Lizbon anlaşması ve Rumlar |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Avrupa Birliği’nin anayasası niteliğini taşıyan Lizbon Anlaşması’nın 1 Ekim Cuma günü ikinci kez referanduma sunulduğu İrlanda’da seçmenlerin yaklaşık %68’i “Evet” oyu kullandı. Katılımın %58 olduğu referandumdan %32 civarında “Hayır” çıktı.
Lizbon Anlaşması yürürlüğe girebilirse, AB’nin yapılaşmasına ve karar mekanizmasına yeni bir boyut getirecek.
AB’nin reformları içeren Lizbon Anlaşmasının yürürlüğe girebilmesi için Birlik üyesi 27 ülkenin de “Evet” demesi gerekiyor. Birlik üyelerinin İrlanda dahil 25’i Lizbon anlaşmasını onaylamış durumda. Aslında 27 AB Üyesi ülke bu anlaşmayı onayladı ama Çek Cumhuriyeti ile Polonya da biraz pürüz var.
Polonya Parlamentosu anlaşmayı onayladı, ancak anlaşma henüz Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmadı. Polonya Cumhurbaşkanı Lech Kaczynski, İrlanda’nın kabul etmesi halinde Lizbon Anlaşması’nı onaylayacağını belirtmişti. Büyük bir olasılıkla Cumhurbaşkanı Kaczynski, ipe un sermek istemezse, yakın bir zamanda Parlamento’nun Lizbon Anlaşması ile ilgili kararını imzalayarak yürürlüğe girmesini sağlayacak.
Bu imzadan sonra geriye ciddi ve tek engel olarak sadece Çek Cumhuriyeti kaldığından Brüksel’in gözü şimdi Prag da.
Çek Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus, Polonya Cumhurbaşkanının aksine AB’nin yoğun siyasi baskısına rağmen bu konuda rengini hala daha belli etmedi.
Çek Cumhuriyeti’ndeki yeminli Lizbon karşıtlarına ve Cumhurbaşkanı Klaus’a yakın olan 17 Çek Senatör, Lizbon Antlaşması’nın Çek Cumhuriyeti’nin egemenliğini olumsuz etkileyip etkilemeyeceğini konusunda Çek Cumhuriyetinin Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları başvuru nedeniyle, Lizbon Anlaşması 2010’a kadar, hatta belki de hiçbir zaman yürürlüğe de giremeyebilir.
Çek parlamentosu Lizbon Anlaşmasına Mayıs ayında onay vermiş olsa da, bunun geçerli hale gelmesi için Cumhurbaşkanı tarafından onaylanması gerekiyor. Avrupa Birliği’ne şüpheyle yaklaşan Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus, 17 Senatörün başvurusunun Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanmasına dek bunu imzalamayacağını açık olarak dile getirdi.
Mahkeme, Lizbon Antlaşması’nın Çek Cumhuriyeti’nin egemenliğini olumsuz etkileyip etkilemeyeceğini araştırıp, kararını verecek. Bu da Cumhurbaşkanı Klaus’un Antlaşma’yı parlamentonun onayına sunmamak ve erteleyebilmek için iyi bir bahane oldu.
Şimdi, Vaclav Klaus, Lizbon Anlaşması karşıtlarının tutunacakları tek umut konumunda.
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti de, her ner kadar Lizbon Anlaşmasını onaylamışsa da Klaus’a kurtarıcı gözüyle bakıyor.
Gerekçesi basit.
Ellerindeki “Veto” hakkı Lizbon Anlaşması içeriği gereğince belli bir yıldan sonra gidecek ve bir çok hayati konuda, gerek Bakanlar Konseyinin gerekse de Devlet Başkanları Konseyi’nin kararlarında “Oy Birliği” değil “Oy Çokluğu” aranacak.
Lizbon Anlaşması yürürlüğe girdikten sonra, boyuna posuna bakmadan koskoca Avrupa Birliğini kendi çıkarları uğruna yıllarca utanmadan kullanmış olan ve Türkiye ile ilgili tüm konularda “Engel çıkarmak” için her yolu denemiş olan Rumların bu yetkileri ellerinden gidecek.
Rum siyasilerden bazıları bu “Veto” hakkının arkasına sığınarak, bırakın Kıbrıs konusunda bir anlaşmaya varılmasını, BM kararı olan “İki toplumlu, iki bölgeli, iki kesimli Federasyona” bile “ütopik” gözü ile bakmakta.
Hayallerindeki Kıbrıs’ta Rumlardan başka hiç kimsenin yaşamadığı ve adada da sadece “Üniter bir Rum devleti olması gerektiği” var.
EVRO.KO (Avrupa Partisi) başkan yardımcısı Nikos Kutsu daha evvelki gün yaptığı açıklamada “iki kesimliliğin siyasi hakları ve insan haklarını ihlalini içeren şartlar getireceğini ve “ütopik” bir çözüm olduğunu, ırk ayırımı yaratacağını, nüfus ve mülkiyet konularında aşırılıklar öngördüğünü ve Türkiye’nin AB katılım sürecinin tamamen dondurulması gerektiğini dile getirdi.
Bütün güvendiği de Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin AB üyesi olması ve Konsey Kararlarının da “Oy Birliği” ile alınması.
Lizbon Anlaşması işte bu “Oy Birliği”ne yeni bir kavram ve uygulama getirecek ve Rumların elindeki “Veto” hakkı da bir çok yerde ortadan kalkacak..