Atina’nın düşleri |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
3 Ekim yaklaştıkça, toplantılar sıklaşıyor, beklentiler artıyor, stratejiler belirleniyor.
Yunanistan’ın ve Kıbrıs’lı Rumların Türkiye’ye bakışı aynen, giyotine götürülmekte olan elleri bağlı bir suçluya bakar gibi. Bu suçluyu giyotinden kurtarmak için, suçludan illaki bir şeyler yapması, af dilemesi, ayaklarına kapanması ve ödünler vermesi istenecek.
İstenenlerin eksiksiz yerine getirilmesi de koşul.
Atina’daki siyasilerin yüksek sesle fısıldadıkları aynen şöyle: “Erdoğan’a oynadığı ortaoyununun bittiği açık bir dille söylensin. Ankara, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanısın, işgali bitirsin, sahte devleti ortadan kaldırsın. Aksi takdirde Atina, Türkiye’nin üyeliğine destek vermekten vazgeçecek ve Kıbrıs ile Yunanistan, ortaklarımızın yardımı ile veto kullanacak”.
İşte söylenenler ve istenenler kelimesi kelimesine aynen böyle. Ne bir eksik ne bir fazla.
Avrupalılar hakkın değil, sadece çıkarlarının peşinde. Şimdilik Fransa’nın ve Almanya’nın çıkarları, seçim kazanmak. Avrupa batsa bile umurlarında değil.
Fransa seçim uğruna şimdilik Rumdan daha Rumcu ve Türklerden Rumların isteyemediklerini istiyor. Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanımaması halinde, AB ile üyelik müzakerelerine başlayamayacağını söylüyor.
Fransa’nın Türkiye aleyhtarlığı iki etkenden kökenleniyor.
1- Türkiye’nin adaylığı nedeniyle, Avrupa Anayasası’na verilen “HAYIR” yanıtından sonra şekillenen Fransız çıkarları.
2- Cumhurbaşkanı Chriac’ın halefliği ile ilgili olan iç siyasi çıkarlar.
Gördüğünüz gibi Türkiye faktörü siyasi çekişmede en üst sırada. Türkiye’den korkan ve ürken ülke sayısı düşünülenden çok daha fazla. Bütün endişeleri, Türkiye eğer kontrol altına alınmaz ise, uzun vadede Yunanistan’ın ve Kıbrıs’ın güçlü, kararlı ve kontrol edilmeyen Türkiye’nin uydusu haline dönüşmesi.
Aslında yalan da değil.
Bu nedenle Rum ve Yunan hükümetlerinin, önümüzdeki haftalardaki hareket stratejileri, Türkiye’nin imzaladığı Gümrük Birliği Ek Protokolü ile birlikte sunduğu“Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanımadığını belirten deklarasyon”un ortaya çıkardığı sorunu, Türkiye ile Kıbrıs Rumları arasındaki sorun şeklinden çıkarıp Türkiye ile AB arasındaki sorun haline getirebilmek. Olayı bir “Türkiye-AB sorunu” olarak görüyorlar ve böyle de satmak istiyorlar.
Bu şimdilik gerçekleştirilmesi çok zor bir düşünce.
Bu nedenle ne yapıp edip, Müzakere Çerçeve Belgesi ve Türkiye’nin yayımladığı Kıbrıs deklarasyonunun ele alınacağı Avrupa Birliği Temsilciler Meclisi toplantısını 25 Ağustos’tan 31 Ağustosa aldırdılar. Erteleme nedeni de Rum ve Yunan tarafının görüşlerini üye ülkelere anlatmak ve kulis yapabilmek için zaman kazanmak.
Bu toplantı çok önemli. Özelliği ise Türkiye ile AB arasında müzakerelerin öngörüldüğü gibi 3 Ekimde başlatılabilmesi için gerekli olan ilk teknik aşama olması. Süreç ve uygulanacak yöntem belli.
AB Komisyonu’nun hazırladığı Müzakere Çerçeve Belgesi’nin önce Temsilciler Komitesi’ni (COREPER) oluşturan büyükelçilerin onayını alması gerekiyor.
Ardından bu belge, 1-2 Eylülde yapılacak.AB Dışişleri Bakanları toplantısında tartışılacak ve oylanacak. Sonra ver elini 3 Ekim.
31 Ağustos’taki COREPER toplantısı ve 1-2 Eylül’deki Dışişleri Bakanları gayrı resmi toplantısı için bu hafta Brüksel’de çalışmalar başlayacak. Hem de ne çalışmalar ve de çatışmalar.
Brüksel’deki bu çalışmalarda çetin bir pazarlık sürecek ve gerçekleşecek yoğun çatışma ve gürültülü tartışmalar sonucunda, AB üyesi 25 devletin 3 Ekime yönelik kesin tavrı, berrak bir şekilde ortaya çıkacak.
Açıkçası, ak koyun, kara koyun belli olacak. Hade hayırlısı…