BM’nin Kıbrıs Görüşü mü Değişiyor

BM’nin Kıbrıs Görüşü mü Değişiyor

Makarios 1964Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon, 16 Kasım Salı günü, bizim içinde yer aldığımız saat dilimine göre gece vakitlerinde, New York’a göre de öğleden sonra yaptığı basın toplantısında, Kıbrıs konusunu iyi bilen acar bir gazetecinin sorusu ile Kıbrıs müzakerelerini yeni bir mecraya soktu.

 

Ban Ki Moon, dünyanın çeşitli yörelerinde çıkan savaşlar, terör saldırıları, barış girişimleri ve benzeri olaylar karşısında neler yapılacağı konusunda karar alabilen devletler üstü bir kurumun Genel Sekreteri ve çok deneyimli bir politikacı. Ağzından çıkanı kulakları kesinlikle duyar ve neyi ne zaman söylemesi gerektiğini de çok iyi bilir.

 

Salı günü yaptığı basın toplantısında Kıbrıs’la ilgili bir soru üzerine  “Bazı Al-Ver“lerin başlaması gerektiğinden bahsetmesi, BM’nin Kıbrıs konusunu artık sonlandırmak istediğinin ve bu yönde beklentilerinin olduğunun bir ip ucu.

 

Genel Sekreter Ban Ki Moon, bu düşüncesini dile getirdikten sonra Rum yönetiminin itirazı ve tepkisi ile karşılaşacağından bence emindi.

 

Nitekim açıklamanın üzerinden daha bir saat bile geçmeden, Rum yönetimi hemen tepki gösterdi ve  bir açıklama istedi. Arkasından da Rum lider Anastasiadis, Genel Sekretere açıkça saldırdı ve söylediği sözlerle ilgili olarak aydınlatıcı bir açıklamanın yapılmaması durumunda KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu ile ertesi gün yapacağı, gecikmiş ve ertelenmiş görüşmeye gitmeyeceğini belirterek politik bir tehditte bulundu.

 

Genel Sekreter ve her biri kendi ülkelerinin dış işleri bakanlıklarından gelmiş olan veya da bu konuda iyi bir eğitim almış olan deneyimli ekibinin, Rumların ve Yunanlıların bu açıklamaya ve talebe itiraz edeceklerini çok biliyordu. Belli ki içerilerde, daha evvelden çalışmalar yapılmış ve bir şeyler pişirilmiş. Zamanı geldiğinde de Genel Sekreter tarafından masaya kondu.

 

BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un basın toplantısında Kıbrıs’ta müzakereleri sürdüren taraflara müzakere sürecinin bir sonraki aşamasına geçmeleri yönünde çağrı yaptı. Bu çok önemli bir çağrı aslında ve içeriğinde önemli mesajlar var. “Bu iş çok uzadı. Dünya üzerinde uğraşmamız gereken başka konular var. Bitirin artık“a kadar uzanıyor gerçekte.

 

Devamla, Genel Sekter, “iki liderin fikirlerinin masada bulunan anahtar-konuların çoğunda örtüştüğünü” ve artık son aşamaya geçilerek “nihai çözümde anlaşabilmek için bazı al-verlerin olması gerekir” demesi, her ne kadar Anastasiades’in düşünceleri ve tavırları ile uyuşmuyorsa da “bunun bir tercih meselesi” olduğuna işaretle, Anastasiades’a gerçekte bir yol gösterdi.

 

Anastasiadis kendini dünyanın en güçlü devletinin başı zannediyor, Rumların DNA’larında var olan megalomani duygusundan dolayı. Kendi ne isterse onun yapılması gerektiği düşüncesine saplanmış kalmış.

 

BM’nin ve AB’nin “Kıbrıs konusu“ndan bıktıkları bir gerçek ve ilgili diplomatlar bunu artık saklamıyorlar bile. Her ikisi de kurtulmak istiyor politik bir yüke dönüşmüş olan bu 51 yıllık sorundan. Rumlar ise adayı hızla kalıcı bir bölünmeye doğru götürüyorlar, bilinçli olarak veya da farkında olmadan…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com  veya  ata@kk.tc

http://www.twitter.com/ataatun

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

19 Eylül 2014

18 Eylül 2014
BM’nin Kıbrıs Görüşü mü Değişiyor için yorumlar kapalı
Okunma 91
bosluk

Rumlar Ezeli Hedeflerine Ulaşmış

Rumlar Ezeli Hedeflerine Ulaşmış

AB-TRAvrupa Komisyonu Başkanlığına  Jean Claude Juncker seçildiği vakit, söz konusu kişinin tescilli bir Türk düşmanı olduğunu yazmıştım. Kağıt üzerinde tanıdığım ve yakından takip ettiğim bir politikacı olduğu için bizlerle ilgili neler düşündüğünü de az çok biliyorum. Düşündükleri pek de hayrın şeyler değil.

 

Kıbrıslı Türklerle ilgili Özel Grubu (Task Force) AB’nin Genişleme Genel Müdürlüğü uhdesinden alıp, Bölgesel Politika Müdürlüğü’nün uhdesine verdi ve daha ayağının tozuyla, biz Kıbrıslı Türklere güzel bir siyasi tokat atıp, çirkin bir de mesaj gönderdi.

 

Kimileri bu değişiklikle ilgili iyimser olmaya çalışıyor ancak işin doğrusu Junker,  “Eylem Grubu”nu AB’nin Genişleme Genel Müdürlüğü uhdesinden alıp, Bölgesel Politika Genel Müdürlüğü uhdesine vermekle biz “Kıbrıslı Türklerin” statüsünü değiştirdi.  Junker’in bu kalleşçe uygulaması ile artık biz Kıbrıslı Türklerin, AB üyesi Kıbrıs (Rum) Yönetiminin içinde bir azınlık olmanın dışında AB’ye girmemizin kapıları kapatılmış oldu.

AB’ye göre Rumlardan ayrı bir varlık değiliz.

AB’ye göre Rumlardan ayrı bir devlet veya eyalet de değiliz.

AB’ye göre Rumların bir parçası da değiliz.

AB’ye göre biz, Afrika’da herhangi bir devletin bünyesinde yaşamını sürdüren kabileler benzeri, AB ödeneklerinden mali yardım talep eden gelişmemiş bir toplumuz. Hepsi bu kadar. Ne eksiği var ne de fazlası var bu sınıflamanın, ne de daha başka bir tanımlaması…

 

Bu nedenle de Rumlar, Junker’in bu kararından sonra “Ezeli hedefimize ulaştık” diye bayram yapıp, hep birlikte sirtaki oynadılar. Halay başında beyaz mendil sallayan da Junker’di.

 

Başkalarına insan hakları, özgürlük, bağımsızlık, adalet ve eşitlik dersleri veren böylesi ıskarta bir birliğe, daha doğrusu AB adı altındaki Hıristiyan Birliği’ne lanet olsun.

 

Junker’in bize attığı bu kazıktan sonra, 4 Nisan 2004 tarihinde yapılan Annan Planı referandumunun akabinde bizlerin, üçüncü ülke kategorisinde ayrı bir varlık olarak kabul edilmiş olmamızla birlikte AB’nin, ünlü ve yarısından çoğu kendi bürokratının maaşına gitmiş olan mali yardımı, “Genişleme ile ilgili bir uygulama” konusundan çıkarılıp,  “Bölgesel Politikalar uygulaması” içinde değerlendirilecek. Yani aynen 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında “Azınlık” statüsü verilmiş Maronitlere, Ermenilere ve  Latinlere uygulandığı gibi…

 

Buna ilaveten Junker Efendi, daha işe başladığının ilk günü, genişlemeyi durdurduklarını ve önümüzdeki beş yıl içinde yani yaklaşık 2020 yılının başlarına kadar, -Türkiye’yi kastederek- hiç bir ülkeyi üye yapmayacaklarını açıkladığı için Genişleme Müdürlüğü’nün bazı yetkileri alındı ve görev alanı da daraltıldı.

 

Elbette, bu beş yıl içinde, herhangi bir nedenle, mesela İskoçya’nın İngiltere’den ayrılması gibi veya da benzeri bir nedenle Hıristiyan bir devlet AB’ye üyelik için başvurursa, Junker Efendinin bu kararı baypas edilecek ve söz konusu ülke ile hemen ve derhal görüşmeler başlatılıp, üye yapılacak. “Üye yapılmayacak” kararı sadece Türkiye’ye yönelik ve çok özgün.

 

Böylece biz artık, özgürlüğümüzü kazandığımız ve devletimizi kurduğumuz Mutlu Barış Harekatından tam 40 yıl sonra, AB’nin lütfüyle ve de Junker’in engin öngörüsü ile azınlık statüsüne indirgenmiş olduk.

 

Allah’tan 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan Referandumda Rumlar “OXI” (Hayır) dediler de bu son 10 yıl içinde azınlığa indirgenmekten, yok olmaktan, eritilmekten ve elimizden tüm egemenlik yetkilerinin alınmasından kurtulduk. Yoksa şimdiye çoktan durumumuz Yunanistan’ın kuzeyindeki Batı Trakya bölgesinde yaşayan Türklerden daha da kötü, yazılı basının, görsel medyanın ve sendikaların sesleri çoktan kısılmış, yerel organlarımız, dairelerimiz ve kuruluşlarımız da Rum hukukuna uygun bir kılıfla kapatılmış olacaktı. İşinde kalmayı başarmış az sayıda memurlarımız ise çalıştıklarına ve çalışacaklarına pişman edilerek istifaya zorlanacaklardı. Ki hayal kurmadığımı, sadece geçmişte yaşananları dile getirdiğimi söylemeliyim…

 

Tüm bu gelişmelerden sonra artık AB ve Rum sempatizanlığını bir kenara bırakmamız, yakın tarihimizi tekrar tekrar okuyup ders almamız ve anavatan Türkiye ile birlikte onurlu, özgürlüğümüzü kaybetmeyeceğimiz bir çıkış yolu belirleyip, korkmadan bu yolda ilerlememiz gerekmektedir.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com  veya  ata@kk.tc

http://www.twitter.com/ataatun

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

17 Eylül 2014

Yüksek Öğrenim ile ilgili Devlet kuruluşları, Ata Atun intihal ile ilgili herhangi bir akademik bulguya rastlamamıştır.

 

16 Eylül 2014
Rumlar Ezeli Hedeflerine Ulaşmış için yorumlar kapalı
Okunma 102
bosluk

Lapta-Girne Minibüsleri

Lapta-Girne Minibüsleri
Minibüs Yolcu Taşımacılığı

Minibüs Yolcu Taşımacılığı

İngilizler 1878-1960 yılları arasında Kıbrıs adasında, portakal ihracatını dikkate alarak Güzelyurt-Mağusa limanı arasında tren sistemini kurdular ancak toplu taşımacılık sistemini tek yöntemli olarak başlatmış olmalarına rağmen, otobüs ile taşımacılık yapılmasını pek desteklemediler. Buna karşın o dönemde ada İngiliz toprağı olduğu için İngiltere’de üretilen taşıt araçları gümrük harcı ödenmeksizin ithal edilebilmekteydi.

 

Bu nedenle de diğer ülkelerde imal edilen araçlara kıyasla daha ucuz olan İngiliz malı otomobiller, adada yaygın bir şekilde kullanılmakta ve ulaşım da çoğunlukla bu araçlarla yapılmaktaydı.

