Almanya: AB’nin Patronu Benim

Almanya: AB’nin Patronu Benim
AB'nin Yeni Bayrağı - New Flag of EU by Ata ATUN

AB'nin Yeni Bayrağı - New Flag of EU by Ata ATUN

Yunanistan’da geçen Pazar gerçekleştirilen seçim sonuçlarına göre ‘Yunan halkı şimdilik AB ile devam’ mesajını vermiş gözüküyor.

Ben bunun edilgen bir sonuç olduğuna inanıyorum.

Algılamalarım tamamen bu doğrultuda.

2003-2004 yılları arasında Kıbrıs’ta tartışılan ve 24 Nisan 2004 tarihinde de adada yaşayan iki halkın, Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların ayrı ayrı kendilerine ait bölgelerde ama aynı günde Referandumuna sunulan Annan Planı döneminde, KKTC’de uygulanan “Building Public Perception” (BPP) ygulamasının, yani mana olarak çevrildiğinde, “Bir halkın bir konu ile ilgili algılamasını oluşturmak” girişimlerinin aynısını gördüm Yunanistan’daki bu son seçimde.

Bunun mesajını bana ilk veren Almanya’nın en yüksek tirajlı gazetelerinden Bild ile Financial Times Deutschland oldu.

Her iki gazetenin Yunan halkına hitaben Pazar günü yayınladıkları mesajları internette okuyabilirsiniz. http://www.digitaljournal.com/article/326839#ixzz1yDq0luM0

Financial Times Deutschland gazetesi Yunanlılara nasıl oy kullanacaklarına dair tavsiyelerde bulundu. Kullandığı cümleler ilginç. Gerçek bir patronun çalışanlarına verdiği emir dozunda tavsiyelere benziyor.

“Aleksis Tsipras’ın (Çipras okunur) ve SYRIZA’nın demagojilerine karşı koyun. Borçlanma Anlaşmalarının herhangi olumsuz bir sonucu olmadan iptal edilebileceğinin mümkün olduğu yolundaki vaatlerine inanmayın. Ülkenizin, görev yapan bir devlete gereksinimi vardır. Sorunsuz bir devlet yönetimi için bu tavsiyemiz yarım ağızla da olsa Nea Dimocratia (Yeni Demokrasi Partisi) tavsiye ederiz. Ülkeniz için en iyi seçenek, Alexis Tsipras’ın değil Antonis Samaras’ın başkanı olacağı bir koalisyon hükümetidir…..”

Bild ise biraz daha ileri gitti ve Yunan halkına kibarca hakaret etmeyi tercih etti.

“Milyarlarımızı istemiyorsanız, solcu veya sağcı bir soytarıya/şaklabana oy vermeniz bizim tarafımızdan olumlu karşılanacaktır. Fakat son iki yıldır durum şu şekildedir: Ellerinde Avro olan Almanlar ve diğer milletler bu paraları makinenin içine koydukları için ATM’leriniz size Avro vermeye devam etmektedir. Buna rağmen, komik bulmamamıza rağmen hala daha bizi Nazi olarak tanımlamaktasınız. Bununla birlikte şu konuda açık olmamız gerekmektedir.

Seçimleri, yapılan anlaşmaları iptal ederek reforma ve tasarrufa son vermek isteyen partiler tarafından kazanılırsa (sizlere) para vermekten vazgeçeceğiz.

Sizinle yaptığımız anlaşma: siz ülkenizi düzeltin bizde bu sürede size yardım edelimdir. Bunu siz istemezseniz, biz de zaten istemiyoruz.

Sizin ellerinizde. (Yarın ) Bu gün seçimleriniz var. Fakat başka bir seçeneğiniz de yok. Acı reçeteli akılcı bir yol ile tamamen felakete gidecek bir yol arasında seçim yapacaksınız. Ve bunu bile anlamamış olmamızdan çok korkmaktayız…”

Bu gazetelerin, başka bir ülkenin vatandaşlarına, hem de kendi dilleri olan Yunanca ile bu denli ağır hitaplarda bulunması pek alışıldık bir şey değil. Almanya’nın “AB’yi yöneten benim” mesajı var bu sözlerde.

Diğer mesajı da Yunanistan’da sessiz ve derinden çalışan AB görevlileri verdi.

Sesleri solukları çıkmadı, hiç reklam vermediler, ortalığı AB bayraklarıyla donatmadılar ama tüm köşe başlarını tutup, aynen 2004 yılında KKTC’de yaptıkları gibi kesenin de ağzını sonuna kadar açarak Yunan halkının oylarının yapısını değiştirmek için uğraştılar.

Tabii başardılar da…

Yeni Demokrasi partisi aldığı oylarla ilk etapta 79 milletvekili çıkardı ancak Yunanistan’ın seçim ve Halk Oylaması yasası uyarınca seçimlerden 1. parti olarak çıktığı için 50 milletvekilliği daha hediye hanesine yazıldı ve toplamda 129 milletvekili çıkarmış oldu.

Yeni Demokrasi’nin zaferi Almanya’nın çağrısı ile Syriza’yı durdurmak isteyip dişini sıkan yüzbinlerce liberal, ilerici orta sınıf ve sosyalist seçmenin desteği ile oldu.

Bu sonuca rağmen krizin bitmediğini söyleyebilirim. Bence şimdilik biraz ertelendi, hepsi o kadar. Yani Yunanistan’ı ve Kıbrıs Rum tarafını zor günler bekliyor.

Yunanistan’ın durumu aklıma “Şayet eğer hem Türkiye hem de biz Kıbrıslı Türkler, AB üyesi olsaydık, kafamızı AB kurallarına en ufak bir şekilde kaldırdığımızda veya biraz diklendiğimizde acaba başımıza neler gelir, ne çoraplar örülürdü” sorusunu getiriyor.

Yanıt ise Alman Gazetelerindeki satırlarda saklı…

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

20 Haziran 2012

19 Haziran 2012
Almanya: AB’nin Patronu Benim için yorumlar kapalı
Okunma 108
bosluk

Restorasyon ve Dönem Başkanlığı

Restorasyon ve Dönem Başkanlığı
Apostolos Andreas manastırı by Ata ATUN

Apostolos Andreas manastırı by Ata ATUN

Karpaz  Burnunun  en ucunda yer alan Apostolos Andreas Manastırının restorasyonunun, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını devralacağı zaman dilimi içinde başlayacak olması bana pekte tesadüf gibi gelmedi.

Rum kilisesi Başpiskoposu Hrisostomos’nun sadece bu yıl içinde söz konusu restorasyon için söylediklerini dikkate almak, bu konuda Kıbrıslı Türklere ve onların büyük mücadeleler sonrası kurmayı başardıkları KKTC’ye karşı müthiş bir kazık atma hazırlığı ve çabası içinde olduklarını anlamaya yeter de artar bile.

Görünüşte BM’nin bir kuruluşu olan UNDP (BM Geliştirme Programı) – PFF  arabulucu olacak bu restorasyonda.

PFF (Partnership for the Future Programme in Cyprus), “Kıbrıs’ta Gelecek İçin Ortaklık Programı”, UNDP içinde ISO 9001 belgesine sahip olan ve adada Türk ve Rum işadamlarının ortaklaşa iş yapmalarını hedefleyerek adaya barış getirmeyi amaçlayan bir kuruluş.

Ama aslında pek te öyle değil.

Restorasyonun başlayabilmesi için kararı tamamen hayali bir görevli olan sözde “Karpaz Bölge Piskoposu” Hristoforos verecekmiş.

Apostolos Andreas Manastırı Ortodokslara ait bir dini ibadet yeri olmasına rağmen KKTC Din İşleri Başkanlığı adeta dışlanmış durumda bu restorasyon konusunda. Böylesi bir mantık ve davranış asla kabul edilebilir değil. Öncelikle restorasyonun tüm aşamaları KKTC Din İşleri Başkanlığının onayından geçmeli.

Eğer KKTC Din İşleri Başkanlığı işin içine karışırsa, Rum Ortodoks Kilisesi Başkanı Hrisostomos, izin dahi almadan müdahalede bulunmaya kararlıymış. 10 Ocak tarihinde söyledi bu sözleri Başpiskopos ve birkaç aracın içine hem ustaları hem de inşaat malzemelerini koyup, izin almadan sınırdan geçerek manastıra gidecekmiş ve restorasyona kendi elleri ile başlayacakmış!

Bu sözlerdeki amacı, Hristiyan dünyasını işin içine karıştırarak seçildiği günden itibaren adanın kuzeyinde kurmak çalışmalarını başlattığı dini idare yönetimini geçerli kılmak ve kalıcılığını pekiştirmek.

Tabii el altından yapılan girişimlerin hepsi bu kadar değil.

Manastırdaki restorasyon çalışmalarının başlaması durumunda, yapılan işler Manastırın “İdare Komitesi’nin” mimarı tarafından kontrol edilecekmiş. İdare Komitesi Rumlardan oluşmakta. Sözcüsü de Yorgos Hristodulos.

Hristodulos’a göre Güney Kıbrıs’tan bir Rum mimar gelecek ve restorasyonu kontrol edecek. Zaten Rum mimarlar sık sık manastırı ziyaret ediyorlar ve kendilerine göre bir çalışma yürütüyorlar. Bundan ne KKTC Mimar ve Mühendisler Odamızın haberi ve izni var, ne de Din İşleri Dairesi Başkanlığımızın. Saman altından su yürütüp iş yapıyor Rum Kilisesi.

Yürürlükteki yasalarımıza göre bu Rum mimarın KKTC Mimar ve Mühendisler Odasına kayıtlı olması gerekmekte. “Ben geldim, kimseyi tanımam, restorasyonu kontrol edeceğim” mantığı ve yasa tanımazlığı ile hiçbir yere varamayacak Güney komşularımız. Zaten bu düşünce ve uygulama PFF’in kuruluş amacına da aykırı.

Ama maalesef Rumlar bu kural tanımazlığı her yerde ve her konuda uygulamaya koymak çabası içindeler.

Bana göre işin en önemli kısmı restorasyonda çalışacak kişilerin “Çalışma izinleri ve Sosyal Sigorta kayıtları”nın KKTC’de yapılması ve restorasyonda kullanılacak tüm malzemenin de KKTC gümrüklerinden geçerek adaya girmiş olması şartı.

Larnaka’da bulunan Hala Sultan Tekke’sinin restorasyonunu yapacak olan işçiler Rum Çalışma Dairesi ve Sosyal Sigortalar dairesine kayıtlı bulunacağından ve kullanılacak malzemede Rum Yönetimi gümrüklerinden geçmiş inşaat malzemesi olacağından, buradaki restorasyonunda o ilkeler doğrultusunda yapılması gerekiyor.

Diplomaside adına “mütekabiliyet” yani “Eşit düzeyde uygulama” denen kurala göre yukarıda yazılanlar olmazsa olmaz bir koşul olmalı Apostolos Andreas manastırının restorasyonunda.

Yanılmış olmayı dilerim ama “hep bana” ilkesini düstur edinmiş Rum’dan beklenen hareket şu: KKTC Hükümeti tüm bunları devreye koymak istediği vakit de AB’nin Dönem Başkanı “yarım devlet Kıbrıs Rum Yönetimi” yaygarayı basacak ve AB ile Hristiyan dünyasını Türkiye ve KKTC’ye karşı kışkırtmaya çalışacak, “Ben AB’nin Dönem Başkanıyım ama KKTC ile Türkiye beni tanımıyor ve takmıyor” diye…

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

18 Haziran 2012

17 Haziran 2012
Restorasyon ve Dönem Başkanlığı için yorumlar kapalı
Okunma 80
bosluk

Dünyadaki Türk Okulları

Dünyadaki Türk Okulları
Arı Gibi Çalışan KTİAK by Ata ATUN

Arı Gibi Çalışan KTİAK by Ata ATUN

Geçtiğimiz günlerde Dünya üzerindeki 135 ülkede faaliyet gösteren Türk Okulları ile tanışmak fırsatı buldum.

Çok etkilendiğimi söylemeliyim…

Kıbrıs Türk İş Adamları Konseyi (KTİAK) Başkanı Sayın İlker Züğürt’ün daveti ile hafta sonunda İzmir’e ve Manisa’ya gittik.

Gittik diyorum, çünkü toplamda 7 basın mensubunun da içinde yer aldığı küçük bir grupla yaptık bu ziyaretleri…

İlker beyin karınca gibi çalıştığını ve Kıbrıslı Türk işadamlarının dünya ile tanışması için olağan üstü bir gayret gösterdiğini gözlemledim.

KTİAK 2008 yılında kurulmuş. 70 üyesi var.

Sık sık dış ziyaretler ve Türkiye’nin bölgesel ihracatçı birlikleri ile işbirliği yapıyorlar.

Bizde hastalıktır. Başarılı olamayan benzer kuruluşlar eleştiri yapacakları zaman dillerinin ayarını bilmezler ama iş icraata gelince, sonuç sıfır…

Nitekim öyle olmuş ve anlı şanlı odalarımız KTİAK’ı eleştirme ve önünü kesmek uğraşısı içine girmişler. Bal yapmayan arı olmak kendi bilecekleri iş.

Önce Ege ve Batı Akdeniz Sanayici ve İş Adamları Federasyonu (ESİDEF) ile tanıştık. Bizim gittiğimiz gün ESİDEF’i Meksika’lı, Ruanda’lı ve Liberya’lı iş adamları ziyaret etmiş. Yapılan görüşmelerden sonra ihracat bağlantısı gerçekleştirilmiş. Egeli iş adamları ve sanayicilerinin Türkiye’nin güvenilir ve tanınmış adı altında Meksika’ya, Ruanda’ya ve Liberya’ya dış satım yapacak olması beni gerçekten de etkiledi.

ESİDEF’in 39 üye derneği var ve toplamda da 8100 üyesi.

2011 yılında 71 ülkeyi, 2100 iş adamı ile ziyaret etmişler. Bilinmeyen ülkeleri, alternatif pazarları ihracatı geliştirmek için tercih ediyorlar.

Bu sene hedef olarak Doğu Afrika’nın ticaret merkezi Kenya’yı, Batı Afrika’nın ticaret merkezi Senegal’i ve Balkanların ticaret Merkezi Belgrad’ı seçmişler.

“Paralı askerlerle savaş kazanılmaz” şeklinde beni çok etkileyen ve çokta güzel bir sloganları var. Üyelerin ve yöneticilerin hepsi de içten gelerek karınca gibi çalışıyorlar, ihracat yapabilmek, Türkiye’ye bir şeyler kazandırabilmek ve Türkiye’nin adını uzaklara duyurabilmek için.

ESİDEF’in üyesi olduğu Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON), Türkiye’deki 7 ayrı bölgesel iş dünyası federasyonundan oluşmakta ve bünyesinde, Türkiye genelinde, 80 ilde 172 işadamı derneği faaliyet gösteriyor. Geçen yılki ihracatı tüm Türkiye’nin ihracatının yarısından biraz fazla.

Ve ihracattan da öteye bir çalışmaları daha var.

Yabancı ülkelerde Türk Okulları açmak ve Türkçe Olimpiyatları düzenlemek gibi…

Müthiş organize çalışıyorlar. Son 15 yıl içinde 135 ülkede Türk okulları açmışlar.

Türk okulları konusu aklıma hemen 1908 yılında Tarsus’da Amerikalılar tarafından açılan Tarsus Amerikan Kolejini, benzeri Alman Lisesini, Avusturya Lisesini, Sen Benoit Fransız Lisesini, Galatasaray Lisesini ve diğerlerini getirdi hemen. Avrupalılar kültürlerini ve dillerini Türkiye’ye yüz sene evvel sokmayı başarmışlar.

Türkiye 2023 yılında, yani yeni baştan doğuşunun 100. yılında dünya üzerinde etkili ilk 10 devletin içine girmeyi hedeflemiş. Bunun için de dış satımını 1 trilyon dolara, enerji üretimini de bu imalatı karşılayacak düzeye çıkarmaya çalışırken, Türkçenin dünya üzerinde yaygınlaşması ve Türkiye’nin fahri temsilcilerinin dünya üzerindeki tüm ülkelerde bulunabilmesi için Türk okulları açılmasına destek vermiş, önünü açmış.

Aslında Türk okulları devlet eliyle gerçekleştirilmeyen en büyük proje. Bu sayede Türkçe dünya üzerinde giderek yaygınlaşıyor, öğreniliyor ve öğretiliyor.

Benim için yepyeni bir dünyayı görmekle eş değer oldu bu “Araştırma” gezisi. Ara ara bu gezide öğrendiklerimi ve izlenimlerimi sevgili okuyucularıma aktarmaya devam edeceğim.

Gerçekten de çok etkilendim.

 

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

15 Haziran 2012

14 Haziran 2012
Dünyadaki Türk Okulları için yorumlar kapalı
Okunma 213
bosluk

Bir Kuyu Daha Açılıyor

Bir Kuyu Daha Açılıyor

 

Another Oil Well in TR North Cyprus by Ata ATUN

KKTC'de Bir Kuyu Daha Açılıyor by Ata ATUN

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) KKTC’ye yönelik girişim ve yatırımlarının yelpazesini genişletmeye başladı.

Hedefleri büyük.

2023 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin, adına “Cari Açık” denilen ve yıllık Dış Alımı (İthalatı) ile Dış Satımı (İhracatı) arasındaki farktan oluşan parasal açığın kapatılmasına yönelik yatırımlara soyunuyor.

Bulacakları petrol ve doğalgaz ile günümüzde neredeyse cari açığın dörtte üçünü oluşturan enerji alımını sıfırlamayı hedefliyor.

Büyük düşünce, büyük adım.

Bu büyük hedefteki öncelikli adım Doğu Akdeniz bölgesinin jeolojik haritasını çıkarmak. Bunun için de yapılacak işlerden birisi denizi tabanını analiz edebilmek için “Sismik Araştırma Gemisi” yapmak veya satın almak, diğeri de her iki yakada, yani hem Türkiye’nin güney kıyılarında hem de KKTC’de karada kuyular açmak.

Bu kuyulara “İstikşafi Kuyu” deniyor petrol lisanında. Yani “Araştırma Kuyusu”

Karadakinin maliyeti, kuyunun açılacağı yerin nerede olduğuna ve jeolojik yapısına göre yaklaşık 10 ile 15 milyon Dolar arasında.

Denizde açılacak kuyunun maliyeti ise 100 ile 150 milyon dolar arasında.

Denizde sismik araştırma yapmak ve bulguları somutlaştırmak için istikşafi kuyu açmanın maliyeti ise 250 ile 400 milyon dolar arasında.

Denizdeki Sismik Araştırmayı başlatabilmek için TPAO, adını “Barbaros Hayrettin Paşa” koyacağı bir Sismik Araştırma gemisini (Türk tersanelerinde) inşa etmek için düğmeye bastı.

Barbaros Hayrettin Paşa ile öncelikli olarak Türkiye ile KKTC arasında kalan deniz iyice taranacak, iki boyutlu ve üç boyutlu sismik harita çıkarılarak, petrol ve doğalgaz bölgeleri tespit edilecek.

Antalya Körfezi ile Koruçam Burnu arasındaki bölge, Mısır’ın Nil deltasında yoğun bir şekilde petrol içeren ve deniz tabanını kaplayan volkanik dağları andıran kuleler ile dolu. Bu kuleler petrolün varlığını işaret ediyor.

Zaten KKTC hükümeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti arasında, bu gerekçe ile 21 Eylül 2011 tarihinde  “KKTC Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması” da imzalandı, TPAO’na da bu nedenle KKTC’nin münhasır ekonomik bölgesi içinde araştırma yetkisi verildi.

Barbaros Hayrettin Paşa Sismik Araştırma Gemisi tam donanımlı olarak suya inene dek TPAO araştırmalarını kara da yürütecek, sonra da topladığı jeolojik bilgileri denizdeki sismik verilerle birleştirerek bölgenin enerji rezervuarı haritasını çıkarak sondajlara başlayacak. Büyük bir olasılıkla da, yılların deneyimi ve bilgi birikimi ile nokta atışı yaparak ilk birkaç kuyuda petrol veya doğalgaza ulaşacak.

TPAO şimdi KKTC’de ikinci kuyusunu açmanın hazırlıklarını başlattı.

Yerini koordinatlarına kadar bilsemde şimdilik belirtmeyeceğim.

Geçen defa, aynen şimdiki gibi yoğun bir araştırma sonrası bulmayı başardığım ve yerini tespit ettiğim “Türk Yurdu Kuyusu-1”in yerini Köşe Yazı’mda belirtmiş, noktasına kadar tarif etmiştim.

Yerli günlük gazetelerimizden bir tanesinin uyanık bir muhabiri, 8 Ocak günü yayınlanan gazetede, kendi imzası ile sanki araştırmış ve kendisi bulmuş gibi, benim 4 Ocak Çarşamba günü yayınlanan yazımda kuyunun yerini belirtiğim cümleleri aynen almış ve başına “……’ın güvenilir kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre, TPAO’nun KKTC’de karada yapacağı sondaj çalışmasının” kelimelerini ekleyerek, masa başında oturup, hayali bir araştırma ile haber yapmıştı.

Bu defa bu tür bir bilgi hırsızlığını ve okuyucuların yanıltılmasını önlemek için yerini tarif etmeyeceğim ama kuyunun da KKTC’nin batı kısımlarında bir yerde açılacağının müjdesini de vereceğim tüm okurlarıma.

Hem karada hem de denizlerde açılacak bu kuyularda petrol be doğalgaz bulunmasını tüm kalbimle temenni ediyorum. Umarım bu başarı, bölgeye uzun vadede barışı da beraberinde getirir.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

13 Haziran 2012

12 Haziran 2012
Bir Kuyu Daha Açılıyor için yorumlar kapalı
Okunma 93
bosluk

Cumhurbaşkanı´nın Bilinmeyen Danışmanı

Cumhurbaşkanı´nın Bilinmeyen Danışmanı
Cumhurbaşkanının Bilinmeyen Danışmanı Thomas J. Miller by Ata Atun

Cumhurbaşkanının Bilinmeyen Danışmanı Thomas J. Miller by Ata Atun

Dün bir arkadaşımdan gelen bilgi ile KKTC ikinci Cumhurbaşkanı’nın pek bilinmeyen bir danışmanı olduğunu öğrendim.

‘Pek bilinmeyen’ dememin nedeni bilmeyenlerin içinde benimde yer almam.

Bu güne değin böyle bir kişinin varlığından haberdar olmadığım gibi bu ismi de duymamıştım.

Kulağıma gelen bu bilgiden sonra konu kişi hakkında kısıtlı olsa da araştırma yapma fırsatım oldu.

Aslında bu bilgi bir iddia ama iddiayı öne süren de danışmanlık yaptığını söyleyen kişinin ta kendisi. Adı Thomas J. Miller.

Yazar olan değil, diplomat olan Miller bu.

ABD Dışişleri bakanlığında 29 yıl görev yapmış. Balkanlar, Akdeniz, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Güney Doğu Asya ile ilgili, ABD’nin politikaları konusunda epey çalışmış. ABD’nin Yunanistan ve Bosna-Hersek Büyükelçilik görevlerinde bulunmuş.

1997-1999 yılları arasında ABD Dışişleri Bakanlığında Kıbrıs Özel Koordinatörü olarak görev ifa etmiş, ABD Birleşmiş Milletler Derneği Başkanlığında bulunmuş ve bir dönem de Kıbrıs’ta Büyükelçi sıfatı ile Özel Kıbrıs Koordinatörü olarak görev yapmış. Bu özel görevinin adına kısaca “Arabulucu” da denebilir.

Bay Miller, 2010 yılının başlarında emekli olduktan sonra merkezi New York’da bulunan “Independent Diplomat” adlı örgütte göreve başlamış ve örgütün Washington Ofisi Müdürü olmuş.

“Independent  Diplomat” adlı örgütle ilgili bilgiler http://www.independentdiplomat.org sitesinden alınabilir.

Bu örgüt, iddia edildiğine göre kâr amacı gütmüyor ve isteyen kuruluşa da dış politikada danışmanlık görevi yapıp, siyasi destek veriyor.

Söz konusu örgütün Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile ilişkisi 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın döneminde başlamış.

Başlamasına başlamış ama yazılı evraklarda KKTC, TRNC, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti veya da Turkish Republic of Northern Cyprus tanımı veya kelimeleri yok. Bu kelimeler hiç kullanılmadığı gibi hiçbir belgede de geçmiyor. (Yazılı olmadığına göre sözlü de hiç kullanılmamış demektir.) Kullanılan tanımlamalar sadece, Kıbrıs’ın Kuzeyi, Kuzey Kıbrıs, Northern Parts of Cyprus veya da North Cyprus.

Independent Diplomat’ın Washington ofisi müdürü Thomas Miller açıklamalarında, örgütün hem ikinci Cumhurbaşkanı Talat hem de Kuzey Kıbrıs ile arasında bir sözleşme bulunduğunu belirtiyor. Özellikle dikkat ettim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi bir tanımlaması yok.

Miller, Hristofyas’ı, Eroğlu’nu ve Talat’ı tanıdığından, aynı zamanda Talat ile Hristofyas arasındaki kimyayı da bildiğinden bahsediyor ve “günün sonunda adada tek bir ülkenin var olacağını, herhangi bir çözüm çerçevesinin de tek egemenliği içereceği” öngörüsünde bulunuyor.

Ayrıca iddiaya göre Eroğlu’nun katı görüşleri ve vatanseverliği, “Independent  Diplomat”ın bu görüşleri ve düşünceyi savunmasını  zorlaştırmış! Buna ilaveten de, Amerika’daki Rumlar da, “Independent  Diplomat” ile Kuzey Kıbrıs arasındaki işbirliğinin kesilmesinin Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun katı görüşleriyle alâkalı olduğu iddiasında bulunmuşlar. Rumların niye bu iddiayı dile getirdiği düşüncesine yanıt olarak da aklıma hemen, ‘bu örgütün üst düzey yöneticileri arasında Rumlar mı vardı’ sorusu geliyor.

Bunlar gizli ve özel konular olduğuna göre Rumlar nereden biliyorlar “Independent Diplomat”ın 2. Cumhurbaşkanı Talat’a danışmanlık yaptığını?

“Independent  Diplomat” ile 2. Cumhurbaşkanı Talat ve “Kuzey Kıbrıs” arasındaki söz konusu hizmet/ danışmanlık anlaşmaları Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden hemen sonra iptal edilmiş.

Asıl önemlisi de “Tek devlet, tek vatandaşlık ve tek egemenlik” fikrini savunan bu örgütün verdiği danışmanlık hizmeti için ödenen veya da ödenmiş ücretin ne kadar olduğu.

Annan Planı döneminde, yani 2002-2004 yılları arasında benzer bir örgüte “Building Public Perception” yani “Bir fikri bir halka kabul ettirmek” çalışması için de para ödenmişti ve sonucunda da yüzde 65 evet oyları çıkmıştı.

Bu durumda da ister istemez akla ‘seçimleri Talat kazansaydı,  gene aynı taktikle Kıbrıs Türk halkına içinde Tek devlet, tek vatandaşlık ve tek egemenlik olan yeni bir anlaşma mı kabul ettirilecekti’ sorusu geliyor.

 

Ata ATUN

ata.atun@atun.com

http://www.ataatun.com

11 Haziran 2012

10 Haziran 2012
Cumhurbaşkanı´nın Bilinmeyen Danışmanı için yorumlar kapalı
Okunma 135
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar