Deklarasyona AB’den karşı bir bildiri var mı?

Deklarasyona AB’den karşı bir bildiri var mı?

Bu Rumların kafasındaki soru işareti ve beklentileri. Hükümet üyeleri yarın topluca kiliseye gidip saat 07:00 ayinine katılacaklar ve Türkiye’ye karşı AB içinde bir hareket başlaması için dua edecekler. Yarın ki program öyle. Kimden öğrendiğimi sormayın!.

Rum Dışişleri bakanı Yorgo Yakovu, Türkiye’nin deklarasyonuna karşılık AB’den karşıt bir bildiri beklediklerini her fırsatta dile getiriyor. Bu dillenme de bana deklarasyonun Türkiye tarafından çok sağlam bir zemine oturtulduğunu ve adeta bozulamaz olduğunu söylüyor.

Hatırlarsanız Türkiye, protokole imza atarken (özellikle) Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanımadığını da yayımladığı bir deklarasyon ile ilan etmişti. Deklarasyonun içeriği aynen aşağıdaki gibi idi.

  • Türkiye siyasi çözüm için kararlılığını sürdürmektedir
  • Bu protokoldeki Kıbrıs Cumhuriyeti 1960’daki ortaklık devleti değildir
  • Türkiye için Rum tarafı Kıbrıs Türk tarafını temsil etmemektedir
  • Türkiye KKTC ile ilişkilerini değiştirmeyecektir
  • Türkiye bu protokolle Kıbrıs Cumhuriyeti’ni herhangi bir şekilde tanımış olmayacaktır
  • · Kapsamlı çözümle birlikte Türkiye yeni oluşacak devlet ile ilişkiler tesis etmeye hazırdır

Yakovu şimdi, İngiltere’yi kastederek, Rumların sadece Türkler’le değil “AB içinden” ülkelerle de mücadele ettiğini söylüyor. Yani beklentilerinin tam tersi oldu. Rumlar AB’yi arkalarına alıp, Türkiye’ye zorla gasp ettikleri Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini kabul ettireceklerini sanıyorlardı. Senaryoları ters tepti. Şimdi yana yana Türkiye’nin deklarasyonunu geçersiz kılacak ve akıllarda hiçbir soru işareti bırakmayacak bir karşı bildiri peşindeler.

31 Ağustos’ta yapılacak COREPER toplantısında konunun istedikleri şekilde sonuçlanması için  diplomatik atak başlattılar. Başarılı olabilirlerse,  hemen ertesi gün  başlayacak ve 2 Eylülde bitecek AB Dışişleri bakanları toplantısına elde ettikleri kararı sunup bağlamak niyetindeler.

Oldu oldu. Olmadı geçmiş olsun.

Artık 2 Eylülden sonraki ilk önemli tarih 3 Ekim ve görüşmeler Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Türkiye tarafından resmen  tanınmadan ve Türkiye de müzakere koşullarını eksiksiz yerine getirmiş olarak başlayacak.

Bu olasılığı kendi lehlerine çevirmek için, Bizans’tan kalan bir taktik uyguladılar.  4 tane AB hukukunu iyi bilen  uluslararası hukuk profesörüne deklarasyonu ve ek protokolü incelettiler ve her zaman yaptıkları gibi tamamen kendi lehlerine bir de rapor hazırlattılar. Bu taraflı rapora göre, Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanımadığına ilişkin deklarasyonu, üye devlet Kıbrıs aleyhinde temel bir ayrım teşkil etmekte ve ek protokole ilişkin 58’inci maddeye de aykırı olmakta.

Bu raporu çantasına koyan Rum Yönetimi kapı kapı dolaşarak raporu AB’li ortaklarının önüne koydu.

Bu şekilde başlatılan diplomatik atağın ilk adımı, AB’li ortakların önüne raporu koymak ve Türkiye’yle ilgili niyetlerini tam olarak öğrenmek. Bu Rumlar için çok önemli. Kafaları karmakarışık. Bir türlü durumu net olarak göremiyorlar.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini  tanımadığını açıkça deklarasyon ile yayımlayan Türkiye’nin bu hareketine tepki gösteren ülkelerin (Fransa, Avusturya ve Danimarka),  eldeki bu düzmece raporla 3 Ekim’deki üyelik müzakerelerini durdurmaya niyetleri var  mı,  yoksa konunun önemini  sadece vurgulamak ve şu veya bu şekilde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile Yunanistan’ı Türkiye’nin deklerasyonunu kabul etmeye mecbur etmek mi olduğunu bir türlü kestiremiyorlar.

Yani işin ucunda, Rumlara ve Yunanlılara geriye kalan 23 AB üyesi ülkenin “oturun oturduğunuz yerde, sorun çıkarmayın” demeleri olasılığı da var. Ve bu olasılık da çok yüksek.

27 Ağustos 2005
Deklarasyona AB’den karşı bir bildiri var mı? için yorumlar kapalı
Okunma 45
bosluk

Dış Rumlar 14cü Konferansı adeta bana konuştu

Dış Rumlar 14cü Konferansı adeta bana konuştu

Dış Rumlar 14. Konferansında verilen beyanatlar, yapılan konuşmalar bana beklediğimden çok daha fazla bilgi ve siyasi ipucu verdi.

Ortodoks kiliseleri Rumlar üzerinde çok etkindir ve bu etkinlikleri de yüzyıllardır , M.S. 354 yılından beri süre gelmektedir. Özellikle de Başpiskopos, Kıbrıs’ta adeta bir “Papa” gibidir ve sözünden kimse çıkmaz. Zaten mevkisinin politik ismi de milli lider ve sözcü  manasında olan “Etnarh”dır. Bu Etnarh’lığı kendisine Osmanlı Padişahı vermiştir. Frenk döneminde, yani Katoliklerin adayı idare ettiği 1290-1571 yılları arasında, Ortodoks Rumlar bu adada birer “Hiç”tiler. Erişebildikleri en yüksek  sosyal seviye “Paricii” idi. Yani adadaki 5 sınıf vatandaşın 3.cü sınıfı.

Dün bu Dış Rumlar toplantısında Baf Metropoliti Başpiskopos Hrisostomos, siyasi parti liderlerini, referandum döneminde takındıkları tavır nedeniyle sert biçimde eleştirdi ve Annan Planı’na “evet” diyen 100 bin Rum’u, “Türk tezlerini öne çıkarmak ve milli şuuru düşük” olmakla suçladı.

Bu suçlamalardan sonra ben herkesin kafasını yere sokacağını ve ses çıkarmayacağını sanmıştım. Demek ki devir değişmiş. Kopan yaygaranın haddi hesabı yok. Siyasiler birbirleri ardına Başpiskopos’u eleştirmeye başladılar.

EDİ (George Vasiliu’nun partisi) Asbaşkanı Mihalis Papapetru’nun, Baf Metropoliti’nin konuşmasında sarf ettiği sözlerle “Dış Rumlar Konferansı”nı karaladığını, çünkü yaklaşık 100 bin Rum’u, “milli şuuru düşük” olmakla suçladığını söyledi.

AKEL (Komunist Parti, Başkanı Dimitris Hristofyas)’den Andros Kiprianu, “Baf Metropoliti için değil, genel konuşuyorum. Kundaklayıcı açıklamalardan kaçınılmalı” dedi.

DİSY’den Tasos Mitsopulos “Kilise’nin rolü birleştirici, din adamlarının ağzından çıkan sözler de sevgi, dostluk ve bütünlük sözleri olmalı. Kutuplaşma ve bölünme ortamını canlandıran açıklamalar Kıbrıs’ın milli davasına en kötü hizmet olur” ifadesini kullandı.

KS EDEK’ten Sofoklis Sofokleus da bu tür sözlerin birlik ortamını dinamitlediğini kaydederek, “Din adamlarının işi Kilise; siyasetçilerin işi de siyasetle sınırlıdır” dedi.

Başpiskoposun güç kaybına uğraması ve inanılırlığını kaybetmesi büyük bir dönüm noktası. Bundan sonra güneyde siyaset eskisi gibi olmayacak.

Bir diğer ilginç gelişme de yılların (15 yıl) Dış İşleri Bakanı Yorgo Yakovou’nun sözleri. “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanımama konusundaki yeni Türk tahriklerini ve açıklamalarını göğüslemek için üstlenilen çabaların sonuçlarından iyimseriz” ve “BM Genel Sekreterliği’nden herhangi bir hareket Ekim ve sonrasında gelecek

Siz ne anlıyorsunuz bu sözlerden. Benim anladığım şu.

AB ve AB’nin prensi Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, Türkiye’nin deklarasyonunu sağlam zemine oturtulmuş, gerçekçi ve değiştirilemez görüyorlar. Bu deklarasyonu geçersiz kılabilmek için de her yolu denemeye hazırlar. Ama şimdilik daha bir şey bulamadılar.  Zaten bulduklarında da dilli düdük ötmeye başlayacak… (Her kimse bu dilli düdük).

AB Konseyi içerisinde, tezlerine saygı gösterecek, anlayışla karşılayacak, körü körüne inanacak ve bunları AB kararları içine koyduracak destek arayışı içindeler ama şimdilik öyle bir destekte yok , öyle birileri de yok.

İkincisi ise, artık Kıbrıs’ın siyasi durumu Rumların bütün zorlamalarına rağmen AB şemsiyesi altına giremeden Birleşmiş Milletlere yöneldi. Zaten oradaydı ama Rumlar bunu bir türlü kabul etmek istemediler. Nihayet Yakovou’nun bu sözleri ile pes ettiklerini anlıyorum.

26 Ağustos 2005
Dış Rumlar 14cü Konferansı adeta bana konuştu için yorumlar kapalı
Okunma 73
bosluk

Papadopulos ve Muhalefeti

Papadopulos ve Muhalefeti

Papadopulos DIKO başkanı ve DIKO’nun Mecliste sadece 9 milletvekili var. DIKO yapı olarak ortanın sağında bir parti ve parti adı “Dimokratiko Koma”. Adının Türkçe açılımı “Demokratik Parti”.

DIKO’nun destekçisi AKEL ve Mecliste 20 milletvekili var. DIKO’nun küçük destekçisi ise KISOS. Onun da sadece 4 Milletvekili var.

Aslında DIKO iktidar değil, iktidarın büyük ortağı da değil ama iktidar.

Bir de DIKO’nun kanlısı var, DISY.

DISY’nin mecliste 19 Milletvekili var ve ana muhalefet partisi. Kurucusu Glafkos Klerides ve şimdiki başkanı da Nikos Anastasiades.

DISY yapı olarak ortanın sağında bir parti ve parti adı “Dimokratikos Synagermos” . Adının Türkçe açılımı “Demokratik Seferberlik Partisi

Bunlar gördüğünüz gibi parti isimleri “Demokratik” ile başlayan partiler. İlkeleri, hedefleri ve siyasi yelpazedeki yerleri aynı. Parti adlarını ve açılımlarını yazmamın nedeni bu. Her ne kadar birbirleri ile isim, yer ve hedef olarak çok benzerlik gösteriyorlarsa da, aralarındaki ilişki berbat. Hem de ne berbat. Bildiğiniz gibi değil.

DISY, DIKO ile koalisyon kurmaktansa, KKTC’deki bir Türk partisi ile bu koalisyonu kurmaktan daha çok memnun olacak kadar berbat.

22 Ağustos’ta toplanan Rum Ulusal Konseyinde DISY bir talepte bulundu ve Papadopulos’u köşeye sıkıştırmaya çalıştı.

DISY,  Papadopulos, kayıtsız ve koşulsuz olarak Türkiye tarafından “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin kesin olarak tanınması konusunda ısrarlı olmasını istiyor.  Yeni üyeleri kapsayacak şekilde genişletilen ve Türkiye tarafından imzalanan protokolün bu şekli ile Kıbrıs’lı Rumlara hiçbir faydası olmadığı görüşünde. DISY’e göre Türkiye, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini, arkasındaki AB gücüne rağmen diplomatik olarak ezdi ve geçti.

Bu nedenle  31 Ağustos’ta toplanacak olan AB Daimi Temsilciler Komitesinde (COREPER) Rum isteklerinin somutlaştırılmasını ve arttırılmasını istiyor.

İsteyenin yüzü bir kara vermeyenin iki kara.

Buna karşın, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, tek başına veya anası Yunanistan ile birlikte, ikisi beraber VETO kullanabilirlermiş havasına rağmen, Avrupa’dan  gelen son izlenimler, hiç kimsenin Türkiye ile müzakerelerin 3 Ekim’de başlamasını engellemeye niyeti olmadığı yönünde. Bu nedenle şimdilik 3 Ekim havası olumsuz değil. Tam tersine çok olumlu.

AB’de herkes, Türkiye’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tanımadığını içeren deklarasyonu ile,  Gümrük Birliği’ni “Kıbrıs Cumhuriyeti” dahil genişletmesine yönelik yükümlülüğünü kesin kes yerine getirdiği düşüncesinde. Bu nedenle de, hiç kimseden arka bulamayan Rumlar ve Yunanlılar, bir türlü hır çıkarmak, gürültü kopartmak ve VETO kozunu öne sürmek cesaretini gösteremiyor.

Papadopulos, Kıbrıs konusunu AB platformuna çekmeyi bir türlü başarmayınca ister istemez yüzünü gene Birleşmiş Milletler’e dönmek zorunda kaldı.

14. Dış Rumlar Toplantısı’nın açılışında konuşan Rum Yönetimi Başkanı Tasos Papadopulos, ilk defa çözümün BM’de olabileceğine değinerek,  BM’nin Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili  inisiyatifinin gelişme aşamasında olduğunu söyledi.  İçinden hiç gelmediği halde Annan planında istediği değişiklikleri, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın bizzat kendisine sunduğunu açıkladı.

Bunlar, bence Papadopulos’un Kıbrıs politikasında  önemli bir değişiklik yapmak zorunda kaldığının işaretleri.

Artık biliyor ki, Kıbrıs konusunu AB içine çekemeyecek ve çözüm istese de, istemese de Birleşmiş Milletlerde şekillenecek ve gerçekleşecek.

25 Ağustos 2005
Papadopulos ve Muhalefeti için yorumlar kapalı
Okunma 65
bosluk

Fransa ve Rumlar

Fransa ve Rumlar

Benim bildiğim ve tanıdığım, yüzyılların Avrupa’sının kaderinde rol oynamış Fransa, dış siyasetini mesnetsiz fikirlerin üstüne kurmaz. Bu adamlar, neyi ne zaman yapmaları gerektiğini çok iyi bilirler.

Ceplerinde asırların deneyimi var. Yüzyıllardır idare ettikleri sömürgelerden bilgi birikimi, 1789 ihtilalinden aldıkları dersler var. Dağarcıkları ağzına kadar dolu. Türkiye’nin oldu bittileri sineye çekmeyeceğini ve 1960 Cumhuriyetinin tek temsilcisi olarak Rumları tanımayacağını da çok iyi biliyorlar.

Türkiye altı maddelik deklarasyonu ile tutumunun değişmediğini açıkça teyit etti. Zaten Fransa da, ortada daimi üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi’nin karar ve direktifleri doğrultusunda hazırlanmış bir çözüm planı varken ve Türkiye ile Türk tarafı bu planı desteklerken, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin adanın tümü üstündeki iddiasını Türkiye’nin kabul etmediğini ve de asla kabul  etmeyeceğini çok iyi biliyor.
Fransa’nın Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini öne sürerek 3 Ekim’de Türkiye’nin karşısına tanıma engelini çıkartmak için tezgah kurduğu açıkça ortada. Bütün çabaları iç tribünlere oynayabilmek, vatandaşlarının duymak istediklerini söylemek ve oy potansiyellerini arttırmak.

3 Ekim’de Rumların veya Yunanlıların Türkiye’yi veto etmeleri, her şeyin bitmesi ve Helen beklentilerinin sonu olacaktır. Kıbrıs umutları, Ege’nin Yunan gölü olması, Ekümenik Patrikhane, Ruhban okulunun açılması, 1958’de terk edilen Rum mallarının iadesi birer hayal olup uçacak. Hem de bir daha geri gelmemek üzere uçacak ve Türkiye eğer AB tarafından kontrol altına alınmaz ise, uzun vadede Yunanistan ve Kıbrıs, güçlenmiş, kararlı ve kontrol edilmeyen Türkiye’nin uydusu haline gelecek. Bundan kaçışları yok.

3 Ekime yönelik Avrupa’dan gelen ilk izlenimler, hiçbir üyenin Türkiye ile müzakerelerin 3 Ekim’de başlamasını engellemeyi istemediği yönünde. Avrupa Birliği’nin Kıbrıs konusunda karşı bir deklarasyon yayınlaması ve takvim vermeden Türkiye’nin “Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti”ni tanımasını istemesi olasılığı da Türkiye’yi hiç endişelendirmiyor. Tam tersine, böyle bir istek Ankara Anlaşması Ek Protokolü’nün “tanıma” anlamına gelmediği görüşünü açıkça ve resmi yoldan teyit edecektir.

Rumların bu aşamada iki tane endişesi var.

1-     Türkiye’nin, üyelik müzakerelerine başlamadan önce, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanıdığını netleştirmemesi.

2-     Türkiye’nin Mart 2006’da Rum gemilerine limanlarını ve Eylül 2006’da da Rum uçaklarına hava alanlarını açmaması konusundaki kararlığını devam ettirmesi.

Aslında bu iki konuya, haddim olmayarak Türkiye namına net bir yanıt verebilirim. Her ikisi de olmayacak.

Ankara Anlaşması Ek Protokolü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmadan hiçbir şekilde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin tanınması, limanların ve hava alanlarının da Rum gemi ve uçaklarına açılması gerçekleşmeyecek.

Peki TBMM ne vakit toplanıp bu kararları alacak.

İşte bu soruya da haddim olmayarak Türkiye namına net bir yanıt verebilirim.

Kıbrıs’ta her iki toplum masaya oturup, pürüzsüz bir ortaklık anlaşması yaptıktan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplanıp yeni “Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıyıp, eskisini iptal ettikten sonra, Türkiye hem bu yeni Kıbrıs devletini tanıyacak, hem de liman ve havaalanlarını bu yeni devletin gemi ve uçaklarına açacak.

Bu kadar basit ve net…. Bunu ben görecek miyim?…. Emin değilim.

23 Ağustos 2005
Fransa ve Rumlar için yorumlar kapalı
Okunma 39
bosluk

Atina’nın düşleri

Atina’nın düşleri

3 Ekim yaklaştıkça, toplantılar sıklaşıyor, beklentiler artıyor, stratejiler belirleniyor.

Yunanistan’ın ve Kıbrıs’lı Rumların Türkiye’ye bakışı aynen, giyotine götürülmekte olan elleri bağlı bir suçluya bakar gibi. Bu suçluyu giyotinden kurtarmak için, suçludan illaki bir şeyler yapması, af dilemesi, ayaklarına kapanması ve ödünler vermesi istenecek.

İstenenlerin eksiksiz yerine getirilmesi de koşul.

Atina’daki siyasilerin yüksek sesle fısıldadıkları aynen şöyle: “Erdoğan’a oynadığı ortaoyununun bittiği açık bir dille söylensin. Ankara, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanısın, işgali bitirsin, sahte devleti ortadan kaldırsın. Aksi takdirde Atina, Türkiye’nin üyeliğine destek vermekten vazgeçecek ve Kıbrıs ile Yunanistan, ortaklarımızın yardımı ile veto kullanacak”.

İşte söylenenler ve istenenler kelimesi kelimesine aynen böyle. Ne bir eksik ne bir fazla.

Avrupalılar hakkın değil, sadece çıkarlarının peşinde. Şimdilik Fransa’nın ve Almanya’nın çıkarları, seçim kazanmak. Avrupa batsa bile umurlarında değil.

Fransa seçim uğruna şimdilik Rumdan daha Rumcu ve Türklerden Rumların isteyemediklerini istiyor.  Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanımaması halinde, AB ile üyelik müzakerelerine başlayamayacağını söylüyor.

Fransa’nın Türkiye aleyhtarlığı iki etkenden kökenleniyor.

1- Türkiye’nin adaylığı nedeniyle, Avrupa Anayasası’na verilen “HAYIR” yanıtından sonra şekillenen Fransız çıkarları.

2- Cumhurbaşkanı Chriac’ın halefliği ile ilgili olan iç siyasi çıkarlar.

Gördüğünüz gibi Türkiye faktörü siyasi çekişmede en üst sırada. Türkiye’den korkan ve ürken ülke sayısı düşünülenden çok daha fazla. Bütün endişeleri, Türkiye eğer kontrol altına alınmaz ise, uzun vadede Yunanistan’ın ve Kıbrıs’ın güçlü, kararlı ve kontrol edilmeyen Türkiye’nin uydusu haline dönüşmesi.

Aslında yalan da değil.

Bu nedenle Rum ve Yunan hükümetlerinin, önümüzdeki haftalardaki hareket stratejileri, Türkiye’nin imzaladığı Gümrük Birliği Ek Protokolü ile birlikte sunduğu“Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanımadığını belirten deklarasyon”un ortaya çıkardığı sorunu, Türkiye ile Kıbrıs Rumları arasındaki sorun şeklinden çıkarıp Türkiye ile AB arasındaki sorun haline getirebilmek. Olayı bir “Türkiye-AB sorunu” olarak görüyorlar ve böyle de satmak istiyorlar.

Bu şimdilik gerçekleştirilmesi çok zor bir düşünce.

Bu nedenle ne yapıp edip, Müzakere Çerçeve Belgesi ve Türkiye’nin yayımladığı Kıbrıs deklarasyonunun ele alınacağı Avrupa Birliği Temsilciler Meclisi toplantısını 25 Ağustos’tan 31 Ağustosa aldırdılar. Erteleme nedeni de Rum ve Yunan tarafının görüşlerini üye ülkelere anlatmak ve kulis yapabilmek için zaman kazanmak.

Bu toplantı çok önemli. Özelliği ise Türkiye ile AB arasında müzakerelerin öngörüldüğü gibi 3 Ekimde başlatılabilmesi için gerekli olan ilk teknik aşama olması. Süreç ve uygulanacak yöntem belli.

AB Komisyonu’nun hazırladığı Müzakere Çerçeve Belgesi’nin önce Temsilciler Komitesi’ni (COREPER) oluşturan büyükelçilerin onayını alması gerekiyor.

Ardından bu belge, 1-2 Eylülde yapılacak.AB Dışişleri Bakanları toplantısında tartışılacak ve oylanacak. Sonra ver elini 3 Ekim.

31 Ağustos’taki COREPER toplantısı ve 1-2 Eylül’deki Dışişleri Bakanları gayrı resmi toplantısı için bu hafta Brüksel’de çalışmalar başlayacak. Hem de ne çalışmalar ve de çatışmalar.

Brüksel’deki bu çalışmalarda çetin bir pazarlık sürecek ve gerçekleşecek yoğun çatışma ve gürültülü tartışmalar sonucunda, AB üyesi 25 devletin 3 Ekime yönelik kesin tavrı, berrak bir şekilde ortaya çıkacak.

Açıkçası, ak koyun, kara koyun belli olacak. Hade hayırlısı…

23 Ağustos 2005
Atina’nın düşleri için yorumlar kapalı
Okunma 57
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar