Görüşmelerin aşaması belli oldu

Görüşmelerin aşaması belli oldu

BM Genel sekreteri Özel Kıbrıs Temsilcisi Möller’in adaya gelişi, bizlerle yaptığı ortak toplantı ve her iki toplumun ileri gelenleri ile yaptığı çeşitli görüşmelerde söyledikleri, Kıbrıs sorununa çözüm getirmeye yönelik BM planının çalışma safhalarını ana hatlarıyla ortaya çıkardı.

 

Planın uygulamaya konması için adım adım takip edilecek yol bana göre yaklaşık olarak aynen aşağıdaki gibi;

  • Otonom Kayıplar Komitesine BM adayının resmen atanması için Mehmet A. Talat, Tasos Papadopulos ve M. Möller’in katılacağı üçlü bir toplantının yapılması,
  • Toplantı gündemine BM adayının onayı ve “İnsani Konuları” tartışacak Teknik Komitelerin kurulmasının konması,
  • BM adayının Komiteye atanmasının taraflarca onaylanması ve Otonom Kayıplar Komitesinin çalışmaya başlaması,
  • Teknik Komitelerde görüşülmesi taraflarca kabul edilecek “10 Konu Başlığı”nın tespiti,
  • Teknik komitelerin oluşturulması,
  • ABD’nin AB üyesi ülkelerle, perde arkasında 3 Ekim tarihli Türkiye-AB Ortaklık Müzakere çerçeve Belgesi içinde yer alan Türk Deniz Limanlarının Rum Bandıralı gemilere 2006 yılında açılması konusunun yumuşatılması hakkında görüşmeler yapmak için girişimler başlatması,
  • Teknik Komitelerin “Bürokratlar düzeyinde” görüşmelere başlaması,
  • Türk ve Rum Siyasi Partilerinin Yöneticilerinin bir araya getirilmesi çalışmalarının başlatılması,
  • Annan Planı’nın, “Kıbrıs Planı” adı altında masada olduğunun açıklanması,
  • Taraflardan yeni Kıbrıs Planında istedikleri değişiklikleri bildirmelerinin istenmesi,
  • ABD ve İngiltere’nin, Türkiye’ye AB üyelik müzakereleri sürecinde sorun çıkmaması için nasıl yardımcı olunabileceği konusunda araştırmalara başlamaları,
  • Her iki Toplum Liderinin, yeni Kıbrıs Planını görüşmeye çağrılmaları,
  • ABD ve İngiltere’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti üzerinde baskı kurmak için KKTC ile olan ilişkilerini “KKTC’yi Tanıyabiliriz” mesajları ile geliştirmeleri,
  • ABD’nin ve İngiltere’nin başını çektiği AB içindeki bir grubun, Kıbrıslı Türklerin “izolasyonlarının” kaldırılması konusunu sık sık gündeme getirmeleri,
  • ABD’nin ve AB’nin Kıbrıs’ın her iki kesiminde faaliyette gösteren Sivil Toplum Örgütleri ile sıkı bir ilişki içine girmesi ve bu örgütlere her tür parasal yardımı yapması,
  • ABD’nin ve AB’nin, kendi güdümünde olan Sivil Toplum Örgütlerini, Kıbrıs’ta çözüm yolunda harekete geçirmesi,
  • Her iki taraftaki medya kuruluşları arasında “Ne pahasına olursa olsun Çözüm” yanlısı olanların tespit edilmesi ve harekete geçirilmeleri,
  • KKTC’de 2010 yılında yapılacak Parlamento seçimlerine “Çözüm” taraftarı yapay partilerin girebilmesi ve kazanması için gerekli hazırlıkların yapılması,
  • Washington’un KKTC’nin varlığını kabul etmesi,
  • Kıbrıs Türk Toplumuna BM Genel Kurulunda söz hakkı verilmesi,
  • Toplumlar arası görüşmelerin en kısa zamanda çözüm ile sonuçlanabilmesi için taraflara her tür baskının yapılması,

 

Benim bulgularım bu sırada ve içerikte. Ama sonuç şimdiden belli. Uzun yıllar sürecek görüşmelerden sonra Kıbrıs adasında ortaya yan yana iki devlet çıkacak.

Dünyadaki güç dengesinde de değişiklikler olmuş olacak ve piyasada elinde onlarca yıl tuttuğu küresel gücü zayıflamış bir ABD ile küresel güce oynayan iki asya devleti at koşturuyor olacak.

9 Nisan 2006
Görüşmelerin aşaması belli oldu için yorumlar kapalı
Okunma 34
bosluk

İmtiyazlı Ortaklık gene hortlatılıyor

İmtiyazlı Ortaklık gene hortlatılıyor

Çok değil daha 9 gün önce “Siyasi Kriterin arkası imtiyazlı ortaklık” başlığı altında bir köşe yazısı yazmıştım.

 

Yazımın girişinde özetle, AB üyesi Fransa, Almanya, Danimarka ve örtülü olarak Avusturya gibi bazı AB üyesi ülkelerin müzakerelere “Siyasi Kriter” koşulunu getirmek istediğini sonra da bunu yapay bir sorun haline çevirerek yerine “İmtiyazlı Ortaklık”ı önereceklerini yazıp son paragrafını da “İşte bence Fransa’nın Türkiye ile müzakere edilecek bölümlere “Siyasî kriterlerin yerine getirildiğine bakılır” şeklinde bir koşulu getirmek istemesinin arkasındaki gerçek, çıkan fikir ayrılığını yatıştırmak için Almanya’nın önerisi olan “İmtiyazlı Ortaklık” fikrini ortaya atmak ve tarafları bu konu üzerinde mutabakata çağırmak. Sonrası elveda AB ve müzakereler…” diye kaleme alıp bitirmiştim.

 

Nihayet bu öngörümün doğruluğunun kokusu dün çıktı.

 

Türkiye’nin tam üyelik dışındaki bir alternatifi kabul etmeyeceğini çeşitli defalarca en yetkili ağızlardan vurgulamasına karşın, gelen bilgilere göre, Avrupa Birliği’nde Fransa’nın başını çektiği bir grup güçlü devlet, Türkiye’yle yapılacak üyelik müzakerelerinin tam üyelikle değil, imtiyazlı ortaklık ile sonlanması ihtimali konusunda AB üyesi diğer devletler ile istişarede bulunmaya başlamışlar.

 

Fransa ve Almanya, Türkiye ile müzakerelerin bir imtiyazlı ortaklığa yönelmesine sıcak bakıyor. Zaten fikir babası Almanya olduğundan bu düşüncenin AB içerisinde dalga dalga yayılıp daha çok destekçi bulacağı kesin.

 

Bence AB ülkelerinin, Mayıs ayında Viyana’da yapılacak, genişleme ve özellikle Türkiye konusunun ele alınacağı AB Dışişleri Bakanları gayrı resmi toplantısında, bu konuda daha somut veriler ve işaretler ortaya çıkacak. Belki de teklif resmen de ortaya atılacak.

 

Türkiye 3 Ekim Müzakere çerçeve belgesi içeriğinde koşul olarak yer alan limanlarını Rum bandıralı gemi ve uçaklara açılması konusunda iyice sıkıntıda gözüküyor.  Bu konuda sunduğu ek protokol şimdilik sorunun çözümüne katkı koymaktan biraz uzak olarak algılanıyor.

AB, Ekim ayına kadar bir kefeye Türkiye’yi diğerine de Kıbrıs (Rum) cumhuriyetini koyup, 3 Ekim Müzakere Çerçeve Belgesindeki ön koşulları gözden geçirip yumuşatmaz veya Kıbrıs sorununun BM çerçevesinde çözümü sonrasına bırakmazsa Ekim ayında bir çıngar çıkacağı kesin.

 

Amerikalılar, Türkiye’nin üyelik sürecine yardımcı olmak hedefiyle Kıbrıs sorununda gelişmelere yardımcı olmak niyetindeler. Dış işleri Bakanı Rice ve ekibi bunu geçmişte defalarca dile getirdi.

Bu gerçekten yola çıkıldığında AB’nin ister istemez 3 Ekim Müzakere Çerçeve Belgesindeki ön koşulları gözden geçirip yumuşatacağı ve Ekim’de çıkması olası bir krize mani olacağı anlaşılmaktadır.

Amerikalılar, Kıbrıs’ta müzakere sürecinin, gündelik konularla da dahi olsa bürokratların yer alacağı teknik komiteler düzeyinde başlatılması için girişim üstüne girişim yapıyorlar ve bu görüşmelerin de Mayıs içinde başlayacağı neredeyse artık kesinleşti.

 

Kıbrıs sorununa çözüm getirilmesi konusundaki bu gelişme, belki de AB içinde zoraki de olsa bir yumuşamaya ve Türkiye-AB müzakere koşullarının tekrar gözden geçirilerek işleyebilir bir hale getirilmesine neden olacak veya tam aksine AB katı bir tutum içerisine girecek ve Türkiye’ye limanlarını açmamasının alternatifi olarak “İmtiyazlı Ortaklık” önerecek.

8 Nisan 2006
İmtiyazlı Ortaklık gene hortlatılıyor için yorumlar kapalı
Okunma 61
bosluk

Ledra Toplantısı ve Möller

Ledra Toplantısı ve Möller

Çarşamba günü katıldığım ara bölgede bulunan Ledra Palas’ta yapılan Türk ve Rum Siyasilerin ortak toplantısında bu sefer BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel Temsilcisi Michael Möller ve Özel sekreteri bayan Suzan da vardı.

 

Rum basınında DIKO Başkan vekili Kleanthos’un toplantı ile ilgili anlatımları yayınlanmasaydı, ben toplantıda neler konuşulduğunu açıklamamak kuralına saygılı gösterecektim. Ama şimdi kendimi serbest ve rahat hissediyorum.

 

Özel Kıbrıs Temsilcisi  Möller’in, Kıbrıs  konusunu çözebileceğine dair inancı çok yüksek. Bu çok takdir edilmesi gereken bir ruh hali ve kendine güven duygusu. Daha işin başına geçeli neredeyse üç-beş gün oldu ama neredeyse ellinci yılını doldurmuş sürtüşmelerin ve kırklamış görüşmelerin üstesinden geleceğine inanıyor.

 

Benim şahsen Rumlarla anlaşabileceğimize dair hiçbir inancım yok.

 

Geçenlerde kırk yıllık bir dostum bana, Kıbrıs konusunun akıbetini tamı tamına üç cümle ile berrak ve tartışmasız bir şekilde özetledi.

  1. Kıbrıs Türkleri, Türk askerinin adada olmayacağı bir anlaşmayı imzalamaz.
  2. Kıbrıs Rumları, Türk askerinin adada olacağı bir anlaşmayı imzalamaz.
  3. Kıbrıs sorunu asla bitmez.

 

Şimdi bu üç cümleyi, Möller’in sözleri ve Bayan Bakoyannis’in Papadopulos’a verdiği destek atışları ile harmanladığımda, bu üç cümlenin doğruluğu ve geçerliliği apaçık ortaya çıkmaktadır.

 

Möller diyor ki;

  • AB Kıbrıs sorunundan bıkıp usanmıştır. Kıbrıs sorunu artık diğer konuları da olumsuz etkilemeye başlamıştır. BM, ABD ve Rusya’da aynı şekilde düşünmektedir. Konu ile ilgili herkes Kıbrıs sorunundan bıkmıştır.
  • Annan Planı iki kelimeden oluşmaktadır. Bu iki kelimeyi fırlatıp atın ve unutun. Buna karşın planın büyük bir kısmı gene masaya konacaktır. Tüm planı çöpe atıp çalışmalara sil baştan başlamayacağız. Yeni hazırlayacağımız plana, adına “Kıbrıs Planı” diyebiliriz, reddedilen Annan Planı zemin teşkil edecektir.
  • Bu seferde anlaşma olmazsa, adadaki ayrılık daha da kuvvetlenecek ve kalıcı olacaktır.

 

Bayan Dora Bakoyannis diyorki;

  • Annan planı, önerildiği şekliyle Kıbrıs halkı tarafından reddedildi ve artık mazi olmuştur. Çözüme ilişkin, uzlaşılmış ve yine bir referandum ile Kıbrıs halkının onayına sunulacak olan yeni bir öneri gerekmektedir.
  • Yeni Öneriler içeren Plan, BM’nin almış olduğu kararlara, BM’nin yapmış olduğu çalışmalara (9 bin 500 sayfalık çalışma çöpe atılmayacak) ve yeni gerçeklik olan Avrupa gerçeğine dayanması gerekir.  Kıbrıs iki yıldan beridir AB üyesidir. Bu yeni bir gerçekliktir ve herhangi bir çabanın, dile getirmiş olduğum bu üç noktayı dikkate alması gerekir.
  • Yeni Öneriler içeren Plan, Kıbrıslı Türklerin ve Rumların, her iki tarafın da uzlaşacağı ve olumlu oy verebilecekleri bir plan olmalıdır.

 

İşte her ikisinin de söylediklerini üst üste koyduğunuzda ortak nokta hemen ortaya çıkıyor.

Nedir bu ortak nokta ? “Annan Planı ölmedi. Adı  değiştirilerek masaya konacak ve müzakereler yeniden başlayacak”.

7 Nisan 2006
Ledra Toplantısı ve Möller için yorumlar kapalı
Okunma 38
bosluk

Papadopulos VETO Sinyallerini verdi

Papadopulos VETO Sinyallerini verdi

Evvelki gün Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Lideri Papadopulos, “bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü” misali  Reuters haber ajansına bir demeç verdi.

 

Tasos Papadopulos demecinde, Türkiye’nin 2006 yılı içinde, 17 Aralık Müzakere Çerçeve Belgesi ve 3 Ekim Ortaklık Müzakere Belgesi içeriğinde belirtildiği üzere limanlarını ve havaalanlarını Kıbrıs Rum bandıralı gemi ve uçaklara açmaması halinde, AB ile arasında bir kriz çıkacağını iddia ederek, ”Türkiye buna uymazsa bir kriz olacak. Bu, Avrupa’nın değil, Türkiye’nin kendi başına yarattığı bir kriz olacak ” cümlelerini kullandı.

Bu bir mesaj. Tabi anlayana. Eğer Papadopulos’u yeterince tanıyorsanız ne demek istediğini de çok iyi anlarsınız.

 

Arkasından AB’nin tüm üyelerinin, Türkiye’nin AB yoluna devam etmesini istediğini ve Türkiye ile müzakerelere devam edilmesini istemeyen bir ülke olduğunu sanmadığını söyleyerek,  Türkiye’yi, AB içinde, her devlet gibi yükümlülüklerini tam olarak yerine getiren, bir Avrupa devleti olarak görmek istediğini belirtti.

 

Ve en son olarak da, yeni tur görüşmeler, bazı kesin şartlara uygun olmalıdır diyerek Türk tarafının şartları kabul etmesi halinde görüşmelere bir hafta içinde de başlanabileceğini ortaya attı.

 

Papadopulos’un görüşmelerin başlaması için ne gibi değişiklikler istediğini yazmama hiç gerek yok. Zaten onlar çok açık ve malum istekler. Önemli olanı yukarıda söyledikleri.

 

Papadopulos diyorki;

Türkiye aklını başına alsın. 31 Mart 2006 tarihi, Türkiye’nin limanlarını Kıbrıs (Rum) bandıralı gemileri açması için koyduğumuz son tarihti. Yani biz, Kıbrıs’lı Rumların “Kırmızı Çizgisi”di.  Türkiye bizi dikkate almadı. Açılan da hiç bir şey yok.

 

Türkiye AB yolunda devam etmek istiyorsa, deniz limanlarını ve hava alanlarını 2006 yılı içinde benim Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti bayraklı gemi ve uçaklarıma açmak zorundadır. Açmazsa, ben her fırsatta bunu dile getireceğim, AB’nin her düzeydeki komisyon veya kurullarının toplantısında konuyu açacağım ve Türkiye’yi limanları açmaya davet kararları çıkarttıracağım, Türkiye’yi her platforma protesto ettireceğim, Komisyon Başkanlarına, Konsey Başkanlarına, Parlamento Başkanlarına ve yandaşımız ülkelerin Başbakanlarına Türkiye’nin limanlarını bize açması çağrıları yaptıracağım.

Türkiye bunları da dikkate almazsa, ne pahasına olursa olsun VETO kullanıp, müzakereleri durduracağım. Zaten AB’nin artık üyesiyim ve AB’nin kasası da tam takır. Kaybedeceğim hiçbir şeyde olmayacak.

 

İşte yukarıda Papadopulos bunları söylüyor.

 

Sonra da diyor ki, Kıbrıs sorununun çözümü için görüşmeler başlayacaksa, benim koşullarımda başlayacak. Türkiye bu koşullarımı kabul ederse, ben hazırım ve bir hafta içinde de masaya otururum. Aksi takdirde bu iş böyle gidecek.

 

Papadopulos’un Reuters’e verdiği demeci, benim Papadopulos’un Rumcasından, anlayacağımız Türkçe’ye çevirim aynen yukarıdaki gibi. Yanlış çeviri yapmış olacağımı da pek sanmıyorum.

6 Nisan 2006
Papadopulos VETO Sinyallerini verdi için yorumlar kapalı
Okunma 33
bosluk

1960 KC Anayasası ve Milletvekilliği

1960 KC Anayasası ve Milletvekilliği

Aşağıda yazdığım 4, 5, 6 ve 10.cu maddeler 11 Şubat 1959 tarihli Zürih’te Türkiye ve Yunanistan Başbakanları tarafından imzalanan “Kıbrıs Cumhuriyeti Temel Yapısı” bölümünden alınmıştır.

 

Bir müddet evvel, aralarında bir tanede KKTC Meclisi üyesi Milletvekilin bulunduğu  72 tane Kıbrıs Türk vatandaşı, 28 Mayıs 2006 tarihinde, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasındaki haklarını talep ederek, Kıbrıs’ın güney kesiminde yapılacak Milletvekilliği seçimlerine katılmak başvurusu yapmışlardı.

 

Aşağıdaki maddelere bakıyorum da, bu arkadaşların Milletvekilliği adaylıkları, hangi mevcut kalmış “Temel Yapı” bölümünün hangi maddesine uyacak çok merak ediyorum.

 

4. Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı 5 yıllık bir süre için seçilecekler.

Bu mevkilerin, gaybubet, engel ve boşalması durumlarında, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısının yerini, Temsilciler Meclisinin aynı topluma mensup Başkanı ve Başkan Yardımcısı alacaktır.

Her iki mevkiden biri boşaldığında o mevkiin seçimi 45 günü geçmeyen bir süre içinde yapılacaktır……

5. Yürütme erki, Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısında toplanacaktır. Bu maksatla, 7 Rum ve 3 Türk’ten oluşan bir Bakanlar Konseyi (Kurulu) oluşturulacaktır.

İmzalayacakları ortak bir belge ile Cumhurbaşkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı kendi toplumlarına mensup bakanları atayacaklardır……..

6. Yasama erki, genel seçim hakkına uygun olarak, 5 yıl için % 70 Rum ve % 30 Türk oranında Türk ve Rum Toplulukları tarafından ayrı ayrı seçilecek olan Temsilciler Meclisine verilecektir. Bu oran, istatistik değerlendirmeden ayrı olarak saptanmıştır…..

10. Her toplum, kendisi tarafından saptanacak sayıda temsilciden oluşan bir Cemaat Meclisine sahip olacaktır……

 

Madde 4. şimdilik geçersiz. Cumhurbaşkanı Yardımcısı yok ve yerine bakan Temsilciler Meclisi üyesi bir Türk de yok.

 

Madde 5. şimdilik geçersiz. 7 Rum ve 3 Türk’ten oluşan bir Bakanlar Konseyi (Kurulu) yok.

Madde 6. şimdilik geçersiz. 5 yıl için % 70 Rum ve % 30 Türk oranında Türk ve Rum Toplulukları tarafından ayrı ayrı seçilmiş Temsilciler Meclisi diye bir kurum yok. Önceleri 35 Rum-15 Türk oranında olan sonra da 56 Rum-24 Türk oranına yükseltilen Temsilciler Meclisinde sadece 56 Rum, 1 Maronit, 1 Ermeni ve 1 Latin Milletvekili var. Türkler yok.

Madde 10. şimdilik geçersiz. Ne Rum tarafında ne de Türk tarafında Cemaat Meclisi diye bir kurum yok. Her iki tarafta da sadece Temsilciler Meclisi var.

 

Bence mevcut olmayan ve varlığını yitirmiş bu “Kıbrıs Cumhuriyeti Temel Yapısı” bölümündeki maddelere tuta, hiçbir Kıbrıs’lı Türk’ün Milletvekilliği başvurusu kabul edilmeyecek.

 

Birleşmiş Milletlerin ünlü 4 Mart 1964 tarihli ve 186 (1964) numaralı kararına da bakıyorum, orada da böyle bir şey yok.

Bence boşuna kürek çekiliyor. BU başvurularla elde edilebilecek hiçbir hak olmayacak.

5 Nisan 2006
1960 KC Anayasası ve Milletvekilliği için yorumlar kapalı
Okunma 52
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar