Kültürü yaşatma

Prof. Dr. Ata ATUN

 
Yazarın tüm yazılarını görüntüle

  
 8 Haziran 2011 Saat : 7:17


 

Hafta sonunda İzmit Körfezi çevresindeki Balkan ve Rumeli Türkleri Dayanışma Derneklerinin bir çatı altında Kocaeli’nde organize ettikleri 12. Helva Şenliğindeydim.

Çeşitli Kültürel faaliyetlerle tam bir hafta süren bu güzel etkinliğin kapanış kutlamalarına katıldım.

Kapanış törenlerinde Protokol sıralamasına göre yapılan konuşma düzeninde en son konuşmayı bana yaptırdılar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine karşı olağan üstü bir sevgileri vardı Balkan ve Rumeli Göçmenleri kardeşlerimizin.

Kürsüden okuduğum Cumhurbaşkanımız Sayın Dr. Derviş Eroğlu’nun gönderdiği kutlama mesajına gösterdikleri coşku ve Kurucu Cumhurbaşkanımızın sağlığının iyiye doğru gitmekte olduğunu vurgulayan sözlerimden sonra katılımcıların hep bir ağızdan biran evvel Kurucu Cumhurbaşkanımızın sağlığına kavuşabilmesi için dua etmeleri gerçekten de görülmeye değerdi.

Görmekten de öteye yaşanmaya değerdi.

O sevgi fırtınasını anlayabilmek ve hissedebilmek için yaşamak gerekli.

Bu sevgiyi kelimeler ile tanımlamak veya tarif etmek olanaksız.

Bu katılımda beni en çok etkileyenlerden bir tanesi de Balkan ve Rumeli Türklerinin kültürlerini yaşatmak ve kuşaktan kuşağa aktarmak için gösterdikleri çaba ve bu yolda elde ettikleri başarıydı.

Balkanlara ve Rumeli’ye özgü onsekiz ton helva pişirdiler kocaman meydandaki kazanların içinde.

Yaklaşık altı saat hiç durmaksızın karıştırılmaları gereken bu helvanın yapımında, “Helvacı Başı”nın gözetiminde herkes, boyları neredeyse bir metreden biraz daha fazla olan ve kalınlıkları da dört santim civarındaki tahta kaşıklarla bu kazanları sırayla karıştırdı.

Tabii ben de karıştırdım.

Helva’nın pişirilmesi bitince en ortadaki helva kazanının kapağı “Başlık Parası” ile açıldı, kendine has tekerlemeleri ve düzeni ile aynen bir yerel düğündeki gelinin duvağının açılışı gibi.

Kapaklar açılıp helva dağıtımı başlayınca da kına gecesi ve kına yakma töreni başladı hemen.

Gelinin kıyafeti gerçekten de görülmeye değerdi.

Tamamen Balkanlara ve Rumeli’ye özgü, rengârenk ışıl ışıl, bendolu, süslerle donanmış yemenili, ipek kuşaklı, simli, yaldızlı çok hoş bir kıyafetti genç kızın giydiği.

Yanında damadı yoktu.

Anlaşılan kınayı hanımlar kendi aralarında yaktılar yüzyıllarca. Sonra da küçük kurdelelere sarılı kınaları bizlere de dağıttılar.

Ve asıl bundan sonraki gelişmeler benim çok dikkatimi ve ilgimi çekti.

Kendine has ve adına “Aksak Ritim” denilen tempo ile yüzyıllar içinde bestelenmiş ve halka mal olmuş o güzel, fıkır fıkır, lirik Rumeli ve Balkan müziği çalmaya başladı. Çalanlar ve söyleyenler de gene kendi aralarından yetişmiş kişilerdi.

Boyutları benim gözüme göre yaklaşık 50 x 50 metre kare şeklinde olduğu gözüken pist veya gösteri alanı veya adına ne derseniz deyin bir anda,dakikalar önce iskemlelerinde keyifle oturmakta olan yüzlerce katılımcıyla doldu.

Siz deyin beş yüz, ben diyeyim bin kişi.

Hemen iç içe üç sıra halinde halay ekibi oluşturdular ve o güzel folklor danslarını hep birlikte, kitle halinde arka arkaya döktürdüler.

İşin ilginç tarafı beş yaşındaki kız çocuğu ile on sekiz yaşındaki delikanlı, kırk yaşındaki bir anne ile yetmiş yaşındaki bir dede, aksamasız o hızlı tempoda aynı hareketleri, aynı figürleri yapıyorlardı.

İnanılır gibi değildi.

Ne haremlik vardı ne de selamlık.

Halayın içine girmek isteyen bir bayan, el ele tutuşan iki erkeğin ellerine eliyle vurup kendine yer açıyordu hemen.

Aynı şekilde de bir erkek, el ele tutuşan iki bayanın ellerine vurup araya giriyordu.

Federasyon Başkanı Sn. Sinan Balkan’a sordum nasıl olup da herkesin ayni figürleri aksamasız yapabildiğini.

Bunun yanıtı, son yirmi yıldır beş yaşından itibaren tüm çocuklara folklor eğitimi verdikleriydi.

İşin ilginç tarafı, katılımcılar hep bir ağızdan çalınan melodiyi yöreye göre, o yörenin dili ile söylüyorlardı.

Bazen Türkçe, bazen Bulgarca bazen de Makedonca.

Balkan ve Rumeli Türklerinin sayıları on altı milyonmuş tüm Türkiye’de.

Çok büyük bir kitle.

Ve edindiğim en önemli bilgi de, 1392 yılında Balkanlara ve Rumeli’ne başlayan yerleşimin Konya Karaman bölgesinden olduğuydu.

1571’de bizlerin ataları da oralardan gelmişti Kıbrıs’a.

Balkan ve Rumeli Türkleri gerçekte bizlerin uzak akrabaları.

Prof. Dr. Ata ATUN Son 10 Yazı                                                                                  Yazarın Tüm Yazıları



  • ABD GAZZE’de Liman istiyor
  • Türkiye-AB İlişkilerinde Değişim
  • Aile Vakfımızın İftar Yemeği
  • Doğu Akdeniz’de Temelden Değişiklikler
  • 60 Yıllık Yanlış Düzeltilmeli
  • Batı, Kıbrıs Müzakerelerini Neden Başlatmak İstiyor?
  • BRTK TV Programı
  • Müzakerelerin İçeriği Değişir mi?  
  • Doğu Akdeniz ve KKTC başlıklı KONFERANS
  • Soğuk Savaş Kızışıyor
  • Okunma 29
    Kültürü yaşatma için yorumlar kapalı

    Yorumlara kapalı.

    Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
    Samtay Vakfı
    kıbrıs haberleri
    kibris 1974
    atun ltd

    Gallery

    Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

    Arşivler

    Son Yorumlar