Seçimler Kıbrıs sorununun aynası

Seçimler Kıbrıs sorununun aynası

22 Mayıs’ta Kıbrıs’ın Rum tarafında yapılacak olan seçimler, Kıbrıs sorununun kaderini de belirleyecek önemde.

Türkiye’de 12 Haziran Pazar günü yapılacak seçimlerden sonra, Haziranın son haftalarında hükümetin kurulmasının ardından Kıbrıs Sorununa çözüm müzakereleri iyice ciddileşecek ve Temmuzun ilk haftasında Cenevre’de Eroğlu, Hristofyas ve Ban Ki Moon arasında Üçlü bir görüşme yapılacak.

BM’nin planına göre,Üçlü görüşmeler zincirinin sonunda da Beşli Konferans yapılacak ve Kıbrıs sorununa son nokta konacak.

BM 1 Temmuz 2012’den evvel bu son noktayı koyabilmenin çalışmasını şimdiden başlattı.

Başlattı başlatmasına da, gelecek hafta Rum tarafından yapılacak seçimlerde alacağı yenilgiden sonra Hristofyas’ı bulabilirse masaya oturtacak.

Seçimlerden sonra Hristofyas, 1 Temmuz 2012’ye kadar, aynen bir dönemin çok ünlü dizisi “KAÇAK”ta, doktorun polisten devamlı kaçtığı gibi, müzakerelerden, Üçlü görüşmelerden ve Beşli Konferanstan kaçacak.

Kaçamazsa da katılmamak için her tür bahaneyi uyduracak veya yaratacak.

Hristofyas’ın 2008 yılında Cumhurbaşkanı adaylığı sırasında ortaya koyduğu tezlerinin tümü de iflas etti.

Müzakerelerde hiçbir başarı gösteremedi ve Kıbrıs Rum halkı da artık arkasında değil.

İktidar koltuğu çok tatlıdır.

Hristofyas önceleri “Kıbrıs Sorununu 2013’e kadar çözemezsem aday olmayacağım” diyordu ama bu sözlerinin altından çok sular aktı.

Şimdilerde “Bu dönemde Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin olumsuz tutumlarından dolayı Kıbrıs Sorununu çözemedim ama ikinci dönemimde kesin çözeceğim” fikrini ufak ufak üstü kapalı olarak ortaya atmaya başladı.

Bütün ümidi de, 1 Temmuz – 31 Aralık 2012 tarihleri arasında Avrupa Birliği Dönem Başkanlığında, Don Kişot’un eşek üstüne elde kılıç, Rüzgar değirmenlerine saldırması misali Türkiye’ye saldırıp puan toplamak ve aldığı sahte rüzgarlarla 2013 Şubatında tekrar adaylığını koymak ve kazanmak.

Sonrası Allah Kerim.

Hristofyas’ın planı bu ama, görünen bu değil.

Başta Başpiskopos II. Hrisostomos olmak üzere DIKO, KS EDEK, EVRO.KO ile Çevreciler ve EkologlarHristofyas’ın müzakerelerdeki stratejisine ve politikasına karşı çıkarlarken şimdi buna NikosAnastasiades’in Başkanı olduğu DISY’de eklendi.

Meclisteki ve Hükümetteki ortağı DIKO bile son bir yıldır Hristofyas’ın arkasında değil ve DIKO Başkanı MarkosKaroyan her fırsatta Hristofyas’ı acımasızca eleştiriyor.

Bunların arasında en ılımlı olarak tanımlanabilecek ve Kıbrıslı Türklerle ilişkileri diğerlerine kıyasla daha iyi olan DISY bile oy uğruna belli ki zıvanadan çıkmış.

DISY Başkanı NikosAnastasiades “Ben dönüşümlü Başkanlığı kabul ettim ama 2004 Annan Planında belirtileni kabul ettim, Hristofyas’ın şimdilerde önerdiğini değil” diyerek Hristofyas’ı tamamen yalnız bıraktı Rum kamuoyu karşısında.

Hristofyas için artık yukarısı bıyık altı sakal.

Müzakerelerde ne geriye adım atabilir ne de önerilerini geri çekebilir. Kuyruğu iyice sıkıştı, kendi de iyice kapana girdi. Üstelik bu kapanda kapı da yok.

Zaten Başpiskopos II. Hrisosotomos “AB’ye girmek için yalanlar söyledik, AB’yi kandırdık” diyerek Avrupa ve dünya Kamu oyunda Kıbrıslı Rumları küçük düşürmüştü, birde buna Hristofyas’ın “Daha evvelki ileriye dönük önerilerimi geri çekiyorum” kararı eklenirse, BM derhal müzakereleri sonlandırır ve pılını pırtısını toplayıp adadan çekilir.

Giderken de “Ne haliniz varsa görün” der.

Zaten gidişatın da bundan pek farkı yok.

Ada hızla bölünmeye doğru gidiyor.

Rumların katkıları ile bu süreç, seçimlerden sonra iyice hız kazanacak.

16 Mayıs 2011
Seçimler Kıbrıs sorununun aynası için yorumlar kapalı
Okunma 30
bosluk

Kıbrıs’taki İngiliz Üsleri

Kıbrıs’taki İngiliz Üsleri

Kıbrıs’ta iki tane İngiliz Üssü bulunuyor. Dikelya ve Ağrotur (Akrotiri).

1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına ve Anlaşmalarına göre tam bir “Bağımsız Devlet” statüsünde bu İngiliz Üsleri.

Amerika Birleşik devletleri Merkezi Haber Alma Örgütü’nün (CIA) yayınladığı “World Factbook 2005’e göre Akrotiri adlı İngiliz üssü tanınmış bir devlet ve adı da AKROTIRI.

https://www.cia.gov/library/publications/the-world-fact-book/index.html internet adresinden bu bilgileri alabilirsiniz.

Devlet Başkanı 16 Ağustos 1960 tarihinden beridir İngiliz Kraliçesi Elizabeth II. Hükümetin başı ise 26 Nisan 2006 tarihinden beri General Richard Lacey.

Bu devletin garantörü İngiltere ve hudutları içinde de İngiliz Ordusu bulunmakta.

Orta Doğu ülkelerine yapılan her hava saldırısında bu üsler hem Amerikalılar hem de İngilizler tarafından kullanılmakta.

Tabii bu devletin şimdi birde “Kıta Sahanlığı” oluştu aniden.

1960 Anlaşmaları içinde var olmayan İngiliz Üslerinin kıta sahanlığı, Doğu Akdeniz’de Hidrokarbon yatakları bulununca varlığı ortaya çıktı.

Hidro karbon yataklarının varlığından sonra İngiltere devletinin adaya bakışı da değişti.

Akrotiri Devleti şimdi kendi toprakları ve kara suları içinde “Kıbrıs Aslanı” adını taşıyan bir tatbikat yapmak hazırlığında, tabii anavatanı İngiltere ile birlikte.

Bu tatbikatın amacı “İngiliz Gücünün Akdeniz’de Gösterilmesi” olduğu kesin. Bu güne değin her tür uçak ile İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinin, Kara kuvvetleri ve aralarında sadece kendi başına 15 adet helikopter taşıyan bir helikopter gemisinin de bulunduğu 7 deniz birliğinden oluşan İngiliz Kraliyet donanmasının katıldığı bu çapta bir tatbikat hiç yapılmadı.

Bu tatbikat sırasında Akrotiri devleti kara suları içinde ve Kıbrıs adası açıklarında gerçek mermilerle atışlar yapılacak, hava savunma tatbikatı gerçekleştirilecek ve aynı zamanda da İngiliz Kraliyet deniz piyadeleri tugayı amfibik faaliyetlerde bulunacak.

Kıbrıs Aslanı adlı tatbikat ilk başta Sardunya Adası’nda gerçekleştirilecekti ama son anda Akrotiri kara sularında yapılmasına karar verildi.

Böylece “Akrotiri Kara Suları” değimi de ilk defa politik literatüre girmiş oldu.

Bunun da bir tek gerekçesi var. 1960 Anlaşmalarının içeriğinde Akrotiri adlı İngiliz Egemen Üsleri’nin kara suları olduğuna ve Münhasır Ekonomik Bölgesi bulunduğuna dair her hangi bir not yok.

Ama bunu çağrıştıran bir bölüm var.

İngiliz devleti veya Akrotiri Egemen Üsler Bölgesi yönetimi tatbikat yapmak istediğinde, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Kuruluş Anlaşmasına göre Kıbrıs Cumhuriyeti’nden izin almak zorunda değil. Bilgi vermesi yeterli.

Nisan ayı başında komando birlikleri ile üç savaş gemisi tatbikata katılmak için Akrotiri’ye gelmişti.

Bunlara içinde bir adet helikopter gemisi ile 4 başka geminin bulunduğu ikinci bir grup gemi daha eklenecek.

Diğer gemiler ve birlikler de bölgeye bir plan çerçevesinde intikal etmek üzereler.

Doğu Akdeniz’de askeri tatbikatlar yapılması, bölgede hidrokarbon araştırmalarının başlamasında itibaren İngilizlerin planlamalarında yer almaya başladı. Kıbrıs Aslanı adlı tatbikat, büyük bir olasılıkla Mayıs ayı bitmeden gerçekleştirilecek.

Bundan sonraki adımda İngilizler, Limasol’un batısında Akrotiri Egemen İngiliz Üssü’nün içinde yer aldığı Akrotiri yarım adasını öne sürerek, Akrotiri Devletinin kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge hakkının bulunduğu iddialarını ortaya atacak ve sonunda kabak biz Kıbrıslı Türklerin başında patlayacak.

Münhasır Ekonomik Bölgenin varlığı konusunda Rumlarla İngilizler sıkı bir pazarlığa girişecekler ve adanın tümünde Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin egemenliğinin geçerli olabilmesi için İngiltere hükümetinin Rumlara her türü desteği vereceği karşılığında Rumlar bu hakkı İngilizlere verecekler ve yanlarına da İngiltere gibi bir devleti almış olacaklar.

Zaten Rumlar isteseler de istemeseler de, ne ABD ne İngiltere ne de İsrail, bu yatakların çalıştırılmasını Rumlara bırakmazdı.

Böylesi bir anlaşmayla Rumlar bir taşla iki kuş vurmuş olacaklar.

İşin ilginç yanı bu üslerin varoluş anlaşmasında biz Kıbrıslı Türklerin de imzası var.

Münhasır Ekonomik Bölge hakkında da olmalı.

13 Mayıs 2011
Kıbrıs’taki İngiliz Üsleri için yorumlar kapalı
Okunma 1.043
bosluk

Lakadamya Türk Mezarlığı

Lakadamya Türk Mezarlığı

Eski yapıların korunması ve onarımıyla ilgili ilkeleri belirleyen Mayıs 1964 tarihli Venedik Tüzüğü’nün 1. maddesinde tarihi anıt kavramı şu şekilde açıklanmaktadır:

“Tarihi anıt kavramı sadece bir mimari eseri içine almaz, bunun yanında belli bir uygarlığın, önemli bir gelişmenin, tarihi bir olayın tanıklığını yapan kentsel yada kırsal bir yerleşmeyi de kapsar.

Bu kavram yalnız büyük sanat eserlerini değil, ayrıca zamanla kültürel anlam kazanmış daha basit eserleri de kapsar”.

Yine Venedik Tüzüğü’nün 3. maddesinde ise, anıtların korunmasında ve onarılmasındaki amacın, onları bir sanat eseri olduğu kadar bir tarihi belge olarak da korumak olduğu açıklanmaktadır.

1975 tarihli Amsterdam Bildirgesi’nin belirlediği temel düşüncelerin b. maddesinde ise, Mimarlık mirasının yalnız üstün nitelikli tek yapılan ve çevrelerini değil, tarihsel ve kültürel özelliği olan tüm kentsel ve kırsal alanları içerdiği belirtilmektedir.

1974 Barış harekatı sonrasında Klerides ve Denktaş tarafından imzalanan Viyana antlaşması uyarınca topluca kuzeye göç eden Türklerin, arkada bıraktıkları güney toprakları içindeki atalarından kalan tarihi eserler, maalesef, AB üyesi Rumlar tarafından, yukarda bahsettiğim 1964 Venedik Tüzüğü ve 1975 Amsterdam Bildirgesine aykırı olarak sistematik bir şekilde yok edilmektedir.

Bence bu yok edişin arkasındaki amaç, Türkler bir gün geri döndükleri vakit hak sahibi olmasınlar, tazminat istemesinler diyedir.

Bunun ilk örneğini yıllarca önce Baf’ta yaşadık. Baf’ın merkezi yerindeki Türk bölgesi içinde kalan tarihi Türk hamamı ve yanındaki cami, maalesef kaşla göz arasında yıkılmış ve kalıntılar alel acele temizlenerek arazi, otopark haline getirilmişti.

Birkaç yıl evvel de aynı işlem, Kıbrıs’ın güney toprakları içinde yer alan ve Lefkoşa’nın 5 km. güney batısındaki, antik adı Chitocatamia olan Lakadamya (Lakatameia) köyünde uygulamaya kondu.

Lakadamya, 1963 yılına kadar Türklerin, Rumlarla birlikte yaşadığı bir köydü. 21 Aralık 1963 yılında Rumların tek taraflı olarak Türklere saldırmaları üzerine köyde yaşayan 300 kadar Türk bir gecede köyü terk etmek zorunda kalmıştı. 1963 yılında ibadet edilir halde geride bırakılan köy camiinin yerinde bu gün yeller esmektedir.

Maalesef yeri bile belli değildir.

O günün gençleri olan bu günün Lakadamya’lı yaşlıları, köy içinde tarif ettikleri yerde bırakın camiyi, Türk evleri bile bulunmamaktadır.
Mayıs 2005 tarihinde Lefkoşa-Deftera arasındaki yolun yenilenmesi ve genişletilmesi amacı ile yapılan çalışmalar sırasında, Lakadamya köyü çıkışında yol kenarında yer alan tarihi Osmanlı Mezarlığına gelinince, tarihi Osmanlı Mezarlığınında yol genişleme kapsamı içine girdiği görülmüş ve mezarlıkta kazı yapıldığı vatandaşlar ve de özellikle Türkler tarafından fark edilmesin diye etrafı paravanlar ve perdelerle kesilerek çalışmalara devam edilmişti.

Şimdi Lakadamya’daki Osmanlı Mezarlığı artık yok.

Kazı esnasında Osmanlı mezarlarından çıkan kemikler hiçbir kayıt tutulmadan ve ayırım yapılmadan siyah çöp torbalarına hima (yığma) kondu ve resmen açıklanmayan bir yere götürüldü.

Bölgede fotoğraf çekilmesine izin verilmedi ve Lakadamya Belediye Başkanı Hristakis Violaris, çalışmaların gerekli izinlerin alındıktan sonra yapıldığını söylemiş olmasına rağmen siyah çöp poşetleri içine nelerin konduğu ve nereye döküldüğü hiçbir zaman açıklanmadı.

Diğerleri gibi bir tarihi eserimiz daha yok Güney Kıbrıs’ta bu yöntemle yok edildi.

Bafra’daki inşaatta kasıtsız olarak yıkılan Ayia Thekla Şapeli için yaygarayı koparan kişiler, Mayıs 2005 tarihinde neredeydiler.

O gün niye sesleri hiç çıkmadı hala anlamış değilim.

Rum tarafında Türk eserleri yıkılıp yok edilirken ağızlarını açmayanlar, Türk tarafındaki en küçük bir olayda, protesto etmek için her tür olanağı kullanmaktalar.

Halkımız bu kişilerden, Rum tarafında belli bir program içinde yıkılan ve yok edilen üç yüzden fazla tarihi mirasımız ile ilgili açıklama ve protesto beklemektedir, aynen Ayia Thekla Şapeli ile ilgili yaptıkları açıklamalar ve protestolar gibi.

11 Mayıs 2011
Lakadamya Türk Mezarlığı için yorumlar kapalı
Okunma 228
bosluk

Müzakerelerde yıkılan tabular

Müzakerelerde yıkılan tabular

Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas, 18 Nisan 2010 Pazar günü yapılan KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Dr. Derviş Eroğlu kazanınca çok sevinmişti.

Sevincinin gerekçesi de, Eroğlu Cumhurbaşkanı olarak müzakerelere oturduğu vakit müzakerelerin kilitlenmesi ve masadan kalkması için elden geleni yapacağı ve kendisinin de Kıbrıslı Türkleri müzakereleri çıkmaza sokmakla suçlayıp masadan muzaffer bir komutan edası ile rahatça kalkabileceği varsayımına dayanıyordu.

Ama beklediği hiç gerçekleşmedi.

Tam tersine müzakerelerin gidişatı tam aksi yönde gelişti.

Eroğlu’nun politik deneyimi ve adaya barışın gelmesi doğrultusundaki girimleri ile müzakere heyetinin de yapıcı ve ileriye doğru adım atıcı öneriler yapması sonrasında müzakereleri çıkmaza sokmak için fırsat kollayan, masadan kalkmak için her tür engeli çıkaran ve dünya kamuoyunda da müzakerelerde yapıcı rol oynamayan kişi olarak suçlanan kendisi oldu.

Hristofyas şu anda siyasi bir çıkmaz içinde ve açıkçası büyük bir politik kriz yaşıyor. Rum halkından gerekli desteği almadığı da 22 Mayıs’ta yapılacak seçimlerde iyice ortaya çıkacak.

Ortağı DIKO bile kendisine karşı ve dış politikasını benimsemiyor.

Neredeyse herkes Hristofyas’ın, Glafkos Klerides’ten kalan mirası yediği ve tükettiği inancında.

DISY, EDEK, EVRO.KO ve Ekologlar da Hristofyas’ın ve AKEL’in dış politikasını benimsemiyor.

Kilise ise 2008 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turunda Hristofyas’a verdiği desteği çoktan geri çekti.

Anlayacağınız, Hristofyas yapayalnız. Tek bir desteği eskiden genel başkanı olduğu AKEL’den.

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, bölgesel güç olmanın verdiği rahatlık ve güçle AB’yi, BM’yi ve NATO’yu Kıbrıs konusunda fena halde bastırıyor ve sıkıştırıyor.

Bir takım tabular şimdiden yıkıldı bile.

Türkiye, Türk vatandaşlarına uygulanan vize zorunluluğunun kaldırılmaması durumunda AB’yi yaptırım uygulamakla tehdit ediyor.

Çok değil daha beş sene evvel böyle bir karşı koymayı duysam inanmazdım, ama şimdi bu bir gerçek.

Türkiye artık AB’yi, üyelik süreci müzakerelerini Kıbrıs sorunu yükünden kurtarmayı garanti altına alamazsa, AB ile olan bağlarını koparmakla tehdit etmekle de hiçbir sakınca görmüyor ve de üstelik ısrarcı da.

Kıbrıs Rum tarafı 24 Nisan 2004 referandumundan sonra “Müzakerelerde hakemliği ve takvimi” asla kabul etmeyeceğini, çoklu bir konferansa ise asla katılmayacağını ısrarla söylüyordu.

Bunlara da kulak asan yok artık.

Türkiye’nin baskısı ile BM, müzakereler ile ilgili bir takvim belirlemek ve bu takvimin sonunda da konferans düzenlemek zorunda kaldı.

BM’li diplomatlardan gelen bilgiler de bunu teyit ediyor.

BM Kıbrıs sorununun çözümü sürecinde yılsonuna kadar tüm müzakere takvimini, araları ve dönüm noktalarını belirlemiş durumda.

Konferans tarihi de yaklaşık olarak ortaya çıkmış durumda. 2012 yazı, yeni bir Kıbrıs Konferansına ev sahipliği yapacak görünümünde.

Zaten hepsinin son tarihi Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin AB Başkanlık Konseyini devir alacağı 1 Temmuz 2012 günü.

Kıbrıs sorunu ya bu tarihe kadar çözülecek ya da BM çözümün mümkün olmadığını açıklayarak adadan çekilecek.

9 Mayıs 2011
Müzakerelerde yıkılan tabular için yorumlar kapalı
Okunma 37
bosluk

Kilisenin gücü

Kilisenin gücü

Kıbrıs’ımızda, 431 yılında kurulan Rum Ortodoks Kilisesi, tarihe entrikacı olarak geçmiş ataları Bizanslıların yolunda yürümeye devam ediyor.

Belli ki hiç akıllanmamış.

Yıllardır Kilisenin Kıbrıs’ın tümünü Rum idaresi altına sokmak ve Helen yapmak konusunda çevirmediği dolap, hazırlamadığı tuzak ve oynamadığı oyun adeta kalmadı.

İster sade bir vatandaş olsun, isterse de siyasi, hiçbir Kıbrıslı Rum’un Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesinin söylediklerinin dışına çıkabilmesi, manevi dünya beklentilerinden dolayı olanaksızdır.

Başpiskopos’un elinde hala daha “Seni, dini tören yapmadan gömeriz” silahı bulunmaktadır.

İnançlarına göre dini tören yapılmadan gömülen bir kişi artık Hıristiyan değildir ve Allah’ın huzurunda da Hıristiyan olarak çıkamaz.

Her Ortodoks Rum’un gönlünde “İyi Bir Hıristiyan” olarak gömülmek vardır ve dini törensiz gömülecek olan bir kişinin de aklında, bırakın “Kötü bir Hıristiyan” olarak gömülmeyi ki buna da razıdır, Hristiyanlıktan atılmış bir kişi olarak öbür dünyaya gideceği ve cennete giremeyeceği korkusu, yaşamı boyunca kilisenin istekleri dışına çıkmamaya kendisini zorlar, adeta mecbur eder.

Bu nedenle de kim olduğuna ve makamına bakılmaksızın hiçbir Kıbrıslı Rum, Kilisenin istekleri ve görüşleri dışına çıkamaz.

Çıkarsa manevi dünyada başına ne geleceği, daha vaftiz olduğu birkaç günlük yaşından, ölene dek kendisine binlerce kez kilisede söylenir ve “Kiliseye kayıtsız koşulsuz itaat etmesi” yönünde de beyni iyice yıkanır.

Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesinin başı Başpiskopos II. Hrisostomos’un “AB’ye girmek için AB’yi kandırdık” sözleri tam bir siyasi deprem yarattı Güney Kıbrıs’ta.

Aslında AB’yi kandıran ve Verhaugen’e AB’ye girebilmek için yalan vaatlerde bulunan bir evvelki Rum Cumhurbaşkanı TassosPapadopulos’tu.

İşin garibi de, Tassos Papadopulos, bir evvelki Başpiskopos I. Hrisostomos’unbaryası ve neredeyse de manevi evladıydı.

Yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi.

2003 ve 2004 yıllarında TassosPapadopulos AB ile oyun oynarken ve yalan vaatlerde bulunurken yardakçısı ve destekçisi I. Hrisostomos’tu.

“Şıracının tasdikçisi bozacısıdır” atasözümüze uygun olarak, devamlı olarak her konuda birbirlerine destek verirlerdi.

Herhalde şimdi aynı dayanışmayı öbür dünyada da devam ettiriyorlardır.

1974 öncesi Başpiskoposların en önemli misyonu Kıbrıs adasını Yunanistan’a ilhak etmek yani ENOSİS’i gerçekleştirmekti.

Bunun için de Başpiskopos Makarios’un talimatı ile silahlanmışlar ve silah zoru ile Türkleri adadan kovarak adaya hakim olmayı ve Yunanistan’a ilhak etmeyi hedeflemişlerdi.

20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin kararı ile Türk Silahlı Kuvvetleri adada Rumlar tarafından gerçekleştirilen Yunanistan’a ilhak amaçlı darbeye müdahale etmiş ve bu oyunu bir daha ebediyen gerçekleşmemek üzere bozmuştu.

1974 sonrasında Başpiskoposluk, hedefini değiştirmeden taktiğini değiştirmiş ve Türklerin yönetimi altında olan KKTC topraklarını silah zoru ile alamayacağını bildiğinden, AB destekli politik düzenbazlıklarla, dini kullanarak KKTC topraklarına hakim olmanın girişimlerini başlatmıştı.

Bu girişimleri de hala daha devam ediyor.

Kıbrıs Rum tarafında 15 ile 26 Nisan tarihleri arasında rast gele seçilmiş 1006 yetişkin ile yapılan anket sonucunda, Rum kamuoyunun gözünde Ortodoks Kilisesi’nin Siyasilerden daha güvenilir olduğu sonucu çıkması hiçte tesadüf değil.

Rumların Ortodoks Kilisesine olan güvenleri tam.

Daha doğrusu “İyi Bir Hıristiyan” olarak gömülmek temellidini korkuya dayalı güvenleri tam.

Rum siyasilerin güttükleri politika ile Kıbrıs adasının yarısını Türklere kaptırıldığı suçlamasını yapan Başpiskopos Hrisostomos’un bu sözleri boşuna değil.

22 Mayıs seçimlerinde Hrisostomos, açıkça ve alenen seçimlere müdahale etmek ve sağcı EURO.KO, DIKO ve Milliyetçi Sosyalist EDEK’i desteklemek yerine, üstü örtülü olarak iktidardaki AKEL’e oy kaybettirmeyi hedefliyor.

Bunu başaracak da.

22 Mayıs seçiminden sonra Rum tarafında, Meclisteki en güçlü bloku AKEL kuramayacak anlaşılan.

İktidar tatlıdır ama Kilisenin bedduası da hiç yenmez.

6 Mayıs 2011
Kilisenin gücü için yorumlar kapalı
Okunma 41
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar