KKTC ve Helgoland |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD), Kosova ile ilgili verdiği karar, bence son yılların en önemli gelişmelerinden bir tanesi. Adeta sosyal bir bomba niteliğinde ve İnsan Hakları konusunda devrim yaratacak güçte.
19. yüzyılın ortalarında ortaya çıkarak uygulamaya konulmuş ve 2. Dünya savaşından sonra da adeta pekiştirilmiş “Sınırların Bölünmezliği” kuralı bu kararla büyük bir darbe aldı.
Genel bilgilerimizin dışında, belki de bu güne değin adını hiç duymadığımız Avrupa içindeki bazı bölgelerin de kaderi de, bu karardan sonra değişebilir.
İberia yarım adasındaki Bask (Basque), Meligia ve Cebelitarık bölgeleri ile Almanya’nın Helgoland adası, aynen KKTC gibi, üzerlerinde hayali olarak duran ana devletten hoşnut değiller. Akıllarında da, bir gün özerk olmak veya kürselleşmek, yani dünya ile direkt bağ oluşturmak var.
Özellikle Helgoland’ın nüfusu 2 bin bile değil. Adada yaşayan kişiler kendilerini Alman ırkından değil Frisyan olarak görmekteler ve Halunderce konuşmaktalar. Ada adını, tanrı Forseti ile uzun yıllar süren bağlarından dolayı “Kutsal Ada” manasındaki “Heyligeland”dan almış.
Yüzölçümü 4.20 km kare ve nüfusu da 1700 olan Helgoland, “Benim de kendi devletim ve gümrük mevzuatım olsun, ticareti de Almanya’nın müdahalesi olmadan direkt yapayım” demekte.
Kıbrıs bölünemeyecek kadar küçük diyorlar ama büyüklüğü Lefkoşa sur içi kadar olan Helgoland, ben kendi kendimi idare etmek istiyorum diyor.
Hristofyas’ın, bu hafta içinde Makarios’un ölüm yıldönümü münasebeti ile yapılacak törenlerin ilkinde yaptığı konuşması içinde dile getirdiği Maraş’ın “iade edilmesi” ve bunun akabinde Gazimağusa Limanı’nın AB gözetiminde ticarete açılması şeklindeki önerisi, önümüzdeki aylarda nelerin yaşanabileceğini ortaya koyuyor.
BM’nin de aklında bu var, AB’nin de. AB’nin genişlemeden sorumlu komiseri Stefan Fule’nin sözcüsü Angela Filote, Cuma günü yaptığı açıklamada KKTC deniz limanlarının uluslar arası ticarete kapalı olmadığını söylemesi pek de tesadüf değil.
Filote açıklamasında, Avrupa Birliği’nin, Rum yönetimin 1974 olayları neticesinde KKTC’deki 3 deniz limanını “kapattığını ilan ettiğini” bildiğini dile getirdi. BM Güvenlik Konseyi’nin ve AB’nin, Kıbrıs’ın kuzey kesimine ticari ambargo uygulama yönünde hiçbir kararı olmadığını ve genel uluslararası hukuk altında, KKTC limanlarından doğrudan ticaret yapılmasına yönelik hiçbir yasaklamanın da bulunmadığını söyledi, söz konusu açıklamasında.
Bu çok önemli ve zamanlaması da tesadüf olmayan bir gelişme. Birleşmiş Milletlere göre 14 Aralık 2010 tarihi, müzakerelerin son günü. Genel Sekreter’in Kıbrıs Özel Danışmanı Aleksander Downer, Kasım ayında müzakerelerdeki gelişmelere ilişkin raporunu sunacak. Eğer bu rapor içinde çözüm yoksa, büyük bir olasılıkla BM, 1974’ten beri yürüttüğü Kıbrıs sorununun çözüm çabalarını terk edecek. O vakit ortaya 3 seçenek çıkacak.
1- Adasının coğrafik, demografik ve siyasi olarak kesin bölünmesi,
2- Fiilî durumun korunarak aynen devam etmesi ve KKTC’nin Türkiye ile olan bağlarının daha da derinleşmesi ve güçlenmesi.
3- Devreye AB’nin girmesi ve Maraş’ın Rumlara iade edilmesi karşılığında ambargolardan ve izolasyonlardan arınmış, AB’nin parçası olan yeni bir KKTC’nin yaratılması.
Bu gün içinde yaşadığımız gelişmeler, 2011’i bu şekilde gösteriyor. Kısmet…