Prof. Dr. Ata Atun
Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin devlet ve hükümet başkanları Çarşamba günü Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenen Bahar Zirvesi’nde bir araya geldiler. İki gün süren zirvenin gündemini ağırlıklı olarak Ukrayna’ya yönelik askeri yardımın genişletilmesi, Avrupa savunma sanayinin güçlendirilmesi, İsrail’in Gazze’de uyguladığı insanlık dışı soykırım ve AB’deki çiftçilerin desteklenmesine yönelik olası tedbirler oluşturdu. Masaya AB-Türkiye İlişkileri veya Kıbrıs konusu ile ilgili görüşülmek üzere herhangi bir talep, öneri ve metin konmadı.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafı, gündemin içine Türkiye-AB ilişkileri ile ilgili bir paragraf sokmak için çok uğraştılar. Bu paragrafın içinde de Kıbrıs konusuna, müzakerelerin AB’nin zorlaması, baskısı ve tehdidi ile başlatılmasına da yer verilmesi için canla başla çalıştılar. Çalmadıkları kapı, yüzlerini sürmedikleri etek bırakmadılar ama olmadı.
Ağlaya zırlaya AB’nin Kıbrıs sorununda daha aktif, daha proaktif bir varlık göstermesi ve rol oynamasını için talepte bulundularsa da kimse kendilerine yüz vermedi.
Şimdiki hedefleri de Nisan ayında yapılacak Zirvenin gündemine Türkiye-AB ilişkilerini sokmak ve zirve sonunda yayınlanacak bildiri içinde, AB’nin Kıbrıs konusuna ilgisinin yer alması. Bu yöntemle müzakerelerin kendi istekleri ve talepleri doğrultusunda resmi olarak yeniden başlatılması için AB’nin katalizör olmasını hedefliyorlar.
Avrupa Birliğinin korsanca ve insan haklarına aykırı bir davranış düşüncesi veya da uygulaması da Nisan Zirvesinde yer alacak. AB’nin ince ince dokuyup uygulamaya koyacağı bu düzenbazlığa göre AB’de dondurulan Rus mal varlıklarından yılda en az üç milyar Euro gelir elde edilebilecek ve bu meblağ Ukrayna-Rusya çatışmasında Ukrayna’ya silah temini için harcanacak. Bu yöntemle bu yıl içinde Ukrayna’ya 5 milyar Euro’luk bir katkı yapılması planlanmakta. Uygulamanın basit dille açıklaması, Rusları AB’deki fonlarından elde edilecek gelirlerin, Rusya’ya karşı kullanılacak silahların alımı için kullanılacağı.
Bunun çok tehlikeli ve iki tarafı keskin bir kılıç olduğu zaman içinde ortaya çıkacak. AB dışındaki hiçbir devlet veya şirket, bundan böyle AB’deki yatırımlara ve fonlara “bir gün benim de parama el koyar bu korsanlar” düşüncesi ile yatırım yapmayacak. Bununla birlikte gerileme dönemine girmiş olan AB’nin çöküşü tetikleyecek.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi AB’nin bu uygulamasına müdahale etmedikleri ve veto kullanmadıkları için, BM Güvenlik Konseyinde kendilerine yıllarca kayıtsız, koşulsuz destek vermiş olan Rusya’nın kara listesinde, üst sıralarda yer alacaklar. Zaten Rusya, Ukrayna çatışmasında Ukrayna’nın yanında yer aldıkları ve Rusya’ya AB’nin uyguladığı ambargolara katıldıkları için kendilerine kırgındı ki şimdi bu kırgınlık küskünlüğe dönüşecek gibi.
Yunanların ve Kıbrıs Rumlarının çabaları, Nisan Zirvesinde Türkiye-AB ilişkilerinin gündeme alınması ve Kıbrıs müzakerelerine ait bir paragrafın da zirve sonucunda yer alması ancak
Rumlar, Kıbrıs adasını ele geçirmek, Türk askerinin adadan ayrılmasını sağlamak ve Kıbrıs Türklerini egemenlikleri altına almak için bu stratejilerini AB’ye kabul edildikleri 1 Mayıs 2004 gününden beri uygulamalarına rağmen iki ileri bir geriden başka hiçbir başarı elde etmiş değiller.
Anlamak istemedikleri, artık AB içinde saygınlıklarının kalmadığı, güven erozyonuna uğradıkları ve AB’nin geri kalan üyelerinin Yunaların ve Kıbrıs Rumlarının hatırına Türkiye’yi kırmak ve gücendirmek istemedikleridir.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Aile Vakfımız olan SAMTAY Vakfının Mağusa’da, her yılın Ramazan ayının her günü verdiği iftar yemeğine ailecek katıldık. Resimde arka planda Vakfımızın iftar yemeğine katılan tüm dostlarımız ve inançlı kardeşlerimizle görüştük, iftarımızı açıp, coşkusunu yaşadık ve ibatemizi yaptık.
Allah Vakfımızı başarı ile yöneten oğlum Sunat Atun’a sağlık, sıhhat, afiyet ve uzun ömürler versin.
Prof. Dr. Ata Atun
Türkiye’nin yükseliş sürecine girerek Balkanlar, Kuzey Doğu Afrika, Orta Doğu, Kafkaslar ve Türk Devletleri sınırları içinde bölgesel güç ve lider devlet konumuna yükselmesi, bölgedeki dengelerin temelinden değişmesi sürecini başlattı. Fark edildiği üzere bölgesel güç dengeleri keskin bir değişim sürecine girdi.
Yirminci yüzyılın ikinci yarısında Kıbrıs konusunda Batı dünyası kayıtsız koşulsuz Rumları desteklediği için Rum Yönetimi kendini adanın tek ve mutlak sahibi zannediyordu. Adeta astıkları astık, kestikleri kestik mantığı ile hareket ediyorlar, Türklere istedikleri her şeyi kabul ettirebilecekleri inancı ve hayali ile yaşıyorlardı.
Bu düşünce ve mantığın son kalıntısı da, bir dönemin hızlı EOKA’cısı, 2013-2023 yılları arası Kıbrıs Rum Yönetiminin başkanlığını yapmış olan Nikos Anastasiadis’ti. Kendini tüm Helen’ler gibi, Kıbrıs adasının mutlak sahibi ve hükümdarı zannediyordu. Kendisi Kıbrıs Türklerine neyi lütfederse, Kıbrıs Türklerinin de kayıtsız koşulsuz ve itirazsız boyun eğip lütfettiklerini kabul edeceğini sanıyordu. Bu mantık ve düşünce ile de 2017 yılında Crans Montana’daki müzakerelerde şart koştuğu “Sıfır Garanti ve Sıfır Asker” teklifi kabul edilmeyince de, kendinden emin bir şekilde masayı devirdi, kalktı gitti ancak 2017 yılında devirdikleri müzakere masası şimdi başlarına geçti.
Bugün, Kıbrıs Türklerini müzakere masasına oturtmak, 50 yıldır bilerek sonuçlandırmadıkları federasyon temelli müzakereleri başlatıp bir elli yıl daha sürdürmek için ağlayıp zırlıyorlar. Çalmadık kapı, yüzlerini sürmedikleri etek, öpmedikleri el ve ağlamadıkları duvar kalmadı.
Her hatanın bir bedeli var. Asırlardır kendilerini kayıtsız koşulsuz destekleyen BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi olan dindaşları Rusya, Ukrayna savaşı nedeni Batı dünyasının kuyruğuna takılan Rumları defterden sildi. Artık Rumların arkalarında durmadıkları gibi Kıbrıs konusundaki isteklerine de destek çıkmıyor. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova’nın son açıklaması durumun vahametini ortaya koyuyor.
Türkiye ile KKTC arasındaki deniz bölgesinde, Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün temel araştırma gemisi olan Bilim-2 oşinografik araştırma gemisinin araştırma yapabilmesi için Türkiye’nin NAVTEX yayınlaması ve 5 Mart-15 Mart tarihleri arasında NAVTEX’te belirtilen koordinatlar içinde Bilim-2 gemisinin araştırma yapmağa başlamasına, boyuna posuna bakmadan “antinavtex” ilan eden Kıbrıs Rum Yönetimi ve sırtını dayadığı AB itiraz etmeye cesaret edemedi. Zaten Türkiye’nin ilan ettiği Navtex’e ve Navtex’de belirtilen bölgeye Kıbrıs Rum Yönetiminin, hamisi Yunanistan’ın ya da ağababaları AB’nin müdahale edebilmesi bugünkü koşullarda söz konusu bile değil.
Kıbrıs Türklerinin, Kıbrıs konusuna çözüm bulmak içerikli müzakerelerin başlaması doğrultusunda öncelikle içeriğinin tespit edilmesi amaçlı ortaya koydukları koşullar, artık üçüncü taraflarca da desteklenmekte.
Özellikle “İnsanlık dışı ambargoların” tümden kaldırılması, KKTC’ye “Doğrudan Uçuşların” başlaması, Ercan Havaalanın uluslararası tanınması, Mağusa limanının uluslararası ticarete açılması, “Doğrudan Ticaretin” ve her iki taraftaki ticaret akışının güçlendirilmesi, bölgeden çıkarılacak hidrokarbon ürünleri konusunda ortak yönetim ve gelir paylaşımı temelinde görüşmelerin başlatılması, su ve benzeri doğal kaynakların ortak yönetimi ve kullanımı, elektrik enterkoneksiyonu ile yenilenebilir enerji kaynaklarında işbirliği, düzensiz göç konusunda işbirliği ve mayınların temizlenmesi için ortak planlama yapılmadan, Kıbrıs konusuna çözüm bulmak içerikli müzakerelerin nasıl ve hangi içerikte olacağının konuşulması mümkün değil.
Ne diyorduk; Devir değişti. Artık Kıbrıs Rumlarının ne isteyip ne istemediği değil, Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin ne istediği önemli.
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili
Prof. Dr. Ata Atun
Altmış yıl evvel bugün Birleşmiş Milletler’de (BM) yapılan bir yanlış, alınan hatalı bir karar, maalesef Kıbrıs Türklerini dünyadan koparmaya ve olumsuz etkilemeye devam etmekte.
BM’nin Kıbrıs’a gelişini bir hatırlayalım; 21 Aralık 1963 Cumartesi günü sabahın erken saatlerinde, Kıbrıs Rumları, “Kıbrıs adasının egemenliği ile devleti ele geçirmek ve Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak” için Kıbrıs Türklerine karşı silahlı saldırılar başlatırlar. Dönemin Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu Kıbrıs Türklerine saldırıları düzenleyen EOKA terör örgütüne, İçişleri Bakanı Polikarpos Yorgacis’in milis kuvvetleri ile Makarios’un doktoru ve sonradan da EDEK’in kurucusu olan Dr. Vassos Lisarides’in milis kuvvetlerine destek olması için 1 Ocak 1964 sabahından başlamak üzere Kıbrıs adasına parti parti 20 bin tepeden tırnağa silahlı bir Komando Tümeni gönderir. Kıbrıs Türklerine karşı organize ve aynı anda başlayan silahlı saldırılar adanın tüm bölgelerinde devam eder. Lefkoşa’nın Küçük Kaymaklı bölgesine Nikos Sampson’un komutasında Yorgacis’in milis kuvvetleri, Çağlayan bölgesine de Lissaridis’in milisleri saldırmıştır.
Rumların saldırıları katliamlara, yağmaya, soyguna ve yaşlı kadın, erkek ve çoluk çocuk demeden soykırıma dönüşünce, Kıbrıs Türklerinin neredeyse dörtte biri evini barkını, malını mülkünü, hayvanını ve zahiresini arkada bırakıp güvenli Türk bölgelerine göç etmek zorunda kalır.
Türkiye Cumhuriyeti, katliamları, soygunu, yağmayı ve göçleri durdurmak için öncelikle “siyasi müdahale ve görüşme” yolunu tercih ederek BM’den “Acil Müdahale” talep eder.
Günümüzde olduğu gibi, 1964 yılında da yayılmacı (emperyalist) ülkelerin çıkarları doğrultusunda faaliyet gösteren Birleşmiş Milletler Teşkilatı, adaya BM Barış Gücünü gönderebilmek için çalışmalar başlatır. Türkiye’nin talebi üzerine BM Güvenlik Konseyi toplanır ve daimi üye İngiltere’den karar taslağı hazırlamasını ister.
İngiltere Dışişleri Bakanlığı bir karar tasarısı hazırlar.
Bu karar taslağı, 1959 yılının Şubat ayında Zürih ve Londra’da -garantör devletler ile Kıbrıs Türkleri ve Rumlarından oluşan taraflar arasında- gerçekleştirilen toplantılarda mutabakata varılan ve 1 Ağustos 1960 günü bağımsızlığı ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti’nin BM’ye tescilli Anayasasına tamamen aykırı bir şekilde, “Kıbrıs adasında sadece Kıbrıs Rumlarından oluşan mevcut Makarios yönetiminin adayı temsil eden hükümet” olarak tanınmasını içermektedir.
Kıbrıs Türklerini görüşmelerde ve toplantılarda temsil eden Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ın dile getirdiği bütün itirazlar dikkate alınmaz ve Türkiye Cumhuriyeti’nin itirazlarına da ABD ve İngiltere temsilcileri “Bu karar geçicidir. İzin verin BM Barış Gücü adaya ayak bassın, katliamları, soykırımı, yağmayı, soygunu ve göçleri durdursun” yanıtını verirler. Türkiye bu yanıtı, Kıbrıs’ta devam etmekte olan katliamları, soykırımı, yağmayı, soygunu ve göçleri durdurmak için ister istemez kabul eder. BM GK’nin insanlık dışı ve dünya siyasetinin yüz karası kararlarından bir tanesi olan 4 Mart 1964 tarihli ve 186 sayılı kararı kabul edilerek yürürlüğe konur. Bu karar doğrultusunda Kıbrıs Rumları “Kıbrıs Hükümeti” olarak tanımlanırken, Kıbrıs Türkleri de toplum seviyesine indirgenir.
BM Barış Gücü bu kararın alınmasında ancak 2 ay sonra adaya ayak basar. Bu gecikme, Makarios hükümetinin “Gereklilik Doktrini” adı altında kabul ettiği yasadışı kararlarla, Kıbrıs Türklerinin Anayasal haklarını, siyasi haklarını ve insani haklarını ellerinden almasının yolunu açar.
Aradan geçen 60 yıl içinde Kıbrıs Türklerinin dünyadan izole edilmesinin, uluslararası ticaret yapamamasının, uluslararası siyasi platformlarda temsil edilememesinin, uluslararası etkinliklere ve spor müsabakalarına katılamamalarının, uluslararası posta ve telekomünikasyon bağlantıları kuramamasının kökeninde bu insanlığın yüz karası 4 Mart 1964 tarihli ve 186 sayılı karar yatmaktadır.
BM Kıbrıs sorununa adil ve insan haklarına yaraşır bir şekilde müdahale etmek ve taraf olmak istiyorsa, öncelikle Kıbrıs’ta yasal hükümetleri tanımlayan yeni ve çağdaş bir karar almalıdır. Akdi takdirde, Kıbrıs sorununa çözüm bulmak için son 60 yıldır yaşanan olumsuzluklar, dünyadaki ve adadaki siyasi dengeler değişene kadar devam edecektir…
Prof. Dr. (İnş. Müh.), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
KKTC Cumhurbaşkanı Danışma Kurulu Üyesi
KKTC Cumhuriyet Meclisi 1. Dönem Milletvekili