Türk Denizciliği Nereye Koşuyor

Türk Denizciliği Nereye Koşuyor
Törende Ödül Alanlar Toplu Halde

Törende Ödül Alanlar Toplu Halde

Geçen hafta sonu İstanbul’da 2005 yılında başlatılan ve geçen yıllar içinde “Denizciliğin Oskarı” olarak nitelendirilen Uluslararası
Altın Çıpa Denizcilik Başarı Ödülleri törenine katıldım.

Uzun yıllar deniz taşımacılığı ile uğraşan bir denizci olarak katıldığım bu törende hem dünyanın hem de Türkiye’nin ileri gelen denizcileri
ile tanışma olanağı buldum.

2004 yılında Annan Planı görüşmelerinde Denizcilik ve Deniz Taşımacılığı Komisyonunda KKTC heyeti Başkanı olduğum yılda tanıştığım Birleşmiş
Milletler Denizcilik Örgütü Genel Sekreteri Efthimios Mitropoulos ve denizciliğin diğer uluslararası bilinilirliğe sahip ünlü kişileri ile tekrar
görüşme ve konuşma fırsatını yakaladım.

Törenin benim için en güzel ve en keyifli tarafı uzun yıllar önce İzmir’e yerleşmiş Kıbrıslı bir Türk olan Muhsin Emirsoy Kaptanımızın eşi
Dilek hanımla birlikte 25 yıl önce hayata geçirdikleri Konvoy Denizcilik Ltd. şirketinin 2011 Altın Çıpa ödülüne layık görülmesiydi.

Bizdeki tabirle dört köşe oldum Kıbrıslı bir Türk’ün böylesi bir başarıya ulaşmasından.

Gurur duydum…

Sonra da bütün gece bunun keyfini yaşadım.

Şirketin yönetim kadrosundaki yöneticiler ortalama son 12 veya 13 senedir şirkette çalışmakta olan kişiler. Yöneticilerle birlikte
personelde de müthiş bir aile kavramı var. Her personel kendini şirketin değil, Konvoy Denizcilik ailesinin bir ferdi olarak görüyor. Bu aidiyet beraberinde
başarıyı getirmiş.

Sanırım tüm işletmecilerin ve yöneticilerin örnek alması gereken bir uygulama, insan çalıştırma ve şirket yönetme yöntemi.

Törene iyi ki katılmışım.

Bu güzel gecede Türkiye’nin denizcilik sektörünü gördüm ve denizciliği yöneten siyasileri yakından tanıma fırsatım oldu.

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali Yıldırım’ın Kasım 2002 tarihinden beri aralıksız olarak başında bulunduğu
Bakanlığın, Denizcilik sektörünü nereden alıp nereye taşıdığını rakamsal olarak gördüm. Bakan Binali Yıldırım’ın İsveç’te Deniz Ulaştırması üzerinde Master
yaptığını da bu törende öğrendim.

Türk bayrağı taşıyan gemilerin 5 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde dünya denizciliğinin “Süper Ligi” olan tanımlanan “Beyaz Liste”ye
girmesinde bu eğitimin ve vizyonun direkt etkisi olduğu kesin. Belli ki Sayın Bakan, yıllar içinde denizcilik sektörünün önünü açmış.

Tören gecesi edindiğim bilgiler de inanılmazdı.

Kulaklarımla duyduklarıma ve gözlerimle de dijital sunularda gördüklerine inanamadım.

Türkiye Cumhuriyetinin Denizcilik sektörünün bu denli büyük ve gelişmiş olduğunu ilk defa gerçek rakamlarla bu törende öğrenebildim.

Beni şirketlerin büyüklükleri de çok etkiledi.

KKTC’nin bütçesinden daha büyük bütçe ve harcamalara sahip Türk denizcilik şirketleri var.

Sadece mevcut bir limanı alıp adam etmek için 500 milyon Dolar harcayan, Akdeniz’in önemli konteyner dağıtım merkezlerinden birisi olan
Malta limanına ortak girmek için 200 milyon Euro’luk hisse alan Türk şirketleri
var.

Bırakın tüm Türk Denizcilik şirketlerinin sahibi oldukları gemilerin toplam Gros Tonajını, sadece Muhsin Kaptanımızın sahibi olduğu
şirketin gemilerinin Gros Tonaj toplamı, KKTC Gemi Siciline kayıtlı gemilerin tümünden daha fazla. Hem de çok çok çok daha fazla.

Kaptan, Çarkçı ve Güverte Personeli yetiştirmek için açılan Denizcilik Fakültesine 1 milyon TL bağış yapan kişiler ve şirketler var.

Dökme yük tahliyesinde kullanılan kepçe imalatını yapan Türk şirketi dünya ikincisi konumunda. Dünya birincisine de kepçe satıyor üstelik.

Hangi şirketin hangi başarısını yazacağımı gerçekten bilemiyorum.

Türk Denizcilik sektörü, gemi inşasından, gemi işletmeciliğine, kuru yük taşımacılığından kimyasal yük taşımacılığına, liman
yapımından liman işletmeciliğine kadar tüm sektörlerde akıl almaz bir gelişme ve büyüme içinde.

Türk Denizcilik sektörünün büyüklüğünün boyutları, benim düşünce sınırlarımın çok ötesine geçmiş bile.

Türkiye Bölge Lideri mi diye sorarsanız;

Tek kelimeyle “Evet”

 

Prof. Dr. Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

18 Kasım 2011

17 Kasım 2011
Türk Denizciliği Nereye Koşuyor için yorumlar kapalı
Okunma 83
bosluk

Kıbrıslı Türk Denizciliğin Oskarı’nı Aldı

Kıbrıslı Türk Denizciliğin Oskarı’nı Aldı

2005 yılında başlatılan ve geçen yıllar içinde “Denizciliğin
Oskarı” adını alan Uluslararası Altın Çıpa Denizcilik Başarı Ödüllerinin
Altıncısı, Cumartesi günü İstanbul Ataköy Sheraton Hotel’de Ulaştırma,
Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, Milli Savunma Bakanı İsmet
Yılmaz ve Birleşmiş Milletler Denizcilik Örgütü Genel Sekreteri Efthimios
Mitropoulos’un da katılımı ile yapıldı.

Dünyanın ünlü denizcileri, bazı devletlerin IMO temsilcileri
yani IMO’da görev yapan Büyükelçileri, uluslararası denizcilik kuruluşlarının
üst düzey yöneticileri, Deniz Ticaret Odası Üyeleri ve Türk Armatörler Birliği
temsilcileri de törene katıldı.

Kaptan Muhsin Emirsoy Altın Çıpa Ödülünü Alırken
Kaptan Muhsin Emirsoy Altın Çıpa Ödülünü Alırken

 

Sunuculuğunu Savaş Karakaş’ın yaptığı törende açılış
konuşmalarını Deniz Haber Ajansı Yönetim Kurulu Başkanı Recep Canpolat ve Dünya
Şirketler Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Erdem Top yaptı.

Kıbrıslı Türk Muhsin ve Dilek Emirsoy çiftine Ödül

25 yıl önce denizcilik sektörünün deniz taşımacılığı
sektörüne adım atan Kaptan Muhsin Emirsoy, eşi Dilek hanımla birlikte
kurdukları KONVOY DENİZCİLİK LTD. adlı şirketleri zaman içinde başarılı bir
yönetimle büyüyerek Emirsoy Holding’e dönüştü.

 

Emirsoy Ailesi
Emirsoy Ailesi

Holding’in Denizcilik Sektörünün Oskarı olarak adlandırılan
ALTIN ÇIPA ödülünü alan Konvoy Denizcilik Ltd. şirketi dünya çapında kuru dökme
yük, genel kargo, taşıtlar, konteyner ve her türlü proje kargo taşımacılığı
yapmakta olan işletmesi altındaki gemilerinin, teknik ve ticari işletmeciliğini
yapmakta.

Kıbrıslı Türk Muhsin Emirsoy ve Dilek Emirsoy’un’un sahibi
oldukları Konvoy Denizcilik bu yıl Kuru Yük Gemi İşletmeciliği kategorisinde
büyük ödülü aldı.

Konvoy Denizcilik Yönetim Kurulu Başkanı Muhsin Emirsoy’a
ödülünü İtalya IMO Temsilcisi Amiral Cristianao Aliperta takdim etti.

Emirsoy yaptığı konuşmada, 30 yıldan bu yana denizcilik
mesleğini icra ettiğini, geminin mutfağından geldiğini kaydederek, kendisini bu
ödüle layık gören jüri üyelerine teşekkür etti.

Kaptan Muhsin Emirsoy Kürsüden Konuşmasını Yaparken
Kaptan Muhsin Emirsoy Kürsüden Konuşmasını Yaparken

KKTC Cumhurbaşkanı Kutlama Mesajı Gönderdi.

KKTC Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu, Kıbrıslı Emirsoy
çiftine Denizcilik Sektörünün Oskarı olarak adlandırılan ALTIN ÇIPA ödülüne
layık görülmeleri nedeni ile bir kutlama yazısı gönderdi. Yazıyı, ödül törenine
denizci olması nedeni ile davet edilen Cumhurbaşkanının Danışma Kurulu Üyesi ve
bir armatörlük şirketi sahibi olan Prof. Dr. Ata Atun, törenle Emirsoy çiftine
takdim etti.

Dr. Ata Atun, Kaptan Muhsin Emirsoy'a Cumhurbaşkanının Mesajını Takdim Ederken

Dr. Ata Atun, Kaptan Muhsin Emirsoy’a

KKTC Cumhurbaşkanı’nın Mesajını Takdim Ederken

 

 

Şirketin gemi tonajı KKTC’ninkinden daha büyük

Şirket uluslararası taşımacılık yapan 6 geminin sahibi.

Dökme yük taşıyan Aegean Castle (26646 GRT), İzmir Castle (27074 GRT),

Genel yük taşıyan Rosborg (15992 GRT), Bsle Performer (16990 GRT), Humbolt Current (16992 GRT) ve Ro Ro gemisi
Naesborg (32173 GRT).

Şirketin toplam GRT’si yani Gross Tonajı, 135867 ton. Bu miktar KKTC’ye kayıtlı olan gemilerin tümünün Gros
tonundan daha fazla.

Şirket büyük bir aile gibi

Genç yaştaki personeller hariç şirketin yeni diye tanımlanan
personelleri ortalama son 12 veya 13 senedir şirkette çalışan kişiler.
Personelde ve yöneticilerde müthiş bir aile kavramı var. Her personel kendini
şirketin değil Konvoy Denizcilik ailesinin bir ferdi olarak görüyor. Bu aidiyet
beraberinde de başarıyı getiriyor.

 

Kıbrıslı Emirsoy çiftinin diğer başarıları

 

Emirsoy çifti yıllar içine sistematik, kurumsal ve özverili
uğraşı ile kazandıklarını artı değer olarak Ege’nin Seferlihisar bölgesinde
Turgut köyünde denizcilik sektörü ile ilgisi olmayan bir başka yatırıma da
dönüştürmeyi başardı.

 

Emirsoylar sadece Türkiye’de değil Avrupa’da da kalitesinden
söz edilen ve listelere girmiş bir at yetiştirme merkezi kurdular
Seferlihisar’da. Avrupa’nın en iyi soylu atlarından gelen atlarla şu anda
Türkiye’nin bir numarası konumundalar.

 

Yüzlerce dönüm arazi içinde, binlerce zeytin, badem ve
harnıp ağaçları arasında eko turizme uygun muhteşem bir tesis yarattılar.
Organik tarım uygulaması ile tesisin gereksinimlerini karşılıyorlar ve çok
kaliteli bir de şarap üretiyorlar.

 

Prof. Dr. Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

17 Kasım 2011
Kıbrıslı Türk Denizciliğin Oskarı’nı Aldı için yorumlar kapalı
Okunma 381
bosluk

KKTC’yi Kurmakla Neyi Kazandık

KKTC’yi Kurmakla Neyi Kazandık
Beşparmaklardaki KKTC Bayrağı

Beşparmaklardaki KKTC Bayrağı

Tüm Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının, kendini Kıbrıslı Türk addedenlerin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine gönül verenlerin ve okuyucularımın, KKTC’yi 28. yaşına taşıyan Cumhuriyet Bayramlarını kutlarım.
1955-1960 ve 1963-1974 yılları arasında geçen kötü günleri yaşayan, soykırıma uğratılan, Rum adalet ve siyasi yönetim mekanizması içinde her konu ve olayda haksızlığa uğramış olan belli yaş grubuna ait bizlerin, bu günün kıymetini takdir etmemizin, daha genç yaş gruplarına kıyasla daha farklı olduğu kesin.
Aynen “Çok okuyan değil, çok gezen bilir” atasözümüze uygun olarak “Teorik değil, deneyimsel kurallar uzun ömürlü olur” sözünü Kıbrıs’ta kurulması için yoğun çaba sarf edilen ortak devlet için söylemek, doğru bir yaklaşım, doğru bir tavsiye niteliğinde olacaktır.
Tarihimizi bildiğim, geçmişi yaşadığım için “Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi olmadan, Kıbrıslı Türklerin kurulması empoze edilmeye çalışılan ortak devletteki haklarının,Anayasanın içine konmasından öteye yaptırımsal ve kendi geleceğini tayin etmek garantiler ile korunmadığı müddetçe,kurulacak bu yeni bir devletin ömrünün 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti gibi kısa olacağını söylemek, hiçte yanlış bir öngörü olmaz.
1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin ilk Cumhurbaşkanı Kara Papaz Makarios kendini o denli güçlü ve dokunulmaz hissetmişti ki, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını dikkate almamış, Belediyeler ve Vergiler konusunda Kıbrıslı Türklerin taleplerini haklı bulan Anayasa Mahkemesinin tarafsız bir ülkeden gelen başkanı Ernst Forsthoff’u bu kararından dolayı istifaya mecbur etmiş, sonra da 1 Ocak 1964 sabahı, herhalde yılbaşı kutlamasında içtiği içkiler başına vurmuş olmalı ki, altında garantör devletler olan İngiltere, Türkiye ve Yunanistan ile birlikte Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının liderlerinin imzalarının yer aldığı ve BM’ye tescil edilmiş1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasını iptal ettiğini açıklamıştı.
Çok değil aynı günün öğlen vakti de “Yanlış anlaşıldığını” beyan ederek bu sözlerini geri almıştı.
Önemli olan sözlerini geri alması değil, dönemin Rum halkının düşüncelerini temsil eden Rum liderinin 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına bakışı, düşüncesi ve mantığıydı.
Günümüzde, 1968 yılından beridir süregelmekte olan müzakerelerin gidişatı, Rumların güneye geçen Kıbrıslı Türklere karşı aşağılayıcı ve darp edici davranışları, Rum hükümetinin ve Yunanistan’ın Kıbrıslı Türklerin dünya ile olan bağlarını koparmak için ellerinden geleni yıllardır yapıyor olmaları hala daha bu mantık ve düşüncede olduklarını göstermekte.
Ellerinden gelse soluduğumuz havadan bile bizi, azınlık olarak kayıtsız şartsız yönetimleri altına girmeyi kabul etmediğimiz müddetçe, mahrum etmek düşüncesindeler.
Ada üzerinde kulları köleleri olmadığımız müddetçe bize hiçbir hayat hakkı tanımak istememektedirler.
Kıbrıslı Rumların KKTC’yi hazmedememelerinin nedeni de budur.
Adanın kuzeyinde, yaşadığımız zor günlerden, uğradığımız soykırımdan sonra kurmayı başardığımız “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” ile kendi yönetimimiz altında, kendi askerimizin sınırlarımızı koruduğu, polisimizin iç güvenliğini sağladığı, yargı düzenimizin çağdaş hukuku uyguladığı, meclisimizin yasama görevini eksiksiz yerine getirdiği, ulaşım ve iletişimde çok iyi bir alt yapıya sahip olduğumuzu, kabul edilse de edilmese de KKTC pasaportumuz ile seyahat edebildiğimizi, yetmişe yakın yabancı ülkeden öğrencilerin KKTC’ye gelerek üniversitelerimizde okuduğunu bir türlü kabul edememektedirler.
Bu düzeni yıkmak ve yok etmek, Kıbrıslı Türkleri kendilerine muhtaç ederek yönetimleri altına almak ve adanın tümüne de 1974 öncesinde olduğu gibi mutlak hâkim olabilmek için elden geleni de yapıyorlar ve
Yapmaya da devam edeceklerinden de hiçbir kuşkum yok.
Sürmekte olan müzakereler bunun en güzel bir ispatı. Kıbrıslı Türklerle, eşit koşullarda eşit siyasi haklara sahip ortak bir devleti kurmak için anlaşmaya varmak yerine, varmamak için uğraş vermekteler.
Bizlere egemen olmanın getirdiği özgürlüğü yaşatan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni yaşatmak ve sürdürülebilirliğini korumak hepimizin görevimiz olmalıdır.
Aksini düşünmek bile istemiyorum.

Prof. Dr. Ata ATUN
ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.com

16 kasım 2011

15 Kasım 2011
KKTC’yi Kurmakla Neyi Kazandık için yorumlar kapalı
Okunma 598
bosluk

Dezenformasyon

Dezenformasyon

Dezenformasyon, yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgiye verilen addır. Hasmını veya rakibini rencide etmeyi, aşağılayıp küçük düşürmeyi amaçlar.
Sosyal alanda bireyleri ve toplumları yönlendirmek amacıyla, yanlış bilgi ve haber vermek için kullanılan en önemli araçlardan biridir.
Rakibi bilinçli ve planlı olarak yanlış kararlar aldırmaya yönelik olarak planlanan dezenformasyon, kitleleri kuşkuda bırakan çarpıtma bilgiler veya bu bilgilerin yanlış kasıtlı sonuçlara bağlanması yoluyla manipüle etme amacını güder.
Bazı gerçek bilgileri ve gözlemleri bazı yanlış yorumlarla, yalanlarla karıştırmak veya bazı gerçek bilginin sadece bir kısmını vererek yanlış yorumlarla bilgiye güven sağlamak/ dağıtmak yaygın bir dezenformasyon taktiğidir.
Basitçe buna, “Bilgi Çarpıtma” veya “Yanıltma Haber” de diyebiliriz.
Uzun bir müddettir Rum siyasileri takip ediyorum.
Özellikle de iktidarda olan Rum Lider Hristofyas’ı, sözcüsü Stefanos’u ve AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’yu.
Yıllardır Ledra Palas toplantılarına katıldığım için üçünü de kişisel olarak tanırım hatta kendileri ile belli bir düzeyde dostluğum da vardır.
Rum tarafında artık sıkıntı verecek düzeye yükselerek can yakmaya başlamış olan ekonomik krize, Tatlısu (Mari) deniz üssündeki patlama sonrası yaşanan ölümler ve elektriksizlik de eklenince Kıbrıs Rum halkı belli seviyede bunalıma girmiş ve sinirler gerilmişti. Şimdi buna bir de BM gözetiminde sürdürülen müzakerelerde ve yapılan üçlü zirvelerdeki başarısızlık da eklenince Rum liderliği bayağı kötü bir sıkıntı içine düştü.
Ne Hristofyas’ın politik geleceği kaldı, ne de yılların AKEL’inin eski gücü ve inanılırlığı.
Onlar da içine düştükleri durumdan kurtulmak için çareyi Hitler Almanya’sının Propaganda Bakanı Joseph Goebbels’in taktiklerini uygulamada buldular.
Goebbels 1933 yılından itibaren Nazi Almanya’sında “Milleti bilgilendirme ve Propaganda Bakanı” görevini yaptı. Tam bir dâhiydi. Konuşmakta, hitapta, yazarlıkta ve demagojide üstün yeteneklere sahipti. Stalingrad bozgunu sonrasında ilan edilen “Topyekun Savaş”ın 1945’deki teslim gününe kadarki en sadık yürütücülüğünü yaptı. Rus ordusu “Führerbunker”e yani Hitlerin ve yardımcılarının kaldığı sığınağa birkaç yüz metre yaklaşana kadar Alman halkını  “Topyekun Savaş”ın galibi olduklarına inandırmayı başarmıştı.
Aradan geçen 66 yıldan sonra Goebbels’in bayatlamış olan II. Dünya savaşı taktiklerini şimdi başta Hristofyas olmak üzere tüm Rum liderliği uygulamaya başladı.
Hem basına yanlış bilgiler sızdırarak uyguluyorlar dezenformasyon taktiğini hem de televizyonlarda, radyolarda ve meydanlarda canlı olarak konuşarak.
Son bombalarını 10 Kasım günü patlattılar.
Birebir Hristofyas’tan basına sızdırılmış bilgiye göre, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer, geçtiğimiz hafta BM Güvenlik Konseyi’ni Long Island’daki üçlü zirve ve genel olarak müzakereler konusunda bilgilendirirken, isim vermeden Kıbrıs Türk tarafını “esnek olmayan taraf” olarak lanse etmiş.
Yıllarca Downer’in Türk tezlerini savunduğu iddiası ile çalmadıkları kapı, şikayet mektubu göndermedikleri hiçbir yabancı diplomat kalmamış olmasına rağmen, şimdi o iddialarını bir anda geri plana iten Rum kesimi bu aşamada Downer’in Güvenlik Konseyi’ni bilgilendirmesi sırasında üçlü zirveye katılan taraflardan birini işaret ederek, esnek olmamakla suçladığını öne sürüyor.
İddiaya göre de Güvenlik Konseyi üyeleri, yani “beşi biryerdeler”,  “suçlunun Kıbrıs Türk tarafı olduğu” izlenimini edinmişler bu konuşmadan.
İşte buna “yalan bilgi vermek” ya da “yalancılık” demiyorlar da  “Dezenformasyon” diyorlar. Bence buna “dezenformasyon” yerine “Gözünün içine baka baka yalan söylemek teorisi” dense çok daha doğru olacak.

Prof. Dr. Ata ATUN

Ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.com

14 Kasım 2011

 

13 Kasım 2011
Dezenformasyon için yorumlar kapalı
Okunma 54
bosluk

Atatürk ve Kıbrıs

Atatürk ve Kıbrıs
ATATURK VE KIBRIS

ATATURK VE KIBRIS

Kıbrıs’ın Atatürk’le, Atatürk’ün de Kıbrıs’la olan ilgisi ve bağı pek dile getirilmez, bu nedenle de pek bilinmez.
Ada 1878’de İngiliz idaresine geçmesine rağmen Kıbrıslı Türklerin Anadolu ile bağları hiç kopmamış, tam tersine daha güçlenmiş.
Bu bağın gücü özellikle Kurtuluş Savaşında tam olarak ortaya çıkmış.
Kıbrıs’taki yerel Türk gazetelerinin teşvik ve kampanyaları sonucunda, adadaki «İngiliz Sömürge Hükümetine» rağmen adanın her köşesinde Anavatan Türkiye’ye yardım seferberliği başlatılmış ve birçok gönüllü Kıbrıs Türkü de Kurtuluş Savaşına katılmak üzere Anadolu’ya gitmiş.
Kıbrıslı Türkler, İstanbul’u işgal eden düşmanın topraklarında yaşamalarını sürdürmelerine rağmen her tür cezayı göze alarak Anadolu’daki Türk halkına yardım için canla başla çalışmışlar.
Ulusal Kurtuluş Savaşının başlaması ile birlikte Kıbrıs’ta tüm Türk kurum, kuruluş ve kulüpleri bir araya gelerek “Muhacirini İslamiye’ye Yardım Cemiyeti” adlı bir üst kuruluş meydana getirmişler ve bu kuruluş vasıtası ile yardım kampanyaları düzenlemeye başlamışlar. 1920 ile 1922 yılı arasında Yunan zulmüne uğrayan Türk halkına ve bu zulme kahramanca karşı koyan Kuvay-ı Milliye’ye yardım için gönüllü gençler/kadınlar tarafından 22 civarında piyes ve müsamere düzenlenmiş. Hem de sahne yokken, para yokken, savaş yılları devam ederken…
Oynanan oyunlardan, düzenlenen açık artırmalardan ve toplanan bağışlardan elde edilen 600 Sterlin “Muhacirın’ı İslamiye Cemiyeti” kanalı ile Anadolu’ya, Atatürk’e gönderilmiş.
Bu işe çok bozulan İngiliz Sömürge Yönetimi Hürriyet ve Terakki Kulübü’nün 25 Mart 1920’de verdiği müsamerenin hasılatı olan 320 sterlinin 270 sterlinden oluşan ilk partisinin Anadolu’ya gönderilmesini yasaklayınca, para bir Kıbrıslı Türk’ün cebinde Londra’daki Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) aracılığı ile gönderilebilmiş.
Kurtuluş savaşında kahramanlık gösteren Kıbrıslı Türklerden Atatürk’ün elinden nişan alan ve soyadı takılan Kıbrıslı Türkler de var.
Mülazim Tahir Bey: Stratejik önemi olan bir tepeyi iki makineli tüfekle ve 15 neferle 15 gün hiç bir yerden yardım görmeksizin müdafaa ederek düşmanın ilerlemesine mani olmuş.
Dr. Binbaşı Osman Necmi Bey: Kurtuluş Savaşı ve Sakarya Harbinde yararlıklar göstermiş.
Osman Bey istiklal Cidaline de iştirak etmiş ve Sakarya Harbinde bulunmuş.  1921 senesinde kendisine İstiklal Madalyası verilmiş.
Fatih Güvendiren Bey: Milli Mücadele esnasında Eskişehir Mutasarrıfı olarak büyük hizmetleri görülmüş, beyaz şeritli istiklal madalyası ile onurlandırılmış, soyadını da Atatürk vermiş. Atatürk tarafından uygulamaya konan devrimlerin başarılmasında, Kastamonu ve Bursa valisi sıfatıyla önemli rolü olmuş.
Harf Devrimi, Kılık- Kıyafet Yasası, Soyadı Devrimi vb. gibi değişiklikler yasa gerektirmediği için Kıbrıslı Türkler tarafından derhal uygulamaya konmuş. Dil encümeni kararından sadece 3 ay sonra 23 Ağustos 1928’de Lefkoşa’da toplanan Kıbrıs Türk Öğretmenler Cemiyeti Kurulu, Türkiye’de Latin Harfleri kabul edildiği zaman bunun Kıbrıs’ta da kabul edilmesini karara bağlayarak eğitimde yeni harflerin kullanılmasının ilk adımını atmış, İngiliz Sömürge Yönetiminin tüm baskısına rağmen.
Kıbrıs’ta basının öncülüğünü yapan Söz gazetesi sahibi Mehmet Remzi Okan’ın Almanya’dan sipariş edilen yeni Latin Harfleri’ni almak için İstanbul’a gittiğini işiten Atatürk bu girişimden çok memnun kalmış ve Söz gazetesinin yeni Latin Harfleri siparişinin parasının ödenmesi için talimatını vererek desteğini/ mutluluğunu bu şekilde ortaya koymuş.
Kıbrıs Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından daima önemsenmiş ve bu önem birçok kez büyük önderce açık bir şekilde vurgulanmıştır.
Atatürk’ün Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 1930’lu yıllarda Antalya bölgesinde yaptığı bir tatbikatta söylediği “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu Ada bizim için çok önemlidir.” sözleri ile Kıbrıs adasında meydana gelen 1931 Rum isyanlarından sonra Ankara’ya gelen ve kurulacak olan mukavemet hareketi için yardım isteyen bir Kıbrıs Türk heyetine o günlerin zor ekonomik koşulları altında büyük bir maddi yardımda bulunması, ATATÜRK’ün Kıbrıs adasına bakış açısını göstermekte.
Günümüze kadar da bu bakış ve değerlendirme hiç değişmediği gibi aksine daha da arttı.

Prof. Dr. Ata ATUN
ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.com
11 Kasım 2011

10 Kasım 2011
Atatürk ve Kıbrıs için yorumlar kapalı
Okunma 1.512
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar