Rumların Silahları

Rumların Silahları

Hemen hemen Girne’ye her gittiğimde, Karaoğlanoğlu Şehitliğine uğrar, 20 Temmuz Mutlu Barış Harekatı’da şehit olan askerlerimizin kabirlerini ziyaret eder, “Mekanları Cennet, Ruhları şad olsun, Nurlar içinde yatsınlar” diyerek ruhlarına Fatiha okurum.

 

O günleri ve o günlerin gerisindeki soykırıma uğradığımız yılları yaşadığım için de şehitlerimizin biz Kıbrıslı Türkleri ikinci bir mezalimden, toptan bir yok oluştan kurtarmak için adaya ayak bastıklarını asla unutmam. Onlar gelmeseydi, 15 darbesinin arkasından ilan edilen “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”nin Cumhurbaşkanı koltuğuna seçimsiz, Yunanistan’daki Albaylar Cuntasından gelen talimatla oturan EOKA’cı katil Nikos Sampson’un adayı Yunanistan’a ilhak etmesine karşı çıktığımız ve kabul etmediğimiz için çıkan çatışmada öldürülmüş, Mağusa’mızın bir yerine gömülmüş ve toprağın altında yatıyor olacaktım.

 

Yunanistan’a ilhak edilmiş, yani ENOSİS’i gerçekleştirmiş Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ne karşı çıkmamış, başımızı eğip kabul etmiş olsaydık bile gene bir bahane ile toprağın altına gönderilmiş veya her şeyimizi arkada bırakıp, sadece giysilerimiz ile bir yerlere kaçmış, sıfırdan yeni bir hayata başlamış olacaktık.

 

Karaoğlanoğlu Şehitliğine yolunuz düşerse, şehitlikten çıktıktan sonra 1974 Mutlu Barış Harekatında Rum Milli Muhafız Ordusundan (RMMO) ele geçirilen silahların, araç ve gereçlerin sergilendiği “Açık Hava Müzesi”ni de ziyaret edin lütfen.

 

Bu inceleme gezisi esnasında bu ateşli silahların, zırhlıların, tankların, topların, tüfeklerin, havanların ve diğer askeri silahların kime veya da kimlere karşı kullanılmak üzere, kimin parası ile satın alındığını düşünün, beyninizin içinde bir beyin fırtınası yaratıp sorgulama zinciri kurun…

 

Sorgulama zincirinin sonuna yanıt olarak “Kıbrıslı Türklere karşı alınmıştır” açıklaması gelecektir. Bu silahların bizleri Kıbrıs adasından yok etmek ve adayı Rumlaştırmak için alınmış olduğu ortaya çıkacaktır, hem de bizim kendi paramızla… Dünyanın çeşitli kredi kuruluşlarından Kıbrıslı Türklerin yüzde 30 oranla kurucu ortağı olduğu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ne Kalkınma amaçlı gönderilmiş paraların, Kıbrıslı Türklere verilmeyen yüzde 30’luk kısmı ile alındı bu silahlar.

 

1960-1963 yılları arasında Maliye Bakanlığı Rumların elinde olduğundan, Kıbrıslı Türklerin de kurucu ortağı olduğu 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Türk yerleşim bölgelerine bir tek kuruşluk yatırım yapılmadı, Türklerden her tür vergi toplanmasına rağmen.

 

1963-1974 döneminde ise Türk bölgelerine yatırım yapılmasını bırakın bir kenara, Türklerin can korkusu ile terk ettikleri bölgeler yerle bir edildi. Baf şehrinde Cami-i Cedid yani Yeni Cami’nin yerle bir edilip, yerine park yeri yapıldığı gibi…

 

Bu soykırım yılları içinde Türkiye’den gönderilen para, yiyecek ve giyecek ile yaşamlarını sürdürmeye çalışan Kıbrıslı Türklerden, gümrük, harç, ücret gibi dolaylı vergilerle para tahsil eden Makarios hükümeti bunların hepsini yine Kıbrıslı Türklerin insanca yaşamlarına katkı koymak yerine Kıbrıslı Türkleri yok etmek için silaha yatırdı. İşte, Karaoğlanoğlu Şehitliği yanındaki “Açık hava Müzesinde” teşhir edilen silahlar, işte Kıbrıslı Türklerinden zorla sağılan paralarla gene kendilerine karşı kullanmak amacı ile alınmış olan silahlardır.

 

Bir de Kıbrıslı Rumların, Rusya’dan aldığı S-300 füzeleri var. Kendilerine sorarsanız “kuş avlamak” için aldık derler.

 

Kıbrıs Rum yönetiminin Rusya’dan satın aldığı, ancak Türkiye’nin sert tepkisi üzerine 1998 yılında Kıbrıs yerine Yunanistan’ın Girit adasına konuşlandırılan S-300 füzelerinin ilk deneme atışı, satın almanın üzerinden geçen 15 yılın ardından, geçen haftalar içinde yapıldı.

 

Bu füzeler, herhangi bir yerden veya konumdan, düşmana ait bir mevziiye veya yerleşim yerine atılabilen, yani bir noktadan başka bir noktayı vuran, başlıklı veya başlıksız balistik bir silah değil, karadan havaya uçak veya helikopterleri vurmak amaçlı kullanılan bir hava savunma silahı.

 

Resmin bütününe dikkatli bakınca kapıda bekleyen tehlikeye karşı uyanık olmamız gerektiği ortada. İlerisi için, gelecek için karar vereceksek, “çok dikkatli olma” mecburiyeti ise 1963-1974 yıllarında yaşadığımız soykırımdan almış olduğumuz derslerin içinde yatıyor…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

27 Aralık 2013

 

26 Aralık 2013
Rumların Silahları için yorumlar kapalı
Okunma 90
bosluk

Bir Cesur Yürek

Bir Cesur Yürek

Dün Güney Kıbrıs’ta İngilizce olarak yayınlanan Cyprus Mail (Kıbrıs Postası) adlı gazetede Loucas Charalambous adlı Rum Köşe yazarının köşe yazısını okudum.  İngilizceniz iyi ise sizin de okumanızı tavsiye ederim. Internet adresi  http://cyprus-mail.com/2013/12/22/fifty-years-later-we-still-dont-accept-what-we-did-in-1963/

 

Yazının başlığı beni çarptı ve sersem etti.

Yazının başlığı “Fifty Years later, we still don’t accept what we did in 1963” idi. Türkçeye “Elli sene sonra, 1963’de ne yaptığımızı hala daha kabul etmiyoruz” şeklinde çevrilebilir.

 

Bu yazıyı okuduktan sonra bulabilirseniz Rum tarafında yayınlanan Rumca gazetelerden,  bulamazsanız KKTC’nin resmi yayın organı olan “Türk Ajansı Kıbrıs”ın (http://www.turkajansikibris.net/)  “Güney Kıbrıs” sayfalarından veya da yerli gazetelerimizin “Rum Basını” sayfalarından, Rum siyasilerin Kıbrıslı Türklerle ilgili söylediklerini, düşüncelerini ve görüşlerini okuyun.

 

“Cesur Yürek” olarak tanımlayabileceğim Rum köşe yazarı Loucas Charalambous’un, söz konusu ettiğim yazısının ilk satırı “DÜN, modern Kıbrıs tarihinin en kara gününün 50. yıldönümüydü” sözleriyle başlıyor. ilk paragrafı “12 Aralık 1963’de yaşanan olayların tarihimizde ne gibi bir rol oynadığını biz Kıbrıslı Rumlar kavrayabilseydik, Lefkoşa’daki Venedik surlarını kuşatan hendeğe gider (biz bu surları “Gözyaşı surları” olarak isimlendirmemiz gerekirdi), Yahudi dinine mensup kişilerin Süleyman tapınağının tarihi kalıntılarında yaptıklarının aynısı gibi kafamızı duvara vurmamız gerekirdi” diye devam ediyor.

 

İkinci paragraf, “Başka hiç bir ülkenin tarihinde buna benzer bir olay bulunmamaktadır.  O günde, devletin başı, kendisinin kurduğu ve silahlandırdığı düzensiz ve yasadışı askeri gücü kullanarak kendi devletine karşı bir saldırı düzenledi ve yok etti. Bir kaç saatlik bir zaman dilimi içinde onu iki parçaya böldü” diyor…

Üçüncü paragraf da, “En üzücü kısmı ise, bırakın bu aptalca hatadan hiç bir şey öğrenmediğimizi – ülkemize hala daha devam etmekte olan bir zararı verdiğimizi fark edememiş durumdayız – buna karşın hala daha bu olaya, utanç duyacağımız yerde, kahramanlık savaşı olarak bakmaktayız” şeklinde.

 

Dördüncü paragraf da, “Devletin radyo yayını yapanlar için inanılmaz bir cüret gerektirmektedir, 1963 olaylarını “Türk isyanı”na karşı sözüm ona “karşı direniş” şeklinde halka sunmak için. Sadece Kıbrıs Radyo yayın Korporasyonunun yayın personelinin ve de hala daha hayatta olan bu affedilmez ve kanla lekelenmiş hikayenin başrol oyuncularının hayal güçleri içinde yer almaktadır bu isyan” şeklinde Türkçeye çevrilebilir.

 

O dönemin ileri gelenleri olan Makarios, Lissarides, Koshis ve Hristodulu gibi kişileri kınamakla devam eden yazı, Makarios’un görünmez başkanı olduğu Akritas Örgütü’nün, Hristodulos’un bir kaç yıl evvel açıkladığı üzere, Kıbrıslı Türklere silahlı saldırılar düzenlediğini ve gerekçe olarak kullanmak için de Markos Dragos heykeli ile Ay. kasinyo ilkokuluna bomba koyarak Türkleri suçladıklarını açıklıyor.

 

Bu yazının yanına, Rum siyasilerin Kıbrıslı Türklerin Avrupa Parlamentosunda kendi hakları olan iki sandalyeyi talep etmeleri ile ilgili söylediklerini koyarsanız taban tabana zıt iki görüş çıkıyor ortaya.

 

16 Ağustos 1960’da ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyetinin Temsilciler Meclisi 35 Rum, 15 Türk ve 3’de oy hakkı olmayan azınlık konumundaki Latin, Maronit ve Ermeni’lerden oluşurken, 1963 olaylarından sonra Temsilciler Meclisinden Kıbrıslı Türkler silah zoru ile atılmış ve kurucu ortak Kıbrıslı Türklerin onayı alınmadan Anayasa değiştirilerek Meclisteki koltuk sayısı 56 Rum ve 24 Türk’e yükseltilmiş.  Yükseltilmeye yükseltilmiş ama o gün bu gündür Kıbrıslı Türklere ait bu koltuklar boş.

 

Temsilciler Meclisinde Kıbrıslı Türklere ait 15 veya 24 sandalye boş dururken, Avrupa Parlamentosunda Kıbrıslı Türk milletvekillerine ait 2 koltuk Rumlar tarafından derhal anında işgal edilmiş. Aradan yıllar geçtikten sonra şimdi biz bu koltukları talep edince,  bu istemin “ulusal ayrımcılık” manasına geldiğini savunan Rum siyasiler, reddedilmesi için elden geleni yapıyorlar.

 

Anlaşılan Rumlarda hala 1963’teki aynı bölücü zihniyet devam ediyor ve buna da “Kıbrıs Sorunu” diyor, üçüncü taraflar!

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

25 Aralık 2013

24 Aralık 2013
Bir Cesur Yürek için yorumlar kapalı
Okunma 129
bosluk

Askerlik Nasıl Kısalır (2)

Askerlik Nasıl Kısalır (2)

Tüm yöneticiler, tüm seçilmişler ve elinde yetki olan tüm kişiler elbette askerliği kısaltmak veya tamamen kaldırmak isteyebilir. Ne var ki, Kıbrıs adasının kendine özgü siyasi, demografik ve coğrafi koşullarında sadece istemek yeterli olmuyor bu konuda.

 

Askerliğin kısalması için veya da askerlik süresini kısaltabilmek için ülke gerçeklerini, siyasi durumu, bizler üzerinde direkt ve endirekt etkisi olan faktörleri çok iyi bilmek ve analiz etmek gerekmekte.

 

Ülkedeki mevcut, iş yapabilme yaş sınırları içinde olan insanların sağlık ve bilgi durumları da askerlik süresini etkileyen faktörlerden bir tanesi, eğer askerliği kısaltmak için profesyonelliğe geçiş planlanıyorsa… Bunların nereden ve hangi kalemden ödenecekleri ise bir başka etkin ve üstesinden gelinmesi çok zor bir faktör.

 

Öncelikle şu gerçeği bilmekte fayda var; Ülkemizin mevcut nüfusu, askerlik süresini kısaltmak için yeterli değil. Askerlik sürenin kısaltılması hesaplarının yapılabilmesi için öncelikle nüfusun belli oranda artmasını beklemek gerekiyor. Geçen seneler içinde Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın (GKK) ilan ettiği 350 kişilik profesyonel asker münhalına başvuru sayısı 550 olmasına rağmen, profesyonel askerlik için gerekli olan asgari kriterlere uyabilen kişi sayısı -kadınlı erkekli- sadece 274’de kaldı.

 

İkinci etken ise askerlik kısaltıldığı takdirde alınması gereken profesyonel askerlerin KKTC bütçesinin hangi kaleminden ödeneceği. Bütçenin artık AB normlarına uygun olarak yıllık değil periyodik olarak yapılması nedeni ile 2016 yılına kadar bütçeden bu konuda 1 tek kuruşun bile çıkması olanaksız.

 

Askerlik süresinin kısaltılması ile ilgili olarak Milletvekillerinin genç seçmenlere şirin görünmek için yasa yapıp Meclise vermelerinin hiç bir kıymeti ve geçerliliği yok. 2016 yılına dek Bakanlar Kurulunun da bu konuda yasa taslağı hazırlayıp Meclise göndermesi olanaksız. Mali kaynağı olmayan hiç bir yasa, Mecliste görüşülmez bile…

 

Askerliğin kısalması konusunda bir diğer handikapta şudur; Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile aramızda bulunan ara bölgenin sınır uzunluğu 229 kilometredir. Bunun 194 kilometresini Türk Barış Kuvvetleri (TBK), 35 kilometresini de Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (GKK) korumaktadır. Rumların ısrarla “Türk askeri gitsin” demelerinin nedeni,  biz Kıbrıslı Türklerin bu nüfus yapısı ile sınırın tümünü boydan boya koruyamayacağımızı çok iyi bilmelerinden ve asker sayımızın onlarınkinden çok daha az olacağını hesaplamalarındandır. Türk askeri gittiği anda sınırlarımızı delik deşik edip stratejik olarak uygun gördükleri her yere kolayca saldırıp ele geçireceklerinin hesabını çoktan yapmış durumdadırlar. Şu anda bunu yapamamalarının tek gerekçesi Türk Askerinin adadaki varlığı ve 1974 hezimetini de unutmamış olmalarıdır.

 

Anayasamızdaki Geçici 10. madde üzerinde spekülasyon yapmak ve polisin Başbakanlığa bağlanması talebi ise bir başka temelsiz popülizm örneğidir.

Geçici 10. maddenin iptal edilmesi için Anayasadaki 117. maddenin geçerli olmasını gerektirecek koşullarının yerine gelmesi lazımdır. 117. maddenin işlerlik kazanabilmesi için de öncelikle 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrasında BM’nin yaptığı Ateşkes çağrısına uymaktan öteye Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin bir “Ateşkes Antlaşması” imzalaması arkasından da BM genel Kurulu ve BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmış bir çözümün adaya gelmiş olması gerekmektedir.

 

Anayasamızın 117. maddesi “Yurdun Güvenliğinin sağlanması” görevini KKTC Silahlı Kuvvetlerine vermektedir. İç güvenlik polisimiz, sınır güvenliğimiz kara kuvvetlerimiz, deniz güvenliğimiz Sahil Koruma ve göklerimizin güvenliği de Hava kuvvetlerimiz tarafından karşılanacaktır 117. madde yürürlüğe girdiği vakit. Polis Başbakanlığa bağlansın diyenlerin tüm bu güçleri neyle ödeyeceklerinin hesabını yapıp yapmadıklarını sormak gerekir.

