15 Temmuz şehidi Yasin Naci Ağaroğlu Suriye’deki mazlumlara yardım Etkinliği

15 Temmuz şehidi Yasin Naci Ağaroğlu Suriye’deki mazlumlara yardım Etkinliği
15 Temmuz şehidi Suriye’deki mazlumlara umut olacak
 
Ağaroğlu, yardımlarla yaşatılıyor
 
TSK içinde bir grup askerin İstanbul ve Ankara’da başlattığı darbe girişiminde hayatını kaybeden Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi son sınıf öğrencisi 22 yaşındaki Yasin Naci Ağaroğlu’nun adı Suriye’ye yardım kampanyasında yaşatılacak.
Ankara Genel Kurmay Başkanlığı önünde şehit olan Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi Ağaroğlu Suriye’deki mazlumlara yardımın masum yüzü oldu. Yasin Naci Ağaroğlu adına gerçekleştirilen yardım kampanyasına birçok özel ve tüzel kuruluş ve kişi de destek verdi.
 
Hesap numaraları
Konuyla ilgili olarak yapılan açıklamada, yapılacak yardımların, Bayır Bucak Türkmen Dağı Kültür eğitim ve Yardımlaşma Derneği hesabına yatırılabileceği kaydedilirken, hesap numaraları belirtildi.
Ziraat Bankası Pozcu Mersin Şubesi
TL: TR55 0001 0014 0272 6240 4450 01
H.NO: 1402 7262 4044 5001
Bankamatikten yatırımlar için;
USD: TR28 0001 0014 0272 6240 4450 02
18 Ekim 2016
15 Temmuz şehidi Yasin Naci Ağaroğlu Suriye’deki mazlumlara yardım Etkinliği için yorumlar kapalı
Okunma 91
bosluk

ABD İmparatorluğu düşüş sürecinin eşiğinde

ABD İmparatorluğu düşüş sürecinin eşiğinde

Dünyanın para piyasasında, tüm devletlerin ekonomilerinde, bankacılık sektörlerinde, ithalatlarında ve ihracatlarında neredeyse son 72 yıldır başrolü oynayan ABD dolarının iktidarı, son yıllar içinde dünya genelinde ABD Dolarını uluslararası ticaretten silme ve ulusların kendi paralarını dış ticaretlerinde kullanmayı tercih etme eğiliminden dolayı yavaş yavaş duraklama ve yıkılma süreci içine sürükleniyor. Bugün bazı ülkelerin parasındaki değer kaybı doları yükseliyor gibi gösterse de gerçek öyle değil.

 

Doların kağıt para olarak kullanıma girmesi 1600’lü yılların sonlarında İngiliz kolonilerinde askeri maliyetleri karşılamak içim basılan banknotlar ile başladı ve yakın tarihe kadar çeşitli süreçlerden geçerek geldi. Gerçekte ABD Doları, Bretton Woods Sistemi ile de anılan bir para birimidir ve bu sistemin temeli Amerikan dolarına dayanmakta.

 

  1. Yüzyıla girildiği vakit uluslararası ticaretin yaygın hale gelmesine paralel olarak ülkeler arasında yapılan ticari işlemlerde para birimlerinin birbirine çevrilmesinde yaşanan sorunlar artmış, bu nedenle de küresel boyutta ortak bir ticaret birimi arayışı başlatılmış. Bu küresel sorunu çözmek için 1944 yılının Temmuz ayında, 2. Dünya Savaşı sırasında ABD’nin küçük bir kasabası olan Bretton Woods’ta Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı toplanmış ve Bretton Woods Sistemi yaratılarak, dünya ticaretinde tüm ülkelerin bu sisteme göre ticaret yapmaları kararlaştırılmış, herkes de kabul etmiş.

 

Bretton Woods Sistemine, “dünyanın önde gelen devletleri arasındaki ticari ve finansal işlemlerde uyulması gereken kuralları içermekte olup dünya tarihinde ilk kez bağımsız ulus ve ülkelerin kendi aralarında ortak bir parasal düzeninin oluşturulması” da denebilir.

 

Parasını ticarette Amerikan dolarına çevirmeyi kabul eden ülkeler, dolar – altın dönüştürülebilirliğini içeren bu sisteme dahil olmuşlar ve bu sisteme göre 1 ons (31.10 gram) saf altın = 35 dolar veya 1 dolar = 0,88867 gram altın olarak belirlenmiştir.

 

Bretton Woods Anlaşması, herhangi bir ülkeye devalüasyon, parasının değerini düşürmek, veya da revalüasyon, parasının değerini arttırmak hakkı yani parasını dolar karşısındaki değerini en fazla yüzde 10 boyutunda değiştirme olanağı verir. Yapılacak düzenleme bu oranı aşacaksa, IMF tarafından izin verilmesi gerekmektedir. Daha sonra ise sistemde yaşanan sorunlar nedeniyle 1 ons altın 38 dolara eşitlenerek, sıkıntılar giderilmeye çalışılmıştır.

 

Öte yandan; Dünya üzerinde mevcut ülkelerin merkez bankalarında bulunan 13.4 trilyon Doların, 2017 yılında 15 trilyon Dolara çıkacağı tahmin ediliyor.

 

Doları kendi aralarında yapacakları ikili ticarette ortadan kaldırarak milli para birimlerini kullanmak kararı alan İran, Türkiye, Rusya, Çin, Brezilya, Hindistan ve Pakistan’a, diğer bazı ülkelerin de katılmak kararı almış olmaları, ABD Dolarını ve endirekt olarak da ABD ekonomisini olumsuz etkileyeceği kesin. Yıllarca önce ülkelerinde ürettikleri petrollerini sadece Euro karşılığı satacaklarını açıklayan Irak, Libya ve Venezuella devlet başkanlarını bu kararlarından vazgeçirmek için ABD darbeler düzenlemiş ve kararın uygulanmasını durdurabilmişti. Günümüzde ABD’nin düşüşe geçen yaptırım gücü nedeni ile söz konusu milli para birimlerini kullanmaya karar veren bu ülkelerde münferiden veya da senkronik olarak topluca darbeler yapması, Türkiye’de 15 Temmuz’da yaşanan girişim gibi artık olanaksız gözükmektedir.

 

İthalatta ve ihracatta milli para birimlerini kullanmaya karar veren bu ülkelerin başlattıkları uygulamanın genişlemesi durumunda, dünya üzerindeki devletlerin merkez bankalarında rezerv olarak duran ABD Dolarlarının hızlı bir şekilde ABD’ye geri dönmesi,  ABD’nin ekonomik olarak çökmesinin yolunu açacaktır. Günümüzde ABD’nin kamu borcu 18 trilyon dolara ulaşmış olup her geçen gün siyasi ve ekonomik gücünü artarak kaybetmektedir.

Buna Amerikan İmparatorluğu “Duraklama Devri”ne girdi de denilebilir. Dünya tarihinde yer almış olan her imparatorluğun başına geldiği gibi, önce bunu “Gerileme Devri”nin, sonra da “Çöküş Dönemi”nin takip edeceği kesin.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

17 Ekim 2016

16 Ekim 2016
ABD İmparatorluğu düşüş sürecinin eşiğinde için yorumlar kapalı
Okunma 130
bosluk

Kıbrıs Türkü tarihe geçecek – Yurdagül ATUN, M.Sc.

Kıbrıs Türkü tarihe geçecek – Yurdagül ATUN, M.Sc.

Hükümet de oldular ama çoğu zaman muhalefette kaldılar.

Hükumet olmayı çok sevdikleri söylenemezdi zira en sevdikleri iş eleştirmekti.

İcraat yapmak zor, eleştirmek kolaydı.

Bırakın projeler üretmeyi, önlerine sunulan hazır anlaşmaları bile imzalamayı beceremediler.

İçlerinden biri “bunu imzalamamız şart” dedi, aforoz ettiler.

Ekonomik akıl ne demek, dünya ölçeği ne demek anlatmak istedi, rahmetli babasını hatırlattılar.

Hükümetten gidişleri pek gönüllü oldu. Hele bundan öncekinde kendileri istedi seçimi, “kasada para yoktu, olaydı bırakırmızdık (bırakırmıydık)” diyerek…

Son hükumet ettikleri dönem ise ustalık dönemleri oldu! Devleti tıkadılar, maaşları ödenmeyecek hale getirdiler, Türkiye’yle ilişkileri berbat ettiler.

Yani başarısız olmak için gereken bütün adımları attılar.

Şartların gereğini yapmak yerine, çocukça kaprislere tutundular, ideolojik saplantılardan medet umdular.

Yapamadılar, beceremediler, anlayamadılar, olmadı, gittiler.

KKTC’ye su götürülmesi projesinin tamamlanmasının ardından gösterdiği basiretsizlikle akıllara kazınan parti, esas icraatlarına muhalefete gelince başladı.

UBP-DP Hükümetince çıkarılan muhaceret ve seyrüsefer affının kendi dönemlerinde de çıkarıldığını unutup, “acelesi neydi de yazda yaptılar. Meclis’in açılmasını bekleselerdi” gerekçesi, daha doğrusu bahanesiyle mahkemeye koşan parti, çıkan ara emri kararlarından memnun kalmış olmalı ki, bu kez vatandaşlıkları yargıya taşıdı.

Konuyla ilgili olarak yapılan açıklamaya göre, Yüksek İdare Mahkemesi bugün saat 10.30’da, CTP’nin açtığı iptal davası neticeleninceye kadar, vatandaşlık alanların haklarını kullanmasının durdurulması ile ilgili ara emri başvurusunu görüşecek.

CTP’nin başkanı Mehmet Ali Talat, UBP-DP hükümetinin keyfi kararlara imza attığını savundu her zamanki gibi.

CTP, muhalefet etmenin farzı olan tüm mühimmatı tek tek masaya koyarken, halkın tepkisini çekeceğini biliyor bilmesine ama onun için önemlisi yandaşların alkışı. Her çelişkinin bir alıcısı olduğunu düşünen bu parti, UBP’nin tarihe mal olacak elektrik imzasını unutturmak için vatandaşlıkları gündeme getirdi bu sefer.

Ne var ki vatandaşlık meselesi o kadar da masum değil.

Rumların istedikleri haritayı çizmeleri için nüfus konusunun, Rumların istediği oranda kalması şart.

Rum papazın kendince yüzde 18 olarak açıkladığı rakamın üstüne çıkmak, Türklerin azınlık konumundan çıkması demek olacak ki Allah muhafaza! Tarihiyle sorunlu, maneviyatla sorunlu bir nesil yaratan ve bu nesli ideoloji terkibi altında tek tipleştirmeye çalışan zihniyet, “barış, çözüm” kelimelerinin sihirli gücüyle adayı birleşmeye ant içtiğini gizlemiyor.

Türkiye’den gelen her hayırlı işe surat asan, tanınmamışlığı izolasyonlara bahane kılan ancak tanınmayı aklından dahi geçirmeyen bu zihniyetin, Türkiye’nin garantörlüğünü tabu olmaktan çıkarıp, uyduruk 82/18 oranını tabu ilan etmesi, Rum’un değirmenine su taşımaktan öte anlamlar içeriyor. Zira, 1974’ten bu yana barışın hakim olduğu adada, yeni “barış” dili icat edenlerin “neden” kısmını atlayıp sonuç kısmına gelmeleri “Rumi” tedrisatın ürünü.

Ne diyorduk; Adanın 1958’den itibaren bölündüğünü, (Albay Peters Rumların Türklere saldırmasından sonra haritayı önüne açmış, Lefkoşa’da Baf kapısından başlayıp Mağusa kapısına kadar giden Ermu Caddesi üzerine yeşil kalemle çizgi çekerek, sınır ilan etmiş, yol boyunca da dikenli tellerle Lefkoşa’yı ikiye bölmüş, Yeşil kalemle çizildiği için adı yeşil hat kalmıştı.) Kıbrıslı Türklerin gettolara hapsedildiğini, 1963-74 yılları arasında eşi görülmemiş katliamlara uğradığını, tüm haklardan mahrum bırakıldığını, göçe zorlandığını beyinlerden çıkarıp, “Ada, 1974 Barış Harekatından sonra bölündü, Türkiye işgal etti, Rumların hakkı gaspedildi” yalanını yerleştirmeye çalışanların neye, niye hizmet ettiklerini tarih elbet birgün yazacak çünkü gerçeklerin,  ortaya çıkmak gibi bir kusuru var.

Papazın sözlerinin, “acil birleşme” hevesini yok hükmüne geriletmesi gerekirken, “aman ağzımızın tadı bozulmasın” ısrarıyla hareket eden bu millet, icat veya ödülleriyle değil, devlet verip azınlık olmasıyla tarihe geçecek.

YURDAGÜL ATUN

14 Ekim 2016
Kıbrıs Türkü tarihe geçecek – Yurdagül ATUN, M.Sc. için yorumlar kapalı
Okunma 86
bosluk

KKTC’ye Anadolu’dan elektrik … Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC’ye Anadolu’dan elektrik … Prof. Dr. Ata ATUN

KKTC’ye Anadolu’dan elektrik

 

Geçmiş yıllarda elektrik konusunda çok sıkıntılar çektik KKTC’de. Kıbrıs Türk Elektrik Kurumunda çalışanların üyesi olduğu sendika, gerekli gereksiz yaptığı grevlerle halkımızı haftalarca elektriksiz bırakmış, bıktırmıştı. Evlerin karanlıkta kalmasının yanında bozulan gıdalar, kaybedilenler, sanayinin ve üretimin çökmesi halkımızı çıldırtmıştı.

 

Alt yapısına katkısı olmayan, yapılan binalara, alınan makinelere ve türbinlere on paralık maliyet katkısı koymamış olan sendika, yasal hakların arkasına sığınıp sanki de elektrik santralı kendilerinin malıymış gibi, halkı elektriksiz, ekonomiyi enerjisiz bırakıp çökertmek pahasına kendi çıkarları doğrultusunda uzun uzun grevler yapmıştı. Halkın elektriksiz kalmaması ve dönüşümlü olarak bölgelere elektrik verilmesi için devreye sokulan özel sektöre ait santralin de çıkış kabloları üzerine zincir atıp, kısa devre yaptırarak halkın ve esnafın günde birkaç saat dahi olsa dönüşümlü olarak elektrik almasına mani olmuşlardı.

 

Ne olmuştu bu bıktırıcı ve yıkıcı grevlerin bir tanesinin sonunda, yazın normal mesai yapan kurum, halkı karanlıkta, ekonomiyi de enerjisiz bırakmanın bedeli olarak yaz saati uygulamasına, yani o dönemin uygulaması olan 07.30-14.00 saatleri arasında çalışma düzenine geçmişti. Ve mesai saatleri içinde telefonla bildirilen arızalar da, binbir bahane ile mesai sonrasına bırakılarak, vatandaştan fazla mesai istenip yapılmaya, çalışanlara da ek mesai ücretleri ödenmeye başlandı. Maksadın, elektrik enerjisini şantaj malzemesi olarak kullanıp vatandaştan ekstra para koparmak olduğu aylar sonra çıkmıştı ortaya.

 

Bazı kişilerin gözü doymamış olmalı ki, grevler sona ermemiş, kahramanlık edaları ile söylenen “hakkımızı söke söke alırız” sloganlarıyla yılda 13 tane olan maaşlar, önce 13 maaş artı yaklaşık bir asgari ücret değerinde “K değeri”ne yükselmiş, sonra da 13 maaş artı “K değeri” artı yaklaşık bir asgari ücret değerindeki “Tazminat” ile yıllık 39 maaşa dönüşmüştü. Maaş skalası da tazminat ve K değeri ile birlikte ortalama 5.5 binden başlayıp, fazla mesailerle birlikte 20 bin TL’lere kadar uzanıp giden bir yelpaze oluşturdu.

 

Bu nedenle de aynı düşünce ve mantıktaki kişiler şimdi, saçma sapan gerekçelerle Türkiye’den deniz altından kablo ile gelecek elektriğe ve enterkonnekte sisteme bağlanılmaya karşı. Biliyorlar ki az çalışma, yüksek maaş devri, Anadolu’dan elektrik gelince bitecek.

 

Maalesef ülkemizdeki sendikal anlayış, “ben elime geçirdiğim sendikal güç ile vatandaşın cebine el atayım, az çalışayım ve hak etmediğim maaşları alayım, KKTC de, dünya da batsa umurumda değil. Vatandaş veya hükümet nereden bulursa bulsun beni ödesin” mantığında.

 

Bu nedenle de geçmiş senelerde, ellerinde güç olan bir kısım kişiler, güneş ışınlarından elektrik enerjisi elde edilmesini durdurmak ve sabote etmek için, çıkarılan tüzüğe öylesi maddeler koydurdular ki, yenilebilir enerjiden elektrik elde etmek masa üzerinde kaldı ve hayal oldu. Gündüz güneş veya rüzgardan elde edilen elektriği satın almamak için her tür önlemi koyduran ve dünyanın her yerinde uygulanan “mahsuplaşmayı” yapmayan KIB-TEK, bile bile yenilenebilir temiz enerji elde edilmesinin önünü kesti, çevrenin Kalecik santralında çıkan zehirli gazlarla  kirlenmesinin ve insanlarımıza kanser hastalığının artması pahasına.  Amaç elektriği sadece KIB-TEK üretsin ve tatlı maaş ile ilave paralar ve haklar  koparmak için grev hakkı elde olsundu. Umurlarında bile olmadı, halkın bu kişilerin bitmeyen, doymayan gözleri nedeni ile dünyanın en pahalı elektriğini satın almak zorunda kalmasına.

 

İyi ki Türkiye’den adamıza deniz altına döşenecek kablolarla elektrik gelecek. Hem artık kesintisiz elektrik almış olacağız, hem de günümüzde ödediğimiz elektrik ücretinin yarısının da altında bir maliyetle elektriğimizi satın alacağız.

 

Asırlarca ikide birde her akıllarına estiğinde kazan kaldırıp Padişah’tan ulufe ve kelle isteyen Yeniçerilerin en son isyanı Haziran 1826’da gerçekleşmişti. Sapına bir değnek geçirilmiş yemek kazanını sırtladıktan sonra isyan ettiklerini açıklayan Yeniçeriler, II. Mahmud’un kurduğu yeni Eşkinciler birliği tarafından yok edilmişti. Dönemin ünlü şairi İzzet Molla, adına Vaka- Hayriye denilen bu olayı, aşağıdaki dörtlükle ölümsüzleştirir.

Tecemmu eyledi Meydan-ı Lahm’e (Lahm=et meydanı)

Edip Küfran-ı nimet nice bağı (Bağı=Eşkıya)

Koyup kaldırmadan, ikide bir de

“Kazan devrildi, söndürdü ocağı.”

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

14 Ekim 2016

13 Ekim 2016
KKTC’ye Anadolu’dan elektrik … Prof. Dr. Ata ATUN için yorumlar kapalı
Okunma 88
bosluk

Anadolu’dan Su ve Elektrik

Anadolu’dan Su ve Elektrik

 

Bugün, İstanbul’da gerçekleştirilecek Dünya Enerji Kongresi’nde Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ve KKTC’yi temsilen Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun’un “Türkiye’den, KKTC’ye deniz altından kabloyla elektrik temin edilmesini öngören anlaşma”yı karşılıklı imzalamalarıyla Anadolu’dan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine ve dolayısı ile Kıbrıs adasına elektrik bağlanmasının ilk adımı atılacak.

 

Yapılacak iş gerçekten uzun, yorucu ve su temini projesi gibi bir başka mühendislik harikası gerektiriyor. Proje tamamlandığında KKTC’nin elektrik sistemi Türkiye üzerinden Avrupa-Balkanlar-Kafkaslar ve orta Doğu’yu kapsayan enterkonnekte (Ağ Şebeke veya Bağlaşımlı) elektrik sistemine bağlanacak.

 

“Enterkonekte sistem veya Bağlaşımlı Sistem” tanım olarak en açık şekilde ve kısaca “bir ülkenin tamamının yada belirli bölgelerinin elektrik enerji gereksinimini karşılayabilecek bir biçimde üretim ile tüketim merkezleri arasındaki enerji alış verişini sağlayan enerji taşıma sistemi” demek.

 

Biz Türkiye çapında yani küçük ölçekte Türkiye’nin bağlaşımlı sistemine bağlanırken, gerçekte Avrupa’nın, Balkanların, Kafkasya’nın ve Orta Doğu’nun tüm elektrik sistemini bir birine bağlayan büyük ölçekteki enterkonnekte sisteme bağlanıyoruz.

 

Kıbrıs Rum tarafı böylesi bir olanağı yaratmak ve bundan fayda görmek için İsrail-Kıbrıs Rum kesimi- Girit adası-Yunanistan arasında deniz altından çekilecek, kuş uçuşu asgari 1216 kilometrelik bir elektrik bağlantısı sistemi için proje ve kredi araştırması içine girmeye çalışırken bize sadece 72 km uzaktaki Anadolu kıta karasından bu bağlantıyı sağlayacağız.

 

Gerçekte bizim için aynen adamıza Anadolu’nun suyunun bağlanması gibi büyük bir lütuf bu.

 

Avrupa-Balkanlar-Kafkasya-Orta Doğu büyük enerji ağına Anavatanımız üzerinden bağlaşımlı olmakla, yani ağ şebekesine bağlanmakla ucuz, temiz ve kesintisiz elektrik alacağımızın yanında, “Yenilenebilir enerji” kaynaklarının kullanımı da teşvik edilmekte. Özellikle de “Güneş enerjisi” kullanımı hem teşvik edilecek, hem de güneş ışınlarından elde edilen elektrik enerjisinin bağlaşımlı sisteme satılarak mahsuplaşma yaygınlaştırılıp insanımızın daha ucuz enerji kullanması hedeflenmekte. Proje hayata geçtiğinde kaba bir hesaplama ile kilovat saat’lik elektrik ücreti evler için 25 kuruş, işyerleri ve sanayi için de daha düşük olacak.

 

Bugün Albayrak ve Atun tarafından resmi imzalar atılırken aklıma, Enosis uğruna adayı kana bulamaktan çekinmeyen Kıbrıslı Rum lider, Başpiskopos Makarios geldi. 1973 yılının Ocak ayında Mücahitliğimin son günlerinde Sancaktarımızın emri ile Yeşilköy’e (eski adı ile Ayios Andronikos) gitmiştim, oradaki Mücahit Birliğinin komutanı ile görüşmek amacı ile. Yolda giderken yanımdan eskortlar eşliğinde Makarios geçmişti, Yeni Erenköy’de (eski ismi ile Yalusa) halka hitap etmek için. 18 Şubat 1973 tarihinde yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde tek aday olmasına rağmen, köy köy gezip Rum halkına ateşli ateşli, enosis sözleri ile dolu milliyetçi nutuklar atmaktaydı. Yunanistan’daki Albaylar Cuntası ile arası bozuktu ama Enosis’ten de, yani Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhak etmesi fikrinden de vazgeçmemişti.

 

İşim bitince, Makarios’u dinlemek için sivil kıyafetlerle çok yakında olan Yeni Erenköy’’e gittim ve kalabalığa karıştım. Halk tabiri ile Makarios atıp tutuyor, kesip biçiyordu. 1972 yılında Kıbrıs’ta çekilen kuraklıktan sonra Dünya Bankası, Kıbrıs adasına Anadolu’dan borularla su getirilmesi için Kıbrıs Cumhuriyeti’ne kaba ölçekte proje sunmuş, kredi vermek teklifinde bulunmuştu.

 

Makarios, cüppesi ayazdan uçuşarak, arada bir siyah kepini uçmasın diye elleri ile tutarak ve de ağızından tükürükler saçıla saçıla “Susuzluktan ölsek de, asla asırlardır sahibi olduğumuz adamızın borularla olsa bile Anadolu’ya bağlanmasına izin vermeyeceğim” diyordu ve Yalusa’lı Rumlarda kendisini “Zido Enosis”, “Yaşasın Yunanistan’a ilhak” çığlıkları ile çılgınca  alkışlayıp gaza getiriyordu…..

 

Ne mutlu ki, şimdi Anadolu’muza borularla bağlıyız, yarın da buna ilaveten kablolarla bağlanacağız…..

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1

10 Ekim 2016

 

 

9 Ekim 2016
Anadolu’dan Su ve Elektrik için yorumlar kapalı
Okunma 85
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar