KIB-TEK Batış Yolunda (3/3)

KIB-TEK Batış Yolunda (3/3)

Vatandaşımız artık KIB-TEK’in sırtında taşınamaz bir yük olduğunun farkına vardı ve KIB-TEK’e eskisi kadar sempatik bakmıyor. Türkiye’den getirilmesi planlanan ve yeni ekonomik paketin içinde yatırım olarak yer alan Türkiye’den getirilecek elektriğin kilovatsaatinin 15-20 kuruş civarında olacağının ortaya çıkması hem halkta, hem de elektrik kullanarak iş üreten atölye, küçük iş yeri, sanayici ve turizm sektörünün bel kemiği olan otel ve restoran işletmelerinde umutlu bir bekleyiş oluşturdu.

 

EL-SEN (KIB-TEK çalışanlarını bünyesinde toplayan Elektrik Sendikası) üst düzey yöneticilerinin, Türkiye’den getirilmesi planlanan elektriğin gelmemesi için televizyon ekranlarına ve basında dile getirdikleri her tür gerekçe, vatandaş tarafından, yıllık toplamı 39 adet olan ballı maaşlarını kaybetmemek için öne sürülen engelleme fikirleri olarak değerlendiriliyor. Kısacası vatandaşın büyük çoğunluğu bencilliğe ve ballı maaşlara dayalı safsata duymak yerine ucuz ve kesintisiz elektrik istiyor. Bu 39 maaşa “Bayram ödeneği” adı altında ekstradan ödenen primler dahil değildir. KIB-TEK’in ödediği Bayram primlerinin maliyeti vatandaşın sırtına yıllık 1.5 milyon TL’lik ekstradan ve ağır bir başka yük olarak acımasızca yüklenmiştir maalesef. Yılda 39 maaş alana ekstradan bir de Bayram Ödeneği niye ödenmektedir anlamak mümkün değildir.

 

Düşük elektrik ücretinin ekonomiyi canlandıracağı, sağlık, eğitim ile turizm sektörünü Rum kesiminden daha avantajlı hale getireceği ve KKTC’deki üreticileri kalkındıracağını artık sokaktaki çocuklar bile bilmekte.

İddia edildiği gibi konut sahiplerinin, otellerin elektrik ücretini ödediği safsatası da doğru değil. Tarifelerin detaylı incelenmesi yeterlidir, bunu anlamak ve kimin ne kadar ve hangi dilimden faturalandığını öğrenmek için. Vatandaşları küçük veya büyük, bu gün ekonomiyi ayakta tutan ve ülkemize yatırım yapmış işletme sahiplerine karşı kışkırtmak düşüncesi çok yanlış ve hatalı bir strateji.

 

Özel sektör ve yatırımcı düşmanlığı yapmanın ülkemizi ileri götürmediği ve tam tersine gerilettiği inancı hakim vatandaşımızda artık. “Emperyalist, emek, sömürü, çalışan, kapitalist, burjuva” gibi günümüz gerçekleri ile bağdaşmayan geçmiş asra ait politik söylem ve sömürülerin bizi hiçbir yere götürmediği çoktan ortaya çıkmış durumda, hem ülkemizde, hem de Kıbrıs Rum tarafı ile Yunanistan’da.

 

Çalışmadan, üretmeden yüksek yüksek maaşlar alıp yan gelip yatmanın acı sonucu ile yüzleşmek zorunda kaldı Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan. Yunanistan’ın ödeyeceği yüz milyarlarca Avro’luk borcun süresini 6 ay daha uzattırabilmek için Çipras hükümeti onurunu ayaklar altına almak zorunda kaldı. Uzatılsa ne olur, uzatılmasa ne olur, çalışmayan, üretmeyen, günün yarısını siesta ile geçiren Yunan halkı için. Değil 6 ay, 6 yüz ay bile uzatılsa gene ödeyemeyecekler bu tembellik ve verimsizlikle.

 

KIB-TEK’te çalışan her personelin her ay aldıkları 3 maaş nedeni ile KIB-TEK’e minimum brüt maliyeti aylık 8 bin TL, yıllık 100 bin TL, 30 yıllık olarak da 3 milyon TL civarında. Hükümetin kendisine politik kazanç sağlamak amacı ile istihdamına göz yumduğu her bir kişi, vatandaşın sırtına uzun vadeli yük olarak binmekte, KIB-TEK’i de batağa biraz daha yaklaştırmakta.

***

 

Biraz da dünyadan örnekler verelim; Batı dünyasında elektrik üreten santrallerin yakıt maliyetleri gelirin yüzde 85’idir. Geri kalan yüzde 15’in, yüzde 10’luk kısmı personel maaşlarına, yüzde 5’ide AR-GE’ye yani Araştırma ve Geliştirmeye gitmektedir. Bizim KIB-TEK’te ise yakıt maliyeti yüzde 67, maaşlar yüzde 33 ve AR-GE ise yüzde sıfırdır. Gerçekte her ay sonu ödenen fatura miktarının, ki içinde sabit gider, masraf, aydınlatma gibi gerçekçi olmayan rakamlar da bulunmaktadır,  üçte biri doğrudan personel maaşına gitmektedir.

 

Bu oran aşırı yüksektir. KIB-TEK Yönetimi direklerin altını temizlemek bahanesi ile istihdam ettiği geçici işçiler son 2 yıldır hala daha direklerin altını temizleyememiş ve vatandaşın sırtında yük olmaya devam etmektedirler. Bu geçici oldukları iddia edilen kişilerin halka maliyeti bugüne değin 24 milyon TL’yi geçmiştir. Zaten bu nedenle hükümet elektrik fiyatlarını petrolün düşmesine rağmen aşağıya çekememektedir. Büyük bir olasılıkla da bu kişiler KIB-TEK batana kadar orada kalacaklar, sonra da aynen KTHY’de olduğu gibi devlete istihdam edilerek gene vatandaşın sırtında yük olmaya devam edeceklerdir…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

27 Şubat 2015

26 Şubat 2015
KIB-TEK Batış Yolunda (3/3) için yorumlar kapalı
Okunma 78
bosluk

KIB-TEK Batış Yolunda (2/3)

KIB-TEK Batış Yolunda (2/3)

Bir dönemin o günlerdeki adı ile KTFD’deki neredeyse tüm sanayi tesislerini bünyesinde barındıran “Kıbrıs Türk Sanayi Holding İşletmeleri Ltd” adlı dev boyutlardaki kuruluşu, bitmeyen ve arkası kesilmeyen grevler ve yüksek yüksek ödenen maaşlar nedeni ile rekabet edemez hale gelmiş ve batmıştı.

 

Bundan hiç ders alınmadığı belli ki, aradan daha 15 yıl bile geçmeden bu sefer de “Kıbrıs Türk Hava Yolları” benzeri gerekçelerle battı gitti. Çalışanlara yıllık, en düşüğü 4 bin Dolar, en yükseği 15 bin Dolar olan 14 maaş ödenmesi, fazla mesailer ve çok fazla sayıdaki personel KTHY’yi yavaş yavaş batma sürecine getirmişti. Dünya standartlarında uçak başına ortalama 85 personel çalıştırılırken KTHY’de bu sayı 125’e çıkmıştı. İlgili sendikanın maaşlarda yüzde 10-15 arası kesinti yapılması ve personel sayısının azaltılması tekliflerini kabul etmemesi, batışı hızlandırmış, diğer etkenlerin de ortadan kaldırılamaması nedeni ile de KTHY uçuşlarına son verip, batmıştı.

 

Bir başka yarı devlet kuruluşu olan ETİ (Endüstri ve Ticaret İşletmeleri) de ister istemez aynı kaderle yüzleşti. 1963-1974 yılları arasında maruz kaldığımız soykırım yıllarının ve 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında kendi olanaklarımızla kurduğumuz devletimizin en büyük ve en parlak ticari kuruluşu idi ETİ. Otomobil ithalatı, yedek parça, elektrik aksamı,  kuru gıda, her tür konserve ve ambalajlanmış gıda, ev-ofis ve otellerde tüketilen temizlik ve hijyen malzemeleri ve tarım ile inşaata yönelik malzeme ithal edip satarak, hem piyasada regülatör görevi yapmaktaydı, hem de eksikliği hissedilen her ticari malı karaborsaya fırsat kapısı açılmadan ithal edip piyasaya sürmekteydi.

 

Fazla çalışan sayısı, sadece mesai saatleri içinde görev yapılması, yüksek maaşlar, yüksek mesai ücretleri ve özel sektörün rekabeti ETİ’nin batmasına yol açtı. Koskoca bir dev içten içe yüksek maaşlarla, yüksek mesai ücretleriyle, fazla giderlerle ve az çalışmayla kemirilerek yenip bitirildi.

 

Sırada iki kuruluşumuz var şimdi. CAS (Cyprus Airport Services) ve KIB-TEK (Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu.) Her ikisinin de batışı kaçınılmaz.

 

CAS çalışanları havaalanına inmiş bir uçağı, özetle söylemek gerekirse, diğer rakip şirketin yaptığı gibi 20-25 dakika içinde boşaltıp, temizleyip, yükleyip kalkışa hazır hale getirmeyi başaramadığı için süreç içinde müşterisi olan bütün havayolu şirketlerini bir bir kaybetti. Buna ilaveten bir de havada olan uçağa, adeta posta koyup daha inmeden hizmet vermeyi reddettiğini açıklayarak, şirketi kısa süreli olsa da kaosa sürüklemesi nedeni ile büyük güven kaybına uğradı. CAS’ın kendisini toparlaması ve eski müşterilerini tekrardan kazanması sadece bir hayal. Batışı ise kaçınılmaz.

 

İkinci sırada KIB-TEK var.

Artık KIB-TEK’in sırtında taşınamaz bir yük olduğunun farkına varmaya başlayan vatandaş KIB-TEK’e hiçte sempatik bakmıyor. Hele de Türkiye’den getirilmesi planlanan elektriğin kilovatsaatinin 15-20 kuruş civarında olacağı ortaya çıkınca hem halkta, hem de elektrik kullanarak iş üreten atölye, küçük iş yeri, sanayici ve turizm sektörünün bel kemiği olan otel ve restoran işletmelerinde umutlu bir bekleyiş oluşmaya başladı.

 

Düşük elektrik ücretinin ekonomiyi canlandıracağı, sağlık, eğitim ile turizm sektörünü Rum kesiminden daha avantajlı hale getireceği ve KKTC’deki üreticileri kalkındıracağı kesin… (Devam edecek)

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

25 Şubat 2015

24 Şubat 2015
KIB-TEK Batış Yolunda (2/3) için yorumlar kapalı
Okunma 124
bosluk

KIB-TEK Batış Yolunda (1/3)

KIB-TEK Batış Yolunda (1/3)

KIB-TEK’te tüm personele bir yılda, fazla mesailer hariç tamı tamına 39 maaş ödenmekte.

Bu maaşlardan bir tanesinin adı “K değeri”, diğeri “Tazminat”, sonuncusu da “Aylık maaş.” Bir yılda her birinden 13’er tane ödendiğinden toplamda yıllık 39 maaş ediyor. Buna ‘Fazla Mesai’ler adı altındaki danışıklı soygun da dahil değil.

 

Bu maaş işinin ipi öylesine kaçtı ki bazı KIB-TEK çalışanları ayda 20 bin TL’ye yakın maaş almakta. Hükümetten birileri müdahale etmek istediğinde de hemen “Grev yaparız, ülkeyi elektriksiz bırakırız” şantajı yapılıyor.

 

Zaten hata daha ilk başta yapılmış ve “Tekel” konumundaki devlet kuruluşlarına kayıtsız koşulsuz grev hakkı tanınmış. O yüzden de canları istediğinde hemen grev yapıp vatandaşı mağdur etmekten çekinmiyorlar, kendilerinin çıkarları veya kaprisleri uğruna.

 

2014 yılı Ekim ayı içinde Hava Trafik Kontrolörlerinin “Müdürün sözleri bizi aşağılama içeriyor” bahanesi ile yapmak istedikleri grevle binlerce insanı dolaşım hakkından mahrum etme düşünceleri bunun en güzel örneğidir ve durumun ciddiyetini ortaya koymaktadır.

 

1987 yılında “Grev ve Lokavt Yasası” değiştirilirken ve çalışanları toptan işten çıkarmak hakkı olan “Lokavt” hakkı yasadan çıkarılırken Tekel konumundaki devlet daireleri grev yaptıkları vakit vatandaşa verdikleri zararı ödemeleri koşulu da yeni adı “Grev ve Referandum Yasası” olarak değiştirilen yasanın içine konmalıydı. Ama nedense bizim ülkemizde hep çalışan haklıdır ve vatandaşın da hiçbir hakkı yoktur. Grev yapanın vatandaşı mağdur etmek hakkı vardır ama vatandaşın grevcilerden tazminat isteme hakkı yoktur.

 

Hükümetin, herhangi bir sendika grev yaptığı ve vatandaşa verilen hizmet aksadığı veya da vatandaş mağdur olduğu vakit, grevcilerin vatandaşa verdikleri zararın ilgili sendika tarafından tazmin edilmesini öngören bir yasa çıkarması gerekmektedir eğer çalışanların olduğu kadar vatandaşların da haklarının olduğuna inanılıyorsa. Sivil Toplum Örgütlerinin de bu doğrultuda çalışma başlatmaları gerekmektedir.

 

KIB-TEK’te örgütlü sendika olan El-SEN, geçmiş yıllarda yaz aylarında fabrika, inşaat sektörü ve diğer işyerlerinin topluca uyguladığı 07.30-16.00 mesaisinden çıkarak devletin uyguladığı saat 14.00’de biten yaz mesaisine geçmek için, ellerine geçirdikleri ve KKTC’deki tüm yaşamın üzerine kurulduğu elektrik enerjisini şantaj malzemesi olarak kullanmıştı. Kendi kişisel çıkarları uğruna halkı elektriksiz bırakan uzun süreli grevler yapmışlar ve en sonunda da halkın mağduriyetine aldırmadan devletin uyguladığı yaz mesaisine geçmeyi başarmışlardı. Sonra da, mesai saatleri içinde yapılan her arıza başvurusunu mesai saatlerinden sonra yerine getirerek vatandaştan fazladan mesai adı altında fahiş ücretler alma yoluna gitmişlerdi.

 

Elbet her çıkışın bir de inişi vardır.

 

Bir dönemin o günlerdeki adı ile KTFD’deki neredeyse tüm sanayi tesislerini bünyesinde barındıran “Kıbrıs Türk Sanayi Holding İşletmeleri Ltd” adlı dev boyutlardaki kuruluşu, bitmeyen ve arkası kesilmeyen grevler ve yüksek yüksek ödenen maaşlar nedeni ile rekabet edemez hale gelmiş ve batmıştı.

 

Bundan hiç ders alınmadığı belli ki, aradan daha 15 yıl bile geçmeden bu sefer de “Kıbrıs Türk Hava Yolları” benzeri gerekçelerle battı gitti… (Devam edecek)

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

23 Şubat 2015

22 Şubat 2015
KIB-TEK Batış Yolunda (1/3) için yorumlar kapalı
Okunma 236
bosluk

Ankara İzlenimlerim (2/2)

Ankara İzlenimlerim (2/2)

 

Ankara KalesiTürkiye’de beni en çok etkileyen yerlerin başında, gittiğim şehirlerin eski yerleşim merkezlerinin olduğu semtlerle, sahaflar gelir.

 

Osmanlı döneminden kalma çarşı yerleri, yan yana küçük dükkânlar, atölyeler, etrafta dolaşan kalabalık, çığırtkan satıcılar, tezgâhların üzerine dizilmiş her tür ticari eşya, hazır giyim ürünleri, malını satmak isteyen tezgâhtarlar aklımı başımdan alır adeta.

 

Her tür kitabın satıldığı sahaflar da bende aynı etkiyi yapar. Ankara’ya her gidişimde Olgunlardaki kitapçılara, Adil Han Kitapçılar Çarşısına giderim, ondan sonra da Zafer Çarşısı’na. Kitapları görünce gene aklım başımdan gider ve dalarım kitap dünyasının içine.

 

Bu son ziyaretimde sahaflardan Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı’nın toplamda yaklaşık 4000 sayfa olan 6 ciltlik “Büyük Osmanlı Tarihi” ile KKTC’de bulamadığım birçok kitabı satın aldım. “Büyük Osmanlı Tarihi”nin çok zengin bir içeriği var. Özellikle 2. Cildi 16. Yüzyılın ekonomik ve siyasini durumunu anlatırken, 3. Cildinde de Kıbrıs adasının fethi ve fetih gerekçeleri yer almakta.

 

İstanbul’daki “Kapalı Çarşı” da beni her zaman büyüler. Dünyanın ilk kapsamlı Alışveriş Merkezi’dir kapalı çarşı. 11 Ana kapısı, 61 sokağı, 4400 dükkânı ve 40 hanı ile muhteşem bir yerdir. İstanbul’a her gittiğimde muhakkak bir fırsat yaratır giderim kapalı çarşıya ve bana göre merkezi yerinde bulunan kafelerden birine oturur çay içerim. Yarım saatliğine bile olsa bu keyfi yaşamak için İstanbul’un neresinde olursam olayım, yola, trafiğe bakmaz illaki yollara düşer ve giderim Kapalı Çarşı’ya. Esrarengiz bir büyüsü var o dükkânların ve daracık sokakların.

 

Ankara’da ise gideceğim yerlerin başında Ankara Kalesi gelir. Sonra’da Çıkrıkçılar çarşısı, Saman Pazarı, Altındağ hali, Suluhan çarşısı ve hemen yanındaki merdivenlerle aşağıya inilerek gidilen Çerkeş Sokak’taki çarşı… Hacettepe Üniversitesinin arka kısmındaki restore edilmiş Hamamönü ve onun devamındaki şimdilerde müzeye dönüştürülmüş Ulucanlar Cezaevi de görülmeye değer yerlerden.

 

Ankara’da beni etkilemiş olan bir başka konuda esnafın güler yüzü, misafirperverliği ve dürüstlüğü.

1 TL’lik simit almak için gittiğim fırıncı bana her seferinde çay ikramında bulundu. Çay da 1 TL, simit de. Alacağım 3-5 simide karşılık bana ikram edeceği çay tüm karını sıfırlasa da, anlaşılan o ki fırıncı için benim memnuniyetim onun karından daha önde geliyor. Belli ki Osmanlıdan kalan esnaf kültüründe, müşteri kardan daha önemli ve hala bu mantık, bu uygulama varlığını sürdürmekte Ankara’da.

 

KKTC’de tamir ettiremediğim bir elektrikli aletimi, tamirciye götürdüğüm vakit daha içini açıp gerekli tetkikleri bile yapmadan bana tamir fiyatının 30 TL civarında olacağını söyleyerek yaptırıp yaptırmayacağımı sorması, almaya gittiğim vakit de tamir ücretinin sadece 15 TL olduğunu belirtmesi beni çok etkiledi. Tamircinin dürüstlüğüne hayran kaldım açıkçası. Ben bırakın 30 TL’yi, 50 TL bile istese vermeye razıydım gerçekte, elektrikli aletimi geri kazandığım için. Üstüne bir de çay ikram etti bana parasını ödedikten sonra. İnanılmaz tok gözlü ve alçak gönüllü Ankara esnafı.

 

Ankara’daki fiyatlar KKTC’ye kıyasla çok ucuz. Ortalama yarı yarıya dersem çok daha doğru olur. Ürün yelpazesi ise çok geniş. Ne ararsanız bulmak mümkün.

 

Ankara Belediyesi Ankara’nın eski yerleşim yerlerini elden geçirmiş. Esenboğa Havaalanından Ankara’ya gelirken, bir zamanlar sağlı sollu yolun her iki yakasını tepelerin üstüne kadar dolduran gecekonduların kaldırılıp yerlerine TOKİ Apartmanlarının ve çevre düzenlemesinin yapılmasının yanında Ankara Kalesi’nin çevresi de aslına uygun restore edilmiş ve muhteşem olmuş…

 

Ankara yavaş ama sağlam ve emin adımlarla Türkiye’nin büyüklüğüne yakışır bir başkent olma yolunda ilerliyor, geçmişi en güzel bir şekilde, modern yaşamla barıştırarak…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

20 Şubat 2015

 

 

19 Şubat 2015
Ankara İzlenimlerim (2/2) için yorumlar kapalı
Okunma 217
bosluk

Ankara İzlenimlerim (1/2)

Ankara İzlenimlerim (1/2)

Yakın Doğu Üniversitesinin sömestre tatili nedeni ile fırsat bu fırsat deyip eşimle Ankara’ya gittik.

 

İlk söyleyeceğim söz, 2014 yılının tüm günleri içinde KKTC’de yürümediğim kadar yolu, Ankara’da yürüdüm, atmadığım kadar adımı orada attım, hem de müthiş bir zevkle… Girne’den Lefkoşa’ya kadar olan yolu en az 2 kez yürüyerek gittim ve döndüm.

 

İlk günün gecesi hamlıktan ayak kaslarım tutuldu. Sonraki günler hem kaslarım açıldı hem de nefesim. Zaten sigara içmediğim ve düzenli spor yaptığım için normal tembellik düzeyinin biraz üstünde seyreden performansım, tabirle tavan yaptı.

 

Ankara’da araştırmacı bakışlarıma, dikkatimi çok çeken sayısız olaylar takıldı.

Beni en çok etkileyenlerden bir tanesi insanlarla hayvanların eşit haklara sahip canlılar olarak Ankara sokaklarını ve doğayı paylaşmaları oldu.

 

Kızılay’da 4’er şeritlik bulvarı karşıdan karşıya geçmek için üst geçide yöneldiğimde önümde merdivenleri basamak basamak tırmanan bir köpeği görmek beni çok şaşırttı. Bir insan gibi merdivenleri çıktı, bulvarı boydan boya üst geçidin üstündeki yaya yolundan geçti ve diğer taraftan da aşağıya indi. İşin güzel tarafı bir tek Allah’ın kulu da hoşt demedi, tekme atmadı köpeğe. İtiraf etmeliyim ki şehir içinde insanlarla hayvanların barışık yaşamasına hem imrendim, hem de hayran kaldım.

 

Tatilimi geçirdiğim kayınvalidemin evine dönerken sokak içinde, gerek kaldırımın orta yerinde, gerekse de apartmanların ön bahçeleri içinde bulunan ağaçların üstündeki nohut büyüklüğünde kırmızı kırmızı meyveleri yiyen güvercinleri ve serçeleri gördüm. KKTC’de bunlara yılbaşı süsü diyoruz ama bunlar gerçek ağaç büyüklüğünde. Önce uzaktan çektim resimlerini, sonra bir adım yaklaştım bir daha çektim, sonra bir adım daha, bir adım daha attım ve çektim resimlerini. Aramızda neredeyse 2, 2.5 metre kaldı ama serçeler hiç istiflerini bozmadan kırmızı meyveleri yemeğe devam ettiler. KKTC’de olsa,  bırakın 2, 2.5 metreyi daha 10 metre mesafe kalmadan uçup gider serçeler. Orada durdum ve yakın çekimle resimlerini çektim serçelerin. Güvercinlerin ise hiç umuru olmadı. Utanmasalar başıma da konacaklardı. Belli ki serçeler Ankara’da insanlarla dost olmuşlar ve şehir yaşamına alışmışlar. İçgüdülerini yenmeyi ve insanlardan kendilerine bir zarar gelmeyeceğini çok iyi öğrenmişler. Ankara’da, başka yerlerde olduğu gibi insanlardan kaçmıyorlar.

 

Aynı yolun üzerinde dikkatimi çeken bir başka konu da, apartmanların sokak boyunca devam eden bahçe parmaklıklarının üstüne nasılmış, içinde ne olduğun bilemediğim poşetlerdi.

Önce bu poşetlerin, içinde ekmek olduğu için “günahtır” düşüncesi veya inanışı ile çöp tenekesine atılmadıklarını düşündüm. Bu dahiyane fikrime kendimi inandırdım da diyebilirim.

 

Yolda yürümeye devam ederken, karşıdan gelmekte olan bir kadın, bana göre yolun sol tarafındaki parmaklıkların üzerine asılı poşetlerden birini aldı ve çantasına koyarak yoluna devam etti. Biraz arkasında yürüyen kadın da tam poşetlerden bir başkasına doğru seğirtirken, bu sefer sağ tarafımdaki 4 katlı bir apartmanın 3’cü katındaki pencerelerinden birisi açıldı ve kadına seslenerek kendisini pencerenin altına çağırdı. Sonra da yavaşça içi dolu bir poşeti kendisine attı. Kadın poşeti maharetli bir şekilde yakaladı, çantasına koydu, teşekkür ederek oradan ayrıldı. Olay çok dikkatimi çekti ama yörenin yabancısı olduğum ve gelenekleri, görenekleri bilmediğim için hiçbir şey anlamadım.

 

Kayınvalideme olayı anlattığımda, bana poşetin içinde günlük sofradan artmış olan ekmeğin olduğunu, bunların her gün parmaklıklara asıldığını ve ihtiyaçlı olanların da gelip aldıklarını söyledi. Gerçekte mükemmel bir uygulama. Ne ekmekler çöpe gidiyor, ne kimin verdiği biliniyor ne de kimin aldığı…

Uygulamaya, düşünceye, dayanışmaya ve insanlığa hayran kaldım. (Günlük siyasi olaylardan fırsat kaldıkça devam edecek)

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

18 Şubat 2015

 

17 Şubat 2015
Ankara İzlenimlerim (1/2) için yorumlar kapalı
Okunma 87
bosluk
  • Sayfa 1 ile 3
  • 1
  • 2
  • 3
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar