Rumların genetik araştırma tezgahı
22 Haziran günü Politis gazetesinde çıkan bir yazıya aramızdaki nesebi belli olmayan bir grup balıklama atladı ve akla zarar her tür iddiayı da ortaya koydu. Bence bu kesim kısa yoldan Kıbrıslı Türklerin büyük çoğunluğu Türk soyundan gelme ama “bizler Türk değiliz” deselerdi daha mertçe olurdu.
Bu mantıksız ve adanın tarihi geçmişine aykırı habere göre “Kıbrıs Nöroloji ve Genetik Enstitüsü” bünyesinde gerçekleştirilen ve geçen haftalarda “PlosOne” isimli Bilim Dergisi’nde yayımlanan bir araştırmada, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların aynı “genetik havuzdan” geldikleri ve Kıbrıslı Rumlarla Kıbrıslı Türklerin, Lübnan ve İtalya’nın Calabria bölgesi halkıyla çok yakın bir genetik ilişkiye sahip oldukları tespit edilmiş(miş).
Özellikle, yapılan araştırmanın bir bölümü alınarak ve kimsenin İngilizce bilmediği farzedilerek yayınlanan haber, gerçeklerden ve bilimsellikten fersah fersah uzak olduğu gibi, araştırmanın içindeki esas detaylar haberleştirilmemiş nedense!
Yazının tam adresi: http://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0179474
Gelelim araştırmaya; Kıbrıslı Rum olan 344 Kıbrıslı Rum erkek ile Kıbrıslı Türk olan 380 Kıbrıslı Türk erkeğine yapılan DNA testlerinin toplam maliyeti tanesi €260’dan €188,240 ediyor. Bu parayı da dolaylı bir şekilde Kıbrıs’taki “The Cyprus Institute of Neurology & Genetics” adlı bir kuruluş vermiş araştırmacılara. Aslında bu haber tamamen Kıbrıs Rum kaynaklı ve Araştırmayı yapan 6 araştırmacının 3’ü Rum/Yunan soyadı taşıyor. Bu araştırma projesini de “Cyprus National Bioethics Committee” adlı Rumlara ait resmi bir kuruluş onaylamış. Tezgah belli ve güzel, aynı zamanda da dahiyane.
Araştırmada denek Rumların hangi bölgelerden kaçar tane oldukları belirtilmiş (Nicosia (central) n = 78; Limassol (South) n = 75; Famagusta (East) n = 42; Larnaca (South East) n = 42; Paphos (South West) n = 27; Kyrenia (North) n = 42; and Morfou (North West) n = 38). Herhalde bunların hepsi asgari 45 yaş ve üzeriydi ki, Mağusa, Girne ve Güzelyurt bölgelerini temsil etmişler. Denek Kıbrıslı Türklerin sayısı verilmiş ama nereden ve hangi şehirlerden oldukları belirtilmemiş. Benim tanıdıklarımın arasında böyle bir test için örnek vermiş olan yok.
Araştırmanın “Giriş” bölümünün 3. paragrafında şu ifadeler yer alıyor;
“…. Tarihsel geçmişe rağmen her iki toplumun genetik ataları sistematik bir şekilde karşılaştırılmış değildir. Genel olarak iki farklı fakat karşılıklı münhasır bir senaryo düşünülebilir. Senaryo 1: Kıbrıslı Türkler ve Rumlar aynı babaya ait gen havuzundan gelme ve Osmanlı dönemindeki İslamlaştırmadan dolayı da aşamalı bir şekilde Kıbrıs Türk toplumu oluşmuştur. Senaryo 2: Kıbrıslı Türkler, Osmanlı döneminde Anavatan’dan Kıbrıs’a göç eden Türk baba genetik havuzundan türemişlerdir.”
1’inci senaryo doğru ise Rumların, Türkler daha önceleri adada yoktu ve adaya 1570 yılında geldi iddialarını çürütmekte ve aynı zamanda da Padişahın 1572 tarihli fermanı ile adaya Konya, Karaman bölgesinden gönderdiği Oğuz boylarının gelişini ve varlığını yalanlamakta.
2’inci senaryo doğru ise atalarımızın Türk oldukları ortaya çıkmakta….
Hiçbir bilimsel gerçeği olmayan bu araştırma hikayesine, Türlüklerinden imtina edenler inanabilir ancak bu konuda bilimsel çalışmalar yapmış bir babanın oğlu olarak benim inanmam mümkün değil. Babam, tam da bu konuda 1961 yılında akademik araştırma yapmış ve yayınlamıştı.
Kıbrıs’ta 1961 yılında Lefkoşa Genel Hastanesi Kan Bankası müdiresi Melihat Hacıburgul ile birlikte -ilk kez- Kıbrıs’taki Rumların ve Türklerin kan dağılımı araştırmasını yapan babam, Kıbrıslı Rumların büyük çoğunluğunun kan grubunun Yunanistan’da yaşayan Helenlerin kan grubu ile değil, Anadolu’da yaşayan Türklerin kan grubu ile uyuştuğunu ortaya koymuştu. Örnekler de kan bankasının kendi içindeki laboratuvarda analiz edilmişti.
Bu akademik tıbbi araştırma yayınladığı vakit çok dikkat çekmiş ve Rumlar tarafından örtbas edilmeye çalışılmıştı. Belli ki bu araştırmayı ortaya koymamız ve bununla ilgili bir köşe yazısı yazmamız gerekecek…
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
Rumlar asker sayısını arttırıyor
Bir taraftan görüşmeler devam ederken, Rumlar diğer taraftan Milli Muhafız Ordusunun sayısını arttırmak için paralı asker kiralamayı sürdürüyor.
Rum Savunma Nakanı Fotiou, bu yıl içinde 4 bin aparalı asker daha alınacağını açıkladı geçen gün. Yeni alınacak 4 bin paralı askerler ile Rum Milli Muhafız Ordusu (Ethniki Fruro) içindeki paralı asker sayısı 27 bine çıkacak. Bu bilgileri toplamak için de son 6 yılın Rumca gazetelerini okumak yeterli, başka bir araştırma gerekmez.
Paralı askerlerin tümü Yunanistan’dan geliyor. Ekonomik iflas nedeni ile işsiz olan Yunanlı gençler, kendi ülkelerinde zorunlu askerlik görevlerini yaptıktan sonra doğru Güney Kıbrıs’a gelip paralı asker oluyorlar. Hem paralı askerlikten iyi maaş alıyorlar, hem de Kıbrıs (Rum) vatandaşı oluyorlar.
Yunanistan’da Kıbrıs (Rum) vatandaşı olmanın büyük ayrıcalıkları var. İş kurmak, gayrı menkul almak, devlete vergi ödemek ve benzeri konularda Kıbrıs (Rum) vatandaşlarına ayrıcalık uygulanıyor. Daha az vergi, sıfır emlak vergisi, sıfır tapu harcı ve benzerleri gibi.
Makarios hükümeti, 21 Aralık 1963 sabahı adada mutlak Rum hakimiyetini kurmak için Akritas Planı gereğince Kıbrıslı Türklere karşı silahlı saldırı başlatmıştı. Dönemin Akritas Planı dâhileri Policarpos Yorgadjis ve Tassos Papadopulos’un yaptığı stratejik hesaplara göre de 45 dakika içinde tüm Kıbrıslı Türkleri esir alınacaktı. Ama Kıbrıslı Türklerden hiç beklemedikleri ve hesaplayamadıkları bir direnişle karşılaşınca Akritas Planını “uygulanamaz” kararı ile rafa kaldırdılar ve başka bir strateji belirlediler.
Bu yeni stratejiye göre sadece Kıbrıslı Rumlardan oluşacak düzenli bir ordu kurulacak ve Makarios’un da başkanlığının söz konusu olduğu “Bağlantısızlar Grubu” üyesi devletlerden de yasal yollardan bu ordu için silah ve askeri araç temin edilerek Kıbrıslı Türklere karşı daha bilinçli ve profesyonelce saldırılar yapılacaktı. Rum Temsilciler Meclisi Nisan 1964 tarihinde yaptığı toplantıda kabul ettiği “Milli Muhafız Ordusu Kuruluş yasası” ile bu karar hayata geçirildi ve (Rum) Milli Muhafız (Ethniki Fruro, National Guards) resmen kuruldu. Arkasından da resmi yollardan Mısır’dan, Arjantin’den ve Çekoslovakya’dan silahlar ile zırhlı araçlar alınarak Türklere karşı kullanıldı. (Bu silah ve araçlar, Girne, Yavuz Çıkarma Plajı bitişiğindeki Karaoğlanoğlu Şehitliği Açık Hava Müzesi’nde görüp incelenebilir. Gerçekte günümüzde Rumların borusunu çalan, Rum tarafını öven, Kıbrıslılığı yaymaya çalışan, Anavatan Türkiye ile Türkiye’den gelen kardeşlerimize karşı nefret duyguları besleyen ve bu duygularını yaymaya çalışan “nesepleri karışık” kişilerin gidip görmeleri gerekir bu “Açık Hava Müzesi”ni. Hayranı oldukları Rumların ne için ve hangi maksat için bu silah ve askeri araçları aldıklarını belki biraz olsun anlarlar.)
Rum Temsilciler Meclisinde kabul edilen “Milli Muhafız Ordusu Kuruluş Yasası” içinde, Yunanistan’dan gelip (Rum) Milli Muhafız Ordusunda görev yapan Yunanistan vatandaşlarının otomatikman Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti vatandaşlığını kazanacaklarına dair bir de madde yer almaktadır.
Bu ülkeye gelip yerleşen, iş kuran, evlenen, çoluk çocuğa karışan kardeşlerimize vatandaşlık verilmesine şiddetle karşı çıkan bu “nesebi karışık”dan herhangi birinden ben daha bugüne değin, Rum tarafında askerlik yaptı diye vatandaşlık verilen Yunanlılara karşı ağzını açıp tek bir eleştiri yapanını veya da protesto edenini de görmedim ve duymadım.
Özetleyecek olursak; Rum tarafında yayınlanan gazeteler, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin resmi nüfusunun 850 bin olduğunu, bunların 550 bininin Kıbrıslı Rum, geri kalanın da sonradan vatandaş yapılan Rum olmayan kişilerden oluştuğunu yazmakta. Bu 300 bin sonradan yapılma vatandaşların sayısı, bu yıl alınmış ve alınacak paralı askerlerle birlikte 357 bin olacak. Bir taraftan Anastasiadis “Sıfır Güvenlik, sıfır garanti, sıfır asker” derken diğer taraftan da “paralı asker” alıyor. Herhalde bu talepleri asırlardır olduğu gibi Avrupa sayesinde gerçekleşirse, ilk fırsatta Kıbrıslı Türkleri adadan temizlemek düşüncesinde….
Rumların bu pis oyunlarına kanacak yok artık Anastasiadis, boşuna çabalıyorsun…
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
Rumların izolasyon baskısına tık yok!
Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgi Raporunun taslağı içinde yer alan “Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması” tavsiyesi, Avrupa parlamentosundaki Rum Milletvekilleri ve AKEL de dahil olmak üzere bütün Rum siyasilerin ve bürokratların müştereken gösterdikleri yoğun çaba ve girişimler sonucunda bu hafta başında rapordan çıkarıldı.
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın seçildikten sonra canla başla sürdürdüğü ve ne pahasına olursa olsun, -halen daha sürüncemede olan ve de hiçbir yaptırım ve icra yetkisi olmayan- “Dönüşümlü Başkanlık” uğruna vermediği tavizin kalmadığı “Ortak Devlet Kurmak” görüşmelerindeki müstakbel ortağımız Kıbrıslı Rumlar, işte böyle birileri. Onlara göre Kıbrıslı Türklere hiçbir yaşam hakkı verilmemeli. Boğazları öyle bir sıkılmalı ki, kurtuluş çaresini Rumların tüm isteklerini kabul etmekte ve Rumların kölesi veya da bir başka tanımla tebaası olmakta bulmalılar. Sadece oy verebilen kullar olsunlar, başka bir yetkileri de olmasın Kıbrıslı Türklerin.
Cumhurbaşkanı Akıncı’nın çanak tuttuğu, Rumların istedikleri ve akıllarındaki “Ortak Devlet” kavramına göre;
Görüşmelerde her şey Rumların istedikleri gibi gitmeli. Görüşmeler sonrasında hayata geçirilecek yeni ortak devlet, mevcut Kıbrıs Cumhuriyetini ortadan kaldırmayan mevcutun yeni bir versiyonu olmalı. Bu yeni devletin anayasasında, Makarios’un 1964 yılında Temsilciler Meclisinde sadece Rum Milletvekillerinin oyları ile kabul ettirdiği uyduruk “Gereklilik Yasası” içeriğince tek taraflı ve Anayasaya aykırı olarak iptal ettiği Türklere ortaklık hakkı veren 13 madde asla yer almamalı. Yeni devlet Rum çoğunluğun mutlak idaresi altında olmalı. Türkler sadece vatandaşlık haklarına, yani sadece oy verme haklarına sahip olan köleler olmalı. Türkiye’nin garantörlüğü ile adaya askeri müdahale hakkı tartışılmayacak şekilde ortadan kaldırılmalı ve Türk askeri bir daha gelmemek üzere adadan gitmeli.
Bu nedenle de Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile ilgi Raporunun taslağı içinde yer alan “Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması” tavsiyesinin Rumlar tarafından iptal edilmesi halen daha KKTC gündemine gelmedi nedense. Dolayısıyla bırakın protesto için yollara dökülmeyi kınanmadı bile.
Aramızda Rumlara ayılıp bayılanlardan, uğurlarına her tür dini ve ulusal değerlerimizi çiğnemekten çekinmeyenlerden, Paskalya’da pilavuna ve paskalya çöreği yiyen ama Ramazanda oruç tutmayan ve tutanlara da düşman gözüyle bakanlardan, camiye gidip ibadetlerini yapanlara yobaz yaftasını takanlardan, liselerimizden daha zengin bir müfredata sahip olan İlahiyat kolejlerinin kapatılması için canla başla çalışanlardan, anavatan Türkiye’ye laf etmeyi marifet sayanlardan, her fırsatta anavatandan gelerek adamızı kendilerine vatan yapan kardeşlerimizi kötülemekten çekinmeyenlerden ve de Rumları bir kurtarıcı gibi gören bu kesimden hiçbir “protesto” veya da kınama duymadım. AP’nin Türkiye Raporu taslağından bizlere uygulanan acımasız ve insanlık dışı izolasyonların kaldırılması tavsiyesinin çıkarılmasını eleştiren hiçbir karşı eylem görmedim. Türkiye’yi ve adamıza gelip yerleşenleri acımasızca eleştiren medya silahşörlerinden de tık bile çıkmadı. İşte Rum hayranı olmak ve kendi ırkını, milletini inkar etmek böyle bir şey.
Uğruna toprak tavizi verilmesi tarafımızca önerilen, mevcuttan daha da küçültülmüş bir KKTC haritası sunulan, Kıbrıslı Türklerin varoluş garantisi olan “Garantiler ve Güvenlik” konularını tartışmaya açmak ,Türk Ordusunun tamamen çekilmesini gündeme almak gibi tavizlerin verildiği, içi tamamen boş, yaptırım gücü olmayan, icra yetkisi bulunmayan, bir kukladan öteye hiçbir değeri bulunmayan “Dönüşümlü Başkanlık” uğruna böylesi tavizlerin verilmesini Kıbrıs Türk halkının büyük bir çoğunluğu elbet onaylamayacaktır, hele de müstakbel ortağımız Rumlar bizi her konuda boğmak için elinden gelenleri yaparken.
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1
KKTC’den bir hikaye
Yurdagül ATUN
İzole, tek tanıyanı Türkiye olan bir devlet.
Üretim yok, zira üretimin maliyeti nüfusa göre ağır. Koca fabrika kurmaktansa ithal etmek daha ucuza geliyor.
Ekonomisinin iki lokomotif sektörü var: Turizm ve eğitim.
Dünyanın en huzurlu tatilini vadetmesine, çok güzel otellere sahip olmasına, hizmet sektöründe 10 üzerinden 10 alacak duruma gelmesine rağmen, direk uçuş olmamasından ötürü turizmde istediği yerde değil.
Üniversiteler turizmden bir tık daha önde ekonomik katkı konusunda.
Yaklaşık 30 yıldan bugüne adanın bakkaldan taksiye, cafeden inşaat sektörüne, ekonominin tüm paydaşlarını besliyor üniversiteler.
Yaklaşık 100 bin öğrenci var adada. Bir zamanlar kalitesi tartışılmış olsa da bugün YÖK’ün koyduğu kurallar, okulları, işi sıkı tutmaya zorluyor. Zaten sağcısı solcusu KKTC Hükümetleri de adanın “üniversiteler çöplüğü” olarak değil, nitelikli üniversiteleriyle anılmasını istiyor.
O yüzden, herkesin üniversite sahibi olmasına olanak tanıyan yasayı değiştirerek, rant için değil, gerçekten ve dünya kriterlerinde eğitim verme, KKTC diplomalarını dünyanın her yerinde tercih edilir hale getirme mecburiyetine malik bir yasa yaptılar.
Özetle yeni yasaya göre her önüne gelen, “okul açayım da para kazanayım” diyemiyor. Belli kriterlere sahip olacak okul açacak olan.
**
Gelelim hikayemize;
Türkiye’nin sayılı okullarından biri KKTC’de de üniversite açmak ister. Başarıları tescilli, standartları, dünyanın en ünlü okullarının seviyesindedir. O yüzden kapıların hemen açılacağını düşünür. Niyet Girne bölgesidir.
2016 yılının Eylül ayında başvuru yapar. Projeyi sunar, KKTC’ye yapacağı katkıları anlatır. Milli Eğitim Bakanlığı yasanın değişeceğini, beklemesi gerektiğini söyler kendilerine.
“Eğitim için üniversite kurma” niyetinde olan ve standartlarüstü yetkinliğe sahip işadamını yeni yasaya tabi olacak olmak korkutmaz, sabırla bekler. Nasıl olsa eğitim adına konulan tüm kuralları yerine getirecek donanımdadır.
Bu dönemde KKTC klasiği, yani “araya adam sokarak, işi çabuklaştırma” yoluna gidilmez, hatta tevessül dahi edilmez. Yasa değişti, değişiyor derken 6 ay geçer.
Bu arada, Türkiye’nin en güzide eğitim kurumlarından birinin KKTC’ye geleceğini duyan İskele bölgesi siyasileri, bu üniversitenin kendi bölgelerinde yapılması konusunda ricacı olurlar. İşadamına bölgeyi gezdirip, “biz her türlü yardıma hazırız. Taş taşır, duvar öreriz. Yeter ki siz buraya gelin” sözleriyle işadamını ikna ederler.
Niyetleri orada Cambridge gibi üniversiteler bölgesi oluşturarak bölgenin makus talihini yenmek, bölge insanına istihdam kapısı açmaktır.
Belli bir bölgenin “üniversiteler bölgesi” olarak ayrılması ve bundan sonra adada açılması planlanan tüm üniversiteleri oraya toplamak adına Bakanlar Kurulundan karar çıkması gerekmektedir.
Herşey yasal prosedür içinde ve olması gerektiği şekilde cereyan ederken, KKTC’deki üniversitelerden birinin sahibi, bu üniversitenin gelecek olduğunu duyar. Öfkesini gizleyemez, “ne gerek var” der. Sonrasında ise bu üniversitenin gelmemesi adına siyasiler üzerindeki nüfuzunu kullanarak, İskele’de Üniversiteler Bölgesi ayrılmasına mani olur. Hatta 30 yıldır aklına gelmeyen bir şey birden aklına gelir, “ben İskele bölgesinde yatırım yapacağım” der!
Olay çok şaşırtıcı bir boyuta gelmiş, bugüne kadar açılan üniversitelere ses çıkarmayan kişiler, bu üniversiteye karşı alenen bir savaş başlatmış, muhalif medya da gerçekdışı iddialarla bilerek veya bilmeyerek kişisel hamleye çanak tutmuştur.
Bu olay üzerinden yürütülen “kıyak”, “Peşkeş” temalı saldırıların anafikri budur;
Birilerinin kazancı azalmasın diye, ülkenin ekonomik kalkınmasına takoz koymak! Zira ne kıyak vardır ve peşkeş…
Kendilerini yarışa sokacak okuldan daha iyi olma çabası içine girmekten korkan, rekabetin getirdiği yarışla KKTC eğitim sektörüne ve ekonomisine ivme kazandıracağını akıl edemeyen, rakipsizlik hissiyatının dayanılmaz hafifliğini korumak için mevcut düzenine halel gelmesini istemeyen bu kişilerin hesap edemedikleri birkaç şey var: Biri, Allah’ın herkesin rızkını ayrı gönderdiği, kimsenin, kimsenin rızkını yiyemeyeceği, diğeri de, bölge halkının, kendileri üzerinden oynanan bu oyunu, oyunun kurucularını, çıkarları için bölgeye verecekleri zararı asla unutmayacakları.
Dileriz bu tek taraflı rekabet bölge insanına yarar, bölgeye yatırım yapma sözü veren işadamı, sözünü tutar da, “Üniversiteler Bölgesi” oluşturulduğunda bölgeye gelecek maddi katkı kadar katkı koyar bölgeye.
YURDAGÜL ATUN
Avustralya’dan bir başarı öyküsü
Kıbrıslı Rumların Enosis, yani Kıbrıs adasının Yunanistan’a bağlanması uğruna 1 Nisan 1955 tarihinde başlattıkları tedhiş hareketi sonrasında ve 21 Aralık 1963 sabahı Kıbrıslı Türklere düzenli ve planlı saldırılar düzenlemeleri, Türk köylerini yakıp yıkmaları ve Makarios hükümetinin Kıbrıslı Türklere uyguladığı acımasız ekonomik ambargolar nedeni ile Kıbrıslı Türkler adadan göç etmek zorunda kaldı. Kardeşlerimizin yerleştikleri ülkeler Türkiye ile İngiliz kökenli Ortak Refah Topluluğuna üye olan İngiltere, Avustralya ve Kanada oldu.
Türk olmaları nedeni ile Türkiye’ye göç edenler herhangi bir zorlukla karşılaşmazken, İngilizlerin sömürgelerine bağımsızlık vermelerinden sonra ticari amaçla kurdukları Ortak Refah Topluğu ülkelerine gitmeyi tercih eden kardeşlerimiz de, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bu topluluğa üye olması nedeni ile herhangi bir yerleşim ve adaptasyon zorluğu çekmediler. Canlarını kurtarmak, kendilerinin ve soylarının geleceklerini garanti altına almak için zoraki göç eden kardeşlerimizin günümüzde, Üçüncü ve Dördüncü kuşakları bu ülkelerde yaşamlarını sürdürmekteler.
Bu kardeşlerimizin bağları bizimle hiç kopmadı. Bazıları önemli mevkilere yükseldiler, bazıları ünlü birer iş adamı, akademisyen veya medya mensubu oldular.
Halen daha bir İngiliz Sömürge devleti olan Avustralya’da her yıl, İngiliz Kraliçesi Elizabeth adına Kraliçenin doğum günü olan 12 Haziran’da sıra dışı başarı göstermiş olan Avustralya vatandaşlarına Kraliçenin Şeref Ödülü verilir. Bu yılki 594 kişilik listenin içinde bir Kıbrıslı Türk kardeşimiz var. Gururumuzun adı Tanya Ayşen Kaplan.
Avustralya’da İngiliz Kraliçesi Elizabeth’in doğum günü olan 12 Haziran’da yayınlanan tüm gazetelerde Avustralya’nın Cumhurbaşkanı konumundaki Vali (Governor-General) Sir Peter Cosgrove’dan “Kraliçenin Doğum Günü Şeref Listesi Ödülü”ne layık görülenlerin listesi yayınlanıyor. (Queen’s Birthday Honour’s List) İşte Tanya Ayşen kardeşimiz bu listede yer aldı. Bir Avustralyalı için ulaşılması çok zor olan büyük bir onurdur bu listeye girebilmek.
Tanya Ayşen kardeşimize verilen bu ödülün gerekçesi, “Türkiye ve Avustralya arasındaki ilişkiye koyduğu katkı ve çalışmalar ile Gaziler-Emekliler toplumuna verdiği hizmetler. Çok çalışkan ve girişken bir kişi olan Tanya Ayşen hanım, 1970 yılından beri Güney Avustralya’daki Kıbrıs’tan ve Türkiye’den göç eden Türk toplumunun “Sosyal Görevlisi, Cemiyet Başkanı, Türk okullarında Öğretmenlik” görevlerini yerine getirmiş. 3 kez Türk Cemiyeti Başkanı seçilmiş. Son 7 yıldır da Günay Avustralya Türk Birliği’nin “Turkish Association of South Australia” Başkanı.
Tanya Ayşen Kaplan hanımın kim olduğunu pek az insanımızın bildiğine inanıyorum. Tanya hanım, kıymetli abimiz, yılların gazetecisi ve duayen basın mensubu Akay Cemal ağabeyimizin kız kardeşidir. Aile o denli başarılı ki, Tanya hanımın diğer ağabeyi Türkay Ilıcak bu yıl Kıbrıs Türk basın Konseyi’nin Basın Hizmet Ödülünü alırken, ağabeyi Akay da geçen sene aynı ödüle layık görülmüştü.
Özetle; Yurtdışında yaşayan Kıbrıslı Türkler, birçok alandaki başarılı ve örnek çalışmalarla adımızı duyurmaya ve bizi gururlandırmaya devam ediyor. Bize düşen, bu kişileri onore etmek, kıymet bilmek…
(Kraliçenin Şeref Ödül’ü listesinin tümünü görmek için; “www.gg.gov.au” sayfasına gidin. “Governor-General of the Commonwealth of Australia” başlıklı sayfa açılacaktır. Bu sayfada üst kısımdaki “12 June 2017 – The Queen’s Birthday 2017 Honours List” yazısının altındaki “more” kelimesini tıklayın, “The Australian Honours Secretariat” sayfası açılacaktır. “Australian Honours Lists” başlığı altındaki listenin ilk satırında yer alan “Order of Australia and other awards” başlığının ilk sırasındaki “The Queen’s Birthday 2017” cümlesi üzerini tıklayın. Açılan Sayfada ilk sırada yer alan “S1- Order of Australia” seçeneğini tıklarsanız önünüze Kraliçenin Şeref Ödülü’nü alan liste açılacak veya da liste bilgisayarınıza indirilecektir. Soyadına göre hazırlanmış 27 sayfalık bu listenin 19. sayfasında Tanya Ayşen hanımın adı ve kısa bilgileri yer almaktadır. Hangi gerekçe ile bu onurlu ödüle layık görüldüğünü öğrenmek istiyorsanız, “S1- Order of Australia” seçeneğinin bulunduğu sayfaya geri dönüp alt satırlarda yer alan “Medal (OAM) of the Order of Australia in the General Division (F-L)” seçeneğini tıklayın. 59. sayfada Ayşen hanımın özgeçmişini ve hangi gerekçe ile söz konusu madalyaya layık görüldüğünü okuyabilirsiniz.)
Prof. Dr. Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com veya ata.atun@gmail.com
http://www.ataatun.org
Facebook: AtaAtun1