Dört Rum’a bir Türk

Dört Rum’a bir Türk

Sayın Cumhurbaşkanı Sözcüsü Barış Burcu’nun 13 Temmuz günü yaptığı Basın açıklamasında “müzakerelerdeki nüfus ve yurttaşlık konularının çarpıtılarak saptırıldığını” söylemesi ve açıklamasına devamla “Her iki taraf da BM nezdinde bugüne kadar yaptıkları yurttaşlıklarla ilgili bilgi ve sayı paylaşımı yaptı. Bu rakamlar tutanaklara da girdi. Ortaya çıkan tablo mevcut 220 bin KKTC ve 802 bin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yurttaşının başka herhangi bir kritere bakılmaksızın, otomatik olarak federal Kıbrıs cumhuriyeti vatandaşı olacağıdır. Bu konuda fikir birliğine varılmıştır. Bazı oranlar konuşularak mesele başka yerlere çekilmeye çalışılıyor.” demesi asıl kafaları karıştıranın kendisi olduğunu ortaya koymaktadır.

 

Bu açıklamada önemli olan “mevcut 220 bin KKTC ve 802 bin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yurttaşının başka herhangi bir kritere bakılmaksızın, otomatik olarak federal Kıbrıs cumhuriyeti vatandaşı olacağıdır” cümlesi olup, BM’nin tutanaklarına KKTC’nin nüfusunun 220 bin olduğunu kimin kaydettirdiğidir.

 

DPÖ tarafından gerçekleştirilmiş olan KKTC Nüfus sayımları sonuçları yıllara göre aşağıdaki gibidir.

1996 yılı 200,587 kişi

2006 yılı 265,100 kişi

2011 yılı 294,906 kişi

2016 tahminleri ise nüfus artışının doğrusal (linear) olduğunu varsayarsak 320 bin kişi olduğudur.

 

III. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu 2015 Nisanında Cumhurbaşkanlığı görevini Sayın Mustafa Akıncı’ya devrettiği dönemde KKTC’nin nüfusunun yaklaşık 310 bin kişi olduğunu varsayarsak veya da en kötü olasılıkla 2011 yılının nüfus sayımını sonuçları olan 294,906 kişinin yıllar içinde hiç artmadığını bile varsayarsak, Sayın Cumhurbaşkanı Sözcüsü Barış Burcu’nun üzerinde mutabakata varıldığından ve BM kayıtlarına geçtiğinden bahsettiği KKTC’nin 220 bin kişilik nüfusu nereden çıkmıştır. III. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu döneminde KKTC’nin nüfusunun 220 bin olduğu BM’nin kayıtlarına geçirilmediğine göre BM ile kim bu mutabakatı sağlamıştır ve kimin marifeti veya da kanalı ile söz konusunu 220 bin rakamı KKTC’nin nüfusu olarak BM’nin kayıtlarına geçirilmiştir.

 

Gerçekte Sayın Barış Burcu’nun açıklaması gereken konu da budur.

Henüz müzakereler sonuçlanmış değildir. Şimdilik müzakerelerde mutabakata varılmasının 2017 yılına sarktığı yavaş yavaş ortaya çıkarken, Rum tarafındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri nedeni ile 2018 Şubatından sonraya kaldığı öngörülürken ve de en iyi olasılıkla 2018 yılındaki nüfusumuz yaklaşık 320 bin kişi olacakken, hangi aklı evvel daha müzakereler bitmeden ve sonuçlanmadan KKTC’nin nüfusunu 220 bin kişi olarak BM’ye tescil ettirmiştir bunun halkımız tarafımdan bilinmesi gerekmektedir.

 

Bugün bile referanduma gidilse, 220 bin kişinin dışında kalan 100 bin kişinin oy kullanma yaşı içinde olan yaklaşık 80 bin kişisinin Referandumda “Hayır” oyu vereceği ortadayken, nasıl olur da müzakereler sürerken 220 bin sayısı kabul edilir ve Rumların eline 4 Rum’a 1 Türk kozu verilir ben anlayamadım. Zaten her hal ve koşulda da halkımız, böylesi saçma ve insanlık dışı bir uygulamayı kabul etmeyecektir.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

1 Ağustos 2016

 

31 Temmuz 2016
Dört Rum’a bir Türk için yorumlar kapalı
Okunma 426
bosluk

Yalvaçlı olmak

Yalvaçlı olmak

Geçen haftalarda Yalvaç’la ilgili yazdığım yazının o denli ilgi çekeceğini tahmin etmemiştim. Onlarca mesaj ve mail aldım Yalvaç aşıklarından. Ne de çok seveni varmış Yalvaç’ın. Kimi beğendi ve destekledi, kimi az yazmışsın diyerek tatlı tatlı sitem etti, kimi de benim unuttuğum veya da bilmediğim özelliklerini aktardı Yalvaç’ın bana.

 

Yalvaç Devlethan Camii

Yalvaç Devlethan Camii

Bence Yalvaç bir efsane. Zaten uluslararası tanınmışlığı da neredeyse Hazreti İsa ile birlikte, Hristiyanlığın kuruluş günlerinden başlıyor. Kuruluşuna ait ilk belgeler M.Ö. 6. Yüzyıla dayanıyor. Sonrasında Roma egemenliği var.

 

Bence Yalvaç’la ilgili en önemli konulardan bir tanesi, M.S. 1 yüzyıl başlarında Aziz Paul ve Aziz Barnabas’ın Hristiyanlığı yaymak için Anadolu’ya yapmış oldukları üç önemli misyoner seferinin ilkinde Antiocheia’yi merkez seçmeleri ve sonra da bana göre Apostolik olduğunu düşündüğüm St.Paul Kilisesi’nin burada inşa edilmesi. Dünya üzerinde Apostolik olan kilise sayısı çok az ve sayı olarak da bu kiliselerin en çok Anadolu’muzda yer almaları da çok ilginç. Japonlar Yalvaç’taki St. Paul kilisesinde hacı olduklarına inandıkları için burayı yoğun bir şekilde ziyaret ediyorlar.

 

Geçen yazımda neler unuttuğuma gelince; Neler unutmadım ki…

1200 Yıllarında dikildiği tahmin edilen ve yaklaşık 800 yaşında bir anıt gibi şehrin meydanında yükselen Ulu Çınar ağacı, yerel ismi ile “Çınaraltı”, ilçenin kalbi ve turistler ile Yalvaç’a gelen ziyaretçilerin ilk uğrak ve dinlenme yeri. Çınaraltı’nın doğal bir kliması var adeta. Tam karşısında da tarihi Devlethan camisi yer almakta. Ne zaman yapıldığı resmen bilinmemekle beraber bana mimarisi ve yapım tarzı, 15. Yüzyılda yapıldığını söylemekte.

 

Ulu Çınar’ın etrafında bulunan Devlethan Camii, Medrese ve Hamam, Yalvaç’ın Selçuklular Dönemi’nde Türklerin yerleşim merkezi olduğuna işaret etmekte. Söylenene göre adını da Selçuklular döneminde bölgeye topluca yerleşen “Yalvaçlılar” adlı Oğuz boyundan almış. Bizim de atalarımızın Oğuz boyundan olması nedeni ile Yalvaç’ta duyduğum bazı kelimelerin Anadolu’nun başka yerlerinde kullanılmamasına rağmen Kıbrıs Türkçesinde kullandığımız kelimelerle birebir benzer olması, aynı boydan geldiğimizi işaret etmekte.

 

Yalvaç’ta neredeyse her sokakta içi tamamen taş ile örülmüş bir mahalle fırını var. Bu fırınlarda kullanılan un, binlerce yıldan beri yörede üretilen ve GDO’su ile oynanmamış buğdaydan yapılmış yerel un ve tamamen doğal.  Yalvaçlı kadınlar yıllar içinde hamur mamullerinin ustası olmuşlar. Börekler, çörekler, ekmekler süper kalite ve tatta. “Hamursuz” dedikleri bir tür ekmek-çörek-pide arası bir ürünleri var ki nefis. Özellikle de Haşhaş’lı olanı. Kıtır kıtır, tabirle “yeme de yanında yat” türünden. Yalvaçlılar bu “Hamursuz”u, manda kaymağı ve bal ile birlikte yiyorlar ve bence de bu nedenle, hepsi de çok sağlıklı insanlar. Keşkek’leri, bişi’leri, kıymalı su börekleri ve damat baklavaları var. Tabii damat olduğum için ben de yedim “damat baklavası”ndan. Merak eden, Yalvaç’a damat olur, tadına bakar.

