendirme yoluna gitmiştir (Waal, 2004, s.132). Bu tarihten sonra Azerbaycan köyleri ve yerleşim yerleri Ermeni ve Rus askeri bir- likleri tarafından saldırıya uğramaya ve yağmalanmaya başlanmış, insanları da katledilmiştir. Bu vahşetin en büyüğü ise 26 Şubat 1992 sabahı Dağlık Karabağ’ın Hocalı kentinde yaşandı. Hocalı’da yaşananlar katliamdan çıkarak Soykırıma dönüştü. Silahsız ve masum 3 çocuk, çe- şitli yaş gruplarında 106 kadın ve 229 erkek hunharca katledildi. 150 kişi ise kaybolmuş olup akibeti bilinmemektedir. Bu saldırı sonrasında Ermeniler Azerbaycan Devletine ait Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi ve etrafında yer alan 7 bölgeyi işgal etmiştir. 13 Mart 1992 tarihli Ahtarış Gazetesi ön sayfasında yayınladığı bir haberde, Hocalı katliamını yapan 336. Rus Mekanize alayına bizzat emir veren Boris Yeltsin’in “Karabağ’da Türk varlığının edilmesi gerekmekteydi” sözleri yer almıştır (Attar, 2003, s.6). Bu kanlı işgal sonrasında Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini kaybetmiştir.
SON SÖZ
Ermenilerin Büyük Ermenistan veya da Birleşik Ermenistan adını verdikleri büyük ülküleri içinde yer alan Doğu Ermenistan topraklarının işgali Hocalı katliamından sonra ta- mamlanmıştır. Şimdi sıra tamamı bu günkü Türkiye sınırları içinde yer alan Batı Ermenistan’ın işgal edilmesine ve ele geçirilmesine gelmiştir. I. Dünya savaşında Amerika Birleşik Devletlerinin savaşta müdahil olmak stratejisi doğrultusunda Cumhurbaşkanı Wilson’un seçimlerinde Wilson’a büyük boyutlarda para yarı- mı yapması nedeni ile 1915 yılında İstanbul’a ABD Büyükelçisi olarak gönderilen Morgenthau’ya ısmarlama yazdırılan “Büyükelçi Morgenthau’nun Hikayesi” adlı kitap ile İn- gilizlerin orta Doğu’yu işgal etmek amacı ile Arnold Toynbee’ye yazdırdıkları propaganda amaçlı Mavi Kitap sözde “Ermeni Soykırımı” iddialarının temelini teşkil etmektedir. Bunların dışında Ermenilerin sözde iddialarını dayandırabildikleri hiç bir belge bu- lunmamaktadır. I. Dünya Savaşı sonrasında İstanbul’u işgal eden İtilâf Devletleri, tutukladıkları ve Bekirağa Bölüğü’nde göz altında tuttukları İttihat ve Terakki dönemi yöneticileri olan eski Bakan, Sadrazam ve önde gelen İttihatçılardan 67 tanesini alıp sözde Ermeni Soykırımı suç- laması ile Malta adasına yargılamak üzere götürmüşlerdir. Osmanlı Devletinin tüm arşivi ellerinde olmasına ve arşivi didik didik etmelerine rağmen hiç bir suçlayıcı belge bulamayan İttihat devletleri Mahkemeye suçlayıcı belge suna- madıkları için, mahkeme fiyaskoyla sona ermiş ve gıyaben suçlananların dışında hiç bir tutuk- lu soykırım iddiası ile ceza almamıştır. 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren dozu gittikçe arttırılan ve Morgentahu ile Toynbee’ye yazdırılan kitaplara dayandırılan sözde Ermeni iddialarını, politika ile tarihi karış- tıran bazı ülkelerin popülist politikacıları Meclislerinden geçirdikleri kararlarla yasalaştırmış- lardır. Bunlara güvenerek iddialarının dozunu arttıran Ermeniler, Batı Ermenistan’ı ele ge- çirmek yolunda birinci aşama olarak Türkiye’den özür dilemesini talep etmektedirler. Bunun arkasından ikinci aşama olarak 1915 yılında yaşanan yer değiştirmeye yönelik kayba uğranıldığı iddia edilecek servetlerin parasal tazminat talebi gelecektir. Üçüncü ve son aşamada da Batı Ermenistan topraklarını kapsayan bölge talep edile- cektir.
REFERANSLAR
ARF Program 1988. Ermeni Devrimci Federasyonu Programı (1988). Hangervanum söylemi madde 10. A. http://archive.today/cUJmz. Yayın 14 Şubat 1988, alıntı 26 Nisan 2014. ARF Program 1988. Ermeni Devrimci Federasyonu Programı (1988). Amaç Bölümü, A. maddesi. http://archive.today/cUJmz. Yayın 14 Şubat 1988, alıntı 26 Nisan 2014. Ծրագիր Հայ Յեղափոխական Դաշնակցության (1998) [Armenian Revolutionary Federation Program (1998)]” (Ermenice). Ermeni Devrimci federas- yonu Sitesi. 14 Şubat 1998. Orijinalinden 26 Nisan 2014 tarihinde alınmıştır. Orijinal metin, Amaç Bölümü madde A. Ermenice yazılışı. ՀՅ Դաշնակցությունը նպատակադրում է. Ա. Ազատ, Անկախ եւ Միացn յալ Հայաստանի կերտում: Միացյալ Հայաստանի սահմանների մեջ պիտի մտնեն Սեւրի դաշնագրով նախատեսված հայկական հողերը, ինչպես նաեւ` Արցախի, Ջավախքի եւ Նախիջեւանի երկրամասերը İngilizce çevirisi “The goals of the AR Federation are: A. The creation of a Free, Independent and United Armenia. The United Armenia should include inside its borders the Armenian lands by the Sevres Treaty, as well as Artsakh, Javakhk and Nakhichevan provinces.”
Arzumanlı, Vagif., Hebiloğlu, Veli., Muhtarov, Kamil. 1918 Yılı Kırgınları, Bakü, Azerbay- can, 1995. Bakü Öğretmen Yayımevi.
Arzumanlı, Vagif., Mustafa, Nazım. Tarihin Kara Sehifeleri: Deportasiya, Soykırım, Kaçkın- lık. Bakü, Azerbaycan, 1998, Kartal Yayınları.
Attar, Aygün,. Karabağ Sorunu ve Çözüm Arayışları, İstanbul, 2003. Dokuzuncu Askeri Ta- rih Semineri Bildirileri, Genelkurmay ATASE Başkanlığı, (22-24 Ekim 2003)
Attar, Aygün., Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti. Ankara, Türkiye, 2005, Başbakanlık Atatürk Araştırma Merkezi, ISBN 9751618126
Aydemir, Ş. Süreyya., Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa (1914-1922), Cilt III, Anka- ra, Türkiye, 1985, Remzi Kitabevi, ISBN 9751403324
Azerbaycan Arşivi. Azerbaycan Cumhuriyeti Siyasi Partiler ve Sosyal Hareketler Tarih Arşi- vi, F 176, s. 2, Dosya 20, Varak 18.
Azerbaycan’ın Sesi, Hidayet Şehitleri, Bakü, Azerbaycan, 1992, Azerbaycan’ın Sesi Gazetesi, 18 Ocak 1992.
Cabbarlı, Hatem., Geçmişten Günümüze Ermenistan’da Azerbaycan Türkleri, AVİM Ermeni Araştırmaları, Ankara, 2002, Sayı 4, Aralık 2001-Ocak, Şubat 2002, Yorum matbaa- sı. http://www.avim.org.tr/uploads/dergiler/Ermeni-Arastirmalari-Sayi-4-pdf.pdf
Colonial Policy of the Russian Tzarism in Azerbaijan in 20-60’s XIX Century, Part I, Moscow-Leningrad, 1936
Doğan, Orhan. Ermeni Komiteleri Hınçak ve Taşnaksütun (Rus Adalet Bakanı Y. Muravyev’in Ermeni komitelerine İlişkin Raporu). Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 20, yıl 2008
Göyüşov, Reşid. Qarabağın Keçmişine Seyahet, Bakü, Azerbaycan, 1993, Azerbaycan Devlet Neşriyatı.
Kızılkaya, Oktay. Revan (İrevan) ve Iğdır Yöresinde Demografik Yapının Ermeniler Lehine Dönüştürülmesi Süreci (1828-1920). Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 22, yıl 2007
Sotniçenko, Aleksandr. -Yayına Haz. Kamalov İlyas, Svistunova İrina -, 1945- 1956 Yılların- da Türk-Sovyet Diplomatik Mücadelesi ve Sonuçları, Türk Rus İlişkileri I. Çalıştay Bildirileri, Ankara, 2011
Swietochowski, Tadeusz. Müslüman Cemaatten Ulusal kimliğe Rus Azerbaycan’ı (1905- 1920), Çeviri Nuray Mert, İstanbul, Türkiye, 1988, Bağlam Yayımcılık.
Waal, de Thomas. Black Garden: Armenian aznd Azerbaijan through Peace and War, New York, USA, 2004, New York University Press.
RESİMLER
Resim 1: Büyük Ermenistan Sınırları
Büyük Ermenistan

11 Mayıs 2014
HOCALI SOYKIRIMI VE BÜYÜK ERMENİSTAN ÜLKÜSÜ için yorumlar kapalı
Okunma 209
bosluk

Benim Çıkarım mı Öncelikli Devletinki mi?

Benim Çıkarım mı Öncelikli Devletinki mi?

Çok iyi bürokratlarımız da var, orta kalitede olan da, nemelazımcısı da.

Iskartası da, işe gelmeyeni de, çalışır gibi yapıp hiç bir şey üretmeyeni de.

 

Kimi oturduğu koltuğun, yaptığı işin önemini bilip hakkını veriyor, kimide herhangi bir iş yapmadan, sorumluluk yüklenmeden ay sonunu getirip maaşını almaya bakıyor. Bazıları bu maaşı hak ediyor, bazıları da hiç hak etmiyor, nasıl kurmuşsak bu çarpık düzeni.

 

Eğitimli toplumuz diye öğünmek için harman isteriz ama işe gelmeyip ay sonu utanmadan maaş alan memuru da işten atamayız, çalışır gibi yapıp çalışmayanı da, hiç bir işe yaramayanı da.  Bırakın işten atmayı vatandaşımıza da bunların emeklilik maaşları ile emekli ikramiyelerinin primlerini de ödetiriz, kendileri bir kuruş bile ödemedikleri için.

 

Bazı bürokratlar ise “Aman bana bir sorumluluk gelmesin de ne olursa olsun” mantığında iş yapar gibi gözüküyor ama gerçekte iş yapmıyor, sorumluluk yüklenmiyor ve inisiyatif kullanmıyor.

 

Küçücük devletimizin içinde her biri diğerinden bağımsız, 15 krallık ve sayısız prenslikler var. Aralarında hiç bir koordinasyon ve işbirliği yok maalesef. Birinin yaptığını diğeri bozmaktan da hiç çekinmiyor.

 

Örnek verelim; Bakanlıklarımızdan bir tanesinin faal ve etkin bir müdürlüğü, personelin tüm yaratıcılığı ve çalışkanlığını dikkate alıp verime dönüştürerek uluslararası bir konferans düzenler. Rumların engellemek için elden geleni yapacaklarını bilerek de her olumsuzluğu göze alır ama nerden bilsin ki çalışmalarına takoz koyacak olanın bir başka bakanlıktaki sorumluluktan kaçan bir memurun olacağını.

 

Bütçesini hazırlar, denkleştirir, harcama kalemlerini gerçekleştirir ve uluslararası tüm ilgili kuruluşlarla temasa geçer ve davetini yapar. KKTC’ye rahatça girebilecek olanlarda sorun yoktur ancak bazı ülkeler, kendi bürokratını göndermek için KKTC devletinden davet yazısı ister.

 

Dışişleri Bakanlığı gerekli olan bu resmi daveti yazar ama altına da bir not koyar, tam yüz karası bir not. Bu not der ki “Bu davet KKTC’ye girişinizi garantilemez. Muhaceret memuru sizi ülkeye girişinize izin verip vermemekte serbesttir“??!!

 

Resmi davet yazısındaki bu notu okuyan davetlinin amiri kendisine izin vermez KKTC’ye gitmesine. Bin bir zorlukla, Rumların tüm resmi engellemelerine, ülkedeki Rum elçisinin tehdit ve önleme girişimlerine rağmen KKTC’ye gelmeye karar veren bu dost ülkenin bürokratı kendi kendimize attığımız kazıkla ülkemize gelemez ve konferansa katılamaz.

 

Muhaceret memurlarımız deneyimli bürokratlardır. Sıkı bir eğitimden geçmişlerdir ve karşısındakinin maksadını daha yüzüne bakar bakmaz anlayacak yetenektedirler. Elinde KKTC devletimizin saygın bir kuruluşlundan resmi davetiyesi olan, buna ilaveten kendi ülkesinin resmi pasaportunu da taşıyan birisinin ülkeye girişine engel olacak değillerdir. Tam tersine benim tanıdığım muhaceret memurları bu tür konuklara gerekli her tür kolaylığı gösterip yardımcı da olurlar.

 

Gerçekte yanlış olan “2. Sekreter” makamındaki bu kişinin, yazılan davet mektubunun altına bu notu koymasından kaynaklanmakta.  “Bir aksilik olursa bana sorumluluk yüklemesinler” mantığı hakim bu notun yazılmasında, “Ben bu ülke için ne yapabilirim” düşüncesi yerine…

 

Dışişleri bakanlığı böylesi itici ve bir başka devlet dairesinin binbir zorlukla davet etmeyi başardığı kişinin ülkemize gelişine mani olacak bir notu resmi davet mektubunun altına yazacağına, bu kişinin gelişi ile ilgili bilgiyi ayrı bir yazı ile muhaceret dairesine bildirmesi çok daha iyi olacak(tı).

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

9 Mayıs 2014

 

8 Mayıs 2014
Benim Çıkarım mı Öncelikli Devletinki mi? için yorumlar kapalı
Okunma 74
bosluk

Felç Edilmiş KKTC

Felç Edilmiş KKTC

Mutlu Barış Harekatından önce adına soykırım denebilecek denli kötü ve çok berbat bir 11 yıl geçirmiştik Kıbrıs’ımızda, Rumların mutlak, milliyetçi ve Türklere hak tanımayan idareleri altında. O dönemde bırakın ikinci sınıf vatandaş olmayı herhalde adada yaşayan Maronitler, Ermeniler ve Latinlerden sonra beşinci sınıf vatandaştık herhalde.

 

İnsanca yaşamın hiç bir hakkına sahip olmadığımız için buna elli beşinci sınıf vatandaştık da diyebilir günümüzün bazı insan hakları uzmanları. Masum Türkleri sırf Türk oldukları için herhangi bir sebep olmadan öldürüp kuyuya atan Rumların cezalandırılmadıkları, mahkemeye bile çıkarılmadıkları bir dönemdi o karanlık yıllar.

 

Halbuki 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrası büyük ümitlerle ve heyecanla kurmuştuk devletimizi. Anayasa yapılırken dörtdörtlük devlet kuralım heyecanı vardı ama bazı arkadaşların kişisel menfaat ve çıkarlarını ön plana çıkarıp ısrarla “ne olursa olsun haklar mukteseptir” iddiaları ortalıkta dolaşmaya başlayınca sihir bozuldu.

 

1963-1974 arası yaşadığımız soykırım döneminin olağanüstü koşullarına göre ayarlanmış haklar, Barış harekatından sonra yaşam ve egemenlik koşullarının dramatik olarak lehimize değişmiş olması nedeni ile geçerliliğini yitirmiş olmasına rağmen “Haklar mukteseptir” iddiasıyla aynen bırakıldı ve yeni devletimiz daha doğmadan felçli bir yaşama mahkum edildi.

 

Atsanız atamayacağınız, satsanız satamayacağınız kişiler, devlet memuru sıfatı ile istila etti devlet dairelerini. Çağımıza uymayan uygulamalar ve İngiliz sömürge döneminden kalan yasalar, tüzükler ve emirnameler maalesef halen daha yürürlükte bu yeni kurulmuş 40 yaşındaki devletimizde.

 

Gerçekte bize hiç yakışmıyor bu durum. Hem çok eğitimliyiz diyoruz hem de devletin yapısını popülizm nedeni ile bir türlü çağdaşlaştıramıyoruz.

 

Bugün, Mutlu Barış Harekatı sonrasında yeni devletimizin anayasası yapılırken bazı kişilerin kendi çıkarlarına yönelik açgözlü isteklerinin bedelini ödüyoruz maalesef. Devletimiz birkaç kuşak sonra doğacak olanların adına bile borçlandı bu “haklar mukteseptir” uygulamasından dolayı. Sıkıntıyı gelecek kuşaklar çok daha fazla çekecek.

 

Dünyada birçok ülkenin 20. yüzyıl içinde terk ettiği damga pulu uygulaması hala bizde yürürlükte. Otomobil sürmek için her yıl devletimize ehliyet yenileme adı altında açıkçası haraç ödemekteyiz. Bunların her ikisi de 1963-1974 yılları arasında verdiğimiz varoluş mücadelesi döneminin mirası.

 

O günlerde bu harçlar “Türk Yönetiminin” ayakta kalmasını sağlayabilmek için gerekliydi. Başka bir geliri yoktu yönetimimizin ve maaşlar da aynen bugün olduğu gibi tümden Türkiye’den gönderilmekteydi.

(Anavatan Türkiye hep yanımızda oldu iyi günümüzde de kötü günümüzde de. 1963-1974 yılları arasında maaşlara ilaveten yiyeceklerimizi de gönderdi anavatan, gemiler dolusu Kızılay yardımı adı altında, Rumların soykırım uygulamasından dolayı açlıktan ölmeyelim, yok olup tükenmeyelim diye. Maalesef o günleri unutup anavatana dil uzatanlar da var şimdi aramızda. Türkiye’miz olmasaydı, anaları ve babalarının hayatta kalmayabileceği,  kendilerinin de doğmayabileceği olasılığı hiç akıllarına gelmiyor.)

 

Anayasa değişikliğinin gündemde olduğu bugünlerde yapılacak değişiklikler, vatandaşın daha iyi hizmet alması ve devlet dairelerinin verimli çalışması yönünde olmalıydı, halka hizmet vermeyen, işe gelmeyen, çalışır gibi yapıp gerçekte çalışmayan devlet memurlarının anında cezalandırılmasını da içermeliydi…

Ama olmadı. Popülizm gene ağır bastı…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

7 Mayıs 2014

6 Mayıs 2014
Felç Edilmiş KKTC için yorumlar kapalı
Okunma 97
bosluk

Bir Polisin Anlattıkları

Bir Polisin Anlattıkları

Geçenlerde bir dost sohbetinde, konuşmakta olduğum kişilerden bir tanesi bana çok ilginç, ilginç olduğu kadar da düşündürücü ve huzurumu kaçıran bir konudan bahsetti.

 

Arkadaşımın söyledikleri bilip de bilmezlikten geldiğimiz veya bilmek istemediğimiz bir konuydu. Duyduğumuzda bizlere “Vay canına” dedirten, yakından veya uzaktan çok iyi tanıdığınız birilerinin içine düştüğü acınası durumdan;

İyice bariz hale gelip can yakınca ve çocuk bataklığa yuvarlanınca aile büyüklerinin farkına varabildikleri çok ciddi toplumsal bir sorundan bahsetmişti arkadaşım.

 

Uyuşturucu konusunda duyduklarını anlatmıştı bize o çaylı kahveli birkaç saat süren sohbette. Anlattıklarının sonundan söylediği son cümle çok uyarıcıydı ama bana bir o kadar da ciddi ve korkutucu geldi. Arkadaşımın son cümlesi “23 Nisan 2003 tarihinde sınır kapıları açıldıktan sonra KKTC’ye Rum tarafından büyük miktarlarda uyuşturucu gelmeye başladı ve buna bağlı olarak da KKTC’de uyuşturucu kullanımı ve satışı bir çığ gibi büyüdü, kapkara bir ahtapot gibi her yeri sardı sarmaladı. Gençlerimiz ve insanımız üstesinden gelemeyeceğimiz denli büyük tehlike altında ” dedi.

 

Önceleri çok ciddiye almadım söylediklerini. Klasik “Rumları suçlama” dedikodusu diye düşündüm, önüme ciddi kuruluşlar tarafından yayınlanmış rakamlar, grafikler, tutanaklar, istatistikler ve benzeri resmi belgeler konmadığı için veya da söylenenler bu tür yazılı evraklarla desteklenmediği için…

 

Aradan belli bir zaman geçtikten sonra saygın ve bilinen bir polis subayımızla bir başka konu ile ilgili sohbet ederken “politik bir manevra” ile konuyu uyuşturucuya getirip arkadaşımın söylediklerini kendisine aktardım. Herhalde konunun detayları bilgisinde olmalıydı ki, bana rakamlarla, sayılarla ve istatistiklerle konuşmaya başladı ve iddiayı doğruladı.

 

Serde araştırmacılık olduğu için resmi bir kişi olmasına ve konuyu da fiilen bilmesine rağmen onun da sözlerini araştırmak gereğini duydum ve açıkçası internete balıklama daldım. Önce en solcusundan en sağcısına kadar kaç tane Rumca gazete varsa, sayfaların arasında uyuşturucu haberlerini aramaya başladım. Sonra Rumca bültenleri elden geçirdim, Kıbrıs Rum Yönetimi’nin resmi birimlerinin ilgili sitelerine girdim ve bulabildiğim uyuşturucu ile ilgili tüm haber ve verileri toparladım, sınıfladım ve kendimce değerlendirdim. ABD’nin yıllık dünya üzerinde uyuşturucu kullanımı ve trafiği ile ilgili olarak internette yayınladıkları raporların içinden Kıbrıs Rum tarafı ve KKTC ile ilgili olan bilgileri aldım ve benimkilerle harmanladım.

 

Arkadaşım çok haklıydı.

Kıbrıs Rum tarafı, nüfusuna oranla uyuşturucu ile ilgili işlenen suçların çok yüksek sayıda olduğu bir ülke. Uyuşturucu ile ilgili suçların tüm nüfusa oranı neredeyse yüzde bir seviyesinde.

 

Kıbrıs Rum tarafında 1 Ocak 2014 ile 30 Nisan 2014 arasında yer alan 4 aylık süre içinde uyuşturucu madde kullanımı nedeni ile gerçekleşen ölümlerin sayısı ise 140.

 

Rum tarafındaki resmi verilere göre 1 Ocak -31 Aralık 2013 tarihleri arasındaki 1 yıllık dönem içinde uyuşturucu konulu suçlardan dolayı tutuklanan kişilerin sayısı 287.

 

Uyuşturucu ile paralel giden bir başka konu daha var ki, ona da bir başka yazımda değinip resmi verilerini açıklayacağım. İnsan kaçakçılığı ve seks ticareti veya da eski adı ile beyaz kadın ticareti. Kıbrıs Rum tarafı bu konuda da Avrupa Birliği içinde liste başı. Neredeyse şampiyonluğa oynuyor…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

5 Mayıs 2014

4 Mayıs 2014
Bir Polisin Anlattıkları için yorumlar kapalı
Okunma 97
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2

Arşivler

Son Yorumlar