AB’nin Aracılığı Kabul Edilemez

AB’nin Aracılığı Kabul Edilemez

Bugünlerde birçok farklı kesim ağızbirliği etmişçesine, Kıbrıs’ta görüşmelerin yeni bir açmaza doğru gittiğini dile getiriyor.

 

Rumların niyeti yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

BM’nin son 50 yılda oluşturduğu parametrelerin dışına çıkarak, değiştirmek ve Kıbrıs müzakerelerini yeni bir kulvara sokmak.

 

Bu çabalarından birincisini Maraş konusu oluşturuyor.

Maraş’ın Güven yaratıcı Önlemler başlığı altında iade edilmesini ortaya attılar ve her platforma da taşımaya çalışıyorlar.  Dün Rum basınını gözden geçirirken büyük bir şaşkınlıkla “Mağusa halkının büyük çoğunluğu Maraş’ın iade edilmesini istiyor” cümlesini okudum. “Mağusa İnisiyatifi” adlı, kıymeti kendinden menkul bir grubun sözlerini anlaşılan Rumlar ciddiye almışlar. Bir Mağusalı olarak şunu söyleyebilirim; Mağusa halkının büyük çoğunluğu, müzakereler bitmeden ve bütünlüklü çözüm aşamasına gelinmeden Maraş’ın iadesinin konuşulmasını bile istemiyor.

 

“Mağusa İnisiyatifi” adlı grup, kendi kendine fikirler oluşturup, kendi çevresi içinde sorular sorup, yanıtlar alınca kendilerinin Mağusa’nın çoğunluğunu oluşturduğunu zannetmişler herhalde. Buyursunlar biraz da kendilerinden olmayan ve kendi partilerini desteklemeyen sessiz çoğunlukla görüşsünler… Anlarlar o vakit, Mağusa halkı Maraş’ın iadesini mi istiyor, yoksa müzakerelerde son koz olarak elde tutulmasını mı…

 

Tabii Rumların bu konuda stratejik bir hata yaptığını söylememe gerek yok.

Bir kere, uluslararası ilişkilerin literatüründe “vermeden almak” diye bir kavram yok. Nitekim Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu dün KKTC’ye yaptığı ziyarette konuya değindi ve “Karşılığının ne olduğu açıklanırsa Rumların bu istemini değerlendiririz” mealinde bir cümle kullandı açıklamalarının içinde. Bu karşılığın Türklere “Hayır” dedirtmeyecek ve bütünlüklü çözümün dışında değerlendirmeye yöneltecek bir değerde olması gerekmekte bu aşamada.

 

Rumlar açıkgöz tüccar misali hiç bir şey vermeden Maraş’ın “Güven yaratıcı Önlemler” kavramı altında iadesini istediler ilk başta.  Ercan’ın uluslararası uçuşlara açılmasını kabul etmeyeceksin, Kıbrıslı Türklerin dünya ile temasının olmasını istemeyeceksin, ambargoların kaldırılmasına izin vermeyeceksin, AB ve dünya ile direkt ticaret yapmasını kısıtlayacaksın, her tür sportif, akademik ve ekonomik faaliyette bulunmasına mani olacaksın ve sonra da utanmadan hiç bir şey vermeden Maraş’ı isteyeceksin. Neyse ki ne Türkiye’de, ne de KKTC’de böylesi bir tuzağa düşecek siyasiler yok.

 

Rumların ikinci çabası da AB’nin müzakerelere taraf olmasını sağlamak ve müzakere zemini BM’nin altından çekerek AB’ye kaydırmak.

Müzakerelerin BM çatısı altından çıkarılması ve AB’in inisiyatifi altında devam etmesi için elden gelen her girişimi yapıyor Rumlar.

 

Kendileri Avrupa Birliği’nin üyesi oldukları için, ilk adımları müzakereleri AB zeminine kaydırmak sonra da veto haklarını kullanarak, Kıbrıslı Türklere haklar verilmesini isteyebilecek her ülkeye şantaj yaparak, müzakereleri kendi istekleri doğrultusunda sürdürmek ve adanın tek hakimi olma planlarını hayata geçirmek.

 

Kendilerine karşı çıkacak üye devletlerin başka konulardaki istek ve taleplerine mani olarak kendilerini desteklemeleri sağlamayı hedefliyorlar eğer müzakereleri AB’nin çatısı altına çekebilirlerse.

 

Türk halkı olarak biz bu filmi hem Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanması döneminde, hem de Girit’in Avrupa ülkelerinin ortak idaresi altında Osmanlı Devletinden koparılarak Yunanistan’a hediye edilmesi aşamasında seyretmiştik.

 

Bu senaryolar artık bayatladı, üstelik Türkiye Avrupa’nın hasta adamı değil. Tam tersine Avrupa günümüzde, dünyanın hasta adamı konumuna düşmüş durumda.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

19 Mayıs 2014

 

18 Mayıs 2014
AB’nin Aracılığı Kabul Edilemez için yorumlar kapalı
Okunma 100
bosluk

Kıbrıs Sorunu Şöyle veya Böyle Çözülecek

Kıbrıs Sorunu Şöyle veya Böyle Çözülecek

Atun: “Kıbrıs sorunu şöyle veya böyle çözülecek”

 

 

Prof. Dr. Ata ATUN - ASAM Enerji Konferansı

Prof. Dr. Ata ATUN – ASAM Enerji Konferansı

Cumhurbaşkanlığı Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ata Atun, Türkiye’nin önde gelen Kültür ve Bilim Kuruluşu olan “Avrasya Bir Vakfı“ın Strateji konularında çalışmalar yapan ASAM‘ın (Avrasya Stratejik Araştırma Merkezi) İstanbul merkez binası Konferans ve Kültür salonunda düzenlediği “Akdeniz’de Bulunan Enerji Kaynaklarının Bölge Politikalarına Etkileri”  konferansında tek konuşmacı olarak yaptığı konuşmada, Kıbrıs sorunu müzakerelerinin yeniden ivme kazanmasında doğalgazın rolüne değindi. 21. yüzyılın başında Doğu Akdeniz Bölgesinde keşfedilen hidrokarbon yataklarının, 50 yıldır süren Kıbrıs sorununun çözümüne yeni bir perspektif getirdiğini ifade eden Atun, soğuk savaş döneminde Doğu Akdeniz Bölgesinde Batı blokunun ve NATO’nun çıkarları ile bunun karşıtı olan Demir Perde bloku ve Varşova Paktı’nın çıkarlarının, 21. yüzyılda değişim gösterdiğini söyledi. Kıbrıs’ta ivedi çözüm ve tedbirin, İsrail ve sözde Kıbrıs Rum doğalgazının en kısa zamanda AB’ye ulaştırılmasında yattığını dile getiren Atun, “Kıbrıs sorunu şu veya bu şekilde çözülecek” dedi.

 

Demir Perde ülkelerinin dağılmasının, Varşova Paktı’nın son bulmasının, ABD’nin tek kutup haline gelmesinin, Şanghay İşbirliği Örgütü’nün kurulmasının ve Rusya’nın, Çin’in desteği ile tekrar süper güç haline dönüşmesinin bölgedeki dengeleri altüst ettiğini kaydeden Atun sözlerini şöyle sürdürdü:

 

 

İSRAİL-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ

 

“Geçen ay içinde İsrail hükümeti Türkiye Cumhuriyeti hükümetine, Mavi Marmara olayında İsrailli komandolar tarafından savunmasız ve silahsız insanların haksızca öldürülmesi konusunda tazminat ödemeyi kabul ettiğini içeren bir mutabakat notu gönderdi.

Bu gelişme perdenin önünde duran,  pembe renkli ve ümit verici bir süreç. Perde arkası ise farklı. Perdenin arkasında İsrail’in en ucuz maliyetle AB’nin gaz pazarına ulaşmak isteği, 1948 yılından beri maruz kaldığı bölgesel tehditler, sırası ile 1948, 1956, 1967 ve 1973 yıllarında ölümüne savaştığı Mısır ve Suriye’nin Rusya Federasyonu saflarında yer alması ve bölgede potansiyel olarak dostluk kurabileceği yegane ülkenin Türkiye olması. Avrupa Birliği, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ile Mısır arasında yer alan Leviathan, Tamar ve Afrodit bölgelerinden çıkartılacak doğalgaza Kırım krizinden sonra eskisinden çok daha fazla gereksinimi var.

 

“KIBRIS SORUNU ŞÖYLE VEYA BÖYLE ÇÖZÜLECEK”

 

Kıbrıs’ta ivedi çözüm ve tedbir, İsrail ve sözde Kıbrıs Rum doğalgazının en kısa zamanda AB’ye ulaştırılmasında yatıyor. Düşünülen ivedi çözümün birinci adımı: Kıbrıs konusu şöyle veya böyle çözülecek. İkinci adım: Doğalgaz Türkiye üzerinden borularla AB’ye taşınacak.

Üçüncü adım: Türkiye ve İsrail tekrar ve bir daha bozulmamak üzere müttefik hale getirilecek…”

 

“UKRAYNA VE KIBRIS BENZERLİĞİ…”

 

Atun, uluslararası politikada, güçlü devletlerin, hak hukuk çerçevesinde değil, kendi çıkarları doğrultusunda masaya koydukları kuralların, insan, ülke, millet, kavim, ırk, demokrasi, özgürlük ve dokunulmazlık haklarına uysa da uymasa da geçerli olduğunu, bu kurallara itiraz edenin de bir şekilde pasifize edildiğini belirterek, şunları söyledi: “Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamentosu’nun aldığı Rusya’ya ilhak kararı ve 16 Mart günü yapılan referandum sonrasında Kırım halkının onayı ile Kırım resmen Rusya’ Federasyonuna ilhak olmuş durumda. 21. yüzyılın başında “Uluslararası Politika Uygulamaları”na yeni bir kavram ve eylem girmiş oldu bu şekilde. Kırım’ın Rusya’ya ilhak etmesi, Kıbrıs Türkleri için de Türkiye’ye ilhak kapılarını yasal yollardan açmış durumdadır.

 

RUSYA’NIN DOĞU AKDENİZ’E OLAN İLGİSİ

 

Rusya, eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği  (SSCB) bağlarını kullanarak Kafkasya üzerinden Orta Doğu’ya ve Akdeniz’e inmeye hazırlanıyor artık. Petrolün ve doğalgazın Doğu Akdeniz’deki varlığı bölgenin stratejik önemini bayağı arttırdı.  21. Yüzyılda bölgede ve küresel olarak dünyada, ekonomik ve politik dengeler değişiklik göstermeye başlayınca, Rusya tekrardan bölgeye inme girişimlerini başlattı. Suriye’de Beşar Esad yönetiminin devrilmemesinin nedeni de bu.  Rusya’nın bölgeden kopmak istememesi. Şimdi bu istek havuzuna İran ve Çin de dâhil oldu. Rusya, Akdeniz’e yönelik askeri varlığını arttırma girişiminin ilk adımını Ermenistan’da attı ve Ermenistan’daki askeri üslerini modernize ederek ve güncel gereksinimlere karşılık verebilecek düzeye getirdi. Doğu Akdeniz’de de Suriye’nin Tartus talepleri var.

 

“RUM YÖNETİMİNİN HAYALLERİNİ SUYA DÜŞÜRDÜ”

 

Rumların kendi kendilerine ilan ettikleri toplamı 12 parsel olan Münhasır Ekonomik Bölgeleri var.  Afrodit parselinde araştırma, sondaj ve çıkarma hakları olan Noble Energy Company ve ortakları İsrail kökenli Delek Drilling ve Avner Oil’in elinde ve bu konsorsiyumun yaptığı açıklamalar ekonomik açıdan çok tatmin edici değil. İsrail kendi doğalgazını Kıbrıs üzerinden dünyaya pazarlamak stratejisini değiştirdi ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin bölgenin enerji musluğu olmak ve dünya gaz piyasasında önemli bir oyuncu haline gelmek hayallerini suya düşürdü.

 

“israil gazını türkiye üzerinden satacak”

 

İsrail birkaç hafta evvel Ürdün ve Filistin ile doğalgaz satış antlaşması imzaladı ve her yıl satmayı planladığı 16 milyar metre küplük gazın 9 milyar metre küpünü, bu ülkelere satacak ve kendi kullanacak. Geri kalan 7 milyar metre küpü de Türkiye’ye ve Türkiye üzerinden AB’ye satacak.  Bu doğrultuda İsrail’in Leviathan bölgesinden doğalgaz çıkartmak için Konsorsiyum oluşturan Noble ve Delek şirketleri, Türkiye’de işbirliği yaptıkları şirket ile deniz altından 10 milyar metre küplük boru hattı döşemek anlaşması yapmak yoluna gidiyorlar. Maliyeti yaklaşık 2.2 milyar ABD Doları olacak olan bu boru hattı projesi ile İsrail, 2023 yılına kadar AB’nin gittikçe büyüyen ve gelişen doğalgaz piyasasına girmeyi hedefliyor.

İsrail hükümetinin, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin Leviathan parselinden Türkiye’ye doğalgaz boru hattı döşenmesine izin verip vermeyeceği konusunda endişeleri ve şüpheleri var.

 

“LEVİATHAN BÖLGESİ AVANTAJLI”

 

Leviathan bölgesi Hayfa’nın 135 km batısında ve deniz tabanı da 1600 metre derinlikte.  Bölge 540 milyar metre küplük bir doğalgaz rezervi içermekte. Tamar ve Afrodit parsellerine kıyasla çok daha avantajlı durumda. Leviathan bölgesinin avantajının çok fazla olmasına ve de içerdiği rezervin bölgenin en büyüğü olmasına rağmen etrafta ‘İsrail hükümetinin Leviathan bölgesinde gaz çıkarımını 2017 yılına ertelemeyi planlamakta.”

 

KUZEY AFRİKA GÜNEŞ ENERJİSİ

 

Türkiye’nin 2050 Enerji falının çok parlak olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Ata Atun, coğrafik konumu dolayısıyla dünyanın en önemli enerji yolu ve enerji aktarım istasyonu konumunda olduğunu söyledi. Avrupa’ya giden ve de gidecek olan tüm enerji hatlarının Türkiye üzerinden geçmek üzere planlandığını açıklayan Atun sözlerini şöyle tamamladı:

 

“Orta Asya’nın Avrupa’ya yönelik doğal gazı, Türkiye üzerinden gönderilmek üzere projelendirildi ve kapasite arttırıcı ilave projelerde bu doğrultuda yapılıyor. Enerji konusunda asıl önemli aşama bundan sonra. Avrupa Birliği, önümüzdeki 20 yıl içinde Afrika’nın kuzey bölgelerinde güneşten enerji üretmeyi programlıyor ve bu doğrultuda da hazırlıklara başladı. Yapılan proje ile ilgili olarak “Çöl enerjisi 2050” (Desert  Power 2050) adı altında hazırlanan rapora göre Kuzey Afrika (North Africa-NA)  ve Orta Doğu (Middle East-ME) arasında entegre bir elektrik aktarım sistemi kurulacak ve bu enerji Avrupa’ya aktarılacak.

 

“TÜRKİYE KİLİT ROL OYNUYOR”

 

Avrupa’nın bu son enerji vizyonu ve planlaması içinde Türkiye kilit bir rol oynuyor. Türkiyesiz bu projelerin hayata geçmesi olanaksız. AB komiseri Oettinger’in Brüksel’deki Konrad Adenauer Vakfı’nda yapılan toplantıda “İddia ederim ki önümüzdeki 10 yıl içerisinde, bir Alman başbakan, Parisli meslektaşı ile dizleri üstünde Ankara’ya sürünerek gidip Türklerden, ‘Arkadaşlar lütfen bize katılın.’ diye rica edecekler” açıklamada bulunması gerçekte hiçte boşuna değil.

 

“RUM KESİMİ HER GEÇEN GÜN DAHA KÖTÜYE GİDİYOR”

 

Kıbrıs Rum Yönetimi şu anda ekonomik olarak tamamen batmış bir ülke ve durum gün geçtikçe daha da kötüye gidiyor. Normal yollardan kurtuluş ümitleri hiç yok. Bir mucize bekliyorlar. Bu mucizenin adı da doğalgaz. Kurtuluş beklentilerini tamamen doğalgaza bağladılar. Biliyorlar ki, gidişat böyle devam ederse ve de doğalgazdan herhangi bir kazanımları olmazsa, hem ekonomik olarak iflas edecekler hem de müflis bir taraf olarak Kıbrıs konusundaki politik üstünlükleri elden gidecek.

 

“ANASTASİADES’İN MASADAN KAÇMA SEBEBİ BU…”

 

Rum lider Anastasiades’in masaya oturmaktan kaçınmasının nedeni bu. İflas etmiş bir ülkenin liderinin masada hiç bir saygınlığı olmayacağından, masaya oturursa daha ilk baştan batık bir ülkenin zavallı başkanı konumuna indirgenecek, sonraki süreçte de taviz vermek zorunda kalacak taraf olacak. Bu nedenle de Eroğlu ile masaya oturmaktan hep kaçıyor… Kıbrıs müzakereleri şu anda tıkanmış durumda. Çözüm Batı dünyası ile Rusya-Çin blokunun bölgesel çıkarları doğrultusunda yeni şeklini alırken, Türkiye’nin oluru çözümün olmazsa olmazı.”

 

18 Mayıs 2014
Kıbrıs Sorunu Şöyle veya Böyle Çözülecek için yorumlar kapalı
Okunma 266
bosluk

AİHM’nin Yüzkarası Kararı

AİHM’nin Yüzkarası Kararı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Kıbrıs Barış Harekatı ile ilgili 12 Mayıs öğleden sonra açıkladığı karar, tam bir yüzkarası AİHM ve Avrupa Birliği için. Ne kadar güvenilmez olduklarını gözler önüne serdi bu taraflı ve hukuk dünyası için yüzkarası olacak karar.

Halkımız içinde bir deyim var ya, “Köpek köpeği ısırmaz” diye, bu kararı okuyunca aklıma o söz geldi ve sadece güldüm…

AİHM belli ki, 1963-1974 yılları arasında uğradığımız soykırımı, BM’nin Ortega başkanlığındaki heyetinin 1964 yılında adaya gelip yakılan yıkılan Türk ve Rum köylerini! tespit ederek hazırladığı ünlü “Ortega Raporu”nu unutmuş, o dönemde Avrupa’nın ve Amerika’nın önde gelen gazetelerinin adaya gelip bizzat göz şahidi olan muhabirlerinin yazdıkları katliam ve soykırım haberlerini görmezlikten gelmiş.

İkinci dünya savaşında Vichy Hükümetinin çağrısı ile Alman ordularının Fransa’ya girip hükümetin varlığını meşrulaştırması karşılığında tazminat aldığını, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ve ekleri içinde yer alan S.O.F.A. olarak kısaca tanımlanan “Statute Of Forces Agreement”i yani “Askeri Güçlerin Statüsü Antlaşması”nı görmezlikten geldiğini anlıyorum bu uluslararası hukukun yüzkarası kararı ile.

Aslında tarihimiz de bize örnekleriyle birlikte hep söylüyor, Avrupalılara güvenmeyin diye.
19. ve 20. yüzyıl Osmanlı tarihi ile Cumhuriyet tarihimize bakıyorum, içi Avrupalıların bize attıkları kazıklar ve oynadıkları oyunlar ile dolu. Hangi birini sayayım ki.

10 Ağustos 1920 tarihinde 4 ana, 9 da yavru İtilaf devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan ve Osmanlı İmparatorluğunu paramparça edip, Türklere yaşam alanı olarak Anadolu’nun ortalarındaki bozkırları lütfeden 433 maddelik Sevr Antlaşmasını, dönemin “Türk Kurtuluş Savaşı” yönetimi kabul etmediği için bırakın Avrupa’nın İtilaf Devletlerini, dönemin Atlantik ötesi bir devleti olan ABD’nin Başkanı Thomas Woodrow Wilson’un söylediklerini ve tutumunu unutmak mümkün değil.

Wilson illaki Anadolu’da bir Ermeni ve Kürt devleti kurulmasını istiyordu. Bu nedenle de 1913 seçimlerinde kendine olağan üstü mali yardımda bulunan ve bugünü parası ile 2,527,646 ABD Doları bağışta bulunan müteahhit Henry Morgentahu’yu, ABD Başkanı seçildikten sonra İstanbul’a Büyükelçi olarak göndermişti. Morgenthau İstanbul’da 780 gün süren görevinden sonra ABD’ye dönüşünde de yalana dolana ve Ermeni sekreteri ve tercümanından duyduğu hurafelere dayalı “Büyükelçi Morgenthau’nun Hikayesi” adlı kitabını, Pulitzer ödüllü gazeteci Burton J. Hendrick’e cebinden bugünün parası ile 1,263,823 ABD Doları ödeyerek yayınlatarak günümüz Ermeni iddialarının kapısını açmıştı, sırf Wilson’a yaransın diye. Gönlünde ABD Maliye Bakanı olmak yatıyordu ama Yahudi olduğu için Londra veya Paris’e Büyükelçi olarak bile gönderilmedi.

İşin garibi ABD hala daha Sevr Anlaşmasını geçerli saymakta ve Sevr Antlaşmasının imzalandığı dönemde devam eden Türk Kurtuluş Savaşı’nın sonucunda İsviçre’nin Lozan kentinde 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antlaşmasını ise geçersiz kabul etmektedir. ABD halen daha Lozan Anlaşmasının altına imzasını atmış değildir.

Bizim Avrupa’ya ve Hıristiyan dünyasına güvenmeyi sürdürmemiz yerine onlarla dost kalıp kendimize güvenmemizi gerçekleştirmemizin zamanı gelmiştir.

Kıbrıslı Türkler Rumlar tarafından soykırıma uğratılmış olmalarına rağmen, AİHM’nin taraflı uygulaması nedeni ile AİHM’de dava açabilmek için önce Rum Mahkemelerine başvuruya zorlanmakta, Rum mahkemelerinde de davalar bir türlü sonuçlanmadığı için de davaları bir türlü AİHM’ye ulaşamamakta.

Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC hükümetleri veya da üst düzey yargı organları bir araya gelerek bu soruna çözüm geliştirmeli ve Kıbrıslı Türklerin Rumlara tazminat davası açabilmenin yolunu kolaylaştırmalıdır. Başka türlü biz Kıbrıslı Türklerin 1963 yılından 1974 yılına kadar maruz kaldığımız soykırımın ve halen daha devam eden ambargoların hesabını sormamız hiç bir zaman mümkün olmayacaktır…

Ata ATUN
e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com
16 Mayıs 2014

15 Mayıs 2014
AİHM’nin Yüzkarası Kararı için yorumlar kapalı
Okunma 104
bosluk

Doğru Söyleyeni Kovarlar

Doğru Söyleyeni Kovarlar

Amerika Birleşik Devletleri Güney Kıbrıs Büyükelçisi John Koenig’in geçen hafta sonunda Kıbrıs Rum tarafından yayınlanan Fileleftheros gazetesine verdiği röportajda söyledikleri Rumları ürkütmüşe benziyor.

 

Aslında benziyor sözü fazla iyimser ve iyi niyetli. Gerçekten de Koenig’in söyledikleri Rumları çok ürküttü ve Rum siyasiler ağız birliği etmişçesine sert tepkilerini dile getirdiler.

 

ABD Elçisi Koenig gerçekte iyi bir diplomat ve dobracı bir kişi. Benim şahsi değerlendirmeme göre doğru gördüklerini diplomasinin nezaket labirentleri içine sokmadan açık sözlülükle dile getiriyor. ABD Dışişlerinden gelen görüş ve talimatları ise diplomatik dille taraflara aktarıyor.

 

Bazen biz Kıbrıslı Türkler için de söyledikleri ve yapmamızı tavsiye ettikleri beni incitse de içimden “dünya üzerindeki en büyük politik oyunculardan birisi olan ABD bu denli kör olamaz” diye geçiriyorum ama biliyorum ki küresel politikada uluslararası kurallarda ne yazarsa yazsın askeri ve ekonomik olarak güçlü olanın kuralları yazılı kuralların üstüne çıkıyor ve daha geçerli oluyor günün sonunda. Önemli olan çıkarının ne olduğu.

 

ABD’nin bölgedeki çıkarlarının soğuk savaş dönemine kıyasla daha da artarak devam ettiği kesin. Bunu zaten Büyükelçi Koenig’in sözlerinden de anlamak mümkün. Kendisine ABD’nin Kıbrıs sorununa olan ilgisinin son dönemlerde arttığı hatırlatılıp, bunun ABD’nin Kıbrıs sorununu çözmek isteğinden mi yoksa ABD’nin bölgedeki menfaatlerinden mi kaynaklandığı sorulduğunda verdiği “Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olarak bölgedeki kendi çıkarlarımızı da güçlendiriyoruz” yanıtı, açık ve net olarak ABD’nin amacını ortaya koymakta.

 

Rumlar Büyükelçi Koenig’in “Rumları Türkiye’ye güven duymaya davet etmesi” çağırısından belli ki çok fena huylanmışlar. Hemen hemen tüm Rum siyasilerin söylediği de şu: “İşgalci Türkiye’ye güvenmiyoruz!”

 

Sanki biz onlara güveniyoruz da, onların bize veya Türkiye’ye güvenleri eksik kalmış.

Biz Kıbrıslı Türklerin Rumlara güvendiği bir tek günü bile hatırlamıyorum bu son 60 yıl içinde. Özellikle de soykırımı yaşadığımız 1963-1974 yılları arasında. Lanet okumadığımız ve en galiz küfürlerimizi etmekten çekindiğimiz bir tek gün bile olmadı.

 

O karanlık yıllarda, insanca yaşamdan çok uzaklarda olduğumuz dönemde silahlı güç ve devlet erki ellerinde olduğu için bizlere çektirmedikleri kalmamıştı. Rumların bize yaptıklarını hiç unutmuş değilim,  asla da unutmayacağım. Masum Kıbrıslı Türkleri yollardan, evlerinden, dükkanlarından, işyerlerinden toplayıp, diri diri, ellerini arkadan bağlayarak kuyulara atıp üstlerine sönmemiş kireç dökerek, eziyet ede ede öldürdüklerini hangi Kıbrıslı Türk unutabilir ki.

 

Rumların anlaşma istemez tutumları sayesinde müzakereler bir sonuca varmadan ve hiçbir yakınlaşma olmadan en fazla 6 ay daha sürecek ve ondan sonra da tıkanacak. Bunu görmek için kahin olmaya gerek yok.

 

 

Büyükelçi de kahin olmasına gerek olmayan kişilerden bir tanesi. Belli ki ne olacağını, 2014’in sonbaharında veya da kış ayları içinde bütün iplerin kopacağını, ayrılık rüzgarlarının kuvvetli bir şekilde esmeye başlayacağını ve Rumların da son adım ve kurtuluş çaresi olarak Türkleri suçlama oyununa girişeceklerini şimdiden görmüş.

 

Artık Türkiye’nin batının ve özellikle de adına Avrupa Birliği denen topluluğun gerçek yüzünü bir kez daha görmesinin ve Kıbrıs konusunda “KKTC-TC Gümrük Birliği” gibi, “KKTC-TC Serbest Bölge anlaşması” gibi acil tedbirleri almasının zamanı gelmiştir.

 

Ne Rumlarla ne de Avrupa Birliği ile hiçbir yere varamayacağımız açık. Cesur bir kararla kesip atmak belki de daha hayırlı bir davranış olacaktır, AİHM’nin pazartesi günü öğleden sonra açıklanan yüz karası tazminat kararından sonra.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

14 Mayıs 2014

13 Mayıs 2014
Doğru Söyleyeni Kovarlar için yorumlar kapalı
Okunma 111
bosluk

Büyük Ermenistan Ülküsü

Büyük Ermenistan Ülküsü

Yunanlıların, Samsun’dan İskenderun’a kadar çekilecek çizginin batısında kalan bölge ile Türkiye ve Yunanistan’ın etrafındaki tüm adaları, günümüz Makedonya devleti ile Arnavutluk ‘u içine alan topraklar üzerinde Bizans Devletini yeniden kurmayı hedefleyen, adına “Megali İdea” dedikleri Büyük Ülkülerinin bir benzeri de Ermenilerde bulunmakta.

Büyük Ermenistan haritası

Büyük Ermenistan haritası

Adına “Büyük Ermenistan”  veya “Birleşik Ermenistan” dedikleri toprakların bir kısmını Türkiye’nin doğu bölgesi, bir kısmını da şimdiki Ermenistan sınırları içinde yer alan topraklar oluşturmaktadır.

Yaklaşık son 3 yüz yıldır sürdürülen bu iddia ve yaşama geçirilmek istenen bu ülkü, sayıları milyonları bulan yöre insanının kan ve gözyaşının akmasına neden olmuş ve halen de olmakta.

Rus Çarı I. Petro’nun 18. yüzyılda ortaya koyduğu sıcak denizlere inme politikası, şekil değiştirmiş olsa da halen daha farklı bir şekilde ve yöntemle devam etmekte.
Rusya Federasyonu’nun 2008 yılında Kuzey Gürcistan’da yer alan Osetya ve Abhazya’yı işgal etmesi ve Kırım Parlamentosunun aldığı katılım kararı ile Ukrayna’nın bir parçası olan Kırım’ı kendi yönetimi altına alması, Rus Çarı I. Petro’nun yüzyıllar önce ortaya attığı sıcak denizlere ulaşma fikrin gerçekleştirilmesi yönündeki adımlardır.

Sıra artık Türkiye’den toprak koparmak aşamasına geldi. 8 Haziran 1945 tarihinde Türkiye’den Kars ve Ardahan’ı resmen talep etmek cüretini gösteren dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği yöneticileri şimdi artık hayatta olmasalar bile, kendilerinden sonra iktidara gelenler halen daha Ermenilerin bu taleplerine sıcak bakmakta ve desteklemekteler.

 

Bu ülkü Ermeni Devrimci Federasyonu – Daşnaksutyun’un 1988 tarihli programı içindeki Hangervanum söylemi madde 10. A ve “Amaç” bölümü A. maddesinde net bir şekil de belirtilmiş durumda.

 

ARF Programı (1988) içinde yer alan Hangervanum söylemi madde 10. A: “Batı ve Doğu Ermenistan, Ermenistan alanlarını oluşturur” şeklinde.

 

ARF Programı (1988) içinde yer alan “Amaç” bölümü A. maddesi: “Ermeni Devrimci Federasyonunun Hedefi: A. Özgür, bağımsız ve Birleşik Ermenistan’ı yaratmak. Birleşik Ermenistan sınırları içinde Sevr Antlaşmasında belirtilen topraklara ilaveten Artsakh (Dağlık Karabağ), Javakhk (Gürcistan topraklarında yer alan Samtskhe-Javakheti) ve Nahçıvan bölgesini de içermelidir.

 

Bu orijinal metnin İngilizcesi: “The goals of the AR Federation are: A. The creation of a Free, Independent and United Armenia. The United Armenia should include inside its borders the Armenian lands by the Sevres Treaty, as well as Artsakh, Javakhk and Nakhichevan provinces.”

 

Büyük Ermenistan” ya da “Birleşik Ermenistan” adını verdikleri bu ülküleri, tamamı bugünkü Türkiye sınırları içinde yer alan, Ermenice okunuşu “Miatsyal Hayasdan” olan Batı Ermenistan ile şimdiki Ermenistan sınırları içinde yer alan, Ermenice okunuşu “Miatsyal Hayastan” olan Doğu Ermenistan’ı içine alan bölgede “Büyük Ermenistan“ı kurmayı hedeflemektedir.

 

Ermenilerin Dağlık Karabağ’ı soykırım yaparak işgal etmelerinin kökeninde Doğu Ermenistan sınırları içinde yer alan tüm toprakları Ermenileştirmek ve Ermenice okunuşu “Miatsyal Hayastan” olan Doğu Ermenistan’ı bütün bir parça haline getirmek ülküsü yatmakta.

 

Şimdi sıra tamamı bu günkü Türkiye sınırları içinde yer alan Batı Ermenistan’ın işgal edilmesine ve ele geçirilmesine gelmiştir.

 

I. Dünya savaşında Amerika Birleşik Devletlerinin savaşta müdahil olmak stratejisi doğrultusunda Cumhurbaşkanı Wilson’un seçimlerinde Wilson’a büyük boyutlarda para yardımı yapması nedeni ile 1915 yılında İstanbul’a ABD Büyükelçisi olarak gönderilen Morgenthau’ya ısmarlama yazdırılan “Büyükelçi Morgenthau’nun Hikayesi” adlı kitap ile İngilizlerin Ortadoğu’yu işgal etmek amacı ile Arnold Toynbee’ye yazdırdıkları propaganda amaçlı “Mavi Kitap”, sözde “Ermeni Soykırımı” iddialarının temelini teşkil etmekte.

 

20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren dozu gittikçe arttırılan ve Morgentahu ile Toynbee’ye yazdırılan kitaplara dayandırılan sözde Ermeni iddialarını, politika ile tarihi karıştıran bazı ülkelerin popülist politikacıları Meclislerinden geçirdikleri kararlarla yasalaştırdılar.

 

Bunlara güvenerek iddialarının dozunu arttıran Ermeniler, Batı Ermenistan’ı ele geçirmek yolunda birinci aşama olarak Türkiye’den özür dilemesini talep etmekteler.

Bunun arkasından ikinci aşama olarak 1915 yılında yaşanan yer değiştirmeye yönelik kayba uğranıldığı iddia edilecek servetlerin parasal tazminat talebi gelecektir.

Üçüncü ve son aşamada da, Batı Ermenistan topraklarını kapsayan bölge talep edilecektir.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

12 Mayıs 2014

 

Büyük Ermenistan haritası
11 Mayıs 2014
Büyük Ermenistan Ülküsü için yorumlar kapalı
Okunma 2.001
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3

Arşivler

Son Yorumlar