Makarios, bu yanlış politik kararın ve stratejik hatanın bedelinin çok ağır olduğunu anlamıştı ama uzaklardan adayı karıştırmaya ve Türkiye’yi yok saymaya devam eden Yunanistan’daki yönetimin başında olan kişiler, namı diğerle askeri cunta ve sivil danışmanları hala daha anlamamışlardı.
Tarihten de ders almamış olan bu kişiler, aradan 4 yıl geçtikten sonra yeni ve büyük bir hata daha yaptılar, Türkiye’yi yok sayarak. Bunun da bedeli hem Yunanistan, hem de Kıbrıs Rum Yönetimi için çok ağır oldu.
General Grivas, Yunanistan’dan gönderilen Tümen’e çok güveniyordu. O yüzden adayı Türklerden bu tümenin yardımı ile nasıl temizleyeceğinin planlarını en ince ayrıntısına kadar yapmıştı. Nede olsa Türklerden bir kuyruk acısı vardı Grivas’ın. 9 Eylül 1922 tarihinde arkasına bakamadan İzmir’den ayrılan Yunan ordusunun içindeki birasteğmenolan Grivasyenilgiyi hiç hazmedememişti. Şimdi Kıbrıslı Türklerden “Küçük Asya Felaketi”nin intikamını almanın zamanı gelmişti. Zaten kendini, güçlü, dokunulmaz ve yenilmez bir komutan olarak görmüştü hep.
Grivas, 15 kasım 1967 tarihinde, kerhen de olsa Makarios’un da onayını alarak, Türkiye’yi yok sayma gafleti içinde, adadaki Yunan Tümeninden aldığı takviye güçle Geçitkale (Kofunie) ve Boğaziçi (AyiosTheodoros) köylerine saldırdı. Amacı Türk kontrolü altındaki Lefkoşa-Larnaka-Limasol kavşağını ele geçirmek ve Türk direnişini kırmaktı.
Tepeden tırnağa silahlı 2 bin kişilik Rum ve Yunanlı komandolardan oluşmuş askeri güce karşı sayıları 100’ü bile bulmayan Mücahitler mermilerinin sonuna kadar direndiler. Uzun çarpışmalardan sonra köye girmeyi başaran Grivas güçleri 32 Mücahidimizi şehit etti, kimini vurarak, kimini de üzerine mazot döküp canlı canlı yakarak…
Türkiye’yi yok sayıp başlatılan bu saldırının bedeli çok ağır oldu. Türkiye Yunanistan’a savaş ilanı içeren bir Nota verdi. BM bu konuda karar alıp, Yunanistan’dan gönderilmiş Komando tümeninin adada yasada aykırı bir şekilde bulunduğunu, yani adayı işgal ettiğini belgeledi. (Paragraph 25 of the U.N. Secretary-General’s Report S/8322 of 3 January 1968 to the U.N. Security Council.)Türkiye’nin verdiği notanın ağırlığını kaldıramayan Yunanistan, adadaki Yunan Tümenini geri çekmeyi kabul etti. Grivasve Yunan Tümeni 8 Aralık 1967 ile 16 Ocak 1968 tarihleri arasında BM gözetiminde adayı terk ettiler. Makarios her iki köye verdiği zararı ödemeyi ve katledilen mücahitleri tazmin etmeyi kabul etti ama sonra sözünde durmadı.
Rumların ve Yunanlıların “Türkiye’yi yok saymak” inatları burada da bitmedi. Yunanistan’da iş başında bulunan askeri cunta ve Kıbrıs’taki uzantıları, 15 Temmuz 1974 tarihinde de “Türkiye’yi yok saydılar” ve Makarios’u devirerek Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’ni kurmak, arkasından da bu sefer daha gerçekçi hazırladıkları “İphestos Planı” içeriğince adayı Türklerden temizlemek amacı ile bir darbe düzenlediler.
Darbe başarıya ulaştı ve Yunanistan’daki askeri Cunta ertesi gün EOKA’cı katil NikosSampson’u Cumhurbaşkanı ilan etti. 17 Temmuz günü akşamı da NikosSampson, adanın tek televizyon kanalı olan “Kıbrıs Radyo Yayın Korporasyonu”ndan yaptığı konuşmada “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ve Yunanistan’la birleştiğini” yani yüzyılların ülküsü olan Enosis’i gerçekleştirdiğini ilan etti.
Adanın garantörü olan Türkiye, bu duruma seyirci kalmadı ve 1960 Anayasası’nın Ek I., Madde 4’ün kendisine verdiği yetki ile bu uluslararası yasalara aykırı statü değişikliğine müdahalede bulundu.
Darbeden tam 31 gün sonra Türkler adanın kuzey bölgesinde, adanın neredeyse üçte birine eşit bir alan üzerinde 23 Aralık 1963 sabahı “Genel Komite” adı altında kurdukları kendi yönetimlerini meşrulaştırdılar. Adanın güneyinde kalan Kıbrıslı Türklerin de tümü, Rumlarla yapılan görüşmeler sonucunda adanın kuzeyine göç ettiler….(Devam edecek)
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
31 Ekim 2014
T.C. ve KKTC’de Yüksek Öğrenim ile ilgili Resmi kuruluşlar ve Üniversitelerin Etik kurulları, Ata Atun intihal ile ilgili herhangi bir akademik bulguya rastlamamıştır.
Yakın tarihe baktığım vakit Kıbrıslı Rum yöneticilerin veya da politikacıların, bazı çok kritik dönemlerde basiretlerinin bağlandığını ve yapılmaması gereken çok vahim hatalar yaptıklarını gözlemliyorum. Yaptıkları “Vahim hata” ise hep aynı; “Türkiye’yi yok saymak.”
Nedense politik havanın kızıştığı çok kritik dönemlerde Türkiye’yi yok sayarak bir takım kararlar alıyorlar ve gelecekte ne olabileceğini iyice araştırmaya gerek duymadan da bu buram buram kahramanlık tüten (!) kararları doğrultusunda korkusuzca adımlar atıyorlar. Kendilerine olan güvenleri de tavan yapıyor…
Onlara göre adanın 44 mil, yani 71 km kuzeyinde “Türkiye” adlı bir devlet yok ve bölgede kendileri istedikleri gibi at oynatabilecekler. Eğer bir şekilde bu yok saydıkları devlet sesini çıkarırsa, Avrupa’daki destekçileri hemen müdahale edip kendisini susturacaklar ve küllü su gibi yerine oturması için zorlayacaklar.
Geçen haftalar içinde Rumların son lideri Anastasiadis de aynı hatayı yaptı. Hep birlikte göreceğiz, gerisin geriye nasıl müzakere masasına oturduğunu ve siyaseten neleri kaybettiğini. Yaptığı stratejik hatanın bedelini ödemek, elindekinin bir kısmını da kaybetmek zorunda kalacak aynen geçmişte abilerinin, atalarının yaptığı gibi.
15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’e çıkan 20 bin kişilik Yunan Ordusu’nun hedefi Ankara’ya kadar tüm batı Anadolu topraklarını ele geçirmek ve Samsun’dan İskenderun’a kadar çizilen bir çizginin batısını Yunanistan topraklarına katmaktı, İstanbul dahil olmak üzere…
Bu macera çok değil 3 yıl sürdü ve Yunan ordusu yüzde 90 oranında kayıp verdi. 9 Eylül 1922 tarihinde İzmir’den geriye dönüş gemilerine sadece hayatta kalabilen 2 bin kişi binebildi. Yunanlılar bu vahimden de öteye hatalı politik kararın sonucunda yaşananlara “Küçük Asya Felaketi” adını verdiler. Yunanistan’da mahkemeler kuruldu ve gerçek sorumluların yerine, günah keçileri asıldı. Yunanistan’ın kaybı, 18 bin genç, hazinenin boşalması, moral yıkıntısı, ekonomik çöküntü, işsizlik ve yıllar süren yokluk ve açlık oldu. Yunan halkı, Türkiye’yi yok saymanın bedelini çok ağır ödedi.
Aynı stratejik ve politik hatayı 1963 yılında da yaptı Rumlar… Makarios kendine çok güvendi. BM içindeki 3. blok olan Bağlantısız grubunun tam desteğini alacağını sanarak Türkiye’yi yok farzetti ve küçük bir askeri operasyonla Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlayabileceğini, kendinin de tarihe geçecek bir Helen kahramanı olacağını sandı.
Bu ütopik düşüncelerle daha önceden hazırlattığı Akritas planı uyarınca Türklere karşı bir çok cephede aynı anda saldırılar başlattı. Askeri dehaya sahip kurmaylarının yaptığı hesaba göre Kıbrıslı Türkler bu çok cepheli saldırılara ancak 45 dakika dayanabileceklerdi ve adanın tümünü de 45 dakika gibi bir zaman dilimi içinde ele geçireceklerdi.
Bu stratejik hatalarının bedelini çok ağır ödediler. Kıbrıslı Türkleri 45 dakikada temizleyemedikleri gibi Kıbrıslı Türklerin adanın çeşitli yerlerinde kendi yönettikleri ve silahları ile korudukları, kendi kurallarının geçerli olduğu bölgeler tesis etmelerine neden oldular. Kıbrıslı Türkler bu bölgeler içinde, kurdukları mini devletin tüm idari birimlerini hayata geçirdiler ve Türkiye’nin de parasal, ekonomik, askeri, kültürel ve çok yönlü desteği ile 1974 yılında gerçekleştirilen Mutlu Barış Harekatı’na kadar tam 11 yıl, Rumların tüm saldırılarına karşı koymayı başardılar.
16 Ağustos 1974 gecesi Mutlu Barış Harekatı bittiğinde, Türk askeri adanın kuzeyindeki topraklarda varlığını 11 yıl sürdürmüş olan bir Kıbrıs Türk Devleti bulmuştu, eksiksiz tüm birimleri ile birlikte…. (Devam edecek)
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
29 Ekim 2014
T.C. ve KKTC’de Yüksek Öğrenim ile ilgili Resmi kuruluşlar ve Üniversitelerin Etik kurulları, Ata Atun intihal ile ilgili herhangi bir akademik bulguya rastlamamıştır.
Pile köyündeki Türk toprakları üzerinde Kıbrıslı Türklerin açtıkları işletmelerin, özelliklede deniz kenarındaki araziler üzerinde kurulu Kıbrıslı Türk işletmelerin tümü vergisini Rum tarafına ödemekte. Ödedikleri bu vergilere karşı da maalesef hiç bir devlet yatırımı alamamaktalar Rumlar tarafından.
Rum Yönetimi Türklerden vergi alıyor ama Türklerin yaşadıkları yörelere on paralık yatırım yapmıyor, aynen Makarios hükümetinin yaptığı gibi… Hatırlatalım; 1974 Mutlu Barış Harekatı sonrası KKTC sınırları içinde kalan Türk köylerinin hiç birinde elektrik, yol ve su yoktu. Rumlar 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni siyasi oyunlarla ele geçirdikten sonra Türk köylerine ve kasabalarına tek bir kuruşluk yatırım yapmadı, Türklerden her tür dolaylı vergiyi toplamasına rağmen. Türk bölgesine yatırım, yol, su ve elektrik 1974 Mutlu Barış Harekatından sonra gerçekleşebildi.
Pileli Türklerin yıllık ortalama, Kıbrıs Rum Yönetimine ödedikleri direkt vergiler yaklaşık 300 yüz bin Avro civarında. Vergi tahsildarı da Pile’nin Rum muhtarı. Ama buna karşın aldıkları hiç bir hizmet yok. Şimdi de Kıbrıs Rum Yönetimi Pile’de yaşayan Kıbrıslı Türklerden elektrik parası istiyor. İstemesine istiyor da herhangi bir yatırımı yok bu insanlara yönelik. Üstelik de burası “Ara Bölge.”
O yüzden de ya vergi almayacak, elektriği parayla satacak, ya da aldığı verginin karşılığında hizmet verecek.
Hükümetimiz tarafından Pile’de yaşayan Kıbrıslı Türklerin Rum Elektrik Kurumuna (EIK) elektrik ücreti ödemesi kabul edilmemeli ve derhal reddedilmelidir.
Pile’de yaşamlarını sürdüren Kıbrıslı Türklere KKTC’de üretilen elektrik verilmelidir. Bunun içinde önce, Yiğitler-Pile yolu açılmalı, yol boyunca elektrik direkleri dikilmeli ve KKTC’de üretilen elektrik de bu enerji hattı üzerinden Pileli Türklere ulaştırılmalı. Pileli Türkler de bu yolu kullanarak, KKTC sınırları içinde hareket etmek yeteneği ve hakkına sahip olup, kimlik göstermeden, vize formu doldurmadan KKTC’ye istediği zaman girip çıkabilmeli.
Eğer gerçekten Pile’de yaşayan kardeşlerimizin hakları korunmak isteniyorsa ve de KKTC hükümeti de Pileli Türklerin üzerine kollarını ve kanatlarını germek istiyorsa bu tam da “Bir taşla iki kuş vurmak” olur. Hükümetimiz bu politik başarıyı gösterebilmeli ve Pile’de yaşayan Kıbrıslı Türklerin haklarına sahip çıkmalı, KKTC’nin tüm olanaklarını da onlara hizmet verebilmek için seferber etmeli. Atıp tutmanın ve hamaset yapmanın zamanı geçti artık.
Eğer Kıbrıs Türk tarafından yaşayan Rumlarla, Rum Yönetimi sınırları içinde yaşayan Türkler arasında bir denge ve mütekabiliyet kurulmak isteniyorsa, Karpaz’da yaşayan Rumlar ile Koruçam’da yaşayan Maronitler de tükettikleri elektriğin ücretini KIB-TEK’e, Rum tarafından yaşayan Türkler de EIK’e ödemelidir.
Pile’de yaşayan Kıbrıslı Türklere, geçmişte alınan hatalı bir karar ve yanlış uygulanan strateji nedeni ile hükümetin bir borcu var. Şimdi bunu ödemenin tam zamanı. Anastasiadis’in yarattığı bu yapay kriz ortamında bu kriz kazanca döndürülebilir ve de ne pahasına olursa olsun döndürülmelidir.
Geçmişteki söz konusu yanlış karar ve hatalı strateji nedeni ile Beyarmudu sınır kapısına kadar gelen ve giriş çıkışları kontrol edebilen Kıbrıs Rum Polisini artık oradan söküp atmak mümkün değil ama Pile’de yaşayan kardeşlerimizin KKTC’ye ulaşımlarını Pile-Yiğitler yolu ile yapmalarını sağlamak ve elektrik akımını da bu güzergahtan Pile’ye götürmek mümkün.
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
27 Ekim 2014
T.C. ve KKTC’de Yüksek Öğrenim ile ilgili Resmi kuruluşlar ve Üniversitelerin Etik kurulları, Ata Atun intihal ile ilgili herhangi bir akademik bulguya rastlamamıştır.
Kıbrıs Rum Yönetimi batmanın eşiğinde.
Troyka’nın bütün gayretine rağmen iyiye giden bir şey olmadığı gibi, işaret de yok.
Zaten bu nedenle de Rum lider Anastasiadis softa şaşırtmasıyla dikkatleri başka bir yöne çekmeğe çalışıyor.
Troyka’nın baskısı, Kıbrıs Rum Yönetimini, aynen batmış Yahudi kuyumcu gibi eski defterleri karıştırtmaya başlattı ve nerden bir şeyler elde edebilirimin peşine düşürdü.
Bataktan kurtulmak için buldukları çözümlerden bir tanesi de “Pile’de yaşayan Kıbrıslı Türklerden elektrik parası tahsil etmek.”
Tam tabirle bu çözüme “buyurun birde buradan yakın” demek gerekiyor.
Koruçam’da yaşayan Maronitler Kıbrıs Türk Elektrik Kurumuna (KIB-TEK) elektrik ücreti ödemiyorlar.
Karpaz köylerinde yaşayan Rumlar da KIB-TEK’e elektrik ücreti ödemiyorlar.
Ama Rum tarafında yaşayan Kıbrıslı Türkler, Kıbrıs Rum Elektrik İdaresine (EIK) elektrik ücretlerini son kuruşuna kadar ödüyorlar.
Ortada büyük bir dengesizlik, tarafgirlik ve ayırımcılık var.
Her zamanki Rum uygulaması ve Kıbrıslı Türklere hak tanımayıp, ikinci sınıf vatandaş uygulaması yapma stratejisi. “Gerçekte bu adayı ben yönetiyorum, ben ne dersem olur” hastalıklı mantığının bir başka şekilde ortaya çıkışı.
Talat döneminde alınan yanlış bir karar veya diğer bir tanımla karşılığını almadan kabul edilen Rum önerisi yüzünden Pile’de ikamet eden KKTC vatandaşları, yüz kızartıcı bir uygulama ile karşı karşıya bırakıldılar bu yanlış karar ve “Rumları memnun etme” mantığı yüzünden.
Kendi öz yurtlarına, evlerine vize ile gitmek zorunda bırakıldı Pile’li Türkler.
***
Kıbrıslı Türklerle Rumların yan yana iki bölge içinde yaşadığı Pile köyü, Kıbrıs müzakereleri içinde “Ara Bölge” olarak tanımlanan toprak parçası üzerinde yer alıyor. Ne Rumların egemenliği geçerli orada, ne de KKTC’nin. Birleşmiş Milletlerin (BM) kontrol ettiği bu bölge, Erenköy’den Gazimağusa’ya kadar uzanarak adayı ikiye bölüyor. 180 km uzunluğunda ve genişliği yerine göre 5 metre ile 7 km. arasında değişiyor. Bu bölgeye girip çıkmak BM’nin izin ve gözetimine bağlı.
Pile’de ikamet eden KKTC vatandaşları ve Pile’ye gitmek isteyen tüm KKTC vatandaşları, Beyarmudu köyünden Pile’ye giderken sanki de KKTC’den çıkış yapıyormuş gibi çıkış kağıdı doldurmak zorunda bırakıldı.
Buna ilaveten Pile’de ikamet eden KKTC vatandaşları, Pile’deki evinden çıkıp Beyarmudu köyüne gidebilmek için de KKTC’ye giriş formu doldurmak zorunda kalıyorlar, sanki de Rum veya yabancı bir ülkenin vatandaşıymışlar gibi.
Hata başından yapıldı ve Rumlara bir hak tanınırken, karşılığında Yiğitler-Pile yolunun açılmasında ısrar edilmedi, “Olmazsa olmaz” denemedi. Rumlar ne istediyse verildi ama bu yol bir türlü açtırılamadı.
Karşılık istemeden, hemen açılmasını kabul ettiğimiz Yeşilırmak kapısının Türk tarafına hiçbir katkısı yok. Şimdi yörede yaşayan Rumlar, Türkiye’den gönderilen paralar ile yapılan duble yolları kullanıp Baf üzerinden 3 buçuk saatte gelecekleri yerde Lefkoşa’ya bir saate geliyorlar. Yani sadece Rumlara yaradı bu kapıyı açmak. Bize ise on paralık faydası yok. Kapı açılırken Erenköy’deki mücahitlerimize elektrik akımını temin ettikleri jeneratörün mazotunun karadan gitmesine izin vereceklerini taahhüt etmişlerdi, onu da kapı açıldıktan sonra tek taraflı iptal ettiler.
Sen benim Erenköy’deki mücahidime elektrik verme, mazotunun binbir zorlukla denizden gönderilmesine zorla, Rum tarafından yaşayan Türklerden elektrik parası al, “Ara Bölge” olarak tanımlanan Pile’de yaşayan Kıbrıslı Türklerden de al ama KKTC sınırları içinde yaşayan Rumlar ve Maronitler elektrik parası ödemesin…. (Devam Edecek)
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
24 Ekim 2014
T.C. ve KKTC’de Yüksek Öğrenim ile ilgili Resmi kuruluşlar ve Üniversitelerin Etik kurulları, Ata Atun intihal ile ilgili herhangi bir akademik bulguya rastlamamıştır.
Anastasiadis’in masadan kalkmak için üfürükten bir bahane yaratması ve Türk tarafını suçlaması sonrasında baryalarının (yakın dostlarının) ve Rum siyasi parti liderlerinin Türkleri cezalandırmak için önerdikleri önlemleri okuyorum ciddi ciddi.
Gülsem mi ağlasam mı, daha karar veremedim.
İşin doğrusu hangisine karar vereceğimi bir türlü saptayamadım.
Aslında tam bir komedi, yaptıkları bizleri cezalandırma önerileri. Her biri ayrı bir fıkra olabilecek düzeyde.
Ağlamak istemem ise düş kırıklığımdan. Allah’ın bize niye bu denli aptal ve megalomanik insanları hem komşu, hem de hasım yaptı diye. Hasımlarımız biraz daha akıllı olsaydı hiç olmazsa daha mantıklı ve mücadele etmeye değer bir ortam olurdu.
Bütün dünyanın kendi arkalarında olduğunu sanıyorlar ama işin gerçeği öyle değil. Arkalarında hiç bir devlet yok, üyesi oldukları Avrupa Birliği bile kendilerine tam destek vermiş değil. Kendi halkı bile Anastasiadis’in bu çocukça davranışını tam olarak desteklemiyor.
Ünlü bir Rum gazeteci “Anastasiadis’in Türkleri cezalandırmak amacı ile masadan kalktığı günden sonra halkın söylediği lafları ve eleştirileri toplasam kocaman bir kitap eder” diyerek bir de örnek vermiş Anastasiadis’le gırgır geçtiği köşe yazısında. “Bu masadan kalkma olayı bana ‘karısını bir başkası ile yatakta yakaladığı vakit, aldatılmış kocanın karısından intikam almak için kaptığı bıçakla kendi cinsel organını kesmesini ‘ hatırlattı” diye sonlandırmış yazısının ikinci paragrafını.
Söz konusu yazara göre, gerçekleşen bazı olaylar düşüncesice ve kafasızca davranışların sınırlarını bile aşmış durumda. Anastasiadis’in Yunanistan Başbakanına, adaya bir kaç saatliğine dahi olsun gelmesi için dökmediği dil, koymadığı aracı kalmamış. Yalvarmaları ise koro şeklinde olmuş neredeyse. Samaras kesinlikle reddetmiş bu daveti. Hatta yazdıklarına göre, “durup dururken başımızı Türkiye ile belaya soktun” bile demiş Anastasiadis’e.
Samaras, 20 Ekim günü Türkiye’nin ilan ettiği Navtex yürürlüğe girdikten, Rumlar tarafında tek taraflı yaratılan gerilimin altından çok sular aktıktan ve de her yer durulduktan sonra, 20 Ekim’de adaya gelmek yerine 7 Kasım’da, Kıbrıs Rum tarafının, Yunanistan’ın ve Mısır’ın enerji konularında 9 Kasım tarihinde Mısır’da gerçekleştirilecekleri toplantının 2 gün öncesinde Kıbrıs’a gelmeyi kabul etmiş. Yani Samaras Kıbrıs’a geliyor ama anlaşılan kerhen geliyor.
Cumhurbaşkanı ve Rum Siyasi Parti liderleri “Türkiye’yi cezalandırmak için alınacak bir dizi karşıt önlemler”i açıkladılar demiştik. Bunlardan bir tanesi, Kıbrıs adasına KKTC’deki hava ve deniz limanlarından giriş yapanlara yüklü bir para cezasının kesilmesi. Bir diğeri de Türkiye’ye ve KKTC’ye bedel ödetmek için tüm sınır kapılarının kapatılması.
Sınır kapılarının kapatılması tam da yukarıdaki fıkraya benzeyen bir eylem olur eğer gerçekleştirilebilirse. Yaklaşık 90 bin Kıbrıslı Türkün Rum tarafında harcadığı para 19 milyon avro iken 700 bin Rum’un KKTC’de harcadığı para sadece 4.5 milyon avro. Nüfusa orantılandığında Kıbrıslı Türklerin neredeyse Rumlara kıyasla 35 misli harcama yaptıkları ortaya çıkmakta. Kapıların kapanması hem yukarıdaki fıkraya uyuyor, hem de altın yumurtlayan tavuğu kesmeye benziyor…
Üstelik AB vatandaşlarının Kıbrıs adasına istedikleri kapıdan girmesi ve serbestçe dolaşması da AB’nin kararı. Rum Yönetimi AB’nin mevcut bu kararına nasıl karşı gelecek ve AB vatandaşlarına Ercan’dan adaya girdi diye nasıl ceza kesecek çok merak ediyorum doğrusu.
Bu nedenle ağlayayım mı, yoksa güleyim mi, demiştim yazımın başında…
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
22 Ekim 2014