Rum Tarafındaki Taş Ocakları

Rum Tarafındaki Taş Ocakları

Taş ocakları konusunda bugüne değin hep adanın kuzeyindekiler günah keçisi yapıldı.

Yerlisi de, yabancısı da, Avrupa Parlamentosu üyeleri Rum Milletvekilleri de hep kuzeydeki taş ocaklarını suçladılar ama hiç kimsenin aklına Rum tarafındakiler ne alemde demek gelmedi.

 

Gerçekte çılgına dönmemek elde değil.

Taş ocaklarını eleştirenlere bir bakıyorum, tümü ana maddesi çakıl olan beton evlerde yaşıyorlar. Evlerinin duvarları ana maddesi dağ kumu olan sıva ile kaplı. Evlerindeki garajları, havuzları ve her tür yapıları taş ocaklarından elde edilen malzeme ile yapılmış. Kendi evleri taş ocaklarından çıkarılan malzeme ile yapılmış ya, ne gerisi ne de başkalarının ki önemli değil. Ben şahsen taş ocaklarını eleştiren kişilerin mağaralarda veya da tahta evlerde yaşamasını tavsiye ederdim. Hem sen kendi çıkarın ve rahatın için taş ocaklarından çıkan malzemeyi kullanacaksın, hem de işin bittikten sonra taş ocaklarını eleştireceksin. Bu prensip bana pek dürüstçe gelmiyor.

 

Hele de, arabaları ile rahatça gitsinler diye çift şeritli yolların yapımını kınamayan çevrecilerin, iş taş ocaklarına geldi mi koparmadıkları yaygara kalmıyor. Her gün Mağusa’dan Lefkoşa’ya gider gelirim. Gidiş ve gelişleri çifter şeritli mükemmel yapılmış bir yol. Gerçekten de üzerinde araç sürmek büyük keyif veriyor. Yolun genişliği yaklaşık 20 metre, uzunluğu ise ortalama 60 kilometre. Yolun kapladığı alan 1.2 kilometre kare.  Eni 1 kilometre, boyu 1.2 kilometre bir alan gelsin aklınıza ya da yaklaşık 900 dönüm büyüklüğünde bir tarla. İşte bu tarla üzerinde yaşayan her tür canlı yok ediliyor ama bizim yaygaracı çevrecilerden ne bir ses, ne de bir nefeslik kelime çıkıyor. Nedeni belli. Kendileri de kullanıyorlar.

 

Çevrecilerin bundan bir müddet evvel Büyükkonuk bölgesinde yapılması düşünülen petrol dolum tesisi ile ilgili protesto gösterisine göz şahidi olmuştum. Şov bittikten sonra yerler izmarit, pet şişe ve çeşitli pisliklerle doluydu.

 

Benim inancım çevrecilerin örnek yaratmak için önce kendilerinin çevreye saygılı bir yaşam sürmeleri. Sonra protesto etmeliler yapılanları.

 

Gözlerden ırak kalan veya da kasten ırak tutulan Rum tarafındaki taş ocaklarının durumu ise bizimkilerden pek farklı değil. Onlarınki de, Trodos dağlarında bir vadi açmak yolunda hızla ilerliyor.

 

Konuştuğum müteahhitler, kullanılan hazır betonlardaki çakılların yerli taş ocaklarından temin edildiğini, çakıl ithal etmenin akıl karı olmadığını ve çok pahalı geleceği yönündeydi. Zaten bu fiyatlara zor satıyoruz evleri, bir de çakılı ithal edersek hiç satamayız görüşündeler.

 

Rum tarafındaki taş ocakları Trodos dağlarını yemiş bitirmiş durumda ancak nedense bizim çevrecilerden bu konuda tıs yok. Rum Avrupa Parlamentosu Milletvekilleri KKTC’deki taş ocaklarını periyodik olarak döne döne, her birkaç ayda bir, sıra ile AB komisyonuna şikayet edip Parlamento Başkanına yazılı soru verirken,  bizim çevreciler sus pus. Niye Rum tarafındaki taş ocaklarını şikayet etmezler anlamak mümkün değil.

 

Bunlardan en büyükleri Skyra Vassa Taş ocağı. Konumu enlem boylam olarak 34.77 N (Kuzey) ve 33.21 E (Batı). Limasol’da,  Monagroulli köyünden Asgata’ya giderken sol tarafta. Toplam alanı 750 bin metre kare, yani 560 dönüm arazi üzerine kurulmuş ve arazi üzerinde tek bir canlı yok şu anda. Ne florası kalmış arazinin ne de faunası. Sadece bu taş ocağının tahrip ettiği toplam alan, KKTC’deki tüm taş ocaklarının kapladığı alandan daha fazla.  Kapasitesi ise saatte  bin 300 ton, KKTC’dekilerin neredeyse 10 misli.

 

Bunun biraz batısında bir de kardeşi var. Pareklisia köyünden Prastio’ya giden Grogoriu Aksentiu adlı yolun sol tarafında, devasa bir taş ocağı. Doğayı yemiş bitirmiş. Sadece bunun bile yaşamı tükettiği alan, KKTC’dekilerin toplam alanının en az 3 misli büyüklüğünde.

Google’da her iki ocağı bir arada aşağıdaki adreste görebilirsiniz:

https://www.google.com/maps/@34.7799805,33.1873824,4897m/data=!3m1!1e3?hl=en

 

Diğer küçük taş ocaklarına değinmeme gerek yok, bunları örnek verdikten sonra.

Birde kireç taşı ocakları var.  Bir tanesi ve en büyükleri olan Latouros kireç taşı ocağı hemen burnumuzun dibinde. Arpalık köyü (Ayios Sozomenos) -1964 yılında Rumlar tarafından yakılıp yıkıldığı için artık haritalarda görülemiyor- ile Dali arasında.  Akıncılar köyümüzdeki batıya bakan tepenin arka uzağında.

 

Her fırsatta şov yapan çevrecilerimiz gitsinler ve görsünler, doğa nasıl tahrip ediliyormuş…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

31 Mart 2014

 

30 Mart 2014
Rum Tarafındaki Taş Ocakları için yorumlar kapalı
Okunma 107
bosluk

Doğalgaz Türkiye’den AB’ye Gidecek

Doğalgaz Türkiye’den AB’ye Gidecek

Rumlar, müzakere masasında elleri sanki de çok güçlüymüş, Kıbrıslı Türklerle anlaşma yaparlarsa Türklere lütufta bulunacaklarmış havasında, kendilerini ağırdan satıyorlar ama perdenin arkasındaki gelişmeler hiçte öyle değil.

 

Geçen ay içinde İsrail hükümeti Türkiye Cumhuriyeti hükümetine, Mavi Marmara olayında İsrailli komandolar tarafından savunmasız ve silahsız insanların haksızca öldürülmesi konusunda tazminat ödemeyi kabul ettiğini içeren bir mutabakat notu gönderdi.

 

Tabii bu mutabakat notunun gönderilmesinde ABD Başkanı Barack Obama’nın rolü yadsınamaz. Başkan Obama’nın devreye girmesi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu önce Türkiye’den özür dilemiş, arkasından da tazminat ödemeyi kabul ettiğini açıklamıştı.

 

AK Parti hükümeti seçimlerden sonra bu mutabakat belgesini hukuki belgeye ve devletler arası sözleşmeye dönüştürecek ve onay için TBMM’ye gönderecek. Sözleşme her iki hükümet tarafından onandıktan sonra da İsrail ile aşağılara çekilen diplomatik ilişkiler tekrar yukarı çekilerek Büyükelçilik seviyesine getirilecek.

 

Bu gelişme perdenin önünde duran,  pembe renkli ve ümit verici bir süreç.

 

Perde arkası ise farklı.

Perdenin arkasında İsrail’in en ucuz maliyetle AB’nin gaz pazarına ulaşmak isteği, 1948 yılından beri maruz kaldığı bölgesel tehditler, sırası ile 1948, 1956, 1967 ve 1973 yıllarında ölümüne savaştığı Mısır ve Suriye’nin Rusya Federasyonu saflarında yer alması ve bölgede potansiyel olarak dostluk kurabileceği yegane ülkenin Türkiye olması.

 

Avrupa Birliği, Doğu Akdeniz’de Kıbrıs ile Mısır arasında yer alan Leviathan, Tamar ve Afrodit bölgelerinden çıkartılacak doğalgaza Kırım krizinden sonra eskisinden çok daha fazla gereksinimi var.

 

Kırım Özerk Cumhuriyeti’nin, küçük ve yarı bağımsız, tanınmamış veya da özerklik çatısı altında bağlı bulundukları ülkelerden kopup bağımsız olmak isteyen ülkeler için oluşturduğu örnek, AB’nin iki seçenek arasında sıkışmasına yol açtı.

 

Kırım yüzünden Rusya’ya yaptırım uygulamaya kalkarsa, Rusya’nın da karşı yaptırım olarak doğalgazı keseceği kesin. Rusya’nın bin metre küpünü 460 Dolara sattığı doğalgazı Azerbaycan 330 dolara satıyor ama bu doğalgazı AB’ye taşıyacak boru hattı halen mevcut değil.

 

İvedi çözüm ve tedbir, İsrail ve sözde Kıbrıs Rum doğalgazının en kısa zamanda AB’ye ulaştırılmasında yatıyor.

 

İsrail, Tamar ve Leviathan bölgesinden Türkiye’ye doğalgazı deniz altına döşenecek borularla gönderebilmek için uluslararası ihaleyi açtı bile.  Türk-Azeri Ortaklığı olan TURCAS ile Zorlu grubu da ihaleye katılanlar arasında.

 

Kıbrıs Rum tarafına bu arada yerel tabirle “Hoşt  diyen yok!” Yani hiç kimse onlara “Siz ne yapmak istiyorsunuz” diye bile sormuyor. ABD’nin Lefkoşa Büyükelçisi John Koenig çok değil daha birkaç gün önce Kıbrıs Rum Yönetimine endirekt gönderme yapmış ve “önce adaya barışın gelmesi için kolları sıvayın, sonra da Kıbrıslı Türklerle adilane bir şekilde paylaşacağınız doğalgazı, borularla Türkiye üzerinden AB’ye gönderin” demişti.

 

Bu farklı gibi gözüken gelişmeleri bir araya getirip resmin içine yerleştirebilirseniz gelecekte nelerin olabileceğini net bir şekilde görebilirsiniz…

Birinci adım: Kıbrıs konusu şöyle veya böyle çözülecek.

İkinci adım: Doğalgaz Türkiye üzerinden borularla AB’ye taşınacak.

Üçüncü adım: Türkiye ve İsrail tekrar ve bir daha bozulmamak üzere müttefik hale getirilecek…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

28 Mart 2014

 

27 Mart 2014
Doğalgaz Türkiye’den AB’ye Gidecek için yorumlar kapalı
Okunma 111
bosluk

ABD Elçisinin Öngörüsü

ABD Elçisinin Öngörüsü

ABD’nin Büyükelçileri genelde konuşmazlar, hele de haber ajanslarına pek açıklama yapmazlar. Eğer basına konuşuyorlarsa veya haber ajanslarına açıklama yapıyorlarsa bilin ki bahsettikleri konu çok önemlidir. Muhakkak birilerine veya ilgili siyasilere veya konunun içindeki bürokratlara veya da o ülkenin halkına yumuşak bir mesaj vermek istemektedirler, fırtınadan evvel.

 

Bu tür davranışları büyüklerimiz güzel bir sözle açıklamışlar, “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” diye. Gerçekte büyükelçinin söyledikleri ABD hükümetinin düşündükleri ve eninde sonunda gerçekleşecek olan sonuçtur. Bunu geçmiş yıllar içinde dünyanın pek ülkesinde gördük ve yaşadık.

 

Geçen hafta içinde ABD’nin Lefkoşa Büyükelçisi John Koenig’in, AP Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada “adada bir çözüm olmadan Akdeniz’de keşfedilen doğalgaz kaynaklarının diğer yollardan Avrupa veya Türkiye pazarına taşınmasının, çok zor ya da imkansız olacağı“nı söylemesi öylesine bir fikir yürütme değil.

 

Büyükelçi John Koenig’in AP Haber Ajansında yaptığı bu açıklamayı çok iyi okumak gerekiyor.  Ben bu açıklamayı “çok önemli” olarak değerlendirdiğim için İngilizcesi’ni de okudum, olmaya ki bir çeviri eksikliği veya da hatası olabilir diye. Açıklamanın Türkçeye çevirisi mükemmel yapılmış. Tam profesyonelce.

 

Açıklamada bence dört ayrı mesaj vardı.

Bunlardan biri biz Kıbrıslı Türklere ve Kıbrıslı Rumlara ortaklaşa, diğer üç tanesi de doğrudan Kıbrıslı Rumlara. Tam da “Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla”ya uygun olarak.

 

Birinci paragrafta yer alan “adada bir çözüm olmadan Akdeniz’de keşfedilen doğalgaz kaynaklarının diğer yollardan Avrupa veya Türkiye pazarına taşınmasının, çok zor ya da imkansız olacağı” açıklaması adada yaşayan her iki halka bir tavsiye ve uyarı gerçekte. “Anlaşmaya bakın, yoksa bu gaz uluslararası kurallara göre çıkarılamaz ve her ikinizde hava alırsınız” demek istiyor Sayın Büyükelçi.

 

İkinci paragrafta yer alan “bölgede keşfedilen doğalgazın son yıllarda ekonomik olarak zor günler geçiren Güney Kıbrıs’ın ekonomisine katkı sağlayacağı” mesajı ise dosdoğru Rumlara hitap ediyor. “İnadı bırakın, Türklerle biran evvel anlaşın, doğalgaz çıkarılabilsin, sizin de, Türklerin de ekonomisine katkı koysun” diyor Büyükelçi.

 

Üçüncü paragrafta yer alan “Adada olabilecek bir anlaşmanın doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşmasına olanak sağlayacağı” cümlesi ise bence en önemli olanı. “ABD hükümeti olarak biz AB ile en ucuz ve en güvenli yolun Türkiye üzerinden TANAP boru hattı ile doğalgazın AB’ye geleceği konusunda hemfikir olduk. Siz Rumlar, alternatif seçenekler olarak masaya koyduğunuz, yerinde veya Vasiliko’da svılaştırma ya da Mısır’a gönderme,  seçeneklerini unutun” demek istiyor Büyükelçi.

 

Son paragrafta yer alan “Güney Kıbrıs’ın enerji planlamasının özünde küresel pazarlara daha kolay ulaşım bulunmaktadır. Doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya boru hattı ile taşınmasının, gazın sıvılaştırılarak gemilerle taşınmasından çok daha kolay olacaktır” cümlesi de ABD’nin konu hakkındaki düşüncesini kısa ve net bir şekilde açıklıyor.

 

ABD’nin Lefkoşa Büyükelçisi John Koenig’in açıklamasının tümü bu kadar ama içeriği çok zengin, uyarıcı ve düşündürücü.

 

ABD açıkça Rum Yönetimine şu mesajı veriyor;

a) Türklerle anlaş, başka türlü bu doğalgaz güneş yüzü görmez.

b) Sıvılaştırmayı unut, doğalgazı Türkiye üzerinden AB’ye gönder.

c) Bunları yapmazsan batar gidersin.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

24 Mart 2014

25 Mart 2014
ABD Elçisinin Öngörüsü için yorumlar kapalı
Okunma 106
bosluk

Halkın Desteklediği Kararlar Uzun Vadelidir

Halkın Desteklediği Kararlar Uzun Vadelidir

Bu politikanın birincil kuralıdır.

Halkın arkasında durmadığı, halkın desteğini almayan hiç bir karar uzun ömürlü olamamakta.

Demokratik düzenlerin olmazsa olmazıdır bu uygulama.

 

Geçen hafta Gazimağusa’da yapılan Eğitim Şura’sında toplanan 11 komisyonda neredeyse 400’e yakın karar alındı.

 

Eğitim Şura’ları bir danışma organıdır. Sadece tavsiye nitelikli kararlar üretebilirler.  Aldıkları kararları uygulayıp uygulamama iradesi de Milli Eğitim Bakanlığı’na aittir.

 

Geçmiş yıllarda olduğu ve yaşandığı gibi bazı kişiler ve siyasi partiler özellikle Eğitim Şura’sını fırsat bilerek, Kıbrıs Türk halkının büyük çoğunluğunun benimsemediği ve halk tarafından “sakat düşünceler” olarak nitelendirilen kararları çıkarırlar, “ben yaptım oldu” mantığıyla.

 

Bu kararların arkasında sadece komisyona katılan kişilerin bir kısmı ve bağlı oldukları siyasi parti veya sendika vardır genelde.

 

Geçmiş yıllarda gerçekleştirilen bir Eğitim Şura’sında, KKTC’deki mevcut Türkçe yer isimlerinin kaldırılması ve yerlerine Rumca isimlerin konması kararı alınmıştı. Ertesi gün de aynı gruptan bir kişi İskele bölgesinde yer alan Sazlıköy’e gitmiş ve meydana Rumca tabela dikmişti, sanki de Şuranın aldığı kararlar geçerliymiş veya KKTC Meclisinden “Yer İsimleri ile ilgili Düzenleme Yasası” kabul edilmiş gibi…

 

Ne oldu;

Halk az daha kendisini linç ediyordu… Tabela anında yerinden söküldü ve çöpe atıldı.

Eğer Sazlıköy halkı Şura’nın aldığı bu kararı benimseseydi, Rumca tabela hala daha yerinde duruyor olurdu.

Kuraldır diye yazmıştım yukarıda; Halkın benimsemediği bir karar asla uygulamaya girmiyor, girse de uzun uzun ömürlü olamıyor.

 

Şimdi de aynı mantıktaki kişiler, sayısal olarak fazla oldukları komisyonda “İlahiyat Koleji”nin kapatılması, Andımızın kaldırılması ve okullarımıza zorunlu “Rumca Dil Dersi

Konması” kararını almışlar. Özellikle de Rum dili konması karşılıklı olacakmış ve de Rumlar da güneydeki okullarda eğitim sistemi içine “Türkçe Dil Dersi” koyacaklarmış.

 

Bu fikre Kantara’nın ve Bufffavento’nun yabani keçileri bile güler…

4.Milli Eğitim Şurasında alınan “Tarih kitaplarının Barış Eğitimi Kapsamında Yeniden Düzenlenmesi” kararı uyarınca, AB’nin katkıları ile basılan renkli, cicili bicili kitaplar sadece KKTC’deki okullarda okutuldu. Dönemin Rum liderleri okullarına sokmadılar bile bu kitapları.

 

Karpaz bölgesindeki Rum ilkokulu ve Orta okuluna karşı hala daha Limasol’da Türk İlkokulu açılmış değil….

Ve Şura’da karşılıklı Rumca eğitimi ile Türkçe eğitimi kararı çıkmakta, Kıbrıs Rum Eğitim Bakanlığı, Limasol’da Türk okulu açmadığı için protesto edileceği yerde.

 

Hala Sultan İlahiyat Koleji’ni kaldırmak veya iptal etmek ise Şura’nın karar verebileceği bir konu değil. Şura sadece tavsiye kararı alabilir. Başka hiç bir yetkisi yok. Eskiler buna “Kıymet-i harbiyesi yok” derlerdi, aynen öyle…

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

24 Mart 2014

23 Mart 2014
Halkın Desteklediği Kararlar Uzun Vadelidir için yorumlar kapalı
Okunma 57
bosluk

Dini Liderler ve Barış Yolu

Dini Liderler ve Barış Yolu

Cenevre’de Kıbrıs’ta var olan dinlerin liderlerinin yaptığı toplantı çok önemli. İlk kez Kıbrıs sorununun çözümüne dini liderler de “Barış çağrısı” yaparak etkili bir katkı koyuyorlar.

 

Geçen yıldan beridir Kıbrıs adası üzerinde yaşamakta olan insanların dini inanışlarına ve ibadete ilişkin sorunları ile dini liderler arasında sürdürülmekte olan bir diyalog süreci var.  Gerçekte bu sürecin başlangıcı 3 yıl evvelsine kadar gidiyor.

 

Geçen ay içinde, adada mevcut dört farklı dini liderin bir araya gelebilmesi ve diyalog kurabilmeleri aşamasına gelene kadar son üç yılda yaşanan dini yakınlaşma ve barışa katkı yolundaki çabaların, Kıbrıs Rum kesiminin siyasi parti lideri gibi davranan Rum Ortodoks Kilisesinin başı Başpiskopos II. Hrisostomos’u yumuşattığı kesin.

 

Son aylarda Başpiskopos II. Hrisosotomos’un ağzından Kıbrıslı Türkleri ve Türkiye’yi aşağılayan ve hedef gösteren sözlerin çıkmamasındaki nedenin bu süreç olduğu açıkça görülüyor aslında.

 

Bu sürecin bir diğer kazanımı ve başarısı da ilk kez Güney Kıbrıs ve KKTC yetkililerinin ortak hareketle fon ayırıp bazı dini ibadet yerlerini tamire başlamaları. Teknik Komitenin ise bu konuda arabuluculuk yapması, diğer sorunlu konularda da aynı yöntemin uygulanabileceği ümidini veriyor.

 

Birleşmiş Milletler yetkililerinin Cenevre toplantısından sonra yaptıkları açıklama, Ortadoğu’da ve İsrail-Filistin sorununda, Kıbrıs’ta denenmekte olan dini liderlerin buluşması yönteminin denenmesi… Açıklamada, dini liderlerin görüşerek, barış, kardeşlik ve birlikte yaşama çağrısı yapmalarının bölge barışına büyük katkı sağlayacağı belirtiliyor.

 

BM’nin Özel temsilcisi BM Din Özgürlüğü Raportörü Prof. Bielefeldt’in toplantı sonrası yaptığı açıklamada dini liderlerin diyalogunun özellikle Kıbrıs’ta “Nadir bir gelişme” olduğu yönünde.

 

Tüm bunlara ilaveten Rum Ortodoks Kilisesi temsilcisi Neapolis Piskoposu Porfyrios ile birlikte Din İşleri Başkanı Atalay’ın ve KKTC Cenevre Temsilcisi Ayda Soylu’nun hep beraber öğle yemeği yemeleri, Kıbrıs Rum Yönetimi Cenevre Konsolosu Dr. Antonios Frangos’un Din İşleri Başkanı Atalay’ı yemeğe davet etmesi, birlikte fotoğraf çektirmesi gerçekte adaya barışın getirilmesi çalışmaları ve girişimleri adına güzel gelişmeler.

 

Dinin vatandaşlığı, ırkı, milliyeti ve coğrafyası olmadığı için toplumlar arasındaki gerçek ve kemikleşmiş sorunlara ulaşabilmek için psikolojik bariyerlerin aşılması gerekiyor. Bunun yolunun da dini liderlerin diyalogundan geçtiği ortaya çıkmış durumda.

 

Bundan sonraki güzel gelişmede 25 Mart tarihinde BM Din Özgürlüğü Raportörü Prof. Bielefeldt’in veya Koordinatör Salpy Eskidjian’ın katılımı ile Güney Kıbrıs’ta, Din İşleri Başkanımız Talip Atalay ile Rum Ortodoks Kilisesi’nin başı Başpiskopos II. Hrisostomos’un bir araya gelerek görüşme yapacak olmaları. Daveti yapan Başpiskopos II. Hrisostomos.

 

Bunun mütekabili yani eşit karşı uygulaması ise Din İşleri Başkanımız Talip Atalay’ın Rum Ortodoks Kilisesi’nin başı Din İşleri Başkanımız Talip Atalay ile Rum Ortodoks Kilisesi’nin başı Başpiskopos II. Hrisostomos’u görüşmeye ve yemeğe davet etmesi olacak.  Bence çok güzel bir gelişme ve barışa doğru yeni yolların açılması demek bu davet.

 

Gerçekte 5 Ocak 2014 Pazar günü Din İşleri Başkanımız Talip Atalay’ın davetini olumlu karşılayan Rum Ortodoks Kilisesi’nin başı Başpiskopos II. Hrisostomos, KKTC’ye gelerek hem bir görüşme yapacaktı hem de birlikte öğlen yemeği yenecekti ancak Baf Metropoliti’nin yüksek rütbeli bir din adamına hiç yakışmayacak denli olumsuz tavırları ve işin içine siyaseti karıştırması nedeni ile bu ziyaret gerçekleşememişti. Umarım bu sefer böylesi bir olumsuzluk yaşanmaz ve barış adına güzel bir ivme yakalayan iki dini lider KKTC’de de görüşür.

 

Özetle; Kıbrıs adasında son 50 yıldır yaşananların bedelini, adada asırlardır yaşamlarını sürdüren iki halk çoktan ödediler. Dini liderlerin karşılıklı görüşmeleri hem Kıbrıs’ta hem de Ortadoğu’da barışa giden yeni bir yol modelini oluşturabilir ve dünyanın geri kalan yerlerindeki sorunlu bölgelere de örnek olabilir…

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.ataatun.com

21 Mart 2014

20 Mart 2014
Dini Liderler ve Barış Yolu için yorumlar kapalı
Okunma 102
bosluk
  • Sayfa 1 ile 3
  • 1
  • 2
  • 3
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar