BARZANİ, SEVR ANTLAŞMASI VE PKK |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Türkiye’mizin güneydoğu bölgelerinde yaşayan insanlarımıza ve askerlerimize yapılan kalleş PKK saldırıları, biz araştırmacı akademisyenleri de olayları araştırmaya ve kökenine inmek sarmalına sarıyor.
Araştırdıkça, ilginç belgelere ve gerçeklere ulaşıyoruz.
Irak’ın kuzeyinde daha düne kadar aşiret reisi olan Barzani, bu günlerde Irak’ın zayıf durumundan istifade edip, Bağımsız bir Kürt devleti kurmak hayallerine kapılmış.
Bu hayalindeki devletin Anayasasını bile hazırlamış, hem de 19 Nisan 2004 tarihinde. Yani bundan tamı tamına üç yıl evvel.
Kaleme aldığı anayasası, normal büyüklükteki 10 punto harflerle yazıldığı vakit 15 adet A4 boyutunda sayfa tutuyor. Bu anayasada bana en ilginç gelen tarafı giriş bölümü. Giriş bölümünde bu anayasanın hazırlanmasındaki gerekçeler ortaya konmuş.
Irak Kürdistan Bölgesi Anayasasının Giriş bölümünün ilk paragrafı, benim çevirim ile aynen aşağıdaki gibi.
“Kürtler, yurtları olan Kürdistan’da binlerce yıl yaşamış olan tarihi bir kavim olup, dünyanın diğer milletleri ve halkları gibi özelliklerinin kendilerine kendi kaderlerini belirleme hakkı verdiği bir millettir. Bu hak, ilk defa I.ci dünya savaşı sonunda yayınlanan ve ilkeleri o günden beridir uluslararası hukuk içinde sağlamlaşmış olan Woodrow Wilson’un Ondört Maddesi adlı prensipler uyarınca kabul edilen bir haktır.
1920 yılında imzalanan Sevr Anlaşması’nın 62-64 nolu maddeleri Kürtlere self-determinasyon hakkını tanımasına rağmen, uluslararası çıkarlar ve siyasal dengeler Kürtlerin bu hakkı elde edip uygulamaya geçirmelerini engellemiştir.
Sevr Antlaşmasının verdiği haklara aykırı olarak 1921 yılında kurulmuş olan Güney Kürdistan, Kürt halkının istekleri dikkate alınmadan ve Kürt kökenli devlet memurlarının kendi topraklarının yönetimine atanacağı, Kürtçenin eğitim dili, Yargı dili ve diğer hizmetlerde kullanılacak dil olacağı taahhüt edilmesine rağmen dört yıl sonra, 1925 yılında yeni kurulan Irak devleti toprakları içine katılmıştır.”
Giriş bölümünde belirtilen tarih ve Irak Kürdistan Bölgesinin kuruluş gerekçesinin atfedildiği antlaşma yanlış yazılmamıştır. Tarih 10 Ağustos 1920 ve Antlaşma da hiçbir zaman yürürlüğe girmemiş olan “Sevr Anlaşması”dır.
Bu hayali ve geçersiz antlaşmayı esas alan Barzani, şimdilik arkasında Amerika’nın olduğunu zannedip, kelimenin tam manası ile atıp tutuyor. Amerika bir gün bölgeden çekilirse neler olabileceğini aklından geçirmemiş, hesabını bile yapmamış.
Çok değil daha birkaç gün evvel, diplomaside en son çare olarak kullanılan ve çok ciddiye alınan bir cümleyi, “Türkiye sınırı geçerse bu savaş nedenidir” cümlesini, boyuna posuna bakmadan ve haddini bilmeden, mikrofonlar karşısında efelenerek söyledi.
Diplomatik dilde “Casus belli” olarak söylenen bu Latince cümle, geriye dönüşü olmayan bir tehdit ve son adımdır. Arkası savaştır.
Nitekim bir gün sonra, politik bir komedyen gibi, bu sözünün yanlış anlaşıldığını iddia edip geri çekmiştir.
Barzani şimdi laf ola PKK’ya gönderiler yapmakta ve “Bölgemi terk edin, gidin kozlarınızı Türkiye’de paylaşın” gibi kendisini sorumluluktan uzaklaştıracak diplomatik oyunlar oynamaktadır.
İşin ilginç yanı, Barzani ile terörist başı Abdullah Öcalan, yani Apo, bir gün aynı hücreye konulurlarsa, Kürt olmalarına rağmen aynı dili konuşmadıkları için anlaşamayacak olmalarıdır.
Barzani, Zaza ve Kırmanç olarak tanımlanan ve Çince ile İspanyolca gibi hiçbir ortak noktası ve kelimesi olmayan bu iki Kürt dillinden birini ve Arapçayı konuşurken, bir dönem PKK (Kürdistan İşci Partisi, Partiya Karkeren Kürdistan) lideri olan terörist başı Apo, Kürt olduğunu iddia etmesine rağmen Kürtçe bilmemekte ve sadece Türkçe konuşabilmektedir.
Araştırmalar APO ile ilgili ilginç bulguları ve belgeleri ortaya koymaktadır.
Belgeler Apo’nun Ermeni kökenli bir aileden geldiğini, gerçek adının de “Artin Agopyan” olduğunu söylemektedir.
Batılı ülkelerin hayali vaatlerle gaza getirdiği Kürtler, özellikle I.ci dünya savaşı sürerken yanlarındaki yükte hafif pahada ağır eşyalar ile göç yollarına düşen Ermeni kafilelerine yol boyunca soygun amacı ile saldırdılar ve direnenleri de öldürdüler.
Kafileleri korumakla görevli Osmanlı birlikleri sayıca az oldukları için, her zaman bu soygun ve Kürt katliamını önleyemediler. Bu saldırılar ve katliamlar sonucunda yetim kalan Ermeni çocuk ve dul kadınların bazıları, Anadolu içlerinde yaşayan köylüler tarafından yanlarına alınarak hayatlarının idamesi sağlandı. Bu Ermeni aileler de, şefkat gördükleri Türk bölgelerine sığınıp, adlarını değiştirerek, zaman içinde yerli halk arasına karıştılar ve geçmişlerini sildiler. İşte Apo’nun geldiği aile de bunlardan bir tanesi. Bu nedenle Apo, Kürtçe bilmemektedir. Suriye’de yıllarca kalmış olmasına rağmen Arapça da bilmemektedir.
15 Nisan 1999’da Kenya’da Türk İstihbarat elemanları tarafından yakalanan Apo’nun duruşmasında, 31 Mayıs 1999 günü söz alan bir şehit babası Ahmet Beşkardeş, mahkeme heyetinin şaşkın bakışları arasında Apo’ya Kırmanç Kürtçesi ile hitap etmiş ve “Ez kirmanç’ım” diye söze başlayıp “sen Kürt değil Ermenisin!.. Eğer Kürt isen, bana şimdi Kürtçe yanıt ver!..”diyerek, Apo’nun Kürtçe bilmediğini ortaya çıkarmıştır.
Anlaşılan Kürtler, tarih süreci içinde defalarca büyük devletler tarafından, devlet kurmak vaadi ile gaza getirilip sonra da terk edilmekten hiç ders almamışlar. Çok değil daha sadece 82 yıl evvel aynı hatayı işlediler ve bedelini de çok ağır ödediler.
1921 yılında Sevr Antlaşmasından hemen sonra Amerikalıların ve İngilizlerin gaza getirmesi ile kurdukları Güney Kürdistan, aradan 4 yıl geçtikten sonra 1925 yılında sorgusuz sualsiz Irak’a katılmış ve Güney Kürdistan’daki Kürtler adeta katliama uğratılmıştı.