 

Tarla ve bahçelerde üretilen her ürün Yalvaç’ta çok ucuz. Genelde dükkanlardaki etiketler de diğer illere ve ilçeler kıyasla çok daha düşük. İstanbul, Ankara gibi büyükşehirlere kıyasla yarı yarıya denebilecek düzeyde. Meyve ve sebzeyi kurutma, havasından dolayı burada çok yaygın, çok da leziz oluyorlar. Özellikle de kurutulan meyvelerden yapılan pestiller. Dericilik ise yüzyılların sanatı Yalvaç’ta. Hala daha ayakta kalmayı başarmış durumda, makineleşmenin ve fabrikalaşmanın tüm ekonomik baskılarına rağmen.

 

Yalvaç’ta kadın-erkek ayırımı yok. Halka açık her yerde kadınlı erkekli oturmayı günlük yaşam tarzına dönüştürmüş Yalvaçlılar. Ramazan ayında Yalvaç’ın içinden geçen küçük çayın kenarına kurulmuş çay bahçesinde Yalvaçlılar, sahura kadar kadınlı erkekli oturup sohbet edip, birlikte zaman geçiriyorlar. Sokakta ise kadına çok saygılılar.

 

Yalvaç Belediyesi ise herhalde en eskilerden, 1864 yılında kurulmuş. Daha ortalıkta Belediye kavramı yokken, Yalvaç’ta bundan 150 sene evvel Belediye hizmet vermeye başlamış…

 

Gitmemiş olanlara tavsiye derim. Gidin görün, medeniyetin baştan çıkarıp, geleneğini, göreneğini, mimarisini ve insanını bozamadığı, Avrupa’nın “Yavaş Şehir” –Citta Slow- tescilli  Yalvaç ilçemizi.

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

29 Temmuz 2016

28 Temmuz 2016
Yalvaçlı olmak için yorumlar kapalı
Okunma 475
bosluk

Rumun çirkin yüzü

Rumun çirkin yüzü

Eski Rum milletvekili Hristos Rotsas’ın “15 Temmuz gecesi ele geçirdiğimiz fırsatı yitirdik. Türklerin zayıf olacağı bir anı yakalayıp hepsini esir alabilmek için 42 yıl boyunca hazırlık yapsaydık, Kıbrıs’taki 43 bin Türk askerini darbe gecesi esir alıp Vasiliko veya Baf’a götürüp, adanın tümünü ele geçirebilirdik” itirafından sonra diğer sıradan Rumlar da içlerindeki kin dolu ve adanın tümünü ele geçirmeye yönelik yıllarca sakladıkları duygularını daha doğrusu ağızlarındaki baklayı çıkarmaya başladılar.

 

Aşağıda adresini verdiğim “Beyin yıkama ters çevrildi” başlıklı siteye bir göz atarsanız;

https://www.facebook.com/BrainwashReversed/?fref=ts&__mref=message_bubble

Rumca metin üstte, İngilizce çevirisi de altta olarak biz Türkler ve Kıbrıs adasının geleceği ile ilgili neler düşündüklerini ve müzakerelerden neler beklediklerini çok daha iyi anlayacaksınız. Birileri çıkıp “bunlar azınlıktadır, dikkate almayın” diye yorum yapacak ama kazın ayağı hiçte öyle değil. Rumlar arasında bu şekilde düşünen büyük bir çoğunluk var ve bu çoğunluk neredeyse yüzde 90 civarında.

 

Aşağıda yer alan ve söz konusu sayfadan yaptığım bire bir çeviri, gerçekte neredeyse tüm Rumların akıllarındaki, kalplerindeki üstü örtülmüş duygularını ve düşüncelerini ortaya koyuyor. Bu yazının altına koyduğum ve 1963-1974 yılları arasında Rumların bize uyguladıkları soykırımı dile getiren dört yorumumu ve bu yorumlarımı görsel olarak destekleyen resimleri anında kaldırdı sayfanın moderatörü işine gelmediği için.

 

Bakın neler yazmış Rum adadaşımız; “Kıbrıs’ı binlerce kişiyi öldürdükten sonra işgal edenlerle Kıbrıs Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in görüşme yapmasına Kıbrıslı Rumların pasif bir şekilde izin vermesi gerçeği karşısında şaşkına döndüm. NİÇİN BENİM KARDEŞ KIBRISLILARIM, NİÇİN????? Anastasiadis Türklerin yasal olarak Kıbrıs’ı yönetmesini istiyor!!! Bu işte gerçekte olandır!.  Nasıl olur da hepiniz orada oturup bir şey söylemiyorsunuz ve bunun yapılmasına izin veriyorsunuz????? Ülkemizi satacak müzakerelerin olmaması lazımdır!!! Türkler barbarlardır, Türkiye bir İslam devletidir ve halıhazırda bizim olan birşeyin müzakere edilmesi çok TEHLİKELİ ve saçmadır. Çok geç olmadan uyanın benim kardeş Kıbrıslılarım. Tüm topraklarımızı geri alacağımız ve Türklerin de adayı terk edeceği (ve Kıbrıslı Türklerin de tekrar eskisi gibi azınlık olacağı ve adanın kontrolü üzerinde hiçbir yetkileri bulunmayacağı) dışında herhangi bir müzakere, 1974 işgalini ebediyen yasallaştıracak ve Kıbrıs’ı bir Türk İslam Devletine dönüştürecektir. Bunun olmasına izin verme! Sakın hata yapma, Kıbrıslı Türklerin ezici çoğunluğu İslam’a inananlardır ve Hristiyan değillerdir. İŞGAL EDİLMİŞ KIBRIS’ın hayali Kıbrıs Türk Başbakanının medyada söylediği gibi dini inanışları “anavatanları” Türkiye ile aynıdır. UYANIN KIBRISLILAR! ÖZGÜRLÜK İÇİN PROTESTODA BULUNUN.

 

1955 yılından başlamak üzere Kıbrıs adasının tümünü ele geçirmek ve adayı Yunanistan’a bağlamak için yolda belde, evde, dükkanında, işyerinde, tarlada ve benzeri yerlerde bulduğu masum ve savunmasız Kıbrıslı Türkleri acımadan öldürmeye başlayan, 1963-1974 yılları arasında insanlık dışı soykırım uygulayan, şimdi de bizlere “Azınlık” olmaktan başka hiçbir hak tanımak istemeyen Kıbrıslı Rumlarla niye müzakereleri devam ettiriyoruz, anlamam mümkün değil.

 

Birtakım hastalıklı beyinlerin üretimi olan “nüfusumuzu arttırmayalım, vatandaşlığı zorlaştıralım, kimseyi vatandaş yapmayalım, müzakereler sonunda Rumların idaresi altında azınlık olarak yaşayalım” felsefesi nedeniyle resmen bilinçli olarak azınlığa düşürüldüğümüz bu dönemde, Anastasiadis’in dünyaya, bizler Kıbrıslı Türkleri “Azınlık” olarak tanıtması ve müzakerelerde 4 Rum’a, 1 Türk oranının kabul edildiği iddiasını da maalesef, KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Burcu Barış da 12 Temmuz günü yaptığı açıklamada “mevcut 220 bin KKTC ve 802 bin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi yurttaşının başka herhangi bir kritere bakılmaksızın, otomatik olarak federal Kıbrıs cumhuriyeti vatandaşı olacağı” sözleri ile Anastasiadis’in 4 Rum’a, 1 Türk iddiasının doğruluğunu teyit etmektedir.

Bakınız http://www.milliyet.com.tr/-tum-yurttaslar-federal-devletin-kibris-2276582/

 

Tamamen yanlış yola girmiş bazı siyasilerimiz, sendikalarımız, kuruluşlarımız ve derneklerimiz. Bu iddialarına ve saman altından yürüttükleri çalışmalarını devam ettirmeden önce tavsiyem azınlık haklarının ne olduğunu iyice öğrenmeleridir. Örneği de çok uzakta değil. Batı Trakya’da yaşayan kardeşlerimizle görüşmeleri ve yaşam koşullarını incelemeleri yeterli olacaktır…

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

25 Temmuz 2016

 

26 Temmuz 2016
Rumun çirkin yüzü için yorumlar kapalı
Okunma 206
bosluk

Rumların hükmü ne kadar

Rumların hükmü ne kadar

İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz’in Türk-İsrail ilişkilerini normalleştirme anlaşması kapsamında İsrail MEB’indeki yataklardan başlayıp Rum MEB’i içerisinden geçerek Türkiye’nin Güney sahillerine ulaşacak 500 km uzunluğundaki boru hattı yapılacağını ve İsrail gazının en güvenli bir şekilde Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılacağını açıklayınca Rumlar’da şafak attı. Steinitz’in bu açıklaması Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’i, Rum hükümetini ve Rum siyasileri bayağı endişelendirdi. Endişelendirmekten öteye bütün dünyalarını kararttı.

 

Geçmiş yıllarda İsrail ile yaptıkları birtakım ikili anlaşmalarla İsrail’i Türkiye’den koparabilecekleri hayaline kapıldılar. Zannettiler ki İsrail ne pahasına olursa olsun kendilerini Türkiye’ye tercih edecek, aynen 1 Mayıs 2004 yılında AB’ye giriş nedenleri olan AB’yi arkalarına alıp Türkiye’yi adadan atabilecekleri stratejisini İsrail ile de yürürlüğe koyacaklar ve Türkiye’yi dört bir taraftan düşmanlarla sararak ekonomik, siyasi ve askeri baskı altına alabilecekler. Sonra da Türkiye üzerinde AB, İsrail ve Mısır sayesinde dayanılmaz baskılar uygulayıp adadan atacaklar. Kantara’daki keçiler bile güler bu hayali senaryoya.

 

İsrail kaçın kurası. Kıbrıs Rum Yönetimi gibi dünyada saygınlığı olmayan devletleri parmaklarında fırıldak gibi oynatırlar. Biraz da diklenirlerse karşılarında susta durdururlar.

 

Kıbrıs Rum Yönetimi içine düştüğü ekonomik krizi, daha doğrusu iflası önlemek için bu yıl Avrupa Stabilite (Denge sağlamlığı) Mekanizması’ndan 6.3 milyar Avro, Dünya Bankasından da (IMF) bir milyar Avro borç aldı ve o sayede ayakta durabilmeyi başardı. Rumlar, İsrail öksürse yıkılacak acizlikte olduklarının farkında bile değiller. Yurtiçi Toplam Hasılasının yüzde 108.90 kadarı borcu var halen. Yani ürettiklerini yemeyip içmeyip, hiçbir yatırım yapmayıp ve memurlarını ödemeden bir kenara koysalar gene borçlarını ödeyemezler durumdalar. İhracatları ise topu topuna 2015 yılında 5.9 Milyar dolar Dolar (Bakınız: http://www.sigmalive.com/en/news/economy/142113/anastasiades-cyprus-exports-improved-throughout-2015#.dpuf)

 

Rum Yönetimi lideri Anastasiadis apar topar İsrail’e, tüm diplomatik teamüllere aykırı olarak yıldırım bir ziyaret yaptı ve açıkça İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’dan Türkiye ile işbirliği yapmamalarını talep etti. Aklınca Anastasiadis çok kurnaz ve boyuna posuna bakmadan İsrail’i Türkiye ile işbirliği yapmamaya ikna edecek ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgazdan mahrum edecek!

 

Kendilerine öyle bir güvenleri var ki bu Rumların, olmayan ve daha yeryüzüne çıkmamış, çıkarılmamış ve çıkarılma olasılığı da halen tartışmada olan doğalgaz ile Rum Enerji bakanı Lakkotripis boyuna bakmadan Türkiye’yi tehdit edebiliyor ve Kıbrıs’taki siyasi sorun çözülmeden Türkiye’yi seçenek olarak bile ele almayacaklarını belirtiyor. Lakkotripis’in bu davranışı tam da “tavşan dağa küsmüş, dağın haberi yok”a uyuyor.

Hayal ve beklentileri şu; İsrail iki paralık Rumları, Türkiye’ye tercih edecek ve Anastasiadis istedi diye Türkiye ile tüm bağlarını koparıp sırtını dönecek!

Gerçekte Ortadoğu’da son bir ay içerisinde yaşanan politik gelişmeler gösteriyor ki, Rumlar çok güvendikleri dağlara karların yağdığının ve soğuktan bir köşede büzüşüp kalacak olanın da yine kendileri olacağının halen farkında değiller.

 

Prof. Dr. Ata Atun

ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

27 Temmuz 2016

 

 

26 Temmuz 2016
Rumların hükmü ne kadar için yorumlar kapalı
Okunma 115
bosluk

Rumlar iştaha geldi

Rumlar iştaha geldi

15 Temmuz gecesinde Türkiye’de yaşananlardan sonra gözümüz kulağımız hep kuzeye, anavatan Türkiye’ye dönük. Adeta nefes almadan Türk medyasını takip ediyoruz Türkiye’de nelerin olup bittiğini anlamak için. Bu günler içinde Kıbrıs Rum tarafı yansa, kül olsa bile pek dikkatimizi çekmeyecek neredeyse.

 

Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi, Türkiye’de yaşanan darbe olayından sonra Atina’da kendilerine özgü bir “Kriz komitesi” kurdular ve bu komitenin ilk toplantısı da bugün yapılacak olan Atina toplantısı içinde yer alacak. Gerçekte bugünkü toplantının amacı ve ana gündemi “Kıbrıs sorunu ve bölgesel işbirlikleri” idi ama “Türkiye’deki darbe girişimi ve darbe sonrası” İngilizcesi ile “The day after” konusu gündemin içine kondu.

 

Bugünkü toplantıya, Kıbrıs Rum Yönetiminden Rum Dışişleri bakanı Yoannis Kasulidis ve Rum Hükümet sözcüsü Nikos Hristodulidis, Yunanistan’dan da Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Kocias ve Yunanistan Başbakanlığı bürokratları katılıyor.

 

Kocias Atina toplantısından 3 gün evvel Anasdtasiadis’e kalın bir “Güvenlik Dosyası” gönderdi. Dosyanın bir bölümü Kıbrıs-İsrail-Mısır ilişkileri, diğer bölümü enerji güvenliği, son bölümü de KKTC-Türkiye ile ilgili.

 

Rum lider Anastasiadis yurt dışına gitmeden önce Türkiye’de yaşanan darbe ile ilgili olarak Jeostratejik Araştırmalar Konseyi’ni Başkanlık Sarayında topladı ve toplantı tam 2 saat sürdü. Toplantının ana konusu “Adadaki Türk askeri, Türkiye’nin bundan sonra Kıbrıs konusunda neler yapabileceği, Türk ordusunun olası saldırısı” ve benzeri konular oldu.  Jeostratejik Araştırmalar Konseyi’nin Başkanı Lefkoşa Üniversitesi Rektörü Mihalis Attalidis. Üyeleri arasında Türkiye’de üniversite eğitimini tamamlamış ve Türkçeyi İstanbul aksanı ile mükemmel konuşan Kıbrıslı Rumlar da bulunmakta. Konsey gerçekte bir danışma kurulu ve görevleri de Türkiye’yi aralıksız izlemek ve yorumlamak. Hazırladıkları raporlarla da Anastasiadis’i bilgilendirmek.

 

Jeostratejik Araştırmalar Konseyinden sonra Savunma Konseyi’ni de topladı Anastasiadis. Belli ki bir paranoya içine girmiş ve fırsattan istifade “Türkiye’yi tekrardan uluslararası camia içinde nasıl suçlarım” modunda.

 

Rum hükümeti ve Rum lider Anastasiadis, pazartesi günü Rum siyasi parti liderlerini saraya çağırdı ve Türkiye’de yaşanan darbe olayı ile ilgili bir buçuk saat süren bir değerlendirme toplantısı yaptılar. Buna ilaveten Rum Milli Muhafız Ordusuna da talimat verdi ve “Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Kıbrıs” konusunda iyi bir araştırma yapmalarını talep ederek, 27 Temmuz Salı günü Rum Askeri Konseyi’ni toplantıya çağırdı.

 

Rum Askeri Konsey Toplantısı gündeminde Türkiye’deki darbe ilk sırada yerini alırken, Savunma bakanlığı ve Kıbrıs Üniversitesi rektörlüğü işbirliği ile sürdürülen “Profesyonel Ordu kurulması” konusu ikinci sırada. Kıbrıs Rum Yönetimi hızlı bir şekilde Profesyonel Ordu kurulmasını sonuçlandırmak niyetinde. Hedeflerinin içinde Yunanistan’dan adaya paralı asker getirmek ilk hedef.

 

Rum tarafını iyi takip etmekte fayda var.

Fırsat bu fırsat diyerek şimdiki uluslararası propagandalarını “Güvenlikle İlgili Tezlerimiz Doğrulanıyor” üzerine kurdular, Türkiye’nin Garantörlüğünü ve Garanti Anlaşmasını tekrar öne çıkaracaklar…..

 

 

Ata ATUN

e-mail: ata.atun@atun.com veya  ata.atun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: Ata Atun

22 Temmuz 2016

 

 

21 Temmuz 2016
Rumlar iştaha geldi için yorumlar kapalı
Okunma 130
bosluk
  • Sayfa 1 ile 3
  • 1
  • 2
  • 3
  • >
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-2 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar