Kıbrıs’ta Son Raund |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Dün Liderler arasında yapılan müzakere yavaş yavaş Kıbrıs Müzakerelerinin ne yana doğru gittiğini göstermeye başladı.
Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun dün uyguladığı strateji Rum tarafını bayağı sıkıntıya soktu ve “Çok taraflı Toplantı”dan kaçmak için uzun zamandır alt yapısını oluşturdukları yolların bir çoğunun önünü tıkadı.
Türk tarafının müzakere süreci içinde bayağı atak davrandığını ve müzakerelerde yapıcı ve ileriye doğru görücü hamleler yaptığını bir çok diplomatın söylemesi hiçte yanlı bir davranış ve tesadüf değil.
Özellikle evvelki gün Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun Genel Sekreter Ban Ki Moon’a yazdığı mektubunda, çok taraflı konferans çağırmaya karar vermesi halinde kendisinin de Rum Lider Dimitris Hristofyas’ın önerdiği gibi “Dönüşümlü Başkanlık”ve Federal Hükümetin Başkanlarının “Çapraz Oy”la seçilmesi paketine olumlu bakabileceğini ve Mülkiyette de çok yapıcı tavır sergileyeceğini belirtmesi, Türk tarafının elini ve konumunu çok daha da güçlendirdi.
Özellikle 4’lü veya 5’li zirve toplantısı yapılacaksa, birçok konuları bu toplantıda müzakere etmek yönünde hazır olduğunu beyan etmesi Hristofyas’ı fena halde köşeye sıkıştırdı.
Hristofyas’ın bu aşamadan sonra Çok Taraflı Toplantıya “Hayır” demesi, neredeyse olanaksız.
Konuyu olanaksız yapan da Maraş konusu.
Maraş’la ilgili açıklama doğru veya yanlış, resmi veya değil, ortalığı bayağı karıştırdı ve Hristofyas”ı da bayağı sıkıntıya soktu.
Üstelik Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı Martin Schulz’un Kıbrıs sorununda, Maraş’a karşılık doğrudan ticaret arasında al-ver merkezli bir rol talep etmesi, İngiliz AP Milletvekili Van Orter’in, Kıbrıslı Türklerin izolasyonlarının kaldırılması konusunu gündeme getirerek bunun AB’nin taahhüdü ve yükümlülüğü olduğu görüşünü vurgulaması ve Rumların Kuzey Kıbrıs’taki hava ve deniz limanlarını açması gerektiğini söylemesi, Genişlemeden sorumlu AB Komiseri (Bakanı) Stefan Füle’nin Avarupa Parlamentosunda aralarında Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin tek taraflı dondurduğu 23 numaralı “Temel Haklar” ve 24 numaralı “Adalet” başlıklarının da yer aldığı 8 başlığının ileri götürülmesi konusunun gündemde olduğunu açıklaması hiçte tesadüf değil.
Bu gelişmeler bana artık yerel tabirimizle “tekerleğin döndüğünü”, Rumların ve Yunanlıların eskisi kadar politikada etkin olmadıklarını buna karşın Türkiye’nin ise çok güçlendiğini ve sözünün dinlendiğini söylemekte.
Dönem Başkanlığını tam da devir alacağı bu dönemde hem Türkiye’nin kendilerini “yarım Devlet” oldukları için dikkate almayacağını açıklaması hem de Maraş’ın Kıbrıs Türk İdaresi altında açılacağının ortaya atılması, Hristofyas’ın ve de Kıbrıslı Rumların sevincini kursaklarına bıraktı.
Hristofyas her ne kadar kağıttan kedi gibi Türkiye’yi “Kıbrıs sorununa çözüm istememekle” ve “Kıbrıs’ta ve Kıbrıs etrafında kriz yaratma planlarını uygulamakla” suçlamış olsa da ve “Türkiye Şantaj Yapmayı Sürdürürse AB’ye Üye Olmayacak” tehdidini savursa da kendisini dikkate alan pek olmadı.
Anadolu’muzda Hristofyas benzeri küçük adamların boylarından büyük laflar ettikleri zaman söylenen çok güzel bir tanımlama var “Üfürükten Tayyare” diye. İşte Hristofyas’ın bu tehditleri de aynen bu deyimdekinin benzeri bir tayyare.
Ekim 2014, köşenin arkasında olduğunu ve Ekim 2014 tarihinde de AB’de kararların tek kişilik Veto’larla değil “Nitelikli çoğunlukla” alınacağını unutmuşa benziyor anlaşılan.
BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı Downer bu gün Genel Sekreter Ban Ki Moon’a kısa raporunu bildirecek ve 19 Nisan’da da New York’ta BM Kıbrıs ekibi Genel Sekreterin katılımıyla son durum değerlendirmesi yapacak. Bu değerlendirme sonucunda da 4’lü veya 5’li toplantıya tarafların çağrılıp çağrılmayacağı konusunda bir karar ortaya çıkacak.
Her halükarda, “Çok Taraflı Toplantı”ya çağrı yapılsa da yapılmasa da, Dananın kuyruğu Nisan’ın son haftasında kopacak ve Kıbrıs Müzakerelerinin kader tam olarak belli olacak.
Ata ATUN
ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.com
30 Mart 2012