İngilizler 1960 yılında adanın yönetimini ortaklaşa olarak Kıbrıslı Türklerle Rumlara bırakırken, adına “Rüçhanlı tarife” denen bir Gümrük uygulaması sistemi ile “İngiliz üretimi ticari mallara daha düşük gümrük uygulanmasını” kurallaştırarak adadan ayrıldılar.

 

Yolların dar ve az oluşu, yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yol yapacak ve altyapıya para ayıracak bütçesi olmadığından gelişemeyen toplu taşımacılık, 21 Aralık 1963 tarihinde başlayan çatışmalar nedeniyle iyice durdu. 20 Temmuz 1974 tarihinde gerçekleştirilen Mutlu Barış Harekatı ile bir kez daha göçmenlik yaşanınca uzun bir müddet daha yerinde saydı ve gelişmesini erteledi.

 

Her ne kadar bizim küçücük ülkemizde toplu taşımacılık daha istenen düzeyde gelişememişse de, bir takım yerleşim merkezleri arasında minibüs düzeyinde toplu taşımacılık başlamış durumda.

 

Bunların arasında en faali Girne-Lapta arasında çalışan minibüsler. Ne var ki burada da sıkıntı diz boyu. Girne’de minibüs terminali olarak kullanılan yer, Belediye’nin bulunduğu ve eski Osmanlı Mezarlığının park alanına dönüştürüldüğü yerde ana caddenin üzerinde. Şoförler, yardımcıları ve yolcular için ne bir üstü açık veya kapalı bekleme yeri var, ne tuvalet, ne su ne de şoförlerin dinlenebileceği bir mekan.  Gerçekte terminal diye bir yer de yok. Buna son durak dense daha iyi olacak. Bu son duraktaki değnekçiden aldığım bilgiye göre, Lapta-Girne arasında çalışan minibüslerin toplam sayısı 34. Bu sayıya var olduğu söylenen korsan minibüsler dahil değil.

 

Bu hat üzerindeki toplu taşımacılık geliştirilmek isteniyorsa, minibüs terminaline ilaveten minibüs şoförlerinin de sistematik bir biçimde özel olarak eğitilmeleri ve yılda 2 kez “Bilgi yenileme ve hatırlatma” kurslarına katılmalarını sağlanmalı veya da zorunlu hale getirilmeli.

Zira söz konusu minibüsler, yolda giderlerken hiç bir trafik kuralını dikkate almıyorlar. Müşterinin inmek istediği yerde, yolun darlığına veya genişliğine bakmadan duruyorlar veya da binmek isteyen varsa da durup söz konusu yolcuyu alıyorlar. Trafiğin aksaması veya da tıkanması umurlarında olmuyor maalesef.

 

Bu minibüslerin sürülüş tarzı ise son derece saldırgan. Hiç kimseye ve hiç bir araca yol hakkı vermeden yolda gidiyorlar veya yolcu alıp yola çıkış yapıyorlar veya da yolcularını indirmek için gelişi güzel duruyorlar.  Önlerindeki yolcu taşıyan bir diğer minibüsü geçmek için ve bir sonraki yolcuyu kapmak için de, tüm kuralları çiğneyip, geçiş yapıyorlar.

 

Girne KKTC’nin prestijli bir kenti, gözde bir tatil beldesi ve 3 tane de üniversitenin şehir ile iç içe olduğu bir akademi merkezi. Girne Lapta arası yolun oteller bölgesi diye adlandırılması zaten o yolun, turistin en fazla kullandığı yol olduğunu ortaya koyuyor.

 

O yüzden de Girne Belediyesi ile Trafik Müdürlüğünün el ele vererek bu hizmetin geliştirilebilmesi için derhal bir çalışma başlatmalarının zamanı gelmiş durumda. Söz konusu minibüs şoförlerinin yılda 2 kez, hafta sonlarında, seferlerin aksamaması için tercihen pazar günü organize edilecek şekilde, dönüşümlü olarak dokuzlu gruplar halinde eğitilmeleri gerekli. Buna ilaveten de minibüs ile yolculuk yapmak isteyen yolcuların terminal sorunları çözülmeli, inme ve binme içinde güzergahın uygun yerlerinde duraklar yapılmalı.

 

Geri kalmışlık ve vatandaşa ilkel hizmet verme uygulaması turizmin başkentine hiç yakışmıyor. Girne Belediyesi halka hizmet vermeyi icraat planı içine almışsa, Girne’ye yakışan bir minibüs terminali yapmak veya bir yeri tahsis etmek zorunda. Halka hizmet bunu gerektiriyor….

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com  veya  ata@kk.tc

http://www.twitter.com/ataatun

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

15 Eylül 2014

Yüksek Öğrenim ile ilgili Devlet kuruluşları, Ata Atun intihal ile ilgili herhangi bir akademik bulguya rastlamamıştır.

14 Eylül 2014
Lapta-Girne Minibüsleri için yorumlar kapalı
Okunma 814
bosluk

İntiharların Ne Kadarı Önlenebilir

İntiharların Ne Kadarı Önlenebilir

Tabanca ve mermiGeçen gün Girne’de yaşanan intihar olayı beni gerçekten çok üzdü. Beni üzdüğü gibi eminim bir çok vatandaşımızı da üzdü. Ben şahsen çok etkilendim gencecik bir adamın, bir telefon konuşmasından sonra intihara karar vermesine ve bu düşüncesini de hemen anında uygulamaya koymasına.

 

Psikolog değilim. Benim kafa yapım matematiksel ağırlıklı, düşünme tarzım da analitik.  İntiharlar önlenebilir mi, önlenemez mi konusunda hiç bir akademik bilgim yok. İnsanoğlu bu, beynindeki yargı merkezi ne yapmasına karar verdiyse onu yapar diye düz bir mantıkla düşünüyorum.

 

Eminim insan beyninin intiharla ilgili bölümü, diğer bölümlere nazaran daha derinlerde, daha uzaklarda ve daha kısıtlı çalışıyor. Herhalde yolu da, çıkış uçları hayatta kalmaya açılan bir çok süslü ve çekici kapılar ile içinde kaybolunan labirentlerle doludur.

 

İntihar etmek düşüncesini önlemenin, kafadan silip atmanın mümkün olmadığı varsayımıyla konuya baktığımızda, alınabilecek tedbirlerden bir tanesinin intihara giden yolu uzatmak ve intihara yol açacak malzemeleri ortadan kaldırmak olabilir diye düşünüyorum.

 

Ben Mücahitlik hizmetime 1970 yılının Eylül ayında Mağusa Sancağına bağlı Merkez Taburunda başladım.  Bittiğinde 1974 Mutlu Barış Harekatı tamamlanmış ve üzerinden de 4 ay geçmişti. Uzun, yorucu, stresli ve içinde savaş deneyimi de olan müthiş bir hayat dersi almıştım Mücahitlik hizmetimden.

 

Sağ belime asılı tabanca ile hafif sola kaykılmış vaziyette yürümek ve tabancanın varlığının verdiği “kimse bana dokunamaz” duygusu bambaşkaydı. Beşparmak dağları olmasa bile Mağusa’dan görülebilen daha ufak dağları ben yarattım duygusu hakimdi, tabanca belimde olduğu zamanlar. Bu nedenle de terhis olduktan sonra bir müddet yürüme zorluğu ve güven eksikliği çekmiştim.

Sormak isterim; geçen gün intihar eden gencecik arkadaşımızın belinde tabancası olmasaydı, o telefon konuşmasından hemen sonra belinden tabancasını çıkarıp, şakağına dayayıp intihar eder miydi? Görevi bitince tabancasını iş yerine bırakarak dışarı çıkmak emri ve uygulaması olsaydı, iş yerine gidene kadar fikrini değişip, her kimse telefondaki, içinden “canı cehenneme” deyip intihar fikrinden vazgeçmez miydi?

 

Bence iş yerine gidene kadarki harcadığı zaman süreci içinde, ilk başta intihar etmek düşüncesinin yüzde 100’e çıkmış oranı, belki de iş yerine vardığı zaman artık yüzde 40’lara düşmüş olacaktı ve sinir geçtiğinden veya da azaldığından intihardan vazgeçme olasılığı da yükselecekti.

 

Zaten bu amaçla olsa gerek, KKTC’de avcıların, av sahasına gidene kadar otomobillerinde tüfeği nasıl taşıyacakları sıkı bir kurala bağlıdır. Tüfek, içine fişek sürülü olmadan, kırık ve bagajda olmak kaydı ile avcı beraberinde taşınabilir anacak. Kuraldaki amaç, yolda giderken bir av hayvanı görünce, arabasını durdurmadan pencereden ateş etmesini ve etrafta bulunan ama o anda gözle görülemeyen insanları vurmasını önlemek içindir. İkinci amacı da, bir kaza veya olay anında hemen silahına el atıp, içinde bulunduğu sinirli ortamdan dolayı karşısındakini vurmasına mani olmak içindir.

 

Ülkemizde silahla işlenen suç oranı dünya ortalamalarının çok altındadır. Genelde polise ve yasalara saygı da çok üst düzeydedir. Bugüne değin yapılan gösteri ve nümayişlerde protestocular hiç silah kullanılmamışlardır. Silah taşıyarak görev yapmak zorunda olan devlet personelinin, görevi bitince silahını görevini yaptığı yerde bırakarak dışarı çıkması, belki de intihar olasılıklarının biraz daha aşağıya çekilmesine yol açacaktır.

 

Zaten ada ülkesiyiz. Suç işleyen kişi, görevli personelin belinde silah olsa da yakalanacaktır, silah olmasa da.

Bence denemeliyiz….

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.twitter.com/ataatun

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

12 Eylül 2014

11 Eylül 2014
İntiharların Ne Kadarı Önlenebilir için yorumlar kapalı
Okunma 111
bosluk

Rumların Kıbrıs Konusuna Bakışı

Rumların Kıbrıs Konusuna Bakışı

Batmış KıbrısDün Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis’in, Rum tarafından günlük çıkan Fileleftheros gazetesinde yayınlanan söyleşisini okudum.  Tam gülermisin, ağlarmısın tarzında düşünceleri var Kasulidis’in Kıbrıs konusunda. Doğal olarak açıklamaları da aynı kategoride.

 

Sanki de Kıbrıs Rum Yönetimi dünyanın en büyük en güçlü devleti ve biz Kıbrıslı Türklerle “lütfen” konuşuyor. Ha keza Türkiye’yle de öyle.

 

Üfürükten bir devletin üfürükten bir bakanı olduğunu unutmuş Kasulidis herhalde. Batmış, çökmüş ve hiç bir saygınlığı olmayan, uyuşturucu kaçakçılığından, silah kaçakçılığına, kadın ticaretinden, kara para aklamaya kadar her tür melanetin yer aldığı, gerçekte de yasal olmayan bir devletin dışişlerinden sorumlu bir bürokratı. Seçilmiş bir siyasi bile değil.

 

Kasulides’in ettiği laflar boyundan büyük. Gerçekte tümünü toplasanız Rumların, Kasulides’in ettiği laflar, tümünün toplam boyundan da büyük.

 

15 Mayıs 1919’da Anadolu’ya, 20 bin kişilik bir ordu ile arkalarında Avrupa’nın galip devletlerinin diplomatik gücü ve silah gücü ile çıktıklarında gene böyle havalar içindeydiler ve Anadolu’nun Ankara’ya kadar olan batı yarısını alacaklarına inanmışlardı.  9 Eylül 1922’de sadece 2 bin kişi kalan yılgın bir ordu ile Yunanistan’a geri döndüler ve yaptıkları hatanın adını da “Küçük Asya Felaketi” koydular.

 

1963 yılında Kıbrıs adasını, aynen Girit’te yaptıkları gibi Türklerden temizlemek için saldırılar başlattıklarında, Türkiye’nin diplomatik uyarılarına kulak asmadıkları gibi,megalomanik yapılarından dolayı Türkiye’yi de yok saydılar. Biz Kıbrıslı Türkleri taciz etmek, Türkiye’ye de sen adaya ayak basamazsın mesajını vermek için her fırsatta dabol bol “Bekledim de Gelmedin” şarkısını çaldılar. Megalomanilerinin onları götürdüğü yol, sonunda tümüne kayıtsız koşulsuz sahip oldukları adanın üçte birini Türklere bırakmakla sonuçlandı.

 

Şimdi de üfürükten bir devletin dışişlerinden sorumlu bürokratı olduğuna bakmaksızın,  “Ya Türk tarafı, Kıbrıs sorununun çözülebilmesi için bazı önemli tezlerini değiştirecek ya da Kıbrıs sorunu çözülmeyecek” buyurdu Kasulides.

 

Kasulidesson 50 yıldır süren müzakerelerde üzerinde mutabakata varılmış yakınlaşmaları yok sayan, BM’nin yıllar boyu süren çalışmaları sonucunda oluşturmayı başardığı parametreleri değiştirmeye çalışanın kendileri olduğunu, müzakereler boyunca masaya her konan planı reddeden tarafın da Rumlar olduğunu unutmuşa benziyor.

 

Kıbrıs’ın kuzeyine Türkiye’den önce suyun sonra da elektriğin gelmesi ile ellerindeki yegane koz olan “tanınmış devlet olmak” üstünlüğünün zarar göreceğini anlayan Kasulides, daha sonra da bir olasılıkla da doğalgaz ile internet omurgasının gelmesi ile ellerindeki geri kalan politik gücü de kaybedeceklerinin buna ilaveten de Kıbrıslı Türklerle hiç bir rekabet güçlerinin kalmayacağının farkındalığı ile şimdiden ağlamaya başladı ve mızıkçılığa yöneldi.

 

Rumlar, adada çözüm istiyorlarsa, son 50 yıldır hiç bir değişikliğe uğratmadıkları kendi maksimalist tezlerini değiştirmek ve isteklerini makul, gerçekçi bir seviyeye çekmek zorundadırlar. Aksi takdirde Kıbrıslı Türklerin kan, gözyaşı ve bin bir ezaya karşı gelerek kurdukları KKTC, Türkiye’nin gittikçe artan desteği ile daha güçlenecek ve adadaki çözüm kendiliğinden iki devletli çözüm şeklinde dönüşecektir.

 

Rumların hayali olan “Üniter Rum Devleti”nin hayata geçmesi zaten olanaksızdır.  Kıbrıslı Türklerin arasında artık Rumlarla ortak, “Birleşik Federal Kıbrıs Devleti” kurmak isteyenlerin sayısı da 2004 yılındaki referandumdan sonra dramatik bir şekilde aşağıya inmiş durumdadır…

Rumlar, megalomanik düşüncelerle ve sözlerle bu treni de kaçırırlarsa, ki öyle gözükmektedir, Kıbrıs adasında Türklerle Rumların bir arada yaşaması ütopik bir hayale dönüşecektir…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com  veya  ata@kk.tc

http://www.twitter.com/ataatun

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

10 Eylül 2014

 

Yüksek Öğrenim ile ilgili Devlet kuruluşları, Ata Atun intihal ile ilgili herhangi bir akademik bulguya rastlamamıştır

9 Eylül 2014
Rumların Kıbrıs Konusuna Bakışı için yorumlar kapalı
Okunma 141
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar