Rumlar Türkiye vatandaşlarından vize istemeyebilirmi?

Rumlar Türkiye vatandaşlarından vize istemeyebilirmi?

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti bir şekilde Türkiye tarafından tanınmak için her fırsattan yararlanıyor. Bu fırsatı bazen 17 Aralıktaki Avrupa Konseyi toplantısında, Türkiye’ye müzakere tarihi verilip verilmemesi konusunda VETO kullanabilirim diye yaratmaya çalışıyor, bazen Ankara’ya haber gönderip  Türkiye’nin Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıması, 17 Aralık’ta müzakerelere başlanması için ön şart değildir diyerek yakalamaya çalışıyor.

Duruma ve o günün konjektürüne göre bazen sert, bazen de yumuşak girişimler yapıyorlar.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, Türkiye ile olan ilişkilerini yumuşatıcı ve iki ülke arasında yapıcı bir girişimi başlatmak için Eylül ayı içinde Avrupa Komisyonu’na başvurarak,  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin kontrolü ve egemenliği altındaki Kıbrıs’ın güney kısmını ziyaret edecek Türklere vize zorunluluğunu kaldırmak niyetinde olduğunu ve bunun uygulanabilir bir yöntem olması için de “Kıbrıs’ı ziyaret etmek isteyen Türk vatandaşlarının Schengen anlaşması dışında tutulmalarını” önerdi.

Bu öneriyi Avrupa Komisyonu uygun görür ve vize kaldırma mantığını onaylarsa Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin kontrolü ve egemenliği altındaki Kıbrıs’ın güney kısmına  gitmek isteyen Türkler Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Atina konsolosluğundan vize alacaklar ve Atina’dan dosdoğru güneye uçarak adanın güney topraklarına vizesiz girecekler.

Buraya kadar arka arkaya dizilen yukarıdaki sözcükler kulağa çok hoş geliyor ama aslında bu fikrin arkasında bir yanıltma, bir tane  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin Türkiye tarafından tanınmasına kapı açacak bir adım ve bir tane de AB’nin kaldırmaya uğraştığı KKTC üzerindeki izolasyonları devam ettirecek bir amaç var.

Yanıltıcı haber şu: Türk vatandaşları zaten Yunanistan’a gitmek için vize aldıkları vakit, oradan Avrupa Birliğindeki her ülkeye gidebilirler. Bir kere Yunanistan’a girişi vizesi alan bir Türkiye’li oradan  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin kontrolü ve egemenliği altındaki Kıbrıs’ın güney kısmına  gitmek isterse zaten ikinci bir vize almak zorunda değildir. Bu vizeye kısaca Shengen anlaşması (vizesi) denmektedir. Eğer güney Kıbrıs’a gitmek isteyen Türk vatandaşları özel bir statü ile Shengen anlaşması dışında tutulmak isteniyorsa, o vakit Türkiye’nin özel olarak Yunanistan ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile bir şekilde bir anlaşma yapması veya protokol imzalaması gerekmektedir. Bu tür bir anlaşma veya protokol Türkiye tarafından Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin tanınmasına kapı açıp zemin teşkil edecektir.

Bunun arkasından hemen  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin ikinci bir talebi gelecektir. Hem Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti vatandaşlarının büyük sayılarda Türkiye’yi ziyaret etmesinden dolayı Türkiye’de gerek duyulan hizmetleri kendi vatandaşlarına verebilmek, hem de güney Kıbrıs’ı ziyaret etmek isteyecek olan Türkiye vatandaşlarına iyi, çabuk ve kolay ulaşılabilir bir şehirde “özel vize”  olanağı sağlamak için Türkiye’de ve de özellikle İstanbul’da bir irtibat bürosu veya Konsolosluk açmak talepleri gelecektir.  Zaten bu düşüncelerini Avrupa Komisyonuna Eylül ayında resmen iletmişlerdi.

17 Aralık yakınlaşırken Türkiye tarafından Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ne yönelik bir iyi niyet jesti olarak Rumların bu talebine sıcak bakmaları istenebilir.

Bu teklifin içerdiği son sakınca da, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin kontrolü ve egemenliği altındaki Kıbrıs’ın güney kısmına gitmek isteyen Türk vatandaşlarından illaki Yunanistan üzerinden Kıbrıs’ın güney kısmına gitmeleri istenmesidir.

Eğer Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, güney Kıbrıs’ı ziyaret etmek isteyen Türkiye vatandaşları için özel bir statü yaratmak istiyorsa, gerçekten de Türkiye vatandaşlarına karşı yumuşak ve yapıcı davranmak istiyorsa, Ercan, Girne ve Mağusa limanlarından adaya giriş yapmış olan Türkiye vatandaşlarına, Ledra Palas, Metehan ve Akyar geçiş kapılarında özel Kıbrıs2ın güneyine mahsus bir vize vererek Kıbrıs’ı ziyaret etmek isteyen Türk vatandaşlarını Schengen anlaşması dışında tutabilir.

27 Kasım 2004
Rumlar Türkiye vatandaşlarından vize istemeyebilirmi? için yorumlar kapalı
Okunma 1.081
bosluk

AB, Türkiye, Kıbrıs ve ABD

AB, Türkiye, Kıbrıs ve ABD

Dün Almanya’ya giden Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı Yorgo Yakovu, Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fischer ile olağan bir görüşme yaptı. Bu görüşme aslında Papadopulos’un İtalyan Başbakanı Berlusconi ile yaptığı görüşmenin bir başka versiyonu.

Yakovu’nun görüşmeden sonra yaptığı açıklama çok ilginç.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin Türkiye’ye karşı ideolojik çekinceleri olmadığından ve Türkiye’nin AB’ye katılmasının Avrupa’nın ve tüm Kıbrıs adasının çıkarına olacağını bahsetmiş. Türkiye’nin AB’ye katılması konusunda özel çekinceleri olduğunu belirtmiş ve Avrupa Birliğinden görüşmeler süreci içinde Türkiye ile Kıbrıs arasındaki ilişkileri normalleştirmesini beklemekte olduklarını vurgulamış.

Evvelki günkü dış politika yorumumuzda AB Konseyinde, Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi için bu görüşün Konseyde “OY BİRLİĞ” ile kabul edilmesi gerektiğinden ve  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin, AB üyesi bir ülke olarak 17 Aralıktaki Avrupa Konseyi toplantısında, Türkiye’ye müzakere tarihi verilip verilmemesi konusunda oy kullanacak üye ülkelerden bir tanesi olduğundan ama elindeki VETO hakkını da istediği gibi kullanamayacağını çok açık olarak belirtmiştik.

Bu ön görümü daha aradan 24 saat geçmeden, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı Yorgo Yakovu yukarıdaki sözleri ile doğruladı. Bu doğrulamaya ilaveten, seyyar satıcıların yaptığı gibi sattığı malın yanında hediye olarak da Türkiye Cumhuriyeti’nin hemen ve derhal Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanımasının ön şart olmadığını da belirtti.

VETO haklarını kullanmayacaklarını ve VETO etmemek için Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin Türkiye tarafından tanınması gibi bir ön şartlarının da olmadığını açıkça belirtmeleri çok büyük bir gelişme. Kıbrıs sorununun Avrupa Konseyi toplantısında, Türkiye’ye müzakere tarihi verilip verilmemesi ile bir bağı olmadığı ve hiçbir şekilde bir engel teşkil etmeyeceği artık çok açık. Bunu Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Papadopulos ve dava arkadaşlarının açık olarak görmesi de büyük bir aşama. Bence bu davranışları Kıbrıs konusunun çözümünü çok hızlandıracak ve bir o kadar da kolaylaştıracak.

Yakovu sözlerine devamla artık olayları “siyah ya da beyaz” şeklinde keskin çizgilerle bir birinden ayrılabilen bir şekilde görmediklerini, Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesinin karşılıklı kazanca dayalı bir süreç olduğunu ve bu konuda hem Türkiye’nin hem de Kuzey Kıbrıs’taki Türklerin elden gelen her tür çabayı göstermelerini beklediklerini belirtmiş.

Bence Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi süreci Kıbrıs’a barış getirecek bir dönem olacak. Ben bu fırsatın kaçırılmaması gerektiğine inanıyorum.  Bir takım olmazsa olmazlar şekil ve anlam değiştirecek ve Kıbrıs’taki iki toplum, özellikle Kıbrıs’lı Türkler daha saygın bir kişilik, daha iyi çalışan bir ekonomi ve dış dünya ile daha geniş kapsamlı sosyal, sportif ve kültürel ilişkiler elde edecekler.

Bunun sinyallerini George W. Bush hükümeti içinde bulunduğumuz hafta verdi.  Amerikan hükümeti, ABD Dışişleri Bakanlığı ve Uluslararası Kalkınma Birimi (USAID) aracılığıyla, Kıbrıslı Türklere destek amacıyla verilmesi öngörülen 30 milyon dolarlık ödeneğin Kongre tarafından onaylandığını ve Amerikan Kongresinin bu ödeneğin dağıtımı rolünü, KKTC Maliye Bakanlığı’na verdiğini açıkladı.

Bence ABD Kongresinin bu kararı tarihi bir karar ve davranış niteliğindedir. ABD Kongresi tarafından ilk defa Kıbrıs’ta, Kıbrıs’lı Türkler diye ikinci bir cemaatin varlığı tescil edilmiş, adada Türklerin de yaşadıkları kesinlik kazanmış ve Kıbrıs’ın kuzeyinde kurdukları devletin kurumlarının fiilen varlığı dikkate alınmıştır.

İKÖ’deki KIBRIS TÜRK DEVLETİ olgusu ve üye ülkelerin KTD ile her türlü ikili temasları başlatma kararı gibi ABD Kongresi de bu tarihi kararı ile KKTC’nin statüsünü yükseltilmiş ve pekiştirmiştir.

26 Kasım 2004
AB, Türkiye, Kıbrıs ve ABD için yorumlar kapalı
Okunma 47
bosluk

EVANGELİST MEZHEBİ

EVANGELİST MEZHEBİ

Son günlerde bize çok yabancı olan “EVANGELİZM” adlı bir Hıristiyanlık Mezhebini sık sık duymaya başladık.

Bir düşünceye ve tanımlamaya göre Amerika Devlet Başkanı George W. Bush dünya üzerindeki en önemli Evangelist. Yalanda değil. 2008 yılına kadar George W. Bush dünyanın bir numaralı kişisi. Dünya üzerinde yaşayan  500 milyon “Evangelist”in en önemli ruhani olmayan lideri. Ruhani liderleri ise Evangelist rahip Billy Graham.

Evangelist kelimesi Yunanca “evangelicel“, yani “iyi haberleri paylaşan kimse” anlamına geliyor. Onlara göre İncil Tanrı’nın kitabı ve bu düşünceye inananlar kendilerini Armageddon savaşına yani iyi ve kötü arasında yapılacak en son savaşa hazırlıyor. Dünyanın yok oluşunu izlemek yerine iyinin kazanması için son savaşı bekliyorlar. Dünyada yaşanan her şey, yapılan her savaş Tevrat’taki efsanelerde, İncil’de anlatılıyor, İsrail vadedilmiş toprak ve günün birinde tüm Museviler İsrail’e dönüp Evangelist olacak… Onlar protestanlığın Evangelist mezhebine bağlılar…

Evangelistler, Hıristiyanlık’ın vaftiz töreniyle çocuğa geçmediğine inanıyor. Onlar bir an gelip, büyük ihtimalle bir yol gösteren (Evangelist rahip) sayesinde kişinin yeniden doğacağına inanıyor. Bu sayede de insanın İsa ile buluşup tekrar dirileceğini düşünüyorlar. Buna da Born Again (Yeniden doğma) diyorlar. Bu isimle üniversitelerde dernekler kuruyor; televizyon başta olmak üzere radyo, internet, gazete, hatta bilgisayar oyunları yoluyla kendilerine daha çok yandaş arıyorlar. Hedefleri dünyayı kurtarabilmek için, dünyayı yönetmek…

Amerika ve İngiltere’de 19’uncu yüzyılda ortaya çıkan Evangelist hareket, ilk önce Hıristiyan din otoriteleri tarafından dikkate alınmasa da, şu anda Hıristiyanlık’ın en güçlü kolu konumunda. Özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası güç kazanmaya başlayan hareket, dünyanın birçok yerine yayıldı.

Evangelistler 1950 yılında sadece 4 milyon kişilerdi. 2004 yılında toplam sayıları 500 milyona ulaştı. Evangelistler dünyadaki Hıristiyan nüfusun 4’te birini oluşturuyorlar. Her gün yaklaşık 52 bin kişi Evangelist oluyor. 2050 yılında tüm Hıristiyan nüfusunun yarısı olacakları tahmin ediliyor. 70 milyon kişilik nüfusla en çok Amerika’da yaşıyorlar. Amerika’nın ardından en yoğun bulundukları ülke Brezilya (30 milyon). Evangelistlerin şu anki güçlü durumu 1970’li yıllarda ortaya çıkan yeni-Evangelizm akımıyla oldu. Şili’de Hıristiyanlar’ın 4’te biri Evangelist. Fas’ta halkı Evangelist yapmak için çalışan 150 misyoner var. Kaliforniya’da ünivesitede ders olarak okutuluyor.

Evangelist düşüncede geniş yere sahip olan Tevrat’taki Babil, günümüzdeki Bağdat şehri ve  Kaldani diyarı da Irak’tır. Evangelistlerin inanışlarına göre dünyanın bir gün tamamen Evangelist olması için Müslüman topraklarına da girilmesi gerekmektedir. Bütün Museviler bir gün  İsrail’e dönüp Evangelist olacaklar ve dünya üzerinde yeni bir dönemi başlayacaktır.

Bütün yollar Orta Doğu’ya çıkıyor…

25 Kasım 2004
EVANGELİST MEZHEBİ için yorumlar kapalı
Okunma 39.431
bosluk

Rumlar 17 Aralık’ta VETO haklarını kullanabileceklermi?

Rumlar 17 Aralık’ta VETO haklarını kullanabileceklermi?

Herkesin de bildiği ve büyük bir heyecanla beklediği gibi Avrupa Birliği Konseyi 17 Aralıkta yapacağı toplantıda Türkiye’ye müzakere tarihi verip vermemeyi görüşecek.

Bu toplantıdan evvel, yarın, 24 Kasım tarihinde, Türkiye’nin müzakerelere hazır olup olmadığını, tarih alması için yapması gerekenleri yapıp yapmadığının görüşüleceği bir toplantı daha yapılacak. Bu toplantıya Dış İşleri Bakanı Abdullah Gül, Türkiye’yi temsilen katılacak ve toplantının içeriği 17 Aralık AB Konseyi toplantısının temelini oluşturulacak.  Bu toplantı bu denli ciddi içerikli.

Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, AB üyesi bir ülke olarak 17 Aralıktaki Avrupa Konseyi toplantısında, Türkiye’ye müzakere tarihi verilip verilmemesi konusunda oyunu kullanacak. AB Konseyinde, Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi için bu görüşün “OY BİRLİĞ” ile kabul edilmesi gerekmektedir.

İşte Türkiye’yi cezalandıracak, köşeye sıkıştıracak ve ondan taviz koparmasına kapı açaçak böylesi bir fırsatı yıllardır sabırla arayan, bunun için her yolu deneyen ve her kapıyı çalan  Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti,  hiç beklemediği bir anda böylesi güçlü bir fırsatı ele geçirdi ve sonuna kadar da bunu kullanmak niyetinde.

Veya kendisi öyle zannediyor ama kazın ayağı hiçte öyle değil.

Papadopulos, Yunanistan Başbakanı Karamanlis’in adaya geçen hafta yaptığı ziyarette aldığı telkinlerle ve son İtalya ziyaretinde Berlusconi’nin  açık ve seçik olarak Türkiye ve AB’nin çıkarları lehinde ortaya koyduğu tavır ile VETO hakkını istediği gibi kullanamayacağını çok açık olarak anladı.

Niyeti Türkiye’nin önüne üç tane olmazsa olmaz başlıklı isteklerini koymak ve 17 Aralık’tan evvel de tüm bu isteklerine EVET yanıtını almaktı. Neydi bu istekler;

  • Türk Askerleri adadan son neferine kadar geri çekilsin.
  • “Yerleşik” olarak tabir edilen Türkiye’li göçmenler tümden geri dönsün.
  • Türkiye Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanısın.

Papadopulos’un Karamanlis ve Berlusconi ile görüşmeden evvel farkında olmadığı veya unuttuğu bir konu var. O da Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin AB içinde artık “BLACK CAT”, yani “OYUN BOZAN” olarak tanımlanması. Tüm üye ülkeler, 24 Nisan’da yapılan  Referandumda Kıbrıs’lı Rumların “HAYIR” oyunu kullanmasının baş mimarını Papadopulos olarak görmekte ve Kıbrıs’lı Rumları da  Birleşik Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasına mani olan taraf olarak  addetmektedirler.

Referandumdan sonra üye ülkelerin akıllarında olan;

  • Kıbrıs Türkleri tüm izolasyonlardan kurtarmak,
  • Kıbrıs’lı Türkleri AB içinde görmek,
  • “Evet” için her yolu deneyen Türkiye’ye yardımcı olmak,
  • Kıbrıs’lı Rumlara tavizkar davraanmamak.
  • Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin 17 Aralık oylamasında “HAYIR”  oyu kullanması durumunda, Rumları AB içinde her tür hak ve menfaatten    mahrum etmek.

Nedir bu hak ve menfaatler.

  • Fonlardan yararlandırmamak.
  • Mali desteğin yapılmaması için bürokratik engeller çıkarmak.
  • Komisyonlarda görev vermemek.
  • AB faaliyetlerine katılımını engelleyecek tedbirler almak.
  • Gümrük Birliği için Türkiye’ye baskı yapmamak.
  • Askeri faaliyetler ve paktların dışında bırakmak.
  • Mali denetimlerle bunaltmak.

ve yukarıdakiler benzeri daha bir çok yaptırımlar ve uygulamalar.

Bu nedenle ben Rumların 17 Aralık’ta AB Konseyi tarafından Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi konusundaki karar oylamasında VETO haklarını kullanmayacakları veya kullanamayacakları görüşündeyim.

Sadece 24 gün kaldı. Hep birlikte göreceğiz…

23 Kasım 2004
Rumlar 17 Aralık’ta VETO haklarını kullanabileceklermi? için yorumlar kapalı
Okunma 56
bosluk

Türkiye’nin Rumları tanıması kaçınılmaz mı?

Türkiye’nin Rumları tanıması kaçınılmaz mı?

19 kasım’da İtalya’ya giden Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Tasos Papadopulos, İtalyan Başbakanı Berlusconi ile Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği ile Filistin lideri Yaser Arafat’ın ölümünden sonra Ortadoğu’nun durumu da dahil olmak üzere her iki ülkeyi ve Orta Doğu’yu ilgilendiren konularda bir görüşme yaptı.

17 Aralık zirvesi öncesinde Türkiye’nin Rum Yönetimi’ni tanıması konusunda Papadopulos tarafından destek arama amaçlı talep edilen bu üst düzey görüşmede, Papadopulos tüm çabalarına ve AB üyesi bir devletin Başkanı olması ayrıcalığına rağmen, Türkiye’nin 17 Aralık zirvesi öncesinde Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetini tanıması konusunda aradığı desteği Berlusconi’den alamadı. Buna ilaveten genel bir alışkanlık olan Cumhurbaşkanlığı seviyesindeki ziyaret ve görüşmelerden sonra ortak bir açıklama yapılması da gerçekleştirilmedi. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi’nin Rum lider Papadopulos ile görüşmesinden sonra ortak açıklama yapmaması da Rum kesiminde ikinci bir düş kırıklığı yarattı.

İtalya’nın Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesini desteklediği artık gizli olmayan bir gerçek.
İtalya’dan üzgün ayrılan ve yıllardır görmeye alıştığı ve beklediği kayıtsız şartsız desteği bulamayan Tasos Papadopulos, İtalya dönüşünde Larnaka Havaalanı’nda konu ile ilgili bir açıklama yaptı ve ilk defa endişelerini dile getirdi.

Gerçekte Türkiye’nin Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ni tanıması, hem Avrupa Birliği’ne (AB) hem de AB üyesi Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’ne karşı bir yükümlülüğü ama sorun Türkiye’nin bu yükümlülüğünü ne zaman yerine getireceğidir. Papadopulos, her zaman arkasına sığındığı, 17 Aralık’ta AB Konseyi tarafından  Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi konusundaki  “VETO” hakkını kullanma kozunu kolayca kullanamayacağının ilk mesajını, İtalya’ya yaptığı bu ziyarette, Berlusconi’nin kendisinden şahsen ve abice aldı. Artık AB şemsiyesi altına girerek  Türkiye’den talep ettiği   “Hemen ve şimdi” tanınma talebinin, istediği gibi gerçekleşmeyeceğini iyice anladı ve  Türkiye’nin ne zaman kendisini tanımaya hazır hale geleceği endişesini de ciddi olarak duymaya başladı.

Bu ziyaretten sonra duyduğu bu endişeyi, yani AB üyesi olan ülkesinin, Türkiye tarafından 17 Aralık’tan önce mi yoksa sonra mı tanınacağı endişesini açıkça Larnaka havaalanında verdiği beyanatta dile getirdi.

Şimdi artık 17 Aralık’ta AB Konseyi tarafından  Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi konusundaki  kullanmayı çok arzuladığı “VETO” hakkını askıya aldı ve AB içindeki politik pozisyonunu değiştirdi. Türkiye’nin AB’ye ve AB’ye üye olan her devlete karşı sorumluluklarını yerine getireceği koşuluyla 17 Aralık’ta AB Konseyi tarafından Türkiye’ye müzakere tarihi verilmesi konusunu destekleme kararı aldı.

Artık hedefi bu içerikte ve bağlamda temaslar yapmak ve Türkiye’nin bir an evvel sorumluluklarını yerine getirmesi için diğer AB üyesi ülkeler tarafından arabuluculuk yapılarak ortaya uzlaşıcı öneriler konması veya kendisinin Türkiye’ye uzlaşıcı teklifler yapması olacak.

22 Kasım 2004
Türkiye’nin Rumları tanıması kaçınılmaz mı? için yorumlar kapalı
Okunma 57
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-1 Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar