Batı’nın çöküşü Türkiye’nin yükselişi (1)

Batı’nın çöküşü Türkiye’nin yükselişi (1)

Anadolu’nun Güneydoğusunda 1982 yılından beri süregelmekte olan terör olayları gerçekte Türkiye’nin bölgesel bir güç olmasının önüne engeller koymak ve Avrupa’nın karşısına bir güç olarak çıkmasını durdurmak amaçlı.

 

Avrupa’da 21.ci yüzyıl mantığı ve anlayışı ile çağdaş “Haçlı Birliği”ni oluşturmayı başarmış olan Avrupa’nın Hristiyan devletleri, Türkiye ile 1959 yılında başlatılmış olan katılım sürecine ve 1964 yılında Ankara’da imzalanmış olan Ankara Anlaşmasına rağmen halen daha görüşmeleri sürdürmekten utanmamakta. Türkiye’nin AB’ye katılımını önlemek için de olmadık engelleri yaratırken, Balkanlardaki neredeyse Türkiye’den 50 yıl daha gerisinde olan Hristiyan devletleri de sanki de gecekondu yapar gibi bir gecede almaktan hiç çekinmedi. “Hristiyan olsun da isterse çamurdan olsun” mantığı ile neredeyse hepsini, “coğrafik olarak Avrupa’dalar” iddiası ile bünyesine aldı.

 

Türklerin DNA’larında (genlerinde), eski tabirle kanlarında, yönetmek var, yönetilmek yok. Dünya üzerinde bu güne değin hiç yönetilmemiş, ender milletlerden bir tanesi Türkler. Zaten Avrupa için sıkıntı da bu noktadan başlıyor. Bir daha Türklerin Osmanlı İmparatorluğu gibi Avrupa’nın başına bela olmasını, Avrupa’nın çıkar yollarında karşısından engel oluşturmasını hayal bile etmek istemiyorlar.

 

Avrupa’nın başını çeken Almanya, en son teknolojik silahlarını hiç çekinmeden ve saklamadan bölgedeki terör odaklarına satarken ve kayıtsız koşulsuz destek verirken, kendisinin de katkılarından göç etmelerine sebep olduğu yerinden yurdundan edilmiş kişileri kabul etmemek için elden geleni de ardına koymuyor.

 

Hem bölgeye silah satarak, Orta Doğu’nun kuzey bölgelerinde silahlı çatışmaların tırmanmasını ve sürmesini sağlıyor, hem de kendi sattığı silahlardan kaçan zavallı insanları göçmen olarak kabul etmemek için de gerek siyasi, gerekse de maddi olarak her dolabı çeviriyor.

 

II. Dünya savaşından sonra bir harabe haline gelmiş olan Avrupa’nın 40 yıl içinde yaralarını sarmasının ve tekrar kalkınmayı başarmasının iki nedeni var. Bunlardan birincisi ABD’nin küresel lider olmak hedefli kendi çıkarları doğrultusundaki şartlı yardımını kabul etmeleri, ikincisi de sömürge adı altında tüm zenginliklerini acımasızca kendi ülkelerine aktardıkları sömürgeleri.

 

ABD’nin ulusal parası “Dolar”ın dünya üzerinde geçerli olan tek ticari para birimi haline gelmesi ve tüm ülkelerin, dünyanın diğer ülkeleri ile alış veriş yapabilmesinin koşulu olarak Merkez bankalarında dolar bulundurulmasının şart koşulması, II. Dünya Savaşından hemen sonrasında kurulan ve adeta diğer ülkelere dayatma ile zorla kabul ettirilen IMF (International Monetary Fund – Uluslararası Parasal Fon) sayesinde oldu. Her ülkenin Merkez Bankası kasasında Dolar bulundurması koşulu, ABD’nin neredeyse son 60 yıldır hala daha karşılıksız para basmasını sürdürmesini sağlamakta. ABD, kendi iç kullanımı için kağıt üretimi ve basımdan başka hiçbir masrafı olmayan “Dolar” ile petrol gibi enerji ürünleri ile her tür ticari malı alırken, diğer ülkeler emekleri, çalışmaları, üretmeleri ve yaratıcılıkları sayesinde binbir zorlukla ürettikleri malları satarak elde ettikleri Dolarlarla ancak kendi gereksinimlerini sağlayabilmekte.

 

ABD, IMF’nin kuruluşunun, dönemin güçlü devletleri sayılan Avrupa’nın galip devletleri tarafından kabulü sonrasında Avrupa’nın yaralarını sarması için karşılığı olmayan Dolarlarını basarak Avrupa’ya “Marshall yardımı” adı altında yardım ve kalkınma hamlesi başlatırken, BM’nin de Milletler Cemiyeti kimliğinden çıkarttırılarak yeni bir kimlik altında ve tamamen ABD’nin kontrolünde olacak şekilde tekrar hayata geçmesini sağlamış.

(Devam edecek…)

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

14 Mart 2016

 

14 Mart 2016
Batı’nın çöküşü Türkiye’nin yükselişi (1) için yorumlar kapalı
Okunma 200
bosluk

Bu nasıl çözüm süreci

Bu nasıl çözüm süreci

Bu nasıl bir müzakere süreci, nasıl bir “Güven Arttırıcı Önlem”lerin yapıldığı dönem, nasıl bir “Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarının yoğunlaştığı” zaman dilimi pek de anlamış değilim.

 

Anlaşılan Rumlara göre tüm Güven Arttırıcı Önlemler, Rumların lehine ve çıkarları doğrultusunda olmalı, Kıbrıslı Türkler ise sürekli olarak cezalandırılmalı veya da ambargolar ve izolasyonlar Kıbrıslı Türkler Rum egemenliğini kabul edene dek daha sıkı bir şekilde uygulanmalı. Yapılan ve yapılacak herşey Kıbrıslı Rumların lehine olmalı. Adada sadece haklı konumda olan Kıbrıslı Rumlar. Kıbrıslı Türkler ise 1963-1974 yılları arasında, sözde Kıbrıs Cumhuriyetini silah zoru ile ele geçirmiş Kıbrıslı Rumlar tarafından soykırıma uğratılmış dahi olsalar hep haksız. Olası bir anlaşma için taviz verecek taraf Kıbrıslı Türkler olmalı. Rumlar hiçbir taviz vermemeli.

 

KKTC hükümetinin Güzelyurt bölgesini kalkındırmak, ekonomisini geliştirmek ve yeni yatırımlara yol açmak için yatırımcıları teşvik etmesi, hibe vermesi, uzun vadeli ve düşük faizli kredi olanağı sağlaması Rumlara göre “yasa dışı” ve “Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarını da temelinden torpillemekte”. Bu nedenle de Rumların sözde ve sadece kağıt üstünde var olan Omorfo (Güzelyurt) Belediyesinden bir heyet Lefkoşa’nın Rum kesimindeki Avrupa Komisyonu temsilciliğine giderek KKTC devletinin bu girişiminin “yasa dışı” olduğu ve “Kıbrıs sorununa çözüm bulma çabalarını torpillediği” iddiasıyla Avrupa Komisyonu’nun Güney Kıbrıs’taki temsilcisi Yorgos Markopuliotis’e şikayet ettiler.

 

Üstelik biraz daha da ileri giderek, Güzelyurt bölgesinde devam etmekte olan otoyol ve kanalizasyon çalışmalarını öne sürerek bir de muhtıra verdiler ve “Rumlara meydan okuma” diye niteledikleri bu faaliyetlerin sona erdirilmesi için BM’nin ve AB’nin Türkiye’ye müdahale etmesi gerektiğini talep ettiler.

 

Müzakereler devam ederken ve de iki halk arasındaki ayrılığı ve düşmanlığı sona erdirmek amacı ile Güven Arttırıcı Önlemler masaya ardarda konarken, Rum Dışişleri Bakanlığı dünyanın neredeyse tüm seyahat acentelerine 9 sayfalık bir tehdit mektubu gönderdi. Mektubunda Girne’de 126, Gazimağusa’da 42 ve Lefkoşa’da 9 olmak üzere toplam 126 otelimizi “Kara listeye” aldığını ve bu oteller ile çalışan ve çalışacak olan seyahat acenteleri aleyhine uluslararası dava açacağını belirtti. Rum Dışişleri bakanlığı bununla da kalmayarak, KKTC’de kamuya ait alanlara ve Türk malı arazilerin üzerine yapılmış otelleri de bu kara listenin içine dahil etti. Bir taraftan “müzakereler sürmekte” ve “Güven arttırıcı önlemler yaratılmaya ve alınmaya çalışılmakta” diğer tarafta ise Anastasiadis’in başında bulunduğu Kıbrıs Rum Yönetimine ait Dışişleri bakanlığı, yalan beyan ve iddialarla tüm ambargolara rağmen boyundan büyük başarılara imza atmış KKTC turizmini boğmaya çalışmakta.

Tam da müzakereler sürerken ve de Güven Arttırıcı Önlemler alınarak iki halk arasında güven oluşturulmaya çalışılırken Rumların bizlere atmaya çalıştıkları kazıklar bu kadarla bitse neyse.

 

Londra’daki havalimanlarında, otobüslerin üzerinde ve İngiliz basınında yapılan KKTC ile ilgili turizm reklamları Rum Turizm Örgütü’ne (KOT), batmış olmalı ki, bu reklamların durdurulması için İngiltere’deki havalimanı makamlarına, belediye başkanlarına, Reklam Standartları İdaresi’ne ve seyahat acenteleri birliğine protesto mektubu göndererek

Londra’daki KKTC ile ilgili reklamları kınadılar ve “derhal durdurulmasını” talep ettiler.

 

İşte, gelecekte güya ortak devlet kurmak ve egemenlikleri altına azınlık hakları ile girmemiz için yıllardır ABD, AB ve Rusya gibi küresel aktörler tarafından üzerimizde baskılar kurulan, ambargolar ve izolasyonlar uygulatılan, uğurlarına her yolun denendiği Rum adadaşlarımız böyle insanlar. Herşey Rumların çıkarları ve istekleri doğrultusunda yapılacak, Kıbrıslı Türklere de hiçbir hak tanınmayacak. Ambargoların ve izolasyonların altında boğulacaklar ve Rumlara teslim olacaklar. Pes doğrusu…

 

Cumhurbaşkanı Akıncı’nın, Rum Dışişleri Bakanlığının ve Kıbrıs Rum Turizm Örgütünün, müzakerelerin devam ettiği ve Güven Arttırıcı Önlemlerin alınmaya çalışıldığı bu kritik dönemde böylesine çirkin davranışlar içine girmelerini Anastasiadis’in şahsında protesto etmesi ve gelecekte bu tür Kıbrıslı Türklerin aleyhine yapılacak bu girişimleri yasaklamaya davet etmesi gerekmektedir.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

11 Mart 2016

11 Mart 2016
Bu nasıl çözüm süreci için yorumlar kapalı
Okunma 134
bosluk

İran’la İlişkiler değişiyor

İran’la İlişkiler değişiyor

İran’ın nükleer programıyla ilgili Birleşmiş Milletlerin daimi üyesi beş ülke ve Almanya (P5+1) arasında yapılan müzakerelerin sonuç vermesi ile ABD ve AB, 2015 yılı sonlarına doğru İran’a uyguladıkları ambargonun ve yaptırımların kaldırılması yönünde karar aldılar. Bu karardan hemen sonra da, Birleşmiş Milletler Ocak ayı içinde resmen İran’a uygulanan ambargo ve yaptırımların kontrollü olarak kaldırıldığını açıkladı. Avrupa Birliği’nin İran petrolünü almasını kısıtlayan engel ortadan kalktı ve İran’ın bankacılık sektörlerine getirilen sınırlamalar da denetimli olarak kaldırıldı.

 

Bu gelişmeler sonrasında da asırların komşusu olan ve aynı bölgede yaşamlarını sürdüren İran ve Türkiye yeni bir anlayışla birbirlerine yaklaşmaya başladılar. Her iki köklü devlet de artık Batı dünyasından kendilerine bir fayda gelmeyeceğini, gelse gelse batılıların çıkarları doğrultusunda sadece şer’in geleceğinin farkındalar artık.

 

Bu anlayışla, İran ile Türkiye arasında, Suriye iç savaşı nedeni ile politik küskünlüğe dönüşmüş, en alt düzeye inmiş olan siyasi ilişkilerin düzeltilmesi amacı ile Aralık ayından itibaren İran ve Türkiye tarafından karşılıklı ve senkronize yoğun girişimler başlatıldı.

 

Bu girişimler ilk meyvesini, geçen ay içinde İran Dışişleri Bakanlığı Asya ve Pasifik’ten Sorumlu Bakan Yardımcısı İbrahim Rahimpur’un Ankara’da resmi görüşmeler yapması ile verdi. T.C. Dışişleri Bakanlığında saatlerce süren görüşmeler ve kritik tartışmalar sonucunda Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun İran’a resmi ziyaret yapması ile iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeyinin yükseltilme sürecinin başlatılması kararı çıktı.  İade-i ziyareti ise önce İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif gerçekleştirecek, sonra da İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Toplantısı’na (YDSİT) katılmak amaçlı Türkiye’ye gelmesiyle, seviyenin en üst düzeye çıkması sağlanacak.

 

Bu anlaşma çerçevesinde ilk adım olarak Başbakan Davutoğlu geçen hafta içinde İran’a resmi bir ziyaret yaptı. Ziyaretin hedefi, iki ülke arasındaki diyalogu, ekonomik ve siyasi ilişkileri içinde bulunduğu neredeyse en alt seviyeden, çok daha üst seviyelere çıkarmak.

 

İlkbahar içinde Türkiye ve İran arasındaki Karma Ekonomik Komisyonun (KEK) 25. Toplantısı Ankara’da yapılacak. Bunun arkasından da Türkiye, İran ve Azerbaycan Dışişleri Bakanları arasında yapılacak olan “Üçlü Mekanizma” toplantısı da İran’ın başkenti Tahran’da gerçekleştirilecek.

Bu gelişmelere paralel olarak iş dünyasında da aynı benzeri bir süreç başlamış durumda. Türk İş dünyası tüm dikkatini İran ile Türkiye arasında yaşanan siyasi iyileşmeye odakladı.

2012 yılında 22 milyar dolar düzeyinde olan iki ülke arasındaki ticaret hacmi, son yıllarda İran’a uygulanan haksız ambargolar ve yaptırımlar neden ile düşüş göstermeye başlamış, 2013’te 14,6 milyar dolara, 2014’te de 13,7 milyar dolara kadar inmişti. İran’a uygulanan ambargonun ve yaptırımların kaldırılmasından sonra Türk İş dünyası iki ülke arasındaki ticaret hacmini birkaç yıl içinde 35 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor.

 

İran, ambargoların ve yaptırımların denetim altında dahi olsa kaldırılması ile bugüne kadar alamadığı birçok mal, hammadde, ileri teknoloji ürünü ve hizmeti alabilir hale gelecek. Türkiye ise coğrafi konumu ve gelişmiş sanayisi ile İran’a lojistik olarak en hızlı hizmet verebilecek tek ülke.

 

İran’a ambargoların ve yaptırımların kaldırıldığı bu yeni dönemde, Türkiye ile İran’ın yapacağı ekonomik ve siyasi işbirliği, mevcut dengeleri rahat bir şekilde değiştirebilecek güce sahip olabilir.

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

9 Mart 2016

9 Mart 2016
İran’la İlişkiler değişiyor için yorumlar kapalı
Okunma 86
bosluk

Rumları, Yunan avukatlar dava açmaya teşvik ediyor .. Yurdagül ATUN

Rumları, Yunan avukatlar dava açmaya teşvik ediyor .. Yurdagül ATUN

Rumların ABD’deki mahkeme hezimeti, Rum Dışişleri Bakanlığı’nın “bireysel dava açmayın” uyarısına neden olurken, Kıbrıslı Türklerin avukatı Haberal Kıbrıslı’ya konuştu

 

Rumları, Yunan avukatlar dava açmaya teşvik ediyor

 

Yurdagül ATUN

 

*Atun: “ABD yargısı, karar merciinde Yunanlı hakimlerin ve Helen hayranı hakimlerin yer aldığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hatasına düşmedi ve duygusal değil, yürürlükteki hukuk kurallarına göre karar verdi”

 

ABD’de, Rumların Kıbrıslı Türkler aleyhine açtıkları mülkiyet davasında Kıbrıslı Türkleri başarıyla savunan avukat David S. Saltzman, Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, “Yunanlı avukatlar Kıbrıslı Rumları aldatmakta ve kendilerine doğruları söylemeden, hayali gerekçelerle Kıbrıs’taki mallarıyla ilgili olarak dava açmaya teşvik etmekteler” dedi.

 

 

ABD Mahkemesi’nin tokat gibi gelen kararı, Rum Dışişleri Bakanlığı’nın “bireysel mülkiyet başvurusu yapmayın” uyarılarına neden oldu.

Kıbrıslı Rum davacılar adına avukat Michali Toumazou, Athan Theodore Tsimpedes, Robert J. Shelist’in, KKTC aleyhine 2009 yılında  “Birleşik Devletler Columbia Bölgesi, Yerel Mahkemesi’nde açtıkları dava yaklaşık 5 yıl sonra, istinaf mahkemesine açılan dava ise geçtiğimiz ay sonuçlandı.

İstinaf Mahkemesi Hakimleri Henderson, Griffith ve Kavanaugh’ın yazdıkları kararda, Toumazou ve diğerlerinin davasının reddedildiği, alt mahkemenin kararının tasdik edildiği, buna ilaveten mahkemenin, şikayet konusu başta mülkiyete ilişkin konuların, ilgili mahkemenin yetki alanına girmediğini ve davacının da iddialarının hiçbirini kanıtlayamadığı sonucu çıktı.

 

Haberal Kıbrıslı Gazetesi’nin ulaştığı bilgilere göre Avukatlar, David S. Saltzman, Steven R. Perles, Edward B. MacAllister, Andrew John Pincus ve Michael Orth Ware tarafından savunulan KKTC, “Lanham Yasasına karşı gelmek, mülkiyet haklarına müdahale ve inkar etmek, uluslararası ve geleneksel yasalara aykırı davranmak, resmi sahtekarlık ve adil olmayan zenginleşme” suçlarıyla itham edildi.

Atun: “Kıbrıslı Türklerin ABD’deki mallarına dahi el koyacaklardı”

 

Konuyla ilgili olarak Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne konuşan Profesör Dr. Ata Atun, başından beri takipçisi olduğu ABD’den çıkan sonucun Kıbrıslı Türkler adına çok önemli bir kazanım olduğunu ifade etti. Rumların bu dava ile KKTC’nin ABD’deki tüm mülklerine ve KKTC’de İTEM Yasasına göre eşdeğer veya da tahsis olarak aldığı Rum mallarına ilaveten ABD’deki taşınır ve taşınmaz mallarına el koymayı hedeflediklerini kaydeden Atun şunları söyledi: “Bu davada KKTC’yi arkadaşım David S. Saltzman, Steven R. Perles, Edward B. MacAllister, Andrew John Pincus ve Michael Orth Ware savundu.

 

“KKTC Meclisi’nin kabul ettiği yasalar doğrultusunda mülk sahibi olmanın, adil olmayan zenginleşme kapsamına girmediği sonucuna varıldı”

Davanın görüşülmesi ve bir karara varılması tam 5 yıl sürdü ve Columbia Bölgesi, Yerel Mahkemesi 30 Eylül 2014 tarihinde kararını açıkladı. Karara göre davacılar ve davacı taraf, iddialarının destekleyecek somut, güvenilir ve resmi belgeler sunamadılar ve iddialarını da kanıtlayamadılar. Buna ilaveten, dava açılmasına konu edilmek istenen mülkiyet konusu ile ima edildiği gibi KTFD Meclisi ile KKTC Meclisi’nin kabul ettiği yasaların, örneğin İTEM yasasının, resmi sahtekarlık olmadığı ve bu yasalar sayesinde mülk sahibi olan kişilerin de adil olmayan zenginleşme kapsamına girmediği ve en önemlisi de davanın açıldığı Columbia Bölgesi, Yerel Mahkemesi’nin söz konusu iddiaları yargılamak yetkisi olmadığı belirtildi.

“ABD Mahkemesi AİHM’nin hatasına düşmedi”

Bu karara itiraz eden Yunanlı avukatlar, alt mahkemenin kararını Columbia Bölgesi İstinaf Mahkemesi’ne götürdüler. ABD yargısı, karar merciinde Yunanlı hakimlerin ve Helen hayranı hakimlerin yer aldığı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’nin hatasına düşmedi ve duygusal değil, yürürlükteki hukuk kurallarına göre karar verdi. Bu kararla da KKTC’nin ve Kıbrıslı Türklerin “Hukuksal bir felaketin” eşiğinden döndüğü de bir başka gerçek. Ortak bir devlet kurmak için yıllardır müzakereleri sürdürdüğümüz, yüzümüze güler gözüken ama arkamızdan da kuyumuzu kazmak için her fırsatı değerlendirmekten kaçınmıyorlar.”

****

HSBC Bankasına da dava…

 

 

KKTC aleyhine “Lanham Yasasına karşı gelmek, mülkiyet haklarına müdahale ve inkar etmek, uluslararası ve geleneksel yasalara aykırı davranmak, resmi sahtekarlık ve adil olmayan zenginleşme iddiaları ile dava getirilirken banka ve şubeleri ile ilgili olarak da bilinçli olarak KKTC’nin düzmece mülkiyet entrikasına yardım etmek ve desteklemek” iddiasıyla dava açan Rumlar, Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıs’ta bulunan gerçek ve kişisel mülklerinin ABD’de satılması ile ilgili olarak, HSBC Holding, HSBC PLC ve HSBC Bank of USA ile kötü amaçlı işbirliği girişiminde bulunduğunu iddia ettiler.

 

Karardan alıntılar

 

Toumazou’nun temsil ettiği kişiler, KKTC’nin kurulmasına yol açan olaylar esnasında yer değişmek zorunda bırakıldıkları iddia edilen bir grup Kıbrıslı Rum’dan oluşuyor. Haberal Kıbrıslı Gazetesi’nin ulaştığı karar metninde, özetle şu ifadeler oluşuyor: “Sayısız taleplerde bulunan bu Rumların iddialarının tümünü reddeden yerel mahkeme, aynı zamanda da bu grubun hukuksal yollardan bu mahkeme kararına itiraz dosyalamayacağına da karar verdi.

Bu grup, yerel mahkemenin ileri sürülen konular temelinde KKTC hakkında

kişisel yargılama hakkına sahip olduğu konusunda yetki sahibi olduğunu ispatlayamamıştır. Davacıların sadece temelsiz iddialarla ve sonuç içeren beyanlarla bu davayı sürdüremez.

“İddialarını ispatlayamadılar”

 

Davacılar, ABD’de ve özellikle de Columbia bölgesinde sahip olduklarını iddia ettikleri taşınmaz malların satılması ile ilgili herhangi bir satış işlemi evrakı veya da reklam malzemesi göstermeyi başaramamışlardır.

 

Aynı zamanda davacılar mahkeme huzurunda yaptıkları açıklamada, bu mahkemenin genel kişisel yargılama konusunda yetkisi bulunduğuna dair bir zemin olduğunu doğrulayamamışlardır.

 

İddialarını ispatlamaları için tekrar tekrar kendirline fırsat verilmesine rağmen davacı grup iddia ve taleplerini açık olmayan, müphem tanımlamalarla devam ettirmiş ve KKTC’nin sunduğu hükümetin yetki ve nüfuzuna dair kanıtları da vasıfsızlandırmayı sürdürmüştür. Yerel mahkeme bu nedenle kararının temyiz edilmesini, kendi yetkilerini kullanarak yasaklamıştır.

 

 

HSBC Bankası hakkında ileri sürdükleri iddiaları mahkemenin reddetmesi ile ilgili olarak mahkemenin yanlış yaptığına dair davacı grup kabul edilebilir veya uygulanabilir bir argüman ileri sürememiştir.”

Avukat: “Avukatları doğruları söylemiyor”

 

Karardan duyduğu memnuniyeti belirten Avukat David S. Saltzman, Haberal Kıbrıslı Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, “Yunanlı avukatlar Kıbrıslı Rumları aldatmakta ve kendilerine doğruları söylemeden, hayali gerekçelerle Kıbrıs’taki mallarıyla ilgili olarak dava açmaya teşvik etmekteler” dedi.

 

ABD Mahkemelerinde KKTC aleyhine açılmış 2 tane daha, -Fouris Davası ve Latchford- dava bulunuyor.

7 Mart 2016
Rumları, Yunan avukatlar dava açmaya teşvik ediyor .. Yurdagül ATUN için yorumlar kapalı
Okunma 76
bosluk

Rumların ABD’deki yenilgisi

Rumların ABD’deki yenilgisi

ABD’nin başkenti Washington şehri, özel statüye sahip ve ABD Millet Meclisinin hukuksal yönetimi altındaki Columbia Bölge’sinde yer almakta. İngilizce adı “District of Columbia” olan Columbia Bölgesi, ABD’deki diğer eyaletlerden biraz farklı bir statüde ve ABD Millet Meclisinin (Kısa adı Kongre olup Temsilciler Meclisi ve Senato’dan oluşmaktadır) hukuksal yönetimi altında olan çok özel bir bölge. Eyaletlerin olduğu gibi Columbia’nın da Kongre’de temsilcisi var ama bu temsilcinin oy hakkı yok.

 

Alan olarak küçük, görev olarak çok büyük işler yapan bir bölge Columbia. Dünyanın siyasi başkenti sayılan Washington, bu özel bölge içinde ve başka bir şehri yok. Beyaz Saray, Kongre binası (Capitol), Arlington mezarlığı, Iwo Jima Anıtı (İkinci dünya savaşının simgesi), Pentagon, Potamac nehri ve üç tane de üniversite (Washington, Catholic ve American University) bu sınırları küçük, etkisi büyük bölgenin içinde yer alıyor. Bir de “Yerel Mahkeme” var burada. Tabirle “eşitler arasında en eşit olanı”, tamamen Kongre’nin yönetimi altında olan bir mahkeme. Benim evim Potamac Nehri ile Iwo Jima Anıtı arasında olduğu için bölgeyi neredeyse sokak sokak biliyorum.

 

Bu sınırları küçük, kendisi büyük bölgenin içinde yer alan ve adı da “United States District Court, District of Columbia” yani “Birleşik Devletler Columbia Bölgesi, Yerel Mahkemesi,”  olan mahkemede, Kıbrıslı Rum davacılar adına avukat Michali Toumazou, Athan Theodore Tsimpedes, Robert J. Shelist, KKTC aleyhine 2009 yılında dava açtılar. ABD Mahkemelerinde KKTC aleyhine açılmış bunun gibi 2 tane daha, -Fouris Davası ve Latchford- dava var.

 

KKTC’nin itham edildiği suçlar Lanham Yasasına karşı gelmek, mülkiyet haklarına müdahale ve inkar etmek, uluslararası ve geleneksel yasalara aykırı davranmak, resmi sahtekarlık ve adil olmayan zenginleşme.

 

Birleşik Devletler Columbia Bölgesi, Yerel Mahkemesi’nde açtıkları davada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini ve uygulamalarını bol tarafından suçlamış Rumlar. Amaçları da örnek olsun ve dava kazanılırsa ABD’nin tüm eyaletlerinin eyalet mahkemelerinde ayrı ayrı zincirleme kişisel davalar açılsın ve KKTC’nin üzerine kabus gibi çökülsün doğrultusunda. KKTC’nin ABD’deki tüm mülklerine ve buna ilaveten de KKTC’de İTEM Yasasına göre Rum malını eşdeğer veya da tahsis olarak almış Kıbrıslı Türklerin ABD’deki taşınır ve taşınmaz mallarına el koymayı hedeflemiş, ortak bir devlet kurmak için yıllardır müzakereleri sürdürdüğümüz, yüzümüze güler gözüken ama arkamızdan da kuyumuzu kazmak için her fırsatı değerlendirmekten kaçınmayan Rum adadaşlarımız.

 

KKTC’yi savunan avukatlar ise arkadaşım David S. Saltzman, Steven R. Perles, Edward B. MacAllister, Andrew John Pincus ve Michael Orth Ware.

 

Davanın görüşülmesi ve bir karara varılması tam 5 yıl sürdü ve Columbia Bölgesi, Yerel Mahkemesi 30 Eylül 2014 tarihinde kararını açıkladı. Karara göre davacılar ve davacı taraf, iddialarının destekleyecek somut, güvenilir ve resmi belgeler sunamadılar ve iddialarını da kanıtlayamadılar. Buna ilaveten de, dava açılmasına konu edilmek istenen mülkiyet konusu ile ima edildiği gibi KTFD Meclisi ile KKTC Meclisi’nin kabul ettiği yasaların, örneğin İTEM yasasının, resmi sahtekarlık olmadığı ve bu yasalar sayesinde mülk sahibi olan kişilerin de adil olmayan zenginleşme kapsamına girmediği ve en önemlisi de davanın açıldığı Columbia Bölgesi, Yerel Mahkemesi’nin söz konusu iddiaları yargılamak yetkisi olmadığı kararda belirtildi.

Bu karardan yılmayan Yunanlı avukatlar hemen alt mahkemenin kararını Columbia Bölgesi (Genel konulara bakan Özel) İstinaf Mahkemesi’ne götürdüler ve itiraz ettiler. Bu mahkeme ABD’de “En Yüksek Mahkeme”nin bir altında, “Yüksek Mahkemenin” de bir üstünde yer almakta.  Yaklaşık 2.5 yıl süren dava 15 Ocak 2016 tarihinde sonuçlandı, gerekçeli kararda aynı gün açıklandı. İstinaf Mahkemesi Hakimleri Sayın Henderson, Griffith ve Kavanaugh açık ve net olarak yazdıkları kararda, Toumazou ve diğerlerinin davasının reddedildiği, alt mahkemenin kararının da tasdik edildiği, buna ilaveten de mahkemenin, şikayet konusu başta mülkiyete ilişkin konuların, ilgili mahkemenin yetki alanına girmediğini ve davacının da iddialarının hiçbirini kanıtlayamadığı belirtilmekte.

 

ABD yargı sisteminin ve hukuk kavramının, karar merciinde Yunanlı hakimlerin ve Helen hayranı hakimlerin yer aldığı AİHM’nin (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) hatasına düşmediği ve duygusal değil, yürürlükteki hukuk kurallarına göre karar verdiği kesin. Bu kararla da KKTC’nin ve Kıbrıslı Türklerin “Hukuksal bir felaketin” eşiğinden döndüğü de bir başka gerçek. Aksi bir karar çıksaydı yıllarca sürecek olan hukuksal bir mücadele, sıkıntı ve baskının içine boğuşuyor olacaktık…

David Saltzman dostuma ve diğer savunma avukatlarına teşekkürler…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

7 Mart 2016

7 Mart 2016
Rumların ABD’deki yenilgisi için yorumlar kapalı
Okunma 131
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar