Kıbrıs ve Filistin, Benzerlikleri ve Ayrılıkları Konferansı

Kıbrıs ve Filistin, Benzerlikleri ve Ayrılıkları Konferansı

KKTC Uluslararası Öğrenci Birliği tarafından Yunus Emre Enstitüsünün Lefkoşa Merkezindeki Konferans Salonunda Cumartesi akşamı,  Prof. Dr. Ata Atun, KKTC’de eğitimlerine devam eden Uluslararası Öğrencilerimize yönelik, özellikle içeriğinde Filistin ile Kıbrıs adasının tarihlerinin ve Kıbrıs Türklerinin varoluş mücadelesinin de yer aldığı, “Kıbrıs ve Filisitn, Benzerlikleri ve Ayrılıkları” başlıklı bir konferans verdi.

Filistin’in ve Kıbrıs’ın tarihini Milattan Öncesinden başlayarak anlatan  Atun, her iki halkın yüzyıl öncesinden başlayan sorunların kökenlerini ortaya koydu. Filistin halkının Filistin bölgesindeki topraklar üzerindeki haklılığının binlerce yıl geriye gittiğini, İsrail devleti kurulduktan sonra Filistinlilerin topraklarını sattığı iddiasının doğru olmadığını, bu yalanın çok mahirane bir şekilde dünya medyasını ellerinde tutanların sanki de gizli bir gerçekmiş gibi aleni bir şekilde dünya medyasına servis ettiklerini ve neredeyse tüm dünyayı inandırdıklarını, gerçekte Filistinlilerin topraklarını önce bölgeyi yöneten İngiliz Manda Yönetiminin uygulamaları ile sonra da İsrail devletinin ve Yahudi göçmenlerin silah zoru ve taraflı mahkeme kararları ile Filistinlilerin ellerinden zorla alındığını belirtti.  

Aynı yöntemlerin Kıbrıs’ta da uygulandığını, 1878 tarihinde Kıbrıs adası İngilizlere kiralanırken adanın topraklarının yüzde 85’inin Türklere ve Osmanlı Vakıflarına ait olduğunu, aradan geçen 27 yıldan sonra bu toprakların büyük bir kısmının evrak oyunları ile zorla el konduğunu ve el değiştirdiğini anlatan Atun, günümüzde Filistin ve Kıbrıs’ta yaşananların, geçmişi bilimekle kendiliğinden ortaya çıktığını vurgulamıştır.

Katılımcıların ilgi ile dinledikleri konferans sonrasında konuşmacı Prof. Dr. Ata Atun  soru yağmuruna tuttuldu.

Konferans bitince tüm katılımcılara, katılım belgeleri takdim edildi. 

29 Ekim 2023
Kıbrıs ve Filistin, Benzerlikleri ve Ayrılıkları Konferansı için yorumlar kapalı
Okunma 1
bosluk

CONFERENCE – KONFERANS

CONFERENCE – KONFERANS

At the Nicosia Centre Conference Hall of Yunus Emre Institude, today, Saturday 28 October at 18.00 pm, I shall give a conference in English to foreign students and individuals living in TRNC on the similarities and differences of the Cyprus and Palestine Issues, including the history of Cyprus and Palestine. Be my guest.

Yunus Emre Enstitisü, Lefkoşa Merkezi Konferans salonunda bugün, 28 Ekim Cumartesi akşam saat 18.30’da İngilizce olarak KKTC’de yaşayan yabancı uyruklu öğrenciler ve kişilere yönelik  Kıbrıs ve Filistin Sorunlarının benzerlikleri ve ayrılıkları konusunda Kıbrıs ve Filistin’in tarihini de içeren bir Konferans vereceğim. Davetlimsiniz.

28 Ekim 2023
CONFERENCE – KONFERANS için yorumlar kapalı
Okunma 1
bosluk

BM’ye Güven Bitti

BM’ye Güven Bitti

Prof. Dr. Ata Atun

Dünyamızın en büyük sorunu, yayılmacıların doymak bilmeyen hırsları, sömürü düzenini devam ettirme istekleri.

Dünya üzerinde yaşamlarını sürdüren her millet ve ırktan insanların özgürce yaşama, konuşma, mülk edinme, eşitlik, kendi kendilerini yönetme ve en temel hakkı olan “yaşam hakları” sadece kağıt üstünde var. Yayılmacılar işlerine geldiğinde ağızları dolu dolu, bu haklardan bahseder, üstüne üstlük insanların özgürce yaşamları için “olmazsa olmaz” olduğunu söylerler ama kendi çıkarları söz konusu olduğunda, bu haklar aniden unutulur.

Yayılmacılar bu insanların topraklarına ya da toprakları içinde yer alan doğal zenginliklere göz dikti mi, bu hakların hepsi bir gecede unutulur ve bir bahane üretilerek silah zoru ile buna engel olacak tüm unsurlar ortadan kaldırılır. Mükemmel bir senaryo ile de ellerine geçirdikleri küresel haber ajansları kanalıyla kendilerini haklı taraf olarak bütün dünyaya lanse etmeye çalışırlar. Bunun en güzel örneğini, 2003 yılında ABD’nin Irak’ı, “Cehennem topu kurdular, kimyasal silah üretiyorlar” bahanesi ile işgal etmesi, insan haklarını çiğnemesi, Iraklıların demokratik yolla seçtikleri Cumhurbaşkanlarını asması ve petrol yataklarına el koyması oluşturmaktadır. (Yıllar sonra da Irak’ın Cehennem topu kurmadığı, kimyasal silah üretmediği ortaya çıktı ama yayılmacıların hiç biri Iraklılardan özür dilemedi, petrol yataklarını Iraklılara iade etmedi.)

Varsa da yoksa da yayılmacıların çıkarları, istekleri ve maddi menfaatleri. Bütün insani haklar sadece kendileri için var. Kendi dışındakilerin tüm insani haklar yayılmacılar için tartışma kaldırır.

Yayılmacılar, yaptıkları insanlık dışı davranışları, işgalleri, işgal ettikleri ülkelerde tüm insan haklarını yerle bir etmelerini kamufle etmek ve dünyaya kendi istek ve kararlarını resmi yoldan kabul ettirmek için de 1945 yılında dahiyane bir düşünce ile “Birleşmiş Milletleri” teşkilatını kurdular ve dünya üzerinde varlığını sürdüren tüm devletlere de BM’nin “dünyanın barış içinde yaşamasını sağlayacak uluslararası kurum” olduğunu da empoze ettiler. Daha doğrusu, zorla kabul ettirdiler.

BM’nin yayılmacı ülkelerin uşağı ve de insanlığın yüz karası olduğu, 21. yüzyılda dünyanın çeşitli bölge ve ülkelerinde neden oldukları insanlık dışı olaylarla ortaya çıktı. Birçok katliama BM sesini çıkaramadı, tek bir eleştiri yapamadı, kınayan bir karar bile alamadı. Ancak 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs adasında, Hıristiyan olan Rum yönetimi, Müslüman olan Kıbrıs Türklerini adadan atmak ve yok etmek için soykırım uygularken, kardeşlerimizi canice katlederken, köylerimizi silah zoru ile işgal edip yakıp yıkarken ağzını açıp tek kelime söylemeyen, -adaya 1964 yılının Mayıs ayında konuşlandırılan- silahlı birliği ile müdahale etmeyen “Birleşmiş Milletler” adlı yayılmacıların kurduğu sözümona “Barış Gücü” adlı kuruluşu, 15 Kasım 1983 günü Kıbrıs Türkleri “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”ni ilan edince, yememiş içmemiş 2 buçuk gün içinde toplanmış ve KKTC’yi her tür insani haklardan mahrum eden 541 no.lu insanlığın yüz karası kararı almaktan çekinmemiştir. Ortada silahlı bir çatışma, yıkılan evler, vahşice katledilen insanlar olmadığı halde kınama kararı alan sözde “BM Barış Gücü” adlı birlik, “Ara Bölge”de yaşayan Kıbrıs Türklerinin insani hakları ve kullanımı için yol yapılırken, inşaatı durdurmak için kaba kuvvete başvurabildi. (Ki 1974’de Kıbrıs Türklerinden aldığı silahları Rumlara verdiğiyle ilgili birçok röportaj var.)

Velhasıl, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan’ın ilk kez 2013 yılında New York’ta yapılan 74. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndaki konuşmasında dile getirdiği “Dünya Beşten büyüktür” sözünün ne denli doğru ve gerçekçi bir tespit olduğu, geçmişte ve günümüzde yaşanan olaylarla ortaya çıkmıştır.

Mevcut BM Teşkilatının “sahibin sesi” olduğu ve de Güvenlik Konseyinde söz ve veto sahibi olan 5 daimi üyenin kulluğunu yapması nedeni ile artık işe yaramadığı net bir şekilde biliniyor. Dünyadaki büyük katliamların BM’nin gözü önünde yaşandığı ve BM’nin tarafsız olmadığı göz önüne alınarak, tüm ülkelerin söz sahibi olabileceği, yönetiminde demokratik kuralların geçerli olduğu, tarafsız yeni bir teşkilatın kurulmasının zamanının geldiği kesindir…

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

28 Ekim 2023
BM’ye Güven Bitti için yorumlar kapalı
Okunma 1
bosluk

Kıbrıs’ta Egemenlik Korkusu

Kıbrıs’ta Egemenlik Korkusu

BM Güvenlik Konseyi’nin 4 Mart 1964 günü yayılmacı (Emperyalist) Atlantik İttifakı’nın Haçlı çıkarları doğrultusunda aldığı 186 no’lu kararla Kıbrıs adasındaki tanınmış devleti statüsünün bahşedildiği ve adanın yaklaşık üçte ikisini ellerinde tutan Rumlarda son zamanlarda bir paranoya görülmeye başladı.

Bu paranoya, Rumların adanın mutlak hakimi olmaktan çıkarılacağı düşüncesinden veya gerçeğinden kaynaklanıyor. Neredeyse tüm Rumca gazetelerde bu konuya uzaktan yakından değinilen yazılar çıkıyor.

Bu paranoyada gerçeklik payı da yok değil. Rumlar adanın kuzeyinde yer alan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) topraklarına ellerini, kollarını sallayıp giremiyor, KKTC muhaceret Polisleri ve de Dairesi izin verirse girebiliyorlar. Yanı adanın kuzeyi ile ilgili en ufak bir egemenlik hakları yok.

Rum sivillerin KKTC topraklarına istedikleri zaman giremedikleri gibi, Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) askerleri ve Rum Polisi hiç giremiyor, sınırın yanına bile yaklaşamıyor. 1974 öncesi kendilerini Kıbrıs adasının sahibi zanneden RMMO askerleri, kendilerini eze eze gelen Mehmetçiğin önünden sıçanlar gibi kaçıp, saklanacak delik bulabildikten sonra, bir daha başlarını o delikten çıkarma cesaretini gösteremediler. Şimdi, bırakın KKTC topraklarına geçmeyi, dönüp sınıra bakmaya bile cesaret edemezken, Kıbrıs adasının egemeni biziz diye afra tafra atıyorlar.

Paranoyaları kendilerine özgü.

Sanki de Kıbrıs Türkleri “Federal Cumhuriyet”in kurulması için masaya oturacak, uzun müzakerelerden sonra bir anlaşmaya varılacak, Kıbrıs Türklerinin fiilen ortak oldukları bir Federal Cumhuriyet kurulacak ve bunu takiben de Kıbrıslı Rumlar 1963’ten bu yana sahip oldukları Kıbrıs Cumhuriyeti adlı sözde devlet üzerindeki mutlak kontrollerini kaybedecekler ve de anlaşma içindeki “siyasi eşitlik” adına iktidarı Kıbrıslı Türklerle paylaşmak zorunda kalacaklar.

İşte günümüzde Rumları zihinlerini bulandıran, geceleri kabus görmelerine neden olan ve de gündüzleri de paranoyaya kapılmalarına yol açan korkunun kaynağı bu. 

Rumların şimdiki liderleri Hristodulis’ten evvel görev yapmış, i(kisi E.O.K.A. terör örgütü kökenli, diğeri aşırı solcu) N. Anastasiadis, D. Hristofias ve T. Papadopullos, sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devlet gücünü kendi uhdelerinde tutmayı tercih ettiklerinden, hedef ve söylem değiştirdi. Siyasi jargona yüklenerek Kıbrıs Cumhuriyeti statüsünün korunmasının en doğru siyasi yol ve çözüm olduğunu Rum halkına duyurdular ve büyük bir kamuoyu desteği almayı becerdiler. Her ortam ve yerde bu statülerini korumak için Kıbrıs Türklerine ve Türkiye’ye siyasi olarak saldırmayı, doğru da olsa, yanlış da olsa, insanlık dışı kararlar alsalar da, bunu doğru saydırmak için hep Hristiyan bir topluluk olan Atlantik İttifakı’nın arkasına saklanarak destek aldılar.

Türkleri azınlık gören Rum siyasi partilerinin sözde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin korunmasını milli dava haline getirmeleri ve bunu enosis yolunda her ne pahasına olursa olsun korunması gereken en değerli icraat olarak Rum halkının kafasına sokmalarının nedeni de Türklerle ortak bir devlet kurup egemenliği paylaşmak istememeleri.

Aralık ayında gerçekleşecek Avrupa Konseyi toplantısında AB-Türkiye ilişkileri ele alınırken, gündeme Kıbrıs konusu da girdiğinde, Rum lider Hristodulidis, “mevcut statüko sürdürülemez” sözlerini samimiyetle söylüyorsa, Rumların yıllardır Türklerle ortaklık yapmamak için çeşitli bahanelerle reddettikleri “Federal Çözüm” önemini kaybedecek ve tarihin tozlu sayfaları arasında yerini alacak.

Bundan sonrasında da BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs adasına, toplumlararası çatışmaların yaşanmayacağı bir barışın getirilmesini sağlayacak yeni bir çözüm modelini taraflara sunması gerekecek.

Bizim modelimiz ve kararımız belli…

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

13 Ekim 2023
Kıbrıs’ta Egemenlik Korkusu için yorumlar kapalı
Okunma 1
bosluk

Terör Örgütleri Niye Kuruldu

Terör Örgütleri Niye Kuruldu

Güney Doğu Anadolu bölgesinde yapılan sismik araştırmalar ve sondajlardan sonra bölgenin yeraltı kaynakları bakımından oldukça zengin bir bölge olduğunun ortaya çıkması, Türkiye’yi ekonomik olarak büyük bir kazanım ve atılıma doğru yönlendirirken,  yıllardır bölgede yaşanan terör olaylarının da farklı bir akış açısı ile değerlendirilmesine yol açtı. Bu da açgözlü emperyalist (yayılmacı) ülkelerin Türkiye’nin Doğusunda, Suriye’de ve Irak’ta niye planlı bir şekilde iç karışıklıklar yarattıkları sorusunun cevabına tekabül ediyor.

Bölge halklarını, “size özgürlük ve devlet kurmayı vaat ediyoruz” sözleri ile gerçekte kendi ekonomik çıkarları için kandırarak ateşe attıkları, bölgeyi kan, gözyaşı ve kaosa gark ettikleri artık aşikar.

Açgözlü emperyalist ülkelerin bu terörist grupları beslemek, maaşlarını ödemek, ellerine verdikleri silahların ve savaş araçlarının bedellerini karşılamak için kendi ceplerinden çıkan tek bir kuruş bile yok. Dünya ticaretinde geçerli olan ama kendilerinin tek bir kuruş bedel ödemeden karşılıksız bastıkları kağıt paralar ile bu terör örgütlerinin bütün finansmanını sağlıyorlar.

Hedefleri Türkiye’nin Doğusunu, Irak’ın kuzeyini, İran’ın batısını ve Suriye’nin doğusunu kapsayan bu bölgede tamamen kendi yönetim ve güdümlerinde yapay bir devlet kurmak, bölgedeki petrolün tümünün sahibi ve hakimi olmak, petrole bağımlı olan devletleri de enerji baskısı altına alarak yaptırım uygulamak, şantaj yapmak.

Hatırlayalım; 1 Kasım 1973 tarihinde dünya siyasetini belirleyen düşünce kuruluşlarının aldıkları talimat uyarınca üzerinde yoğun bir şekilde çalışmaya başladıkları Orta Doğu Planı‘nın ana iskeleti aşağıdaki ana hedeflerden oluşmaktaydı.

– Üzerinde yapay devletin kurulacağı Türkiye, Suriye, Irak ve İran topraklarında kargaşa ve iç çatışma çıkarmak,

– Bu ülkeleri yöneten hükümetlerin iç barışı ve huzuru sağlayan polis gücünü zayıflatmak, 

– Sınırlarının güvenliğini sağlayan ve dıştan gelecek saldırıları durduracak ulusal askeri gücünü içten müdahalelerle kıpırdayamaz ve iş göremez hale getirmek,

– Söz konusu bu ülkelerin emperyalist güçlere karşı koymak cesaretini gösteren liderlerini yok etmek,

– Bu ülkelerde çıkarılacak iç çatışmalardan sonra, “insan hakları, adalet, eşitlik, dolaşım özgürlüğü” gibi kulağa hoş gelen yaptırım tehditlerini kullanarak söz konusu ülkelerin belirlenmiş yerlerini işgal etmek, askeri kamplar kurmak,

– Birleşmiş Milletler kisvesi altında çatışma çıkan yerlere kendilerinin sözünden çıkmaya cesaret edemeyen ülkelerin askerlerini sokmak, yerleştirmek ve sivil yaşama müdahale etmek,

– Bu ülkelerin herhangi birinde kendilerinin sözde yasal işgaline karşı çıkabilecek olan güçleri derhal yok etmek veya susturarak ses çıkaramaz hale getirmek.

– Gerektiği zaman bu ülkelerde askeri darbe yaparak yönetimin başına kendi adamlarını koyarak, istedikleri gibi ülkeyi ve petrol/doğalgaz yataklarını çalıştırmak.

– Zaman ve siyasi ortam uygun olunca, kendi sözlerinden çıkamayacak yapay bir devleti söz konusu topraklar üzerinde kurmak,

– Bölgedeki petrolü ve doğalgazı sorunsuzca çıkararak kendi gereksinimleri için kullanmak, gerektiği zaman ekonomik veya da siyasi yaptırım için diğer ülkeler karşı kullanmak. 

Yapılan yoğun çalışmalardan sonra uzun vadeli “Orta Doğu Planı”nın ana planı belirlendi ve 1982 yılında da uygulamaya kondu.   

Türkiye’mizde ve komşu ülkeler olan Suriye, Irak ve İran’da yaşanan tüm terör olaylarının kökeninde bu “Orta Doğu Planı”nın yatmakta olduğunu artık bilmeyen yok.

Bu plan, emperyalist devletlerin yoğun çabalarına rağmen Türkiye ve İran’da başarısız olurken, Irak ve Suriye’de kısmen başarılı oldu.

Ancak takke düştü kel göründü.  Terör örgütü PKK’nın artık Türkiye’den eleman bulamaması, siyahiler dahil paralı asker sistemine yönelmesi ve bu paraların kimler tarafından ödendiğinin/ödenebileceğinin ortaya çıkması meselenin özünü ortaya koyuyor. Öngörüm ve dileğim şudur ki, artık bu dört ülke bir gün bir araya gelecek, aralarındaki kırgınlıkları veya da küçük anlaşmazlıkları bir kenara itip, birleşerek emperyalist güçleri topraklarından söküp atacaklar.

Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN

Dekan, Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

13 Ekim 2023
Terör Örgütleri Niye Kuruldu için yorumlar kapalı
Okunma 1
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar