Anastasiadis’in Güvenlik ve Garantiler paranoyası

Anastasiadis’in Güvenlik ve Garantiler paranoyası

 

New York zirvesinden “Kıbrıs Rum tarafının takvimlerden, sürelerden kaçındığı ve kendini güçlü, Türkleri de zayıf hissettiği bir döneme kadar müzakereleri sürdürerek adanın tümüne hakim olmayı istediği” sonucu çıktı.

 

Anastasiadis’in takvimlerden kaçmak istemesinin nedeni, Kıbrıslı Rumların asla Kıbrıslı Türklerin ortak olacağı bir devleti kurmak istememelerinden kaynaklanıyor. Kıbrıslı Rumların değişmez hedefi ve isteği, adanın tümüne hakim olana dek müzakereleri sürdürmek. Anastasiadis’in New York’ta gerçekleştirilen 3’lü görüşmeden sonra yaptığı açıklamada “1960 öncesine geri dönmek için çaba harcıyorum” demesi gerçekleri ve aklındakini tüm çıplaklığı ile ortaya koyuyor.

 

16 Ağustos 1960 tarihinde ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyetinin Anayasasının Ek-1’inde İttifak ve Garantiler Anlaşması olması ve bu nedenle de ada üzerinde Türkiye’nin Garantörlüğü, tek taraflı müdahale hakkı ve 650 kişilik Türk Alayı olması nedeni ile Anastasiadis, Türkiye’nin garantörlüğünün olmadığı, Garanti Anlaşmasının bulunmadığı ve ada üzerinde Türk Askerinin yasal olarak yer almadığı günlere, yani İngiliz Sömürge dönemindeki koşullara dönmek için çaba harcadığını söylemekte. Tek fark, 1960 öncesinde İngilizler adaya hakimdi ve adayı yönetmekteydi, Anastasiadis kendini İngiliz Valisi Sir Hugh Foot’un konumunda, Kıbrıs Rum Temsilciler Meclisini ve Rum Yönetimi hükümetini de İngiliz Sömürge İdaresi olarak görev yapacağı günler için çalışmakta ve uğraşmakta olduğunu söylüyor. Kıbrıslı Türklerin ise bu tarz bir oluşum içinde “Şamişicilik, köftecilik (gubez) ve Rum evlerinde hizmetkarlık” yapmak dışında da herhangi bir görevlerinin olmayacağı yeni garantörsüz, askersiz bir oluşum için çalışıyormuş.

 

Anastasiadis’in önceki akşam İngiltere’de yaşayan Kıbrıslı Rumların düzenledikleri etkinlikte yaptığı konuşmada, “Kıbrıslı Türklerin güvenlik konusundaki endişelerini görmezden gelmeyeceğini ancak Kıbrıslı Rumlara haksızlık yapmak için Kıbrıslı Türklerin güvenlik konusunda olmayan endişelerine de gereğinden fazla önem vermeyeceğini” söylemesi ise ne denli art niyetli olduğunu ortaya koymakta.

 

Anlaşılan Anastasiadis, 1963 yılı sonunda ve 1964 yılının ortalarına kadar olan dönemde dönemin Rum Cumhurbaşkanı Makarios’un Kıbrıslı Türklerin anayasada kendilerine ortaklık hakkı tanıyan 13 maddenin kaldırılmasını kabul etmedikleri için kendisinin bizzat verdiği talimatla başlatılan Kıbrıslı Rumların silahlı saldırıları sonucunda 133 Türk köyünün Rumlar tarafından yakılıp yıkıldığını ve bu köylerde ikamet eden 36 bin Kıbrıslı Türklerin topluca göç etmek zorunda kaldığını belgeleyen Birleşmiş Milletlerin kurduğu “Fict Finding Mission”, “Gerçekleri Tespit Heyeti” veya “Keşif Heyeti” başkanı A. Ortega’nın 1964 yılının Temmuz ayında hazırladığı yürekler acısı raporu unutmuşa benziyor. (The Ortega Report, 2. Hamur, karton, 580 sayfa, Yeniden Basım 2011, ISBN: 978-605-4598-038)

 

Anlaşılan Anastasiadis, Rum saldırılarının başladığı 1964 yılı ile 1974 Mutlu Barış Harekatı arasında kalan 11 yıllık zaman dilimi içinde de toplamda 103 köy talan edilip yıkılırken, Lefkoşa’da 40, Gazimağusa’da 13, Larnaka’da 11, Limasol’da 10, Baf’ta 10 ve Girne’de de 11 caminin silahlı Rumlar tarafından yakılıp, yıkılmasını ve yerle bir edilmiş olmasını unutmuşa benziyor.

 

Anastasiadis ayrıca, 1974 yılında silahlı Rumların Taşkent’de (Dohni), Baf’ta, Atlılar’da, Sandallar’da ve Muratağa’da 3 aylık bebek demeden, çocuk, kadın, erkek, 93 yaşında  yaşlı demeden tüm Kıbrıslı Türkleri insafsızca katlederek yaralılarla birlikte canlı canlı çukurlara koyup, üzerlerine toprak atarak öldürülmüş olmalarını da unutmuşa benziyor.

 

Birde utanmadan, arlanmadan, Kıbrıslı Türklerin güvenlik konusunda duydukları endişelerini anlamadığından bahsetmekte. Biz de, Kıbrıslı Rumların niye Türk askerinden ve Türkiye’nin garantisinden tavuk gibi korktuklarını bir türlü anlayamıyoruz Sayın Anastasiadis, eğer 1963-1974 dönemi içinde yaptığınız gibi, bir bahane uydurup sizin istediğiniz şekli ile savunmasız, garantörsüz ve Türk askerinden yoksun Kıbrıslı Türklere saldırmak niyetiniz yoksa…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

http://www.twitter.com/ataatun

30 Eylül 2016

29 Eylül 2016
Anastasiadis’in Güvenlik ve Garantiler paranoyası için yorumlar kapalı
Okunma 107
bosluk

Anastasiadis’in dahiyane planı  

Anastasiadis’in dahiyane planı  

 

KKTC’nin III. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu döneminde Kıbrıs konusunu müzakere yapmamak, masadan kaçmak için elden geleni yapan Anastasiadis, Mustafa Akıncı seçilir seçilmez masadan kaçmaz oldu.

 

Dahiyane, geniş çaplı ve iki ayaklı bir planı var Anastasiadis’in.

Bu iki ayaklı planının her ikisini de sonunda kazanacak ki zaten kazanmaya ayarlamış daha ilk baştan. Sonuçta müzakere masasında bir anlaşmaya varmayacak ve 2018 yılının Şubat ayında yapılacak Rum Başkanlık seçimlerine bir kahraman gibi girecek.

 

Öte yandan Amerika Birleşik Devletlerinde Kasım ayında seçim var. Obama seçimlere giremeyeceği için Kasım 2016-Ocak 2017 arası ABD hükümeti hiçbir stratejik karar alamaz. Yeni seçilen Başkan ancak Ocak ayının ilk haftası yemin eder ve Beyaz Saray’a taşınır. Adaptasyon, bilgilendirme ve uyum dönemi ay sonuna kadar sürer. Bu nedenle de 2016 yılında Kıbrıs konusunda hiç bir şey olmaz.

 

Trump seçilirse, ABD üst düzey yönetimi ve Bakanlıklar kısa süreli de olsa bir karmaşa içine girecek. Kıbrıs konusu Trump’un çok da umurunda değil. Daha ağzından Kıbrıs konusunda ne düşündüğünü ve planının ne olduğunu duymadım. Hillary seçilirse, üst düzey kadro belki aynı kalacak ama Kıbrıs konusu gündemin üst sıralarında yer almayacak.

 

Anastasiadis, Kıbrıs Rum halkına doğruları söylememekte ve hedefi de bir halk kahramanı olarak seçime girmek için Andersen masallarının Kıbrıs versiyonunu anlatmakta.

 

Geçen hafta içinde BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada ağzından gerçekten inciler döküldü Anastasiadis’in. Birleşik Kıbrıs’ın tek yasal kişiliği, tek egemenliği ve tek vatandaşlığı olacakmış. Bu belayı başımıza II. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat sarmıştı Rumların 6. Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas’la müzakereleri sürdürürken.

 

Devamla Kıbrıs adasının tümünde, tüm Kıbrıslılar için “Dolaşım özgürlüğü, toprakları sahiplenme, ikamet özgürlüğü, çalışma özgürlüğü ve herhangi bir iş kolunda istediği yerde iş kurma garantisi olacakmış. İlk yıl toprağın 1974 öncesi sahibi olan Rum karar verecekmiş kuzeydeki Rum topraklarının ne olacağına, eğer karar vermezse “Toprak Komisyonuna” gidecekmiş ve komisyon karar verecekmiş söz konusu toprağın sahibinin kim olacağına ve tazminatın ne kadar tutacağına.

 

Özel kişilerin toprak mülkiyet hakkına tam saygı olacakmış ve Anlaşmanın daha ilk gününde de adanın 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken ki demografik yapısının aynısı uygulanacakmış. O dönemde 450 bin Rum ve 120 bin Türk vardı, şimdi de 802 bin Rum ve 220 bin Türk olacakmış ve dıştan gelecek yerleşimcilerle bu oran asla bozulmayacakmış Anastasiadis’e göre. Tüm bunlara ilaveten “Birleşik Kıbrıs” AB’ye otomatikman kabul olacakmış ve asla kalıcı derogasyonlar bulunmayacakmış, AB müktesebatı da adanın tümünde eksiksiz bir şekilde uygulanacakmış. Türkiye’nin garantörlüğü ve garantisi kalkacakmış ve Türk Silahlı Kuvvetleri de daha ilk günden adayı terk edecekmiş, geriye 650 kişilik bir Türk Alayı (Turdik) kalacakmış.

 

Şaka gibi bir konuşma yaptı Anastasiadis BM Genel Kurulunda. 1960 öncesi nüfus oranı olacak, Türk askeri gidecek ve Rumlar sil baştan aynen 1963-1974 arası uyguladıkları soykırımı bu sefer adada bir tek Türk kalmayacak şekilde uygulayacak ve Türkiye’nin de müdahale hakkı olmayacak demek istiyor üstü kapalı olarak.

 

Anastasiadis’in maksadı, Türklere referandumda “Hayır” dedirtmek ve müzakere masasından kendisi kalkmadan ve kaçmadan, müzakerelerin son bulmasında Türkleri suçlu konumuna sokmak. Sonra da Kıbrıslı Rumlara “Ben her istediğinizi masaya koydum, Akıncı’ya Kabul ettirdim ama Kıbrıslı Türkler kabul etmedi” deyip bir kahraman gibi Başkanlık seçimlerine girmek… Zaten Türkiye’nin “Garantörlüğü”nü ve “Garanti Anlaşmasını” masaya koydurup tartışmaya açtırdığı için halü hazırda bir Milli Kahraman konumunda, daha evvelki Rum liderler bunu yaptırmayı başaramadığı için.

 

Yemezler sayın Nikos Anastasiadis. Biz bu filmi 1980’de de görmüştük, başrolde Rumların 2. Cumhurbaşkanı Spiros Kyprianou vardı. Sonra 3. Cumhurbaşkanı Yorgo Vasiliu Gali Fikirler dizinde benzeri bir senaryoyu oyuna soktu, sonra da 4. Cumhurbaşkanı Glafkos Klerides ile 5. Cumhurbaşkanı Tassos Papadopulos aynı senaryoyu eksiksiz oynadılar.

 

Teşekkür ederiz Sayın Anastasiadis, biz almayalım.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

http://www.twitter.com/ataatun

26 Eylül 2016

 

 

25 Eylül 2016
Anastasiadis’in dahiyane planı   için yorumlar kapalı
Okunma 117
bosluk

Türkiye’nin durdurulamaz yükselişi

Türkiye’nin durdurulamaz yükselişi

 

İçimizde de, dışımızda da Türkiye’yi eleştirenler çok ama ağzı olup da Türkiye’yi savunmayanlar, atılan çirkefleri temizlemek için uğraşanlar az.

Özellikle de Batı dünyası her fırsat, ortam ve platformda Türkiye’yi itibarsızlaştırmak için elden geleni yapıyor.

Avrupa Üniversiteler Birliği EAIE’nin (European Association for International Education)  İngiltere’nin Liverpool kentinde düzenlediği ve 80 ülkeden 250 üniversitenin katıldığı “Eğitim Fuarı”nın açılış konuşmasında Başkan Zora Howard’ın “Türkiye’de akademisyenlere

 özgürlük yok ve bu nedenle de Türkiye’den katılım az oldu” diyerek planlanmış ve Türkiye’yi aşağılayıcı bir konuşma yapmasına tepki sadece İstanbul Aydın Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Mustafa Aydın’dan geldi.

 

Dr. Mustafa Aydın’ın Bayan Howard’ın bu çirkin karalamasına tepkisi, hak ettiği şekilde bayağı sert oldu. Geri durup, utanıp da konuşmamak, Kıbrıs tabiri ile “sin de gülle geçsin” diyerek ağzını açmamak yerine, gerekeni söyledi, Howard’a ağzının payını verdi Aydın. Dr. Aydın kendisine ve yardımcılarına verdiği notada “gerçeği yansıtmayan bu sözlerini derhal düzeltmesini, Türkiye algısına zarar verdiklerini, Türkiye’de akademik bir kısıtlamanın asla olmadığını ancak terör olaylarına bulaşmış ve Türkiye’nin birlik ve beraberliğine ve darbe girişimine katkı sağlamak için girişimde bulunmuş olan her akademisyene dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de müeyyidelerin uygulandığını” belirterek kapanışta özür dilemesini talep etti. Başkan Zora Howard kapanış seremonisinde “Türkiye’deki akademisyenler konusunda yanlış bilgilendirildiğini, Türkiye’nin dışarıdaki algısına asla zarar vermek istemediğini” ifade ederek özür dilemiş ve aynı gün içinde de bu özrünü yazılı olarak kendisi elden sunmuş.

 

Bu bahsettiğim olayların benzerleri hemen hemen her platformda gerçekleşmekte. Türkiye’de yaşayan ama görev başında bulunan hükümetten hoşlanmayan kişiler, yurt dışına çıktıklarında veya da yabancı birileri ile yazıştıklarında bir marifetmiş gibi hemen ve derhal konuyu Türkiye’deki yaşama getirmekteler ve bir düşman gibi yanlış ve uyduruk bilgiler vererek Türkiye’yi karalamaya çalışmaktalar nedense. Ben bu tür insanlara hem Türkiye içinde, hem de Türkiye dışında çok rastlıyorum. Konuşmamız bir müddet devam ettikten ve suçlamalar başladıktan sonra söylediklerinin sadece kahvehane dedikodusu olduğu, aslı astarı bulunmadığını ispatlayıcı ve ikna edici şekilde konuşunca bana ilk sordukları “sen kimsin ve ne iş yaparsın” oluyor hep. Kafadan atarak desteksiz/mesnetsiz konuşmak başka oluyor, konuları derinlemesine bilerek konuşmak başka… Tabi dağarcığınız dolu ve yüreğinizde Türkiye sevgisi var ise…

***

 

Bakın Türkiye, uluslararası istatistiklere göre ne haldeymiş!

Bu yılın ilk ve ikinci çeyreğinde tüm jeopolitik risklere, küresel dalgalanmalara, teröre ve sözde darbecilerin yaratmaya çalıştığı kaosa rağmen Türkiye ekonomisi yüzde 4,8’lik büyüme oranıyla, Türkiye Avrupa ekonomileri arasında ilk sıraya yerleşmiş. Bunda Türkiye’nin son 27 çeyreklik dönemde yani neredeyse son 7 yıllık dönem içinde kesintisiz büyümesi ve Batı dünyasının Türkiye’ye yönelik planladığı ve hazırlayarak eyleme soktuğu tüm ölümcül girişimlere, teröre, finansal kısıtlamalara ve ihracatın önünü kesmek girişimlerine rağmen büyüme hızının yüzde 3’ün altına düşmemesi çok etkili oldu tabi. Buna karşın gelişmekte olan ülkeler arasında son derece güçlü olduğu iddia edilen Brezilya ekonomisi ise dünyada sürmekte olan ekonomik durgunluğa ve küresel dalgalanmalara dayanamayarak ikinci çeyrekte yüzde 3.8 küçüldü, terör ve jeopolitik riskler olmamasına rağmen.

 

Türkiye şimdi yüzde 4’lük büyüme hızı ile G20 (Group Twenty), yani gelişmiş ülkeler içinde en hızlı büyüyen dördüncü ülkesi olmak konumunda. Bunun da nedeni küresel krizin başlangıcından itibaren 6.9 milyon kişiye, 2015 yılında da 880 bin kişiye istihdam sağlaması. Kısaca bu dönem içinde Avrupa Birliğinde birçok ülke batarken, birçoğu da negatif büyüme hızı, kapanan işyerleri, işten durdurulanların sayısının yükselmesi ile boğuşurken Türkiye, attığı akıllı adımlarla, teşvik ettiği yatırımlarla ve çağdaş projelerle ekonomi büyütmüş, kıskanılacak hale getirmiş.

 

En önemlisi de “Ekonomik ve İşbirliği Kalkınma Örgütü’nün (OECD) bulguları, değerlendirmeleri ve ön görüsü.  OECD’ye göre Türkiye büyümede, 34 üye ülke arasında bir basamak daha yukarı tırmanıyor ve yılsonunda da yeri ilk üçün içinde olacak. OECD’nin ön görüsüne göre de 2017’de sıralamadaki yeri İrlanda’dan sonra ikincilik.

 

İşte bazılarının hiç araştırmada, kahvehanede duyduklarına dayandırıp gözleri kapalı, insafsızca ve acı acı eleştirdiği Türkiye bu.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

http://www.twitter.com/ataatun

23 Eylül 2016

22 Eylül 2016
Türkiye’nin durdurulamaz yükselişi için yorumlar kapalı
Okunma 176
bosluk

Rumların müzakerelerden beklentisi çok yüksek

Rumların müzakerelerden beklentisi çok yüksek

Hiçbir Rum siyasinin veya da emekli olmuş Rum politikacının, Kıbrıs konusunda sürmekte olan müzakerelerin önünün açılması veya sonuca gitmesi veya da “biz de fedakarlıkta bulunalım” düşüncesi ile “Güzelyurt’u, eski ismi ile Omorfo’yu almasak da olur” dediğini duymadım. Bırakın söylemeyi veya teşbih yapmayı, böylesi bir imada bile bulunmadılar bu güne değin. Rumlara göre müzakerelerin sonucu ne olursa olsun illaki Güzelyurt kendilerine iade edilecek. Edilmezse böylesi bir anlaşmaya karşı çıkacaklarmış ve AB’nin bir gün müdahale ederek KKTC sınırları içinde kalan topraklarının kendilerine geri vermesini bekleyeceklermiş.

 

Aynı kapsam içinde Gazimağusa’nın hemen bitişiğindeki “kapalı Maraş, eski ismi ile Varosha da geri verilmese de olur” diyene rastlamadım bu güne değin. Makarios’tan beri tüm görüşmecilerin iddiası ve olmazsa olmaz isteği “Kapalı Maraş çevresi ile birlikte, yani Anadolu, Canbolat, Harika, Lala Mustafa Paşa, Namık Kemal, Piyale Paşa ve Zafer Mahalleleri ile birlikte daha ilk günden geri verilsin”dir. Rumlara Kapalı Maraş ve KKTC’nin sebze üretim merkezi olan çevre mahalleleri ve tarlalar daha ilk günden verilmezse asla böylesi bir anlaşmaya “Evet” demezlermiş, çözüm de asla gerçekleşmezmiş ve sabırla AB’nin bir gün müdahale etmesini bekleyeceklermiş.

 

Yıllardır kurulan hayaller Rum siyasiler tarafından çok büyük boyutlarda tutulmuş. Kıbrıslı Rumların bütün güvenceleri ve beklentileri son 2 yüz yıldır olduğu gibi hala daha Avrupa Devletlerinden. İllaki bir gün, şimdiki adı Avrupa Birliği olan Hristiyan Avrupa devletlerinin birleşerek, bundan bir asır önce Osmanlı Devletine baskı yapıp, bir tek mermi atmadan ve savaşmadan Yunanistan’ı Osmanlı Devletinden koparıp bağımsız bir devlet haline getirdikleri gibi Kıbrıs adasını da zamanı gelince Kıbrıslı Türklerden temizleyecek ve saf bir Helen adası olarak Rumların egemenliğine verecek olması. Bütün Kıbrıslı Rumların hayalleri bu rüya ile dolu. Bu nedenle de müzakerelerden beklentileri çok yüksek.

 

Zannediyorlar ki Birlemiş Milletler denilen tek taraflı düşünen kuruluş ve bu kuruluşun beynini olan Güvenlik Konseyi, Kıbrıs Türk halkı pes diyene dek bu insanlık dışı izolasyonları ve ambargoları kaldırmayacak ve büyük bir ısrarla sürdürecek. Gün gelecek, Kıbrıslı Türklerin içine yerleştirdikleri taraftarları ve provokatörlerin kışkırtması ile Kıbrıslı Türkler bu izolasyonlardan ve ambargolardan bıkacak ve KKTC’yi lav ederek Rumların egemenliği altına girmeyi kabul edecekler.

 

Anastasiadis müzakerelerin sonucunda “Dört Özgürlüğün” yani Rumların adanın istedikleri yerine yerleşebileceği, iş kurabileceği, dolaşabileceği ve mal alıp-satabileceğinin daha ilk günden derhal başlayacağını Kıbrıslı Türklerin kabul edeceği beklentisi içinde. Bunu da Kıbrıs Rum halkına çekinmeden her açılışta, her törende daha doğrusu her fırsatta dile getiriyor ama hayal ektiğinin farkında bile değil maalesef.

 

İşin ilginç ve garip tarafı hiçbir Rum düşünür ve siyaset bilimcinin bu eşiğin, 2004 yılında yapılan Referandumda çıkan sonuçtan sonra üzerinden atlanıldığını hala daha farkında olmaması. Kıbrıslı Türklerin bir kısmı o dönemde “Kıbrıs sorunu yeter ki çözülsün de biz gene göçmen olmaya, elimizdeki toprakları, işyerlerini ve evlerimizi Rum’a iade etmeğe hazırız” derken günümüzde bunu diyen bir tek Kıbrıslı Türk yok artık.

 

Rumlar arasında bazı deneyimli kişiler müzakerelerin nereye doğru gittiğinin ve sonucunun ne olacağının farkına yeni yeni varmaya başladılar. Bunların arasında yer alan Kıbrıs Rum Yönetiminde bir zamanlar Bakanlık yapmış olan eski Planlama ve İnşaat Dairesi Müdürü Yakovus Aristidu’nun bir müddet evvel Rum halkına yönelik yayınladığı önerisi çok ilginç gerçekten. Önerisinde Aristidu özetle “Mülkiyet işi Arap saçına döndü. Kıbrıslı Rumlar KKTC’de emlak işi yapan şirketlerle temasa geçip, en azından bir zamanlar sahibi oldukları malların inkişaf edilmesine ortak olması daha olumlu sonuçlar verecektir” tavsiyesinde bulunmakta.

 

İşin garip tarafı bu önerisini de 1977 yılında rahmetlik Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş ile Makarios arasında gerçekleştirilen Birinci Doruk anlaşmasına dayandırmakta Aristidu. “Mal mübadelesinden söz eden Denktaş’la keşke daha işin başında anlaşsaydık” diyerek  Kıbrıslı Rumlara “Kıbrıs Rum Yönetiminin tüm karşı çıkmasına ve yasalarla önlemeye çalışmasına rağmen, Kıbrıslı Türklerle temas kurun ve KKTC sınırları içindeki taşınmaz mallarınızı, Kıbrıslı Türklerin Güney Kıbrıs sınırları içinde bıraktığı taşınmaz mallarla takas ediniz” tavsiyesinde bulunmakta…..

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

http://www.twitter.com/ataatun

19 Eylül 2016

18 Eylül 2016
Rumların müzakerelerden beklentisi çok yüksek için yorumlar kapalı
Okunma 69
bosluk

Kıbrıs müzakerelerine halklar ne diyor

Kıbrıs müzakerelerine halklar ne diyor

İkinci doktoramı yaptığım “Uluslararası İlişkiler” dalındaki asıl uzmanlık sahalarımdan bir tanesi de Kıbrıslı Rumların ne düşündükleri, ne istedikleri, okullarında nasıl bir eğitim aldıkları, Kıbrıslı Rumların düşünce tarzı ve bunlardan oluşan Kıbrıs Rum Politikası ile siyasi hayatıdır. Zaten yıllardın getirdiği deneyim ile Kıbrıslı Rumların kafa yapılarını, hayal güçlerini ve ideallerini en az Rumlar kadar iyi biliyorum.

 

Kıbrıs Rum halkı müzakerelerin gidişatından memnun değil. Kıbrıs Rum halkının ikinci beyni olan Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi ise hiç memnun değil. Birkaç gün evvel Başpiskopos Hrisostomos acilen Sen Sinod Meclisini topladı ve gerekçeleri ile birlikte müzakereler sonrasında yapılacak referandumda “Hayır” oyu kullanılması kararını verdi.

 

Sen Sinod Meclisinin gerekçesi kendilerine göre çok doğru ve geçerli ama bana biraz ilginç, biraz da paranoyak geldi. Metropolitlerin hemfikir oldukları gerekçe bana Nasreddin Hoca’nın “Borcunu ödemek için yol kenarına dikenli çalı ekmesi” hikayesini hatırlattı.

 

Başpiskopos’un ve Metropolitlerin oy birliği ile hem fikir oldukları gerekçe basitçe ve özet olarak, müzakereleri yürüten Rum Lider Anastasiadis Türklere çok fazla taviz vermiş. Müzakereler sonrasında Kıbrıs’ta yaşayan her iki halkın yapılacak referandumda oylarının “Evet” olması durumunda kurulacak yeni Federal Devletin bir ayağını oluşturacak olan, -Rumların müzakerelerin ana dili olan İngilizcede kullanılan  “State” kelimesini İngilizceden Rumcaya çevirisinde algıladıkları şekli ile- “Kıbrıs Türk Eyaleti”, Türklerin algıladıkları şekli ile “Kıbrıs Türk Devleti”, statü olarak “Kıbrıs Rum Devleti/Eyaleti” ile eşit haklara sahip olacağından, bu gelişme Türkiye’nin ebediyen Kıbrıs adasına yerleşmesi demek olacakmış. Bu nedenle de Kıbrıslı Rumları yapılacak referandumda “Hayır” oyu kullanmalı ve Türkiye’yi adadan uzak tutmalıymışlar.

 

Müzakereleri yürüten Kıbrıslı Rum lider Anastasiadis’e sadece Kıbrıs Ortodoks Kilisesi karşı çıksa ve taviz vermekle suçlasa neyse de, DISY dışında Kıbrıs Rum Meclisinde yer alan 7 parti de şu veya bu gerekçelerle Anastasiadis’e ve müzakerelerin gidişatına karşılar. Rum Meclis Başkanı Sizopulos, müzakere tutanaklarının tümümün kendisine verilmemesinden şikayetçi. Nasıl olsa iş Referanduma kadar giderse “Ne olup bittiğini işte o vakit okuyup son kararımızı ondan sonra vereceğiz” diyor ve “Türkler bizimle birlikte eşit haklara sahip olacaklarsa Hayır oyu kullanacağız” demekte.

 

Mecliste, DISY dışında geri kalan 7 siyasi partinin arasında en ılımlıları ve dünya üzerinde halen bu görüşü savunan birkaç Komünist partiden bir tanesi olan AKEL bile “Birleşik Kıbrıs” mantığını savunmasına rağmen halen tereddütte. Müzakereleri destekleyelim mi yoksa sabote mi edelim çelişkisi içinde gidip geliyor.

 

Rum halkı yıllardır siyasi liderleri tarafından “Tüm göçmenler evlerine geri dönecek” hayali ve vaadi ile kandırılmış. Günümüzde bu tanım “100 bin Rum iade edilecek topraklara geri dönecek, 60 bin Rum da Türk Eyaleti içindeki evlerine geri dönüp orada yaşayacak” oldu.

Olmasına oldu da, KKTC toprakları içinde ev almış, arsa alıp içinde ev yapmış, tarla alıp arsaya dönüştürmüş ve sonra da içine yollar yapıp konutlar inşa etmiş, dükkan alıp hayatını onun üstüne kurmuş, apartmanlar yapıp içine yerleşmiş ve bir kısmını da satmış, benzeri 1974 sonrasında şu veya bu şekilde mülk alıp geliştirmiş kişiler bunları geri vermek, bir daha göçmen olmak ve de hayatlarını yeni baştan kurarak sıfırdan başlamak istemiyorlar…

 

Gerçekte Kıbrıs sorunundaki çözüm, 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşmasından sonra Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan ve başarı ile uygulanmış olan “Mal Mübadelesinde” yatmaktadır. Rumlar son dakika “Biz tanınmış devletiz, Türkler tanınmamış devlettir. Biz onlarında yer alacağı 5’li bir konferansa katılmayız” diyerek caymazlarsa, Ekim ayında yapılacağı planlanan “5’li Konferans”ta bence sadece “Mal mübadelesi” konuşulmalı ve mutabakat olana kadar da sürmeli konferans…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

http://www.twitter.com/ataatun

16 Eylül 2016

 

 

15 Eylül 2016
Kıbrıs müzakerelerine halklar ne diyor için yorumlar kapalı
Okunma 123
bosluk
  • Sayfa 1 ile 2
  • 1
  • 2
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar