Ercan Havaalanı Korkutuyor

Ercan Havaalanı Korkutuyor

Rumlar Ercan Havaalanının kapatılması için yıllardır çok uğraştılar ve hala da uğraşmaktalar.

Bunun için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.

 

Ekonomi krizle boğuşmalarına rağmen Türkiye’nin hava ve deniz limanlarının Rum bayraklı gemi ve uçaklara açılması karşılığında Ercan havaalanının uluslararası uçuşlara açılmasını inatla kabul etmiyorlar.

 

Tabii ki her inadın bir sonu var.

Kendi havaalanları çalışmazken ve iş kapasiteleri gün be gün aşağılara doğru giderken Ercan Havaalanınınki yukarılara tırmanıyor.

 

Lefkoşa Uluslararası Havaalanı, 20 Temmuz 1974 Mutlu Barış Harekatı’nda, Rum Milli Muhafız Ordusuna (RMMO) yardımcı olmak ve Türk askeri ile Mücahitlere karşı savaşmak için Yunanistan’dan gönderilen komandoları taşıyan Delta tipi uçakların iniş esnasına düşürülmelerinden sonra hem pist üzerinde çukurların açılması, hem düşen uçakların enkazlarının havaalanında kalmasından, hem de adada yaşayan her iki halk tarafından ortaklaşa kullanım olanağının yaratılamamasından dolayı kapanmıştı. Şimdi Lefkoşa Uluslararası Havaalanı’nda BM çalışma ofisleri ve BM askerleri bulunmakta.

 

24 Nisan 2004 tarihinde Annan Planı’nın adada yaşayan iki halk tarafından kabul edilerek uygulamaya konması konusunda yapılan referandumda Rumlar “hayır” oyu vermeseydi bugün hem Lefkoşa Uluslararası Havaalanı, Hem Ercan Havaalanı hem de Larnaka Havaalanı faaliyette bulunuyor olacaktı. Rumlar verdikleri “Hayır” oyları ile bu şansı teptiler.

 

Şimdi Lefkoşa Uluslararası Havaalanı kapalı, Ercan Havaalanı da başlarına bela oldu. Hem de ne bela.

 

Kalite yönünden, uçuş güvenliği açısından, yer hizmetleri bakımından ve Sivil Havacılık hizmetleri ve elektronik donanımları açısından kıyaslandığında Ercan Havaalanı, Larnaka Havaalanından daha iyi durumda. Bunu ben söylemiyorum, teknik adamlar, güvenlikçiler, kalite yönetimi denetleyicileri ve sigortacılar söylüyor. Ercan’ın olumlu özellikleri bu kadarla sınırlı değil. Yolcu memnuniyeti de Ercan Havaalanı lehinde.

 

İlk pes eden, Larnaka ve Baf Havalimanlarında yer hizmeti vermekte olan “Hermes Airports” şirketi. Ercan Havalimanı üzerinden yapılan uçuşların artması nedeniyle Güney Kıbrıs’taki iki havalimanının zarara uğrayacağı endişesini taşıyan şirket yöneticileri bu gerekçe ile Hristofyas hükümetine tedbir almaları için resmen başvurdular. Hristofyas’a “Git ne yaparsan yap, Türkleri AB’ye, BM’ye, Rusya’ya, Marko Paşa’ya şikayet et, Ercan Havaalanını kapattır” dediler açıkça.

 

Rumların korkuları boşuna değil. Zira Kasım 2012 verilerine göre Güney Kıbrıs’taki Baf Andreas Papandreu Havalanı (619) ile Larnaka Havaalanından (2200) yapılan toplam uçuşlar 2819 iken Ercan Havaalanı’ndan yapılan toplam uçuşlar 1646. Ada üzerinde yapılan toplam uçuşların yüzde 37’si Ercan’dan, yüzde 63’de Güney Kıbrıs’taki 2 havaalanında yapılmakta.

 

Ercan Havaalanı, BM Güvenlik Konseyi’nin 18 Kasım 1983 tarihinde aldığı 541 No.lu kararın meali uygulaması doğrultusunda “Yasadışı” olarak dile getirilirken, verdiği uçuş hizmeti ile uluslararası uçuşlara açık Baf Havaalanını iki buçuğa katlamış. Larnaka havaalanı ile kıyaslandığında ise her iki havaalanından kalkan toplam uçak sayısının yüzde 42.8’i Ercan Havaalanı’ndan, yüzde 57.2’si de Larnaka Havaalanından çıkış yapmış.

 

Yolcu sayısı kıyaslaması ise daha dramatik.

Kasım 2012 itibarı ile Ercan Havaalanı’ndan 204 bin 208 yolcu uçuş yaparken, Baf A. Papandreu Havalanı’ndan 102 bin 110 ve Larnaka Havaalanı’ndan 252 bin 870 yolcu uçuş yapmış. Bu verilere göre Ercan Havaalanı, Baf Havaalanı’nı ikiye katladığı gibi- neredeyse- Larnaka Havaalanındaki yolcu sayısının da yüzde 80’ine ulaşmış.

 

Bu rakamlar 2012 yılına ait.

Bilindiği gibi, Ercan Havaalanı yeni pist ve yeni terminal binası yapımı için ihaleye verildi. Asıl çıngar pist ve terminal binalarının tamamlanmasından, teknik yer hizmetlerinin, uçak bakımının, kontuar ve çek-in hizmetlerinin de yenilenmesinden sonra çıkacak.

 

İstanbul’un artık Afrika, Asya, Uzak Doğu ve Orta Doğu destinasyonlarında aktarma merkezi haline gelmiş olması, doğal olarak Ercan Havaalanı’nın yenilenmesinin getireceği trafik artışında da büyük bir katalizör rolü oynayacak.

 

Türkiye’nin deniz ve hava limanlarının Rum bandıralı gemi ve uçaklara kapalı olması, İstanbul’un aktarma merkezliliği ile birleşince uzun vadede Larnaka Havaalanı’na yapılacak uçuşların azalmasına yol açacağını, Kıbrıs’a gelmek isteyen yabancı kişilerin de, -kendi ülkelerinden İstanbul üzerinden Ercan’a uçuşlarının asgari her gün veya da günde birkaç kez olacak olması nedeniyle- uçuş saati seçeneğinin fazlalığından dolayı bu güzergahı kullanacaklarını söylemek veya da öngörmek hiçte yanlış olmayacak.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

21 Ocak 2013

20 Ocak 2013
Ercan Havaalanı Korkutuyor için yorumlar kapalı
Okunma 239
bosluk

Hristofyas’ın İflası

Hristofyas’ın İflası

Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas, Strasburg’da yapılan Avrupa Parlamentosu genel kurulunda Kıbrıs’ın yürüttüğü AB Dönem Başkanlığı sonuçlarını anlatan konuşmasını yaparken Parlamentonun tarihinde belki de ilk kez bu denli yoğun sözlü saldırıya uğrayan devlet başkanı oldu.

İflas eden bir ülkenin devlet başkanı olarak “başarılı bir başkanlık dönemi geçirdik ve küçük bir ülke olmamıza rağmen Avrupayı başarılı bir şekilde yönettik” şeklindeki konuşması Avrupa parlamentosu üyelerini çileden çıkarırken, kendisini “gururlu bir komünist” olarak tanımlaması da bardağı taşıran son damla oldu.

Avrupa Parlamentosunda Hristofyas konuşmasını bu sözlerle sürdürürken üye ülkelerin bazı milletvekilleri Hristofyas’a sözlü saldırılarda bulunmaya başladılar. Özellikle de Kıbrıs’ın Güney kesiminde kara para aklanması sebebiyle Hristofyas’a ağır hakaretlerde bulundular.

Tüm siyasi partilerin Hollandalı ve Alman AP üyeleri Kıbrıs Rum Yönetiminin AB direktiflerini uygulamadığını, Güney Kıbrıs’ta kara para aklamasının yapıldığını ve Avrupa Birliği Kıbrıs Rum kesimine yardımcı olursa Rus oligarklarının yasadışı varlıklarının kanunsuz hiçbir şey yokmuş gibi korunacağını; bu nedenle de Hollandalı ve Alman vergi mükellefleri bu faturayı kesinlikle ödemek istemediklerini yüksek sesle, hatta bağırarak söylemeleri toplantıya damgasını vurdu.

Hristofyas’ın konuşması sürerken Avrupa Parlamentosunun geçmiş oturumlarında daha evvel pek de görülmemiş bir şekilde karşılıklı sözlü kavga yaşandı. Eminim Hristofyas bu ağır hakaretlere maruz kalacağına fiziki saldırıyı yeğlerdi.

Konuşmasını yaparken iki paralık olan Hristofyas hiddet içinde kürsüden indi ve kaçarcasına ayrıldı oradan…

Zaten Hristofyas’ın kendi ülkesinde de kredisi yerle bir oldu ve sıfırlandı. Yapılan son ankette, 5 yıllık iktidar döneminde önüne gelen bütün hayati meselelerin yönetimi konusunda kendi vatandaşlarından düşük not aldı Rum lider. Rumca yerel bir gazetede açıklanan anket sonuçlarına göre Rumlar Hristofyas’ın hiçbir icraatından memnun değiller.

En kötü notu ise ekonomiyi yönetme tarzına ile Kıbrıs Sorununun çözümü konusunda gözterdiği çabalara verdiler. Halbuki Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik icraatları 2008 yılında yapılan ankette en yüksek puanı alan bölümdü. Cumhurbaşkanı seçildiği yılda yapılan ankette kendisinden memnun olanların oranı yüzde 67 iken Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sadece bir ay evvel bu oran dramatik bir şekilde yüzde 27’ye düştü. Gelecek ay yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olmaya cesaret edebilseydi mevcut adayların arasında en düşük oyu alacağı kesindi. Zaten bunu bildiğinden dolayıda aday olmaya cesaret edemedi.

Avrupa’da ve Türkiye’de siyaset ile ilgili çok yaygın bir söz vardır, “solcular iyi slogan üretirler ama devlet yönetemezler, sağcılar da iyi slogan üretemezler ama devleti iyi yönetirler” diye. Hristofyas bu savı doğrulayan, “solunda solundaki komunistim” diyen lider oldu.

Avrupa Parlamentosunda konuşmasını yaparken karapara aklanması ile ilgili kendisini suçlayanlara verdiği “Kıbrıs’ta kara para aklamayla ilgili iddiaların kötü bilgilendirmeden ve kötü niyetten kaynaklanmaktadır. Kıbrıs, seçimler öncesinde büyük ülkelerin iç cephesinde kurban olmuştur” yanıtı ise bu savın doğruluğunu çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor.

Yani Hristofyas diyorki, “Benim suçum yok. Rum halkının da suçu yok. Har vurup harman savurup battık ama bütün suç AB’nin büyük ülkelerinde. Kendi iç tribünlerine oynayacaklar diye bizi batırdılar.” İşte ideal lider böyle oluyor demek. Ülkeni batır, suçu başkalarına at, sonra da yağ gibi suyun üstüne çık…

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

18 Ocak 2013

18 Ocak 2013
Hristofyas’ın İflası için yorumlar kapalı
Okunma 51
bosluk

Rum Kilisesi’nin Gerçek Oyunu

Rum Kilisesi’nin Gerçek Oyunu

Karpaz Burnu’nun en ucundaki tarihi Apostolik yapı Apostolos Andreas Manastırının yenileme ve onarım çalışmaları konusundaki gecikme sorununun nereden kaynaklandığı yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

 

Rum Ortodoks Kilisesi, II. Hrisostomos’un Başpiskopos seçilmesinden sonra Kıbrıs adasının tümü üzerinde Rumların mutlak egemenlikleri olmadığı ve bunun da yakın tarihte bir olasılık olarak görülmediği gerçeğinin farkına varması ve bu yönde strateji değiştirmenin daha doğru olacağı kararına varmasından sonra adada sorunlar çoğaldı.

 

Bu doğrultuda ilk adım Kilisenin karar mercii olan Sen Sinod Meclisinin, Rum egemenliğini adanın tümüne yayacak yeni bir strateji belirlemesi ve bunu da hemen uygulamaya koyması oldu.

 

Bu stratejinin ana omurgasını ABD, Rusya ve Avrupa Birliği’nin Hristiyan olması ve bu ülkelerin Hristiyan dini ile ilgili sorunlara politik sorunlardan daha duyarlı olacakları varsayımı oluşturuyor.

 

Saptanan bu yeni strateji doğrultusunda yapılan ilk iş KKTC üzerinde adına Metropol veya Diyakozluk denilen dini bölgeler oluşturup bunları resmen ilan etmek oldu. Bu çok masum gözüken dini ilan gerçekte KKTC toprakları üzerinde Kıbrıs Rum Yönetiminin ve 10’uncu Protokol uyarınca da AB’nin herhangi fiili bir egemenliği olmasa da Kilisenin olduğunun ilanıydı, güya.

 

İkinci adım de bu Metropollere, adlarına Metropolit denilen dini yöneticileri ve yardımcılarını atamaları oldu. II. Hrisostomos bu dini kişilerin, kurallara uygun bir şekilde seçilmelerini sağladıktan sonra Fener, New York, Moskova, Kudüs, İskenderiye gibi Ortodoks dünyasının apostolik ve sonrası kuruluşları ile Vatikan’daki Papalık gibi tüm önde gelen ruhani birimlere bildirerek resmileştirdi.

 

Bu atanmış ruhani rütbeli kişilerin üçüncü adımı, KKTC makamlarından izin almadan istedikleri zaman sınırı geçme, gene KKTC’nin dini işlerden sorumlu dairesinden izin almadan yönetimleri altındaki kiliselerde ayin yapmaları konusu uygulamaya koyma oldu. Böylece Rum Ortodoks Kilisesi, KKTC’yi ve KKTC’nin resmi varlığı ile dairelerini tanımadan ve dikkate almadan, ruhani kimlik altında egemenliğini KKTC sathına yayma girişimi başlattı.

 

Bunun en çirkin ve provokatif örneği de 25 Aralık 2010 tarihinde Dip Karpaz’daki  Ayios Sinesio  Kilisesinde Sen Sinod Meclisinin atadığı dini görevlinin, sözde Metropolit Zahrias’ın KKTC makamlarından izin almadan Noel Ayini yapmak istemesi oldu. Bu ayine KKTC Polisi, ilgili KKTC makamlarından izin alınmadığı ve izinsiz bir kişinin de ayin yönettiği gerekçesi ile müdahale etti.  Kurulan komplo uyarınca da Rum Ortodoks Kilisesi yaygarayı bastı. Türkiye’nin ayine müdahale ettiği şikayetini de ulaşabildiği her yere iletti.

 

Zaten amaçları sorun yaratıp Hristiyan dünyasını müdahale etmeye zorlamak ve KKTC toprakları üzerinde izin almadan ilan ettikleri dini bölgelerinde egemenliklerini pekiştirmekti. Oyun sökmedi.

 

Bu doğrultuda Başpiskopos II. Hrissostomos, ikinci büyük komplosunu Karpaz Burnunun ucundaki Apostolos Andreas manastırının tamiratı üzerine kurdu. Başpiskopos seçilmesinden hemen sonra Manastırın çökmekte olduğunu, restore edilmesi gerektiğini her fırsatta ve mekanda dile getirmeye başladı.

 

Amacı Hristiyan dünyasında bilinen ve tanınan ünlü bir manastırı restore etmek amacı ile Fener, New York, Moskova, Kudüs, İskenderiye gibi Ortodoks dünyasının tanınan kuruluşları ile Vatikan’daki Papalıktan para isteyip, onları da bu işe bulaştırmak ve KKTC ile Türkiye’ye karşı ortak bir cephe oluşturmaktı.

 

Devreye doğal olarak BM’nin bir alt kuruluşu olan UNDP (United Nation’s Development Program- BM Kalkınma Programı) girdi ve konu Kıbrıs adasında yaşayan iki halkın eşit sayıdaki temsilcilerinden oluşan Kültürel Miras Komitesine gitti.

 

Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesinin sürekli itirazları nedeni ile bir türlü gerçekleşemeyen restorasyonun neden geciktiği nihayet yavaş yavaş su yüzüne çıktı.

 

Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi ısrarla restorasyon anlaşmasına “Mal Sahibi” olarak imza atmak isterken, UNDP de Rum Ortodoks Kilisesini mal sahibi olarak değil sadece “Bağışçı” olarak imza atmasını istiyor ve mal sahibi olduğunu kabul etmiyor. “Bağışçılık” Hristiyan dininde saygın bir statü ve Ortaçağ’da bağışçının resminin ikonlara konması geleneği bile başlatılmıştı. Mülk üzerinde herhangi bir hakkı yok Bağışçının ama ikonlarda ölümsüzleşiyorlar.

 

Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi’nin esas amacı yapılacak restorasyon anlaşmasına “Mal Sahibi” olarak imza atmak ve Kilisenin kendi mülkiyetinde olduğunu BM yolu ile tescil ettirmek. Arkasından da Hristiyan dünyasını arkasına alarak “malıma giremiyorum, malımı yönetemiyorum, Türkler bana mani oluyor” iddiası ile AİHM gibi kuruluşlara giderek haklılığını pekiştirmek(ti).

Olmadı…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.twitter.com/ataatun

http://www.ataatun.com

16 Ocak 2013

15 Ocak 2013
Rum Kilisesi’nin Gerçek Oyunu için yorumlar kapalı
Okunma 74
bosluk

Türkiye’ye Dava

Türkiye’ye Dava

Rumlar Türkiye’ye dava açmak ve uluslararası platformlarda sıkıştırmak için her fırsatı değerlendirdikleri gibi ellerinden geleni de ardlarına koymuyorlar.

 

Şimdi de 15 Temmuz 1974 tarihinde adayı Yunanistan’a bağlamak için yaptıkları darbeyi, bu darbede caniyane bir şekilde öldürdükleri kendi vatandaşlarını ve Mutlu Barış Harekatı süresince çocuk, kadın ve yaşlı demeden acımasızca öldürdükleri masum sivil Türkleri unutarak Türkiye aleyhine dava açmak yoluna gidiyorlar.

 

1963-1974 yılları arasında bizler Kıbrıslı Türklere uyguladıkları soykırımı ve yollardan toplayarak öldürdükleri, çalıştıkları yerlerden zorla alıp, kafalarına kurşun sıktıktan sonra kör kuyulara attıkları masum Türkleri ise hiç hatırlamıyorlar.

 

Bütün güvenceleri, 1963 yılında silah zoru ile gaspettikleri ve 4 Mart 1964 tarihli BM Güvenlik Konseyin’in 186 numaralı geçici kararı ile tanınmış bir ülke statüsüne dönüşen Kıbrıs Rum Cumhuriyeti ve onun taraflı mahkemeleri. Her koşul ve fırsatta da bunların arkasına saklanıp bizlere bir şekilde zarar vermeye çalışıyorlar.

 

Bu mahkemelerde Kıbrıslı Türkler hiçbir zaman ve hiçbir koşulda haklı bulunmuyor. Kıbrıslı Türklerin haklı talepleri, Mahkemede görev yapan Rum hakimler tarafından kılıfına uydurulan gerekçelerle ya reddediliyor ya da davayı Kıbrıslı Türklerin kazanmasına engel olunuyor. Rum Hakimler Kıbrıslı Türkleri haklı bulurlarsa bir şekilde EOKA B veya onun uzantıları olan Hrisi Avgi (Altın Şafak) örgütü veya da aşırı sağcı ELAM taraftarları tarafından öldürülecekleri veya da canlarına zarar verileceği endişesinde yargılamalarını tek taraflı olarak sürdürüyorlar.

 

Cumartesi günkü Rumca gazetelerde yer alan bir habere göre, KKTC’nin Karpaz bölgesinde yer alan Mehmetçik köyünde kemikleri 2007 yılında bulunan Rum Milli Muhafız (RMMO) askeri Dimitriu Haralambos’un ailesi, Türkiye aleyhine dava açmış. Rum tarafında yer alan Mağusa Rum kaza Mahkemesinde konu ile ilgili açılan davada büyük bir olasılıkla Türkiye -zanlı olarak- ifade vermeye çağrılacakmış.

 

Habere göre miğferinde 2 kurşun deliği olan Haralambos, Mehmetçik köyüne yakın bir yerde bulunan Yedikonuk köyünde esir alınmış ve Mehmetçik köyüne diğer Rum esirlerle birlikte getirilerek kurşuna dizilmiş. Sonra da topluca gömülmüşler!

 

Hadi iddiaları kabul edelim de, Haralambos’un başında miğfer, elinde silah, üzerinde askeri elbise ile Yedikonuk köyünde ne yaptığını,- ki herhalde cikla avına çıkmamıştı- bölgede yer alan Yedikonuk, Büyükkonuk, Kilitkaya ve Ergazi köylerinde öldürülen Türkleri kimin katlettiğini de bu Rum mahkemesi araştıracak mı acaba?

 

Acaba Rum hakim, Haralambos’un ailesine Haralambos’un bu bölgede ne işi olduğunu, elinde silah, başında miğfer, üzerinde haki renkli Rumcada “Ethniki Fruro” denilen RMMO askeri olarak orada ne sıfatla bulunduğunu da soracak mı? Su testisinin su yolunda kırılacağının sosyal bir kural olduğunu hatırlayacak mı acaba Rum hakim?

 

Aklıma gelmişken, 1974 Barış Harekatı döneminde Baf’ta silahlarını BM’ye teslim eden Türk Mücahitleri arasında seçmece yapıp RMMO askerleri tarafından evlerinin önünde kurşuna dizilen Erdoğan ve Ali Çakır kardeşler ile ilgili Rum Mahkemelerinde açılan davada Çakır kardeşleri vuran Rumların kimlikleri Rum Hakime bildirilmişti.

Çok merak ediyorum gerçekten, onlarca insanın gözü önünde gerçekleştirilen bu katliamdan, görgü şahitlerince isimleri belirtilen Rumları, davanın görüldüğü Rum Kaza Mahkemesinin Rum hakimi nasıl aklayacak?

 

Geçmiş deneyimlerim bana, Rum hakimlerin bir gerekçe bulup cinayet işlemekle itham edilen Rum askerlerini bir şekilde aklayacaklarını söylüyor.

 

Abdullah Öcalan’a tanınmış Rum gazeteci Mavros Lazaros adına C015918 numaralı, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine ait yasal bir pasaportveren Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı,  aleyhine yasal dava açılmamasını, Türkiye’nin kendilerini devlet olarak tanımaması nedeni ile muhatap almayacağı üzerine kuraral sıyrılmıştı bu badireden.

 

Hiçbir Allah’ın kulu veya da devlet te çıkıp sormadı Rumlara, sen bu Mavros Lazaros adlı tanınmış bir Rum gazeteciye ait pasaportu, nasıl oldu da bir terör örgütü liderine yasal yollardan verip onun resmini yapıştırdın diye.

 

İşte batının ve AB’nin politikası böyle. Benim hırsızımı, benim sahtekarımı ben korurum mentalitesi her zaman kanlarında mevcut. Sonra da bizim ilkelerimiz ve varlığımız “Adalet,  İnsan Hakları ve Eşitlik” üzerine kuruludur derler her fırsatta. Kim inanacaksa!

 

Umarım Rumların açacağı bu Haralambos davası biz Kıbrıslı Türklere de, 1958-1974 yılları arasında öldürülem masum Türklerle ilgili Kıbrıs Rum Yönetimine karşı dava açabilme hakkını doğurur. Zira AİHM geç kaldınız diye reddetme yoluna gitmişti bir zamanlar.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

14 Ocak 2013

13 Ocak 2013
Türkiye’ye Dava için yorumlar kapalı
Okunma 107
bosluk

KKTC’de Rumların Dini Oyunu

KKTC’de Rumların Dini Oyunu

Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu II. Hrisostomos’un dini alet ederek Karpaz’da hükümranlık bölgesi oluşturması girişimleri KKTC Cumhurbaşkanının ve Cumhurbaşkanlığı personelinin diplomasiyi mükemmel bir şekilde kullanması sonucunda akamete uğradı.

 

Aslında bu girişim, -buna komplo da diyebilirsiniz- 2006 yılının Kasım ayına kadar geri gidiyor. 2006 yılının Eylül ayında kendisine Başpiskopos Vekili görevi verilen II. Hrisostomos, Kasım ayında da bu göreve resmen seçildi.

 

Ne olduysa da bundan sonra oldu zaten.

II. Hrisostomos, Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu seçildikten sonra Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin egemen olduğu topraklar içinde yer almayan KKTC toprakları içinde dini bölgeler ilan ederek, ruhani egemenlik tesis etme çalışmaları başlattı.

 

Niyeti de ruhani bölgeleri kurduktan sonra bu bölgelere hemen birer metropolit atamak, sonra da Güney Kıbrıs’tan metropolitin altında çalışacak papazları, din görevlilerini ve dini işleri yapacak sivil görevlileri göndererek kendisine bağlı, ama buna karşın KKTC hükümeti ile hiçbir bağı olmayan,  KKTC hükümetinden talimat almadan görev yapan, faaliyetlerde bulunan, uluslararası geçerliliği olan birer dini birim kurmaktı.

 

Tabii bu birimler kurulduktan sonra KKTC hükümeti ne onlara karışabilecekti, ne de faaliyetlerini denetleyebilecekti. Atsan atamadığın, satsan satamadığın birer sorun merkezi haline dönüşecekti bu birimler.

 

KKTC hükümeti yasal haklarını ve yürürlükteki yasaları kullanarak müdahale etmek istediğinde de, hem Başpiskoposluk olarak, hem Kiliseler Birliği olarak hem de Patrikhane olarak yaygarayı basıp, Hristiyan dünyasını KKTC’ye karşı kışkırtacaklardı.

 

Yeni başpiskopos hemen KKTC sınırları içinde Maraş, Konstantia ve Dipkarpaz olmak üzer 3 tane yeni metropolitlik ilan etti ve başına da Metropolitleri atadı hemen. Metropolitlerin ilk işi KKTC hükümetinden izin almadan, Kıbrıs Türk Devlerini yok farz ederek -ve de tanımayarak- Rum tarafından Türk tarafına ellerini kollarını sallayarak geçmek ve ayin yönetmek oldu.

 

Metropolitlerin, dini görev kisvesi altında KKTC’yi tanımamaya yönelik ilk girişimleri KKTC duvarına tosladı doğal olarak. Sınır geçmek için izin almaları gerektiği söylendi kendilerine.

 

Bu sefer de sınırı geçmek için izin aldılar ama ayin yapmak için KKTC Din İşleri dairesinden ve Dışişleri Bakanlığından izin almama ve KKTC hükümeti resmi dairelerini yok farz ederek ayin yapma yoluna gittiler.

 

Uygulamaya çok dahiyane ve dahiyane olduğu kadar da provokatif olan bir planla başladılar ve ayin günü olarak Hristiyan dünyası için çok kutsal addedilen Noel kutlaması gününü seçtiler. Noel ayini için KKTC’ye geçen Karpaz Metropoliti ayini izinsiz yönetmeye kalkışınca KKTC polisi ayini yarıda kesti ve KKTC Hükümetine akredite olan ve ayin yönetmek izni bulunan sivil bir din görevlisine müsaade etti ayini yönetmeye. Tabii Rumlar da bunu beklediklerinden, ellerinin kollarının uzandığı her yere KKTC’yi ve Türkiye’yi şikayet ettiler.

 

Bu konuda Başpiskoposa, ikinci büyük komplosunu Karpaz Burnunun ucundaki Apostolos Andreas manastırının tamiratı üzerine kurdu. Vatikan’daki Papalık, Fener Patrikhanesi, Moskova Patrikhanesi ve New York Patrikhanesini ziyaret eden II. Hrisostomos bu dini kişileri ve başında bulundukları dini müesseseleri Apostolos Andreas Manasıtırı’nın tamiratında taraf olabilmeleri için parasal katkı koymaya davet etti. Amaç KKTC’den izin almadan yürütecekleri tamirat için KKTC Hükümetinin müdahale etmesi durumunda tüm bu dini kişi ve kuruluşlarla hem KKTC’yi kınamak, hem de Türkiye’yi işgalle suçlamak ve arkasından KKTC sınırları içinde otonom, tamamen kendisine bağlı bir dini birim kurmaktı.

 

Bu oyunu yıllar önce fark eden KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Rum Ortodoks Kilisesinin yıllardır süren olumsuz ve uyuşmaz davranışları noktasında siyasi olarak en uygun zamanda bir açıklama yaptı. Apostolos Andreas Manastırı’nda bulunan ve onarımı aciliyet arz eden kilise ana binası ile buna bitişik binaların restorasyon finansmanının Kıbrıs Türk tarafınca karşılanacağının Rum tarafına ve Birleşmiş Milletler’e (BM) bildirerek konuya son noktayı dün koydu Cumhurbaşkanımız.

 

Bu aşamadan ve iyi niyetli davranıştan sonra hiç kimse ve hiçbir kuruluş, ne KKTC Hükümetini ne de Türkiye’yi, KKTC’deki dini yapıları yıkmakla suçlayamayacak.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

11 Ocak 2013

10 Ocak 2013
KKTC’de Rumların Dini Oyunu için yorumlar kapalı
Okunma 76
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar