21 Aralık 1963 (9)

21 Aralık 1963 (9)

İsmail Bedasi kendisine kimin seslendiğini görmek için geri döndüğünde yan yana duran iki adamdan bir tanesi elindeki silahı kendisine doğrulttu ve ateş etti. Bedasi “Ah vuruldum” diyerek Mecidiye sokağa doğru dönüp oradan uzaklaşmak için hamle yapmak isteyince bir el daha ateş etti ve sağ kalçasından vurdu kendisini. Sonra bir el daha ateş etti. Bu merminin nereye isabet ettiğini görmedim, daha doğrusu göremedim.

 

İsmail Bedasi olduğu yere, yarı yüzükoyun yatar halde, belden yukarısı yüzü koyun, belden aşağısı yan yatmış vaziyette yolun ortasına yıkıldı kaldı. Hiç başka bir hareket yapmadı veya yapamadı. Pantolonunun arka sağ cebinden ve ön kısmında nereden çıktığını bilemediğim bir yerden asfalta kan akmaya başlamıştı. O an mı ölmüştü, yoksa biraz can çekişip mi ölmüştü hiç hatırlamıyorum. Zaten şok olmuştum.

 

Silahı ile ateş eden adam, yanındaki arkadaşına hemen silahı uzattı. Arkadaşı silahı kaptı, gömleğinin içine koydu, gerisin geriye dönerek Asmaaltı Sokağa doğru koşmaya başladı. Köşede kendisine birisinin verdiği koyu yeşil renkli bir bisiklete binerek saniyeler içinde gözden kayboldu.

 

Diğeri de yani ateş eden adam, bana taraf koşmaya başladı. Yanımdan geçerken bana fena bir bakış fırlattı ve Mecidiye Sokağa doğru koşmaya devam etti. Köşeye gelince Abdi Çavuş Sokak yönüne yani bana göre sağa dönerek gözden kayboldu. Bir olasılıkla ona da birileri, hemen bölgeden uzaklaşabilsin diye köşe başında bir bisiklet verdi.

 

Ben hala basamakların üstünde, yaşadığım heyecan nedeni ile dona kalmıştım. Heykel gibiydim… Kemal Deniz bey kapıya kadar geldi ve dışarı bir göz attı. Son derece soğukkanlıydı. Hiçbir telaş gösterisinde bulunmadı, paniklemedi de. Yerde yarı yüzükoyun yatan adama kaçamak bir bakış fırlattı ve “Bedasi’yi kim vurdu acaba” gibi veya da ona benzer sözcükler çıktı ağzından, hepsi o kadar. Sonra da bana döndü ve “Sen hemen arka yollardan eve git. İngiliz Polisleri gelince seni görmesinler. Gördüklerini de kimseye söyleme sonra başın derde girer” diyerek beni girdiğim şoktan çıkardı ve oradan uzaklaşmamı sağladı.

 

Ben giriş kapısının kenarına bıraktığım bisikletimi kaptığım gibi önce hızla Mecidiye Sokak tarafına sürdüm, oradan Abdi Çavuş Sokağa döndüm, oradan da ara yolların içinden gözden kayboldum. Eve de çok uzak bir yoldan birkaç saat sonra ancak dönebildim.

 

Döndüğüm zaman bir müddet ağzımı açmadım, daha doğrusu açamadım. Sonra da, 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında Gazimağusa’nın ilk Belediye Başkanı seçilecek olan rahmetlik ağabeyim Bora Atun’a gördüklerimi anlatmak amacı ile korka korka, kalbim küt küt atarak yanına gittim.

 

Ağabeyim herhalde yüzümden ve tavırlarımdan olağan dışı bir şeyler olduğunu veya da sıra dışı bir olay yaşadığımı anlamış olmalı ki, her zaman ki şakacı yaklaşımını bir kenara bırakıp, gayet ciddi tavırlarla bana ne olduğu sordu.

 

Konuyu anlatmak için ağzımı açtım ama ne ses çıktı ne de bir seda ağzımdan. Yaşadığım olay kafamda bir sinema şeridi gibi geçiyordu ama kafamın içinde seyrettiğim bu filmi bir türlü sözlere döküp anlatamıyordum. Kekemeye dönüşmüş olsam neyseydi ama tam bir dilsiz olmuştum……

 

İşte 22 Aralık 1963 gecesi, silah sesleri altında korku ile dolu yaşadığım o dakikalar içinde bir an, 4 yıl önce yaşadığım bu olay sinema şeridi gibi gözümün önünden geçmişti. Kaderde silahla tanışmak, silahla yaşamak ve savaşmak da varmış demek ki, hepsini zamanı gelince sıra ile yaşadım…..

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

http://www.twitter.com/ataatun

8 Ocak 2016

7 Ocak 2016
21 Aralık 1963 (9) için yorumlar kapalı
Okunma 105
bosluk

21 Aralık 1963 (8)

21 Aralık 1963 (8)

Önce, yeni gelen kitapları iyice karıştırmış, sonra da neredeyse hepsini ezbere bildiğim bir sene evvel ve çok daha önceleri gelmiş kitaplara tek tek göz attıktan sonra gözüme kestiklerimi alıp Kemal beye 2 şilin ödemek üzere kasa olarak kullanılan bankoya yöneldim. O dönemde 2 şilin iyi bir paraydı. Sarayönü’ndeki seyyar sandviççilerden bolibifli (kutu eti) sandviç ve bir bardak ayran bir şiline, yani 10 Kıbrıs kuruşuna alınabiliyordu. 20 sigaralık bir paket Craven A de sanırım 12 kuruştu.

 

Kemal beyin kitabevinde kasa olarak kullanılan bankonun hemen yanında da Cumhuriyet sokağa açılan 2’nci bir kapı yer almaktaydı. Genelde kitabevine giriş Mecidiye Sokak’taki kapıdan yapılır, çıkış da Cumhuriyet sokağa açılan kapıdan olurdu. Günümüz kavramlarına göre küçük, o günün koşul ve anlayışına göre de büyük bir dükkandı Kemal beyin sahibi olduğu kitabevi. Neredeyse başka hiçbir dükkanda böylesi, biri giriş, diğeri de çıkış için kullanılan iki kapı bulunmamaktaydı.

 

Kitaplarımın parasını ödedikten sonra Cumhuriyet Sokağa açılan kapıya yöneldim. Kapıdan yola üç basamaklı bir merdiven ile inilmekteydi. Adımımı dışarı atar atmaz da yaşamın bir başka yüzüyle karşı karşıya geldim ve benim için de “hayatımın ilk büyük deneyimi” diyebileceğim bir olayla karşılaştım.

 

Kafam yeni aldığım kitabın içine adeta düşmüş gibi satın aldığım kitabın sayfalarını merdivenin ilk basamağında durup karıştırırken önce adeta haykırır gibi bir ses duydum. “Be İsmail Bedasi” diye birine sesleniyordu bağıran adam. Adı Cumhuriyet sokak olan yolda, o saatlerde en fazla üç-dört kişi bulunmaktaydı. “Be İsmail Bedasi” diye seslenen adamın yanında birisi daha vardı ve bana göre yaklaşık sekiz-dokuz metre sağ tarafımda, yolun da Kemal beyin kitabevinin olduğu tarafından bana doğru yürümekteydiler veya durmaktaydılar. Adının “İsmail Arif Bedasi”, lakabının da “Galeci” olduğunu sonradan öğrendiğim adam ise bana daha yakındı ve iki-üç metre sağ tarafımda yolun ortasında, yüzü Mecidiye sokağa taraf dönük yürümekteydi.

 

İsmail Arif Bedasi kurşuni renkli bir pantolon giyiyordu. Gömleğinin rengini hatırlamıyorum ama sanırım beyazdı ve kısa kolluydu. Kendisine seslenen adamların her ikisi de, genelde İngiliz askerlerinin yazın giydiği, etrafı çepeçevre yuvarlak ve kenarları aşağı doğru sarkan, genelde güneş altında çalışan işçilerin, çiftçilerin veya da ava giden kişilerin giydiği haki renkli bez şapkalardan giyiyorlardı. Pantolon ve gömlek renklerini nedense hiç hatırlamıyorum. Net olarak hatırladığım her ikisinin de bıyıkları olduğu idi. Her ikisinin de bıyıkları siyah renkli, dudakları üzerinde ince bir çizgi şeklindeydi. Herhalde dönemin gençleri arasındaki modaydı o tarz bıyık bırakmak. Yüzlerini ise net olarak görememiştim ve kendimi çok zorlamama rağmen hiçbir zaman da gözümün önüne net olarak gelmedi bu iki kişinin yüzü. Biri orta, diğeri kısa boyluydu.

İsmail Bedasi kendisine kimin seslendiğini görmek için geri döndüğünde yan yana duran iki adamdan bir tanesi, nereden çıkarttığını göremediğim silahı kendisine doğrulttu ve ateş etti. Bedasi “Ah vuruldum” diyerek Mecidiye sokağa doğru dönüp oradan uzaklaşmak için hamle yapmak isteyince bir el daha ateş etti ve sağ kalçasından vurdu kendisini. Sonra bir el daha ateş etti…

 

İsmail Bedasi olduğu yere, yolun ortasına yan dönerek yüzükoyun yıkıldı kaldı. Başı asfaltın ortasında sağa dönüktü. Vücudu ise arka sağ cebinden ve ön kısmından nereden çıktığını bilemediğim bir yerden asfalta kan akmaya başlamıştı. O an mı ölmüştü yoksa biraz can çekişip sonra mı ölmüştü hiç hatırlamıyorum. Zaten şok olmuştum… (devam edecek)

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

http://www.twitter.com/ataatun

6 Ocak 2016

5 Ocak 2016
21 Aralık 1963 (8) için yorumlar kapalı
Okunma 148
bosluk

21 Aralık 1963 (7)

21 Aralık 1963 (7)

Ledra ışıklarına yönelmemin nedeni de günümüz adları ile Memduh Asaf Sokak ile İkinci Selim Caddesinin kesiştiği köşede Türkiye Cumhuriyeti Konsolosluğunun bulunması ve önündeki direkte de Türk Bayrağının dalgalanıyor olmasıydı. İllaki bu bayrak direğinin önünden geçecek ve Türk Bayrağına selam verecektim.

 

Bayrağın önünden geçerken bisikletimin pedallarına basarak ayağa kalkar ve Surlariçine gidiyorsam, yani Türk bayrağı sağ tarafımda ise sağ elimi sağ kaşımın kenarına dokundurarak, dönüyorsam, Türk bayrağı sol tarafımda ise sol elimi sol kaşımın kenarına dokundurarak çok ciddi bir şekilde selam verirdim. Bu yöntemle selam vermek benim koyduğum bir kural ve vazgeçilmez bir ritüeldi. Dönem İngiliz Sömürge dönemiydi ve sokaklarda, caddelerde direk üstünde asılı Türk Bayrağı görmek, İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından yasaklandığı için neredeyse olanaksızdı.

 

Bir keresinde direkte dalgalanan Türk Bayrağına selam durmak için bisikletin üzerinde ayağa kaktığımda dengemi kaybetmiş ve bisikletin dümeni elimden kaçtığından da yolun solunda yürüyen bir kadına çarpmıştım. Hem orada eşek sudan gelene kadar dayak yemiştim hem de evde. Ama bende akıllanmak ne gezer. Ertesi gün ve diğer günlerde okula giderken gene selam durmuştum Türk Bayrağına, dayak yemek pahasına. O yaşlarda dayak yemek en korkulu cezalardandı benim için. Hem dayak yerdim, hem de harçlık giderdi. Dayağın acısı üç beş dakika sonra geçerdi ama üstüne bir de harçlık da giderdi. Bütün gün çakuletsiz (çukulata), kolasız veya da çöreksiz, kısaca ablos (hiçbir şeysiz) kalırdım.

 

O gün Blacky’den Kit Kat aldıktan sonra bahçesindeki direk üstünde Türk Bayrağının dalgalandığı Türk Konsolosluğu tarafına yöneldim. Direkte dalgalanan Türk Bayrağına olağan selamımı verdikten sonra yokuş yukarı doğru uzanan Sarayönü Sokak’taki köprüden Surlariçi’ne girdim.

 

Günümüzde rahmetlik Haşmet Gürkan’ın heykelinin yer aldığı Haşmet Gürkan sokağından geçip, Mahkemelerin önüne geldim. Oradan da dosdoğru Sarayönü’nde günümüzde Enver Eczanesinin bulunduğu yerin tam arkasındaki, Mecidiye Sokak ile Cumhuriyet Sokak’ın kesiştiği köşede o dönemde yer alan Kemal Deniz Kitabevine gittim.

 

Rahmetlik Kemal bey içerdeydi. Beni görünce başımı okşamış, “Hoş geldin” demişti.  Akıcı bir Türkçe ile konuştuğum için beni çok severdi Kemal Bey… Aradan uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen Milletvekili seçimini kazanarak milletvekili seçildiğim Mağusa Mahkemesi Başkanı tarafından resmen açıklandığı gün bana ilk tebrik mesajını telgrafla rahmetlik Kemal Deniz bey göndermiş, sonra da bir sohbette bana Milletvekilliği yaptığı dönemde edindiği deneyimlerini nasihat olarak aktarmıştı. Nurlar içinde yatsın, mekanı Cennet olsun.

 

Benim 11 yaş gözlemlerime göre kitabevinin üç bölümü vardı. Mecidiye sokaktaki kapıdan içeri girilince, sağda kitapların yer aldığı bölüm, solda Tom Miks, Teksas gibi mecmua ve gazetelerin bulunduğu yer, karşıda da paranın tahsil edildiği kasa yeri ve kırtasiye malzemeleri bulunurdu.

 

Kitapların olduğu bölüm de kendi içinde ikiye ayrılırdı. Yeni gelen kitaplar giriş kapısına yakın  yerde, bir evvelki sene gelmiş olanlarla, indirimde olan kitaplar da hemen onun devamında, içeri doğru giden bir banko ve raf içindeydi.

Önce, yeni gelen kitapları iyice karıştırmış, sonra da neredeyse hepsini ezbere bildiğim bir sene evvel ve çok daha önceleri gelmiş kitaplara tek tek göz attıktan sonra gözüme kestiklerimi alıp Kemal beye 2 şilin ödemek üzere kasa olarak kullanılan bankoya yöneldim. O dönemde 2 şilin iyi bir paraydı. Sarayönü’ndeki seyyar sandviççilerden bolibifli (kutu eti) sandviç ve bir bardak ayran bir şiline, yani 10 Kıbrıs kuruşuna alınabiliyordu. 20 sigaralık bir paket Craven A de sanırım 12 kuruştu.

 

Adımımı dışarı atar atmaz da yaşamın bir başka yüzüyle karşı karşıya geldim ve benim için “hayatımın ilk büyük deneyimi” diyebileceğim bir olayla karşılaştım.      …. (devam edecek)

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

http://www.twitter.com/ataatun

4 Ocak 2016

3 Ocak 2016
21 Aralık 1963 (7) için yorumlar kapalı
Okunma 104
bosluk
  • Sayfa 3 ile 3
  • <
  • 1
  • 2
  • 3
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar