CALLOUS SLAUGHTERING OF GREEKS BY GREEKS IN CYPRUS

CALLOUS SLAUGHTERING OF GREEKS BY GREEKS IN CYPRUS

On July 15, 1974, Reuters, The Associated Press and United Press International announced to the world a distressing event:
“The coup staged by Greek officers from Greece on Cyprus has met with success and the island’s administration has fallen into putschist hands. According to broadcasts from Nicosia Radio, which is in rebel hands, the president of Cyprus, Archbishop Makarios, has been assas-sinated.”

The same day, the Turkish Cypriot Bayrak radio broadcast to the world for the first time at 3:20 p.m., revealing that Makarios was not dead and that he had taken refuge in a part of the island where violent clashes were continuing. Thus the world learned not only that the archbishop was living but that the island was engulfed in the bloody turmoil of a civil war among Greeks.

Hundreds of Greek Cypriot supporters of Makarios were ruth-lessly killed by the Greek National Guard under the command of officers from Greece, and by members of the notorious terrorist organization the National Organization of Cypriot Fighters (EOKA-B).

The bodies of the Greek Cypriots were later dumped together, with no consideration being given to whether they were dead or merely wounded, in the already-dug mass graves.

Everybody realized from the outset that the callous slaughtering of Greeks by Greeks on the island and the events endangering the so-vereignty of the Republic of Cyprus had been plotted by the military junta in Athens. Govern¬ments all over the world unhesitatingly con-demned Athens for this.

The well-known American magazine, Newsweek, reported that the CIA in Nicosia had intercepted a message from the putschists to the Athens government an hour before the coup, reading, “Operation President is underway and on schedule.”

To this Newsweek added that 100 Greek officers had been flown from Athens to Nicosia on July 14, 1974 — the night before the coup.
In a statement published by Le Nouvel Observateur, Foreign Mi-nister of the Greek Karamanlis civilian government George Mavros said, “It is clear that the Greek General Staff can prevent a coup by a telephone call, or can stop it even if it has started.”

The reason no official or private Greek source could deny that the coup was engineered by the Greek junta is that well before July 15 there had been a considerable amount of correspondence and friction between Makarios and the junta.

On July 1, 1974, only two weeks prior to the coup, Reuters gave the world the following news from Nicosia: “According to well-informed sources, Archbishop Maka¬rios, by attempting to expel 650 Greek offic-ers on duty with the National Guard, appears ready for a showdown with Greece. Archbishop Makarios’s decision to expel these officers is based on the claim that they have been plotting against the Govern-ment in the National Guard and that this organization has become a source of supply for the EOKA-B group. Maka¬rios’s decision is to be finalized today in the Council of Ministers. The Makarios administration has been the target of armed attacks by the EOKA-B organization, founded by Gen. George Grivas, and which is fighting for Enosis (union with Greece).”

This was a short summary of the true background of the 1974 events based on reliable and trustworthy press publications, eyewit-ness accounts and sworn testimonies.

The Cypriot Committee on Missing Persons (CMP) was founded 24 years ago to ascertain the fate of missing Turkish (203) and Greek (33) Cypriots who disappeared during the 1963-1964 inter-communal fighting, the 1974 coup by Greek officers and the subsequent war. Ac-cording to the documents and statements in their files, more than half of the Greek Cypriot missing persons were victims of the 1974 coup rebels and not the 1974 war, as falsely alleged by the Greek Cypriot authorities.

16 Haziran 2007
CALLOUS SLAUGHTERING OF GREEKS BY GREEKS IN CYPRUS için yorumlar kapalı
Okunma 114
bosluk

Rum – Fransız dayanışması

Rum – Fransız dayanışması

17 Aralık 2004 ve 3 Ekim 2005 de oynanan oyun gene sahneye kondu. Fransa ünlü Don Kişot’u Papadopulos’u da gene meydanlara salmak hazırlığında. Türkiye’ye karşı izleyeceği politikada AB’nin tepkisinin almamak için Rumlar ile ortak bir strateji belirlemeye çalışıyor, daha doğrusu Rumları piyon olarak nasıl kullanırımın çalışmasını yapıyor.

 

Amaç Türkiye’nin önünü kesmek ve Türkiye-AB Katılım Müzakerelerine takoz koymak.

 

Sarkozy, yılların verdiği politik deneyimle ve AB içinde etkili bir grubun lideri olarak akıllı davranıyor ve AB içinde tek başına Türkiye karşıtı politika izlemek istemiyor. Bunun için de yanına Papadopulos’u almak ve gerektiğinde de, daha evvel yaptığı gibi, ortaya onu itip kendisinin geri planda kalmasının hazırlığını başlattı.

 

Görünen o ki, Fransa’nın ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti’nin, 26 Haziran’da yapılması beklenen Hükümetler arası Konferans’ta, Almanya’nın planladığı hali ile açılması istenen üç başlıkta (mali kontrol, istatistik, ekonomik ve parasal politika ) müzakerelere başlanması konusunda ortak bir karşı tutum izleyecekleri açıkça belli oldu.

Aradıkları yapay gerekçe “Ekonomik ve Parasal Politika” başlığında ellerine geçiverdi. Ortada yazılı bir kural veya hüküm olmamasına rağmen, Nicolas Sarkozy ve hükümeti, euroyu Ankara ile konuşmak istemiyor.  Gerekçeleri de hazır;  Tek paranın benimsenebilmesi için AB üyesi olmak gerektiğini öne sürüyorlar.

 

Amaç üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek.

Papadopulos ile Sarkozy bu ortak mücadelelerinde bir de görev bölümü yaptılar.  Bu dayanışmaya göre Rumlar mali kontrol başlığına itiraz edecekler,  Fransızlar da Ekonomik ve parasal politika başlığının açılmasına karşı çıkacaklar.

Tüm bu tezgaha karşı,  diğer AB ülkeleri arasında söz konusu başlıkların üçünün birden açılmasına karşı çıkan bir başka devlet daha yok.

 

Rumlar ve Fransızlar bu davranışlarındaki esas gerekçenin, Türkiye’ye bir mesaj vermek olduğu ve AB’ içindeki bazı ülkelerin, üç başlığın toplu bir şekilde aynı anda açılmasının, Türkiye’ye fazla olumlu bir sinyal vermek olacağını düşündüklerini ortaya koymak olduğunu iddia ediyorlar.

 

Fransızlar ve Kıbrıslı Rumlar, şimdilik müzakere başlıklarına itiraz edeceklerini resmi yollardan AB gündemine sokmuş değiller. Sadece perde arkasında tartışıyorlar ve lobi faaliyetleri yapıyorlar. Buna ilaveten de Almanya’ya söz konusu üç başlıkta müzakerelerin açılmasa karşı olduklarını da ima etmiş durumdalar.

Rumlar, Türkiye ile müzakerelerin kesilmesinin kendilerinin Kıbrıs üzerindeki çıkarlarını olumsuz etkileyeceğinin nihayet farkına vardılar ve bu nedenle de müzakerelerin kesilmesini istemiyorlar.

Diğer taraftan da, AB’yi daha içine girdikleri günden oyuna getirip Katılım Müzakere Çerçeve Belgesine, Ankara Anlaşması Gümrük Birliğini üye ülkelere  genişleten Ek Protokol’ü koydurtan Rumlar bunun henüz onaylanmadığı gibi bir takım gerekçelerle, yeni başlıkların açılmasına karşı çıkıyorlar.

İşte tam bu noktada yolları Sarkozy ike kesişiyor.

Sarkozy ile Türkiye konusunda buluştukları ortak nokta, Türkiye’ye AB Katılım Müzakerelerinde hayatı iyice zorlaştırmak.

 

Burada unuttukları küçük bir detay var. Türk halkının AB’ye bakış açısının 2004 yılından günümüze çok değişikliğe uğradığı ve artık eski sempatinin yerinde yellerin estiği.

14 Haziran 2007
Rum – Fransız dayanışması için yorumlar kapalı
Okunma 52
bosluk

HAVE YOU HEARD OF IPHESTOS FILES

HAVE YOU HEARD OF IPHESTOS FILES

Very few people have bare idea what it was. Majority of the people had not heard of it yet.

Even most of the Greek Cypriots not heard of it. They innocently think that the Cyprus Problem had started in 1974. The reason I call it innocently is that, they were and still are, deceived by the Greek Ad-ministration or by their good old Politicians and by their ecclesiastics systematically.

The dense Greek propaganda, convinced the world that the prob-lems or the disputes in Cyprus, started by the Turkish intervention in July 1974. Before that the island was so peaceful, that it could be ad-dressed as the paradise on the earth.
But in contrary to this allegations and the false propaganda, Archbishop Makarios II, the first president of the Republic of Cyprus, initially admitted to the press in New York after the coup that there was indeed a plan, before December 1963, to exterminate the whole Turkish Cypriot population overnight in order to remove the impediment to the “Greek national aspirations.”
This was in fact nothing but the Akritas Plan.

It was not some body else but again the “Black Monk” Makarios who had the Akritas Plan prepared, and the underground political and military organization established to support its execution as of Decem-ber 1963.

Iphestos plans were not ever part of the dispute between Maka-rios and Ioannides, neither was the “sacred cause” of enosis.

The core of the dispute was about who would do it and be the eternal “Hero” of the Hellenic Nation.
Sampson was installed as the henchman of the Greek junta, Greek and Greek Cypriot armed forces had already started to surround Turkish Cypriot enclaves and villages. Communications had been se-vered, roadblocks set up, martial law and a curfew imposed and the airport sealed off.

The Iphestos Plan had been designed to cut off Turkish Cypriot enclaves and villages from each other, to isolate and besiege them and to deal with each of them individually, but simultaneously. Than erase them from the map and from the registry of the Bureau of vital statis-tics.
Black Monk Makarios and the Greek military junta, which came to power in 1967, were increasingly locked into a power struggle. This duel turned as of 1973 into a messy feud and a personal fight for survival between the “Black Monk” and Gen. D. Ioannides of the mili-tary police, the strong man of the revised junta in Athens.
The origins of the feud ran back to 1963-64 when Ioannides had served as a major in the Greek military contingent in Cyprus, be-friended Nicos Sampson and developed both a plan on how to get rid of the Turkish Cypriots and a hatred for the “treacherous ways of the Black Monk.”

The plan developed by Ioannides and his friend Sampson back in 1963 was, “to attack the Turkish Cypriots suddenly, all over the island, and eliminate them once for all”
The truth about the meeting in 1963 between the Black Monk Makarios and Sampson was somewhat different.

In 1976, that is two years after the coup had taken place and the Greek junta gone, he accused Gen. Ioannides of being “criminal” and alleged that, “he couldn’t even conceive the idea of killing so many in-nocent people”.
This allegation is of course out of character and not supported at all by the facts, by the way Black Monk Makarios behaved towards the Turkish Cypriot people under the Akritas Plan.

It was Makarios himself who had declared in 1964, in the course of the brutal Greek and Greek Cypriot onslaught against Erenkoy (Kokkina), that, “he would order an attack on every Turkish village, and Turkey would find no Turkish Cypriots left alive if they landed!” .
Quite scared of his tyrant attitudes towards Turkish Cypriots, he knew Turkey would step in one day, to save the lives of their collateral, which he faced with it in 1974.

14 Haziran 2007
HAVE YOU HEARD OF IPHESTOS FILES için yorumlar kapalı
Okunma 371
bosluk

Hrisostomos, Kare Papaz peşinde

Hrisostomos, Kare Papaz peşinde

1960’lı yılların başında oluşmaya başlayan Bağlantısızlar Hareketinin başını Fidel Castro ve Tito çekerken, Kıbrıs’ın kara papazı Makarios da, giydiği siyah cübbeye güvenerek başa oynamıştı. Tabi Kıbrıs’ta Türklere karşı uyguladığı soykırımdan dolayı da pek bir başarı elde edememişti.

 

Şimdi de günümüzün kara papazı Hrisostomos bir başka uluslar arası   göreve soyundu.

1964 yılında neredeyse bin yıllık karşılıklı aforozlaşmayı kaldırdıktan sonra araları düzelen Katolik Dünyası ile Ortodoks Dünyasının dayanışmasına katkı koymak için daha evvelki yazılarım da öngördüğüm gibi Vatikan’a gitti.

 

Aslında bu gidişin altında, KKTC topraklarındaki Kiliseleri ele geçirmek için oyun ve işbirliği yatıyor.

Hrisostomos’un amacı, Katolik dünyasından KKTC’deki kiliselerin tamiratı için hem parasal hem de siyasi destek almak. Papa ile ortak yapılacak basın açıklamasında illaki KKTC’deki kiliselerin tamiratı ve Hıristiyanlara geri verilmesi yer alacak.

 

Öbür gün, yani Cumartesi günü, yanında götürdüğü Sen Sinod Meclisi üyeleri ile birlikte Vatikan’da Papa 16. Benedict ile de görüşecek olan Hrisostomos, bu kez bir taşla iki kuş vurmak peşinde. KKTC’deki kiliselere destek istemenin yanında, asırlardır araları bozuk olan Katolik Kilisesi ile Rus Ortodoks Kilisesinin aralarını da düzeltmeyi amaçlıyor. Kendine göre II.ci Hrisostomos’un misyonu bu sefer çok önemli ve boyundan da çok büyük. Papa 16. Benedict ile Moskova Rus Ortodoks Patriği II. Aleksi’nin buluşabilmesi için arabuluculuk yapmayı kafasına koymuş.

Bu işi başarırsa, KKTC’deki kiliselerin ele geçirilmesi konusunda Papa’dan alacağı yardım çantada keklik olacak.

 

Kurduğu hayallere göre veya diğer bir tanımla tezgâhladığı oyuna göre, KKTC’deki kiliseler konusunda somut adım atabilmesi için arkasına güçlü bir destek alması gerekli. Bu destek de Papa olursa, Avrupa Parlamentosundan, AB komisyonlarından ve de AB Konseyinden istediği gibi kendi lehine kararlar çıkarttırıp, Türkiye’ye yaptırımlar uygulatması çok kolay olacak.

Bir taraftan Türkiye’den siyasi tavizler kopartmak için Papadopulos elden geleni yaparken, diğer taraftan II.ci Hrisostomos da Türkiye’den kiliseler ve Metropolitlikleri hayata geçirmek konusunda dini tavizler kopartmak için, başka kaynaklardan baskılar uygulatmak peşinde.

Hrisostomos’un lobicilik ve destek arayışları programında Vatikan’dan sonra  Moskova’ya gitmek ve Rus Ortodoks Patriği II.ci Aleksi ile görüşmek var. Papa ile Aleksi’nin arasını yapabilirse, ki zaten araları bozuk değil, sadece yılların verdiği dargınlığı kırıntıları var, o vakit geriye Kuzey Amerika Ortodoksları Başpiskoposu Dimitris kalıyor.

II.ci Aleksi’nin arkasından ver elini New York. Son durak ve destek arayışı Kuzey Amerika Başpiskoposu Dimitris ile tamamlanacak ve böylece II.ci Hrisostomos’un elinde tuttuğu kartlar, kare Papaz olacak. Atina Başpiskoposu Hristodulos, Moskova Patriği II.ci Aleksi, Fener Patriği Bartholomeos ve Katolik lider Papa 16.cı Benedikt.

13 Haziran 2007
Hrisostomos, Kare Papaz peşinde için yorumlar kapalı
Okunma 60
bosluk

BM’de değişmekte olan Kıbrıs Politikası

BM’de değişmekte olan Kıbrıs Politikası

Birleşmiş Milletler, 4 Mart 1964 tarih ve 181 sayılı yanlış kararları doğrultusunda belirledikleri Kıbrıs’a bakış açısına, yıllardan sonra ilk defa olarak değişiklik getirmek yönüne gidiyor.

 

Ocak 2007’de görevi eski Genel Sekreterden devralan Ban Ki Moon, yerine ısındıktan sonra, ABD’nin Orta Doğuda sapmalar gerektiren siyasetinin etkileşimi ile Kıbrıs siyasetinde de aynı paralelde değişiklikler yapmak yolunda çalışmalara başladı.

 

Geçtiğimiz hafta içinde toplanan BM Güvenlik Konseyi, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un UNFICYP’in görev süresinin uzatılmasına ilişkin raporunun sunulmasının ardından konuyu görüşmeye başladı.

BM Genel Sekreteri Ban’ın Güvenlik Konseyi’ne sunduğu bu ilk raporunda BM’nin Kıbrıs politikasını adım adım değiştirme yönündeki işaretleri açıkça görülüyor.

İngiltere tarafından hazırlanan karar taslağını görüşülmesi ise gündemin hemen başlarında yer aldı ve görüşüldü.

İngiltere tarafından hazırlanan karar taslağında; BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonuna ve ara bölgenin egemenlik haklarının UNFICYP’e verilmesine değiniliyor.

UNFICYP’in adadaki varlığı konusunun da bu toplantının gündemine getirilmesi, Kıbrıs sorununda hareketlilik sağlanması amacıyla bir baskı unsuru olarak kullanılabileceğini de ima ediyor.

Özellikle Kıbrıs’taki durağanlık dönemine bir süre daha devam etmesine izin verilmesi, ancak Kıbrıs’taki tarafların 8 Temmuz sürecine ait müzakerelerden öze ilişkin görüşmelere geçmemeleri durumunda da, bu sürenin “son tarih” teşkil etmesi düşüncesi BM yöneticilerinde hakim olan görüş.

 

Buna ilaveten UNFICYP’in Kıbrıs’ta uzun yıllardır mevcut olan varlığının artık şüphe altına girdiği iddiası ile de “Kıbrıs konusu ile ilgili taraflara ve konu ile endirekt bağlantılı bir çok yere yönelik uyarı niteliği taşıyan mesajlar” gönderiliyor.

Bu mesajları ile BM,         “Gerektiği anda UNFICYP’i Kıbrıs’tan tamamen çekerim ve Rumlarla Türkleri adada baş başa bırakabilirim” demektedir.

 

UNFICYP’nin adadan ayrılması demek, RMMO’nun muhatabının GKK olacağı demektir. Bundan böyle tüm sınır ihlalleri, sınır ile ilgili olaylar ve suçluların iadesi konularında, masada RMMO temsilcisi ile GKK temsilcileri karşı karşıya oturacak ve kendi sorunlarını kendileri çözmek zorunda kalacaktır demektir.

 

Bu nedenle de Güvenlik Konseyi’nde UNFICYP’in görev süresine ilişkin karar tasarısı üzerinde gerçekleştirilecek görüşmeler, “BM’nin politikasının adım adım değişmesi” niteliğini taşımakta ve Rumların korkulu rüyası olan “Siyasi Eşitlik” ilkesinin kapısını açmak tehdidini de açıkça taşımaktadır.

 

Güvenlik Konseyi Toplantısındaki görüşmelerde 8 Temmuz anlaşmasının hemen uygulamaya konulması çağrısı yapılırken,  Kıbrıslı Türklerin izolasyonunun da kaldırılması konusunda, BM Genel Sekreteri’nin raporuna değinildi.

 

Seriler halinde devam edecek olan GK toplantılarında Annan Referandumu sonrasındaki gelişmeler ve bugünkü koşullar göz önüne alınarak Kıbrıs sorununun çözüm perspektifine ilişkin kararlar alınması olasılığı bayağı yüksek gözüküyor.

 

Gelecek hafta tekrar toplanacak olan Güvenlik Konseyinde, BM genel Sekreterinin Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonların kaldırılması konusuna değindiği raporuna ilişkin Fransa ve Rusya’nın itirazlarının yumuşayabileceği veya tümden geri çekilebileceği de bir olasılık.

 

Olayların bu doğrultuda gelişmesi durumunda,  KKTC’ye uygulanan izolasyonların kaldırılması ve uluslararası toplumun KKTC ile ilişkiler kurması konularının gündeme getirilmesi söz konusu olacak.

Bu gelişmenin ikinci aşaması da UNFICYP’in adadaki varlığının veya gerekliliğinin tartışılması ve BM’nin Kıbrıs sorununa bakış açısının tekrar saptanması olacak.

 

Güvenlik Konseyi’nde KKTC’nin AB ile Doğrudan Ticaret yapması konusunun görüşülmesi ve bu konuda Güvenlik Konseyinde oluşacak olumlu izlenim bir olasılıkla AB’yi de etkileyip, konu hakkında daha etkili olmasını sağlayacaktır.

 

Güvenlik Konseyi genel uygulamalarının dışına çıkarak, yaz aylarında, büyük olasılıkla da gelecek ay, Kıbrıs sorununun bugünkü durumu ile çözüm perspektiflerini ele alacağı bir toplantı gerçekleştirebilir.

********

KKTC hükümetinin, belirli yaşın üstündeki arabaların DEM’e  teslim edilmesi karşılığında alınacak yeni araca belirli bir muafiyet sağlanacağı konusundaki  kararını kutlarım. Bu konuda, 12 Mart 2006 tarihinde Halkın Sesi gazetesinde yayınlanan Araba ithali kısıtlanıp, yaşlı araç SAHİPLERİNE İTHALAT muafiyetİ verilmeliDİR  başlıklı yazımda, konuya değinmiş ve hem ekonomimize hem de trafik sorununa yapacağı katkılardan bahsetmiş, bu konudaki önerimi yapmıştım.

11 Haziran 2007
BM’de değişmekte olan Kıbrıs Politikası için yorumlar kapalı
Okunma 50
bosluk
Prof. Dr. Ata ATUN Makaleleri, Özgeçmişi, Yazıları Son Yazılar FriendFeed
Samtay Vakfı
kıbrıs haberleri
kibris 1974
atun ltd

Gallery

Şehitlerimiz-amblem kktc-bayrak kktc-tc-bayrak- kktc-tc-bayrak kktc-tc-bayrak-3 kktc-tc-bayrak-4

Arşivler

Son Yorumlar