Rumlar İsrail’in Arkasına Saklanıyor |
Prof. Dr. Ata ATUN |
|
Rumların Doğu Akdeniz Bölgesinde Münhasır Ekonomik Bölgeleri olduğu iddiaları boşuna değil.
1958 tarihinde yapılan II.Deniz Hukuku Konferansına göre Türkiye, Doğu Akdeniz’de kendi Münhasır Ekonomik Bölgesinin çizgilerini belirlemiş. Buna tuta Girit’in doğusunda, neredeyse Girit adasının 2 katı büyüklüğünde bir alana da arama iznini vermiş ve bu sulardaki hükümranlığını da yıllar önce ilan etmiş.
1982 tarihinde yapılan II. Deniz Hukuku Konferansı (UNCLOS) adalara da kıta sahanlığı hakkı verdiği için, Türkiye, ABD ve diğer bazı ülkeler bu konferans sonucunu imzalamamış ve bazı maddelerinin de sonuçlarını kabul etmemiştir.
Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, özellikle Papadopulos döneminde (2003-2008) bunu bir fırsat olarak görerek, Türkiye’nin 1958 yılında Doğu Akdeniz’de belirlediği Münhasır Ekonomik Bölgesini yok farz edip, kendi Münhasır Ekonomik Bölgesini zorla kabul ettirmenin yollarını aramaya başladı.
Doğal olarak da Türkiye Cumhuriyeti, uluslararası anlaşmalar gereği sahibi olduğu haklarının gasp edilmesine hiçbir zaman izin vermedi.
Rumlar Doğu Akdeniz’de kendi hakları olduğunu iddia ettikleri Münhasır Ekonomik Bölgeleri için önce Mısır ile, sonra Lübnan ve Suriye ile karşılıklı anlaşma yoluna gidip bu üç ülkeyi Türkiye ile karşı karşıya getirmeye çalışmışsa da, hiç biri günün sonunda Türkiye ile takışmak ve diplomatik arenada çatışmamak için Rumların aleti olmamayı tercih ederek, karşılıklı anlaşmalarını dondurdular.
Bu amaçla Fransa ile askeri bir anlaşma yaparak deniz ve hava üslerini kullanmasına izin verdi. Olmaya ki Türkiye ile denizlerde bir çatışmaya girerse Fransa yanında olsun diye. Ama Fransa bu art niyetli koşulu kabullenmedi.
Gazze’ye yardım götüren gemiler nedeniyle Türkiye ile İsrail arasında çıkan sorunu fırsat bilen Rumlar hemen İsrail’e yanaşmaya başladılar.
Geçmiş haftalarda, Rumların sözde ilan ettiği 12. parselde aramaya yapan Nobel şirketinin gazetelere yansıyan basın açıklaması, Kıbrıs adası ile İsrail arasında çok büyük “Doğal Gaz” rezervlerinin olduğunu içeriyordu.
Rumlarda büyük bir heyecan ve gelecek garantisi havası esmeye başladı hemen. Ve tabii ki, İsrail’in askeri gücünün de yanlarında olacağı varsayımı da.
Ama işin doğrusu pek öyle basına yansıtıldığı gibi değil. Ekteki harita doğal gaz rezervlerinin nerede olduğunu ve kimlerin Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde bulunduğunu açık ve net olarak ortaya koyuyor.
İşin aslında İsrail Devleti’in, Filistin Devleti’nin (Gazze) Münhasır Ekonomik Bölgesine el koymak girişimi var.
Gazze’nin Kuzey Batı’sındaki Mari-B bölgesindeki doğal gaz rezervlerinin %60’ı Filistin Devleti’ne ait.
İsrail’in Gazze ablukası aslında Gazze’nin büyük boyutlarda doğal gaz rezervleri içeren karasularının denetimi ile ilgili ve başka bir gerekçesi de yok.
Söz konusu olan Filistin Devleti’ne ait doğalgaz rezerv alanlarının müsadere edilmesi, yani açıkçası el konulması ve Gazze’nin Münhasır Ekonomik Bölgesi üzerinde İsrail Devleti’nin egemenliğinin tek taraflı ve de facto olarak herkese kabul ettirilmesidir.
Eğer abluka kırılırsa, İsrail Devleti’nin Gazze karasularındaki doğalgaz rezervleri de tehlikeye girer.
İşte Rumlar, bu kritik noktayı gördüklerinden ve enerji kaynakları konusunda çıkabilecek diplomatik sorunları hissettiklerinden, hemen kendilerini İsrail Devleti’nin kucağına attılar.
Avrupa Birliği’nin kendilerinden bıkıp usandığının ve AB-Türkiye müzakerelerini zehirlediklerinin farkındalar.
Birleşmiş Milletler ise Kıbrıs Sorununu bir an evvel çözmek ve adada 1964 yılından beri bulunan Barış Gücünü (UNFICYP) geri çekmek niyetinde.
1960’larda kükreyen ve Rumlara sınırsız destek veren “Bağlantısızlar Bloku” zaman içinde yok oldu.
Yunanistan battı gitti, kendini kurtarmaktan aciz duruma düştü.
Rumların geriye yapabilecekleri bir tek şey kaldı. Kendilerine yeni bir hami bulmak. Şimdilik “O” da İsrail.