 

Askerlik süresini kısaltmanın tek yolu, ABD’nin 1960’lı yılların sonundan itibaren uygulamaya koyduğu yöntemi uygulamaktır. GKK’de KKTC vatandaşı olmayan kişilerin askerlik yapmasını özendirmek, askerlik süresinin kısaltılmasının kapılarını açacaktır. 2 yıllık askerlikten sonra “beyaz kimlik” verilmesi, 3 yıl beyaz kimlik kullandıktan sonra da sabıkası yoksa vatandaş yapmak yöntemini ABD yıllardır başarı ile uygulamaktadır…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

23 Aralık 2013

22 Aralık 2013
Askerlik Nasıl Kısalır (2) için yorumlar kapalı
Okunma 212
bosluk

Rumların Egemenlik Israrı (2/2)

Rumların Egemenlik Israrı (2/2)

Rumların tüm itirazları, kıvırmaları ve masaya oturmak istememeleri müzakereler sonrasında oluşacak devletin “Üniter Rum devleti” olamayacağı korkusundan kaynaklanıyor.

 

Türklerin eşit haklara sahip olacağı ve Rumların egemenliklerinin bütün adayı kapsamayacağı bir anlaşmayı imzalayacak olan Rum liderin, asırlarca “Hain” olarak anılacağını ve kendisinin de, ailesinin de “vatan haini” olarak tarihe geçeceğini bilen Rum liderler, Kıbrıs konusunda 1974 öncesine dönüşün kapısını açmayacak ve adaya Rumların katıksız hakimiyetini getirmeyecek olan hiç bir anlaşmaya imza atmak niyetinde değiller. Zaten bu nedenden dolayı Kıbrıs konusu son 50 yıldır hala müzakere aşamasında.

 

Allah razı olsun, Anavatan Türkiye 20 Temmuz 1974 tarihinde Mutlu Barış Harekatını gerçekleştirdi de, tüm Kıbrıslı Türkler, bölük pörçük, güvensiz bir ortamda yaşamak yerine, adanın kuzeyinde toplanma şansını yakaladı ve kendi egemenliğinin/ hükümranlığının olduğu bir devlet kurdu.

Özgürlüğün kıymetini kaybetmiş olan bilir. KKTC’nin halen daha tanınmamış olması, özgür yaşamakla kıyaslandığında “devede kulak” kadar bile değil.

 

***

Davutoğlu’nun açıklaması Türk tarafının ortak metine girmesini istediği “Egemenlik” tanımı “yurt dışında birleşik temsiliyet, yurt içinde Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin haklarına eşit olarak saygı duyacak ortak egemenlik.”

Bu tanımlamaya göre Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum Kurucu Devletleri eşit haklara sahip olacak ve hiçbir taraf diğeri karşısında üstün olmayacak. Yani sayıca çoğunluk durumunda olan Rumlar, “biz çoğunluğuz ve her hakka sahibiz” mantığı ile sayıları daha az olan Kıbrıs Türk Kurucu Devletini 1963-1974 yılları arasında olduğu gibi yönetimi, baskısı ve yaptırımı altına alamayacak. Bu istek veya da talep, bir kurucu devletin diğer kurucu devlet üzerinde egemenlik kullanamayacağının garantisi şeklinde de tarif edilebilir.

 

Kıbrıslı Türkler bir kez daha Rum yönetimi ve egemenliği altına girmeyi, 1963-1974 yılları arasında uğradıkları soykırımı, evlerinin köylerinin yakılıp yıkılmasını, göç ettirilmeyi, susuzluğu, açlığı, elektriksizliği, işsizliği, parasızlığı, dolaşım kısıtlamasını, yollardan alınıp öldürülmeyi bir daha yaşamak istememekte. Her ne kadar Rumlar bu dönemi tarih kitaplarından ve arşivlerinden silmiş olsalar da, o acı yıllar hala daha hafızalarda ve kayıtlarda mevcut.

 

Her fırsatta Güney Kıbrıs’a gitmeyi marifet sayan vatandaşlarımız, rotalarını bir kez de Arpalık (Agios Sozomenos)  köyüne çevirsinler. Çok uzakta değil, Lefkoşa-Larnaka yolunun doğusunda, Lefkoşa’dan 15-20 dakika uzakta. Bir Türk köyünün nasıl acımasızca yakılıp yıkıldığını ve yağmaladığını kalan kalıntılardan görebilirler ve niye o günleri yaşayan bizlerin bir daha Rum egemenliğini istemediğimizi daha iyi anlayabilirler. Arpalık gibi daha onlarca köy var Güney Kıbrıs’ta.

1963’de başlayan katliamda Türklerin can pahasına her şeylerini ve tüm varlıklarını arkada bırakıp, üzerlerindeki elbiseyle terk etmek zorunda kaldıkları, evlerin kalıntılarının dahi yok olduğu, adeta haritadan silinmiş ve yerinin bulunması neredeyse imkansız olan Baf yöresindeki  “Yağmuralan” (Vroişa) gibi köylerimiz…

 

Kıbrıs Türk tarafının ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin üç garantöründen biri olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu aşamadaki ortak görüş ve mutabakatı, Anastasiadis’in direttiği “Ortak Açıklama’nın içinde, BM’nin son 50 yıllık Kıbrıs müktesebatında yer alan “İki toplumlu, iki bölgeli, siyaseten eşit ve politik olarak eşit haklara sahip iki kurucu devletten oluşacak yeni bir federal devlet” tanımının özünü oluşturan “Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerden neşet edecek tek egemenlik” ve “Bir toplum diğer toplum üzerinde egemenlik kullanamayacak” kavramlarının yer almasıdır.

 

Bu tanımlamalar Türkler tarafından uydurulmuş ve müzakereler çıkmaza girsin niyeti ile ortaya atılmış değildir. Rumların 24 Nisan 2004 tarihinde gerçekleştirilen referandumunda “Hayır” dedikleri Annan Planı içinde de vardı ve BM Kıbrıs müktesebatına göre kurulacak yeni devletin temel koşullarını oluşturmaktaydı… (Son)

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

20 Aralık 2013

19 Aralık 2013
Rumların Egemenlik Israrı (2/2) için yorumlar kapalı
Okunma 73
bosluk

Rumların Egemenlik Israrı (1/2)

Rumların Egemenlik Israrı (1/2)

Rum lider Anastasiadis’in masaya oturmak istememesinin nedeni elindeki “Yönetim” gücünü ve ada üzerindeki “Egemenlik” haklarını kaybetmemek. Zannediyorlar ki Kıbrıslı Türkler bir gün pes edip ve 1974 öncesinde olduğu gibi Rum idaresi altına girmeyi kabul edecekler!

 

Egemenlik konusunda da her tür düzenbazlığı yapıyorlar, olası bir anlaşmada adanın tümü üzerinde egemenliklerini devam ettirebilmek için…

 

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu ile resmi görüşmesinden sonra yaptığı açıklama ve bu açıklamanın içinde yer alan “Siyaseten eşit ve eşit politik haklara sahip Kurucu Devletlerden oluşacak yeni bir devlet” tanımlaması Rumları çılgına çevirmeye yetti.

 

Rumlar bu tür açıklamayı hiç beklemiyorlardı.  Tam tersine Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun Kıbrıslı Türklerin insanca ve güven içinde yaşaması amaçlı sürdürdüğü mücadeleyi ve inancını kırmak için BM, ABD, İngiltere ve AB yetkililerine mektup yazmış, Türkiye’ye Eroğlu’nu ikna etmeleri konusunda baskı yapmalarını istemişti. Rum basının verdiği “gaza” göre de Türkiye’ye gerekli baskı yapılmış, sözler alınmıştı.

 

Rumlar Türkiye’ye baskı yapılması ve sonra da tavizler koparılması konusunda deneyimliler. Bu stratejinin ilkinde başarılı bir operasyon yapılmış ve 4 Mart 1964 tarihine BM Güvenlik Konseyinden, aynen 18 Kasım 1983 tarihinde BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 541 numaralı kararda olduğu gibi insanlığın yüzkarası olacak bir karar çıkartılmıştı.

4 Mart 1964 tarihinde Kıbrıslı Rumların, Kıbrıslı Türkleri katletmesini önlemek ve Türklere yapılan saldırıları kontrol altına almak amacı ile Türkiye’nin başvurusu ile toplanan BM Güvenlik Konseyi, rahmetli liderimiz Rauf R. Denktaş’ın, karar taslağı içinde adaya BM Barış gücünün gönderilmesi ile ilgili olarak “Kıbrıs Hükümeti ile istişare edilerek” cümlesi yerine içinde Kıbrıslı Türklerin yüzde otuz kurucu ve yönetici haklarının bulunduğu “Anayasal Kıbrıs Hükümeti ile istişare edilerek” cümlesinin konulmasını ısrarla talep etmesi sonrasında ABD yetkilileri, rahmetlik liderimizi Türkiye’ye şikayet etmişler ve inadının kırılmasını talep etmişlerdi. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü, rahmetli liderimizin endişelerini dikkate alıp Amerikalı diplomatları ikna edeceğine, ABD’nin isteğini yerine getirmiş ve Denktaş’ı ısrarından vazgeçirmişti. Sonrasını herkes bilmekte. Kıbrıs Cumhuriyetine el koyan Rumlar bize soykırım uyguladılar.

 

Makarios hükümeti, BM’nin bu kararından sonra kendini adanın tek hükümranı olarak kabul etmiş,  ilk iş Türk Milletvekillerini silah zoru ile Temsilciler Meclisinden atmış, Kıbrıslı Türklere korkunç bir baskı uygulamaya başlamış, ellerinden dolaşım, serbest ticaret ve her tür insanca yaşam haklarını almış sonra da katliama başlamıştı. 20 Temmuz 1974 tarihinde anavatan Türkiye’miz 1960 Anayasasında kağıt üstünde yer alan garantörlüğü, fiiliyata çevirememiş olsaydı, bu gün adada hiçbir Kıbrıslı Türk yaşıyor olmayacaktı. Türkiye’nin müdahale edememesinden daha da cesaretlenecek olan Rumlar, Yunanistan’a bağlandıktan çok kısa biz zaman sonra adada yaşamakta olan Kıbrıslı Türklerin sayısını silahlı ve de ekonomik baskılarla sıfıra kadar indirgeyeceklerdi.

 

Geçen haftalarda da Mart 1964 tarihinde yaşananlara benzer bir olayı yaşadık.  ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile İngiltere Dışişleri Bakanı William Hauge, Anastasiadis’in başvurusu üzerine Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Profesör Dr. Ahmet Davutoğlu ile temas kurarak Kıbrıs’ta tıkanmış gözüken Ortak Metin çalışmalarının sona erdirilmesi ve Müzakerelerin başlayabilmesi için Eroğlu’nun “Tek egemenliği” kabul etmesi için kendisine baskı yapmasını istediler. “Tek Egemenlik” konusunun tek başına bir madde olmadığını, bu maddeye ilaveten Türklerin karşı öneri olarak sunduklarının da var olduğunu çok iyi bilen Davutoğlu, 1964’de oynanan oyuna gelmemiş ve kibarca ABD’nin bu talebini, Yunanistan ile görüşerek değerlendireceği şeklinde yanıtlayarak, Erivan toplantısı sonrasında Ankara’ya uğramadan Atina’ya gitmiş ve mevkidaşı Evangelos Venizelos ile görüşmüştür.

 

Sayın Davutoğlu’nun KKTC’yi ziyaretinden sonra Rumları asıl paniğe sokan Davutoğlu’nun “Kurucu Devlet” tanımını kullanması. İngilizce de “Constituent State” olarak tanımlanan bu terim, hayata geçecek yeni ve bağımsız bir devleti oluşturan kurucu devlet manasında. Kurucu devletler, oluşturdukları devletin anayasasının parçası olmakta, yasa yapabilmekte ve kendi bölgesi içinde kesin egemenliği bulunmakta.  Anastasiadis ve yanındaki mesai arkadaşları ise müzakerelerin sonucunda  “Yeni bir devletin oluşmasını” asla istememekte ve mevcut, Rumlar tarafından işgal edilmiş Kıbrıs Cumhuriyeti yasalarında bazı değişikler yapılarak Kıbrıslı Türklerin azınlık statüsünden biraz daha fazla haklar ile mevcut (korsan) devlete katılımını hedeflemekte… (devam edecek)

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

18 Aralık 2013

17 Aralık 2013
Rumların Egemenlik Israrı (1/2) için yorumlar kapalı
Okunma 67
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar